Kredi Ve Kredi Kartı Borçları Bir Trilyon 746 Milyar Liraya Ulaştı

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da açıklanan her veri vatandaşın yaşadığı derine ekonomik krizi gözler önüne seriyor. Bireysel kredi ve kredi kartı borçları bir trilyon 745 milyar 807 milyon TL’ye ulaştı.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) haftalık bülteninde yer alan verilere göre bankalara olan toplam borç içinde tüketici kredileri tutarı, bir haftada 23 milyar 317 milyon TL artışla bir trilyon 226 milyar 166 milyon TL’ye yükseldi.

Sözcü’den Deniz Bilici Göçmen’in haberine göre söz konusu kredi borçlarının 792 milyar 980 milyon TL’si ihtiyaç kredilerinden oluşurken, 374 milyar 339 milyon TL’si konut, 58 milyar 845 milyon TL’si ise taşıt kredilerinden oluştu.

Aynı dönemde bireysel kredi kartı borçları da 5 milyar 598 milyon TL artarak 519 milyar 641 milyon TL’ye çıktı. En çok artış ise ihtiyaç kredisinde görüldü. 3 Mart haftasından 10 Mart haftasına kadar ihtiyaç kredisi borcu 17 milyar 678 TL artış gösterdi.

Yaklaşık bir aylık dönemi içeren 10 Mart haftası ile 17 Şubat haftası verileri karşılaştırıldığında, bu süreçte yurttaşların bireysel kredi ve kredi kartı borçları toplamındaki artış 116 milyar 885 milyon TL oldu.

Söz konusu dönemde toplam borç içinde tüketici kredileri tutarı, bir ayda 85 milyar 376 milyon TL artışla, bir trilyon 226 milyar 166 milyon TL’ye yükseldi. Bu dönemde bireysel kredi kartı borçlarındaki artış ise 31 milyar 509 milyon TL oldu.

Paylaşın

On Milyonlar İhtiyaçlarını Sosyal Yardımlarla Karşıladı

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da gerçekler iktidarı yalanlıyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2022 yılı verilerini içeren raporları Türkiye’deki yoksullaşmayı ve giderek derinleşen ekonomik bunalımı ortaya koyuyor.

Bakanlığın verilerine göre, ekonomik krizin altında ezilen 4 milyon 419 bin 286 hane 2022 yılında sosyal yardımlardan yararlandı.

Öz ailesinin bakımını sağlayamadığı 157 bin 248 çocuğa ise sosyal ve ekonomik destek verildi. 2022 yılında 3 milyon 472 bin 393 yurttaş karnını, gıda yardımı ile doyurabildi.

Yurttaşın elektrik, doğalgaz ve kömür gibi ihtiyaçlarını dahi ancak sosyal yardımlar ile karşılayabildiğini gözler önüne serildi.

Birgün’den Mustafa Bildirici’nin haberine göre, yurttaş alım gücünün erimesiyle borçlarını ödeyemez duruma gelirken Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün verileri de ekonomik krizin barınma hakkı üzerindeki dramatik etkisini gözler önüne serdi.

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Adalet Bakanlığı ortaklığıyla e-haciz işlemlerine yönelik yazılım ve entegrasyon çalışmaları 2018 yılının sonunda tamamlandı.

Tapulara yönelik ilk e-haciz uygulaması 14 Ocak 2019 tarihinde Sincan Batı Adliyesi’nde uygulanmaya başlandı. Tapuda e-haciz, 15 Mayıs 2019 tarihinde ise Türkiye çapında yaygınlaştırıldı.

Müdürlüğün verilerine göre, 2020 yılında 3 milyon 737 bin 827, 2021 yılında 5 milyon 431 bin 29 olan tapuda e-haciz tesis sayısı, 2022 yılında 5 milyon 572 bin 805’e kadar yükseldi. Müdürlüğün e-haciz, terkin ve kamu haczine yönelik istatistiklerinde şu veriler sıralandı:

Tapuda e-haciz tesis sayısı: 5 milyon 572 bin 805
Tapuda e-haciz terkin sayısı: 2 milyon 311 bin 741
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından konulan kamu haczi: 635 bin 497

Türkiye, 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere giderek derinleşen ekonomik krizin gölgesinde girmeye hazırlanıyor. Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, icra-iflas dairelerinde toplam 23 milyon 200 bin icra dosyası bulunuyor.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, bankacılık sektörünün takipteki alacakları 10 Mart itibarıyla 159 milyar 151 milyon liraya çıktı.

Bankaların bireysel kredi kartı alacakları da yüzde 1,1 artışla 519 milyar 641 milyon lira oldu. Bireysel kredi kartı alacaklarının 264 milyar 684 milyon lirası taksitli, 254 milyar 958 milyon lirası taksitsiz oldu.

Paylaşın

Ocak Ayında Cari Denge Rekor Açık Verdi

Türkiye ekonomisi ocak ayında ilk ayında aylık bazda 9,85 milyar dolar ile rekor cari açık verdi. 12 aylık cari açık da 51,7 milyar dolarla 2014 yılının şubat ayından bu yana en yüksek seviyeye çıktı.

Haber Merkezi / Daha önce 2011 yılının Mart ayında 9,4 milyar dolarlık cari açıkla rekor seviye kaydedilmişti.

Reuters ve Anadolu Ajansı, Ocak 2023 cari açık beklentileri için ekonomistlerle iki ayrı anket yapmış, Reuters anketine katılanlar ortalama 10 milyar dolar, AA anketine katılanlar ise 8,8 milyar dolar cari açık beklediklerini aktarmıştı.

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), ocak ayı ödemeler dengesi verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, Türkiye ekonomisi ocak ayında cari denge 9,85 milyar dolar açık verdi.

Daha önce 2011 yılının Mart ayında 9,4 milyar dolarlık cari açıkla rekor seviye kaydedilmişti.

