Her Yıl Bir Milyon Kişi Sahte İlaçlar Nedeniyle Ölüyor!

Dr. Ömer Buğra Bahadır, “Küresel sahte ilaç piyasası 150 ülkenin yıllık ekonomisinden daha büyük. İlaç Güvenliği Enstitüsünün verilerine gre düşük ve orta gelirli ülkelerde tahminen her 10 ilaçtan birinin merdiven altı veya sahte” dedi ve ekledi:

“Dünyada her yıl bir milyon kişi sahte ilaçların oluşturduğu komplikasyonlar yüzünden hayatını kaybediyor. Dünyada sahte ilaçların yüzde 76’sını enjeksiyonlu tedaviler oluşturuyor. Dünyadaki artış trendine paralel olarak, son dönemde ülkemizde de özellikle diyabet ve obezite tedavisinde kullanılan enjeksiyon kalemlerinin sahte versiyonlarında dikkat çekici bir artış gözlemliyoruz.”

Sahte ilaç ile ilgili artış Dünya Sağlık Örgütü’nü alarma geçirdi. Ülkelerin sağlık bakanlıklarına tedbir alınması konusunda uyarı yapıldı. Türkiye’nin içinde bulunduğu Avrasya bölgesi, en çok sahteciliğin yapıldığı coğrafyalar arasında üst sıralarda yer alıyor. DSÖ’nün verilerine göre geçtiğimiz sene küresel sahte ilaç pazarı 200-430 milyar dolara ulaştı.

Türk Diyabet Cemiyeti Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Zeynep Oşar Siva Türkiye Gazetesi’ne konuştu. Siva, çok diyabet ve kilo kontrolü ilaçlarının sahtesinin satıldığını dikkat çekerek, “Türkiye obezitenin en hızlı arttığı ülkelerin başında geliyor. Dünya Sağlık Örgütünün öngörülerine göre 2060 yılında dünyanın yüzde 76’sı fazla kilolu ve obez olurken, Türkiye’de bu oran yüzde 94 olarak hesaplanıyor. Şu anda ise her üç kişiden biri aşırı kilo ve obezite ile mücadele ediyor. Diyet ve hareketle kilo veremeyen kişiler, zayıflama ama ürünlerine başvuruyor. Türkiye, sahte zayıflama ilaçlarının en çok pazarlandığı ülkelerden biri durumunda” dedi.

Prof. Dr. Zeynep Oşar Siva “Reçetesiz bir şekilde, ağırlıklı olarak internetten temin edilen bu ilaçlarda sahtelere rastlıyoruz. Denetimsiz üretilen ve zayıflama amacıyla kullanılan sahte ilaçlar toksik kimyasallar, ağır metaller, bakteriler ile kontamine bileşikler, artık kullanılmayan sibutramin, tiroit hormonu, iyot gibi bazı aktif maddeleri, efedrin, amfetamin gibi uyarıcıların toksik ve zararlı dozları dâhil pek çok maddeyi içerebiliyor” diye konuştu.

Siva “Aşırı iyot veya tiroit hormonu içeren ilaçları kullandığı için hipertiroidi gelişen ve bu sebeple başvuran vakalarımızın sayısı hiç de az değil. Aşırı tiroit hormonuna bağlı çarpıntı, tansiyon yüksekliği, ellerde titreme, terleme ve aşırı sinirlilikle gelen obeziteli hastalarımın sayısındaki artış, sahte ilaçlarla ilgili durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Ayrıca bu ilaçlar içindeki maddelere bağlı olarak, kısırlık, aşırı su kaybına bağlı dehidratasyon, kemik kırıklarına yol açıyor. Bunun yanında uyuşturucu madde içerenlerde ise bağımlılık gelişebiliyor” diye konuştu.

Sahte ilaçların orijinal ilaçla bire bir aynı olduğunu ancak içeriklerinde eksik etken madde, sağlığa zararlı olduğu için şu an kullanılmayan maddeler bulunduğunu belirten Dr. Ömer Buğra Bahadır “Büyük oranda yurt dışında üretilen ve bavullarla getirilen bu ürünler daha çok internet web sitelerinden, sosyal medya üzerinden ya da elden pazarlanıyor. 2023 yılında obezite ve diyabette kullanılan sahte ürün satışı yapan 250 web sitesi kapatıldı. Bu rakam 2022 yılındakinin 8 katı oldu. Ancak kapatılanlar başka bir isimle açılıyor. Halkımıza doktorun tavsiye etmediği zayıflama ürünlerini reçetesiz olarak kullanmamalarını, eczaneden satın aldıkları ürünlerin de mutlaka Türkçe kutulu ve prospektüslü olmasına dikkat etmeleri gerekir” dedi.

Türkiye Kıdemli Klinik, Medikal ve Ruhsat Direktörü Dr. Ömer Buğra Bahadır sahte ilaç kullanmanın riskleri hakkında ‘İlaç Sahteye Gelmez’ sloganıyla farkındalığı artırmayı amaçlayan sosyal medya kampanya başlattıklarını belirterek şu ifadeleri kullandı:

“Küresel sahte ilaç piyasası 150 ülkenin yıllık ekonomisinden daha büyük. İlaç Güvenliği Enstitüsünün verilerine gre düşük ve orta gelirli ülkelerde tahminen her 10 ilaçtan birinin merdiven altı veya sahte. Dünyada her yıl bir milyon kişi sahte ilaçların oluşturduğu komplikasyonlar yüzünden hayatını kaybediyor. Dünyada sahte ilaçların yüzde 76’sını enjeksiyonlu tedaviler oluşturuyor. Dünyadaki artış trendine paralel olarak, son dönemde ülkemizde de özellikle diyabet ve obezite tedavisinde kullanılan enjeksiyon kalemlerinin sahte versiyonlarında dikkat çekici bir artış gözlemliyoruz.”

