Depremler Seçimleri Nasıl Etkiler, Seçimler Ertelenir Mi?

Sabancı Üniversitesi öğretim görevlilerinden Berk Esen, Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin, “sadece hükümet için değil, muhalefet için de oyunun kurallarını değiştireceği” yorumunu yaptı.

Berlin’deki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde görevli Sinem Adar’a göre, muhalefetin haziran ayına kadar örgütlenmesini sağlaması büyük ölçüde kendi çıkarına. Adar’a göre, bununla birlikte deprem felaketi, muhalefeti aday seçimi ve her bir partinin rolü konusunda daha fazla bölme riski de taşıyor.

Uzmanlara göre seçimler mayıs ayında pek olası görünmüyor. Anayasa’ya göre seçimler için mümkün olan en son tarih haziran ayı. Seçimlerin bu tarihin dışına ertelenmesi teorik olarak mümkün değil.

Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin yaraları sarılmaya çalışılırken, bu felaketin siyaset dünyasını önümüzdeki aylarda nasıl etkileyeceği ve 14 Mayıs’ta düzenlenmesi öngörülen seçimlerin zamanında yapılıp yapılmayacağı merak edilen konuların başında geliyor.

Deprem öncesi millet ittifakının seçimdeki adayını belirlemek üzere bu pazartesi günü toplantı yapması bekleniyordu ancak bu ileri bir tarihe ertelendi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 10 ili etkileyen depremler sonrası, 14 Mayıs’ta yapılacağı öngörülen seçimlerle ilgili konuşmamayı tercih etti.

Ancak gerek iktidar gerek muhalefet partileri temsilcileri arasında olası bir ertelemeye ilişkin çeşitli varsayımlar şimdiden ortaya atılmaya başlandı.

Sabancı Üniversitesi öğretim görevlilerinden Berk Esen, AFP’ye yaptığı açıklamada, depremin, “sadece hükümet için değil, muhalefet için de oyunun kurallarını değiştireceği” yorumunu yaptı.

Muhalefetin 2003’ten beri iktidarda olan Erdoğan’a meydan okuyabilecek adaylık konusunda bölünmüşlüğüne dikkat çeken Esen, Bununla birlikte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yine de en olası aday olmaya devam ettiğini çünkü şu anda kampanya yürütmenin başka biri için çok zor olacağı görüşünü dile getirdi.

Esen, kendi içinde koordinasyon eksikliğinin ciddi sorun olmakla birlikte depremin üzerinden sadece bir hafta geçtiği ve dengelerin değişebileceği olasılığına da dikkat çekti.

74 yaşındaki Kılıçdaroğlu, özellikle CHP’li başkent Ankara ve İstanbul belediye başkanlarıyla karşılaştırıldığında, Erdoğan’ı yenebilecek en iyi aday olarak anketlerde görünmediğine işaret eden AFP, buna rağmen CHP liderinin adaylığının büyük bir olasılıkla daha fazla ön plana çıktığı yorumunu yaptı.

Siyasi risk analizleri yapan Anthony Skinner ise depremin ardından yardımların çok geç kaldığını düşünen, öfke ve şikayet hisleriyle hareket eden seçmenlere dikkat çekerek, depremin “muhalefete hükümete karşı yeni bir cephane sağladığı” görüşünü dile getirdi.

“Deprem, muhalefeti aday seçimi ve her bir partinin rolü konusunda bölme riski de taşıyor”

Berlin’deki Uygulamalı Türkiye Araştırmaları Merkezi’nde görevli Sinem Adar’a göre, muhalefetin haziran ayına kadar örgütlenmesini sağlaması büyük ölçüde kendi çıkarına.

Adar’a göre, bununla birlikte deprem felaketi, muhalefeti aday seçimi ve her bir partinin rolü konusunda daha fazla bölme riski de taşıyor.

İYİ Parti lideri Meral Akşener de son bir açıklamasında haziran ayında seçimini düzenlenmesinden yana olduğunu ifade etmişti.

Depremden önce birçok kişi, büyük ölçüde altı partiyi bir araya getiren millet ittifakının ortak adayını pazartesi günü ilan etmesi olasılığından ciddi bir şekilde şüphe duyuyordu.

Siyasi yorumculara göre CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına İYİ Parti lideri Meral Akşener’in sıcak bakmıyor.

Seçimler ertelenir mi?

Uzmanlara göre seçimler mayıs ayında pek olası görünmüyor. Anayasa’ya göre seçimler için mümkün olan en son tarih haziran ayı. Seçimlerin bu tarihin dışına ertelenmesi teorik olarak mümkün değil.

Ancak savaş durumunda seçimler ertelenebiliyor. Bu seçimleri Anayasa’yı değiştirmeden haziran ayından sonraya ertelemek için ise hükümetin parlamentoda üçte iki çoğunluğa ihtiyacı var, bu da çok sayıda muhalefet milletvekilinin böyle bir seçenek lehine oy kullanması anlamına geliyor.

Paylaşın

Kahramanmaraş Merkezli Depremler: İmar Barışları Nasıl Rol Oynadı?

10 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısı artarken, binalarda bu kadar çok yıkımın ve beraberinde vefat sayısının yüksek olmasında son 20 yılda hız kazanan imar aflarının da büyük rolü bulunuyor.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in açık bilgi kaynaklarından ve TBMM arşivinden derlediği bilgilere göre, Türkiye’de 1948 yılından itibaren 20’den fazla imar affı içerikli yasa çıkarıldı.

Şehirlerin genellikle çevre bölgelerinde yer alan gecekonduların affının gündeme geldiği ilk yasa 1983 yılında çıkarılırken, “imar affı” ya da “imar barışı” kavramının ilk olarak kullanılması Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde 1984 yılında çıkarılan yasayla birlikte oldu.

Mimarlık Dergisi’nde Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nden Öğretim Üyesi Dr. Binali Tercan’ın kaleme aldığı makaleye göre, 1984’teki bu yasa ile birlikte tapuya esas olacak “tapu tahsis belgesi” ilk kez bu yasayla tanımlandı.

1986’da çıkartılan yeni bir yasa ile bu affın kapsamı genişletildi ve daha önce konut olarak kullanılıp, sonra işyerine çevrilen gecekondular da dâhil edildi.

2018’deki imar affının farkı neydi?

İktidarlar tarafından genellikle seçim öncesine denk getirilerek çıkartılan imar aflarının en büyüğü ve kapsamlısı ise 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde TBMM’de kabul edilen torba yasa ile gerçekleştirildi.

24 Haziran 2018’deki genel seçimin hemen öncesinde 6 Haziran’da televizyonlarda yayımlanan reklamlarla “İmar Barışı” adı altında çıkarılan yasa ile imara aykırı, ruhsatsız ya da ruhsat eklerine aykırı olan yapılar kayıt altına alındı.

2018’den sonra kaç binaya yapı kayıt belgesi verildi?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Genel Sekreter Yardımcısı Dr. Buğra Gökçe’nin sosyal medya hesabından paylaştığı verilere göre, 2018’deki imar barışında Türkiye çapında 3 milyon 152 bin yapı kayıt belgesi verildi.

CHP Milletvekili Mahmut Tanal’ın 2022 yılının son aylarında 2018 imar affıyla kaç konut ve işyerinin “Yapı Kayıt Belgesi” aldığını Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a sorması üzerine verilen yanıta göre; imar barışı kapsamında Türkiye genelinde toplam 7 milyon 85 bin 969 adet Yapı Kayıt Belgesi verilirken, bunların 5 milyon 848 bin 927’sini konutlar oluşturuyor.

Deprem bölgesinde kaç binaya imar affı sağlandı?

Kahramanmaraş merkezli depremlerin etkilediği 10 ilde imar affı kapsamında verilen yapı kayıt belgesi sayısı ise 294 bin 166 oldu. Bunlar 10 ile göre şöyle sıralanıyor:

“Adana’da 59 bin 247, Adıyaman’da 10 bin 629, Diyarbakır’da 14 bin 719, Gaziantep’te 40 bin 224, Hatay’da 56 bin 464, Kahramanmaraş’ta 39 bin 58, Kilis’te 4 bin 897, Malatya’da 22 bin 299, Osmaniye’de 21 bin 107, Şanlıurfa’da 25 bin 521 yapı kayıt belgesi.”

2018 imar affı neden tartışma yarattı?

Uzmanlara göre 2018’deki imar barışının en büyük sakıncalarından biri “yapı kayıt belgesi düzenlenen yapıların depreme dayanıklılığı hususunun yapı malikinin sorumluluğuna bırakılmasına” yönelik maddesi oluşturuyor.

İBB Genel Sekreter Yardımcısı Buğra Gökçe bu maddeyi “Devlet diyor ki; parasını ver, seni kaçak olmaktan çıkartayım, sisteme kaydedeyim ama depremle ilgili güvenliğin sana ait, ben hiçbir sorumluluk almam” sözleriyle açıklıyor.

AKP döneminde 2002’den 2018 yılına kadar getirilen af yasaları göreceli olarak daha küçük çaplı düzenlemeler olurken, 2018’deki imar barışı bu açıdan bir milat olarak değerlendiriliyor.

Devlet ne kadar gelir sağladı?