TCMB verilerine göre Ocak ayı itibariyle 12 aylık cari açık 51,7 milyar dolar oldu. Aralık ayında 12 aylık cari açık 48,7 milyar dolar olarak kaydedilmişti. Ocak’ta yıllıklandırılmış cari açık Şubat 2014’ten bu yana en yüksek seviyeye çıktı.

Çekirdek denge göstergesi olan altın ve enerji hariç cari işlemler hesabı ise 2,6 milyar dolar fazla verdi. Verilere göre Ocak’ta ödemeler dengesi tanımlı dış ticaret açığı 12,4 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Hizmetler dengesi kaynaklı girişler 3,2 milyar dolar olurken bu kalem altında seyahat kaleminden kaynaklanan net gelirler 2,5 milyar dolar olarak kaydedildi.

Net hata noksanda çıkış

TCMB verilerine göre doğrudan yatırımlardan kaynaklanan net girişler Ocak’ta 223 milyon dolar oldu.

Portföy yatırımları 490 milyon dolar tutarında net giriş kaydetti. Alt kalemler itibarıyla incelendiğinde, yurt dışı yerleşiklerin hisse senedi piyasasında 486 milyon dolar net satış ve devlet iç borçlanma senetleri piyasasında 22 milyon doları net alış yaptığı görüldü.

Resmi rezervlerde bu ay 9,3 milyar dolar net azalış oldu. Net hata noksan tarafında ise 119 milyon dolarlık çıkış izlendi.

Cari açık, bir ülkenin dünya ile olan ekonomik ilişkilerinde, giderlerinin (ithalat, faiz ve kar transferleri gibi) gelirlerinden (ihracat, dış yardım ve işçi gelirleri gibi) yüksek olduğu anlamına gelir. Cari açığın oluşmasının temel nedeni ise dış ticaret açığı, yani ithalatın ihracattan fazla olmasıdır.

Paylaşın

2022 Yılında 3,5 Milyon Vatandaş Karnını Gıda Yardımlarıyla Doyurdu

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da açıklanan her veri iktidarın açıklamalarını yalanlıyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2022 yılı verilerini içeren raporları, Türkiye’deki yoksullaşmayı ve giderek derinleşen ekonomik bunalımı bir kez daha gözler önüne serdi.

Bakanlığın verilerine göre, ekonomik krizin altında ezilen 4 milyon 419 bin 286 hane 2022 yılında sosyal yardımlardan yararlandı. Öz ailesinin bakımını sağlayamadığı 157 bin 248 çocuğa ise sosyal ve ekonomik destek verildi.

BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; milyonlarca hanenin sosyal yardım ile ayakta kalmaya çalıştığı 2022 yılında devlet, 151 milyar 900 milyon TL’lik sosyal yardım harcaması yaptı.

2022 yılındaki sosyal yardım harcaması, 2021 yılına oranla yüzde 55 arttı. 2022 yılında gerçekleştirilen 151,9 milyar TL’lik sosyal yardım harcamasının gayri safi yurt içi hasıla (GSYH) içindeki payının yüzde 1,13 olduğu bildirildi. 2022’de 4 milyon 419 bin 286 haneye sosyal yardım yapıldı.

2022 yılında gerçekleştirilen tüm yardımların içinde nakdi yardımların oranı yüzde 93 oldu. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sosyal yardımların türlerine göre dağılımını da paylaştı. Bakanlığın verilerine göre, 2022 yılında 3 milyon 472 bin 393 yurttaş karnını, gıda yardımı ile doyurabildi. Gıda yardımlarının maddi karşılığı ise 777,9 milyon TL ile ifade edildi.

Bakımsız evler

Oturulamayacak derecede eski, bakımsız ve sağlıksız hane sayısı da çarpıcı tabloyu ortaya koydu. Buna göre, 2022 yılında bakımsız ve sağlıksız olduğu belirlenen 26 bin 688 hanedeki yurttaş için 144,9 milyon TL’lik kaynak aktarıldı. Kaynağın, evlerin bakım ve onarımı için kullanıldığı belirtildi.

Sosyal yardım ile eğitim

2022 yılında 237 bin 428 öğrenci eğitim yaşamını, sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları tarafından sağlanan kırtasiye yardımı ile sürdürebildi. 2021 yılında 131 bin 707 olan kırtasiye yardımı alan çocuk sayısı neredeyse ikiye katlandı.

GSS borcunu ödeyemeyen milyonlar

İşsiz ve çalışmayan yurttaşların kabusu olan Genel Sağlık Sigortası (GSS) prim borcunu ödeyemeyen kişi sayısının 9,5 milyona yaklaştığı da Bakanlığın verileriyle ortaya konuldu. Ödeme gücü olmadığı için GSS primlerini ödeyemeyen ve sağlık hizmetlerinden yararlanamayan 9 milyon 488 bin 441 kişi için yapılan destek ödemesi faaliyet raporuna, 33,5 milyar TL olarak kaydedildi.

Fatura yükü

Yurttaşın elektrik, doğalgaz ve kömür gibi ihtiyaçlarını ancak sosyal yardımlar ile karşılayabildiğini gözler önüne seren diğer bazı veriler ise rapora şöyle yansıdı:

Elektrik tüketim desteği: 3 milyon 690 bin 582 hane – 4,7 milyar TL’lik kaynak
Doğalgaz tüketim desteği: 690 bin 30 hane – 9,8 milyon TL’lik kaynak
Yakacak yardımları: 2 milyon 29 bin 576 hane – 516,7 milyon TL’lik kaynak.

Paylaşın

Hazine Piyasaya 17 Milyar 281,4 Milyon Lira Borçlandı

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da gelişmeler iktidarın açıklamalarını yalanlıyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı, bugün piyasaya 17 milyar 281,4 milyon lira borçlandı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, bugün 17 milyar 281,4 milyon lira borçlanmaya gitti.

