Dikkat Çeken Rapor: Türkiye’de 613 Bin Çocuk Eğitimin Dışında

2023 – 2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kaldığı, bu sayının bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında arttığı ifade edildi.

15 – 17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane olduğu, 15 – 17 yaş grubunda eğitim dışındaki öğrencilerin ise Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunlaştığı belirtildi.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Eğitim Gözleme Raporu 2024’ü (EİR) İstanbul Karaköy’de bulunan Minerva Han’da düzenlenen etkinlikle açıkladı.

BirGün’ün aktardığına göre; Politika Analistleri Kayıhan Kesbiç ile Özgenur Korlu, Kıdemli Politika Analisti Ekin Gamze Gencer ve Araştırmacı Gülen Naz Terzi’nin hazırladığı raporda, eğitim politikaları “nitelikli eğitimi izlemek için temel göstergeler”, “eğitimde yönetişim”, “öğretmenler” ve “ekonomik kriz ve eğitim” olmak üzere dört ana başlıkta incelendi.

2023-2024 eğitim öğretim yılı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan 612 bin 814 çocuğun eğitimin dışında kaldığına dikkat çekilen raporda bu sayının bir önceki yıla kıyasla yüzde 38,4 oranında arttığı ifade edildi. Geçici koruma altındaki Suriyeli göçmen çocukların 199 bin 87’sinin yabancı uyruklu çocukların 43 bin 273’ünün örgün eğitim dışında kaldığı belirtilen raporda ülke geneli ise bu sayının 855 bin 174’e ulaştığı ifade edildi.

Rapora göre, 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki çocuk oranının en yüksek olduğu iller yüzde 35,6’yla Muş, yüzde 32,4’le Ağrı ve yüzde 28,7’le Gümüşhane. 15-17 yaş grubunda eğitim dışındaki öğrencilerin ise Orta Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da yoğunlaştığı belirtilen raporda Siirt, Bitlis ve Ağrı’da 17 yaşındaki her üç kız çocuğundan birinin eğitim dışında olduğu vurgulandı.

17-20 yaş grubunda zorunlu eğitim çağındaki her 20 çocuktan birinin eğitim dışında olduğuna dikkat çekilen bu sayının 612 bin 814 olduğu ifade edildi. Eğitim dışındaki çocuk oranın en düşük yüzde 0,5 ile Rize’de iken en yüksek yüzde 35,6 ile Muş olurken 15-17 yaş grubundaki yaklaşık 8 çocuktan birinin eğitim dışında kaldığı belirtildi.

Paylaşın

Türkiye’de 1,5 Milyon Kız Çocuğu Eğitimin Dışında

Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

Kadın ve çocuk hakları konusundaki karnesi her geçen gün kırıklarla dolan Türkiye, Dünya Kız Çocukları Günü’ne karanlık bir tablo içinde girdi.

Diyarbakır’ın Bağlar ilçesinde cansız bedenine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran’ın cinayetine ilişkin cevapsız kalan sorular ve Tekirdağ’ın Malkara ilçesinde şiddet ve cinsel istismara uğrayan 2 yaşındaki Sıla bebeğin yaşam mücadelesini yitirmesi, bu karanlığın son örneklerinden sadece ikisi.

Türkiye’de yaklaşık 1,5 milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında. Eğitimde artan sorunlar ve ağırlaşan ekonomik krize karşı savunmasız durumdaki kız çocukları, sık sık suçluların da hedefi oluyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tam 8 yıldır kayıp çocuklara ilişkin verileri açıklamıyor. TÜİK tarafından 2016 yılında açıklanan son veriye göre 2008-2016 arasında toplam, 104 bin 531 çocuk kayboldu. Son açıklanan verilerde bahsi geçen 104 bin 531 çocuğun akıbeti bilinmediği gibi sekiz yılda bu sayının ne kadar arttığı bilinmiyor. Bu kayıp vakalarının önemli bir kısmının kız çocukları olduğu tahmin ediliyor.

Türkiye’de kız çocuklarının maruz kaldığı şiddet ve açıklanmayan kayıp vakalarını DW Türkçe’den Berrak Güngör‘e değerlendiren Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı ve Avukat Müjde Tozbey, hükümetin cezasızlık politikalarının kız çocuklarını hedef alan suçları artırdığını söylüyor:

“Türkiye’de iktidarın gerici politikaları, kadınları ve kız çocuklarını hedef alan şiddet olaylarının üzerine gitmek yerine suçluları koruma eğilimindedir. Dinci-gerici uygulamalarla kadına yönelik şiddet ve çocuk istismarı sıradanlaştırılıyor. Bu politikalar, kız çocuklarını toplumda korunmasız ve savunmasız bırakarak şiddet ve istismarın hedefi haline getiriyor.”

TÜİK’in kayıp çocuk verilerini açıklamamasının iktidarın çocuklara karşı umursamaz tavrının bir yansıması olduğunu belirten Tozbey, “Devlet, çocukların kaybolması, istismarı ve sömürülmesi gibi sorunları görmezden geliyor. Bu, toplumsal bir çürümenin ve bilinçli bir karartmanın sonucudur. Kayıp çocuk verilerini açıklamamak, iktidarın bu alandaki ihmallerini ve sistematik başarısızlığını gizlemeye çalıştığını gösterir. Verileri açıklamamak, sorumluluk almaktan kaçmanın bir yolu” vurgusunu yapıyor.

Tozbey, resmi verilerin açıklanmamasına rağmen Türkiye’de her gün ortalama önemli bir kısmı kız çocuğu olmak üzere 8-10 çocuğun kaybolduğunun tahmin edildiğini belirtiyor. “Özellikle kız çocukları, kaybolduktan sonra insan ticareti, cinsel istismar gibi suçlarla karşı karşıya kalıyor” diyen Tozbey, şöyle devam ediyor:

“Bu durum, Türkiye’de çocukların korunmasız olduğunu ve iktidarın bu sorunu göz ardı ettiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ancak iktidar sorumluluktan kaçıyor.”

Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarının daha fazla hedef haline geldiğini belirten Tozbey, “Konteyner kentlerdeki güvencesiz yaşam koşulları, kız çocuklarının istismara, şiddete ve insan ticaretine karşı daha savunmasız hale gelmesine neden oldu. Bu çocuklar, devletin ve yerel yönetimlerin yetersiz müdahaleleri sonucunda kaderlerine terk ediliyor. Deprem bölgelerinde özellikle kız çocuklarına yönelik cinsel istismar ve kaçırılma vakaları artmış durumda” diyor.

TÜİK’e göre 2023 yılında güvenlik birimlerine giden veya götürülen mağdur 242 bin 875 çocuğun yüzde 12’ye yakını cinsel istismara maruz kaldı. Bu, yaklaşık 29 bin çocuğa tekabül ediyor. Bu oranlar her geçen gün artıyor.

