HDP’li Sancar: Bu Rejim Ve İktidar Değişmelidir

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Bu rejim ve iktidar değişmelidir. Mevcut rejimin devamı senaryosunu açıkça reddediyoruz, ama bu rejimin yerine eski zihniyeti farklı bir ambalajla getirme çabalarına karşıyız. Yani eski rejime dönüşü, devletçi restorasyonu da reddediyoruz. Ne öneriyoruz? Devletçi restorasyona ve mevcut rejime ‘hayır’ diyoruz ve yeni bir başlangıç öneriyoruz. Bu başlangıç demokratik dönüşüm programıyla mümkün olabilir” dedi ve ekledi:

“Bunun için imkânlar mevcuttur, krizler yeni imkanların ortaya çıktığı dönemlerdir. Bu dönemin imkanlarını yeni bir başlangıç demokratik bir dönüşüm için değerlendirmek gibi önemli ve hayati bir hedefimiz var. Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Yeni başlangıç, demokratik dönüşüm, yeniden inşa ne dersek diyelim bu programın ayrıntılarını paylaşacak değilim ama birkaç noktasını aktarmak istiyorum.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Diyarbakır’da bir otelde düzenlenen toplantıda sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Sancar, konuşmasında şunları söyledi:

“Bu rejimin bu ülkede yarattığı yıkımı ayrıntılı olarak anlatmaya gerek yok. İş dünyası, emek ve meslek örgütleri onların tabanları yoksullaşmayı en iyi gözlemleyebilen kesimlerdendir. Onlara burada rakamlar anlatmayı gereksiz buluyoruz. Bir ekonomik çöküş, siyasal tıkanma var. Bu çok boyutlu krizlerden ve çöküşten çıkmak gerekiyor. Bu zorba, soyguncu, talancı, savaşçı iktidarı, inkarcı zihniyeti durdurmak istiyoruz. Bu rejimi değiştirmek istiyoruz. Bunun Türkiye’yi zaten çoklu krizlere ve çok boyutlu çöküşe getiren ana faktör olduğunun farkındayız. Baskılarıyla, zulmüyle, ekonomik sömürü ve talan politikalarıyla yandaşlara rant uygulamalarıyla toplumun ekonomik siyasal ve sosyal dokusunda ağır tahribatlar yaratmıştır.

Bu rejim ve iktidar değişmelidir. Mevcut rejimin devamı senaryosunu açıkça reddediyoruz, ama bu rejimin yerine eski zihniyeti farklı bir ambalajla getirme çabalarına karşıyız. Yani eski rejime dönüşü, devletçi restorasyonu da reddediyoruz. Ne öneriyoruz? Devletçi restorasyona ve mevcut rejime ‘hayır’ diyoruz ve yeni bir başlangıç öneriyoruz. Bu başlangıç demokratik dönüşüm programıyla mümkün olabilir. Bunun için imkânlar mevcuttur, krizler yeni imkanların ortaya çıktığı dönemlerdir. Bu dönemin imkanlarını yeni bir başlangıç demokratik bir dönüşüm için değerlendirmek gibi önemli ve hayati bir hedefimiz var. Bu konuda üzerimize düşen sorumluluğun farkındayız. Yeni başlangıç, demokratik dönüşüm, yeniden inşa ne dersek diyelim bu programın ayrıntılarını paylaşacak değilim ama birkaç noktasını aktarmak istiyorum.

“Güçlü demokrasi istiyoruz”

Öncelikle biz göstermelik değil, güçlü demokrasi istiyoruz. Sadece parlamentonun güçlendirilmesinden ibaret bir programın Türkiye’nin sorunlarını çözmeye yetmeyeceğini söylüyoruz. Bunun için katılımcı, denetim, mekanizmaların güçlü ve toplumsal kontrolün etkili olduğu bir demokratik sistem istiyoruz. Bunun da en önemli ayağı yerel demokrasidir. Eğer bu zorbalığı tek adam rejimini değiştirmek istiyorsak kuvvetler ayrılığına dayalı, yargı bağımsızlığını içeren güçlü parlamentonun bulunduğu bir sistem merkezde kurulmalı. Tek adam rejimine, otoriterliğe karşı en etkili frenin yerel demokrasidir. Yerel demokrasiden kastımız, yerel denetimlerin güçlü olması, kaynaklarını ve yetkilerinin güçlü bir şekilde kullanılmasının güvence altına alınmasını kast ediyoruz.

Yerel demokrasi sadece yerel yönetimlerden ibaret değil. Yerel demokrasi yerelin iradesinin ülkenin yönetimine yansımasını sağlayacak sistemdir. O nedenle bizler bugün kayyım rejiminde ifadesini bulan, yerel demokrasinin imhası rejimini temelden reddediyoruz. Bunu reddetmeden merkezde de, yerelde de, demokrasiyi inşa etmek mümkün değil. Yerel demokrasi yerelde ortak demokrasi mücadelesini gerektirir. Yani yerelde olabilecek en geniş ittifakların ve ortaklıkların kurulmasını gerektirir. Yerelde mücadeleyi birlikte yürütme arayışını samimi olmayı gerektirir. Bizlerin bu çabası, sizlerle buluşma konusundaki bu programların amacı da yerel demokrasiyi yerel mücadeleyle var edecek yolları bulmaktır.

Elbette Türkiye’nin en kilit sorunu olduğu kabul edilen Kürt sorunu vardır. Kürt sorununun çözümü, demokratikleşmeyle doğrudan ilişkili. Demokrasinin inşası yeni bir başlangıçta Kürt sorununu demokratik çözüm ile mümkündür. Bunları birbirinden ayıramayız. O nedenle bizler hem Kürt sorununun demokratik çözümü hem de Türkiye’nin bütününde demokratikleşmeyi iç içe ele alan bir program ve mücadele yürütüyoruz.

Şu anki hakim senaryolar Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerini toplumsal alandan dışlamaya dayanıyor. Bütün senaryoların çıktığı temel nokta Kürt sorununda yüzyıllık zihniyetin küçük rötuşlar devam etmesini öngörüyor. Bu iki yaklaşım içinde esasta bir fark yoktur. Ne mevcut rejim ne de devletçi restorasyon Kürt sorununda çözüm gibi bir derde sahip değildir. O nedenle bizler, bu senaryoların ana hedefinin ve sonucunun Kürt halkının bir siyasal özne olarak çıkarılması, Kürtlerin siyasal alandan ve toplumsal alandan etkisizleştirilmesi noktasına çıktığını görüyoruz. O nedenle diyoruz ki; yeniden başlangıç olacaksa Kürt sorununa demokratik çözümün önünü açacak asgari mutabakatlar gereklidir. Burada saymak gerekirse, öncelikle Kürtlerin kendi olarak var olmaları için ihtiyaç duyulan ve evrensel kabul gören hak ve özgürlüklerinin tanınmasıdır. Anadilinde eğitim şüphesiz ilk akla gelendir. Bunların yok sayıldığı, bunların dışlandığı senaryoların yeni bir başlangıç getirme imkanı yoktur. Eskiye dönüşün ne anlama geldiğini, 90’lardaki konseptin Susurluk’a 2015 konseptinin şimdiki suç imparatorluğunda dönüşmesinde açıkça görebiliriz. Biz yeniden aynı kirli ve kanlı döngünün yaşanmasını istemiyoruz.