Hazine ve Maliye Bakanlığı ilk ihalede, 9 ay (280 gün) vadeli, kuponsuz hazine bonosunun yeniden ihracını gerçekleştirdi.

İhalede basit faiz yüzde 9,81, bileşik faiz ise yüzde 9,91 oldu. Nominal teklifin 1 milyar 346 milyon lirayı bulduğu ihalede, nominal satış 936 milyon lira, net satış 870,4 milyon lira olarak kaydedildi.

Kamudan teklifin gelmediği ihalede, piyasa yapıcılarından 1 milyar 717 milyon liralık teklif alındı ve bu kesime 1,2 milyar liralık satış yapıldı.

İkinci ihalede ise 10 yıl (3507 gün) vadeli, 6 ayda bir yüzde 5,2 kupon ödemeli, sabit kuponlu devlet tahvilinin yeniden ihracı gerçekleştirildi. İhalede basit faiz yüzde 11,56, bileşik faiz ise 11,90 oldu.

Nominal teklifin 11 milyar 350 milyon lirayı bulduğu ihalede, nominal satış 8 milyar 970 milyon lira, net satış 8 milyar 711 milyon lira olarak kayıtlara geçti.

Kamudan teklifin gelmediği ihalede, piyasa yapıcılarından 9 milyar 202 milyon liralık teklif alındı ve bu kesime 6,5 milyar liralık satış yapıldı. Hazine böylelikle piyasaya 17 milyar 281,4 milyon lira borçlandı.

Paylaşın

“Gıda Ürünlerinde Fiyat Baskısı Artarak Devam Edecek”

Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Başkanı Sencer Solakoğlu, gıda fiyatları üzerindeki enflasyonist baskının önümüzdeki dönemde de devam edeceğini söyledi.

Gerek et gerekse süt ürünleri üzerindeki fiyat baskısının durdurulamayacağını ifade eden Solakoğlu, ”Çünkü normal zamanında yapılması gereken zamları devlet engelledi. Devletin çiftçileri korumak için kurulmuş kurumlarını kullanarak çiftçilerin fiyatları aşağıda tutmasını sağladılar. Bu dönemde zarar eden çiftçiler üretimden çıkmak zorunda kaldı” dedi.

Türkiye’de gıda fiyatlarının dünyadakinin aksine sürekli artıyor olmasının ana sebeplerinden birinin üretimde yaşanan daralma olduğuna işaret eden Sencer Solakoğlu, ”Yani sadece ekonomide yaşanan yüksek enflasyon sorunu değil, tarımsal ve hayvansal üretimdeki arz sıkıntısı da fiyatların artmasına neden oluyor. Ne yazık ki bu fiyat artışlarını yaşamaya da devam edeceğiz” dedi.

Sektör olarak seçime kadar geçecek süreçte gıda üretimi konusunda iyileştirici bir adım öngörmediklerini dile getiren Solakoğlu, ”Fiyatları baskılamaya yönelik her hamle daha kötü etkilere yol açacak. Ne yazık ki böyle kötü bir süreç içindeyiz” şeklinde konuştu.

Bulunduğu coğrafyanın en büyük tarım ve hayvancılık ülkelerinden biri olan Türkiye, son dönemde rekor seviyeye ulaşan gıda enflasyonu nedeniyle bitkisel ve hayvansal ürün fiyatlarında dünyanın en pahalı ülkelerinden biri hâline geldi. Birleşmiş Milletler (BM) Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yapılan açıklamada, küresel gıda fiyatlarının 10 aydır istikrarlı bir şekilde gerilediği yıllık bazdaki düşüşün yüzde 3,2’ye ulaştığı belirtiliyor.

Türkiye’de ise Ocak 2023 itibarıyla gıda enflasyonundaki yıllık artış yüzde 70’i aşmış durumda. 6 Şubat’taki 11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremi sonrasında ise ülke genelinde gıda fiyatlarındaki yükselişin artarak devam edeceği öngörülüyor.

TÜİK’in Ocak 2023 verilerine göre, gıda enflasyonu aylık bazda yüzde 6,6 yükselirken, yıllık bazda yüzde 71 arttı. Aylık bazda en hızlı yükseliş yüzde 11 ile ‘diğer işlenmemiş gıda’ kategorisinde yer alan beyaz ve kırmızı et, balık, süt, yumurta, bakliyat ve tahıl çeşitlerinde gözlendi.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) verilerine göre ise son 1 ayda patlıcanın fiyatı yüzde 80, yeşil fasulye yüzde 47, kabak yüzde 44, salatalık yüzde 42, domates yüzde 29, sivri biber yüzde 27, havuç yüzde 21, 4 ve limon fiyatı yüzde 18’e yakın arttı.

TÜİK’in 15 Şubat’ta açıkladığı 2023 Ocak dönemine ilişkin Tarım Ürünleri Üretici Fiyat Endeksi’ne (Tarım-ÜFE) göre ise Tarım-ÜFE’de bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 142,84 ve 12 aylık ortalamalara göre yüzde 139,25 artış gerçekleşti. Ocak 2023’te, endekste kapsanan 86 maddeden, 15 maddenin ortalama fiyatında azalış, 67 maddenin ortalama fiyatında ise artış yaşandı.

”Küçük aile işletmeciliği yok oldu”

DW Türkçe’den Aram Ekin Duran konuşan Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Hasan Murat Kapıkıran’a göre, gıda fiyatlarındaki durdurulamayan artışlar son 20 yıldır uygulanan tarım politikalarının bir sonucu.

Türkiye’de hem bitkisel hem hayvansal tarımda küçük aile işletmeciliğinin neredeyse yok olduğunu öne süren Kapıkıran, ”Gençler bu alanlardan çekildi, anne babalar ise yaşlandı ve üretimi bıraktı. Uygulanan destek politikaları yetersiz kaldı, tarımsal üretim aileler için verimsiz bir işe döndü. Üreticiyi temel almayan bir politika uygulandığı müddetçe yüksek gıda enflasyonunu yaşamaya daha uzun yıllar devam edeceğiz” diye konuşuyor.