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum 2018 yasasının çıkmasının ardından yaptığı açıklamada “İmar barışında hedefe ulaşıldı: Devletin kasasına 25 milyar 592 milyon TL girdi” ifadelerini kullanmıştı.

Kolaylık sağlayan başka hangi düzenlemeler var?

Türkiye’de bazen adına imar affı ya da barışı denmeden ruhsatsız ya da mevzuata aykırı olarak inşa edilen yapılara gerek Türk Ceza Kanunu’na eklenen af niteliğindeki maddeler gerekse farklı yasalarla çeşitli kolaylıklar da sağlandı.

Uzmanlar, bu kolaylıkların isminin imar affı olmamakla birlikte denetimsiz yapılaşmanın önünü açtığını belirterek, eskiden ruhsatsız olduğu için evine elektrik su bağlatamayan binaların bu tür yasa maddeleri ile kolaylıkla bu hizmetleri alır hale geldiğini ve akabinde bu evlerin değerinin arttığını belirtiyor. Evlerin fiyatının artmasının da rant zincirine yeni halkalar eklediğine ve sorunun bir sistem sorunu haline geldiğine işaret ediliyor.

İmar barışlarının toplumda yol açtığı en önemli yozlaşma alanlarından birisi olarak da “getirilen cezasızlık ile yeni usulsüzlüklere yol açması” gösteriliyor.

Dr. Tercan’ın buna dair saptamaları şöyle:

“Türkiye, üst üste çıkarılan imar affı yasalarıyla yaratılan, ‘nasıl olsa imar gelir’ anlayışı ile ilk başlarda gecekondulaşmayı, son yıllarda da imarlı alanlardaki mevzuata aykırı yapılaşmayı toplum gözünde meşrulaştırmıştır. İmar afları, tüm topluma verilen telafisi olanaksız zararları ortadan kaldırmaya yetmediği gibi, yürürlükteki mevzuatı yetersiz ve geçersiz kılarak, yasakları çiğneyenleri ödüllendirmek anlamına gelmiştir.”

Yeni bir imar affı çıkacak mı?

Bu arada eğer Kahramanmaraş depremi olmasaydı TBMM’de önümüzdeki aylarda yeni bir imar barışı yasası tartışmaya açılacaktı.

Yaklaşan seçimler öncesinde hem ekonomik açıdan rahatlamak hem de oy oranını artırmak isteyen Cumhur İttifakı yeni bir yasa teklifi için hazırlıklara başlamıştı.

Cumhur İttifakı ortağı Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin Meclis’e 25 Temmuz 2022’de sunduğu “İmar Kanunu’nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” şu anda ilgili komisyonda.

Destici’nin sunduğu teklif ile “ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla Yapı Kayıt Belgesi başvuruları için daha önce belirlenmiş sürelerin uzatılması ve daha önce bu sürelerden kaynaklı belgeleri iptal edilenler hakkında tesis edilen idari işlemlerin ve para cezalarının iptal edilmesi” isteniyor.

İmar barışı nedir?

İmar barışı; mülkiyet ve imar sorunu olan, ruhsatsız binaların yanı sıra ruhsatlı fakat imar mevzuatına aykırı olarak eklentiler yapılmış yapıların affedilmesi ve sisteme dahil edilmesine anlamına geliyor.

İmar affı ile ruhsat alan binaların bazılarının daha inşaları sırasında yanlış yapılmış olduğunu ya da iki katlı binaya göre inşa edilip, sonradan üstüne kat çıkıldığını belirten uzmanlar, zemin ve beton etütlerinin yanlış olmasına rağmen de bu binalara imar barışı ile ruhsat verildiğini vurguluyor.

Bu açıdan depremlerde imar barışından yararlanan her bina olmasa da gerekli bilimsel ölçütlere göre inşa edilmeyenlerin yıkılması daha yüksek olasılık olarak değerlendiriliyor.

Deprem bölgesinde yer alan Türkiye’de şu anda yaşanan acıların benzerinin bir daha yaşanmaması için uzmanlara göre plan sürecinden inşaat ruhsatına, iskân sürecinden yapı denetimine kadar sistemin tamamının gözden geçirilmesine ihtiyaç bulunuyor.

Paylaşın

The Telegraph: Depremler Erdoğan’ın Sonu Olabilir

İngiltere’nin The Telegraph gazetesinden Mark Almond, “Bu deprem, Erdoğan’ın sonu olabilir” başlıklı makalesinde, “Geçmişte yaşanan bir afet, Türk Cumhurbaşkanı’nın güç kazanması ile sonuçlandı. Bu afet ise onu iktidardan indirebilir ve Ankara’yı Batı’ya yaklaştırabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Yunanistan’ın Ekathimerini gazetesi de bugün yayınladığı “Erdoğan için hesap zamanı geldi” başlıklı haberinde depremler sonrası gelişmeleri ele aldı. Gazete, “Depremler başarısızlıklarının altını çizerken Türk cumhurbaşkanı görev süresinin en zor noktasında bulunuyor” yorumunda bulundu.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde Türkiye-Suriye sınırının iki yakasında yaşanan binlerce can kaybının yanı sıra bu depremlerin ve yaşanan yıkımın siyaseten ne gibi sonuçlar doğuracağı Avrupa basınında tartışılmaya devam ediyor.

İngiltere’nin The Telegraph gazetesi ve Yunanistan’ın Ekathimerini gazetesi de konuyu ele alan yayın kuruluşlarından ikisi.

Oxford Kriz Araştırma Enstitüsü Direktörü Mark Almond, The Telegraph için kaleme aldığı “Bu deprem, Erdoğan’ın sonu olabilir” başlıklı makalesinde, “Geçmişte yaşanan bir afet, Türk Cumhurbaşkanı’nın güç kazanması ile sonuçlandı. Bu afet ise onu iktidardan indirebilir ve Ankara’yı Batı’ya yaklaştırabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Ekathimerini gazetesi ise 6 Şubat Maraş depremlerine işaret ettiği haberinde, “Erdoğan için hesap zamanının geldiğini” yazdı.

“Siyasi zehir”

Mark Almond’a göre, Türkiye, hem jeopolitik olarak hem de jeolojik olarak kilit öneme sahip fay hatlarının arasında yer alıyor. Maraş depremlerinde bugüne kadar 30 bine yakın yurttaşın hayatını kaybettiğini hatırlatan Almond, depremlerin siyasi sonuçlarının da olacağı görüşünde.

Almond, ülkedeki muhalefet partilerinin ve muhalif siyasetçilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “otokratik tarzını yardım çalışmalarına engel olmakla ve Erdoğan’ı kendisine yakın olduğu iddia edilen firmaların kalitesiz inşaat projelerine izin vermekle suçladığını” hatırlattı.

Bu iddiaların 14 Mayıs 2023’te yapılması beklenen seçimler öncesinde “siyasi bir zehir” olduğunu söyleyen Mark Almond, “Türkiye’deki herkes, 1999’daki son büyük depremin Erdoğan’ın 2002’deki seçim zaferine giden yolu açtığını hatırlıyor” değerlendirmesinde bulundu:

“….2002’deki seçim zaferinde, iktidardaki laikler düşük bina standartları ve yolsuzluk karşısında öfkeye kapılan seçmenlerce dışarıda bırakılmıştı.”

Almond’a göre, Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaştan bu yana “Erdoğan’ın NATO’daki müttefiklerine yönelik çatal dilli yaklaşımı, aşikar bir hâl aldı” ve “Erdoğan, ittifak üyeliğini, bölgede Türk askeri gücünü göstermek için bir kılıf olarak kullandı, Ukrayna’yı işgalinin ardından Batı’nın uyguladığı yaptırımları delmek için Moskova ile işbirliği yaparak Putin’e yaklaştı.”

Yazıya göre, Maraş’ta meydana gelen depremlerden henüz 24 saat önce milliyetçi kartı oynamak Erdoğan’ı bir başka cumhurbaşkanlığı dönemine taşıyacak gibi görünüyordu. Şimdi ise “Ankara’nın ‘terör destekçisi’ olarak lanse etmeye çalıştığı ülkelerden yardım seli geliyor.”

“Putin ise pek bir yardımda bulunmuyor… Bu da hangi ülkelerin gerçek dost olduğunun yeniden düşünülmesine yol açabilir.”

Mark Almond’un yazısına göre, hem bu durum hem yazıda ‘siyasi zehir’ olarak tanımlanan gelişmeler, Türkiye’deki siyasi tavırları ve dolayısıyla da Mayıs’ta yapılması planlanan seçimin sonuçlarını etkileyebilir.

“Dış politikayı yeniden gözden geçirmeli”

Ekathimerini gazetesi de “Erdoğan için hesap zamanı geldi” başlıklı haberinde depremler sonrası gelişmeleri ele aldı.

Gazete, “Depremler başarısızlıklarının altını çizerken Türk cumhurbaşkanı görev süresinin en zor noktasında bulunuyor” yorumunda bulundu:

“Türkiye ve Suriye’deki yıkıcı depremlerin öncelikle insani boyutu bir yana, afetin gözler önüne serdiği devlet aparatının başarısızlıkları, Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın halihazırda zor olan siyasi durumunu daha da tahammül edilmez kılıyor.