Türkiye’de 2024-2025 eğitim öğretim yılına da tartışmalarla başlandı. Ağırlaşan ekonomik kriz, ÇEDES gibi projelerle laik eğitim anlayışından uzaklaşıldığı eleştirileri ve Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirilen öğrencilerin ucuz iş gücü ve güvensiz bir şekilde çalıştırıldığı iddiaları öne çıkan sorunların başını çekiyor. Çok sayıda bölgede taşımalı eğitime son verilmesi de yaşanan bir diğer sorun. Bu projeler ve uygulamalar en çok da kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz yönde etkiliyor.

“Diyanetin çeşitli programlarıyla sadece İmam Hatipler değil, okulların tamamında dini bir iklim hakim olmaya başladı” diyen Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Barış Uluocak, “Okullar ÇEDES, diyanet projeleri, son olarak yeni müfredatla birlikte dinsel öğelerin son derece baskın olduğu bir iklime büründü. Bu yaklaşım kız çocuklarının geri plana itilmesine yol açabileceği gibi yıkıcı ve kronik sorunumuz olan kadına yönelik şiddetle ilgili de toplumsal bilincin gelişmesinin engellenmesi riskini taşıyor” diyor.

Ekonomik kriz de kız çocuklarının eğitim hayatını olumsuz etkiliyor. Türkiye’de kırtasiye ürünlerinin fiyatlarında yaşanan artışlar, okul kıyafetleri, servis ücretleri gibi temel okul ihtiyaçlarına gelen fahiş zamlar, velileri en çok zorlayan kalemler arasında. Uluocak, ekonomik kriz sebebiyle birçok çocuğun okullaşma sürecinin sekteye uğradığını ancak çoğunlukla kız çocuklarının bu konuda dezavantajlı bir durumda kaldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Okullaşma verileriyle ilgili birçok parametre söz konusu. Çocukların erken yaşta evlendirilmesi, yoksullaşma, ailenin ekonomik durumuna katkı sunması için erken yaşta okuldan alınması vesaire gibi durumlar çocukların okullaşmasına engel. Çocukların okula devam etmemesi büyük oranda sosyoekonomik ve sosyokültürel değerler üzerinden şekilleniyor. Kız çocukları, sosyal ve kültürel olarak dezavantajlı oldukları için onlar açısından okula devam meselesi daha ciddi bir problem oluyor. Erken yaşta evlilik, kız çocuğunun ev içinde görünmez emeğin bir parçası haline getirilmesi de tüm bunların sonucu.”

“Bir buçuk milyon kız çocuğu örgün eğitimin dışında”

Türkiye’nin ağırlaşan ekonomik durumu ve bu bağlamda değişmeye başlayan sosyokültürel yapı en çok da çocukların okullaşma oranlarını etkiliyor. Milli Eğitim Bakanlığının açıkladığı “Millî Eğitim İstatistikleri 2023-2024” verilerine göre Türkiye’de, okul öncesi eğitim, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde 9 milyon 600 bin 891’i erkek, 9 milyon 109 bin 374’ü kız olmak üzere toplam 18 milyon 710 bin 265 öğrenci örgün eğitim alıyor. Örgün eğitimde ayrıca okul öncesinde 1 milyon 954 bin 202, ilkokulda 5 milyon 644 bin 386, ortaokulda 5 milyon 314 bin 796, ortaöğretimde 5 milyon 796 bin 881 öğrenci eğitim alıyor.

Bu istatistiklerin yanı sıra Eğitim-Sen İstanbul Şube Başkanı Uluocak, Türkiye’de 1,5 milyon kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığını ifade ediyor. Ancak Uluocak’a göre bunun tam takibi de pek kolay değil. Çünkü Bakanlık, 2020 yılından bu yana devamsızlık verilerini paylaşmıyor. Uluocak şunları söylüyor:

“İlkokulda 200 bin civarı, ortaokulda da 300 bin civarı, lisede de 300 bin civarında kız çocuğunun okul çağında olduğu halde okula devam etmediğini biliyoruz. Buna örgün eğitimin dışında olan, yani açık liseye devam eden kız çocuklarını da eklediğimizde, neredeyse bir buçuk milyona yakın bir kız çocuğunun örgün eğitimin dışında kaldığı bir tablodan bahsedebiliriz.”

Uluocak, Bakanlığın devamsızlık verilerini 2020 yılına kadar düzenli olarak paylaştığını söylüyor. Ancak 2022, 2022, 2023 ve 2024 görüşmelerinde bu veriler paylaşılmadı. Bu da örgün eğitimi sistemi içinde görünse de okula devam edemeyen kız çocuklarına ulaşmayı zorlaştırıyor. Uluocak’a göre Bakanlık bu verileri başarı göstergelerini etkilememesi için vermiyor.

Paylaşın

600 Binden Fazla Çocuk Eğitimin Dışında

2023 – 2024 öğretim yılı istatistiklerine göre, eğitim dışı kalan çocukların sayısı yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e ulaştı. Bu sayıyla eğitim dışındaki çocuk sayısı son üç yılın en yüksek seviyesine çıktı.

Eğitim Reformu Girişimi (ERG), Millî Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) son açıklanan 2023 – 2024 öğretim yılı istatistiklerini inceledi. Yapılan analize göre, eğitim dışı kalan çocukların sayısı yüzde 38,4 artarak 612 bin 814’e ulaştı.

T24’ün aktardığına göre; ERG, MEB verileri üzerinden yapılan ön değerlendirmede öğrenci ve öğretmen sayıları, erken çocukluk ve zorunlu eğitim seviyelerindeki okullaşma oranları ve bölgeler arası eğitim farklılıklarını detaylandırdı. Kasım ayında yayımlanacak olan Eğitim İzleme Raporu 2024’te bu istatistiklerin daha kapsamlı analizleri yer alacak.

17 milyon 480 bin 463 öğrenciye ev sahipliği yapan bu eğitim-öğretim yılında, öğrenci sayısında bir önceki yıla kıyasla yüzde 0,4’lük bir düşüş kaydedildi. Öğretmen sayısında ise özellikle sözleşmeli öğretmenlerde görülen yedi katlık artış dikkat çekti. Toplam öğretmen sayısı sadece yüzde 1 artış gösterirken, bu artış özellikle sözleşmeli öğretmen kadrolarındaki büyük artıştan kaynaklandı.

Ayrıca, derslik sayısında da yüzde 1,2’lik bir azalma yaşandı. Bu durumun, özellikle ikili eğitim sorunu ve 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri sonrası artan ihtiyaçlarla çeliştiği aktarıldı. Öğretmen ve derslik politikalarının toplumsal cinsiyet eşitliği çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine de vurgu yapıldı.