Türkiye’de geçmişte çiftçilerin tarımsal üretimdeki yem ve gübre gibi temel girdilerin birçoğunu kamu kurumları üzerinden temin edebildiğini hatırlatan Kapıkıran, ”Bu alanların özel sektöre devredilmesi ile çiftçilerin ihtiyacı olan girdilerin kontrolü şirketlere geçti. Böylelikle üretmek pahalandı, bu da ürün fiyatlarına yansıdı ve yansımaya devam edecek” diyor.

”Depremzede çiftçilere destek verilmeli”

Son yıllarda ülke genelinde tarım arazilerinin ve sulak alanların imara açılmasının, tarımsal üretim yapılması gereken yerlere oteller, madenler, otoyollar ve havalimanları yapılmasının tarımsal üretimde daralmanın önünü açan bir diğer etken olduğuna işaret eden Kapıkıran, şunları söylüyor:

”Yerli üretim azaldıkça gıdada ithalata yöneliyoruz. Türk Lirası’nın değeri düştükçe bizim maliyetlerimiz artıyor ve bu da gıda ürünlerinde fiyatları giderek artırıyor. Deprem ile birlikte bölgede yaşanan göç ne yazık ki tarımsal üretimde büyük bir zafiyet ortaya çıkaracak. Bu bölge tarımsal üretimin yaklaşık yüzde 20’sini sırtlıyordu. Mart ayı ile birlikte bölgede pek çok ürünün ekim dönemi başlayacak. Mutlaka şimdiden burada kalan çiftçiler için yeni desteklerin oluşturulması gerekiyor. Aksi takdirde üretimdeki maliyet artışları zaten yüksek olan gıda enflasyonunu daha da artıracak.”

Dünyada ilk sıralarda yer alıyor

Türkiye, rekor seviyelere ulaşan ve deprem sonrasında daha da artması beklenen gıda enflasyonunda dünya liginde ilk sıralarda bulunuyor. Dünya Bankası verilerine göre, Türkiye dünyada gıda enflasyonu en yüksek ilk 10 ülke arasında yer alıyor. İlk sırada yüzde 285’lik gıda enflasyonu ile Zimbabve yer alırken, bu ülkeyi yüzde 158 ile Venezuela, yüzde 143 ile Lübnan, yüzde 95 ile Arjantin ve yüzde 81 ile İran izliyor. Türkiye ise yüzde 71 seviyesindeki gıda enflasyonuyla altıncı sırada yer alıyor. Türkiye G-20 ülkeleri içerisinde ise Arjantin’in hemen ardından ikinci sırada yer alıyor.

”Zarar eden çiftçiler üretimden çıktı”

Tüm Süt, Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği (TÜSEDAD) Başkanı Sencer Solakoğlu, gıda fiyatları üzerindeki enflasyonist baskının önümüzdeki dönemde de devam edeceğini söylüyor.

Gerek et gerekse süt ürünleri üzerindeki fiyat baskısının durdurulamayacağını ifade eden Solakoğlu, ”Çünkü normal zamanında yapılması gereken zamları devlet engelledi. Devletin çiftçileri korumak için kurulmuş kurumlarını kullanarak çiftçilerin fiyatları aşağıda tutmasını sağladılar. Bu dönemde zarar eden çiftçiler üretimden çıkmak zorunda kaldı” diye konuşuyor.

”Gıdada fiyat artışları devam edecek”

Türkiye’de gıda fiyatlarının dünyadakinin aksine sürekli artıyor olmasının ana sebeplerinden birinin üretimde yaşanan daralma olduğuna işaret eden Sencer Solakoğlu, ”Yani sadece ekonomide yaşanan yüksek enflasyon sorunu değil, tarımsal ve hayvansal üretimdeki arz sıkıntısı da fiyatların artmasına neden oluyor. Ne yazık ki bu fiyat artışlarını yaşamaya da devam edeceğiz” diyor.

Sektör olarak seçime kadar geçecek süreçte gıda üretimi konusunda iyileştirici bir adım öngörmediklerini dile getiren Solakoğlu, ”Fiyatları baskılamaya yönelik her hamle daha kötü etkilere yol açacak. Ne yazık ki böyle kötü bir süreç içindeyiz” şeklinde konuşuyor.

Türkiye’nin hayvan varlığı azalıyor

Türkiye’de özellikle et ve süt ürünlerinde fiyatları yükselten etkenlerden biri de ülke genelinde hayvan sayısında düşüş yaşanması. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 9 Şubat’ta yayınladığı 2022 yılına ait Hayvansal Üretim İstatistikleri’ne göre büyükbaş, küçükbaş ve kümes hayvanı sayılarında ciddi küçülmeler yaşanıyor.

TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin toplam hayvan varlığı 2021 yılında 75 milyon 759 bin 569 baş iken, bu sayı 2022’de 73 milyon 472 bin 214’e düştü. Böylelikle Türkiye’nin hayvan varlığı bir yılda yüzde 3 kayıpla 2 milyon 287 bin 355 baş azalmış oldu.

11 ili etkileyen Kahramanmaraş depremi ise hayvansal üretime bir darbe daha vurmuş oldu. Depremin vurduğu bölge Türkiye’nin büyükbaş hayvan varlığının yüzde 12’sini, küçükbaş hayvan varlığının ise yüzde 16’sını oluşturuyor. Deprem ile birlikte bölgede ciddi bir hayvan kaybı yaşandığı tahmin ediliyor. Ancak bu konuda henüz resmi bir sayım veya tespit yapılmış değil.