“Erdoğan şimdi bu başarısızlıklara ve bu devasa boyutlardaki felakete katkıda bulunan çarpık modelin koordinasyonsuzluğuna göğüs germek durumunda.

“Türk cumhurbaşkanı gerçekten de zor bir durumda bulunuyor ve yurtdışından gelen mali yardıma büyük bir ihtiyaç duyuyor; aynı zamanda, 10 ilde 3 aylığına olağanüstü hal ilan etme kararına rağmen durumun kontrolünü kaybetme riski olduğu görülüyor.

“Güçlü bir ülkenin güçlü lideri imajı zarar görüyor ve Erdoğan, sağlık, barınma, işsizlik, pandemi, yeniden inşa gibi yakıcı sorunlar ile ve nihayetinde yurttaşlarının öfkesi ile olmasa da içerlemişliği ile etkili ve hızlı bir şekilde başa çıkmaya davet ediliyor.”

Erdoğan’ın Türkiye’deki “bu olumsuz imajını tersine çevirmek için geçici de olsa dış politikasındaki taktiksel ve stratejik noktaları yeniden gözden geçirmesi gerektiğini” kaydeden Ekathimerini, yaklaşan seçimler ve depremler öncesinde yapılan son kamuoyu yoklamalarının muhalefet partilerinin lehine sonuçları ortaya koyduğunu hatırlattı.

Gazete ayrıca 6’lı Masa’nın Cumhurbaşkanı adayının açıklanacağı tarihin ve nihayetinde Mayıs 2023’te yapılması planlanan seçimlerin depremlerin ardından ertelenebileceğine de işaret etti.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Depremlerde Yaşamını Yitirenlerin Sayısı 31 Bin 643’e Yükseldi

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki iki depremde hayatını kaybedenlerin sayısının 31 bin 643’e yükseldiğini açıkladı.

Haber Merkezi / AFAD tarafından yapılan açıklamada 158 bin 165 afetzedenin deprem bölgesinden diğer illere tahliye edildiği belirtildi. Açıklamada, depremlerin ardından 2 bin 724 artçı deprem meydana geldiği bilgisine de yer verildi.

Bölgede arama ve kurtarma çalışmalarının sürdüğünü belirten AFAD, Türkiye ve dış ülkelerden 35 bin 495 görevlisinin bu çalışmalara katıldığını kaydetti. Yabancı kurtarma personelinin sayısı 9 bin 793 olarak açıklandı.

Deprem paylaşımlarıyla ilgili 56 kişi gözaltına alındı, 14’ü tutuklandı 

Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) sosyal medya platformlarında depreme ilişkin provokatif paylaşımlarda bulunduğu gerekçesiyle 56 kişinin gözaltına alındığını, 14’ünün tutuklandığını açıkladı.

Emniyet Genel Müdürlüğü Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Sosyal medya platformlarında depreme ilişkin provokatif paylaşımlarda bulunan 475 hesap yöneticisi tespit edildi. 56 şahıs gözaltına alındı, 14’ü tutuklandı. Yardımsever vatandaşlarımızı suistimal etmek isteyen internet sitelerinin kapatılması sağlandı” ifadesine yer verdi.

“Delillerin toplanması kritik, bununla ilgili tüm tedbirler alınmıştır “

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Kahramanmaraş’ta meydana gelen ve 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlerin ardından Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nda (AFAD) basın toplantısı düzenledi.

Hasar tespiti ile ilgili çalışmaların yoğun bir şekilde devam ettiğini söyleyen Oktay, toplam 230 bin binanın hasar tespit ekiplerince incelendiğinu kaydetti.

Oktay, “Hasarsız olan binalarda, ev sahibi vatandaşlarımızın yerleşebilmeleriyle ilgiliy 108 bin bina, 550 bin dairenin hasarsız olduğu tespit edildi. 58 bin bina, 438 bin bağımsız birimde de az hasar tespit edilmiştir. Enkazlar kaldırılmadan önce savcılıklarca delillerin toplanması son derece kritik. Bununla ilgili de tüm tedbirler alınmıştır” diye konuştu.

TTB’den uzaktan eğitim kararına tepki

Türk Tabipleri Birliği (TTB), 6 Şubat depreminin ardından afetzedelerinin Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarına yerleştirilmesi nedeniyle Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) üniversitelerde uzaktan eğitim kararına tepki gösterdi.

TTB, “Tıp eğitimi başta olma üzere sağlık bilimleri eğitiminin uzaktan yapılması onarılmaz hatalara, eksikliklere ve gelecekte nitelikli bir sağlık hizmeti sunumuna da engel olacaktır. Türk Tabipleri Birliği olarak YÖK’ün bu karardan bir an önce dönmesini ve yüz yüze eğitimden vazgeçilmemesini istiyoruz” açıklamasını yaptı.

TBB ve TMMOB Deprem Koordinasyon Kurulu kurdu

Türkiye Barolar Birliği (TBB) ile Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Deprem Koordinasyon Kurulu oluşturdu. İki kurumun yaptığı ortak açıklamada, “İnsani yardım çalışmalarının yanı sıra önemli suç duyurularının yapılması ve ilgili bakanlıklarla birlikte hasarlı veya yıkılmış binalardan örnek alınması şeklinde çalışmalar başlamıştır” denildi.

Deprem bölgelerinde güvenlik sorunu

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 6 Şubat’ta meydana gelen iki büyük depremde Kahramanmaraş’ta 10 bin 194 kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

Arama ve kurtarma çalışmalarının Kahramanmaraş’ta 308 enkazda sürdüğünü belirten bakan Soylu, “Afşin, Çağlayancerit, Ekinözü, Pazarcık, Türkoğlu, Andırın ve Göksun ilçelerinde arama kurtarma çalışmaları bitti. Nurhak ilçesinde 299 binadan sadece birinde arama kurtarma devam ediyor. Elbistan’da 318 enkazdan sadece 9 enkaz kaldı ve burada arama kurtarma çalışmaları da yarın sona erecek. 2 merkez ilçede arama kurtarma çalışmaları devam ediyor” diye konuştu.

AFAD’a yönelik eleştirilere değinen Bakan Soylu, AFAD’ın toplam personel sayısının 7 bin 300 olduğunu ancak tüm kurumları koordine ederek 25 çalışma grubu oluşturduğunu söyledi. Soylu AFAD’ın koordinasyonunda 300 bin civarında kişinin seferberlik halinde olduğunu dile getirdi.

Kahramanmaraş’a bugüne kadar bin 113 yardım TIR’ı geldiğini söyleyen Soylu, “Buradan çağrı yapıyorum, elinizde ne kadar varsa malzeme gönderin. Çünkü milyonlarca insan var ve herkesin aşa ihtiyacı var. Aşevlerine malzeme bulmakta yarın öbür gün zorlanacağız” dedi.

Deprem bölgelerinde herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadığını söyleyen Bakan Soylu şöyle konuştu:

“Güvenlik açısından da yaşadığımız tek güvenlik sorunu yağmacılık değil yalancılıktır. Güvenlikte şu anda bölgede takviye 80 bin personele ek olarak 5 bin bekçi daha çektik. Bu bekçiler sürekli dolaşacaklar 10 ilde ve güvenliği devam ettirecekler. 31 Ocak’tan 5 Şubat’a kadar Türkiye’de mal varlığına karşı meydana gelen 9 önemli suçta toplam sayı 744. Depremden bugüne kadar aynı gün periyodunda meydana gelen olay sayısı ise 510. Yüzde 30-35 azalma var ve burada yağma görmedik.”

Paylaşın

12 Binden Fazla Bina Çöktü; Çürük Yapılardan Kimler Sorumlu?

Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, Kahramanmaraş depremlerinde yıkılan binaların, Adana haricinde yüzde 50 ila 60’nın 2000 sonrası yapıldığına dikkat çekerken, Avukat Murat Kemal Gündüz, büyük projelerde, toplu konutlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ruhsat izni verebildiğini söylüyor.

İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Teftiş Başkanı olan Ali Tezel de yapı denetimindeki sorunlara işaret ediyor. 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yapı denetim şirketlerini incelemeye aldıklarını ifade eden Tezel, “Birinci en büyük sorun yapı denetim şirketlerini inşaat şirketlerinin seçmesiydi” ifadelerini kullanıyor.

Kahramanmaraş merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki iki deprem, Şanlıurfa, Gaziantep, Diyarbakır, Adana, Adıyaman, Osmaniye, Hatay, Kilis ve Malatya’da 12 binden fazla binanın çökmesine yol açtı. Yeni yapılan binaların dahi enkaz haline gelmesi gözleri müteahhitlere çevirdi. Ancak çürük binaların tek sorumlusu müteahhitler değil.

İnşaat faaliyetlerinin, yer seçiminden binalardaki taşıyıcı sistemlerle demir ve beton malzemelerinin kalitesine dek ruhsatlandırma ve denetim süreçlerinde merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin ciddi bir sorumluluğu bulunuyor. Afet bölgelerinde ise bu sorumluluk daha da büyüyor.