Paylaşın

DSÖ: Cep Telefonları İle Beyin Kanserleri Arasında Bağlantı Yok

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) yaptırdığı yeni bir inceleme, cep telefonu kullanımı ile beyin kanseri riskinin artması arasında bir bağlantı olmadığını ortaya koydu.

Haber Merkezi / İnceleme, cep telefonu kullanımındaki büyük artışa rağmen beyin kanseri vakalarında buna karşılık gelen bir artışın olmadığı belirlendi.

İncelemenin baş yazarı yardımcı doçent Ken Karipidis, incelemenin 1994 ile 2022 yılları arasında yayımlanan 63 gözlemsel çalışmayı içerdiğini ve bunun “bugüne kadarki en kapsamlı inceleme” olduğunu söyledi ve ekledi:

“Cep telefonları ile beyin kanseri veya boyun kanserleri arasında bir bağlantı olduğunu gösteren kanıtların olmadığı sonucuna vardık.”

Sonuçlardan oldukça emin olduklarını belirten Karipidis, cep telefonu kullanımında büyük bir artış olsa da beyin kanseri oranlarının sabit kaldığını söyledi.

İncelemede, merkezi sinir sistemi kanserleri (beyin, meninksler, hipofiz bezi ve kulak dahil), tükürük bezi tümörleri ve beyin tümörleri ele alındı.

Avustralya Radyasyon Koruması ve Nükleer Güvenlik Ajansı (Arpansa) öncülüğünde gerçekleştirilen incelemede, 5 binden fazla çalışma incelendi ve bunların arasından bilimsel açıdan en iyi olanlar tercih edildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2011 yılında radyo frekanslı elektromanyetik alanları olası kanserojen alanlar olarak sınıflandırmıştı.

Karipidis, söz konusu sınıflandırmadan bu yana çok sayıda araştırmanın yayınlandığını ve 2019 yılında DSÖ’nün radyo dalgalarının sağlık üzerindeki etkilerini incelemek için bir dizi sistematik çalışma yaptırdığını ifade etti.

Kanser ile cep telefonları arasındaki bağlantıya dair endişelerin ortadan kaldırılması gerektiğini söyleyen Karipidis, ancak teknolojinin gelişmeye devam etmesi nedeniyle araştırmaların sürdürülmesinin önemli olduğunu vurguladı.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Maymun Çiçeğini Durdurmak İçin Yeni Plan

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve komşu ülkelerdeki mpox salgınları kontrol altına alınabilir ve durdurulabilir” dedi.

Maymun çiçeği (Mpox), çiçek hastalığı ile aynı virüs ailesine ait ancak genellikle ateş, titreme ve vücut ağrıları gibi daha hafif semptomlara neden oluyor. Çoğunlukla cinsel ilişki de dahil olmak üzere ciltten cilde yakın temas yoluyla yayılıyor. Daha ciddi vakaları olan kişilerde yüz, eller, göğüs ve cinsel organlarda lezyonlar gelişebiliyor.

Dünya Sağlık Örgütü (WHO-DSÖ) Pazartesi günü, maymun çiçeği salgınından (mpox) etkilenen ülkelerde sağlık personelinin ve gözetim, önleme ve müdahale stratejilerinin artırılması da dahil olmak üzere salgının durdurulmasına yardımcı olmak amacıyla altı aylık bir plan başlattı.

Küresel sağlık ajansı, önümüzdeki yılın eylül ayından şubata kadar sürecek plan için yaklaşık 135 milyon dolar (121 milyon euro) finansmana ihtiyaç duyulduğunu açıkladı. Plan, özellikle salgından en çok etkilenen Afrika ülkelerinde aşılara adil erişimi iyileştirmeyi amaçlıyor.

DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus yaptığı açıklamada, “Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve komşu ülkelerdeki mpox salgınları kontrol altına alınabilir ve durdurulabilir,” dedi. Açıklamada ayrıca DSÖ’nün, salgından etkilenen ülkelerdeki “personel sayısını önemli ölçüde artırdığı” ifade edildi. Bu ayın ortalarında DSÖ, mevcut mpox salgını nedeniyle küresel sağlık acil durumu ilan etti.

Alman dpa haber ajansının bildirdiğine göre, pazartesi günü Alman hükümet sözcüsü Steffen Hebestreit, Almanya’nın stoklardan etkilenen ülkelere 100.000 doz mpox aşısı bağışladığını açıkladı. Geçtiğimiz hafta Fransa 100.000 doz aşı taahhüdünde bulunmuş, Avusturyalı yetkililer de aşı bağışında bulunacaklarını bildirmişti.

Bu açıklamalar, AB Sağlık Komiseri Stella Kyriakides’in Avrupa ülkelerine Afrika halk sağlığı müdahalesini desteklemek üzere bir araya gelme çağrısında bulunmasının ardından geldi. Geçtiğimiz salı günü, salgından en çok etkilenen ülke olan Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde (DRC), bir önceki hafta 1.000’den fazla yeni mpox vakası bildirdi.

Afrika Hastalık Kontrol Merkezleri, salgına ilişkin son güncellemelerinde, perşembe günü itibariyle 12 Afrika ülkesinde 21.300’den fazla şüpheli ya da teyit edilmiş vaka ve 590 can kaybı rapor edildiğini bildirdi.