Deprem bölgesinde kaç hayvanın telef olduğunu şu anda tespit edecek hiçbir merci olmadığını dile getiren TÜSEDAD Başkanı Sencer Solakoğlu, ”Şu an Türkiye’de bölgelere göre nerede, ne kadar hayvan varlığı olduğunu bilemiyoruz. Yani kimse Adana’da şu kadar hayvan var, Hatay’da bu kadar hayvan var diye net bir rakam veremez” diyor.

”Yerli üretime pozitif ayrımcılık yapılmalı”

Hem büyük hem de küçük baş hayvancılığın yapıldığı deprem bölgesinde daha önce 3, 4, 5 hayvanlı ahırlarda hayvancılık faaliyetleri yapıldığını ifade eden Solakoğlu, şu görüşleri dile getiriyor:

”Artık hayvancılık, 30-40 hayvan varlıklı ahırlarda, kooperatifçilik modeliyle çiftçilere bir yüzde verilerek yapılmalı. Ürünlerine de ulusal ve yerel marketlerde ‘pozitif ayrımcılık’ yapılarak satış desteği verilmeli.

Markalaşma çalışmalarında da pazarlama desteği almalı çiftçi. Bu alanda çalışan çifti sayısı zaten azdı ve yaşlıydı. Bu felaketten sonra kalanlar hayvancılık yapmak istemeyebilir. Hem onları hem de geri dönüp hayvancılık yapmak isteyen gençleri teşvik etmek için cazip yeni bir modele geçilmeli.”

Paylaşın

Ocak Ayında Kapanan Şirket Sayısı Yüzde 52,6 Arttı

Ocak ayında kurulan şirket sayısı aralık 2022’ye kıyasla yüzde 5,3 azalarak 15 bin 34’ten 14 bin 240’a düştü. Kapanan şirket sayısı da yüzde 65,7 gerileyerek bin 566 oldu. Aralık 2022’de kapanan şirket sayısı 4 bin 569 olarak kaydedilmişti.

Haber Merkezi / Ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre kurulan şirket sayısında yüzde 24,9, kapanan şirket sayısında yüzde 52,6 artış oldu.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB), ocak ayına ilişkin kurulan ve kapanan şirket istatistiklerini bugün açıkladı.

Buna göre, kurulan şirket sayısı bu yılın ocak ayında 2022 yılı aralık ayına göre yüzde 5,3 azalarak 14 bin 240’a, kurulan kooperatif sayısı yüzde 3,5 azalarak 222’ye, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 29,7 oranında azalarak 2 bin 443’e geriledi. Bir önceki aya göre, kapanan şirket sayısı yüzde 65,7 azalarak bin 566, kapanan kooperatif sayısı yüzde 75,2 azalarak 80, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 14,5 oranında azalarak 2 bin 719 oldu.

2023 yılı ocak ayında, 2022 yılı ocak ayına göre kurulan şirket sayısı yüzde 24,9, kurulan kooperatif sayısı yüzde 76,2, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı yüzde 8,4 oranında arttı.

2023 yılı ocak ayında kapanan şirket sayısında 2022 yılının aynı ayına göre yüzde 52,6, kapanan kooperatif sayısında yüzde 29, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısında yüzde 11 artış oldu.

Ocak ayında kurulan toplam 14 bin 462 şirket ve kooperatifin yüzde 86,8’i limitet şirket, yüzde 11,6’sı anonim şirket, yüzde 1,5’i de kooperatif oldu. Şirket ve kooperatiflerin yüzde 37,9’u İstanbul, yüzde 9,7’si Ankara, yüzde 6,2’si İzmir’de kuruldu. Bu ay tüm illerde şirket kuruluşu gerçekleşti.

Bu dönemde kurulan toplam 12 bin 252 limitet şirket toplam sermayenin yüzde 79,1’ini, bin 684 anonim şirket ise toplam sermayenin yüzde 20,9’unu oluşturdu. Ocak ayında kurulan şirketlerin sermayelerinin toplamı, aralık ayına göre yüzde 19,5 oranında azaldı.

Ocak 2023’te şirket ve kooperatiflerin 4 bin 835’i ticaret, 2 bin 227’si imalat ve bin 890’ı inşaat sektöründe kuruldu. Ocak 2023’te kurulan gerçek kişi ticari işletmelerinin 990’ı toptan ve perakende ticaret motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 602’si inşaat, 252’si imalat sektöründe hizmet veriyor.

Ocak ayında kapanan şirket ve kooperatiflerin 534’i toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 236’sı inşaat, 235’i imalat sektöründedir. Bu ay kapanan gerçek kişi ticari işletmelerinin bin 213’ü toptan ve perakende ticaret, motorlu taşıtların ve motosikletlerin onarımı, 462’si inşaat, 326’sı imalat sektöründedir.

Ocak 2023’te kurulan 222 kooperatifin 143’ü konut yapı kooperatifi, 36’sı işletme kooperatifi, 18’i tarımsal kalkınma kooperatifi olarak kuruldu.

Ocak 2023’te kurulan bin 420 yabancı ortak sermayeli şirketin 824’ü Türkiye, 106’sı Rusya Federasyonu, 80’i İran ortaklı olarak kuruldu. Kurulan bin 420 yabancı ortak sermayeli şirketin 122’si anonim, bin 298’i limitet şirketi.

Ocak ayında kurulan şirketlerin 201’i belirli bir mala tahsis edilmemiş mağazalardaki toptan ticaret, 64’ü gayrimenkul acenteleri ve 63’ü ikamet amaçlı olan veya ikamet amaçlı olmayan binaların inşaatı faaliyetleri sektöründe kuruldu.”

Paylaşın

“Ekonomi Ve Döviz Kuru Üzerinde Stres Artıyor”

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın faizleri yüzde 8,5’a çekmesini değerlendiren Prof. Dr. Hurşit Güneş, Bankanın uzun zamandır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebeptir enflasyon sonuç” teorisi çerçevesinde hareket ettiğini, ancak gelinen aşamada zaten ekonomistlerin katılmadığı bu teorinin yaşanarak yanlışlandığını belirtti.