“Barış hareketine ihtiyaç var”

Bunun dışında istediklerimizi de kısaca aktaralım. Kürt halkının özgürlük ve hak taleplerinin toplumsal alandan dışlanması ile birlikte iradesinin de siyasal alanda tasfiyesi çabaları en üst noktaya ulaşmış durumda. Hem toplumsal alanda etkisiz hale getirme hem de iradesini siyasal alandan dışlamak! Bunun somut örnekleri, partimize baskılarda görülebilir ama sadece bunlardan ibaret değildir. Esas olan Türkiye’nin yeni döneminde Kürtlerin toplumsal talepleriyle siyasal iradesinin nerede yer alacağı meselesidir. Tartışmanın özünün bu olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bizler bu iktidarın esas olarak savaş politikalarıyla ayakta kaldığını uzun süredir söylüyoruz. Düşmanlaştırma, nefret, kutuplaştırma ve şiddet. Bunlar bu iktidarın ayakta kalmak, varlığını sürdürmek için en sıkı şekilde kullandığı yöntemlerdir. Bunlara karşı çıkmadan bu iktidara muhalefet etme iddiasının bir karşılığı olmaz. Eğer gerçekten bu iktidara ve rejime karşı çıkıyorsa, eğer bunlara muhalif olduğumu iddia ediyorsak öncelikle bu politikaları reddetmemiz gerekiyor. Savaş politikalarına, bu savaş politikalarının Kürtlere karşı yürütülen inkar, imha politikasının en ince şekilde yürütüldüğünü görmek, bunun Türkiye’nin tamamının da yoksullaşmasında ve krize girmesinde en önemli faktör olduğunu akıldan çıkarmamamız lazım. Savaş politikalarına karşı çıkmak, bu iktidarın bütün politikalarına karşı çıkmanın kilididir. Bunu nasıl yapacağız? Bir barış politikasına, demokratik çözüm programına ihtiyacımız var.

Bundan iki yıl önce Diyarbakır’da STK’larla buluşmamızda bir çağrı yapmıştım. ‘Türkiye’nin tamamında büyük bir barış hareketine ihtiyaç var’ demiştim. ‘Eğer bu Türkiye’nin tamamında oluşmuyorsa güçlü ve kapsayıcı bir Kürt barış inisiyatifi oluşturulabilir’ demiştim. Çağrının gereklerini o günden başlayarak yerine getirmiş olsaydık bu savaş politikaları belki bu noktaya gelmeyecekti. Bizim de bu konuda eksiklerimiz olabilir, hepimiz bu konuda kendimizi sorgulamalıyız. Türkiye’de büyük bir barış inisiyatifi olmadı diyelim, bir Kürt barış inisiyatifi başlatılabilirdi. Bunun büyük bir barış hareketinin oluşmasına güç vermekle kalmayacağını görürdük, Ortadoğu’da büyük bir adım olacaktı. Bu konuda çalışmaların devam etmesi gerekiyor.

Bizler siyasal bir dönüşüm programı için uğraşıyoruz. Genellikle sayısal gücümüz üzerinden tartışılıyoruz. Bunda bir yanlışlık yok. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bu sistemde yüzde 50 artı biri gerektirdiği için, kilit veya anahtar durumundaki oylar öne çıkıyor. HDP bu sayısal gücü üzerinden koşuluyor. Eğer sayısal gücümüz bu noktaya gelmişse halk desteğinin büyük olduğunu gururla söyleyebiliriz. Bütün kuşatmalara, baskılara, her türlü operasyona rağmen bugün HDP bir çözüm gücü olarak görünüyorsa, halk desteği önceki dönemlere göre ciddi bir şekilde yükselmişse bu bizim mücadelede haklı ve inancımızda samimi olduğumuzun teyididir. Bizim esas iddiamız, sayısal gücümüzü siyasal rolümüze doğru bir şekilde dönüştürmektir. Biz Türkiye’nin gerçek anlamda yeni bir başlangıç yapması için anahtar aktör olduğumuzu iddia ediyoruz. Çünkü mevcut seçeneklerin hepsinden farklı olan demokrasiye, özgürlüğe, adalete giden yolu açacak asıl adresin burası olduğunu söylüyoruz. Sadece sayısal gücümüzle bunu yapabilir miyiz? Böyle bir iddiamız yok; biz istiyoruz en geniş ittifakla yapalım. Mücadeleyi birlikte yürütelim, seçimlere giderken de nasıl bir tutum takınmamız gerektiğini yine halkımızla toplumun örgütlü temsilcileriyle tartışalım.

Politikamızı daha önce ilan ettik, 27 Eylül deklarasyonumuz var. Oradaki politikalarımızda bir değişiklik yok. Fakat dönemin şartlarının gereklerine uygun yeni yöntemler veya yeni politikalar ihtiyacı vardır ve olacaktır. Bunları da birlikte tartışacağız. Bizim temel hedefimiz, bu ülkede demokratik dönüşüme giden yolu açacak yeni bir başlangıç yapmaktır. Bu ülkenin yönetiminde etkili gücü ortaya çıkarmaktır. Bu sizlerle olacak. Bu hafta sonu Cumartesi günü emek ve özgürlük ittifakını kamuoyuna duyuracağız. Bu belirttiğimiz politikalarımızın ve çabalarımızın ilk önemli ve somut örneğidir. Ama bu mücadelemizin en geniş kesimlere ulaşması için çalışmaları her alanda sürdürmek gerekiyor. Demokrasi, adalet ve barış isteyen her kesimle birlikte yürüyeceğimiz zeminler yaratmak gerekiyor. Bunun için bu toplantıları yapıyoruz, halk buluşmaları gerçekleştiriyoruz.

“En güçlü birlikteliği hedefliyoruz”

Burada ülkenin yönetiminde etkili güç olmayı, koalisyon ortağı ya da bakanlık gibi sığ tartışmalara bağlamayı da reddediyoruz. Bunun aslında konuşmaya değer bile bulmadığımızı söylüyoruz. Biz halkların ortak gücünü, ezilenlerin dışlananların iradesini en güçlü şekilde ortaya çıkaracak birlikteliği hedefliyoruz. Bu toplumsal alanda ortak mücadele ve parlamentoda anahtar güç olmayı gerektiriyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde üzerimize düşen sorumlulukların farkındayız. Bu sorumlulukların da aşama aşama halklarımızla, toplumun temsilcileriyle somutlaştıracağımız tartışmalara devam edeceğiz.”

Paylaşın

Milletvekilliği Düşürülen HDP’li Semra Güzel Tutuklandı

“Silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan aranan ve gözaltına alınan ve adliyeden Ankara Sulh Ceza Hakimliğine bağlanan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel, tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Haber Merkezi/ Dün İstanbul Silivri’de gözaltına alınan Semra Güzel bugün adliyeye sevk edilmişti. Bugün bir açıklama yayımlayan HDP Merkez Yürütme Kurulu ise “Güzel’in gözaltına alınması gayri meşrudur” demişti.

Güzel hakkında silahlı terör örgütüne üye olma iddiasıyla iki fezleke hazırlanmış ve Güzel’in dokunulmazlığı TBMM tarafından kaldırılmıştı.

Bunun gerekçesi ise 2017’de Adıyaman’da öldürülen PKK’li Volkan Boran’ın cep telefonunda birlikte fotoğraflarının bulunmasıydı. Fotoğrafların bazılarında silahlar da görülüyordu.

Semra güzel ise bu fotoğrafların ortaya çıkmasının ardından yaptığı açıklamada Volkan Bora ile bu olaydan çok önce sözlendiklerini, fotoğrafların ise çözüm süreci döneminde çekildiğini, bölgeye yalnızca kendisinin gitmediğini, pek çok devlet yetkilisinin mevcut iktidarın bilgisi ve onayı çerçevesinde benzer ziyaretler yaptıklarını söylemişti.

Dün yayımlanan haberlerde Güzel’in “Yunanistan’a kaçmak üzere Edirne’ye giden bir arabada yakalandığı” duyurulmuştu.

HDP ise açıklamasında “[Güzel’in] Peruk taktığına, kendisini kamufle etmeye çalıştığına ilişkin haberler gerçek dışıdır. Bugüne kadar her türlü saldırıya karşı direnmiş, cesaretle mücadele etmiş hiçbir arkadaşımızın mücadeleden ve onun gerektirdiği bedellerden kaçması söz konusu değildir” dedi ve ekledi:

“Eğer bir kaçış hikâyesi yazılacaksa, halk adına siyaset yapanların, bedel ödeyenlerin değil bu halkın ve toplumun her türlü değerini çarçur eden, zimmetine geçirenler, adeta birer suç örgütüne dönüşen iktidar ve yandaşlarının kaçış hikayeleri yazılacak çok yakında.”

Dün ajansların geçtiği haberlerde Güzel’in üzerinde sahte pasaport bulunduğu ve yanında A.G. adlı bir insan kaçakçısının da yakalandığı aktarılmıştı.

Paylaşın

468 Sivil Toplum Örgütü’nden ‘Barış Çağrısı’

Doğu ve Güneydoğu’da 23 şehirde faaliyet yürüten 468 sivil toplum ve meslek örgütü adına Diyarbakır’da yapılan basın açıklamasında ”Eşit yurttaşlık temelinde kalıcı bir barış” çağrısı yapıldı.

BBC Türkçe’den Hatice Kamer’in aktardığına göre, “Barış hemen şimdi” pankartının açıldığı açıklamayı Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren okudu.

“Türkiye’nin hukuk, demokrasi ve insan hakları alanında yaşadığı sorun ve sıkışmışlığının en önemli nedeninin Kürt meselesinin çözümsüz kalması olduğunu” savunan Eren, “güvenlikçi politikaların bu çözümsüzlüğü derinleştirdiğini” ifade etti.

“Çatışma ortamı ile birlikte şiddetin öne çıktığını, bununla beraber ayrımcılık ve nefret dilinin yaygınlaştığını” söyleyen Eren, “yaşanan can kayıplarının yanı sıra bu durumun ülkeyi hukuktan, demokrasiden ve insan haklarından uzaklaştırarak derin bir ekonomik krize soktuğunu” söyledi.

Dünya ülkelerinin demokrasi endeksi sıralaması ve coğrafi bölgelere göre kategorize edilen hukukun üstünlüğü endeksinde Türkiye’nin çok gerilere düştüğünü ifade eden Nahit Eren şöyle devam etti:

“Kürt meselesi bağlamındaki sorunların çözümünü, salt bireysel hak ve özgürlüklerin tanınması biçiminde yorumlayan; meseleyi kolektif sosyal ve siyasal haklar içinde tanımlamaktan kaçınan anlayışın değişmesi gerektiği gibi devam eden silahlı çatışma halinin uzun bir sürede nihai olarak sonuca bağlanmadığı ve bu haliyle bağlanamayacağının da anlaşılması gerekmektedir.

Kürt meselesinin barışçıl ve demokratik bir zeminde çözüleceği gerçekliğiyle; çatışmasızlık ortamının sağlanması için tüm aktörleri, toplumsal ve siyasi dinamikleri üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmeye davet ediyoruz.”

Barışın Türkiye’nin en önemli ve öncelikli gündemi olması gerektiğini hatırlatan Nahit Eren, barışın konuşulduğu yeni bir sürece ihtiyaç olduğunu söyleyerek şu çağrıyı yaptı:

“Türkiye’nin ihtiyacı olan ve önceki yıllarda başlatılan süreçlerin toplumda yarattığı karşılığı ve umudu gözlemlemiş olmanın haklılığı ile barışın yeniden konuşulduğu bir sürecin inşa edilmesini, eşit yurttaşlık temelinde evrensel ilkeler ışığında çözümün ve kalıcı bir barışın sağlanması çağrısında bulunuyoruz.”

Paylaşın

HDP’li Paylan: Yeni Provokasyolarla Karşı Karşıya Kalabiliriz

Ülkücü mafya lideri Alaattin Çakıcı’nın eski avukatlarından Mehmet Sinan İnce’nin hakkında Necip Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili gözaltı kararı çıkarılan eski Özel Kuvvetler subayı emekli Albay Levent Göktaş ile ilgili iddiaları sırasında HDP Milletvekili Garo Paylan’a 2016’da suikast düzenlenmesinin planlandığını da ileri sürmesi gözleri yeniden mafya-devlet ilişkilerine çevirdi.

İnce sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımda, Göktaş’ı suçlayarak “Sene 2016, TBMM’ye silah sokturup Garo Paylan’ı vurdurtup azmettireni Alaattin Çakıcı, faili MHP gösterecektin. Bana planı yaptırttın, iş milletvekili danışmanından döndü” iddiasında bulunmuştu. Bu gelişme üzerine Garo Paylan suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusunun ardından paylaşımlarına devam eden İnce, Paylan’ı “Yapacak olsak yapardık. Kahraman yapmak istemedik seni. Yoksa iki defa önümüze düşürdük yürürken seni Meclis’te” ifadeleriyle tehdit etti.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker bir süreden beri tehdit alan Paylan ile devlet ile ilişki içinde olduğu ileri sürülen mafya yapılaşmalarını, suç duyurusunun ardından adım atılıp atılmadığını ve seçime giderken siyasi atmosferin bu gelişmelerden nasıl etkilenebileceğini konuştu.

2016 yılına dair size yönelik bir suikast iddiası var. Bize bu gelişmelere ilişkin süreci anlatabilir misiniz ve neden 2016 yılı?

Garo Paylan: Bildiğiniz gibi 2016 yılı darbe girişiminin olduğu yıl ve darbeden önceki süreçte ben ve arkadaşlarım bir darbe dinamiğinden bahsettik. Çünkü 2015’te Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çözüm sürecini bitirmişti, ülkede büyük bir gerilim vardı ve 2015 Haziran ayında Erdoğan iktidarını kaybetmişti. Daha sonra çatışmalı bir süreç başladı, provokasyonlar, patlamalar oldu ve biz bunun bir darbe dinamiği olduğunu söyledik. Darbe dinamiği olduğu dönemlerde aynı zamanda suikast planları da söz konusu olur ve devlet içindeki çeşitli odaklar, çeteler suikast planları yaparlar. Belli ki benimle ilgili de bu darbe dinamiği sürecinde bir suikast planı yapılmış.

Şimdi 6 yıl sora siyasi gerilimin arttığı ve seçimin konuşulduğu, yeniden provokasyonların olacağı ve seçim sürecinde kan döküleceğinin konuşulduğu bir süreçte bu iddialar ortaya dökülmeye başlandı. Devlet içinde bir kavganın olduğunu görüyoruz. Belli odaklar birbirlerine karşı ellerindeki kartları ortaya döküyorlar ve biz bu mafyavari hesaplaşma süreci içinde ortaya dökülen bu ifşaatlardan ipuçlarını bulmaya çalışıyoruz.

Ama görüyorum ki benimle ilgili suikast iddiasını ortaya atan kişi ve hakkında iddiada bulunduğu Hablemitoğlu azmettiricisi olduğu iddia edilen Levent Göktaş ortadan kayboluyor, kaybediliyorlar. Ve bu kaybedilişte İçişleri Bakanı dahil pek çok kişinin rol aldığına yönelik iddialar var. İddiaların üstünden 15 gün geçmesine ve benim suç duyurusunda bulunmama rağmen ne bir savcılık soruşturma açıyor, ne iktidar harekete geçiyor ne de Meclis Başkanı bir ifadede bulunup ‘araştırılması gerek’ diyebiliyor.

Peki sizce neden siz hedef alınıyorsunuz?

Tıpkı 2007’de Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi; devlet içindeki pek çok kanat Dink’in öldürülmesinde mutabıktı, bunu engellemedi ve yol verdi. Ama hepsinin kendi ajandası vardı. Bu kanatlar, hem bir Ermeni’nin susturulması gerektiğine inanıyorlardı hem de bu cinayet üstünden devlet içinde konumlanmaya ve birbirlerine karşı hesap görmeye çalışıyordu. Şimdi de benzer bir kapışmanın söz konusu olduğunu düşünüyorum.

Peki niye bir Ermeni’ye yönelik olduğunu düşünürsek; bu kapışmaların olduğu dönemlerde bir Ermeni, bir Alevi’ye karşı saldırılması toplumdaki kutuplaşmayı kamplaşmayı artıracak, gerilimi artıracak. Batı dünyası ile diğer ülkelerde ‘Türkiye’de bir Ermeni daha öldürüldü’ gibi bir sansasyon yaratma potansiyeli olduğu için benim ismimin seçilmiş olabileceğini düşünüyorum.

Suç duyurunuzun ardından henüz bir adım atılmadı. Bunu nasıl görüyorsunuz?

Geçmişte olan iddiaların üstüne gidilmemesi yani suçluların korunması bana suçluları koruyanların suça ortak olduğu düşüncesini bir kez daha düşündürtüyor. Mafya filmlerini izlemişsinizdir; bu filmlerde çeşitli mafya yapılanmaları birbirleri ile işbirliği yapar, karanlık ilişkiler kurar, para ilişkileri olur ama mafya içinde bir kavga çıkınca birbirlerine düşer ve birbirlerinin açıklarını ifşa ederler. Ben maalesef 20 yıllık AKP iktidarı döneminde kimsenin masum kalmadığını düşünüyorum. Bu kadar ifşaatlar var ortada. Yani düşünün Sedat Peker ifşaatları, başkaları ve devlet içinde kimsenin harekete geçmemesi kimsenin masum olmadığını gösteriyor. Abdestinden şüphesi olmayanın böyle bir durumda harekete geçmesi lazım. ‘Ucu nereye varıyorsa varsın’ diye slogan atıyorlardı biliyorsunuz, şimdi öyle slogan atan kimseyi görmüyorum, demek ki bu yapıların hepsinin kuyruğu birbirine değiyor ve hiçbiri kendine güvenemiyor.

Madem savcılar ya da siyasi iktidar harekete geçmiyor biz Türkiye toplumu olarak harekete geçmeliyiz ve nasıl ki İtalya’da benzer ifşaatlar olunca bir Temiz Eller operasyonu yapılmıştı, ama bu operasyonu kamuoyu baskısı üstüne yapılmıştı. Bu konuda ben muhalefetin de ciddi bir eksikliği olduğunu görüyorum.

Devletin arınma davasına dönüşebilir bu tip davalar. Devleti bu karanlık yapılardan arındıramazsak suçlar devam eder. Cezasız kalan her suç tekrarlanır. Ben bugünlerde de geçmişteki cezalandıramadığımız suçluların, aktörlerin hâlâ devlet içinde kol gezdiğini düşünüyorum. Bu suçlar cezasız kaldıkça ve üstüne gidilmedikçe bu seçim dönemi de kaotik hale sokulabilir ve yeni provokasyonlarla karşı karşıya kalabiliriz.

Seçim dönemine ilişkin endişeleriniz mi var?

Şu anda inanılmaz bir kutuplaşma var ve siyaset çözüm değil zulüm üretiyor. Maalesef şu anda iktidarı elinde tutan taraf da iktidarı ele geçirmeye çalışan diğer taraf da ülkeye demokrasi vadetmiyor. Herkes gücü eline geçirmek istiyor.

Bu kadar kutuplaşmış bir siyaset ve toplum gerçekliğinde de devlet içindeki belli odakların gerek iktidarın gücünü devam ettirmesi için gerekse hala devlet içinde çöreklenmiş bazı yapıların iktidarın gücü kaybetmesi için provokasyonlara yol açabileceğini düşünüyorum. Hep böyle olmuştur, siyasi değişim iddialarının olduğu dönemlerde yeni darbe dinamikleri devreye girer. Kimileri darbe hazırlığı yapmaya çalışır, kimileri iktidarın iktidarını koruması için provokasyonlara yol verir, kimileri de iktidarın gücünü kaybetmesi yani kaos planı üzerinden ekonomik ve siyasi krizin derinleşmesi ve iktidarın gücünü kaybetmesi için bunlara yol verir. Bu üç akıl da şu anda devrededir.

Buradan çıkışın tek yolu var; arınma ve demokrasi talebi. Maalesef biz siyasi iktidarda bu talebi görmüyoruz, bunun nedeni de bu suçlularla sonuna kadar içli dışlı olmaları ve bunlara yol vermeleri olduğunu düşünüyorum. Ama şunu da unutmasınlar bu ateş herkesi yakar. İktidara çağrım evet iktidardan düşüyorsunuz ama giderken bari en azından bu ülkenin geleceğini düşünerek bu tür karanlık odakların önüne geçecek adımları atın, aksi takdirde bu adımlar atılmazsa yeni provokasyonlarla karşı karşıya kalabiliriz.