Adalet Bakanlığı, depremlerden etkilenen illerdeki savcılıklara Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması için yazı gönderirken, Diyarbakır ve Osmaniye’de soruşturmaların başlatıldığı duyuruldu. Türkiye’nin yakın tarihindeki deprem soruşturmaları ise yıkılan binaların denetim ve izin süreçlerinde kusur ya da ihmali olan kamu görevlilerinin cezalandırılıp cezalandırılmayacağı konusunda soru işaretlerine neden oluyor.

Sorumlu yetkililer yargılanmadı

1999 Marmara depreminde kamusal sorumluluğu olan üst düzey yetkililer yargılanmazken, 23 Ekim 2011’de gerçekleşen 7,2 büyüklüğündeki Van depreminde de durum değişmedi.

Van depreminde 604 insan hayatını kaybetmiş, yetkililerin “eve dönün” çağrısının ardından 9 Kasım 2011’de gerçekleşen ikinci depremde aralarında kente gelen gazeteci, aktivist ve yardım kuruluşu ekiplerinin de yer aldığı 42 kişi yaşamını yitirmişti. 24 kişinin yaşamını yitirdiği Bayram Otel ile ilgili açılan davada, can kayıplarında sorumluluğu olan kamu yetkilileri hakkında soruşturma izni çıkmadı.

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan Van Bayram Otel davasında mağdur ailelerin avukatlarından Murat Kemal Gündüz, dava dosyasına giren bilimsel tespitlerin Kahramanmaraş depremleri için de geçerli olduğunu söylüyor. Gündüz, “Hiçbir şey değişmemiş. Bakın 12 yıl geçti. Maalesef sonuç aynı” diyor.

İzin ve denetim yetkisi kimde?

Peki binaların yapım süreçlerinde hangi kamu kurumunun ne gibi sorumlulukları var?

Avukat Gündüz, deprem felaketinde birçok kamu kurumunun sorumluluğu olduğunu belirterek binaların depreme dayanıklılığı ve inşaatların kalitesi açısından öncelikli sorumlu kurumları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı (AFAD) ve ilgili yerel idareler (belediyeler ve valilikler) diye sıralıyor.

Yıkılan ve hasar gören hastaneler ve sağlık kuruluşlarıyla ilgili Sağlık Bakanlığı’nın, karayolları ve köprülerle ilgili Ulaştırma Bakanlığı’nın sorumlu olduğunu dile getiren Gündüz, afetten dolayı AFAD’ın da deprem riski bilinen yerlerde yapması gereken çalışmalar olduğunu belirterek bu konuda İçişleri Bakanlığı’nın da açık bir sorumluluğu bulunduğuna dikkat çekiyor.

“Temel sorumluluk Bakanlık düzeyinde”

“Burası önceden afet bölgesi ilan edilmiş. Deprem riskinin bilindiği yerler” diyen Gündüz’e göre deprem riskini en aza indirmek için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da AFAD’ın da binaları denetlemesi gerekiyordu.

Deprem sonrası bunun yapılmadığının açık bir şekilde görüldüğünü ifade eden Gündüz, “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın hem ruhsatları, imar planlarını, bölgesel yerleşmeyi takip etmesi hem de bunları denetlemesi lazımdı, ki buralar riskli olan yerler. Daha evvel meydana gelen depremlerde yapılan sorumluluk atıflarında Çevre Bakanlığı’na sorumluluk verilmesinin sebebi de bu tespitlere dayalıydı. Keza AFAD için de aynısı geçerli” diyor.

Bölgede tarım arazilerinin üzerine çok sayıda bina yapıldığına işaret eden Gündüz, “Yerel idarelerin kusuru olmakla birlikte ben, temel sorumluluk yine de Bakanlık düzeyinde diye düşünüyorum. Çünkü müdahale, düzeltme, uyarma ve denetleme yükümlülükleri var. Denetleme makamını yerine getirmek zorunda” ifadelerini kullanıyor.

Yıkılan binaların yüzde 60’ı yeni

ODTÜ Yapı ve Deprem Mühendisliği Laboratuvarı Yöneticisi Prof. Dr. Haluk Sucuoğlu, Kahramanmaraş depremlerinde yıkılan binaların, Adana haricinde yüzde 50 ila 60’nın 2000 sonrası yapıldığına dikkat çekiyor.

2001’de çıkan Yapı Denetim Yasası, çıktığı yıldan itibaren Hatay, Gaziantep ve Adana’nın da yer aldığı 19 pilot ilde, 2011’den itibaren de tüm Türkiye’de uygulanmaya başlanmıştı. Buna göre Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın yetkilendirdiği ve denetiminden sorumlu olduğu yapı denetim kuruluşu, yapı sahibi adına inşaat faaliyetlerini ve Müteahhiti denetliyor.

Bu kuruluşların verdiği rapor üzerine de belediye yapıya ruhsat tahsis ediyor. Belediye tahsis etmezse merkezi idarenin ruhsat verme yetkisi de var. Avukat Murat Kemal Gündüz, büyük projelerde, toplu konutlarda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın ruhsat izni verebildiğini söylüyor. Gündüz, ayrıca mevzuata göre Bakanlığın temel sorumluluğunun verilen tüm ruhsatları denetlemek olduğunu vurguluyor.

Yasaya göre denetim şirketlerini yapı sahibi belirlese de uygulamada bu kuruluşları müteahhitlerin belirlediği, ücreti de müteahittin ödediği görülüyor. İnşaat şirketlerinin yapı denetim firmaları da açtığının altını çizen Haluk Sucuoğlu, müteahhitlerin özellikle küçük yerlerde belediyelerle politik ilişkilerine dikkat çekiyor.

“Ölmüş mühendisleri çalışıyor gösterdiler”

Daha önce İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun Teftiş Başkanı olan Ali Tezel de yapı denetimindeki sorunlara işaret ediyor. 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yapı denetim şirketlerini incelemeye aldıklarını ifade eden Tezel, “Birinci en büyük sorun yapı denetim şirketlerini inşaat şirketlerinin seçmesiydi. Yani hangi yapı denetim şirketiyle çalışacaklarını o şirketler seçiyordu. İkincisi, yapı denetim şirketleri belli bir metrekare için belli bir sayıda mühendis çalıştırmak zorundaydı. Ölmüş olan mühendisleri diplomaları var diye sanki orada inşaatı denetlemiş gibi sosyal güvenlik kurumuna bildirge ediyorlardı” ifadelerini kullanıyor.

Avukat Gündüz’e göre, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı da bu açıdan kısmen sorumlu.

Van Bayram Otel davasında Anayasa Mahkemesi yaşam hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Van Valisi, yerel ve merkezi AFAD yetkililerinin yargılanmasına karar vermiş, ancak İçişleri Bakanlığı Vali’nin soruşturulmasını reddetmişti. AFAD yetkilileri hakkında ise Başbakanlık Teftiş Kurulu’nun görevlendirdiği müfettişler yargılamaya izin verilmemesi kararı vermişti. Anayasa Mahkemesi’ne ikinci kez yapılan başvuru reddedilirken karar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşındı.

“Mahkemeler devletin yanında”

Haluk Sucuoğlu ise daha önce yaşanan Erzincan, Dinar, Ceyhan ve Marmara depremlerinde de kamu görevlilerinin etkin bir şekilde yargılanmadığını anlatıyor.

“Kimse devleti mahkemeye vermedi. Yani sen bana ruhsat verdin, bu binanın güvenli olduğunu belgeledin. Sonra bu binayı yıkıldı. Sen bundan sorumlusun diye vermedi. Çok azdır örnekleri” diye konuşan Sucuoğlu, sivil toplum kuruluşları üzerinden bazı davalar açılsa da mahkemelerin devletin yanında olduğunu söylüyor.

Sucuoğlu şöyle devam ediyor: “Bu konuda da kabak gider ilgili belediyenin, imar müdürünün başına patlar. İşte birkaç tane imar müdürü bu şekilde yargılandı. Meslekten ihraç edildiler. Hatta benim de bilirkişi olduğum bir mahkeme idi galiba bu. Bir imar müdürü bir yerde önümüzü kesip bir tek benim canıma okudunuz dedi bütün süreçle ilgili. Bu da bir gerçek. İşte burada sistemin aslında işlemediğini gösteriyor”

“Hukukçuların görevi bunu zorlamak”

Uzmanlara göre Kahramanmaraş depremleri sonrası ortaya çıkan tabloda da kamu yönetiminde en aşağıdan en yukarıya kadar bir sorumluluk dalgası silsilesi var.

Avukat Kemal Gündüz, “Hukukçuların görevi bunu zorlamak. Tüm kamusal sorumluların yargı önüne çıkarılmasını sağlamak. Bunun mutlaka bir müeyyidesi, bir bedeli olması gerekiyor. Aksi halde hiçbir şey değişmez” diyor. Türkiye’de yerleşmiş bir cezasızlık uygulaması olduğunu vurgulayan Gündüz, hukukçuların ve deprem mağdurlarının ısrarlı çabası ve mücadelesine bağlı olarak bunun değişebileceğine dair umudun korunduğunu sözlerine ekliyor.

Paylaşın

Kahramanmaraş Merkezli Depremler: Yıkımın Sorumluları Cezalandırılacak Mı?

Altınbaş Üniversitesi Ceza Hukuku öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Sınar, “Deprem suçlarına ilişkin olarak cumhuriyet başsavcılıkları nezdinde bir büronun kurulması, bu alanda yapılan çalışmaların hem koordine edilmesini hem de sağlıklı bir biçimde sonuçlandırılmasını sağlayacaktır. Fevkalade önemli ve değerli ama şimdi bu yol haritasını çizdiniz, bunun altını doldurmanız lazım” dedi ve ekledi:

“Orada genel ifadeler kullanılmış, örneğin ‘yeteri kadar cumhuriyet savcısı görevlendirilecektir’ deniyor ama Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıyayız. 10 binlerce bina yıkılmış durumda ve zamana karşı bir yarışımız var. Oradaki cenazeler ne yazık ki zaman içerisinde bozulacağı için ivedilikle orada enkaz kaldırma faaliyetinin de kamu sağlığının korunması, salgın hastalıkların önlenmesi için hızla yapılması gerekiyor. Dolayısıyla enkaz kaldırma faaliyetine başlamadan önce mutlaka yıkılan veya hasar gören tüm binalardan örnek alınmış olmalı.”

Eski Cumhuriyet Savcısı Özgündüz yıkılan binalarla ilgili olarak müteahhitlerin yanı sıra başka sorumlular bulunduğuna da dikkat çekerek, “Denetim görevini gereği gibi yapmayan denetim firması yetkilileri, betonla ilgili eğer sorun varsa bu betonun evsafa uygun olduğuna ilişkin rapor düzenleyen laboratuvar yetkilileri, denetim görevini yapmayan belediye, yerel yönetim yetkilileri, bütün bunlar zincirleme olarak müştereken sorumludur” dedi.

Adalet Bakanlığı, Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen illerdeki savcılıklara Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması için yazı gönderdi. 148 ağır ceza mahkemesi başsavcılığına gönderilen yazıda, depremler nedeniyle yıkılan binalardan kaynaklı ölümler ve yaralanmalar kapsamında yürütülecek soruşturmaların selameti bakımından binalarla ilgili delil toplama işlemleri ve şüphelilerle ilgili koruma tedbirlerinin süratle yerine getirilmesi gerektiği vurgulandı.

Hukukçular da enkazlar kaldırılmadan önce yıkılan binalardan numune alınması için zamana karşı yarışıldığına dikkat çekiyor. Depremin merkez üssü olan Kahramanmaraş Pazarcık ilçesi yanı sıra Kilis ve Şanlıurfa’da da arama kurtarma çalışmaları tamamlanmış durumda. Bu çalışmaların sonlandırıldığı illerde enkazın kaldırılmasına geçiliyor.

VOA Türkçe’den Soner Kızılkaya’nın sorularını yanıtlayan Altınbaş Üniversitesi Ceza Hukuku öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Sınar, “Deprem suçlarına ilişkin olarak cumhuriyet başsavcılıkları nezdinde bir büronun kurulması, bu alanda yapılan çalışmaların hem koordine edilmesini hem de sağlıklı bir biçimde sonuçlandırılmasını sağlayacaktır. Fevkalade önemli ve değerli ama şimdi bu yol haritasını çizdiniz, bunun altını doldurmanız lazım. Orada genel ifadeler kullanılmış, örneğin ‘yeteri kadar cumhuriyet savcısı görevlendirilecektir’ deniyor ama Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıyayız. 10 binlerce bina yıkılmış durumda ve zamana karşı bir yarışımız var. Oradaki cenazeler ne yazık ki zaman içerisinde bozulacağı için ivedilikle orada enkaz kaldırma faaliyetinin de kamu sağlığının korunması, salgın hastalıkların önlenmesi için hızla yapılması gerekiyor. Dolayısıyla enkaz kaldırma faaliyetine başlamadan önce mutlaka yıkılan veya hasar gören tüm binalardan örnek alınmış olmalı” dedi.

“Gerekirse İstanbul, Ankara, İzmirdeki bütün cumhuriyet savcılarımızı oraya gönderelim”

Her bir enkaz için bunun zaman alıcı olduğuna dikkat çeken Sınar, “Ben bu konuda Adalet Bakanlığı’nın da Hakim ve Savcılar Kurulu’nun da gerekli hassasiyeti göstereceğine inanıyorum. Öyle umut ediyorum ki gerekirse İstanbul, Ankara, İzmir’deki cumhuriyet savcılarının buradaki işleri için bir idari izin oluşturup bütün savcılarımızı oraya gönderelim. Şu önümüzdeki birkaç gün çok kritik. Hasarlı ya da yıkılmış binalardan, içinden örnek alınmamış tek bir binanın dahi enkazının kaldırılmasına izin vermeyelim. Bir kez bu örnekleri, delilleri toplayalım, delil araştırma faaliyetini tamamlayalım; sonrasında artık işimiz daha kolay olacak. Ama şu aşamada gömleğin düğmesini doğru ilikleyemezsek sonuç hiçbir şekilde doğru olmayacak” diye konuştu.

Sınar, 17 Ağustos 1999’de yaşanan Marmara Depremi’nde enkazlardan numuneler toplanmadığını hatırlatarak, “Biz bunu 99 depreminde gördük. Açılan binlerce davadan sonra mahkumiyet sayılarına baktığınızda bir elin parmakları kadardı. Benzer bir olumsuzluğu bugün yaşamak istemiyorsak ne yapıp edip bu delil araştırma faaliyetini en doğru bir biçimde yapmak zorundayız. Onun için de çok kısıtlı zamanımız var” diye uyarıda bulundu.

“Eğer delilleri yeterince toplamazsanız sanıkların birçoğu ileride delil yetersizliğinden beraat edebilir”

17 Ağustos depreminde yıkılan binaların sorumluları hakkında soruşturmalar yürüten eski Cumhuriyet Savcısı ve 24’üncü dönem CHP İstanbul Milletvekili Ali Özgündüz de enkazlardan delillerin toplanmamasından doğabilecek sonuçları şöyle anlattı: “İleride açılacak davalarda bu deliller davanın esasını, temelini oluşturacaktır. Eğer siz şu aşamada delilleri yeterince toplamazsanız sanıkların birçoğu ileride delil yetersizliğinden beraat edebilir. Dolayısıyla da suçlular cezasız kalmış olur. Bu da kamu vicdanının kabul edeceği bir şey olmaz.”

Türkiyede 17 Ağustos depreminden sonra cezasızlık kültürü oluştuğunu da vurgulayan Özgündüz, “İstanbul’da o zaman bine yakın kişi hayatını kaybetmişti. Fakat sadece bir kişi, Veli Göçer isimli bir müteahhit kamuoyunda çok konuşuldu, bir nevi günah keçisi olarak kamuoyunun önüne atıldı. O kişi yakalandı, cezalandırıldı. Yaklaşık iki binin üzerinde diğer davalar ve beş bin civarında şüpheli sanık hakkında da dava açılmıştı ama bunların yüzde 80’inden çoğu daha sonra çıkan Rahşan Affı ile affedildiler, yani davaları ve cezaları düşürüldü, dolayısıyla ceza almadılar. Ya da birçok dava 7,5 yıllık zaman aşımı süresi nedeniyle düşürüldü. Hakkında dava açılan kişilerin yüzde 10’u bir ceza aldı. Dolayısıyla geçmişteki tecrübelere dayanarak söylüyorum ki bu tür suçlarda bir cezasızlık durumu oluştu. Şimdi bu olayda da bunun olmaması için özellikle kamuoyunun bu yönde siyasiler üzerinde baskı kurması lazım. Bu işin sorumluların cezalandırılması ve bundan sonra da bu tür eylemlerin olmaması için, ibreti alem için, cezaların da alt sınırdan değil üst sınırdan verilmesi gerekmektedir. Aynı zamanda asıl önemli olan, infaz düzenlemesi adı altında ya da af kanunu düzenlemesi adı altında bu tür suçların affedilmemesi lazım” dedi.

“Yıkımlardan yalnızca müteahhitler sorumlu değil”

Felaketin ardından yıkılan binalara ilişkin başlatılan soruşturmalar kapsamında birçok müteahhit de yurtdışına kaçmaya kalkışırken yakalandı. Hatay’da çöken 250 dairelik Rönesans Rezidans’ın müteahhidi Mehmet Yaşar Coşkun yurt dışına çıkmak için gittiği İstanbul Havalimanı’nda yakalanmasının ardından çıkarıldığı hakimlikçe tutuklandı. Adıyaman’da depremde yıkılan çok sayıda binanın müteahhidi olduğu belirlenen Yavuz Karakuş da eşi Sevilay Karakuş ile Gürcistan’a kaçmaya çalışırken İstanbul Havalimanı’nda yakalandı. Gaziantep’te Bahar Apartmanı müteahhidi İbrahim Mustafa Uncuoğlu da gözaltına alındı. Diyarbakırda yıkılan binalarla ilgili Cumhuriyet başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında hakkında gözaltı kararı verilen kişi sayısı ise 33e yükseldi.

Eski Cumhuriyet Savcısı Özgündüz yıkılan binalarla ilgili olarak müteahhitlerin yanı sıra başka sorumlular bulunduğuna da dikkat çekerek, “Denetim görevini gereği gibi yapmayan denetim firması yetkilileri, betonla ilgili eğer sorun varsa bu betonun evsafa uygun olduğuna ilişkin rapor düzenleyen laboratuvar yetkilileri, denetim görevini yapmayan belediye, yerel yönetim yetkilileri, bütün bunlar zincirleme olarak müştereken sorumludur” dedi.

Sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması gerektiğini kaydeden Özgündüz, “Burada bilinçli taksirle öldürme suçu var. Yani siz bu neticeyi istemiyorsunuz ama öngörüyorsunuz. İmara aykırı, ruhsata aykırı, bilime aykırı, fenne aykırı bina yapıyorsunuz, bunun yıkılmasını istemiyorsunuz ama yıkılabileceğini de öngörüyorsunuz. Bunun sonucunda ölümler meydana gelmişse siz bundan dolayı sorumlu olacaksınız. Büyük ihtimalle bence bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Basit taksir olduğu zaman normal koşullarda birden çok kişinin ölümüne sebebiyet vermek 2 ila 15 yıl arasında cezayı gerektirirken, bilinçli taksirde bu ceza 1/2 oranına kadar arttırılabiliyor. Yani 3 yılla 22 yıl arasında bir ceza verilebilir. Burada kusurun ve ortaya çıkan zararın ağırlığına göre hakim bu aralıkta cezayı tayin edecektir. Bu cezaların tümü yatılıyor mu? Şu andaki infaz kanunumuza göre ancak üçte ikisi infaz edilebilecektir. Dolayısıyla belki de yasalarda bir değişiklik yapılarak özellikle bu suçlardan kusurlu olan kişilerin daha ağır cezalandırma yöntemine tabi tutulması gerekmektedir” diye konuştu.

“Davalar olası kastla öldürme ve olası kastla yaralama suçlarından açılmalı”

Ceza hukuku doçenti Sınar ise sorumluların kasten öldürme suçundan ceza alması gerektiği görüşünde. Sınar, “Elbette ki mala zarar verme gibi başka suçlar da var ama şu an bizim için en önemlisi, hayatını kaybeden insanlar için ceza kanununun kasten öldürme ve yaralanan insanlar için de kasten yaralama suçları. Elbette ki neticenin gerçekleşmesini isteyerek bunu yapmıyorlar ama benim katıldığım düşünce, tüm sorumluların fay hattı üzerinde olan bu şehirlerde olası bir büyük depremde o binanın yerle bir olacağını, içindeki insanların öleceğini öngördükleri ve öngörmelerine rağmen bu neticenin gerçekleşeceğine kayıtsız kalarak bu fiili işlediği. Dolayısıyla benim bu konudaki şahsi kanaatim davaların olası kastla öldürme ve olası kastla yaralama suçlarından dolayı açılması gerektiği. Bundan dolayı hayatını kaybeden ya da yaralanan her bir yurttaşlarımız için ayrı ayrı cezaların ortaya çıkması gerekiyor ki bu da çok ağır cezalar demektir” ifadelerini kullandı.

Sorumluların kaçma ihtimaline karşı sıkı tedbirler alınması gerektiğine de değinen Sınar, “Çok ağır cezalarla karşı karşıya kalacaklarını bilerek toplumun öfkesini de hissettikleri için başta yurt dışına kaçmak olmak üzere çok çeşitli sıvışma yöntemlerine başvuracaklardır. Bunlar için tutuklama tedbiri ve adli kontrol yükümlülükleri dahil olmak üzere o yargılamalarda hazır bulunmalarını sağlayacak tedbirlerin mutlaka alınması gerekiyor” dedi.

Paylaşın

AFAD Duyurdu: Depremlerde Can Kaybı 29 Bin 605’e Yükseldi

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerde can kaybı artıyor. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’ndaki (AFAD) tarafından yapılan açıklamaya göre can kaybı 29 bin 605’e yükseldi.

Haber Merkezi / AFAD’ın sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, Sağlık Afet ve Koordinasyon Merkezi Birimi’nden (SAKOM) alınan bilgiye göre Pazar günü TSİ 15.55 itibarıyla depremlerde hayatını kaybedenlerin sayısının 29 bin 605’e yükseldiği belirtildi. AFAD, deprem bölgesinde 147 bin 934 vatandaşın diğer illere tahliye edildiğini kaydetti.

Bölgede yürütülen çalışmalarda toplam 233 bin 320 personel ile 12 bin 322 araç ve iş makinası görev yaptığını belirten AFAD, diğer ülkelerden gelen 9 bin 369 personelin de afet bölgesine sevk edildiğini bildirdi.

Gözaltı ve tutuklamalar

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan binalarla ilgili sorumluluğu olduğu gerekçesiyle 134 şüpheli hakkında işlem yapıldığını açıkladı.

Diyarbakır Adli Tıp Kurumunda konuşan Bozdağ, “Bugüne kadar Cumhuriyet Başsavcılıklarımız tarafından gözaltı ve yakalamaya ilişkin kararlar, isimlere ulaştıkça gecikmeksizin çıkarılmıştır. Sorumluluğu olduğu değerlendirilen 134 şüpheli hakkında yıkılan binalarla ilgili işlem yapılmış. Bu şüphelilerden 3’ü tutuklandı, 7’si gözaltında, 7 şüpheli hakkında yurt dışı çıkış yasağı kondu” dedi. Bozdağ, diğer kişilerle ilgili gözaltı çalışmalarının sürdüğünü belirtti.

Deprem bölgelerindeki yağma ve hırsızlık olaylarıyla ilgili de bilgi veren Bozdağ, “75 olayda 64 şüpheli hakkında işlem yapıldı, 57’si tutuklandı, yedi şüpheli hakkında adli kontrole hükmedildi” dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Kahramanmaraş merkezli depremlerde yıkılan binaların sorumlularına yönelik hukuki süreçle ilgili açıklamalarda bulundu. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenleyen Oktay, 10 ili etkileyen 7.6 ve 7.7 büyüklüğündeki depremlerde yıkılan binalarla ilgili sorumluluğu bulunan bir şüphelinin tutuklandığını, 113 şüpheli hakkında da gözaltı kararı verildiğini aktardı. Oktay, “Şu ana kadar 131 şüphelinin depremde yıkılan binalarla ilgili olarak sorumluluğu tespit edilmiş, biri tutuklanmış, 113’ü hakkında gözaltı talimatı verilmiştir. Gerekli adli süreç titizlikle devam edecek” ifadelerini kullandı.

Gaziantep Cumhuriyet Başsavcılığınca deprem nedeniyle yıkılan binalarla ilgili başlatılan soruşturma kapsamında bir binanın kolonunu kestikleri iddiasıyla yakalanan iki kişinin de tutuklandığı bildirildi. Soruşturma kapsamında görevlendirilen teknik bilirkişi heyetlerinin alandaki çalışmalarının devam ettiği kaydedildi.

Bakan Özer: 71 ilde eğitim 20 Şubat’ta başlayacak, 10 ilde şimdilik 1 Mart’a kadar ara verildi

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, “20 Şubat tarihi itibarıyla 71 il eğitim-öğretim başlayacak, bir daha uzatma olmayacak. 10 ilimizde ise eğitim-öğretime 1 Mart’a kadar ara veriyoruz. 1 Mart’a kadar eksiklikleri tamamladıktan sonra süreci tekrar değerlendirmeye başlayacağız” dedi. Özer, şu ana kadar 809 öğrencinin diğer illere naklini aldığını da ekledi.

Paylaşın

“Yardım Çalışmaları, Erdoğan’ın Siyasi Geleceğini Belirleyecek”

ABD’nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal, yayınladığı bir haberde, “Yardım çalışmalarının nasıl ilerleyeceği, son yılların en zor seçimiyle karşı karşıya olan Erdoğan’ın siyasi geleceğini belirleyebilir” yorumuna yer verildi.

ABD merkezli haber ajansı Associated Press de benzer bir değerlendirme yaptı. Haberde, “Erdoğan’ın siyasi geleceği, hükümetinin bu afete vereceği tepkinin halk tarafından nasıl algılandığına bağlı olabilir” dendi.

Wall Street Journal’ın (WSJ) görüştüğü bir depremzede, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “Neden hazırlıksız yakalandık?” diye sorduğunu iddia etti.

Mustafa Yılmaz, perşembe günü Gaziantep’teki deprem bölgesini ziyaret eden Erdoğan’a “Burası sanayi şehri, neden hazırlıksız yakalandık?” diye sorduğunu ileri sürdü.

Ailesinin enkaz altında kaldığını söyleyen Yılmaz, Erdoğan’ın korumaları tarafından uzaklaştırıldığını savundu.

WSJ, yaşını paylaşmadığı Yılmaz’ın soru sorduğu anların kaydedildiğini ama daha sonra sansürlendiğini iddia etti. Gazete, bunun hangi yayın kuruluşları tarafından yapıldığına dair herhangi bir bilgi paylaşmadı.

Haberde, Kadir Has Üniversitesi’nden akademisyen Soli Özel’in görüşlerine de yer verildi. WSJ, Özel’in şu değerlendirmesini paylaştı: Bu hükümet hazırlıklı değildi ve depremde enkaz altında kalan kurbanlardan biri de onlar olabilir.

Haberde, depremin ilk üç gününde AFAD gönüllülerinin talimat almak için Gaziantep’teki yetkililere ulaşamadığı da savunuldu.

WSJ, görüştüğü 29 yaşındaki AFAD gönüllüsü Ceren Yediler’in şu sözlerini aktardı: Gecikmelerden ötürü birçok kişi hipotermiden öldü. Bazı aileler o kadar öfkeliydi ki bize saldırdılar.

Haberde, Hatay’daki AFAD koordinasyon merkezinin binasının yıkıldığı iddiaları da hatırlatıldı. Bu iddiayı Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, salı günü NTV’de katıldığı canlı yayında dile getirmişti.

WSJ, Erdoğan 2002’de iktidara geldiğinde ülkedeki başlıca arama kurtarma kuruluşlarının Kızılay ve AKUT olduğunu hatırlatarak, daha sonra Cumhurbaşkanı’nın “2009’da partisinin İslamcı politikalarına uygun hareket etmesini istediği AFAD’ı kurduğunu” yazdı.

AFAD’ın Gazze, Somali, Suriye ve Pakistan gibi yerlerde arama kurtarma çalışmalarına katılarak, Türkiye’yi insani yardım dağıtımında küresel bir üne kavuşturduğu ifade edildi.

Öte yandan WSJ’nin konuştuğu depremzedelerden Ali Akkurt ise “Erdoğan iyi bir liderdi…ama bir daha asla seçim kazanamaz” dedi. Ailesinden 5 kişiyi kaybettiğini söyleyen 57 yaşındaki Akkurt’un şu sözleri paylaşıldı: Hazırlık yapmadılar. Binalar çöküverdi. Tüm şehir ölüm kokuyor.

WSJ, Hatay’da görüştüğü ve kimliğini açıklamadığı bir depremzedenin de “Devlet buradan ne canlı ne ölü tek kişiyi bile çıkarmadı” dediğini aktardı.

“Yardım çalışmaları, Erdoğan’ın siyasi geleceğini belirleyecek”

Haberde, “Yardım çalışmalarının nasıl ilerleyeceği, son yılların en zor seçimiyle karşı karşıya olan Erdoğan’ın siyasi geleceğini belirleyebilir” yorumuna da yer verildi.

ABD merkezli haber ajansı Associated Press de benzer bir değerlendirme yaptı. Haberde, “Erdoğan’ın siyasi geleceği, hükümetinin bu afete vereceği tepkinin halk tarafından nasıl algılandığına bağlı olabilir” dendi.

AP’nin görüş aldığı Birleşik Krallık (BK) merkezli stratejik danışmanlık firması Verisk Maplecroft’tan Hamish Kinnear ise Erdoğan’ın durumu lehine çevirmek için vakti olduğunu savundu.

Haberde, Ortadoğu ve Kuzey Afrika üzerine analizler yapan Kinnear’ın “Devletin tüm imkanları onun emrinde. Türk siyaseti depremden önce de pek herkesin eşit olduğu bir oyun alanı değildi” yorumlarına yer verildi.

BK’nin kamu yayımcısı BBC ise depreme müdahale sürecine yönelik eleştirilerin Erdoğan’ı güçsüz gösterdiğini savunarak, şu değerlendirmeyi yaptı: Türkiye’de 1939’dan bu yana meydana gelen en yıkıcı deprem, böylesine büyük çaplı bir trajedinin önlenip önlenemeyeceğine ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hükümetinin hayatları kurtarmak için daha fazlasını yapıp yapamayacağına dair büyük soru işaretleri yarattı.

Haberde, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden ünlü jeoloji mühendisi Naci Görür’ün şu görüşlerine de yer verildi: Yerel yönetimleri, valileri ve hükümeti uyardım. ‘Lütfen kentlerinizi depreme hazır hale getirmek için harekete geçin’ dedim. Depremleri durduramayacağımıza göre yarattıkları hasarı azaltmak zorundayız.

BBC’nin görüşlerini aldığı Türkiye Deprem Vakfı Başkanı Mustafa Erdik de yıkılan çoğu binanın deprem yönetmeliğine uygun yapılmadığını savunarak, “Bu durum gördüğümüz kayıplara yol açtı. Bunun önlenmesi gerekirdi” dedi.

WSJ ve BBC, haberlerinde deprem vergilerinin de yeniden gündeme geldiğini yazdı. 2000-2022’de yaklaşık 88 milyar TL deprem vergisi toplandığına dikkat çekilirken, muhalefetin bu paraların nereye gittiğini sorguladığı ama hükümetin net yanıtlar vermediği iddia edildi.

BBC’nin haberinde, Erdoğan’ın birlik ve beraberlik çağrısı yapmasına rağmen kutuplaştırıcı bir siyaset izlediği öne sürülerek, Cumhurbaşkanı’nın 8 Şubat’ta Hatay’daki açıklamasında depreme müdahalede eksiklikleri dile getirenlere “namussuzlar” dediği hatırlatıldı.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde pazartesi günü (6 Şubat) meydana gelen iki şiddetli deprem, Türkiye ve Suriye’de 25 binden fazla kişinin ölümüne yol açtı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Depremzedelere Psikolojik Destek Nasıl Yapılmalı? Uzmanlar Anlattı

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler 10 ilde büyük bir yıkım yaratırken, başta çocuklar olmak üzere milyonlarca kişiyi de psikolojik olarak etkiledi. Peki depremzedelere psikolojik destek nasıl yapılmalı?

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bölgeye psikososyal destek ekipleri gönderirken Türkiye Psikiyatri Derneği ve Türk Psikologları Derneği de bölgeye uzmanlarını göndererek çalışmalara başladı.

“Henüz erken dönemdeyiz”

DW Türkçe’den Kıvanç El‘e konuşan psikiyatr İbrahim Eke, “Şu an erken dönemdeyiz. Anormal bir olaya şu an normal tepkiler veriliyor. Şehrin 5’te 4’ü yıkıntıya uğramışken yorum yapmak için erken. Depremzedeler ‘yalnız değiliz’i görmek ister. Psikososyal hizmet beklenir ancak bu çok yetersiz” dedi. İbrahim Eke, “Şu an akut dönem, semptomlar depremin üzerinden 6 ay geçtikten sonra, travmatik stres bozukluğundan bahsedilebilir. Bu şu an akut stres bozukluğu olmayacağı anlamına gelmez” dedi.

“Çocuklar için en önemli duygu güven”

Depremden en fazla etkilenenler ise çocuklar. Hem deprem bölgesinde hem de diğer illerde çocuklar için atılması gereken adımları Çocuk Gelişim Uzmanı Emine Ergün değerlendirdi.

Ergün, depremi yaşayan ve etkilenen çocuklar için en önemli duygunun “güven” olduğunu belirterek, “Aileleri yanında olan çocuklar için avantaj. Ailesi yanında olmayan çocuklar için de yanında yetişkinler refakatçi yetişkinler olmalı hem de eğitim camiasından kişiler de olmalı. Bölgede görev alacak sosyal çalışmacılar, çocuk gelişim uzmanları, psikiyatristler çok önemli” dedi.

Çocuklara yaklaşırken hiçbir şey olmamış gibi yaklaşılmaması gerektiğini vurgulayan Emine Ergün, “Onlar her durumun farkında. İlla oyun oynamak zorunda değiliz. Normal akışta gitmeli bazı şeyler, gözlemliyorlar. Korkan, ağlayan çocuklar olur, ağlamasına fırsat vermek lazım, duygularını dinlememiz gerek” diye konuştu.

“Oyuncak yardımı önemli”

Depremzedelere gidecek yardımların içinde oyuncak ve çocuk kitaplarının olmasının önemine de dikkati çeken Ergün, “Bu materyalleri kullanacak, vakit geçirecek meslek elemanları da önemli. Psikososyal çalışmalar çok önemli, eğitim almış kişiler bunu yapmalı. Çocuklardaki semptomları onlar fark eder, oyun iyi bir iyileştirme aracıdır, her şeyi görebiliriz” değerlendirmesi yaptı.

“Doğru ve gerçekçi yanıt vermeliyiz”

Deprem bölgesi dışındaki çocuklar için de atılması gereken adımlar olduğunu söyleyen Emine Ergün, 7 yaş üstü ile 7 yaş altı çocuklar için farklı adımlar atılması gerektiğine dikkati çekti.

7 yaş ve üstü çocukları deprem olaylarından fazla izole etmenin yanlış olduğunu söyleyen Ergün, “Çocuklara depreme dair doğru ve gerçekçi yanıtlar vermeliyiz” dedi. 7 yaşından küçük çocukların ise olabildiğince ekrandan uzak tutulması gerektiğini kaydetti.

Çocuklarla iletişim nasıl olmalı?

Depremi yaşamayan çocukların endişeleneceğini belirten Ergün, “Bizim evimiz de yıkılır mı?”, “Depremi yaşar mıyız?” gibi sorular soracaklarını kaydetti.

Bu sorulara verilecek yanıtın çok önemli olduğunu anlatan Ergün, “Hayır, evimiz yıkılmaz gibi bir yanıt vermemeliyiz. Doğru neyse o yanıtı vermeliyiz. Evin güvenli olduğunu, önlemleri aldığımızı anlatmalıyız. Çocuklara, ‘biz güvenli bir yerdeyiz, bir deprem çantamız var, evimizde güvenli bölgeler var. Deprem yağmur, kar gibi beklenmedik bir anda gelir ve biz ne yapacağımızı biliyoruz’ demeliyiz. Çocuklar mutlaka deprem anında ne yapacağını da böylece öğrenmeli” değerlendirmesi yaptı.

Psikolojik ilk yardım nasıl olmalı?

Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD) Ruhsal Travma ve Afet Psikiyatrisi birimi de hemen bir çalışma yaparak bölgedeki halkı bilgilendirmeye başladı. Çalışmada, afeti yaşayanlarda “Şaşkınlık”, “korku”, “çaresizlik”, “suçluluk”, “kaygı”, “şok”, “taşkınlık”, “dini inançlarında değişiklik”, “kendine ve başkalarına güvenmeme” gibi duyguların görülebileceği belirtildi.

Bölgeye sağlık, gıda ve giyecek gibi yardım gitmesinin mağdurların güven duygusunu kazanmada önemli olduğu kaydedilen TPD çalışmasında, afetin psikolojisinin mağdurlarda düzeltilmesi için şunların yapılması önerildi:

-Temel ihtiyaçlar sağlanıp, doğru bilgi paylaşılılmalı

-Kendi öykü ve duygularını aktarmak istediklerinde mutlaka dinlenilmeli. Öykülerini anlatmaya zorlanmamalı hele ki kişisel detaylara girmesi asla zorlanmamalı

-Afetten etkilenenlerin yakın arkadaşları ve sevdikleri ile ilişki kurmalarına yardım edilmeli, diğer yakınları ile bir araya getirilmeli

-Kendi ihtiyaçlarını kendileri karşılayabilecekleri ortam sağlanmalı

-Korku ve endişe ifade edip farklı ihtiyaçlarını bildirenlere gerekli servislerin olduğu ve bu servislerin kendilerine yardım edebilecekleri vurgulanmalı. Kişilerin ihtiyaç duyacağı servisler ve kurtarma aktiviteleri ulu orta eleştirilmemeli

-Afetten etkilenenlere “şunu hissedeceksin”, “şunu yapmalısın” gibi dikteler yapılmamalı

-Tutulamayacak sözler kesinlikle verilmemeli

Depremden 1 hafta sonra neler yapılmalı?

Depremin üzerinden 1 hafta geçtikten sonra kişilerde hala tepkisizlik, çaresizlik ve korku gibi duyguların görülebileceğini vurgulayan Türkiye Psikiyatri Derneği çalışmasında, “Afetten etkilenenler olayın tamamını ya da bazı kısımlarını hatırlayamayabilir, depremin olduğu eve giremez, insanlardan uzaklaşır, olayla ilgili konuşmayı istemeyebilir. Uykusuzluk, sinirlilik, çabuk öfkelenme, aşırı irkilme, çarpıntı, titreme, nefes almakta zorluk yaşanabilir. Yakınların ölmesi ile ilgili suçluluk duygusu artabilir” denildi.

Tüm bu süreçlerin “normal” olduğunu belirtilen çalışmada 2 hafta içerisinde bunun azalacağını eğer azalmıyorsa mutlaka uzmanla görüşülmesi gerektiği de belirtildi.

Daha iyi hissetmek için ne yapılmalı?

Türkiye Psikiyatri Derneği uzmanlarınca hazırlanan çalışmada depremden etkilenenlerin kendilerini daha iyi hissedebilmeleri için yapacakları da belirlendi. Bunlar şöyle sıralandı:

-Sizi dinleyebilecek bir yakınınızla konuşmaktan kaçınmayın. Arkadaşlar, aile, komşularla olan olumlu ve destekleyici ilişkilerinizi sürdürün.

-Duygularınızı, üzüntünüzü bastırmaya çalışmayın

-Çocukların depreme ait görsellere ve videolara maruz kalmasını azaltın. Yetişkinler bazen görüntüleri izlemek ihtiyacı duyabilirler ancak tekrar tekrar, gün boyunca yıkım görüntülerini izlemek ruhsal etkilenmenizi arttıracaktır

-Umutsuzluk hisleri olağandır. Bu nedenle sakinleştirici/yatıştırıcı ilaç ya da alkol kullanmayın, uykunuz günler içinde düzelecektir.

“Psikologlar iş birliğine hazır”

Türk Psikologlar Derneği de online veya bölgede çalışacak psikologlara çağrı yaparak dernek ile iletişime geçilmesi istendi.

Dernek açıklamasında, “Depremden etkilenen illerde olan psikologlarımızın da desteğe ihtiyaç duydukları, birçoğunun evlerinde yıkım olduğu ve hasar oluştuğu, birçoğunun da yakınlarını kaybetmeleri sebebiyle yas sürecinde oldukları göz önünde bulundurularak psikologların, kendilerinin bir travmaya maruz kalmışken desteklenmeden etkin ve verimli hizmet vermeleri ve süreci sağlıklı bir şekilde yürütmeleri mümkün değildir” denildi. Bu nedenle gönüllü psikologların iş birliğine hazır olduğu kaydedildi.

Paylaşın

Adalet Bakanlığı Harekete Geçti: Deprem Suçları Soruşturma Bürosu Kurulacak

Adalet Bakanlığı, Türkiye’nin güney bölümünde yer alan 10 ilde büyük yıkıma neden ol Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlere ilişkin harekete geçti: Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulacak.

Haber Merkezi / Adalet Bakanlığı, depremden etkilenen illerde Cumhuriyet başsavcılıklarına yazı göndererek, yıkılan binalarla ilgili Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması ve sorumlularla ilgili kaçma, delil karatma ihtimaline karşı koruma tedbirlerinin alınmasını istedi.

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nce gönderilen yazıda, yıkılan binalardan kaynaklı ölümler ve yaralanmalar kapsamında Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülecek soruşturmalarda etkinliğin ve standardın sağlanmasına dikkat çekildi.

Çalışmalar kapsamında Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulması ve bu büroya bakacak savcılara başka bir iş verilmemesi istendi. Yazıda şu maddelere yer verildi:

Yıkılan binalarda hayatını kaybeden ve yaralanan kişi sayısı gözetilerek Cumhuriyet başsavcılıklarında deprem nedeniyle işlenen suçlara yönelik Deprem Suçları Soruşturma Büroları kurulacak, münhasıran bu büroya bakmakla görevli bir Cumhuriyet başsavcı vekili ile yeteri kadar Cumhuriyet savcısı görevlendirilecek, görevlendirilen Cumhuriyet savcılarına başkaca iş verilmeyecek.

Deprem Suçları Soruşturma Bürolarında görev yapacak Cumhuriyet savcılarının kendi iç nöbet listeleri oluşturularak sadece bu büroya mahsus olmak üzere nöbet tutmaları sağlanacak.

Yıkılan binaların müteahhit ve fenni mesul ile sürveyanlarının (fenni mesul vekilleri) ve diğer sorumluların tespitine çalışılacak, sorumlu olduğu tespit edilenler yönünden derhal gerekli soruşturma işlemler yapılacak, kaçma ve delil karatma ihtimaline binaen gerekli koruma tedbirleri tereddütsüz alınacak.

Delil toplama işlemleri koordineli olarak yürütülecek

Kurtarma faaliyetleri gözetilerek delil toplama işlemleri koordineli bir şekilde yürütülecek.

Deliller doğru ve eksiksiz toplanacak, konuya dair rapor hazırlanması için uzman kişilerden oluşan bilirkişi heyeti oluşturulacak.

Bilirkişi heyeti; mimar, jeoloji ve inşaat mühendisleri ile ilgisine göre diğer uzmanlardan oluşturulacak.

Cumhuriyet savcısı nezaretinde bilirkişiler eşliğinde olay yeri tespit işlemleri yapılacak ve tutanağa bağlanacak.

Yapı ruhsatı, yapı kullanım belgesi, mimari ve statik projelerin gecikmeksizin ilgili belediyelerden, yapı sahiplerinden ve yapı denetim firmasından temin edilerek bilirkişi heyetine tevdi edilecek.

Bilirkişi heyetleri tarafından binalarda delil tespiti işlemleri yapılırken numune alma ve analiz işlemleri, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı lisanslı laboratuvarlara yaptırılacak.

Delil tespit işlemlerinde; binaya dair adres, tapu kaydı, yıkıldığı deprem, yapı türü, taşıyıcı sistem, yapı ruhsatı veya yapı kullanım belgesi, varsa mimar ve betonarme statik proje bilgi ve belgelerin temin edilmesi, genel enkaz görüntüsü, kolon, kiriş, döşeme ve temel yapının video ve fotoğraflarının çekilmesi, yapılardan numune alınması sağlanacak.

Aynı müteahhit tarafından yapılan sitede birden fazla yapı yıkılmış olması durumunda işlemler tek bir soruşturma dosyası üzerinden yürütülecek.

Paylaşın