Hurşit Güneş, açıklamasının devamında, “Merkez Bankası 50 değil 150 baz faiz indirse de bir anlamı olmaz artık. Çünkü gerçeklikten kopuk bir tutum var. Bir buçuk yıldır faiz indiriyoruz. Hedef neydi? Üretim ve ihracat artışı. Bununla cari fazla verecektik. Geldiğimiz noktada cari işlemler açığı olumsuz gidiyor, dış ticaret açığı tarihi zirvelerde dolaşıyor. Dahası dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkelerinden birisine dönüştük” dedi ve ekledi:

“Bu enflasyonun nedeni de dış kaynaklı değil, siyasi belirsizlik, aşırı maliyet artışları ve bunun getirdiği fiyat belirsizlikleri enflasyonu körüklüyor. Sanayi üretim düşmeye başladı, yatırımlar azaldı. İhracattaki artış yavaşladı, ithalattaki artış hızlandı. Kuru baskıyla ancak tutabiliyorlar, bu da ihracatçıyı olumsuz etkiliyor. Nasıl depremde fay hattı üzerindeki stresler artıyorsa ekonomide de döviz kuru üzerinde stres artıyor. Arka kapıdan döviz müdahaleleri ile bu stresi durdurmaya çalışıyorlar ama o fay kırıldığında döviz kurunda hızlı bir hareket olacak. Türkiye ekonomisi giderek yığılan büyüyen bir kırılganlığa savruluyor.”

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) geçtiğimiz ay yapılan Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı sonrasında yayınladığı metinde, “Kurul parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini destekleyecek araçları kararlılıkla kullanmaya devam edecek ve fonlama kanalları başta olmak üzere tüm politika araç setini liralaşma hedefleriyle uyumlu hale getirecektir” ifadelerini kullanması, dün yapılan Şubat ayı toplantısı öncesi piyasada 100 baz puan indirim beklentisi yaratmış olsa da, indirim 50 baz puanda tutuldu.

18 Mart 2021’de politika faizini yüzde 17’den yüzde 19’a yükselttikten iki gün sonra görevden alınan Naci Ağbal’ın yerine göreve getirilen Şekip Kavcıoğlu’nun başkanlığındaki Merkez Bankası, Eylül 2021’den bu yana sekizinci indiriminde politika faizini yüzde 8,5’e düşürmüş oldu.

İndirim sonrası döviz kurunda hızlı bir hareket olmadı. Zaten 2022 yılının Ağustos ayında başlayan ikinci “politika faizi indirim rallisi”nde hiçbir zaman kurda ani bir atak görülmedi. Uzmanlar bunu “Kur Korumalı Mevduat Faizi” enstrümanının hala kullanımda olmasına ve “arka kapıdan döviz satışı mekanizması”nın hala aktif olmasına bağlıyor.

“Son iki haftada TCMB rezervlerinde 7 milyar dolar azalma var”

Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim üyesi Hayri Kozanoğlu, Türkiye’de faiz ile enflasyon arasındaki ilişkinin bozulduğu 2021 sonbaharından bu yana politika faizinin gösterge olmaktan çıktığını söylüyor. Profesör Kozanoğlu’nun sözünü ettiği Eylül 2021’de politika faizi yüzde 19’dan yüzde 18’e indirilirken TÜİK’in açıkladığı enflasyon yüzde 19,25’ten yüzde 19,58’e yükselmişti. Sonrasında Kasım 2022’ye gelindiğinde enflasyon TÜİK verilerine göre, yüzde 84,39’a yükselmişken politika faizi yüzde 9’a indirilmiş ve iki veri arasındaki fark neredeyse 75 puana yükselmişti.

VOA Türkçe’den Hilmi Hacaloğlu’nun konuştuğu Profesör Kozanoğlu, “Geçtiğimiz ay enflasyon yüzde 57,68 açıklandı. Ve beklentinin aksine yükseliş eğilimi olduğu da görülüyordu. Buna rağmen yine faiz indirildi. Cumhurbaşkanının bu konudaki fikri belli. Deprem sürecinde çok yoğun bir istişare olanağı olmadığından 50 baz puan indirim geldi belki de. Son iki haftada TCMB rezervlerinde 7 milyar dolar civarında bir azalma vardı. Belki de daha büyük düşüşe gibi ekonomik aktörleri seçim sürecindeyken daha fazla tedirgin etmek istemediler. PPK metninde Türkiye’deki enflasyonun yurtdışı kaynaklı olduğu da ileri sürülüyor. Halbuki Türkiye’nin kullandığı girdilerin enerji ve gıdanın dünya fiyatları düştü. Dünyadan Türkiye’ye bir enflasyon basıncı yok, böyle bir şey oluşmuyor. Türkiye’deki enflasyon kendisini besleyen bir enflasyon” dedi.

Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi enflasyonun yüzde 58 olduğu bir ortamda politika faizinin 8,5 olmasının bankaların yüksek kar yazmasını sağladığını, bu sayede hükümetin bankalara “tarım sektörüne düşük faizli kredi verin” ya da “devlet iç borçlanma senetleri alın” dediğinde bir itiraz yükselmediğini dile getirirken, aynı zamanda bu karlılığın kredi kartından nakit çekimlerinde ya da ihtiyaç kredilerinde düşük faiz uygulanmasını telafi ettiğinin de altını çiziyor.