Eğitimde cinsiyet farklılıklarının izlenmesi gereken bir diğer alan olduğuna dikkat çeken Eğitim Reformu Girişimi Politika Analisti Özgenur Korlu, ortaöğretimde net okullaşma oranlarındaki cinsiyet farkının artış gösterdiğini belirtti.

Araştırmanın tamamını için TIKLAYIN

Paylaşın

AK Parti Döneminde 20 Bine Yakın Köy Okulu Kapatıldı

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında köylerde 6 bin 388 okul öncesi, 25 bin 258 ilköğretim, 755 ortaöğretim olmak üzere toplam 32 bin 401 eğitim öğretim kurumu vardı ve bu kurumlarda 275 bin 458 öğrenci bulunmaktaydı.

2023 yılında ise köylerde 5 bin 532 okul öncesi, 5 bin 582 ilkokul, 2 bin 624 ortaokul, 231 ortaöğretim olmak üzere toplam 13 bin 961 eğitim öğretim kurumunda 623 bin 902 öğrenci eğitim aldı. Başka bir ifadeyle, AK Parti döneminde yaklaşık 20 bin köy okulu kapatıldı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milli Eğitim Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Suat Özçağdaş, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in cevaplaması istemiyle hazırladığı soru önergesinde 2002’den bu yana kapatılan köy okullarının sayısını sordu.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre; Özçağdaş, önergesinde köy okullarının sayısındaki azalışa ilişkin verilere de yer verdi. Buna göre 2002 yılında köylerde 6 bin 388 okul öncesi, 25 bin 258 ilköğretim, 755 ortaöğretim olmak üzere toplam 32 bin 401 eğitim öğretim kurumu vardı ve bu kurumlarda 275 bin 458 öğrenci bulunmaktaydı.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre ise köylerde 5 bin 532 okul öncesi, 5 bin 582 ilkokul, 2 bin 624 ortaokul, 231 ortaöğretim olmak üzere toplam 13 bin 961 eğitim öğretim kurumunda 623 bin 902 öğrenci eğitim aldı.

Özçağdaş’ın kapatılan köy okullarına ilişkin soru önergesini yanıtlayan Bakan Yusuf Tekin, 2017 yılından itibaren ülke genelinde 2 bin 427 ilkokulun kapatıldığını söyledi. Cevapta okulların öğrenci yetersizliği ve benzeri nedenlerle kapatıldığı ifade edildi.

Bakanlık cevabında Milli Eğitim Bakanlığı Kurum Açma, Kapatma ve Ad Verme Yönetmeliğindeki ilgili maddeye de yer verildi. Maddedeki okul kapatmayı düzenleyen kısımların şunlar olduğu ifade edildi:

-Nüfusu az ve dağınık olan köy ve benzeri yerleşim yerlerinde öğrenci sayısına bakılmaksızın valilikçe uygun görülmesi durumunda Bakanlık onayı ile ilkokul açılır.
-Nüfusu az ve dağınık olan köy ve benzeri yerleşim yerlerinde eğitim öğretime devam etmekte iken toplam öğrenci sayısı 10 ’un altına düşen ilkokulların valiliğin uygun görüşü üzerine Bakanlık onayıyla açık kalması sağlanabilir.

Özçağdaş, önergesinde 2002 yılından bugüne kadar kaç köy okulunun kiralanıp satıldığını da sordu. Bakanlık cevabında Hazine adına tescil edilen taşınmazların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yönetildiği ifade edilirken ilgili yönetmelikteki “Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin her türlü taşınır ve taşınmazlarının satışına Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkilidir” hükmüne yer verildi. Cevapta, “Bakanlığımız genel bütçeli kamu idareleri arasında olduğundan, taşınmaz mal edinme hakkına sahip değildir. Bu nedenle herhangi bir taşınmazın satışı Bakanlığımız yetki ve sorumlulukları arasında yer almamaktadır” denildi.

“Genç nüfus köylerden ayrılmak zorunda kaldı”

Köy okullarının kapatılmasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan CHP’li Özçağdaş, “Köy okullarının kapatılması, köy nüfusunun azalmasına neden olmuştur. Köylerde tarım ve hayvancılık gibi işler o köyün genç nüfusu tarafından yapılırken, eğitimin köylerden uzaklaştırılmasıyla birlikte genç nüfus köylerden ayrılmak zorunda kalmıştır. Çünkü çocuklarının köylerde eğitim alması engellenmiştir. Bu da tarım ve hayvancılığa sekte vurmuştur” dedi. Özçağdaş, köylerinden göç etmek zorunda kalan ailelerin büyük şehirlerde barınma, işsizlik gibi sorunlarla da baş etmek zorunda kaldığını ifade etti.

Köy okullarının kapatılmasının ‘köylerde tek bir fikrin hüküm sürmesi sonucunu doğurduğunu’ da kaydeden Özçağdaş, “Köylerde bir öğretmen, bir doktor, bir veteriner olması o köylerde 3-4 farklı fikrin, 3 -4 farklı aklın olması demek olur. Ama günümüzde köylerin boşaltılmasıyla oralarda kalan tek devlet görevlisi din görevlileri oldu. Elbette onlar da olsun ama daha çok aklın, daha çok fikrin olması bambaşka bir etki yaratacaktır” diye konuştu.

Özçağdaş, partisinin iktidara gelmesi halinde tek bir çocuk dahi olsa köy okullarının tekrar açılacağını söyledi.

Bakan Yusuf Tekin’e köy okullarının satıldığına yönelik iddiaları da sorduğunu hatırlatan Özçağdaş, şöyle konuştu: “Bakanlık, böyle bir yetkinin kendilerinde değil, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda olduğunu söylüyor. Ülkemizde bir okul satılıyorsa, kiralanıyorsa bundan Milli Eğitim Bakanı’nın haberi olması gerekir. Bu cevap çok yetersizdir ve başından savma cevabıdır. Bakanın bizzat okulların durumunu takip etmemesi ülkemiz açısından çok acı bir durumdur. Bir okul satılıyorsa o okulda çalışan öğretmenler, okuyan çocuklar ne yapıyor; takip etmesi gereken bakanın ta kendisidir. Bunu yapmadığı gibi, topu başkasına atması, ne kadar kabul edilebilir bunu da halkın takdirine bırakıyoruz. Biz bu durumun takipçisi olmaya devam edeceğiz.”

Bakan Tekin’in katıldığı bir programda Türkiye’deki velileri Finlandiya’daki velilerle kıyasladığını, Türkiye’deki velilerin yetersiz, ilgisiz olduğunu ima ettiğini belirten Özçağdaş, “Kendisi Finlandiya’yla bu kadar meşgul olacağına Türkiye’deki eğitim sistemiyle, satılan okullarla meşgul olmalı, öğrencilerin ve velilerin mağdur olmaması için çalışmalı” ifadelerini kullandı” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

2 Milyondan Fazla Çocuk Örgün Eğitimin Dışında

Veli Derneği Bursa Şube Başkanı Barış Dinga, “Türkiye’deki eğitim sisteminin adım adım okulsuzlaştırmaya, eğitimden koparmaya yönelik olduğunu görüyoruz” dedi. Barış Dinga, okulsuzlaşmanın en yoğun ortaokulu bitirip liselere geçişlerde yaşandığını belirtti.