İddiaların ardından korunma durumunuz nasıl? Yeteri kadar korunduğunuzu düşünüyor musunuz?

Açıkça söyleyeyim bana 10 tane de, 100 tane de koruma verseler, zırhlı araçla da gezdirseler şunu çok iyi biliyorum ki devlet içinde belli odaklar varsa ve devlet tarafından güdümleniyorsa, planlar yapılmışsa; o korumalar beni koruyamazlar, korutmazlar zaten. Beni koruyabilecek tek bir şey var, demokratik Türkiye gerçekliği.

Sonuç olarak ‘tavşana kaç, tazıya tut’ diyen bir devlet anlayışının benim güvenliğimi sağlayabileceğini düşünmüyorum. Bu açıdan mesele bana koruma verilmesi değil. Beni koruyabilecek iki şey var; biri devlet içinde arınma adımlarının atılması ve bu çetelerden hesap sorulması. İkincisi de büyük toplumun sahiplenmesidir. Ülkelerde azınlıkların güvende olmasını sağlayan şey büyük toplumun sahiplenmesidir.

Paylaşın

HDP’li Paylan, Suikast Planıyla İlgili Suç Duyurusunda Bulundu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, avukat Mehmet Sinan İnce’nin Instagram hesabından yaptığı paylaşımlarda Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne (TBMM) silah sokularak öldürüleceği iddialarıyla ilgili suç duyurusunda bulundu.

Garo Paylan, İnce’nin iddialarıyla ilgili savcılığın harekete geçmediğini belirterek şunları söyledi:

“Avukat Mehmet Sinan İnce, Instagram üzerinden yaptığı paylaşımlarda, devlet içindeki bazı karanlık odakların, 2016 yılında bana yönelik bir suikast planladıklarını ve bu planın başka odaklarca bozulduğunu ifşa etti.

Bu ifşaatın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen, resen soruşturma başlatması gereken Cumhuriyet Başsavcılıkları harekete geçmediler. Bu nedenle, hakkımdaki suikast planının aydınlatılması için Levent Göktaş, Mehmet Sinan İnce ve resen tespit edilecek diğer kişiler ile ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum.”

Paylan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada ise “Şunu not düşeyim: Suçluları koruyanlar suçun ortağıdır,” dedi.

Ne olmuştu?

Avukat Mehmet Sinan İnce, kişisel Instagram hesabından Garo Paylan’a 2016 yılında suikast düzenleneceğini söyleyerek şunları yazmıştı:

“#MustafaLeventGöktaş: Sene 2016, TBMM’ye silah sokturup Garo Paylan’ı vurdurup azmettireni Alaattin Çakıcı, faili MHP gösterecektin. Bana planı yaptırdın, iş milletvekili danışmanından döndü. Ağzından köpükler çıktı sinirden. Sonra kimleri kullandın? Kılıçdaroğlu kimden, neden yumruk yedi? Anlat.”

Mehmet Sinan İnce kimdir?

Organize suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş ve 15 Nisan 2020’de “infaz yasası” ile tahliye edilen Alaattin Çakıcı’nın eski avukatı. Çakıcı davasında sanık olarak da yer almıştı.

Paylaşın

HDP’den Diyarbakır Mitingi: Çözüm Soçi Değil, Çözüm İmralı

Halkların Demokratik Partisi (HDP), “Çözüm Biz’de, savaşa ve sömürüye hayır” şiarıyla Diyarbakır’ın istasyon Meydanı’nda düzenlediği bölge mitingi sona erdi.. Mitinge Urfa, Antep, Adıyaman, Dersim, Batman, Siirt, Şırnak ve Van gibi bölge illerinde de katılanlar oldu.

Mitinge katılan kitle 3 arama noktasından geçtikten sonra alana girebildi. Miting, PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecrit, Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik saldırılar, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırı tehditleri, hasta ve infazı yakılan tutuklular ve ekonomik kriz gündemleriyle düzenlendi.

Mitinge Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eş Başkanı Berdan Öztürk, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz ve HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın yanı sıra milletvekilleri de katıldı.

Yöresel kıyafet giyen Antepli 4 gencin elbiselerinden dolayı miting alanına girişleri engellendi. Şal û şepik giyen gençlerin alana girmesi için girişimde bulunan HDP milletvekilleri Hişyar Özsoy ve Pero Dündar’ın çabası da yetersiz kaldı. Gençler, “Üstümüzdeki yeleğin cepleri çok diye bizi alana almak istemiyorlar. Böyle saçmalık olmaz” diyerek tepki gösterdiler.

‘İşte meydan, işte halk iradesi’

Kürtçe, Zazaca ve Türkçe herkesi selamlayarak mitingin açılış konuşmasını yapan HDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy şunları söyledi:

“Özgürlük türküsü, sevdası öyle göçlük bir ruhtur ki hiçbir sıcaklık ona engel olamaz, işte İstasyon Meydanı da bunu gösteriyor. Amed gene tarih yazıyor bugün. Tecrit ve savaşa karşı çıkıyor ve demokrasiyle ders veriyor. Kürt halkının hiçbir baskıya teslim olmayacağını söylüyor Amed. İşte meydan işte irade ve halk. Demokrasinin ve barışın umudusun Amed.”

‘Er ya da geç çözüm masasına geleceksiniz’

Mitingde konuşan DTK Eşbaşkanı Berdan Öztürk, “Türkiye ciddi bir ekonomik krizdedir” diye başladığı konuşmasına şöyle devam etti:

“Sebebi faşişt AKP ve MHP hükümetidir. 5 Nisan 2015 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi ağırlaştırdınız. Kürtçe üzerindeki tecridi ağırlaştırmak istediniz ama bu planınız tutmadı. Çare İmralı’da, Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüdür. Herkes aklını başına alsın, biz efendileri kabul etmiyoruz. Kürtlerin tarihinde cezaevinde Mazlum ve Mahirlerin kişiliklerinde Kürt halkının iradesini almak istediler ancak onları iradeleriyle tarihe isimlerini yazdırdılar.

Mücadele şüphesiz her zaman devam edecek. Helalleşme diyorlar ama Dersim, Roboski ve Zilan katliamlarıyla yüzleşilmedikçe helalleşme olmaz. Her saldırınız günbegün bizi güçlendiriyor. Öcalan ile görüşmek hesabınıza gelmedi ve çözüm sürecini bozdunuz. Ama er ya da geç o çözüm masasına geleceksiniz.”

‘Halk HDP fikriyatına sahip çıkmak için burada’

Mitingde Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Saliha Aydeniz de konuştu. Bütün zorluklara ve engellemelere rağmen “Amed halkının faşist iktidara cevap vermek için” meydanı doldurduğunu söyledi.

Aydeniz şunları belirtti: “Bu iktidar ‘mecalleri kalmadı’ diyor ama halk HDP fikriyatına sahip çıkmak için burada. Bizler her koşulda HDP fikriyatına sahibiz ve sonuna kadar da sahip çıkacağız. Hiçbir kapatma davası bizi bu fikriyattan vazgeçiremez. Savaştan, baskıdan ve kayyımdan beslenen bir iktidar var karşımızda. Bu iktidar yüzyıllık inkardan gücünü alıyor. Elde edilen Kürt kazanımlarını sömürmek ve yok etmek için Güney Kürdistan ve Rojava’ya saldırı yapıyorlar. Bu savaş politikası hiçbir zaman tutmadı. Bugün Güney Kürdistan’da yürütülen saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Oraları sömürge politikalarıyla insansız bırakmak istiyorlar. Bu savaş yıllardır sürüyor ancak bu çözüm değil ve Türkiye yokuşa doğru gidiyor. Buradan Êzidî halkının direniş ve statüsüne selam olsun. Amasız fakatsız Şengal halkının yanındayız. 74’üncü ferman bütün uluslar tarafından tanınmalı ve bir daha böyle bir durum yaşanmasın.

‘DAİŞ’i canlandırmak istiyorlar’

Biz diyoruz ki Serêkanîyê’de, Girê Sipî’de Afrin’de çetelere peşkeş çekildi. Bugün tek bir çakıl buraya gelmemişken Rojava’ya güvenlik sebebiyle saldırma planı yapıyorlar. Rojava’da Kürt kadınları ve erkekleri DAİŞ’i yok ettiler ancak bu, iktidarı rahatsız etti. Şimdi bu iktidar DAİŞ’i tekrar canlandırmak istiyorlar.

‘Kürtler 2. bir Lozan’a izin vermeyecek’

İktidarın cebinde sürekli Kürt düşmanlığı var. Bu kürt düşmanlığı sizin bitişiniz olacak. Kürt halkına 2’nci bir Lozan’ı yaşatmak istiyorlar. AKP ve MHP bir yüzyıl daha Kürtlere bir kayıp daha yaşatmak istiyorlar. Ama Kürtler yüzyıldır mücadele ediyorlar ve Ortadoğu’da siyaseti belirleyen bir aktör olmuşlar. Kürtler özgürlüğe kitlenmiş durumdadır. Artık hayallerden uyanın, Kürt halkı 2’nci bir Lozan’a izin vermeyecek.

‘Çözüm Öcalan’dır’

Bu iktidar Kürt düşmanlığını her yerde sürdürüyor. Cezaevleri işkence yerlerine dönüşmüş. Halk ihlallerinin, ölümün ve şiddetin olmadığı tek bir gün yok. Aysel Tuğluk için bir karar verildi ancak bu karar çifte standart. Bir an önce Aysel Tuğluk’u tahliye edin. Aysel Tuğluk ve siyasi tutsaklar tahliye edilene kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Bu katliamcı ve sömürgeci düşüncenin temelinde tecrid anlayışı var. Tecrid insanlık suçudur. Ve herkes tecride karşı sesini yükseltmeli. Halkın iradesi olan Abdullah Öcalan’ın tecridi için muhalefet ne diyor?
Kürdistan’a gelip ‘helalleşme, demokrasi’ denilip Ankara’ya gitmeyi artık Kürt halkı yutmuyor. Kürt halkının kırmızı çizgisi Abdullah Öcalan’dır. Çözüm Abdullah Öcalan’dır. Sayın Abdullah Öcalan için dünyanın bir çok yerinde eylemler yapılıyor. Çünkü sunduğu paradigma herkes için çözümdür.”

‘Kaos planına izin vermeyeceğiz’

Mitingin son konuşmacısı HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar oldu.

“HDP’yi bitirmek için sürekli kumpas kuranlar bu meydanı görsünler, bu kararlı duruşu görsünler” diyerek konuşmasına başlayan Sancar, şunları söyledi: “Çözüm bizim ve sözümüz var diyoruz. Bu ülkede her sorunu çözecek bir birikimimiz, güçlü bir irademiz var. Bu iktidar bir yandan bu ülkeyi soyuyor ve açlığı yaygınlaştırıp yoksulluğu derinleştiriyor. Bunu yaparken dayandığı en büyük güç savaş politikasıyla yapıyor. Bunun için diyoruz ki savaşa ve sömürüye hayır.

Ekonominin durumunu rakamla anlatmayacağım. Sizler bizzat bunu deneyimliyorsunuz. İşsizlik almış başını gidiyor. Ne zaman iktidarlar sömürü düzenini kalıcı kılmak istiyorsa savaş düzeni politikasıyla yaklaşıyorlar. Halkı birbirinin karşısına getiriyorlar. Kaos planı uygulamak istiyorlar. Ancak biz buna asla izin vermeyeceğiz. Ve en büyük demokrasi ittifakını kuracağız. Buna sözümüz ve gücümü yeter.

‘Savaşa karşı güçlü birliktelik kuralım’

Güney Kürdistan’da yürüttükleri politika bu coğrafyaya bir saldırı planıdır. Şimdi de Rojava’ya saldırma planları var. Kapı kapı dolaşıyorlar bu planı yapmak için, girmedikleri yer yok. Ancak biz bu siyasi mücadelenin öncülüğünü yapacağız. Bu iktidarın savaşının sebebi milli güvenlik sorunu değildir. Sebebi iktidarın kendi varlığını sürdürmesidir. Bu iktidar gidicidir. Ancak giderayak savaş oyunlarına başvuruyor.

Bütün demokratik güçlere sesleniyorum, ortak mücadelede buluşalım. Bu ülkeye en asgari demokrasiyi getirmek istiyorsak bunun farkında olalım. Bu muhalefet bu kısır döngüyü milliyetçilikle kıramaz. Savaşa karşı en geniş birlikteliği kuralım. Eğer bunu başarırsak iktidar çaresizlik içerisinde yuvarlanıp gidecek. Ancak iktidarın gitmesi yeterli değil. Demokrasiyi bu ülkeye getirmeliyiz. Bu yüzden demokratik ittifakı büyütelim ve güçlerimizi birleştirelim.

Bu ülkeye verilecek en büyük hediye büyük barıştır. Bütün halkları barış sözü veriyoruz ve bunun için ilk adım savaş politikalarına karşı mücadele etmektir. Barışın kurulması için demokratik siyaseti sonuna kadar ayakta tutmalıyız. Savaş sanıldığı gibi cesaret işi değildir tam tersi korkakların işidir. Cesaret barışı sağlamaktır. Gençlere onurlu bir gelecek vaad ediyoruz. Evet, barış kolay değildir. Çalışarak ve siyaset üreterek barış gelir. Biz bu zorlu yolu yürümeye hazırız. Çünkü arkamızda bu ülkenin onurlu insanları var. Bu ülkede 40 yıldır süren bir çatışma ve yüzyıldır süren bir Kürt sorunu var.

Abdullah Öcalan ‘ben 1 haftada bu çatışmayı bitirebilirim’ dedi. Ancak 7 yıldır Öcalan’a tecrid uygulanıyor ve barış sürecinde aktör olmasının önüne geçiliyor. Çözüm üretecek gücümüz var. Halkımıza ve bedel ödeyenlere sözümüz var. Savaşa izin vermeyeceğiz. Demokrasiyi bu ülkedeki halklarla birlikte getireceğiz.”

Miting, Murat Demir’in konseriyle sona erdi.

(Kaynak: Gazete Duvar)

Paylaşın

Savcı, MHP’li Cihan Kayaalp İçin 32 Yıl Ceza İstedi

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Merkezi, geçtiğimiz ay radikal bir kararla Diyarbakır il yönetimini görevden alarak, parti binasına kilit vurdu. Yönetimin görevden alınmasından bir gün sonra Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatı ile eski İl Başkanı Cihan Kayaalp ‘istismar’ suçundan gözaltına alındı, ardından tutuklandı.

Kayaalp’in bu suçlamayla tutuklanması Türkiye’de gündem olmuştu. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, infiale neden olan olayla ilgili soruşturmasını tamamladı. Hazırlanan 9 sayfalık iddianamede, eski MHP İl Başkanı Cihan Kayaalp hakkında üç ayrı suçtan toplamda 32 yıl hapis cezası istendi. Hazırlanan iddianame Diyarbakır 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi.

Farklı tarihlerde onlarca kez masaj

Savcılık, 9 sayfalık iddianamede mağdur E.A, müşteki S.A ve tanıklar M.D ile Ş.D’nin beyanlarına yer verdi. Mağdur E.A’nın psikolog eşliğinde savcılığa verdiği beyanda olayı şöyle anlattı:

Gaziler semtinde bulunan bir imam hatip lisesinde okumaktayım. Okulda tanıştığım M.D ile şubat ve mayıs ayları içerisinde Kayapınar İlçesi’nde bulunan şüpheliye ait villaya gittik. Şüpheli Cihan Kayaalp benimle tanışmak istediğini söyleyince binanın üçüncü katına çağırdı. Burada bir süre konuştuktan sonra şüpheli masaj yapmamı istedi. Bu sırada yanımda olan M.D odada çıkınca ikimiz tek kaldık. Üzerinde şort bulunan Cihan Kayaalp önce bacaklarına masaj yapmamı, ardından cinsel organını göstererek masaj yapmamı istedi. Şüphelinin isteği üzerine önce bacaklarına daha sonra ise cinsel organına masaj yaptım. Olaydan iki gün sonra arkadaşım M.D ile tekrar villaya gittik, odada tek başına olan şüphelinin üzerinde aynı şort bulunuyordu. Şüphelinin isteği üzerine yaklaşık 1 saat masaj yaptım. Farklı tarihlerde yaklaşık 10 kez bu şekilde şüpheliye masaj yaptım.

İftar sonrası istismar

Sınavları nedeniyle 3 hafta villaya gitmediğini kaydeden mağdur E.A devamla; “2 Nisan’dan itibaren Cihan Kayaalp’in villasına giderek çay ocağında çalışmaya devam ettim. Çay ocağına gitmediğim zamanlar Cihan Kayaalp arkadaşım M.D’yi arayarak gelmemi istiyordu. Şüpheli Cihan Kayaalp nisan ayında iftar yapmak için bizleri villaya çağırdı, iftar sonrası şüpheli odaya çağırdı. Alkollü olan Kayaalp meze hazırlamamı istedi, bir süre sonra bana masaj yaptırmaya devam etti. Rahatsız olduğumu dile getirince masaj yapmaya zorluyordu. Bu eylemi yaparken şüpheli ‘beni azdırıyorsun’ şeklinde sözler söylüyordu. Son istismar olayından sonra villaya gitmeyince şüpheli arkadaşım üzerinden aramaya başladı. Şüphelinin yanında çalışan Ş.D beni arayarak, ‘Yürek mi yedin, neden gelmiyorsun’. Birkaç gün sonra şüpheli beni arayıp gelmemi istedi ancak gitmedim” şeklinde beyanda bulundu.

“Oğlum bir daha oraya gelmeyecek”

Savcı iddianamede, mağdur E.A’nın annesi S’A’nın beyanlarına da yer verdi.

Oğlunun son dönemlerde farklı davranışlarının olduğunu kaydeden anne S.A, “Oğlumun farklı davranışlarını görünce konuştum ancak bir şeyin olmadığını söyledi. Zorlayınca başından geçen olayı anlatmaya başladı. Bir siyasi parti il başkanı olan Cihan Kayaalp’in kendisini odasına çağırdığını ve farklı tarihlerde masaj yaptırdığını dile getirdi. Oğlum villaya gitmeyince Cihan isimli kişi aradı ancak oğlum gitmeyi kabul etmedi. Ben de kendisini arayarak ‘Oğlum bir daha oraya gelmeyecek’ dedim. Ancak farklı kişiler oğlumu arayarak gelmesini istiyordu. Oğlum, bu şahsın kendisine zarar verebileceğini düşünerek korktu ve panikledi. Bu nedenle ilk başta polise haber vermedi. Ertesi gün oğlum durumu okul müdürüne anlatınca olay polise bildirildi. Biz de emniyete giderek Cihan Kayaalp isimli kişiden şikayetçi olduk” dedi.

Savcılık, cinsel istismara uğrayan çocuğun durumu okuldaki rehber öğretmenine anlattığı, bu şekilde olayın adli makamlarla paylaşıldığını kaydetti.

Savcı, iddianamesinde şüphelinin suçlamaları kabul etmediğine yer verdi.

Savcı: Rızası dışında masaj yaptırıldı

Olayın Şubat ve Mayıs 2022 ayları içerisinde gerçekleştiğini kaydeden savcı, mağdur E.A’nın okuldan arkadaşı olan tanık M.D aracılığı ile şüpheli Cihan Kayaalp’in Peyas Mahallesi’nde bulunan ofisinde, okuldan arta kalan zamanlarında çalışmak ve vakit geçirmek amacıyla gittiği, burada çay servisi yaptığı ve arkadaşı olan M.D’ye yardım ettiği ifade edildi.

Şüphelinin ilk tanıştıkları esnada aynı gün ve daha sonraki günlerde farklı tarihlerde kendisine gelen mağduru birçok kez kalabalığın olmadığı 8.00 ile 24.00 saatleri arasında kendi odasına çağırarak ayaklarına ve cinsel organına masaj yapmasını istediği, söylediklerini yapması için mağdur üzerinde fiziki cebir, tehdit, sözlü şiddet ve zorlama ile baskı kurarak iradesini etkisiz hale getirdiği kaydedildi.

Savcılık, masaj yapmak istemeyen mağdurun elini fiziki cebir kullanarak cinsel organına zorla tutturduğu mağdurun yapmak istemediğinde tikine dokunarak yapmaya zorladığı, isteği gibi yapmayınca ‘adam gibi yap’ diyerek sözlü şiddette bulunduğu belirtildi.