Mpox, çiçek hastalığı ile aynı virüs ailesine ait ancak genellikle ateş, titreme ve vücut ağrıları gibi daha hafif semptomlara neden oluyor. Çoğunlukla cinsel ilişki de dahil olmak üzere ciltten cilde yakın temas yoluyla yayılıyor. Daha ciddi vakaları olan kişilerde yüz, eller, göğüs ve cinsel organlarda lezyonlar gelişebiliyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Maymun Çiçeği Salgını: Dünya Sağlık Örgütü’nden “Acil Durum” İlanı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ortaya çıkan ve en az 13 ülkeye yayılan maymun çiçeği virüsü nedeniyle “acil durum” ilan etti. Salgına ilişkin gelişmeler Türkiye dahil tüm dünyada yakından izleniyor.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Bu salgınları durdurmak ve hayat kurtarmak için koordineli bir uluslararası müdahalenin şart olduğu açıktır” dedi.

Bu haftanın başlarında, Afrika’nın en üst düzey halk sağlığı kurumu olan Afrika Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri, viral enfeksiyonun endişe verici bir hızla yayıldığı uyarısında bulunduktan sonra kıta için bir ‘mpox acil durumu’ ilan etti.

Kurum, Afrika kıtasında bu yıl şimdiye kadar 17 binden fazla şüpheli Maymun Çiçeği vakası ve 517 ölüm vakası bildirildiğini, bunun geçen yılın aynı dönemine göre vakalarda yüzde 160’lık bir artış olduğunu söyledi.

Mpox virüsünün farklı bir formu olan klad IIb, 2022 yılında büyük ölçüde erkeklerle seks yapan erkekler arasındaki cinsel temas yoluyla küresel olarak yayıldı. Bu durum WHO’nun o dönemde bir halk sağlığı acil durumu ilan etmesine yol açmış, ancak 10 ay sonra acil durum sona ermişti.

Türkiye’de görüldü mü?

Çeşitli mecralarda Türkiye’de mpox vakası görüldüğü öne sürülse de bu iddialar yalanlandı. İletişim Başkanlığı 9 Ağustos’ta yaptığı açıklamada Türkiye’de bilinen vaka olmadığını duyurdu. Açıklamada Sağlık Bakanlığının hastalıkla ilgili “gerekli tüm önlemleri aldığı” vurgulandı.

Hastalığın en çok görüldüğü Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin başkenti Kinşasa’ya Türk Hava Yollarının (THY) uçuşları bulunuyor. Türkiye Sağlık Bakanlığı Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü sitesinde Demokratik Kongo Cumhuriyeti Ağustos itibarıyla “yüksek” riskli ülkeler arasında sayılıyor.

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle bir araya geldi. Bir soru üzerine Memişoğlu, “Maymun çiçeği ve Kovid-19 ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz. Ancak şu anda herhangi bir alarm durumumuz söz konusu değil.” bilgisini paylaştı.

Mpox nedir? Belirtileri, Tedavisi

Çiçek hastalığı ile aynı virüs ailesinden olan maymun çiçeği (monkeypox) çiçek hastalığından daha az bulaşıcı ve daha az tehlikeli rahatsızlıklara yol açan bir virüstür. Genellikle semptomlar ortaya ilk çıktıktan iki ila dört hafta içinde iyileşme belirtileri görülür.

Adı maymun çiçeği olsa da tıpkı insanlar gibi maymunlar da virüsün kaynağı değil. Esasen virüsün kaynağı bazı sincap türleri ve fareler gibi kemirgenler. Ancak mpox ilk kez 1958 yılında Danimarka’da bir laboratuvardaki maymunda keşfedildiği için bu şekilde adlandırılmıştır.

Hastalık insana enfekte hayvan ile temasla, genelde bu hayvanlar tarafından ısırılmak veya etleri için tüketilmeleri sonucu geçiyor. İnsandan insana bulaşma ise genelde cinsel temas sonucu görülüyor. Enfekte annenin bebeği de hasta doğabiliyor.

Sağlık Bakanlığına göre mpox kendini ateş, halsizlik, yorgunluk, baş ağrısı ve kızarıklık semptomları ile belli ediyor. Bunlara sırt ve kas ağrıları ile yoğun halsizlik de eşlik ediyor. Virüsün kuluçka süresi 21 güne kadar uzayabiliyor.

Ateşin ortaya çıkmasından sonraki üç gün içinde deri döküntüleri başlıyor. Döküntü, geçmiş yıllardaki vakaların çok büyük kısmında yüz, el ve ayaklarda yaygınken yeni mutasyonun daha çok genital bölgede döküntüye yol açtığı rapor ediliyor.

Mpox ile çiçek hastalığına karşı kullanılan yöntemler ile mücadele ediliyor. Ayrıca çiçek aşısının hastalığa karşı yüzde 85 oranında koruma sağladığı biliniyor. Sağlık Bakanlığına göre Türkiye’de yıllardır uygulanmıyor olsa da geçmişte çiçek aşısı yaptırmış olanlar mpox’a karşı belli bir oranda korumaya sahip.

Paylaşın

Avrupa’da Erkekler Kadınlardan Dört Kat Daha Fazla Alkol Alıyor

DSÖ, ortalama 14,9 litre saf alkol ile Avrupa’daki erkeklerin alkol tüketiminin kadınlardan yaklaşık dört kat daha fazla olduğu ortaya koydu. Kadınların ortalaması yılda 4 litre civarında.