“Nasıl depremde fay hattı üzerindeki stresler artıyorsa ekonomide de döviz kuru üzerinde stres artıyor”

Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Fakültesi’nden Hurşit Güneş de Merkez Bankası’nın uzun zamandır Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “faiz sebeptir enflasyon sonuç” teorisi çerçevesinde hareket ettiğini, ancak gelinen aşamada zaten ekonomistlerin katılmadığı bu teorinin yaşanarak yanlışlandığını belirtti. Profesör Güneş, şöyle konuştu:

“Merkez Bankası 50 değil 150 baz faiz indirse de bir anlamı olmaz artık. Çünkü gerçeklikten kopuk bir tutum var. Bir buçuk yıldır faiz indiriyoruz. Hedef neydi? Üretim ve ihracat artışı. Bununla cari fazla verecektik. Geldiğimiz noktada cari işlemler açığı olumsuz gidiyor, dış ticaret açığı tarihi zirvelerde dolaşıyor. Dahası dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip ülkelerinden birisine dönüştük.

Bu enflasyonun nedeni de dış kaynaklı değil, siyasi belirsizlik, aşırı maliyet artışları ve bunun getirdiği fiyat belirsizlikleri enflasyonu körüklüyor. Sanayi üretim düşmeye başladı, yatırımlar azaldı. İhracattaki artış yavaşladı, ithalattaki artış hızlandı. Kuru baskıyla ancak tutabiliyorlar, bu da ihracatçıyı olumsuz etkiliyor. Nasıl depremde fay hattı üzerindeki stresler artıyorsa ekonomide de döviz kuru üzerinde stres artıyor. Arka kapıdan döviz müdahaleleri ile bu stresi durdurmaya çalışıyorlar ama o fay kırıldığında döviz kurunda hızlı bir hareket olacak. Türkiye ekonomisi giderek yığılan büyüyen bir kırılganlığa savruluyor.”

“Deprem kamu maliyesini sarsacak”

Her iki ekonomi profesörü de Kahramanmaraş merkezli 10 ili etkileyen depremin Türkiye ekonomisini ciddi sonuçları olacağına dikkat çekiyor.

Hurşit Güneş, “Aslında hükümetin planı şuydu, faiz indirimleriyle ekonomiyi hareketlendirmek ve mevcut sorunları halının altına süpürerek ötelemekti. Ancak deprem bu imkanı da ortadan kaldırdı. Televizyonlarda yayınlanan yardım kampanyasında yardımların yüzde 90’ı kamu kurumlarından geldi. Bunlar Hazine’ye aktaracakları kaynağı deprem yardımı olarak verdi. Diğer yüzde 10’da büyük ölçüde vergiden mahsup edecekler bu yardımları. Tüm bunlar birleştiğinde kamu maliyesini ciddi bir şekilde sarsacak. Zaten para politikası yok hükmünde. Buradan çok ciddi bir enflasyonist makro ekonomik denge çıkar. Bu hemen bir iki ay içinde enflasyona yansımayabilir ama mutlaka güçlü olarak orta vadede yansıyacaktır. Kurda hızlanma olduğu zaman kendisini iyiden iyiye gösterecekti” ifadelerini kullandı.

“Depremin ciddi maliyeti olacak, iktidar 14 Mayıs’ta seçim kararını değiştirmeyecek gibi”

Profesör Kozanoğlu da depremin enflasyonist baskıyı daha arttıracağı görüşüne katılırken, bu ortamda iktidarın bir an evvel seçime gitmeyi tercih edeceğini düşünüyor.

Altınbaş Üniversitesi öğretim üyesi, “Hatırlayın deprem öncesi seçim tarihi hemen hemen netleşmişti. 14 Mayıs’a çekme arzusu aslında kontrol altında tutmakta ne denli zorlandıklarının ispatı gibiydi. Depremin çok ciddi bir maliyeti olacak. Bu da ister istemez bütçeye yeni ve büyük bir yük getirecek. Yeniden imar ihtiyacı ithalatı körükleyecek, deprem bölgesindeki şehirlerde üretim ve ihracat azalacak. Döviz üzerindeki baskı daha da artacak. Enflasyonu mayıs ayında yüzde 40’a ya da altına çekmeyi istiyorlardı ocak ayı enflasyon oranına ve eğilimine baktığımızda belli ki o olmayacak. Ama yine de seçim sürecinde idare edebilecekleri bir oranda olacak. Bunları alt alta koyarsak iktidar bir an evvel seçime gitme yani 14 Mayıs’ta seçim kararını değiştirmeyecek gibi geliyor” diye konuştu.

Paylaşın

“Seçime Kadar Enflasyon Yüzde 40’ın Üstünde Seyredecek”

11 ilde büyük yıkıma ve 40 binden fazla can kaybına neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin ardından, Mayıs’ın 14 veya Haziran’ın 18’de yapılması planlanan seçimlere gidilen süreçte enflasyonun yüzde 40’ın üzerinde seyretmesi bekleniyor.

Enflasyon, Ocak ayında olumlu bir baz etkisi ile yüzde 58’e düşmeden önce, bir dizi faiz indirimi ile Ekim ayında yüzde 85’in üzerine çıkarak 24 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştı.

Bir hükümet yetkilisi ve dört ekonomistin Reuters haber ajansına yaptıkları açıklamada, depremlerin ekonomiye maliyetinin 50 milyar dolardan fazla olacağı görüşünde. Bu tahmin diğer ekonomistlerin görüşleriyle de tutarlılık gösteriyor.

Reuters’a konuşan bu kişilere göre depremin neden olduğu kesintiler nedeniyle gıda ve konut dahil mal ve hizmet fiyatlarında artış, Türkiye’deki yüksek enflasyon oranının önümüzdeki aylarda önceden tahmin edilenden çok daha az düşeceği anlamına geliyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, depremden önce de ekonomide büyük bir zorlukla karşı karşıyayken ve artan enflasyon halktan gördüğü desteği olumsuz etkilerken, depremler cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesinde bu zorlukları daha da arttırdı.

Türk Lirası’nın durumu ise diğer bir endişe konusu. Merkez Bankası verileri net rezervlerin depremden bu yana 7 milyar dolar düştüğünü gösteriyor ve bankacılar döviz talebini azaltmak için yetkililerin yeni adımlar atmasını bekliyor.

Enflasyon, Ocak ayında olumlu bir baz etkisi ile yüzde 58’e düşmeden önce, Erdoğan’ın istediği alışılmışın dışındaki bir dizi faiz indirimi ile Ekim ayında yüzde 85’in üzerine çıkarak 24 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştı.

Reuters’a konuşan ancak adlarını açıklamak istemeyen dört ekonomiste göre enflasyonun Haziran’a kadar yüzde 35-40 seviyesine düşmesi bekleniyordu, ancak deprem nedeniyle seçim döneminde enflasyon seviyesinin yüzde 42-46 arası olacağı sanılıyor.

Konuyla ilgili kamuoyuna açıklama yapma yetkisi olmadığı için adını vermeyen bir hükümet yetkilisi, depremin etkisiyle enflasyonun yüzde 40-50 arasında bir yere ulaşabileceğini söyledi.

Yetkili, üretimdeki aksamalar ve ortaya çıkan iç göç sırasında konut ve kira fiyatlarında bazı yerlerde neredeyse yüzde 100’e varan artışın çok olumsuz etkileri olacağını söyledi, artan inşaat maliyetinin de soruna neden olacağını kaydetti.

2 milyondan fazla kişinin deprem bölgesini terk ettiği sanılıyor. Ekonomistlere göre bu da diğer bölgelerde kiraların artmasına neden oluyor. Depremden etkilenen bölge geçen yıl Türkiye tarım üretiminin yüzde 16’sını karşılamıştı, bu nedenle gıda fiyatlarında enflasyonun da artması bekleniyor.

Afetin ekonomik büyümeyi yüzde 1-2 puan azaltacağı sanılıyor. Merkez Bankası ekonomiye destek için bugün politika faiz oranını 50 baz puan düşürdü.

“Ek bütçeye ihtiyaç duyulabilir”

Depremin uzun zamandır ekonominin güçlü alanlarından biri olan bütçeyi de zorlaması bekleniyor.

2023 bütçesi kapsamında bu yıl için 661 milyar liraya (35 milyar dolar) kadar net borçlanma mümkün olabilir, ancak yetkili bunun mevcut durumda yeterli olmayacağını söyledi.

Yetkili, yılı bu bütçeyle tamamlamanın kolay olmayacağını ve ek bütçeye ihtiyaç duyulacağını söyledi.

Ekonomistler 2023’te bütçe açığının gayri safi yurtiçi hasılaya oranının depremden önce yüzde 3,5 olmasını bekliyordu. Şimdiyse yüzde 5’e kadar çıkacağı öngörülüyor.

JP Morgan, daha önce yüzde 3,5 olarak yaptığı Türkiye’nin bütçe açığı tahminini depremden kaynaklanan harcamalar nedeniyle gayrisafi milli hasılanın yüzde 4,5’i olarak değiştirdi.

Deprem bölgesindeki sanayi de büyük aksama yaşadı. Ziylan Grup adlı ayakkabı üreticisinin yönetim kurulu üyesi Mehmet Büyükekşi’ye göre işçiler iki hafta önce yaşanan afetin neden olduğu travmanın etkisiyle işlerine dönmeye isteksiz.

Büyükekşi depremden nispeten daha az etkilenen Şanlıurfa’da 1800 işçinin geçen hafta işe geri dönmeye çağırıldığını ancak 300’ünün hala dönmediğini belirtti.

Büyükekşi, işçiler arasında korku ve psikolojik rahatsızlık olduğunu söyledi ve sektörün en büyük sıkıntısının bölgede yaşayanların işe geri dönmemesi olduğunu kaydetti.

(Kaynak: Reuters)

Paylaşın

Kırmızı Etin Fiyatı Bir Yılda 2 Buçuk Kat Arttı

İktidar ekonomide pembe tablolar çizmeye çalışsa da gerçekler iktidarın açıklamalarını yalanlıyor. Et fiyatlarında son bir yılda rekor artış kaydedildi. Dana karkas kesimin fiyatı 160 lirayı geçti.

Dana karkas kesim fiyatı Marmara Bölgesi’nde 163,40, İç Anadolu Bölgesi’nde 164,5, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 160 liraya çıktı.

Et fiyatlarında artış yılbaşından bu yana yüzde 30’a ulaştı. Yağsız dana etinin fiyatı 5 Ocak tarihinde ortalama 126,87 lirayken fiyat 16 Şubat tarihinde 163,87 liraya yükseldi.

Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin verilerine göre, dana karkas kesim fiyatı Ege Bölgesi’nde 164,20, Akdeniz Bölgesi’nde 162,5, Marmara Bölgesi’nde 163,40, İç Anadolu Bölgesi’nde 164,5, Doğu Anadolu Bölgesi’nde 160, Güneydoğu Anadolu’da 165 ve Karadeniz Bölgesi’nde 167,5 lira olarak gerçekleşti.

Et fiyatları bir yılda 2 buçuk kat arttı

Dünya gazetesinin haberine göre, ortalama artış geçen aya göre yüzde 21,2, geçen yıla göre ise yüzde 140,1 oldu. Kuzu karkasta da ortalama fiyat 146,03 lira oldu. Bu üründe geçen aya göre değişim oranı yüzde 14, geçen yıla göre ise yüzde 100,7 oldu.

Kırmızı Et Sanayicileri ve Üreticileri Birliği Derneği (ETBİR) Başkanı Ahmet Yücesan, 160 liranın üzerini üreticinin de “köpük” olarak değerlendireceğini belirterek, bu rakamların bugün için maliyetleri kurtarmış göründüğünü öne sürüyor.

Diğer yandan, et ithalatıyla ilgili de bilgi veren Ahmet Yücesan, bu konuda siparişlerin verildiğini ve imzaların atıldığını kaydederek, Ramazan haftasına kadar 8-9 bin ton civarında karkasın Türkiye’ye gelmiş olacağını söylüyor.

Paylaşın