Öğrenci Veli Derneği’nin (Veli-Der) hazırladığı 2024-2025 eğitim – öğretim yılı raporu yayınlandı. Rapora göre, okullarda terk oranı arttı. Bundaki en büyük etkenler, okul harcamalarının artması, yoksulluk, özel okul ücretlerinin yüksekliği, nitelikli devlet okullarına az sayıda öğrenci alınması oluşturuyor.

Raporda, okul terklerine paralel biçimde çocuk işçi sayısında yaşanan artışa dikkat çekiliyor. Örneğin, MESEM’lerdeki öğrenci sayısı 160 binken 1 milyon 264 bine ulaştı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 5-17 yaş arasında 720 bin çocuk ‘işçi’ olarak çalıştırılıyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı son verilerde okulda olması gereken 2 milyon 9 bin 480 çocuk örgün eğitim dışında. Türkiye’de özel okulların oranı yüzde 24’e ulaşırken TÜİK’e göre, eğitim harcamaları yüzde 120 artış gösterdi.

En yaygın okul terki, ortaokul sonrası liselere geçişte yaşanıyor. Rapora göre, okullarından ayrılan lise çağındaki öğrenci sayısı 2 milyon 9 bin 480’e ulaştı. Açık öğretim ortaokuluna giden öğrencilerin tüm öğrencilere oranı ise bir önceki yıla göre 3,2’den 6,1’e yükseldi.

Rapora göre yönetmelikler de okul terklerinde rol oynuyor. 8 Eylül 2023 yönetmeliğiyle 9. sınıfta başarısızlık nedeniyle sınıf tekrarına kalan öğrenciler, Mesleki Eğitim Merkezleri’ne (MESEM) yönlendirildi.

Gazete Duvar’dan Pelin Akdemir‘e konuşan Veli Derneği Bursa Şube Başkanı Barış Dinga, eğitimin dinselleşmesi ve ticarileşmesiyle yeni bir düzende olduğunu söyledi. Özel okullar gibi kamu okullarında da kayıt ücretleri ile eğitimin satın alındığını belirten Dinga, bu durumun Anayasa ve Milli Eğitim Bakanlığı Okul Aile Birliği Yönetmeliği’ne aykırı olduğunu söyledi.

Kayıt, yemek, servis ücretleri nedeniyle eğitimin aileleri zorladığını ifade eden Barış Dinga, bunun yanı sıra velilerin çocuklarını gönderecek okul bulmakta zorlandığını dile getirdi. “Türkiye’deki eğitim sisteminin adım adım okulsuzlaştırmaya, eğitimden koparmaya yönelik olduğunu görüyoruz” diyen Dinga, okulsuzlaşmanın en yoğun ortaokulu bitirip liselere geçişlerde yaşandığını belirtti.

Dinga, bunun nedenini şöyle açıkladı: “Liselere Geçiş Sistemi ile yaklaşık yüzde 10 öğrenci ‘nitelikli okul’ kapsamındaki liselere giriş yaparken kalan yüzde 90’ı meslek liseleri, imam hatip liseleri veya az bir sayıda öğrenci adrese dayalı ‘niteliksiz’ akademik liselere giriş yapıyorlar. Bu liselere gitmek istemeyen çocuklar, son bir çare olarak açık liseye yöneliyor. Bir diğer seçenek MESEM’ler oluyor.”

Köy okullarının kapatılmasının, taşımalı sistemin getirdiği sorunların, doğu bölgelerinde çocuk yaşta evliliklerin ve mevsimlik tarım işçiliğinin de çocukların okuldan uzaklaşmasına neden olduğunu hatırlatan Dinga, şu ifadeleri kullandı:

“Bunlar eğitimdeki tıkanmanın sonuçlarıdır. Derin bir yoksullaşma ve ekonomik kriz içerisinde olan ülkemizde, çocukları okula göndermeme, çocukların okuldan kopmasına yol açan sonuçlara doğru gidiliyor. Bugün akademik liseler yerine MESEM’ler gibi öğrencilere çok cüzi miktarda da olsa bir ücret verilerek çocuklar çalıştırılıyor.”

Paylaşın

“Düşük Eğitimli Nüfus” Oranında Türkiye Avrupa’da Birinci Sırada

Türkiye, Avrupa’da “düşük eğitimli” nüfusun açık ara en yüksek paya (yüzde 61,8) sahip olduğu ülke oldu. Düşük eğitim okul öncesi, ilköğretim ve alt ortaöğretimi kapsıyor.

Eurostat Avrupa genelindeki eğitim seviyelerinin oranlarını ortaya koyan bir istatistik yayımladı.

Avrupa Birliği’ndeki (AB) ya da aday ülkelerde 25-74 yaş arası yetişkinliklerin eğitim seviyelerini ortaya koyan istatistikte İskandinav ve Baltık ülkelerinde yükseköğretim mezunlarının oranı AB ortalamasından yüksekken, Türkiye, düşük eğitimli nüfusun açık ara en yüksek paya (yüzde 61,8) sahip olduğu ülke oldu.

Çalışmada eğitim seviyeleri üç kategoriye ayrıldı. Buna göre “düşük seviye” okul öncesi, ilköğretim ve alt ortaöğretim (ISCED seviyeleri 0-2), “orta seviye” lise ve lise sonrası yükseköğretim dışı eğitim (ISCED seviyeleri 3 ve 4) ve “yüksek seviye,” yükseköğretim (ISCED seviyeleri 5-8) içerdi.

İsveç ve Norveç, yükseköğretim mezunlarının yüzde 45’inden fazlasıyla üçüncü ve dördüncü sırada yer almıştır. Letonya’da ise nüfusun yüzde 44’ü yükseköğretim derecesine sahip. Diğer İskandinav ve Baltık ülkeleri de yükseköğretim mezunları açısından AB ortalamasının üzerinde yer almakta.

Türkiye’de ise yükseköğrenim mezun oranı yüzde 20,6. Onu takip eden İtalya yüzde 18,5, sıranın en altında ise Romanya yüzde 17,4 ile yer almakta.

Birleşik Krallık’ta 25-74 yaş arası nüfusun yüzde 43,5’i yüksek öğrenim görmüş kişilerden oluşuyor ki bu oran AB’nin “Dört Büyük” olarak adlandırılan ülkelerinin üzerinde. Fransa (yüzde 38,2) bu ülkeler arasında en yüksek paya sahipken, onu İspanya (yüzde 38) takip ediyor.