Henüz 17 yaşında olan mağdur ile şüpheli arasında yaş farkı ve şüphelinin sosyal statüsünden korktuğu için şüphelinin ayaklarına ve cinsel organına birçok kez rızası dışında masaj yaptığı belirtildi.

Savcı zincirleme suç nedeniyle cezanın artırılmasını istedi

Mağdur beyanı, tanık ve telefon görüşmelerinin incelenmesi ile olayın bu şekilde yaşandığı, eylem nedeniyle şüphelinin ‘çocuğun cinsel istismarı’, ‘kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma’, ‘cinsel taciz’ suçlarından TCK’nın ilgili maddeleri uyarınca 32 yıl hapis istemiyle cezalandırılmasını talep ederken, mağdura yönelik zincirleme suç nedeniyle şüpheli cezasında artırım yapılmasını istedi.

Savcı, şüpheli Kayaalp’in üst sınırdan cezalandırılmasını isterken, yargılamanın önümüzdeki günlerde başlanması bekleniyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

DBP’li Salihe Aydeniz’in Dokunulmazlığı Kaldırıldı

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Anayasa Adalet Karma Komisyonu bünyesinde kurulan Hazırlık Komisyonu, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasına karar verdi.

Aydeniz’in dün savunmasını dinleyen Hazırlık Komisyonu, bugün de karar toplantısını yaptı. Komisyon, İstanbul Kadıköy’deki eylem sırasında bir polise tokat attığı gerekçesiyle hakkında 4 ayrı suçlamayla fezleke düzenlenen Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar aldı.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

AİHM: Türkiye, Osmanlı’dan Günümüze Gelen Vakıfta Ayırımcılık Yaptı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 1536 yılında Diyarbakır’da kurulan ve bugüne kadar faaliyetlerine devam eden Örfioğlu Vakfı’nın gelirlerinden “kadın olduğu için faydalanamayan” bir vatandaşın mirasçılarının açtığı davada Türkiye’nin insan hakları ihlalinde bulunduğuna hükmetti.

Necmiye Dimici’nin mirasçıları olan eşi ile üç çocuğunun 2016 yılında yaptığı başvuruyu karara bağlayan AİHM Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ayırımcılığın yasaklanmasıyla ilgili 14. maddesini ve bununla birlikte mal ve mülkiyet hakkının korunmasıyla ilgili 1. protokolün, 1. maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

Türkiye aleyhine maddi tazminat cezasına gerek görmeyen AİHM, başvuru sahiplerinin haklarına kavuşabilmeleri için verilen bu hüküm çerçevesinde Türkiye’de yeni dava açılmasının daha doğru olacağı görüşüne vardı.

AİHM, vakıf yıllık gelirleri dağıtılırken sadece “kadın” olduğu için bu haktan yararlanamayan Necmiye Dimici’nin mirasçısı 2018 yılında ölen kocası Ahmet Dimici ile çocukları Necla, Emine ve Şaban Yıldırım Dimici’nin annelerinden dolayı vakfın gelirlerinden pay alma hakları olduğunu tespit etti.

Necmiye Dimici’nin erkek olması halinde vakıf yıllık gelirlerinden pay sahibi olma hakkı olduğunu hatırlatan AİHM, bunun cinsiyet ayrımcılığı temelinde hak ihlali teşkil ettiğini bildirdi.

AİHM’in gerekçeli kararında, Türkiye’deki mahkemelerin, vakıf kurucusunun isteklerini, vakfın kurucu belgesinde ifade edildiği gibi, kamu politikası kuralları ışığında incelemeye çalışmadan tespit ettiğini ve ardından bunu uyguladığı bildirildi.

AİHM kararında, yerel mahkemelerin başvuru sahiplerinin taleplerinin AİHS’ne uygun olup olmadığını inceleme girişiminde bulunmamaları da eleştirildi.

Vakıf gelirlerinden pay alması istenilen Necmiye Dimici’nin babasının 1982 yılında ölene kadar vakfın idarecisi olduğu bildirildi.

Türkiye’de “mülhak vakıf” statüsüne sahip bu kuruluşun yöneticisi, kurucunun mirasçılarından biri olmak zorunda. Hayır işleri yapan bu vakfın, elde ettiği yıllık gelir daha sonra kurucunun mirasçılarına dağıtılıyor.

Örfioğlu Vakfı’nın varlıklarının 2015 verilerine göre 207 milyon euro ve yıllık geliri ise 3,7 milyon euro olduğu bildirildi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

DBP’li Saliha Aydeniz Hakkında Yeni Gelişme

TBMM Anayasa-Adalet Karma Komisyonu, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Diyarbakır Milletvekili Saliha Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin hazırlık komisyonu kurulmasına karar verdi.

İstanbul Kadıköy’de Abdullah Öcalan’a uygulanan görüş yasağını protesto etmek için düzenlenen eylemde, gruba müdahale sırasında bir polise tokat attığı gerekçesiyle, Aydeniz hakkında hızla dokunulmazlık fezlekesi düzenlenmiş ve Meclis’e sevkedilmişti. Aydeniz’e, ‘polise mukavemet’, ‘kamu görevlisine hakaret’, ‘yaralama’, ‘izinsiz toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılma’ suçlamaları yöneltilmişti.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre, TBMM Anayasa ve Adalet Karma Komisyonu, Salihe Aydeniz hakkındaki 5 ayrı suçlama ile ilgili dokunulmazlık fezlekesini görüşmek üzere toplandı.

Komisyon Başkanı Yusuf Beyazıt, Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’nün ilgili maddeleri dikkate alındığında, yasama dokunulmazlığının amacının milletvekillerini keyfi ve asılsız ceza, soruşturma ve kovuşturmalar ile tutuklamalardan korumak olduğunu belirtti.

Toplantıda söz alan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, eylem sırasında polisin, milletvekillerine müdahalesine ilişkin görselleri göstererek, “Musa Piroğlu’na kolluk müdahale ediyor. Engelli vekilimiz yere atılıyor. Bir engelli vekilin bu şekilde yere atılması kabul edilebilir mi? Hepsi kolluğun vekillerimizi nasıl sıkıştırdığına dair fotoğraflar. Kolluk vekillerimize kalkanlar altından tekme atıyor. Vekillerimizin hepsi eylem sonrasında bacakları morarmış şekilde önümüze geliyor” dedi.

Görüşmelerin ardından Aydeniz’in dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin hazırlık komisyonu kurulmasına karar verildi.

Hazırlık Komisyonu’nun, Aydeniz dosyasını karara bağlamak için 4 haftası bulunuyor. Dokunulmazlığın kaldırılması yönünde karar vermesi halinde dosya, karma komisyonun ardından TBMM Genel Kurulu’nda görüşülecek ve nihai karar verilecek. Hakkında fezleke düzenlenen milletvekilinin, komisyonda olduğu gibi Genel Kurul’da da savunma yapma hakkı bulunuyor. Genel Kurul’da, dokunulmazlığın kaldırılması yönünde karar alınırsa Aydeniz için yargı yolu açılacak.

Paylaşın