DSÖ’ye göre Avrupa’dan sonra dünyada en çok alkol tüketilen bölge, kişi başına ortalama 7,5 litre ile Amerika kıtası.

DSÖ’nün elindeki rakamlara göre dünya genelinde her yıl 2,6 milyon insan alkol tüketimine bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybediyor. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, ölüm vakası sayısının geçen yıllarda biraz azalmış olsa da, hala “kabul edilemeyecek derecede yüksek” olduğunu ifade etti.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa Birimi, Türkiye’yi de kapsayan Avrupa bölgesinin dünyada alkol tüketiminde birinci sırada geldiğini bildirdi. 2019 yılı verilerinden derlenen rapora göre Avrupa’da kişi başı ortalama 9,2 litre saf alkol tüketiliyor.

DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Hans Kluge’nin özel danışmanı Gauden Galea, Avrupa’nın bu “pek imrenilmeyecek rekoru” elinde tutmaya devam ettiğini ve Avrupalıların alkol tüketimi alışkanlıklarında son 10 yılda bir değişiklik görülmediğini belirtti. Galea, alkolün sadece tüketen kişiler için ağır bir sağlık sorunu riski olmakla kalmadığını, aynı zamanda ev içi şiddet ve ailelerin parçalanması gibi yakın çevreye de zarar verebildiğini vurguladı.

DSÖ raporunda, Avrupa bölgesinde alkol tüketimini 2025 yılında, 2010’a kıyasla yüzde 10 azaltma hedefine de işaret edilerek bu hedefe ulaşma yolunda 53 ülkeden sadece 12’sinin elle tutulur ilerleme kaydettiği belirtildi. Avrupa bölgesinde 2025 hedefine bir nebze yaklaşılmasını sağlayan en büyük etken ise Türkiye, Rusya ve Ukrayna gibi bazı kalabalık nüfuslu ülkelerde alkol tüketiminin daha az olması. Raporda, Avrupa Birliği’ne üye ülkelerde ise on yılı aşkın süredir kayda değer bir iyileşme kaydedilmediğine işaret edildi.

DSÖ’nün raporu, yılda ortalama 14,9 litre saf alkol ile Avrupa’daki erkeklerin alkol tüketiminin kadınlardan yaklaşık dört kat daha fazla olduğunu da ortaya koyuyor. Kadınların ortalaması yılda 4 litre civarında.

Alkol tüketiminden kaynaklanan sağlık sorunları ile ilgili veriler de çarpıcı. Avrupa’da her 10 yetişkinden biri, kalp-damar rahatsızlığı, diyabet, kronik solunum yolu hastalığı ya da kanser gibi alkole bağlı sağlık sıkıntıları yaşıyor. Yetişkinler arasında alkol bağımlılarının oranı ise yüzde 6. Ayrıca günde ortalama 2 bin 200, senede ise yaklaşık 800 bin vaka ile alkol tüketimi Avrupa’da en yaygın ölüm sebeplerinden biri.

DSÖ, yayınladığı rakamlarla ilgili değerlendirmesinde, Avrupa devletlerine alkollü içeceklere uygulanan vergilerin artırılması, bu içeceklerin pazarlanmasına kapsamlı kısıtlamalar getirilmesi ve alkollü içeceklere erişimin sınırlanması çağrısında bulundu.

DSÖ raporuna göre Avrupa’dan sonra dünyada en çok alkol tüketilen bölge, kişi başına ortalama 7,5 litre ile Amerika kıtası.

Örgütün elindeki rakamlara göre dünya genelinde her yıl 2,6 milyon insan alkol tüketimine bağlı nedenlerden dolayı hayatını kaybediyor. DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, ölüm vakası sayısının geçen yıllarda biraz azalmış olsa da, hala “kabul edilemeyecek derecede yüksek” olduğunu ifade etti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Her Yıl 2,5 Milyon Kişi Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Nedeniyle Ölüyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), tıp alanında ilerlemeler kaydedilmesine rağmen her yıl 2,5 milyon kişinin cinsel yolla bulaşan hastalıklar nedeniyle öldüğünü, cinsel yolla bulaşan hastalıkların dünya çapında önemli bir tehdit ve bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiğini duyurdu.

DSÖ, dünya genelinde cinsel yolla bulaşan hastalıkları önlemek, vaka sayılarını azaltmak, can kaybı sayısını indirmek gibi 2025 ve 2030 yılları için belirlenen farklı küresel hedeflere ulaşma yolunda sapmalar olduğunu kaydetti.

VOA Türkçe’den Can Kamiloğlu‘nun haberine göre; Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), cinsel yolla bulaşan frengi, bel soğukluğu, HIV gibi hastalıkların yayılmasında dünya genelinde büyük bir artış yaşandığını açıkladı. Her gün 1 milyondan fazla yeni enfeksiyon meydana geldiği, bunların çoğunluğunun cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlar olduğu kaydedildi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün hazırladığı raporda, cinsel yolla bulaşan hastalıklar nedeniyle her yıl 2,5 milyon kişinin öldüğü, tıp alanında ilerlemeler kaydedilmesine rağmen cinsel yolla bulaşan hastalıkların dünya çapında önemli bir tehdit ve bir halk sağlığı sorunu olmaya devam ettiği kaydedildi.

Birleşmiş Milletler Dünya Sağlık Örgütü’nün yayımladığı ‘’Cinsel Yolla Bulaşan Küresel Hastalıklar Raporu’nda’’, dünyanın birçok bölgesinde alınan etkili önlemlere rağmen cinsel yolla bulaşan hastalıkların azalmak yerine arttığı belirtildi. Dünya genelinde cinsel yolla bulaşan hastalıkları önlemek, vaka sayılarını azaltmak, can kaybı sayısını indirmek gibi 2025 ve 2030 yılları için belirlenen farklı küresel hedeflere ulaşma yolunda sapmalar olduğu kaydedildi.

Raporda, Dünya Sağlık Örgütü’ne üye devletlerin 2025 ve 2030 için belirlediği iddialı hedefler konusunda ilerleme sağlansa da cinsel yolla bulaşan hastalıkların kontrol edilmesinde düzensizlikler yaşandığı kaydedildi. Raporda, cinsel yolla bulaşan hastalıklarla mücadele konusunda hükümetlere de tavsiyelerde bulunuldu. Son verilerin, küresel hedeflere ulaşma konusunda işlerin yolunda gitmediğini gösterdiği belirtilerek hükümetlerin, daha fazla siyasi irade ve kararlılık çabalarını acilen hayata geçirmesi gerektiği vurgulandı.

Raporda, 2022 yılında frengi vakalarının bir milyondan fazla arttığı, toplam vaka sayısının 8 milyona yükseldiği, sadece 2022 yılında frengi hastalığı nedeniyle 230 bin kişinin hayatını kaybettiği belirtildi. 2022 yılında 15 ile 49 yaşında erkeklerde tespit edilen frengi vakalarındaki artışın dünyada en fazla Amerika ve Afrika kıtalarında tespit edildiği belirtildi.

2022 yılında, DSÖ’ye üye ülkeler frengi enfeksiyonlarının yıllık vaka sayısını 2030 yılına kadar on kat azaltarak 7,1 milyondan 710 bine düşürmek gibi iddialı bir hedef belirlemişti. Yeni frengi vakaları, 2022’de bir milyonun üzerinde artarak 8 milyona ulaşması, belirlenen hedeflere ulaşmak konusunda çok büyük hayal kırıklığına neden oldu.

Dünya genelinde tespit edilen HIV vaka sayısının, alınan tüm tedbir ve hastalık konusunda kaydedilen tüm ilerlemelere rağmen, 2020 yılında 1,5 milyon olan vaka sayısı, 2022 yılına gelindiğinde yalnızca 1,3 milyona düşürülebildiği kaydedildi.

Raporda, HIV vakalarının daha çok seks işçileri, eşcinseller, şırınga yoluyla uyuşturucu kullananlar, transseksüeller, hapishaneler ve diğer kapalı ortamlarda kalmak zorunda olan kişilerin, hâlâ bu enfeksiyona maruz kaldığı kaydedildi. Yeni HIV virüsü saptama oranlarının genel nüfusa göre önemli ölçüde bu beş nüfus gurubunda çok daha arttığı, belirtildi. HIV’nin hala ölümcül bir hastalık olduğu, 2022’de HIV ‘den 630 bin kişinin öldüğü, ölenlerin yüzde 13’ünün 15 yaşın altındaki çocuklar olduğu kaydedildi.

Raporda, 2022’de yaklaşık 1,2 milyon yeni hepatit B vakası ve yaklaşık bir milyon yeni hepatit C vakasının kaydedildiği belirtildi. 2019 yılında hepatitten yaklaşık 1,1 milyon kişinin öldüğü, 2022 yılındaysa hepatite bağlı ölümlerin artarak 1,3 milyon kişiye yükseldiği açıklandı.

Türkiye’de frengi vakalarında 5 kat artış

Türkiye’de cinsel hastalıklarla ilgili son veriler, Dünya Sağlık Örgütü’nün son raporunda çizdiği tablodan farklı değil. Sağlık Bakanlığı’nın son verilerine göre, frengi hastalığında kaydedilen vaka sayısı 2006 yılında 507, 2022 yılındaysa kayıtlara geçen vaka sayısı 3 bin 533. 2022 yılında tespit edilen frengi vakası sayısı, 2006 yılına göre yaklaşık beş kat artmış durumda.

Türkiye’deki HIV ve AIDS vakaları da Dünya Sağlık Örgütü’nün son yayınladığı rapordaki tespitleriyle paralellik gösteriyor. Türkiye’de, 2019 yılında tespit edilen toplam 4 bin 298 vakada, 40 kişi yaşamını yitirmiş. 2023 yılında toplam vaka sayısı bin 728’e, can kaybı sayısı da 17’e inmiş.

Paylaşın

Dünya Genelinde E-Sigara Kullanımı Artıyor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre, e-sigara kullanımı dünya genelinde arttı. 15 yaşındaki gençlerin yarısından fazlası en az bir kez alkol denedi ve her dört gençten biri sigara içti.

Gençler arasında e-sigara kullanımındaki artış, birçok ülkeyi elektronik sigaraya, özellikle de tek kullanımlık elektronik sigaralara karşı önlem almaya itiyor. Hayatları boyunca en az bir kez e-sigara denemiş olan gençlerin oranının en yüksek olduğu ülke, 15 yaşındaki gençlerin yaklaşık yüzde 60’ının e-sigara içtiği Litvanya oldu.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) verilerine göre 15 yaşındaki gençlerin yarısından fazlası en az bir kez alkol denedi ve her dört gençten biri sigara içti. Avrupa, Orta Asya ve Kanada’da kız ve erkek yaklaşık 280.000 gençle yapılan bir ankete göre, her beş gençten biri son 30 gün içinde e-sigara içti.

Okul Çağı Çocuklarında Sağlık Davranışları Çalışması (HBSC) her dört yılda bir okullarda uygulanıyor. Çalışma, e-sigara kullanımının küresel olarak arttığını vurguladı. Uzmanlar, Avrupa’da gençler arasında zararlı maddelerin yaygın kullanımının ciddi bir halk sağlığı tehdidi olduğu konusunda uyarıyor.

Euronews Türkçe’nin aktardığına göre; DSÖ Avrupa Bölge Direktörü Dr. Hans Kluge, “Avrupa Bölgesi’ndeki birçok ülkede ve diğer bölgelerde çocuklar arasında zararlı maddelerin yaygın kullanımı ciddi bir halk sağlığı tehdidi” dedi.

Zararlı ürünlerin hedefli online pazarlamasının bu ürünleri normalleştirdiğine dikkat çeken Kluge, “Beynin 20’li yaşların ortalarına kadar gelişmeye devam ettiği düşünüldüğünde, ergenlerin toksik ve tehlikeli ürünlerin etkilerinden korunması gerekiyor” diye konuştu.

Raporda, “Son yıllarda madde kullanımında (alkol tüketimi ve sigara içimi gibi) yaşanan düşüşlere rağmen, bazı veriler Covid-19 pandemisinin kullanımda yeni bir artışa neden olmuş olabileceğini düşündürmektedir” denildi.

Gençler arasında e-sigara kullanımındaki artış, birçok ülkeyi elektronik sigaraya, özellikle de tek kullanımlık elektronik sigaralara karşı önlem almaya itiyor. İngiltere, ocak ayında bu ürünleri yasakladı.

Hayatları boyunca en az bir kez e-sigara denemiş olan gençlerin oranının en yüksek olduğu ülke, 15 yaşındaki gençlerin yaklaşık yüzde 60’ının e-sigara içtiği Litvanya oldu.

Elektronik sigara kullanımındaki bu artışa rağmen, 11, 13 ve 15 yaşlarındaki gençler arasında en çok kullanılan madde alkol oldu. 15 yaşındakilerin yüzde 57’si alkolü bir kez denemiş ve yaklaşık yüzde 40’ı anketten önceki ay içinde alkol tükettiğini söyledi.

Tarihsel olarak, erkek çocuklar arasında madde kullanımı daha fazla oldu. Anket, 11 yaşındaki erkek çocuklar arasında alkol ve sigara kullanımının aynı yaştaki kız çocuklarına kıyasla daha yaygın olduğunu gösterdi.

Ancak 13 yaşına gelindiğinde, alkol tüketiminde bazı ülke ve bölgelerde cinsiyet farklılıkları azaldı veya tamamen ortadan kalktı. 15 yaşındakiler arasında, kızların erkeklerden daha sık madde kullandığı kaydedildi. Ancak esrar tüketiminde genç erkeklerin kızlardan daha fazla esrar kullandığı belirtildi.

Riskleri azaltmak için ne yapılabilir?

Raporun yazarları, tütün, alkol ve e-sigara gibi ürünlere uygulanan vergilerin artırılmasını tavsiye ediyor. Önerilen bir diğer önlem ise satış saatlerinin veya yerlerinin azaltılması ve ürünlere yaş sınırı getirilmesi yoluyla maddelerin bulunabilirliğinin sınırlandırılması.

Avrupa’da bu tür politikaların en somut örnekleri, belirli bir oranın üzerindeki alkollü içecekler üzerinde devlet tekeline sahip olan Finlandiya, İsveç ve Norveç’te görülüyor. DSÖ ayrıca tütün ürünlerindeki tüm tatlandırıcı maddelerin ve her türlü reklamın yasaklanmasını öneriyor.

Sadece alkol tüketim yaşının geciktirilmesinin bile faydalı olabileceği kaydedildi. Zira araştırmalar içki içmeye ne kadar erken başlanırsa yetişkinlikte alkolü kötüye kullanma olasılığının o kadar yüksek olduğunu gösteriyor.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Çocuklar İçin ‘Siber Mobbing’ Alarmı

DSÖ’nün araştırmasına göre, 11-15 yaş grubundaki altı çocuktan biri internet ortamında mobbing’e maruz kaldı. Araştırmada mobbing mağdurlarının baş ve karın ağrısından korku ve depresyona çeşitli semptomlar yaşadığı belirtildi.

Raporda mobbing mağdurlarının intihara varabilecek kadar kendine zarar verme davranışları da geliştirdiğine dikkat çekilerek, pek çok mağdurun mobbingin etkilerini yıllar sonra hissedebildiğine işaret edildi.

Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) Avrupa Direktörü Hans Klugge’nin açıkladığı araştırma sonuçlarına göre 11-15 yaş grubundaki altı çocuktan biri internet ortamında mobbing’e maruz kaldı. Bu, dört yıl önceki araştırma sonuçlarına göre yüzde 3’lük bir artış anlamına geliyor. Raporda, sanal şiddetin korona pandemisinin başlangıcından itibaren güçlü bir şekilde arttığına işaret edildi.

Mobbing; “iş yeri, okul gibi topluluklar içinde belirli bir kişiyi hedef alıp, çalışmalarını sistemli bir şekilde engelleyip huzursuz olmasına yol açarak yıldırma, dışlama, gözden düşürme” olarak tanımlanıyor.

Araştırmada sanal ortamdaki mobbing vakalarında artış gözlenirken fiziksel şiddet ise yüzde 11 ile dört yıl öncesine göre sadece yüzde 1 oranında arttı. Araştırmada baz alınan erkek çocukların yüzde 15’i ve kız çocuklarının yüzde 16’sı son aylarda en az bir kez internet ortamında tacize maruz kaldığını belirtirken sekiz çocuktan biri bizzat bir başkasına sanal ortamda tacizde bulunduğunu itiraf etti.

Avrupa, Orta Asya ve Kanada’yı kapsayan DSÖ Avrupa bölgesindeki 44 ülkede 280 bin çocukla yapılan araştırmaya göre, mobbing’den en çok etkilenenler 11 yaşındaki erkek çocukları ile 13 yaşındaki kız çocukları oldu. En fazla mobbing vakasına Bulgaristan, Litvanya, Polonya ve Moldova’da erkek çocukları arasında rastlanırken en düşük oran İspanya’da kaydedildi. Son araştırmada Türkiye, Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan’dan veri yer almadı.

DSÖ Avrupa Direktörü Kluge, gençlerin günde altı saate varan bir süreyi bilgisayar başında geçirdiğine işaret ederek oranlardaki küçük değişikliklerin bile binlerce çocuğun sağlığı ve huzuru üzerinde derin etkileri olabileceği uyarısı yaptı. Araştırma sonuçlarının alarm anlamına geldiğini vurgulayan Kluge, “her nerede ve ne zaman gerçekleşirse gerçekleşsin zorbalık ve şiddete karşı harekete geçilmesi gerektiğini” kaydetti.

Raporda pandemideki kapanma döneminde çocukların bilgisayar karşısında geçirdiği sürenin arttığına işaret edilerek yaşıtlar arasındaki çeşitli şiddet formlarının daha derinlemesine incelenmesi gerektiği vurgulandı. Raporda çocukların yanı sıra aile ve okulların da siber mobbing ve etkileri konusunda daha iyi aydınlatılması gerektiğine işaret edildi.

Araştırmada mobbing mağdurlarının baş ve karın ağrısından korku ve depresyona çeşitli semptomlar yaşadığı, hatta intihara varabilecek kendine zarar verme davranışlarının geliştiğine dikkat çekildi. Pek çok mağdurun mobbingin etkilerini yıllar sonra hissedebildiğine de işaret edildi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü’nden Meme Kanserinde Alkol Uyarısı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), düşük düzeydeki alkol tüketiminin dahi meme kanseri riskini artırabileceği uyarısında bulundu. Alkol, birçok meme kanserinin oluşum ve ilerlemesinde önemli rol oynayan östrojen hormonunun seviyelerini etkiliyor.

DSÖ verilerine göre, meme kanserinin 2022 yılında dünya genelinde kaydedilen 2,3 milyon yeni vaka ile en yaygın ikinci kanser türü. En sık görülen kanser türü ise 2022’de tespit edilen 2,5 milyon yeni vaka ile akciğer kanseri.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Avrupa’daki kadınların yaklaşık yüzde 80’inin alkol tüketiminin meme kanseri riskini artırdığını bilmediğine dikkat çekti.

DW Türkçe’nin aktardığına göre; DSÖ Avrupa Bölge Ofisinden yapılan açıklamada, “14 Avrupa ülkesindeki kadınların sadece yüzde 21’i, alkol tüketimi ve meme kanseri oluşumu arasındaki bağlantıdan haberdar” denildi.

DSÖ Avrupa, bu konudaki farkındalığın erkekler arasındaysa çok daha düşük olduğunu belirtti. Açıklamada, “Araştırmaya katılan erkeklerin sadece yüzde 10’u bu bağlantıdan haberdar” denildi.

DSÖ Avrupa araştırmasının kapsadığı 14 ülke Almanya, Avusturya, Belçika, Estonya, Fransa, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsveç, Letonya, Litvanya, Norveç, Portekiz ve Slovenya’dan oluşuyor. Toplam 53 ülkeden oluşan DSÖ Avrupa, Orta Asya ülkelerini de içeriyor.

Avrupa’da 2022 yılında yaklaşık 600 bin meme kanseri vakası tespit edildi. DSÖ, bu vakaların kaçının alkolle bağlantılı olduğuna dair veri paylaşmadı.

Ancak DSÖ’ye bağlı Uluslararası Kanser Araştırmaları Ajansı’nın 2020’ye ilişkin olan ve söz konusu yıl içinde kaydedilen 575 bin 917 yeni vakanın yaklaşık yüzde 7’sinin alkole dayandırabileceğini ortaya koyan veriye yer verildi.

DSÖ Avrupa’nın açıklamasında, “Meme kanserinde alkolün önlenebilir bir risk faktörü olarak rolü kritik” ifadesine yer verildi. Avrupa’daki kadınlar arasında alkolün en fazla yol açtığı kanser türünün meme kanseri olduğunu belirten DSÖ, “alkole dayandırılabilecek tüm kanser vakalarının yüzde 66’sının” bu kapsamda olduğunu bildirdi.

DSÖ, düşük düzeydeki alkol tüketiminin dahi meme kanseri riskini artırabileceği uyarısında bulundu. “Avrupa’da alkole dayandırılabilecek meme kanseri vakalarının yarısından fazlası, çok içmekten değil” denilen DSÖ Avrupa açıklamasında, yeni vakaların yaklaşık üçte birinin günde iki küçük kadeh şarap içilmesine tekabül eden seviyelere işaret ettiği belirtildi.

Alkol tüketimi, birçok meme kanserinin oluşum ve ilerlemesinde önemli rol oynayan östrojen hormonunun seviyelerini etkiliyor.

DSÖ verileri, meme kanserinin 2022 yılında dünya genelinde kaydedilen 2,3 milyon yeni vaka ile en yaygın ikinci kanser türü olduğunu ortaya koyuyor. En sık görülen kanser türü ise 2022’de tespit edilen 2,5 milyon yeni vaka ile akciğer kanseri.

Paylaşın

Dünya Sağlık Örgütü: Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor

Hamas’ın başlattığı Filistin – İsrail savaşının 150. günü geride kalırken DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Gazze’de çocukların açlıktan öldüğünü söyledi.

Haber Merkezi / Öte yandan Gazze’de İsrail saldırılarında yaşamını yitirenlerin sayısı son 24 saatte 124 artarak 30 bin 534’e yükseldi. Yaralananların sayısı ise 71 bin 920’ye çıktı.

Gazze’de İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarılırken, saldırılar sonucu oluşan yıkımdan dolayı çok sayıda kişinin hala enkaz altında olduğu vurgulandı. Sivil savunma ve acil sağlık ekiplerinin bu kişilere ulaşmakta zorluk yaşadığı kaydedildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, sosyal medya hesabı üzerinden DSÖ’nün hafta sonunda Gazze’nin kuzeyindeki Avde ve Kemal Advan hastanelerine gerçekleştirdiği ziyaret hakkında bilgi paylaştı.

DSÖ’nün Ekim 2023’ten bu yana ilk kez bölgeyi ziyaret edebildiğine vurgu yapan Ghebreyesus, “korkunç bulgular” olarak nitelendirdiği gözlem ve tespitlerini şöyle sıraladı: Ciddi düzeyde yetersiz beslenme, açlıktan ölen çocuklar, ciddi yakıt, gıda ve tıbbi malzeme eksikliği, yıkılan hastane binaları.

“Binalardan birinin imha edilmiş olması nedeniyle özellikle Avde Hastanesi’ndeki durum dehşet verici” ifadelerine yer veren Ghebreyesus, Kemal Advan Hastanesi’nin de Gazze’nin kuzeyindeki tek pediatri hastanesi olduğuna işaret ederek, “Bu hastane hastalarla dolup taşıyor. Yiyecek bulunmaması sonucunda 10 çocuk öldü. Elektrik olmaması hasta bakımına ciddi tehdit oluşturuyor, özellikle de yoğun bakım ve yenidoğan bölümlerinde” bilgilerini paylaştı.

Tedros Adhanom Ghebreyesus, her iki hastaneye 9 bin 500 litre yakıt ve bazı temel tıbbi malzemeler tedarik edebildiklerini anlatırken, “Bu, acil hayat kurtarmak için gerekli ihtiyaçların çok küçük bir kısmı” dedi.

Ghebreyesus, İsrail’e “insani yardımın güvenli ve düzenli bir şekilde ulaştırılabilmesini sağlama” çağrısını yinelerken, sivillere ve özellikle çocuklar ile sağlık çalışanlarına “derhal” yardımların ulaştırılması gerektiğinin altını çizdi. Ghebreyesus, paylaşımını, “Ama tüm bu hastaların ihtiyaç duydukları kilit ilaç barış. Ateşkes” sözleriyle bitirdi.

Üst düzey bir BM yardım yetkilisi Gazze Şeridi’nde en az 576 bin kişinin, bir başka deyişle bölge nüfusunun dörtte birinin facia düzeyinde gıda güvensizliği yaşadığı, kuzeydeki iki yaşın altındaki her altı çocuktan birinin akut beslenme yetersizliği çektiği uyarısı yaptı.

BM’nin çocuklara yardım kuruluşu UNICEF’in bölge direktörü de Adele Khodr da “Yetersiz beslenme Gazze şeridini kırıp, geçirirken korktuğumuz çocuk ölümlerini de görmeye başladı. Bu trajik ve korkunç ölümler tamamen insan eliyle gerçekleşiyor, tahmin edilebilir ve tamamen önlenebilir” dedi.

“Gazze’de insani yapı çökecek”

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, İsrail’in saldırısı sonucu Gazze’deki ölü sayısının 150 günde 30 bini geçerek “dehşet verici” hale geldiğini belirterek, “Nüfusun yüzde 5’i öldü, yaralandı ya da kayıp. Gazze’deki acıyı yeterince anlatmak mümkün değil. Doktorlar yaralı çocukların uzuvlarını anestezi olmadan kesiyor. Açlık ve insan yapımı kıtlık her yerde” dedi.

Philippe Lazzarini, giderek düzensiz ve tehlikeli bir yer haline gelen Gazze’de yetim kalan 17 bin çocuğa da dikkat çekerek, İsrail’in saldırılarına karşı Gazzelilerin sığınabilecekleri güvenli bir yeri kalmadığını vurguladı.

16 ülkenin UNRWA’ya 450 milyon dolar tutarındaki finansal yardımları kesme kararını da eleştiren Lazzarini, bunun, teşkilatın hayat kurtaran görevini yerine getirme kabiliyetini ciddi şekilde tehdit ettiğini ve bu soruna acil bir siyasi çözüm bulunması gerektiğini kaydetti.

Lazzarini, “İçinde bulunduğumuz felaket gidişatını düzeltmek için anlamlı bir adım atılmazsa, Gazze’deki bütün insani yapı çökecek, insani yardımların arttırılması konusunda Uluslararası Adalet Divanı ve BM Güvenlik Konseyi kararlarının uygulanması imkansız hale gelecek” dedi.

Paylaşın