Genel ve mesleki yönelimden oluşan orta eğitim düzeyinin ayrıntılarına bakıldığında, mesleki eğitimin payının birçok ülkede oldukça yüksek olduğu görülmekte.

Çekya (yüzde 63,9), Polonya (yüzde 52,2) ve Almanya (yüzde 47,4) dahil olmak üzere dokuz AB ülkesinde, orta eğitim düzeyinde mesleki yönelime sahip kişilerin payı yüzde 45’in üzerinde. Türkiye ise 36,2 oranı ile Avrupa Birliği hedefinin (yüzde 45) altında kalmış durumda.

Yükseköğretim mezunlarının payı Avrupa genelinde genç nüfus arasında önemli ölçüde artmakta. Bu durum, ülkelerin son yıllarda eğitim düzeylerindeki gelişmeleri de göstermekte. Bu nedenle, 25-34 yaş arası nüfusun eğitim seviyesi uluslararası kuruluşlar tarafından büyük ölçüde analiz edilmekte.

Verilerin mevcut olduğu 35 Avrupa ülkesinde, 25-34 yaş arası kadınların yükseköğrenim görme oranı erkeklerden daha yüksek. 2022 yılında, ortalama olarak yükseköğrenim görmüş kadınların oranı yüzde 47,6 iken, erkeklerin oranı yüzde 36,5.

Finlandiya hariç, İskandinav ve Baltık ülkelerinde cinsiyetler arasındaki fark kadınlar lehine önemli ölçüde daha yüksek. En yüksek fark İzlanda’da (yüzde 25,4 puan) tespit edilirken, Slovenya’da 23,8 puan ve Slovakya’da 22,8 puanlık fark göze çarpıyor.

Türkiye (1,3 puan), İsviçre (3,6 puan) ve Almanya (4,6 puan) ise farkın en az olduğu ülkeler, bu da yükseköğretim derecesine sahip kadın ve erkeklerin paylarının birbirine çok yakın olduğunu göstermekte. AB’de 25-74 yaş arası yükseköğrenim görmüş kişilerin oranı sürekli olarak artmakta. Bu oran 2004 yılında yüzde 19.1 iken 2022 yılında yüzde 31.8’e yükseldi.

Hayat boyu öğrenme: Eğitimdeki yetişkinler

İnsanların becerilerini güncellemeleri gerekebileceğinden yaşam boyu öğrenme de büyük önem taşıyor. Bu, yetişkinler için eğitim ve öğretime katılım olarak da bilinir.

Eurostat’a göre, yaşam boyu öğrenme, örgün, yaygın veya gayri resmi eğitim faaliyetlerini içerir. Amaç, katılımcılar arasında bilgi, beceri ve yeterlilikleri geliştirmektir. İşgücü piyasasında dijitalleşme ve otomasyon söz konusu olduğunda, yetişkin öğrenimi önemli bir unsur olarak öne çıkar.

2022 yılında, AB’de 25-64 yaş aralığında olup son 4 hafta içerisinde eğitim veya öğretime katılmış kişilerin oranı yüzde 11,9. Bu oran Bulgaristan’da yüzde 1,7 ve İsveç’te yüzde 36,2 arasında değişmekte. İskandinav ülkelerinde yetişkin öğrenimi oranı yüksekken, Balkan ülkeleri AB ortalamasına kıyasla önemli ölçüde daha düşük paylara sahip.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Çocuğunuzun Bir ‘Dahi’ Olduğuna Dair İşaretler

Farklı niteliklere ve büyüme özelliklerine sahip olsalar da her çocuk benzersizdir. Bir çocuğun olağanüstü yeteneklere sahip olduğunu gösteren bazı işaretleri tanımak, çocuğa doğru desteği ve teşviki sağlamak açısından çok önemli olabilir. 

Haber Merkezi / Zekanın çeşitli şekillerde ortaya çıktığını kabul ederek ‘dahi’ kavramına hassasiyetle yaklaşmayı unutmadan çocuğunuzun olağanüstü yetenekler sergilediğini gösteren bazı işaretler şunlar olabilir:

Erken gelişim: Üstün yetenekli çocuklar, gelişimsel dönüm noktalarına akranlarından daha erken ulaşabilirler. Bu, erken dil edinimini, gelişmiş motor becerileri veya hızlandırılmış bilişsel gelişimi içerebilir.

Olağanüstü hafıza: Olağanüstü bir hafıza, üstün yetenekli çocuklar arasında yaygın bir özelliktir. Kapsamlı kelime dağarcığı, olayları dikkate değer bir doğrulukla, bilgileri ayrıntılı olarak hatırlama gibi.

Merak ve soru sorma: Üstün yetenekli çocuklar, sıklıkla yüksek bir merak duygusu ve keşfetmeye yönelik doğal bir eğilim sergilerler. Derinlemesine sorular sorabilir, olayların ‘nedenini’ ve ‘nasıl’ını anlamaya çalışabilir ve çok çeşitli konulara ilgi gösterebilirler.

Hızlı öğrenme yeteneği: Bu çocuklar, genellikle okumaya erken ilgi duyarlar ve yaşlarının çok ötesinde ileri düzeyde okuma becerileri geliştirebilirler. Daha karmaşık edebiyata ilgi duyabilirler ve yaşlarına göre geniş bir kelime dağarcığına sahip olabilirler.

Yaratıcılık ve hayal gücü: Üstün yetenekli çocuklar, genellikle canlı bir hayal gücüne, özgün düşünme ve sorunlara yenilikçi çözümler bulma becerisine sahiptirler.

Olağanüstü problem çözme becerileri: Bu çocuklar, genellikle karmaşık problemleri çözmede başarılıdırlar. Zorluklara farklı bir bakış açısıyla yaklaşabilir, eleştirel düşünebilir ve yaratıcı çözümler geliştirebilirler.

Paylaşın

Her 5 Öğrenciden Biri Haftada En Az Bir Kez Öğün Atlıyor

Türkiye’de her beş çocuktan birinin parası olmadığı için haftada en az bir kez yemek yiyemediği ortaya çıktı. Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 1,9’u “her gün” veya “neredeyse her gün” öğün atladığını bildirdi. 

“Haftada 4 ila 5 kez” diyenlerin oranı yüzde 1,8 olurken öğrencilerin yüzde 4,8’i de “haftada 2 ile 3 kez” yanıtını verdi. “Haftada yaklaşık 1 kez” diyenlerin oranı ise yüzde 10,8 oldu. Böylece haftada en az bir kez öğün atlayan öğrencilerin toplam oranı yüzde 19,3 oldu.

Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) 2022 sonuçlarına göre matematik puanı ile öğrencilerin öğün atlaması arasında ilişki bulunuyor. Öğün kaçırma oranı arttıkça matematik puanı da düşüyor. Öğrencilerin maddi imkansızlık nedeniyle aç kalmasında Türkiye (yüzde 19,3) OECD ortalamasının (yüzde 8,2) oldukça üzerinde.

Ortalama matematik puanında ise Türkiye (453), OECD ortalamasının (472) altında yer alıyor. OECD, PISA sonuçlarında ülkeler arasındaki farklılıkları anlamak için sosyo-ekonomik koşullara ilişkin sorulara da yer veriyor. Bunlardan birisi de “Son 30 gün içinde gıda alacak parası olmadığı için yemek yiyememe” oldu.

Rapora göre Türkiye’de yaklaşık her beş çocuktan birinin parası olmadığı için haftada en az bir kez yemek yiyemediğini ortaya koydu. Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 1,9’u “her gün” veya “neredeyse her gün” öğün atladığını bildirdi.

“Haftada 4 ila 5 kez” diyenlerin oranı yüzde 1,8 olurken öğrencilerin yüzde 4,8’i de “haftada 2 ile 3 kez” yanıtını verdi. “Haftada yaklaşık 1 kez” diyenlerin oranı ise yüzde 10,8 oldu. Böylece haftada en az bir kez öğün atlayan öğrencilerin toplam oranı yüzde 19,3 oldu.

OECD ortalaması ise yüzde 8,2’de kaldı. Grafikteki listede OECD üyesi olmayan ülkeler de bulunduğu için Türkiye orta sıralara yakın görünüyor. Ancak üyeler arasında Türkiye zirvede bulunuyor. “Aç kalma” oranı ABD’de yüzde 13, Birleşik Krallık’ta yüzde 10,5 ve Fransa’da yüzde 8,5.

PISA’da Türkiye’nin matematik okuryazarlığı sonucu 453 puan oldu. OECD ortalaması 472 puan. Türkiye bu alanda AB ülkelerinden Yunanistan (430), Romanya (428), Kıbrıs (418) ve Bulgaristan (417) geride bıraktı. Sonuçlara ilişkin Andreas Schleicher’in yazdığı “Anlayış ve Yorumlamalar” başlıklı OECD raporunda öğrencilerin aç kalması ve matematik başarısı da ele alınıyor.

Dünyanın birçok yerinde gıda krizi yaşandığına dikkat çeken rapor “PISA sonuçları milyonlarca öğrencinin- en zengin ülkelerden bazıları da dahil olmak üzere beslenmek için zorluk yaşadığını gösteriyor” uyarısında bulundu.

Türkiye’de öğün atlayan öğrencilerin oranının yüzde 19 olduğuna dikkat çeken raporda “Öğrencilerin karınları gurulduyorsa, etkili bir şekilde öğrenmeleri pek olası değil.” yorumuna yer verildi.

Okullarda ücretsiz öğle yemeği önerisi

Birçok ülkenin halihazırda okul yemeği programları uyguladığını belirten OECD raporu bunların zor durumdaki çocuklar ve haneler için bir güvenlik ağı oluşturduğuna dikkat çekti.

Rapor, politika yapıcılara çağrıda bulunarak, ücretsiz öğle yemeğinin daha fazla çocuğun okula gitmesini sağlayacağı tavsiyesinde bulunuyor. Raporda son bir haftada öğün kaçırdığını söyleyenlerin oranı ile matematik puanları arasında negatif ilişki olduğunu gösteren grafik bulunuyor.

PISA araştırması OECD tarafından 15 yaş grubunda örgün eğitime devam eden öğrencilerin matematik okuryazarlığı, fen okuryazarlığı, okuma becerilerini değerlendirmek ve ülkeleri karşılaştırabilmek için yapılıyor.

Türkiye, PISA araştırmasına 2003’ten bu yana yer alıyor. PISA 2022 nihai uygulaması, Türkiye’de 19 Nisan-13 Mayıs 2022’de 60 ilden 196 okul ve 7 bin 250 öğrencinin katılımıyla bilgisayar tabanlı gerçekleştirildi. Türkiye’nin matematik puanı 2008 yılında 454 puan ile zirveyi görmüştü. En düşük değer ise 2015 yılında 420 puan olmuştu.

PISA sonuçlarında “matematik kaygı endeksi” de yer alıyor. Türkiye bu alanda oldukça üst sıralarda. Türkiye’nin puanı 0,59 iken OECD ortalaması 0,17 puan.

Öte yandan, Türkiye’de okullar arasındaki fark da dikkat çekici. Türkiye’de matematik performansında okullar arasındaki farklılık, OECD ülkelerindeki ortalama toplam farklılıkla karşılaştırıldığında en büyük farklılıklar arasında.

OECD raporunda sosyo-ekonomik durumun matematik sonuçlarını açıklamada önemli bis gösterge olduğu vurgulanıyor. AB İstatistik Ofisi Eurostat’ın 2022 yılı verilerine göre Türkiye “çocuklarda yoksulluk veya sosyal dışlanma riski”nde Avrupa’nın zirvesinde yer alıyor.

Türkiye’de çocukların yüzde 45’i yoksulluk veya sosyal dışlanma riski yaşarken bu oran AB’de yüzde 25. Okullarda ücretsiz yemek konusunda Türkiye ve Avrupa’da farklı uygulamalar bulunuyor.

AB’de 5 ülkede ücretsiz yemek uygulaması var. 10 ülkede sosyal yardım alanlar veya geliri düşük olan ailelerin çocuklarına ücretsiz yemek veriliyor. Türkiye ise okul öncesi öğrenciler başta olmak üzere bu imkanı yaygınlaştırmayı planlıyordu ancak hayata geçip geçmeyeceği belirsiz.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Bir Milyon 858 Bin Çocuk Sosyal Yardımla Okula Gidebiliyor

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanan programa göre, bu yıl ekonomik güçlükle mücadele eden bir milyon 858 bin 482 kişiye, çocuklarının okula gidebilmesi için Şartlı Eğitim Yardımı yapıldı.

Bu kapsamda ailelere toplam 1,2 milyar TL ödenirken hane başına sağlanan yardımın miktarı ise tartışma yaratacak türden. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sitesinde yer alan bilgilere göre, ilköğretime devam eden bir kız çocuğu için aylık 100 TL, oğlan çocuğu için de 90 TL ödeniyor. Ayrıca ortaöğretime giden kız çocuğu için aylık 150 TL, oğlan çocuğu için ise 130 TL yardım yapılıyor.

Türkiye ekonomisinde yüksek enflasyon nedeniyle hayat pahalılığı durdurulamazken yurttaşların yaşamı her geçen gün daha da zorlaşıyor. Milyonlarca hanenin geçim sıkıntısıyla mücadele ettiği bu tablo, çocukların yaşamını da derinden etkiliyor.

Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda yer alan veriler çocuk yoksulluğunun sürdüğünü gözler önüne serdi. Verilere göre 1,5 milyondan fazla çocuk, en temel hakkı olan eğitim ve sağlık hizmetine ancak sosyal yardımlarla erişebiliyor.

Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanan ve Resmi Gazete’de yayınlanan programa göre, bu yıl ekonomik güçlükle mücadele eden bir milyon 858 bin 482 kişiye, çocuklarının okula gidebilmesi için Şartlı Eğitim Yardımı yapıldı. Bu kapsamda ailelere toplam 1,2 milyar TL ödenirken hane başına sağlanan yardımın miktarı ise tartışma yaratacak türden. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sitesinde yer alan bilgilere göre, ilköğretime devam eden bir kız çocuğu için aylık 100 TL, oğlan çocuğu için de 90 TL ödeniyor. Ayrıca ortaöğretime giden kız çocuğu için aylık 150 TL, oğlan çocuğu için ise 130 TL yardım yapılıyor.

Bu yardım, ihtiyaç sahibi olan ailelerin çocuklarının, örgün eğitime devam etmeleri için sağlanıyor. Ancak bu kapsama dahil edilen ailelerin çocuklarının okulda bir ayda dört günden fazla devamsızlık yapmama şartı var. Ayrıca Bakanlığın ödeme yaptığı kişilerin herhangi bir sosyal güvencesinin de bulunmaması gerekiyor. “Fırsat eşitliği ve yaşam kalitesinin yükseltilmesi” için verilen destek kapsamında, geçen yılın Eylül ayı dahil olmak üzere 2 milyon 438 bin 865 kişiye ödeme yapıldı. Ancak aradan geçen bir yılda 580 bin 383 kişilik azalış yaşandığı görülüyor. Bakanlığın tespit edebildiği sosyal yardıma muhtaç halde olan çocuk sayısı 2021 yılının Ağustos ayında 2 milyon 357 bin 932’ydi. Bu sayı, 2020’nin ağustos ayında ise 2 milyon 451 bin 422 oldu.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2022 tarihli verilerine göre Türkiye’de 0-18 yaş arasındaki çocuk ve genç sayısı 22 milyon 578 bin 378. Bunun yüzde 25’ini 1’i 0-4 yaş grubu, yüzde 29,4’ünü 5-9 yaş grubu, yüzde 28,5’ini 10-14 yaş grubu ve yüzde 17,0’si ise 15-17 yaş grubu oluşturuyor.

DW Türkçe’den Uğur Şahin’e açıklamada bulunan Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden Prof. Dr. Adnan Gümüş, bu verilerin eğitimdeki eşitsizliğin boyutunu gösterdiğine işaret ediyor. Prof. Dr. Gümüş, yardım alanların sayısına ek olarak ‘çıraklık eğitimi’ olarak bilinen ve çocuk işçiliği tartışmalarına neden olan Mesleki Eğitim Merkezleri’nde bir milyon 300 bin çocuğun bulunduğunu aktarıyor. Ayrıca okullarda hiç kaydı bulunmayan 600 bin çocuğun olduğunu ifade ediyor.

“Yoksulluk nedeniyle eğitimden kopuş yaşandığının” altını çizen Prof. Dr. Gümüş, “400 bin civarında sığınmacı ve göçmen çocuk da var. Buna açıköğretime yönelen çocukları dahil ettiğimizde, 4 milyonun üzerinde bir rakama ulaşılıyor. Bu, milyonlarca çocuğun aşırı yoksulluk altında olduğunu gösteriyor” diyerek tabloyu özetliyor.

Prof. Dr. Gümüş, yoksulluğun derinleştiği, enflasyonunun yükseldiği süreçte yardım alan sayısında yaşanan düşüşe tepki gösteriyor. “Oysa bu rakamların daha da yukarıya çıkması gerekiyor” diyor ve ekliyor:

“Çünkü Türkiye’nin realitesi açık. 4-5 milyon civarındaki yoksul çocuğu aileleriyle birlikte düşünürsek, bu 20 milyon haneye tekabül eder. Onların da açlık sınırı civarında dolaştığı anlamına gelir.”

İktisadi, sosyal ve kültürel eşitliğin sağlanması gerektiğini ifade eden akademisyen, “Toplumsal eşitsizlikleri ve yoksulluğu çözebilirsek, okuldaki eşitsizliği de çözebiliriz” şeklinde konuşuyor.

Benzer tablo, ihtiyaç sahibi olan ailelere, 0-6 yaş arasındaki çocuklarını düzenli olarak sağlık kontrolüne göndermelerini de kapsayan Şartlı Sağlık Yardımı bilançosuna yansıdı. Yıllık Program’da aktarılanlara göre, bu destekten faydalanan sayısı 988 bin 41 oldu. Ağustos ayına dek bu yardım kapsamında yapılan ödemelerin tutarı kayıtlara 646 milyon TL olarak geçti. Derin yoksulluk altındaki hanelere sağlanan yardımın miktarı ise çocuk başına yalnızca aylık 100 TL.

Şartlı Sağlık Yardımı kapsamında hamile olan kadınlara ayda 200 TL, yeni doğum yapmış kadınlara ise en fazla iki ay olmak üzere 300 TL veriliyor. Hastanede doğum yapan annelere de bu yardım kapsamında bir kereliğine 500 TL ödeniyor. Şartlı Eğitim Yardımı’nda olduğu gibi, bu ödemelerden yararlanabilmek için hanede sosyal güvenceli bireyin bulunmaması gerekiyor. Buna ek olarak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı Mütevelli Heyeti’nin ailenin ihtiyaç sahibi olduğuna kanaat getirmiş olması şart. Geçen yıl bir milyon 230 bin 784, bir önceki yıl ise 1 milyon 198 bin 259 çocuk, sağlık hizmetine bu yardım sayesinde ulaşabilmişti.

Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Türkan Günay, yapılan yardım sayısının çok az olduğu düşüncesinde. Prof. Dr. Günay, “Bu kesinlikle ülkedeki çocuk nüfusunu kapsayacak bir şey değil” diyor.

Sağlık sisteminin ebeveynin çocuğu hastaneye götürmesi gerekmeden takip etmesi gerektiğine vurgu yapan Prof. Dr. Günay, şunları söylüyor: “Sağlık hizmeti, ailelerin talebi doğrultusunda değil, direkt sağlık hakkı çerçevesinde, herkesin ulaşabileceği şekilde planlanmalı. Sağlık sisteminin şartlı yardıma gereksinim duymayacak biçimde ülkede her çocuğa ulaşması gerekiyor. Bu hem çocuğun hakkı hem de yasal olarak bakanlığın yükümlülüğüdür.”

Sağlık ve eğitim desteğinde yaşanan düşünün aksine, Sosyal ve Ekonomik Destek (SED) programından yararlandırılan çocuk sayısında artış yaşandığı görülüyor. Yıllık Program’da belirtilenlere göre, ailesinin yanında bakımı sağlanamayan 164 bin 765 çocuk için destek verildi. Çocukların eğitim kademesine göre yapılan ödemeler, 2 bin 500 ila 4 bin 500 TL aralığında değişiyor. Ağustos ayı itibarıyla yapılan ödemelerin toplam tutarı ise 4 milyar 504 milyon 177 bin TL. Bu yardım, temel ihtiyaçları karşılanamadığı için ailesinden koparılma riski bulunan çocuklara yapılıyor. Geçen yıl Eylül ayı itibarıyla bu yardımdan faydalanan “yaşamlarını en düşük seviyede dahi sürdürmekte güçlük çeken” hane sayısı, 145 bin 783’tü.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2024 Yılı Bütçe Teklifi’nde SED kapsamındaki çocuk sayısında artış yaşanacağı öngörülüyor. Bakanlığın, önümüzdeki üç yıla ilişkin tahmini şöyle:

2024: 170 bin çocuk.
2025: 200 bin çocuk.
2026: 210 bin çocuk.

Sosyal politika alanındaki çalışmalarıyla bilinen Prof. Dr. Meryem Koray’a göre, bu veriler, sosyal politikanın uygulanmadığının bir göstergesi. Türkiye’nin bir sosyal yardım devletine dönüştüğü görüşünde olan Prof. Dr. Koray, yardıma muhtaç hale gelenlerin sayısının artmasını, “Geçim darlığı ortada. Bu, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumla uyuşan bir gösterge” sözleriyle değerlendiriyor.

Bu sosyal yardım cenderesinden nasıl çıkabilir?

Prof. Dr. Meryem Koray, yurttaşların derin yoksulluğa sürüklenmesini engelleyecek politikalar uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor. Fakat önleyici adımların yıllardan beri atılmadığını savunuyor. Prof. Dr. Koray, özellikle gelir dağılımı, işsizlik ve sosyal güvenliğe ilişkin hamlelere işaret ediyor, “Bunlara dair uygulamalar gerekiyordu ki böylece himmete muhtaç olan sayısı artmasın” diyor.

“Neoliberal politikaların uygulandığı dönemlerde, bütün ülkelerde sosyal politikanın gerilediğini” söyleyen Prof. Dr. Meryem Koray, “Türkiye, bunun uç örneklerinden bir tanesi” ifadesini kullanıyor.

Paylaşın

Eğitim Yasağına Meydan Okuyan Afgan Kızları Medreselere Yöneldi

Taliban’ın yönetimi elinde bulundurduğu Afganistan’da kadınlara yönelik eğitim yasağı, kızları medreselere yöneltti. Medreselere kaydolan kızların sayısı son bir yılda ikiye katlandı.

İslami eğitim verilen medreselere ağırlıklı olarak orta okul ve lise çağındaki kız çocukları gidiyor. Erkek çocuklar ise medreselerde farklı saatlerde ve ayrı bölümlerde eğitim görüyor.

Matematik ve edebiyat gibi derslerin yerine, Arapça Kur’an eğitiminin verildiği medreselerde, ayetlerin anlamını öğrenmek isteyen çocuklara ise ayrı dersler veriliyor.

Kabil ve Kandahar’da üç medreseyi ziyaret eden AFP’ye göre, geçen yıldan bu yana medreselere giden kız öğrenci sayısı iki katına çıktı.

Medresede eğitim gören 16 yaşındaki Farah, AFP’ye yaptığı açıklamada “Eğitimden men edildiğimiz için bunalımdaydık. Daha sonra ailem en azından buraya gelmeme karar verdi. Bizim için artık tek açık yer medrese” ifadelerini kullandı.

Avukat olma hayalinin yok edildiğini belirten Farah, yine de ailesi derslere katılmasına izin verdiği için kendini şanslı hissettiğini söyledi.

Daha önce tıp fakültesinde okuyan ancak şu anda Kandahar’daki bir medresede öğretmenlik yapan Hosna ise, “Üniversitede eğitim almak bir gelecek inşa etmemize yardım ediyor, haklarımızın farkında olmamızı sağlıyordu. Ama medreselerde birg gelecek yok. Buraya başka çareleri olmadığı için geliyorlar” dedi.

Afganistan’da eğitim çıkmazı

Afgan hükümetine yakın bazı yetkililere göre, kararlar dini lider Hibatullah Akhundzada ve çevresinde bulunan bazı dini danışmanlar tarafından alınıyor.

Kendi İslami emirliğini inşa eden Akhundzada, aynı zamanda yüzlerce yeni medresenin inşa edilmesi talimatını da veren isim.

Kabil’deki yetkililer kız çocuklarına getirilen okul yasağına gerekçe olarak, ayrı sınıflar ve İslami üniformaların eksikliğini gösteriyor. Ancak hükümet okulların er ya da geç açılacağı konusunda halen ısrarcı.

Eğitime getirilen engeller Taliban yönetimiyle uluslararası toplum arasında uzlaşma sağlanamayan temel konulardan biri. Dünya üzerinde hiçbir ülke Taliban hükümetini tanımıyor. Taliban ise nüfusun yarısından fazlasının açlıkla mücadele ettiği ülkede ekonomiyi su üzerinde tutmaya çalışıyor.

Medreselerde verilen eğitim

Sadece İslami eğitimin verildiği medreselerde verilen eğitimin kalitesi de tartışma konusu. Uzmanlar, medreselerin çocukları iş yaşamına hazırlayacak eğitimi vermekten uzak olduğunu söylüyor.

Dini konular üzerine konuşmak için yerel televizyonlara sık sık çıkan akademisyen Abdul Bari Madani konuyla ilgili, “Koşullara bakarsak, modern eğitim ihtiyacı bir öncelik. İslami dünyanın geri kalmaması için çaba harcanması ve modern eğitimin ülkeye ihanet olduğu düşüncesinden kurtulunması gerekiyor” dedi.

Kandahar bölgesi eğitim müdürlüğünde İslami Çalışmalar departmanının başında bulunan Nimetullah Ulfat ise, “Hükümet gece gündüz medreselerin sayısını nasıl artıracağını düşünüyor. Buradaki fikir bu ülkenin yeni nesline iyi eğitim, iyi ilkeler ve iyi ahlak kazandırabilmek” şeklinde konuştu.

Dünya genelinde medreseler militanlıkla da ilişkilendiriliyor. Taliban’ın birçok liderinin eğitim gördüğü Pakistan’daki Darul Uloom Haqqania medresesi bu nedenle “Cihat Üniversitesi” olarak anılmaya başlanmıştı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın