Bahçeli’den “Avrupa Birliği” Yorumu: Bizim İçin Bitmiştir

Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye raporuna tepki gösteren MHP Lideri Bahçeli, Brüksel oradaysa Ankara buradadır. Katılım sürecine artık kim katılıyorsa katılsın, hepsi onun olsun. Türkiye’ye 3. sınıf ülke muamelesi yapılması milli gururumuzu defalarca incitmiştir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Türkiye bir yol ayrımına, bir karar vermenin eşiğine gelmiştir. Gerçekten Türkiye vaktidir, vakit Brüksel macerasına son verme vaktidir. AB madem bizi istemiyor, bizim için AB bitmiştir. AB ile doğmadık. AB olmasa da yolda kalmayız. 60 yıl kaybettik bir 60 yıl daha kaybedemeyiz. NATO’ya da mahkum değiliz. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır.”

CHP’ye yönelik eleştirilerde bulunan Bahçeli,  “CHP’nin 100 yıl önceki CHP’yele en ufak benzerliği kalmamıştır. Bölücüler baş tacı yapılmıştır. CHP demek kutuplaşma demektir. Şimdi birbirlerine düşmüş durumdalar. Allah bu ülkeyi zillet ittifakından korumuştur. Yine birbirlerinin kapılarına yüz sürmeleri bir siyaset gerçekliğidir. Milletimiz önce 14 Mayıs’ta sonra 28 Mayıs’ta zillete evet dememiştir. Cani gönülden inanıyorum ki 31 Mart 2024 tarihinde de kabul etmeyecektir” dedi.

Bahçeli eleştirilerine şöyle devam etti: Unutulmamalıdır ki bir kere zillete düşen kurtulamaz. Kılıçdaroğlu’nun Gazi Meclisi karalaması, terörle iş birliği yapması işin özünde bir zillettir. Türkiye Cumhuriyeti muhteşem mücadeleyle kurulmuştur. Elde yok avuç da yoktu. Askerlerimizin ayağına giyeceği doğru düzgün ayakkabısı yoktu…  Bizim verilecek bir karış toprağımız yoktur. 16 Eylül 2023 tarihinde tespit edilen terör hedefleri isabetle etkisiz edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısının ardından açıklamalarda bulundu. “17 Mart’ta 14. Olağan Kurultayımızı yapacağız” diyen Bahçeli’nin açıklamasından öne çıkan bölümler şöyle:

“‘2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu’ temasıyla 31 Mart 2024 tarihine heves ve heyecanla hazırlanıyoruz. Başarının dışında ikinci bir seçeneğe her zaman olduğu gibi yine kapalıyız. Merkezi yönetimle yerel yönetimler arasındaki arızi kopukluğun giderilmesini, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin sunduğu imkan ve fırsatlarla bütünleşmiş tek yürek bir Türkiye’yi hedefliyoruz.

14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde tezahür ve tekamül etmiş millet iradesinin aynısıyla 31 Mart 2024 tarihinde yerel yönetimlere yansımasını ve zillet tortularının kazınmasını, yerel yönetimlere düşen gölgenin kaldırılmasını amaçlıyoruz. Türkiye’nin zaman kaybetmeye, oyalanmaya, hızla akan hayat ve hadiselerin gerisinde kalmaya tahammülü yoktur.

II.Dünya Savaşı’ndan hemen sonra teşekkül eden sözde kurallara dayanan uluslararası sistem sarsıntı geçirip yeni bir dünya mimarisi için siyasi, ekonomik ve jeopolitik denklemler kuruluyorken; Türkiye oyun kurucu vasfıyla, aktif ve çok boyutlu politikalarıyla, siyasi ve askeri caydırıcılık kabiliyetiyle bu şartlar altında ben de varım diyerek varlığını ibra ve ifşa etmektedir.

Adaletli, güvenli, eşit paylaşıma dayanan, nimet-külfet dengesinin küresel ölçekte kurulduğu ve dahası huzura kavuşmuş bir dünya tablosunun sadece hayalden ibaret olmadığını düşünüyoruz. Bu düşüncemizde de ısrarlı ve istikrarlıyız. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ne yaptığımızı biliyoruz, nereye ulaşacağımızın bilincindeyiz.

Aynı zamanda 17 Mart 2024 tarihinde bir şölen havasında yapmayı kararlaştırdığımız 14’ncü Olağan Büyük Kurultayımızla düğümlenecek demokratik süreçte, il ve ilçe kongrelerimizi disiplin, demokratik olgunluk, sağduyu, sükûnet, kardeşlik ve yüksek bir katılım eşliğinde gerçekleştiriyoruz.

Cumhuriyet’in yeni yüzyılını omuzlayacak kadrolarımızla ve Cumhur İttifakı olarak yepyeni projelerimizle gücümüze güç katacağımıza inanıyoruz. Bugün yaptığımız ortak toplantıda; Mahalli İdareler Seçimleriyle işleyen kongre takvimimiz değerlendirilmiş, aynı şekilde anayasa değişikliği gündemiyle beraber iç ve dış konu başlıkları detaylarıyla ele alınmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi, başında sonunda, önünde arkasında milletin olmadığı hiçbir ilişki ve irtibat ağının; hiçbir fikri, siyasi tez ya da önermenin içinde bugüne kadar olmamış, bundan sonra da olması düşünülemeyecektir.

Siyasetteki maksadımız evvelemirde gökkubbede hoş bir seda bırakmaktır. Muradımız Türkiye’ye ve Türk milletine layıkıyla hizmet etmektir. Bundan mülhem hizmet edenin himmet göreceğini de gayet iyi bilmekteyiz. Kaldı ki Türk kültür ve medeniyetini ayakta tutan tılsımın bu olduğunun farkındayız.

Sanal ve sahte gündemleri elimizin tersiyle iterek, tuzakları birer birer bozarak, korkulukları teker teker yıkarak önümüze bakıyoruz, ufkumuza çekilen perdeleri yırtıp atıyoruz. Rıza kazanarak, maşeri vicdanda saklı duran cevherleri gün yüzüne çıkararak; dahası solmuş yüzlere canlılık, sinmiş yüreklere sıcaklık, soğumuş diyaloglara akıcılık katarak haklı ve tarihi mücadelemizi diri tutmanın çabasındayız.

Daha adil, daha insani, daha merhametli, daha güvenli, daha huzurlu, daha mutlu, daha onurlu bir dünyanın özlemini çekiyoruz. Birleşmiş Milletler 78’nci Genel Kurulu’nda bu özlemin müştereken seslendirilmesini, son tahlilde siyasi, diplomatik, pratik ve eylemsel sonuçlarının küresel vicdanı rahatlatmasını arzuluyoruz.

Sınır aşan göç sorunundan ekonomik ve ticari cepheleşmelere, Rusya-Ukrayna Savaşı’ndan Asya-Pasifik hattındaki güç mücadelelerine, İslamafobi salgınından ırkçı ve şovenizm hastalığına, devlet dışı aktörlerin yaygınlığından terörizmin değişik varyantlarına, demokrasi dışı eğilimlerin kökleşmesinden çapını ve çeperini genişleten çatışmalara varıncaya kadar risk ve tehditler dünya genelinde artmıştır.

Bunun yanı sıra Türkiye’nin toplumsal dokusunu tahrip edip sığınmacılar üzerinden sipariş edilmiş bir kavga ortamı imal ederek sert ve şiddet içeren bir iç gerilim ortamı yaratmak isteyenler de gemi azıya almışlardır.

Dış tahriklerle ülkemizin hassasiyetleriyle oynamayı siyaset zannedenler haddi aşmanın eşiğindedir. Bu gelişmelere rağmen adalet ve hakkaniyeti, eşitlik ve hürriyeti, huzur ve emniyeti bir insan hakkı gören, bunun da fevkinde Allah’ın bir lütfu ve ihsanı kabul eden bir inançla dünyayı Türkçe okumanın gayretindeyiz.

Ülkemizde ve dünyada huzur istiyoruz. Pergelin sabit ayağını Ankara’ya koyuyor, hareketli ayağıyla da muhtelif zaman dilimlerinde ve 360 derecelik bir açıyla dünyayı tarıyor ve takip ediyoruz. Bunu yapmaya da zorunlu olduğumuzu biliyoruz.

Çünkü biz Türk Cihan Hakimiyeti Mefkûresini fikir ve siyaset hayatımızın mihveri olarak gören, gördüğüne de ulaşmak için canını dişine takan Türk ve Türkiye sevdalısı cesur yürekleriz. Çünkü biz İ’la-yi Kelimetullah’ın taviz ve teslimiyet kabul etmeyen sancaktarlarıyız.

Göz kamaştıran bir medeniyetin mirasçıları olarak inzivaya çekilmeye, dünyadan kendimizi soyutlamaya, tamamıyla içimize kıvrılıp bölgesel ve küresel vizyonumuzu kapatmaya hakkımızın olmadığı inancındayız.

Büyük ülküleri tıpkı damarlarındaki kan gibi kafasında ve kalbinde dolaştıran bir milletin dünyadaki gelişmeleri yedek kulübesinden veya dikiz aynasından izlemeye kalkması bir bakıma varlığını inkar etmek demektir.

Takdir edersiniz ki inkar bir vebaldir, varacağı yer de ihanet ile imhanın karanlık çukurudur. Tarihini tanımayan ve tarih şuuru taşımayan milletler hafıza ve idraklerini, daha kötüsü de istikbal iradelerini kaybetmeye her daim mahkûmdur.

Böylesi bir mahkûmiyete sürüklenen toplum ya da milletlerin acıklı ve parçalanmış halleri tarihin yıkık harabelerinde ziyadesiyle mevcuttur. İtidal ve ihtiyatıyla, asalet ve ahlakıyla, hamiyet ve hükümran vasfıyla temayüz etmiş Türk milleti dini, milli ve insani hasletlerinden dolayı uyduluğu tarih boyunca topyekûn reddetmiştir.

Bununla birlikte beşeriyete yeni ve parlak ufuklar açmayı da başarmıştır. Bu başarıyı sürdürülebilir bir momentle daha da taçlandırmak Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerine ulaşmakla mümkündür. Dünden bugüne hadiselerin akış zincirinin iç içe geçmiş halkalarının dirayet ve dikkatle analizini yaptığımızda muhtemel tehlikelerin içyüzünü teşhis ve tespit etmemiz kuşkusuz mukadderdir.

Siyasi çalışmalarımızda en başta özen gösterdiğimiz husus; bütüncül zaman telakkisini esas alarak Türkiye’mizin karşı karşıya olduğu risk ve tehlikeleri, stratejik avantaj ve kazanımları fikri müktesebatımız ve siyasi tecrübemizle değerlendirmek, ilkesel duruşumuzla çelişmeyen politikalar üretmektir.

Esas olan zamanın yükünü taşımak değil, yükü zamana taşıtacak irade ve fikri kudreti gösterebilmektir. Merkez Yönetim Kurulumuzla Merkez Disiplin Kurulumuzun bugünkü ortak toplantısında ülkemizi meşgul eden mahut ve mutat sorun alanları, bölgesel ve küresel gelişmeler bu stratejik akılla görüşülmüş, konuşulmuş ve paylaşılmıştır. Türkiye’nin her meselesi bizim de meselemizdir.

Türk milliyetçiliğinin milletimize ve ülkemize doğrudan temas eden her meseleyle ilgili de söyleyeceği sözü, göstereceği refleksi, hazırlayıp kamuoyunun takdir ve tensibine sunacağı çözüm reçeteleri vardır, kaldı ki muhtevalı ve muazzez nitelikli müşahhas sonuçlar vicdan sahibi her insanımızın malumudur.

Ne Türkiye gündeminin ne de dünyadaki gelişmelerin arkasından yorgun ve yılgın şekilde koşacak kadar aciz ve çaresiz değiliz, bugüne kadar da olmadık. Her an yenilenerek, her zaman tetikte ve uyanık durarak hadiseleri omurgasından yakalıyor, gündemin bir adım ilerisinde bulunuyoruz.

Siyasetimizi halkın somut sorunlarına, günlük, geçimlik ve gelecek bazlı gerçeklerine göre yapıyoruz. Bizim sırça köşklerle işimiz olmaz, olmayacaktır. Birileri gibi fildişi kulelerinde sefa sürmemiz, keyif çatmamız, çıkar hesabı yapmamız, günü kurtarmaya tevessül etmemiz, kulislerin oyuncağı olmamız akıl karı olmadığı gibi mümkün de değildir.

9 Eylül 2023 tarihinde Fas’ta meydan gelen deprem ile 10 Eylül 2023 tarihinden buyana Libya’yı etkisi altına alan, özellikle bu ülkenin doğu kıyılarında ağır felaketlere neden olan Daniel Kasırgasından dolayı hayatlarını kaybedenlere Cenab-ı Allah’tan rahmetler niyaz ediyor, yaralılara şifalar diliyor, bu iki dost ve kardeş ülkeye taziyelerimi iletiyorum.

Türkiye, doğal afetlerin pençesinde kıvranan Fas ve Libya’ya her türlü insani yardımı sevk ederek kanayan yaraların sarılmasına destek vermiştir. Tıpkı tahıl koridorunun tekrar açılmasında gösterilen duyarlılıkta şahit olunduğu gibi, nerede bir mazlum ve zorda kalan varsa Türkiye oradadır.

Ümit ve temennim, binlerce insanın hayatına mal olan, büyük bir yıkıma yol açan doğal afetlerin sebebiyet verdiği acıların, dramların ve kayıpların bir nebze de olsa telafi edilmesi, felaketlerin derin izinin silinmesidir. Türkiye gerek depremin gerekse de sel ve su taşkınlarının pek çok defa feci badirelerine muhatap olmuştur.

6 Şubat 2023 tarihinde asrın felaketi olarak tanımlanan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerde rahmetle andığımız ve sayıları 50 bini aşan vatandaşımız ebediyete irtihal etmiştir. Hakikaten de yaşadığımız afetin vahim sonuçları ortaya çıkmış, 11 ilimizi her yönden tesir altına almıştır.

Çok şükür geride kalan yaklaşık 7,5 aylık zaman diliminde devlet tüm gücüyle deprem bölgesine nüfuz etmiş, nihayet depremzede vatandaşlarımızın aç ve açıkta kalmaması sağlanmıştır. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, depreme dayanıklı konutların inşası hızla devam etmekte, güvenli konutların hak sahiplerine kısa süre içinde teslimi konusunda takdir ve tebrik edilecek bir gayret sergilenmektedir.

Görmeyen, göremeyen, görse bile çekemeyenler yok saysa da, Türkiye Cumhuriyeti her alanda yükseliş kulvarındadır. Fenalıkların ve felaketlerin cesameti ne kadar fazla olursa olsun hepsini birden aşacak ve üstesinden gelecek akıl, azim, dayanışma ve iman milletimizde Allah’a çok şükür etkin ve egemendir. Bir zamanlar alnındaki güneş söndü zannedilen Türkiye, bugün elinde dev bir meşale ile hamd olsun ayaktadır.

“Bu Meclis Gazi Meclis değildir” diyen CHP Genel Başkanına önce Milli Mücadele yıllarını hatırlatır, sonra da izan ve insafa davet etmek isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin manevi itibarına kara çalan ve 103 yıllık mehabetine hakaret eden Kılıçdaroğlu’nun parti içi çekişmeler, yavan ve yapay değişim çalkantıları nedeniyle iyice şuur kaybına uğradığı, oto kontrolünü kaybettiği, ağzından çıkanları kulaklarının duymadığı anlaşılmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi gazi bir Meclis’tir. Aksini iddia eden Kılıçdaroğlu gafil ve art niyetlidir. Meclisimiz 15 Temmuz gecesi tepesinden atılan bombalar altında bu şerefli unvana ikinci kez layık olmuştur. Kılıçdaroğlu’nun aşırı hırsı ve anormal ihtirası aklının önündedir. Bu zat akıl tutulmasına hapsolmuşken, makulden ve milli değerlerden de tamamen uzaklaşmıştır.

CHP’nin il ve ilçe kongrelerinde havada uçuşan sandalyeler, her gün bir yenisine şahit olduğumuz şiddet sahneleri, demokrasiyi zehirleyen ve despotizmi çağrıştıran ilkel manzaralar Kılıçdaroğlu ve yönetiminin maskesini düşürmüştür.

CHP’yi demokrasiyle eşitleyen ve özdeşleştiren bozuk zihniyet sahipleri elbette fahiş bir yanlış ve yanılgının içindedir. Bunların demokrasi anlayışı Türkiye düşmanlarının kabaran iştahını doyurmaya, dayatmaları sineye çekmeye, iç barış ve huzur iklimini bozucu faaliyetleri diri tutmaya hizmet etmektedir.

CHP’nin demokrasi mantığıyla PKK-FETÖ’nün demokrasi retoriği üst üste örtüşmektedir. Bugünkü CHP’nin, 100 yıl önceki CHP’yle en küçük bağı, en ufak benzerliği kalmamıştır. Bugünkü CHP’de mandacılar köprübaşını tutmuş, bölücüler baş tacı yapılmıştır. CHP demek kavga, kargaşa, karışıklık, karanlık ve kutuplaşma demektir. CHP değişirse Türkiye değişir demek sadece hamaset, sadece hezeyandır.

14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde Türkiye bu kötürüm siyasetin ve ittifak ortaklarının eline düşmüş olsaydı, Allah muhafaza, korkunç gelişmelerin birbirini takip etmesi kaçınılmaz hale gelirdi. Şimdi birbirlerini yiyorlar. Şimdi birbirlerine düşmüş vaziyetteler. Şimdi birbirlerine demedik laf bırakmıyorlar.

Gerçekten de Allah bu milleti, bu ülkeyi zillet ittifakından korumuştur. Parsa kapmak amacıyla ve seri pazarlıklarla kurulan parçalı bir ittifakın paldır küldür, palas pandıras sona ermesi beklenen bir son ve sonuçtur. Fakat bu geçicidir, yine birbirlerinin kapılarına yüz sürmeleri bir siyaset gerçeğidir.

İttifakın bittiği ifade edilse bile yeni bir masa hazırlığının pazarlık süreci alttan alta ilerletilmektedir. Merhum düşünürümüz Ziya Gökalp diyordu ki: “İnsanda akıl, irade, mefkûre varken zilleti kabul etmez, edemez.”

Bu kapsamda Türk milleti zilleti önce 14 Mayıs’ta, sonra 28 Mayıs’ta kabul etmemiştir. Canı gönülden inanıyorum ki, 31 Mart 2024 tarihinde de asla kabul etmeyecektir. Mahalli İdareler Seçimlerine kimin hangi şartlar altında gireceği, 81 ilde hangi partilerin seçime kendi adaylarıyla katılıp katılmayacağı bizim meselemiz değildir. Böylesi bir merakımız yoktur.

Biz Cumhur İttifakı’nın şaşmaz ahlakına, sağlam doğasına, zamanlar üstü siyasi misyonuna ve ülkeye karşılıksız hizmet aşkının derin manasına bakıyor, buna uygun hareket ediyoruz. Unutulmamalıdır ki, bir kere zillete düşen bir daha belini doğrultamaz, milletin yanında yerini alamaz.

Merhum Cemil Meriç, Tevfik Fikret’in meşhur çocuğundan hareketle demişti ki; “Haluk bir cins isimdir, tarihten kaçanların ismi.”

Bu çarpıcı tarifle köküne ve kimliğine yabancılaşan Türk aydınını Haluk’un travmatik ve çarpık hayatıyla simgeleştirmiştir. Esasen Türk siyasetinde de Haluk sendromu nüksetmiştir. Zillet ittifakı bu sendromun bugünkü haliyle siyasi bünyesidir. Kimliksiz bir muhalefet alternatif olmaktan bütünüyle çıkmıştır.

Fikir olmayınca, erdem olmayınca, vizyon olmayınca, Türkiye sevgisi kalmayınca şüphesiz çetecilik ve komitacılık eğilimleri öne geçmektedir. Şu andaki muhalefet demokrasi ve milli güvenlik için mihrak bir sorundur. Türk milleti bunun idrakindedir, 31 Mart 2024’te de gereğini yapacak, münafık ve müflis siyasetçileri tasfiye edecektir.

Az evvel dile getirdiğim üzere, Kılıçdaroğlu’nun Gazi Meclis’i karalaması, terörle işbirliği yapması, tavşan adayıyla değişim taleplerini kurnazca göğüslemeye çalışması işin özünde bir zillettir. 100’ncü yıldönümüne ulaştığımız Türkiye Cumhuriyeti muhteşem bir mücadele ruhuyla kurulmuştur.

Misal olarak, Sakarya Savaşı devam ediyorken sebze ve meyve yüzü görmeyen kahraman neferlerimiz, çiğ kabakları tuzlayıp salatalık niyetine yemişlerdi. Elde yok avuçta yoktu. Üstte yok başta yoktu. Askerlerimizin ayağına giyecek doğru dürüst postalları bile yoktu. Ne var ki imkansızlığın ızdırabı istiklal aşkıyla örselenmişti. Yokluğun ve yoksulluğun baskısı vatan ve millet sevdasının kuvvetiyle kaldırılmıştı.

Sömürgecilerin vahşet hesapları Türk milletinin bağımsızlık onuruna can pahasına sarılmasıyla kırılmıştı. Bugün aynı cesaret, aynı metanet, aynı feragat, aynı fedakarlık, aynı kararlılık terörle mücadelede gösterilmektedir. Çünkü bizim verilecek bir karış toprağımız yoktur.

Çünkü bizim pazarlık konusu yapılacak ne istiklalimiz ne de istikbalimiz söz konusudur. 16 Eylül 2023 tarihinde, Irak’ın kuzeyindeki Hakurk ve Pençe-Kilit Operasyonu bölgelerinde tespit edilen terör hedefleri isabetle imha edilmiştir. Terörist neredeyse Türkiye’nin meşru hedefi orasıdır.

Artık hiçbir yer, hiçbir in, hiçbir mağara, hiçbir sığınak ve barınak bölücü terör örgütü için güvenli değildir. Çoğulcu ihanetin kökü kazınacaktır. Cumhuriyet’in 100’ncü yıldönümünde terör musibeti millet ve ülke gündeminden ayıklanıp inşallah çıkarılacaktır. Terörle mücadelenin başarı çıtası yükseldikçe terör seviciler çılgına dönmektedir.

Varsın onlar çılgına dönsünler, hatta kudurup ortalığa düşsünler, terör örgütü, karanlık destekçileri, kartlaşmış ve katranlaşmış figüranları için son yaklaşmış, hesap günü için şafak sökmüştür. Bu mutlak akıbetten kaçış ve kurtuluş asla yoktur. Hiçbir Türk ve Türkiye düşmanı için müsamaha olamayacaktır.

Bilhassa PKK/YPG’nin işbirlikçi kitlesinden olan potansiyel bir terörist, üstelik CHP milletvekili, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne iftira atmıştır. Günlerdir sabırla ve dişimi sıkarak gelişmeleri takip ettim. Kim ne söyledi veya ne söyleyecek ona baktım. Günü ve saati geldiğinde konuşmak, tarafımızı ve tavrımızı göstermek için beklemeye koyuldum. İşte o gün bugündür.

Türk Silahlı Kuvvetleri’ne saldıran bu alçak ve aşağılık sözde milletvekilinin ağzı düşman ağzıdır, aidiyeti kandil mağaralarıdır. Vatandaşlarımızı helikopterden atan, köyleri yakan asker Türk askeri değildir. Böyle bir hadise de vuku bulmamıştır. Bu dil terör dili, bölücü örgüt ezberi, husumet ve hıyanet tebliğidir.

Cumhuriyet Halk Partisi yönetiminin kendi partisinde bulunan bu satılmış PKK’lıya lazım gelen cezayı vermekten imtina etmesi, basit ve caydırıcı olmaktan uzak tutumu adı konulmamış bir ağız ve akıl birliğine delalettir. Yükte hafif, pahada ağır ne kadar rezalet ararsanız CHP yönetiminde bulmanız kaçınılmazdır.

Türk milletinin medarı iftiharı Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bühtanla sataşmak ve saldırmak şerefini kaybetmiş vatansızların, kimliğini iki paralık etmiş bayraksızların harcıdır. Ne vatansızların ne de bayraksızların Türkiye Büyük Millet Meclis’inde yeri yoktur. PKK’ya sözcülük yapan bir suçluya hazineden maaş verilmesi skandaldır, günahtır, alan için de haramdır.

Hukuk ve demokrasinin kuralları eksiksiz işletilerek bu çürümüşün milletvekilliği düşürülmeli, mahkeme yolu ardına kadar açılmalıdır. Tahammül sınırlarını gerdikçe geren, sabır taşını çatladıkça çatlatan bölücülerden Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni arındırmak tarihe, millete, şehitlere, gazilere vefa borcudur.

Bakınız HDP’yle ilgili açılan kapatma davası hala sürüncemededir. Bu durum haksızlıktır, hukuksuzluktur, Türk milletine saygısızlıktır. Anayasa Mahkemesi’nin yolu yol değildir, tarafı adaletin ve milli varlığın yanı hiç değildir. Mevcut haliyle Anayasa Mahkemesi’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını gözetmek yerine HDP’nin ve bölücülüğün değirmenine ısrarla su taşıdığı ayan beyan ortadadır.

Terörizmin kilit taşı, siyasi damarı, ikmal merkezi, terörist devşirme mekaniğinin ana arteri HDP’nin ve devamı niteliğindeki Yeşil Sol Parti’nin bir gün bile faaliyet içinde olması zillettir, rezalettir. Sormak lazımdır ki, Anayasa Mahkemesi neyi bekliyor? Nasıl bir delil istiyor? Hükmü açıklamak için daha neyin olmasını planlıyor?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı davada, hazırladığı iddianamede eksik bırakılan ne vardır da Anayasa Mahkemesi bunca zamandır hukuki süreci ağırdan almaktadır? Böylesi bir kepazeliği hukukun üstünlüğüyle, hukuk devleti ilkesiyle açıklamak mümkün müdür?

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da, yetki ve sorumluluklarını güçlendirerek Türkiye Cumhuriyeti Başsavcılığı adıyla yeni baştan kurumsal organizasyonun yapılması beklentimiz ve görüşümüzdür. Türkiye’de üstünlerin hukuku bitmiştir.

Türkiye’de terör hukuku hiçbir zaman geçerli olmamıştır. Şayet bir hukukçu kendi siperine gömülürse, önyargıları ve ideolojik dürtüleri öne çıkarsa orada adaletin tesis ve tecellisi biliniz ki imkansızdır. Biz adalet istiyoruz, üstelik hemen istiyoruz. Biz şehitlerimizin hakkını müdafaa ediyoruz. Biz gazilerimizin sesine kulak veriyoruz. Anayasa Mahkemesi’nin görevini derhal yapmasını bekliyoruz.

Dağda tepesine bindiğimiz canilerin, yurt içinde ve yurt dışında önümüze katıp kovaladığımız teröristlerin Anayasa Mahkemesi’ne sığınmasına, arka kapıdan içeri girmelerine göz yummayacağız. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyeceğiz.

Gündüz şapkalı, gece külahlı olanlarla Anayasa Mahkemesi’nin aynı çizgiye sürüklenmesi hukuk onuruna ve demokrasi namusuna sürülmüş kara bir lekedir, bu leke muhakkak temizlenecektir. Feriştahı gelse duruşumuzdan taviz vermeyeceğiz, hiçbir zaman da boyun eğmeyeceğiz.

Ardışık ve çok yönlü süreçlerin zorlu tarih patikasında mesafe aldığı bir dönemden geçiyoruz. 9-10 Eylül 2023 tarihlerinde Yeni Delhi’de yapılan G-20 Zirvesi’nden sonra yayımlanan Liderler Bildirgesi’nde; günümüzün savaş çağı olmaması vurgulansa da, bunun sadece bir temenniden ibaret kaldığı malumlarınızdır.

Sebepler değişmeden sonuçlar üzerinde konuşmak ve kafa yormak faydasızdır. G-20 Sonuç Bildirgesi’nde iyi niyet mesajı veren ülkelerin ve bu ülkelerin liderlerinin dünyanın bugünkü hazin ve alacakaranlık manzarasından doğrudan sorumlu oldukları tartışmasızdır.

Dünyadaki hiçbir gelişme zirve bildirilerinde yer bulan iyimser ve yapıcı söz ve vaatlerle bağdaşmamaktadır. Afrika Birliği’nin G-20’nin daimi üye statüsü alması müspet bir gelişme olsa da, diğer alanlarda ve sorun başlıklarında anlamlı, doyurucu ve kayda değer pek bir ilerleme sağlandığından bahsetmek zordur.

Türkiye, bu zirvede en iyi şekilde temsil edilmiştir. En başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, ülkemizin itibarının ve egemenlik haklarının başı dik bir şekilde temsilinden rahatsız olanların önce hangi çevrelerin tesir ve telkini altında olduklarını gözden geçirmeleri tutarlı bir davranış olacaktır.

Diğer yandan, ABD’nin Ermenistan ile ortak tatbikatı,  Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde gayrimeşru Ermeni güçlerinin kontrolündeki topraklarda meydan okur gibi seçimlerin yapılması bölge barış ve huzuruna kast etmektir. Aynı zamanda Ermenistan Birleşmiş Milletler Konseyi kararları ile AGİT ilkelerini ihlal etmektedir.

Karabağ Türk’tür, Türk’ün yurdudur, Can Azerbaycan’ın ayrılmaz, ayrılamaz, koparılamaz vatan toprağıdır. Ermenistan aklını başına almalı, ateşle oynamaktan vazgeçmelidir. Barış görüşmelerini sekteye uğratacak, istikrar arayışlarını boşa çıkaracak her provokasyonun ağır sonuçlarına Erivan yönetimi yeri ve zamanı geldiğinde tekrar katlanmak durumunda kalacaktır.

Türkiye’nin, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü ve egemenlik haklarını tehdit eden zora dayalı kanun ve kural dışı muamele ve müdahalelere direnmesi iki devlet, tek millet onurunun bir icabıdır. Soydaşlarımız yalnız değildir.

Karabağ karanlığa çekilemeyecektir. Azatlık Türk’ün ve Türk yurtlarının ezeli ve ebedi kaderidir. Ülkemiz öngörüsü ve manevra kabiliyeti yüksek bir dış politika icra etmektedir. Köklü diplomasi geleneğine sahip olan Türkiye, dış politikasında coğrafi konumu, tarih zenginliği, güçlü kurumları, kadim millet varlığı, ahlaki ve manevi müktesebatı başta olmak üzere birçok yerli ve milli unsurdan beslenmektedir.

Türkiye gözardı edilecek, mesela planlanan Hindistan-Ortadoğu ve Avrupa ekonomi koridorunda ihmal edilecek bir ülke değildir. Türkiye kıtaların kesişme noktasındadır. Kutup yıldızı gibi parlayan Türk Kuşağı hem bölgemize hem de dünyaya barış, huzur ve istikrar vaat etmektedir.

Artık sahada ve masada sözü geçen, sözü dinlenen, ne diyeceği merak uyandıran bir Türkiye gerçeği vardır ve gün geçtikçe bu yalın gerçek kökleşmektedir. Ancak Avrupa Birliği’yle ilişkilerimiz bugüne kadar bir türlü istikrar kazanamamış, karşılıklı hak ve çıkarlara saygı esasına dayalı bir seyir izleyememiştir.

Ankara Antlaşması’nın imzalandığı 12 Eylül 1963 yılından bu tarafa, yani tam 60 yıldır bir aldatma ve oyalama süreci devamlı canlılığını korumuştur. Bu tek yanlı, peşin hükümlü, dışlayıcı, dayatmacı, hakkaniyetten uzak, ötekileştiren, ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye yarayan, irademizi ve milli haysiyetimizi zedeleyen Avrupa Birliği süreci artık taşınması ve tahammülü imkansız hale gelen zelil bir hamuleye dönüşmüştür.

13 Eylül 2023 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nda kabul edilen Türkiye Raporu’nda, “Mevcut şartlarda Türkiye’nin AB’ye katılım sürecinin yeniden başlatılmayacağı” belirtilmiştir. Brüksel oradaysa Ankara buradır.

Katılım sürecine artık kim katlıyorsa katılsın, hepsi onların olsun, sabah akşam katılım çetelesi tutsunlar, katılımlarını da, müzakerelerini de bastırsınlar başlarına, kıstırsınlar dişlerine, biz Türkiye Cumhuriyeti’yiz, biz Türk milletiyiz.

Sözünü ettiğim raporda, Türkiye ile tam üyelik yerine stratejik ortaklık önerisi de gündeme getirilmiştir. Akıllarınca bizi avutarak bağımlılığın yörüngesinde tutmayı istiyorlar. Ankara’da bulamadığımızı Brüksel’in kapı önlerinde arayalım istiyorlar. Hatırlanacağı üzere, 3 Ekim 2005 tarihinde Lüksemburg’da yapılan Konferans ile Türkiye resmen Avrupa Birliği’ne katılım müzakerelerine başlamıştı.

Yine aynı gün Türkiye için Müzakere Çerçeve Belgesi yayımlanmıştı. Böylece, Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki gelgitli ilişki, çok önemli bir dönüm noktasını aşarak yepyeni bir sürece girmişti. Katılım müzakerelerinde şu ana kadar 16 fasıl müzakerelere açılmış, bir tanesi de geçici olarak kapatılmıştı.

Bazı üye ülkelerin siyasi blokajları ve Kıbrıs sorunu müzakere sürecini rehin almıştı. 2006-2010 yılları arasında 13 fasıl müzakereye açılmışken, açılmayan fasılların büyük bir bölümü üye ülkelerin siyasi dirençlerine takıldığı için, 2010-2013 döneminde yalnızca 1 fasıl müzakereye açılabilmişti.

Hatta 17 Mayıs 2012 tarihinde Türkiye ve Avrupa Komisyonu arasında pozitif gündem başlatılmış, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri açısından bazı önemli konulardaki işbirliği mekanizmalarının güçlendirilmesi hedeflenmişti. 15 Temmuz 2016 tarihindeki FETÖ darbe girişimi sonrasında AB’nin Türkiye’ye karşı sergilediği dayanışma eksikliği, terörle mücadelemize şaşı ve soğuk bakışı ilişikleri olumsuz etkilemişti.

Ne yapılırsa yapılsın, Türkiye-AB arasındaki güven bunalımı, Brüksel merkezli sübjektif yargılar aşılamamıştır. Türkiye’ye üçüncü sınıf ülke muamelesi yapılması, her seferinde açılmayan, açılsa da bir türlü kapanmayan fasıllarla müzakerelerin yıpratıcı ve yorucu seyri milli gururumuzu defalarca incitmiştir.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında karşılıklı güvenin yeni baştan inşası için düzenlenen 26 Mart 2018 tarihli Varna Zirvesi’nden de bir sonuç alınmamıştır. Avrupa Birliği, Rumların ve Yunan tezlerinin ambargosu altında Türkiye’nin tarihi haklarından ve egemenlik çıkarlarından vazgeçmesi için sürekli yeni engeller çıkarmıştır.

Türkiye’nin tarihine, milli ve manevi değerlerine sırt dönmesini, yani varlığını kesin olarak reddetmesini projelendirenler, müzakere havucuyla tek yanlı bağımlılığı sürekli hale getirmek için uğraşmışlardır. Yalnızca Rum ve Yunan komplosu değil, geri planda ABD’nin, Almanya’nın ve Fransa’nın bulunduğu potansiyel blok Türkiye’nin birliğe girişini yapay bahanelerle devamlı kundaklamış ve kösteklemiştir.

2019 yılının ikinci yarısında, Rum yönetiminin ve Yunanistan’ın “Doğu Akdeniz’de ülkemizin ve KKTC’nin meşru hakları hilafına giriştikleri hidrokarbon sondaj faaliyetleri”ne verdiğimiz tepki sonrası AB’nin “Birlik Dayanışması” adı altında ülkemize karşı aldığı kararlar tam bir çifte standart olarak tarihe geçmişti.

Ardından Suriye’nin kuzeyindeki PKK/YPG yuvalanmasına karşı meşru mücadelemize yönelik AB’nin temelsiz suçlamaları üyelik müzakerelerini baltalamıştı. Açıkça söylemek isterim ki, Avrupa Birliği’nin Türkiye’yi üye olarak kabul etmeye niyeti, böyle bir hedefi, samimi ve dürüst bir çizgisi, tutarlı, objektif ve ahlaki bir bakışı yoktur, hiç de olmamıştır.

Türkiye bir yol ayrımına, tarihin ve milletin çağrısına riayet ederek bir karar vermenin eşiğine gelmiştir. Gerçekten vakit Türkiye vaktidir, vakit Brüksel macerasına son vermenin vaktidir. Egemenliğimizin Brüksel’e, sahte yeryüzü cennetine devri diye bir şey söz konusu olamayacaktır.

Avrupa Birliği madem bizi istemiyor, madem kırk dereden su getiriyor, madem gözünüzün üstünde kaşınız var diyor, o halde biz de onları dünden istemediğimizi, üyelik serüveninin bir an evvel noktalanması hususunda parti görüşümüzü aziz milletimizle paylaşıyoruz.

Avrupa Birliği’nin kirli, kindar ve tarihi hesaplarla ihata edilmiş müzakere defteri açılmamak üzere ister tek taraflı ister iki taraflı olsun mutlaka kapatılmalıdır. Bizim için Avrupa Birliği bitmiştir. AB’yle doğmadık, AB’siz de ölmeyiz. AB’yle var olmadık, AB’siz de yolda kalmayız. 60 yıl kaybettik, bir 60 yıl daha kaybedemeyiz, onun bunun ağzına bakamayız.

Ülkemizi yargılayan, sinirlerimizi geren, milli şerefimize dil uzatan bir birlik yapısının isteseler de artık içinde olamayız, olmamalıyız. Dünya AB’den müteşekkil değildir. Türkiye tarihi referanslarıyla, medeniyet birikimiyle, müstesna kültür hazinesiyle, kardeşlik ve iyi komşuluk hukukuyla çevresinde dost kuşağı oluşturmaya mahir ve muktedirdir.

Avrupa Birliği’nin PKK’yı üye örgüt statüsünde saflarına almasının önünde de bir engel kalmamıştır. Ayrıca NATO’nun da tartışılması, sorguya çekilmesi, gerekirse yeni baştan ittifak hukukunun milli değerler kapsamında ele alınması zorunluluktur. NATO’ya da mahkum olmadığımız herkesçe bilinmelidir.

İsveç’in NATO üyeliğine şu şartlar altında Milliyetçi Hareket Partisi’nin olumlu bakması ise eşyanın tabiatına bütünüyle aykırıdır. Türkiye Cumhuriyeti tam bağımsızdır. Cumhuriyet’in yeni yüzyılında iç ve dış kaynaklı tüm kamburlardan kurtulmak milli gayemizdir. Kimseyi uşak görmeyiz, hiç kimsenin de Türkiye’yi uşak mertebesine çekmesine müsaade etmeyiz.

Bölgesel ve küresel çapta ülkemize saygıyla yaklaşan, karşılıklı hak ve çıkarlara saygı gösteren, kuyu kazmak yerine dostluk ve iyi ilişkilerin kuytusunda buluşmaya hazır olan ülkelerle kucaklaşmak için yeni bir seferberlik süreci başlatmak zorundayız. Bunlardan birisi olan Türk Devletleri Teşkilatı, tarih ile coğrafya kaynaştırmaktadır.

Türk ve İslam toplumları Afrika ve Balkan ülkelerini de içine alacak şekilde yeni bir dünyanın yol haritasını çizebilecektir. AB işine baksın, kandıracak, müzakere çıkmazına sürükleyecek boynu eğik yeni ülkelerin peşine düşsün, bizden de sonuna kadar uzak dursun.

Türkiye Cumhuriyeti’nin, yepyeni bir diriliş ruhuyla darbe anayasasının yerine herkesi kapsayan, geniş katılımlı, demokratik, insan hak ve hürriyetine bağlı, devlet ve toplum hayatının hassasiyetlerini özümseyen, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle uyumlu, milli ilkelerle bütünleşmiş bir anayasayla yeni yüzyıla mühür vuracağına inanıyoruz.

Milliyetçi Hareket Partisi buna hazırdır. Cumhuriyet’in 100’ncü yıldönümünde 100 maddelik anayasa teklifimizle de hazırlıklarımız tamamlanmış, bizatihi Sayın Cumhurbaşkanımızla paylaşılmıştır. Cumhur İttifakı olarak başaracağımızdan kuşku duymuyorum. Türkiye, dünyanın parlayan yıldızıdır.”

Paylaşın

Yerel Seçimler: Bahçeli, Erdoğan’a “Koçbaşı” Taktiğini Önerdi

MHP Lideri Bahçeli’nin 31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimleri için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “koçbaşı” taktiği önerdiği öne sürüldü: Muhalefet partileri birbirine düşüp her ilde kendi adaylarını çıkardığı taktirde, AK Parti ve MHP’nin güç birliği yapması halinde ortak adayın bir koçbaşı gibi bütün kapıları açacağı kesin.

Erdoğan ve Bahçeli’nin yerel seçimlerde karşılarında bir ittifakın oluşmaması için ellerinden geleni yapacağı da iddia edildi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ankara’daki son buluşmasını değerlendiren Sözcü yazarı Deniz Zeyrek, “Bahçeli, Erdoğan’a “koçbaşı” taktiğiyle muhalefet elindeki bütün belediyeleri geri almayı önermiş. Erdoğan da Bahçeli’nin önerisini sıcak karşılamış.” dedi.

“AK Parti ve MHP teşkilatları yakın zamanda bir araya gelerek bütün illeri masaya yatıracak ve hangi ilde hangi partinin aday çıkaracağına karar verecek” diyen Zeyrek, “Kesin olan şu: CHP’nin elindeki 11 Büyükşehir Belediyesi’nin (İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Mersin, Tekirdağ, Eskişehir, Aydın, Hatay ve Muğla) en az 10’unda AK Parti aday çıkaracak. Belki Mersin ya da Adana’da adayın MHP’li olması gündeme gelebilir.” bilgisini paylaştı.

“İki partinin de Van, Mardin ve Diyarbakır gibi illerde Büyükşehir belediyelerini alma konusunda bir iddiası yok. Zaten uğraşmaya da değmez.” İfadelerini kullanan Zeyrek,  “HDP’nin kazanacağına kesin gözüyle bakılan bu iller İçişleri Bakanlığı tarafından “kayyum” vasıtasıyla geri alınabiliyor.” yorumunda bulundu.

Cumhur İttifakı liderlerinin, İstanbul, Ankara, Antalya, Mersin, Adana ve Hatay’ı alma konusunda çok iddialı olduğu vurgusunu yapan Zeyrek’in yazısı şöyle:

Bahçeli’nin aklındaki taktiğe “koçbaşı” demesinin nedenini anlamışsınızdır:

Muhalefet partileri birbirine düşüp her ilde kendi adaylarını çıkardığı taktirde, AK Parti ve MHP’nin güç birliği yapması halinde ortak adayın bir koçbaşı gibi bütün kapıları açacağı kesin.

Örneğin Ankara’da AK Parti’den Turgut Altınok ya da MHP’den Enver Demirel iktidarın ortak adayı olursa ve bu sırada CHP, İYİ Parti ayrı ayrı adaylar çıkarırsa Mansur Yavaş’ın işi hayli zorlaşabilir.

Yine İstanbul’da AK Parti’den Tevfik Göksu iktidarın ortak adayı olarak seçime girerse ve CHP, İYİ Parti ve HDP ayrı ayrı adaylarla yarışırsa, Ekrem İmamoğlu’nun şansı yok denecek kadar az olur.

Mersin’i, Adana’yı, Antalya’yı da aynı şekilde düşünün. HDP ve İYİ Parti’nin adayları iktidarın ortak adayı karşısında zaten kazanamaz. Aynı şekilde CHP’nin adayı da HDP ve İYİ Parti adaylarıyla oyları paylaştığında iktidarın ortak adayına karşı kaybeder.

Erdoğan ve Bahçeli, muhalefetin birbirine yönelik suçlamalarını ve güvensizliğini çok iyi okuyup analiz etmiş görünüyor. Erdoğan’ın şu sözleri bu analizin en önemli sonucu: “Anladığım kadarıyla onların bir istişare zemini bile yok. Biri iş birliğinden diğeri ayrılıktan söz ediyor. Geride bıraktığımız seçimde masaya bir oturan bir kalkan siyaset anlayışından ne kadar tutarsız siyaset yaptıklarını gördük. Seçim yaklaştıkça aynı manzaraları göreceğimizden milletimizin şüphesi olmamalı. Yerel seçimde de kimlere neler verileceğini, hangi kavgaların çıkacağını yenilgilerinin sonunda öğreniriz.”

Erdoğan ve Bahçeli, yerel seçimlerde karşılarında bir ittifakın oluşmaması için ellerinden geleni yapacaklar. CHP seçmeninin sandığa küstüğünü, “Kemal Kılıçdaroğlu partinin başında kalırsa sandığa gitmeyeceğim” serzenişlerini gayet iyi gördüklerinden el altından sol seçmeni boykota teşvik edecekler. Diğer taraftan da sağ ve muhafazakâr seçmene de kendilerini adres gösterip “koçbaşı” adaylarla bütün kentlerin kapılarını açacaklar.

CHP, İYİ Parti ya da HDP bunun farkında mı bilmiyorum ama ülkedeki ekonomik krize ve bütün olumsuzluklara rağmen iktidardaki Cumhur İttifakı’nın “Grond siyaseti” işe yarayabilir. Bu siyaseti de ancak güçleri eşitleyecek bir ittifak yenebilir.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Erdoğan İle Bahçeli Görüştü: Cumhur İttifakı Yerel Seçim Çalışmalarına Başlıyor

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan le MHP Lideri Bahçeli bir araya gelerek, 31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere dair stratejileri ele aldı. İki partinin kurmayları büyükşehirlerde gösterilecek adayları belirleyip liderlerin onayına sunacak.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nde (AKP) kendi belediye başkanlarının performanslarının değerlendirildiği çalışmalar da başladı. Aynı şekilde Milliyetçi Hareket Partisi’nde (MHP) de eldeki belediye başkanlarına dair değerlendirme adımları atılıyor.

DW Türkçe’den Kıvanç El‘in haberine göre; Mayıs ayındaki cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde birlikte hareket eden AKP ve MHP, yerel seçimlerde de birlikte yapacağı çalışmaları görüşmeye başladı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret ederken, bir saat süren buluşmada yerel seçim süreci ele alındı. Görüşmeler AKP kongresinin ardından, iki liderin yanı sıra kurmaylar tarafından da devam ettirilecek.

AKP’nin Pazartesi günü gerçekleşen Merkez Karar Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul ve Ankara büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere adayların ve stratejinin belirlenmesi için yerel seçim çalışmalarının başlatılması talimatını verdi. “Cumhur İttifakı” yönetiminde olmayan belediyelere dair değerlendirmeler yapan Erdoğan’ın bu illerin “Cumhur İttifakı” yönetiminde olan illere göre daha geri planda kaldığını savundu. Erdoğan ayrıca, söz konusu illere yönelik, doğru adayların belirlenmesi adına tüm süreçlerin işletilmesi için çalışmalara başlatılması talimatını da verdi.

MKYK toplantısında AKP 4. Olağanüstü Kongresi’nin 7 Ekim tarihinde yapılması kararı da alındı. Kongrede parti yönetiminde de geniş çerçevede değişiklik yapılması ve partideki bu yeni yönetimin AKP’yi yerel seçimlere hazırlaması öngörülüyor. Kongreye dair hazırlıkları görüşmek üzere “Strateji ekibi” de Perşembe günü bir toplantı yapacak.

Erdoğan-Bahçeli ne konuştu?

MKYK toplantısının ertesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli’yi Ankara’daki evinde ziyaret ederek bir saatlik bir görüşme gerçekleştirdi. AKP kurmaylarından edinilen bilgiye göre görüşmenin ana çerçevesini de yerel seçimlere dair çalışmalar oluşturdu.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, geçen hafta sonu Kocatepe’de AKP, CHP, MHP dahil tüm partilere, seçimlere “ayrı ayrı girelim” çağrısı yapmıştı. Pazartesi günü buna yazılı bir açıklama ile yanıt veren Devlet Bahçeli, Akşener’in çağrısının “akıl tutulması” olduğunu ifade ederek, “Ayrı ayrı seçime girme çağrısının bizim nazarımızda ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Seçime ayrı girmek isteyenlerin elinden tutan, önüne geçen de yoktur” demişti.

Erdoğan-Bahçeli zirvesinde Akşener’in bu çağrısı da gündeme geldi. Bahçeli’nin ardından önümüzdeki günlerde Erdoğan’ın da seçimlere, “Cumhur İttifakı” birlikteliği ile gidileceğine dair vurgu yapan bir açıklama yapması bekleniyor. İki liderin görüşmesinde 7 Ekim’deki kongrenin ardından AKP ve MHP’li kurmayların liderlerin görevlendirmesi ile bir araya gelerek, 30 büyükşehir ve 51 il belediyesi ile ilçelere dair aday belirleme çalışmalarının da başlatılması planlanıyor. Bu konuda AKP ve MHP’nin yanı sıra Cumhur İttifakı ortakları; Yeniden Refah Partisi, Büyük Birlik Partisi ile ittifaka dışarıdan destek veren DSP ve HÜDAPAR ile de görüşmelerin yapılması bekleniyor.

AKP’de kendi belediye başkanlarının performanslarının değerlendirildiği çalışmalar da başladı. Aynı şekilde MHP’de de eldeki belediye başkanlarına dair değerlendirme adımları atılıyor.

AKP’de 2019 yerel seçimlerinde ortak aday gösterilen yerlerde neden kaybedildiğine dair analizler de yapıldı. Bu analizler MHP ile de paylaşılacak ve aday belirleme süreçlerinde bu verilerden de faydalanılarak, hangi ilde nasıl bir iş birliği yapılacağı netleştirilecek. Adayların Kasım ayı itibarıyla açıklanmaya başlanması ve Ocak ayı içinde de büyükşehir adaylarının açıklanarak seçim çalışmalarının resmen başlatılması hedefleniyor.

2019 Yerel Seçimleri’nde 30 büyükşehirden Adana, Mersin ve Manisa’da MHP; diğer 27 ilde de AKP aday göstermişti. AKP ve MHP toplamda 51 ilde iş birliği yaparak seçime girmişti. Büyükşehirlerde MHP adaylarının desteklendiği yerlerden sadece Manisa kazanılırken Adana ve Mersin ise kaybedilmişti. AKP içerisinde, Adana’da “MHP yerine AKP adayı gösterilseydi seçimlerin kaybedilmeyeceğine” dair görüş uzun süre tartışıldı. 2024 seçimlerinde Adana’da AKP’nin mi yoksa MHP’nin mi aday çıkaracağı konusu da yine yapılacak görüşmelerde netleştirilecek. Ancak şu anda AKP’deki görüş Manisa dışındaki büyükşehirlerin MHP’ye bırakılmaması yönünde.

Ana hedef İstanbul ve Ankara

Tüm bu yerel seçime dair çalışmalarda Cumhur İttifakı’nın birincil hedefi ise İstanbul ve Ankara’yı alabilmek. İki büyükşehirde de AKP adayını desteklemesine kesin gözüyle bakılan MHP’nin bir isim önermeyeceği ancak Erdoğan’ın isimlere dair Bahçeli’den fikir alacağı belirtiliyor. Ankara için Mansur Yavaş’ın karşısına ülkücü geçmişi olan bir ismin aday yapılması da konuşulanlar arasında.

AKP kurmayları, muhalefetin “dağınık” ve “karmaşık” görüntüsü içerisinde olduğunu belirtirken çalışmalara erken başlamanın seçmene bir güven vereceğini de düşünüyor. Bu nedenle sistematik çalışma yapılmasının önemine vurgu yapan kurmaylar, yeni yıl ile birlikte ekonomide olumlu bir tablonun da ortaya çıkacağını ve bu durumun seçimlere de etki edeceğini savunuyor.

Paylaşın

Bahçeli’den Akşener’in Seçim Çağrısına Yanıt: Ciddiye Alınacak Bir Tarafı Yok

İYİ Parti Lideri Akşener’in “yerel seçimlere yalnız girilmesi” çağrısına yanıt veren MHP Lideri Bahçeli, “‘Ayrı ayrı seçime girme’ çağrısının bizim nazarımızda ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Seçime ayrı girmek isteyenlerin elinden tutan, önüne geçen de yoktur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu çağrıyı seslendirenlerin yerel planda iş birliği ve ittifaklara hem açık kapı bırakıp hem de tek başına seçime girmekten bahsetmesi sadece tutarsızlık değil, bununla beraber akıl tutulmasıdır. Pusulasının millet olduğunu iddia eden bir partinin zilletle yollarını tam olarak ayırması, hiçbir tereddüt ve tenakuza düşmeden bunu kamuoyuyla paylaşması ahlaki bir yükümlülüktür.”

Bahçeli, açıklamasının devamında, “Cumhur İttifakı’nın tüm bileşenleri 31 Mart 2024 seçimlerine heves ve heyecan içinde hazırlanacak, ortak akıl ve anlayış içinde iş birliğini sürdürecektir. Yerel yönetimlere düşen zillet gölgesi cumhurun aydınlık siyasetiyle kaldırılacaktır.

Kutlu yürüyüşümüze katılmak, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin gerçekleşmesine omuz vermek, merkezi yönetimle yerel yönetim arasında sarsılmaz köprü inşa etmek isteyen kim varsa gönlümüz onlara açıktır. Önce ülkem ve milletim anlayışı etrafında kucaklaşanlarla Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılının tertemiz sayfaları samimiyet, sevda ve inançla yazılacaktır.” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin açıklama yaptı. Bahçeli, açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Türk siyaset ve demokrasi tarihinin en kritik seçimleri 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde huzur içinde yapılmış, bu kapsamda milli iradenin tecellisiyle yasama-yürütme organları eşanlı ve eşgüdüm halinde tezahür etmiştir. Türk milleti istikrara, aynı şekilde istiklal ve istikbal haklarına sahip çıkma basiret ve dirayetini titizlikle göstermiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yıldönümü Cumhur İttifakı’nın muazzez ve muhterem başarısıyla perçinlenmiş, bunun yanında milletimiz geleceğini Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde görmüş ve bunu da tescillemiştir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemi teklifiyle beraber kaç ortaklı olduğu meçhul ve muamma hale gelen “çürük masa” siyaseti çuvallamakla kalmamış, kesif bir hezimete uğramıştır. Türk milleti dayatmalara, kumandalı siyasilere, aynı zamanda sömürgeleşmiş ve teslim bayrağını çekmiş fosil zihniyetlere ruhsat vermemiş, itibar etmemiştir. Anlaşıldığı kadarıyla içine yuvarlandıkları aidiyet ve ahlak kriziyle tıpkı kurumuş bir yaprak gibi sağa sola savrulan muhalefet partileri milli iradenin mesajını idrakten hala mahrumdur.

Siyasi mahcubiyet ve mağlubiyetlerini temelsiz mağruriyetle örtbas etmeye çalışmaları da kilitli ve kifayetsiz bir siyasetin hezeyanından başka bir manaya gelmeyecektir. Cumhuriyet’in yeni yüzyılında yüksek fedakârlık ve yürekli mücadelelerle teşekkülü sağlanmış siyasi istikrarın artarak sürmesi merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki uyum ve dengeye bağlıdır.  Türk milleti 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde sergilediği kararlı ve tarihi nitelikli demokratik tutumunu, inanıyorum ki 31 Mart 2024’te yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerinde de sahneleyecektir. Kaldı ki aksini düşünmek kavga, karanlık, kargaşa ve kutuplaşmaya özlem duymak demektir. Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerine seri ve selametle vasıl olabilmenin stratejik formülü “Merkezden Yerele Tek Yürek Olmuş Türkiye”nin oluşmasına ve ortaya çıkmasına bağlıdır.

Muhalefet partilerinin denetim ve yönetimde mahvı perişan bir devir ve döneme mahkum olan belediyelerin cumhurun idare ve iradesiyle küllerinden yeniden doğması milli bir sorumluluk, işin özünde bir demokrasi ve vatan görevi olarak karşımızdadır. Milliyetçi Hareket Partisi’nin takip ve temin edeceği siyasi strateji belli ve bilinmektedir.  Nitekim milletimize vermiş olduğumuz sözün, akan tarih süreci içinde gittikçe devleşen Türkiye’ye gösterdiğimiz desteğin hiç kuşkusuz gerek ve yeter şartı da bu çerçevede aranmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Cumhur İttifakı’nın doğasına ve duruşuna müzahir siyasetiyle nasıl mücadele etmişse, aynısıyla 31 Mart Mahalli İdareler Seçimlerinde de ilkeli ve iş birliğini esas alan tavrını gösterecektir.

“Ayrı ayrı seçime girme” çağrısının bizim nazarımızda ciddiye alınacak bir tarafı yoktur. Seçime ayrı girmek isteyenlerin elinden tutan, önüne geçen de yoktur. Bu çağrıyı seslendirenlerin yerel planda iş birliği ve ittifaklara hem açık kapı bırakıp hem de tek başına seçime girmekten bahsetmesi sadece tutarsızlık değil, bununla beraber akıl tutulmasıdır. Pusulasının millet olduğunu iddia eden bir partinin zilletle yollarını tam olarak ayırması, hiçbir tereddüt ve tenakuza düşmeden bunu kamuoyuyla paylaşması ahlaki bir yükümlülüktür.

Cumhur İttifakı’nın tüm bileşenleri 31 Mart 2024 seçimlerine heves ve heyecan içinde hazırlanacak, ortak akıl ve anlayış içinde iş birliğini sürdürecektir. Yerel yönetimlere düşen zillet gölgesi cumhurun aydınlık siyasetiyle kaldırılacaktır. Kutlu yürüyüşümüze katılmak, Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerinin gerçekleşmesine omuz vermek, merkezi yönetimle yerel yönetim arasında sarsılmaz köprü inşa etmek isteyen kim varsa gönlümüz onlara açıktır. Önce ülkem ve milletim anlayışı etrafında kucaklaşanlarla Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni yüzyılının tertemiz sayfaları samimiyet, sevda ve inançla yazılacaktır.”

Paylaşın

İYİ Parti İle MHP Arasında 3. Yol Polemiği: Akşener’le Görüştüm

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İYİ Parti’ye 31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimler için çağrı yaparak “Çağırdık dönmediniz yuvaya, yerel iktidarda komşu olalım ülke hayrına” ifadelerini kullanmış ve sonrasında karşılıklı açıklamalar gelmişti.

Karşılıklı açıklamalar, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Tolga Akalın’ın, “Komşuluk yetmez, yeni bir yol arkadaşlığına ihtiyacımız var” açıklamasıyla yeni bir boyut kazanmıştı.

Bahçeli’nin çıkışına “Üçüncü yol” çağrısı yapan Akalın, son olarak, çağrıdan önce İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile konuştuğunu söyledi.

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Akalın, Halk TV’de Şule Aydın ile Kayda Geçsin’in konuğu oldu. Gazeteciler Timur Soykan ve Murat Ağırel’in sorularını yanıtlayan Akalın, “Parti içerisinden “Üçüncü Yol” çağrısına yanıt veren oldu mu?” sorusuna, “Tabanın bu çağrıya çok olumlu bir bakışı olduğunu biliyorum” yanıtını verdi.

“Akşener’in bu çağrıdan haberi var mıydı?” sorusuna da yanıt veren Akalın, “30 yıldır siyaset yapıyorum ben. Konuştuk” dedi.

MHP ile birlikte yerel seçimde ittifak yapılır mı sorusuna yanıt veren Akalın, “Bizim Türkiye’ye üçüncü bir yol açmamız gerekiyor. Türk milliyetçilerinin 21. yüzyılda onu kuran fikrin sahiplerinin onu yeniden yönetmesi idealine de canı gönülden inanıyorum” dedi.

AKP ve MHP’nin ittifakına ilişkin 15 Temmuz Darbe Girişimini anımsatarak konuşan Akalın, “Darbe teşebbüsü çok büyük bir hadiseydi. Bunu bazıları ucuzlaştırmaya çalıştılar. Tahmin ediyorum, böyle bir tavır göstermelerinin sebebi -onlar da Türk milliyetçisi insanlar- orada bir başka ağır durum söz konusu olduğu için böyle bir yorum yaptılar diyorum. Ben böyle yapmam o ayrı mesele. O günün koşullarında böyle bir yorum yapmış olabilirler ama bugün o koşullar değişti” dedi.

Akşener’in beklenen “26 Ağustos” açıklamasına ilişkin de konuşan Akalın, “Temel koordinatlarını verecektir sayın genel başkanımız. Somutlaştırılması Ekim ayını bulacaktır” dedi.

Ne olmuştu?

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Tolga Akalın, Twitter hesabından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “komşuluk” çağrısına cevap vererek, “Komşuluk yetmez, yeni bir yol arkadaşlığına ihtiyacımız var” demişti.

Akalın sözlerine şöyle devam etmişti: “Diğer yandan tüm ömrünü bir davaya vakfetmiş ve hayatta tek arzusu Türk milliyetçiliğinin iktidarını görmek olan milliyetçi/ülkücü harekete de bir iktidar borcumuz var. Türk milliyetçilerinin iktidarı ise ancak yeni bir ‘Türk Çağı’nı başlatacağımız, üçüncü yolu açmaktan geçmektedir. İnanıyorum ki bu çağrı milletimizin ekseriyetinde de büyük karşılık bulacaktır.”

Akalın’ın sözlerine MHP cephesinden gelen yanıtta ise MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, açıklamasında, “Son seçimlerde seçmen kitlesinin genel temayülü analiz edildiğinde ortaya çıkmıştır ki Türk milliyetçiliği ülküsü; açıktan bölücülük yapanlar hariç olmak üzere, bütün siyasi partilerin yönelimini, bütün kesimlerin rengini ve eğilimini tayin etmektedir.

Yalnız Türkiye’de değil, dünyada da giderek yükselen bir değer konumundaki milliyetçilik; Türkiye’nin iç dinamikleri kadar, uluslararası ilişkiler bağlamındaki bölgesel ve küresel hamlelerine de istikamet vermektedir” ifadesini kullanmıştı.

“Türkiye’de öteden beri politik gündemin belirleyici ve sürükleyici unsuru olarak öne çıkan milliyetçilik, şu sıralarda, içine düştükleri siyaset çıkmazında bocalayan kimi çevrelerce 3. yol olarak gösterilmeye çalışılmaktadır” sözleriye İYİ Parti’ye göndermede bulunmuştu.

Paylaşın

Bahçeli’den İYİ Parti’ye Yerel Seçimlerde İş Birliği Çağrısı

31 Mart 2024’ta yapılması planlanan yerel seçimler için İYİ Parti’ye iş birliği çağrısı yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Çağırdık dönmediniz yuvaya, yerel iktidarda komşu olalım ülke hayrına” dedi.

Haber Merkezi / Bahçeli’nin çağrısı, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı İsmail Özdemir’in Hürriyet gazetesi yazarı Hande Fırat’a ilettiği notla kamuoyuna açıklandı.

Fırat, CNN Türk’teki programında Özdemir’in mesajını şu sözlerle aktardı: “Sayın Genel Başkanımız, 1 Ağustos 2019 tarihinde Twitter üzerinden bir mesaj yayınlamış ve geçmişte MHP’de yer alıp daha sonra İYİ Parti bünyesine geçem isimlere bir çağrıda bulunmuştu. Yine Sayın Genel Başkan’ımız sizlere hürmetlerini sunarak İYİ Parti’ye yeni bir çağrı iletiyor ve saygıdeğer kamuoyuyla paylaşıyorlar: ‘Çağırdık dönmediniz yuvaya, yerel iktidarda komşu olalım ülke hayrına.’”

Bahçeli’nin sözlerine İYİ Parti’den ilk tepki Genel Başkan Yardımcısı Tolga Akalın’dan geldi. Tamga Türk sitesine açıklama yapan Akalın, “Devlet Bey bir üçüncü yol çağrısı yapıyorsa, yani bir milliyetçiler ligi kurmak istiyorsa zaten biz oradayız. Buyursun gelsin” dedi.

İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz ise isim vermeden yaptığı paylaşımda, “Beyefendi kirada oturduğu evi satmaya kalkıyor” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Muğla Milletvekili ve İYİ Parti Kurucular Kurulu Üyesi Metin Ergun da sosyal medya hesabından, “Türk milliyetçiliği varlığı itibariyle siyasal İslamcılığa karşı konumlanmış bir harekettir. Dolayısıyla öyle bir yapıyla yan yana olmaz, olamaz. Tarihinin en çetin mücadelesini de, 20. yüzyılılın ilk yarısında siyasal İslamcılara karşı vermiştir” ifadelerini kullandı.

Devlet Bahçeli, İYİ Parti’nin 3-4 Ağustos 2019’da düzenlediği kurultay öncesinde MHP’den ayrılanları yeniden partiye davet etmişti.

MHP Lideri Bahçeli, “Milliyetçi Hareket Partisi’nden kopan dava arkadaşlarımız 25 Ekim 2017’de İYİ Parti’yi kurmuşlardır. Ancak geçmişte birlikte yürüyüp, beraberce mücadele ettiğimiz arkadaşlarımızın önemli bir kısmı aradıklarını bulamamışlar veya kenara itilmişlerdir.

Çağrım şudur: Fiziken orada, fikren aramızda bulunan dava arkadaşlarımın müştereken karar alıp Milliyetçi Hareket Partisi’ne dönüşün tarihi sorumluluğunu yerine getirmeleri halisane ve samimi beklentimdir. İYİ Parti’nin Olağanüstü Kurultay’ında MHP’yle bütünleşme ve birleşme hamlesi Türkiye’nin gücüne güç katacak” demişti.

Bahçeli’nin çağrıları İYİ Parti tabanında karşılık bulmamıştı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise Bahçeli’nin bu çağrısına, “Genel Merkez’deki çalışmaları bitirdik, evime dönüyorum” mesajı atarak yanıt vermişti.

Kasım 2015 genel seçimleri sonrasında Milliyetçi Hareket Partisi bünyesinde bulunan bazı milletvekilleri ve parti üyeleri genel başkan Devlet Bahçeli’nin seçim başarısızlığını eleştirerek parti içerisinde sert bir muhalefet gösterdiler.

Başta Meral Akşener, Ümit Özdağ ve Sinan Oğan gibi isimler MHP’yi olağanüstü kongreye götürmek için delege imzaları toplamaya başladı. Ancak hukuki nedenlerle olağanüstü kongreye gidemeyen Milliyetçi Hareket Partisi, Disiplin Kurulu’nun aldığı karar sonrasında Meral Akşener, Yusuf Halaçoğlu ve Ümit Özdağ gibi isimleri partiden ihraç etti.

Meral Akşener, Koray Aydın; Milliyetçi Hareket Partisi’nden ihraç edilen dört milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Nuri Okutan, Ümit Özdağ, İsmail Ok; Cumhuriyet Halk Partisi’nden istifa eden Doğru Yol Partisi kökenli İzmir milletvekili Aytun Çıray ve 200 kişilik kurucu üye ile 25 Ekim 2017 tarihinde, Ankara Yenimahalle’de bulunan Nâzım Hikmet Kongre ve Sanat Merkezi’nde yapılan kongrede İYİ Parti kuruldu; partinin ismi, logosu ve sloganı açıklandı ve Meral Akşener oy birliğiyle partinin ilk genel başkanı seçildi.

Kurucu üye listesinde ağırlıklı olarak Milliyetçi Hareket Partisi ve ülkücü kökenli kimseler bulunsa da Refah Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi ve Demokratik Sol Parti’de görev yapmış kişiler de bulunmaktadır.

Parti kurulduktan 17 gün sonra Çankaya’da genel merkez binası açıldı. Meral Akşener burası için “İyilerin Evi” ismini verdi.

Paylaşın

Bahçeli’den Parti Teşkilatlarına “Yerel Seçim” Mesajı

9 Ağustos’ta başlayacak olan partisinin ilçe kongrelerine mesaj gönderen MHP Lideri Bahçeli, “Cumhur’un 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta elde ettiği demokrasi zaferinin yerel seçimlerde taçlanması ülkemizin geleceği açısından mühim ve milli bir zarurettir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Nitekim belediye yönetimlerindeki zillet gölgesi muhakkak surette kaldırılmalıdır ve Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’yla bu göreve hazırdır. Mevcut belediye başkanlıklarımızı muhafaza ederek bunun üzerine yenilerini ve hatta daha çoğunu eklemeliyiz. Cumhur İttifakı’nın doğasına ve ruhuna muvafık hareket edip muhalefet partilerinin yönetimindeki belediyelerin yürek yaralayan makus ve meyus hallerine son vermeliyiz.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 9 Ağustos’ta başlayacak olan ilçe kongrelerine mesaj gönderdi. Bahçeli, mesajında şu ifadeleri kullandı:

“Hepinizi en kalbi duygularımla, hürmet ve muhabbetle selamlıyorum. An itibariyle kongre salonunda hazır bulunan her dava ve yol arkadaşıma en iyi dileklerimi sunuyor, günümüzün kutlu olmasını temenni ediyorum. Aynı zamanda ilçede yaşayan tüm vatandaşlarımızı kucaklıyorum.

Türk milletinin beka ve hürriyet namusunu, devletin egemenlik ve güvenlik haklarını cesaretle savunuyorken şehit düşen kahramanlarımızı, aynı şekilde bir hilal uğruna şehadet şerbetinden içen ülkücü şehitlerimizi rahmetle, minnetle, saygıyla anıyorum.

Bildiğiniz üzere 9 Ağustos 2023 tarihi itibariyle ilçe kongreleriyle başlayıp il kongreleriyle genişleyecek ve nihayet 14’ncü Büyük Kurultayımızın icrasıyla sonuçlanacak seçimli demokratik süreç inanıyorum ki partimizin haklı ve tarihi mücadelesine güç katacaktır.

Öncelikle ilçe kongremizin huzur ve kardeşlik havasında geçmesi, karşılıklı saygı ve samimi diyaloglara sahne olması, 54 yıllık müktesebatımıza yakışan bir olgunlukla gerçekleşmesi hepinizden beklentimdir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin her mensubu gönül alarak, gönül yaparak, gönülleri kazanarak yoluna devam edecektir.

Hiç kimseyi ayırmadan, hiç kimseyi ayrıştırmadan milli ve manevi ortak paydada buluşan her kardeşimizi, her vatandaşımızı kucaklayacak derin bir heyecan, engin bir hoşgörü üç hilalin çatısı altında vardır ve tartışmasızdır.

Şunu da unutmayınız ki, aramıza sızarak fitne yaymak isteyenler çıkacaktır ve her zaman olduğu gibi bu tehlike beklenmelidir. Anılarımızı ve hüviyetimizi istismar ederek iç bünyemizi zehirlemeyi, tefrika ve tezviratlarıyla moral ve motivasyon hisarlarımızı yıkmayı amaçlayanlar olacaktır ve bu durum işin özünde kaçınılmazdır.

Türk milleti ve Türkiye ile hesabı olan karanlık çevrelerin Milliyetçi Hareket Partisi’yle uğraşması, zora düşmesini projelendirmesi dün olduğu gibi bugün de mümkün ve muhtemeldir.

Yıkılan ağaca balta vurmayı alışkanlık haline getirmiş, yıkık köyden haraç almaya alışmış sefillere hatırlatırım ki, Türk milleti var olduğu müddetçe üç hilalin önü kesilemez, ömrüne vade biçilemez.

Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin son siperidir. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi istiklalimizin son müdafaa hattıdır. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi Türk milletinin ruh kökü, tarihin kükreyen sesi, Türklüğün ebediyen tütecek ocağıdır.

İpi iğnesinden geçmeyen, dikişi yırtığını örtmeyen, özüyle sözü adamlıkla örtüşmeyen süfli güruh ne derse desin, ne yaparsa yapsın, nasıl bir tertibin içinde kıvranırsa kıvransın dediğimiz ve diyeceğimiz hep Türklüktür, Türkiye’dir, milli birlik ve kardeşliktir.

Bu nedenle mücadelemizde her zaman uyanık olmakla yükümlüyüz. Dikkatle, tedbirle, teenniyle, demini almış sabır ve şuurla hareket etmeye de mezun ve mecburuz. 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimleri milli iradenin seçimiyle tezahür etmiş, Türk ve Türkiye Yüzyılının ilk ve muktedir adımı atılmıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı bahse konu seçimlerde muvaffak olmuş, Türk milleti zillet ve hezimet siyasetine geçit vermemiştir. Sizler, pek çok saldırıya, pek çok sataşmaya, şer ve şiddet içerikli aşağılık algı oyunlarına rağmen sancağımızı yere düşürmediniz, dava ve siyaset onurumuza leke sürdürmediniz.

Biliniz ki, hepinizle iftihar ediyor, hepinizi bağrıma basıyorum. Yenilenmiş kadrolarla, tazelenmiş umutlarla, tahkimi yapılan hedeflerle, perçinlenmiş birlik ve kardeşlik ruhuyla 31 Mart 2024 Seçimlerine hazırlanacağız, merkezi yönetimle yerel yönetimler arasında tam bir uyumun sağlanması için elimizden gelen her çabayı göstereceğiz.

“2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu” temasıyla çalışmalarımıza hız kesmeden devam edeceğiz. “İstikrar ve Hizmet İçin, Uyumlu Yönetimle, Umutlu Geleceğe” ulaşacağız.  “Merkezden Yerele, İstikrarı Bozmadan Umuda Doğru” yol alacağız. Bunları hep birlikte yapacağız ve elbette başaracağız.

Muhalefet partileri 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimlerinde hüsrana uğramakla kalmamış, çetin ve çetrefilli iç sorunlara gömülmüştür. Nevzuhur değişim hezeyanları muhalefetin pespaye ve perişanlığının nasıl bir acınası hale geldiğini ibra ve ifşa etmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü yıldönümünde zillet ittifakının maskesi düşmüş, bütün kirli çamaşırlar ortalığa saçılmıştır. Cumhurun 14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta elde ettiği demokrasi zaferinin yerel seçimlerde taçlanması ülkemizin geleceği açısından mühim ve milli bir zarurettir.

Nitekim belediye yönetimlerindeki zillet gölgesi muhakkak surette kaldırılmalıdır ve Milliyetçi Hareket Partisi Cumhur İttifakı’yla bu göreve hazırdır. Mevcut belediye başkanlıklarımızı muhafaza ederek bunun üzerine yenilerini ve hatta daha çoğunu eklemeliyiz.

Cumhur İttifakı’nın doğasına ve ruhuna muvafık hareket edip muhalefet partilerinin yönetimindeki belediyelerin yürek yaralayan makus ve meyus hallerine son vermeliyiz. İşleyen kongre takvimimiz sonucunda temin ve tecelli edecek dinamik teşkilat yapımızla başarıya ulaşacağımızdan, Türkiye’mize sonuna kadar sahip çıkacağımızdan asla kuşku duymuyorum.

Türkiye marka değeri çok büyük bir ülkedir. Bazen kıskançlıkla, bazen hayranlıkla, bazen hasislikle, bazen de husumetle bakılan bir ülke gerçeği artık dünya siyaset sahnesinde göz kamaştırmaktadır. Ülkemiz Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle muazzam bir serpilme ve yükselme dönemine geçiş sağlamıştır.

Cumhur İttifakı da Türk-İslam asırlarının emanetlerini devralmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak nasıl bir maziye, çağın şu anki tablosunda nasıl bir misyona sahip olduğumuzun ziyadesiyle farkındayız. Kaldı ki biz Türkiye’nin tarafıyız, zillete düşenler de terör örgütlerinin ve sömürgeci efendilerinin tarafıdır.

Önümüzdeki mücadele sürecinde hepinize güveniyorum. Şölen ortamında geçecek kongrelerimizde kaybeden yoktur, bilakis kazanan Milliyetçi-Ülkücü Hareket’tir. Türk ve Türkiye Yüzyılı hedeflerini omuzlayacak kadroların seçimiyle Kızılelma yürüyüşümüz sağlam ve sağduyulu iradeyle sürüp gidecektir.

Milli birlik ve kardeşliğimiz, milli hâkimiyet ve hükümranlık haklarımız, refah ve bereketimiz, huzurlu ve güvenli yarınlarımız için vatandaşlarımıza çağrım, gelin bir olalım, diri olalım, birlikte Türkiye olalım. Bu duygu ve düşüncelerle kongremizin hayırlı olmasını bahusus temenni ediyor, hepinize başarılar diliyorum. Yolunuz ve bahtınız açık olsun, Cenab-ı Allah yar ve yardımcınız olsun. Ne Mutlu Türküm Diyene.”

Paylaşın

Bahçeli, Muhalefetin Elindeki Belediyeleri Hedef Aldı: Mutlaka El Değiştirmeli

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin açıklama yapan MHP Lideri Bahçeli, “CHP’li ve diğer muhalif partili belediye başkanları üstlendikleri görevleri taammüden ihmalin yanı sıra, genel siyasetin meçhul tartışma ve polemiklerinin çıkmaz sokağına hapsetmişlerdir. Türk demokrasi ve siyaset tarihi, yerel yönetimlerde vasat bulan vaki ve vahim dağınıklığa, üstelik atalet ve acziyete bugüne kadar hiç tanık olmamıştır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Zira çarpıcı gerçekler ayan beyan karşımızdadır. CHP ve HDP başta olmak üzere muhalefet partilerinin yönetimi altında inim inim inleyen belediyelerin milli iradenin müdahalesiyle kurtarılması önümüzdeki en sıcak gündem konusu haline gelmiştir. Bilhassa İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Aydın, Muğla, Hatay, Eskişehir, Tekirdağ ve Mersin Büyükşehir Belediyeleri ile birlikte HDP’nin terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklık maksadıyla zehirleyip seferber ettiği belediyeler mutlaka el değiştirmeli ve cumhurun yönetimine geçmelidir.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Mart 2024 Tarihinde Yapılacak Mahalli İdareler Seçimleri Kapsamında” başlığıyla bir yazılı açıklama yaptı. Bahçeli’nin açıklamaları şu şekilde:

“Ortak aklın sükûtuyla beraber sinerjisini ve siyaset dengesini kaybedip yoğun iç kargaşanın tutsağı haline düşen ve hatta kongresini dahi yapmaktan aciz olan CHP yönetiminin her konuda krize oynadığı görülmektedir. Muğla Akbelen’de FETÖ ve PKK iltisaklı kriminal tiplere eylem alanı açan, sözde çevreci örgütlere çanak tutan, yasa dışı sol gruplarla kol kola girip olay çıkarmak için fırsat kollayan CHP yönetimi, siyasi komaya girmesine neden olan yüksek tansiyonu bir kanaldan Türkiye’ye yaymanın çabasındadır.

Demokratik ve hukuk ilkeleri çerçevesinde aziz milletimizin takdir ve tercihiyle yapılan 14 Mayıs ve 28 Mayıs Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerinin hitamında bir yanda 28’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi tecelli etmiş, diğer yanda da Cumhurbaşkanlığı Kabinesinin teşekkülü sağlanmıştır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin mümeyyiz ve stratejik avantajları mucibince bir haftayı bile bulmayan süre içinde kabine kurulmuş, bu suretle yasama-yürütme arasında uyum tezahür ederek siyasi istikrar korunmuştur.

Bu kapsamda Türk milleti, Cumhuriyet’in 100’ncü yıldönümünde mühim ve müessir bir kazanıma imza atmış, kutlu iradesiyle önümüzdeki beş yılın ve Türkiye Yüzyılı’nın yol haritasını belirlemiştir. Kaldı ki ülkemizi dibi zifiri karanlık uçurumlara çekmek için amaç, arayış ve arzu içinde kıvranan muhtelif iç ve dış fesat yuvalarına fırsat verilmemiştir.

Egemenliğin yegâne sahibi olan milletimiz istikbal ve istiklal haklarına gölge düşürmediği gibi zillet ve hezimet siyasetine de şans tanımamıştır. Milli Mücadele yıllarının akıl ve ahlakının yanı sıra Cumhuriyet’in kuruluşuna refakat eden ruh ve duruş elbette Cumhur İttifakı’nda tecessüm ederek Türkiye’nin ilerleyiş ve yükseliş kararlılığını her cepheden desteklemiştir. Hiç kuşku yok ki, 14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde kazanan hem Türkiye hem de Türk milleti olmuştur. Bu mezkur ve müstesna kazanımın 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak seçimlere aynısıyla yansıması merkezi yönetimden yerel yönetimlere uzanan hat boyunca Türkiye’nin gücüne güç katacaktır.

Maalesef muhalefet partilerinin uhdesinde bulunan belediyeler en kötü dönemlerini yaşamaktadır. Eser ve hizmet siyaseti yerine hamaset ve husumet siyaseti takip eden muhalefet partileri yerel yönetimlerde sınıfta kalmış ve dağılmışlardır. Türk milleti yürek yaralayan çarpık ve yozlaşmış böylesi bir tabloya asla mecbur ve müstahak değildir. 31 Mart 2019 sonrası zillet ittifakı partilerinin yönetimine geçen belediyeler adeta Fetret Devri’ne mahkûmiyetle birlikte, bu belediyelerin hizmetle mükellef oldukları şehirler ve bu şehirlerde mukim aziz vatandaşlarımız çaresizliğe ve ilgisizliğe terk edilmişlerdir.

Emanet zayi olmuş, CHP’li ve diğer muhalif partili belediye başkanları üstlendikleri görevleri taammüden ihmalin yanı sıra, genel siyasetin meçhul tartışma ve polemiklerinin çıkmaz sokağına hapsetmişlerdir. Türk demokrasi ve siyaset tarihi, yerel yönetimlerde vasat bulan vaki ve vahim dağınıklığa, üstelik atalet ve acziyete bugüne kadar hiç tanık olmamıştır. Zira çarpıcı gerçekler ayan beyan karşımızdadır.

CHP ve HDP başta olmak üzere muhalefet partilerinin yönetimi altında inim inim inleyen belediyelerin milli iradenin müdahalesiyle kurtarılması önümüzdeki en sıcak gündem konusu haline gelmiştir. Bilhassa İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Aydın, Muğla, Hatay, Eskişehir, Tekirdağ ve Mersin Büyükşehir Belediyeleri ile birlikte HDP’nin terör örgütü PKK’ya yardım ve yataklık maksadıyla zehirleyip seferber ettiği belediyeler mutlaka el değiştirmeli ve cumhurun yönetimine geçmelidir. Yerel yönetimlerdeki mevzi ve merkezkaç istila son bulmalıdır.

Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı yerel yönetimlere çöreklenen bozguncu anlayışın milli güvenliği ve toplumsal huzuru sarstığı kanaatindedir. Zillet ittifakı, içine yuvarlandığı kaosu ülke geneline taşımaya ve teşmil etmeye heveslenmekte, deyim yerindeyse ateşle oynamaktadır. CHP’nin iç bünyesini habis bir ur gibi saran anlaşmazlıkları örtbas etmek gayesiyle sivri ağızlı ve siğil akıllı yönetici veya milletvekilleri eliyle toplumun hassas olduğu alanlarda provokasyona yeltenmesi dikkatle takip edilip önlem alınması gereken bir tehdittir.

Muğla Akbelen’de başta CHP Genel Başkanı olmak üzere, nöbetçi provokatörlerin günlerdir iç huzuru tahrip çabası gözümüzden kaçmamıştır. Günbegün eriyen bir partinin ve marjinal yedeklerinin Akbelen’den bir Gezi Parkı kalkışması çıkarmak için her alçaklığa tevessül ve teşebbüs ettikleri açıktır. Ortak aklın sükûtuyla beraber sinerjisini ve siyaset dengesini kaybedip yoğun iç kargaşanın tutsağı haline düşen ve hatta kongresini dahi yapmaktan aciz olan CHP yönetiminin her konuda krize oynadığı görülmektedir.

“CHP, feodal siyasi beyliklerini ilan etmiş bir avuç hukuk tanımaz menfaatperestin kuşatması altındadır”

Muğla Akbelen’de FETÖ ve PKK iltisaklı kriminal tiplere eylem alanı açan, sözde çevreci örgütlere çanak tutan, yasa dışı sol gruplarla kol kola girip olay çıkarmak için fırsat kollayan CHP yönetimi, siyasi komaya girmesine neden olan yüksek tansiyonu bir kanaldan Türkiye’ye yaymanın çabasındadır. CHP, feodal siyasi beyliklerini ilan etmiş bir avuç hukuk tanımaz menfaatperestin kuşatması altındadır.

Akbelen’de bir CHP’li milletvekilinin şerefli ve kahraman jandarmamıza eşkıya diye bağırıp tıpkı bir müstevli işbirlikçisi gibi koşarak peşine düşmesi utançla hatırlanacak rezil görüntülere sahne olmuştur. HDP’li bölücüler ne yapıyorsa aynısına CHP’li milletvekilleri de kalkışmıştır. Türk vatanında, Türk askerine düşmanca mukabele etmenin cezasız ve karşılıksız bırakılmaması, bu milletvekili müsveddesinin dokunulmazlığının kaldırılarak yargılanmasının önünün açılması demokrasi ve hukuk namusu adına bir mecburiyettir.

Zillet ittifakı Cumhurbaşkanı ve Milletvekili Genel Seçimlerinde yaşadığı hüsranın sancısıyla ayar ve ölçülerini tamamen kaybetmiştir. Nasıl ki, Gezi Parkı’nda konu ağaç değilse, Akbelen’de de ağaç olmadığı kesindir. Muhalefet partileri sandıkta alamadıkları sonucu sokakları karıştırarak, toplumsal olayları kaşıyarak, bir çatışma iklimi kurgulayarak kestirme yollardan almak istemekte, bu nedenle de provokasyon kuyruğuna girmekte bir sakınca görmemektedir.

Takip edilen bu yol, yol değildir, sonu da, sonucu da muhatapları adına mağlubiyet ve mahcubiyettir. CHP Genel Başkanı’nın etrafı çevrelenmiş, aleyhine olacak şekilde çember gittikçe daralmışken Akbelen’de boy göstermesi başka bir sorumsuzluk ve şuursuzluk örneğidir. İstismar siyasetinin, inkar ve ihanet sarmalının ön kapısı olduğu gibi, bunun faillerine sağlayacağı bir yarar da yoktur.

Esenyurt’ta işlenen menfur bir cinayet üzerinden toplumsal yapıya korku aşılayan, tedirginliği artıran, güven ve huzur ortamını karartmaya çalışanlar da siyasetten ve demokrasinden umudunu kesen zillet zihniyetinden başkası değildir. Suç ve suçluyla mücadele kararlılıkla devam edecek, bu süreçte hiç kimsenin gözünün yaşına da bakılmayacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ikinci döneminde, bir insan hakkı olan huzur Türkiye’mize egemen olacaktır. Bu hususta muktedir irade ve müteyakkız inanç Cumhur İttifakı’nda ziyadesiyle havi ve hakimdir. Sabır, sükûnet ve suhuletle vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği titizlikle muhafaza ve müdafaa edilecektir.

Nitekim milletimiz müsterih olmalı, gönlünü de ferah tutmalıdır. Milliyetçi Hareket Partisi, ekonomiden diplomasiye, sağlıktan spora, enerjiden ekonomiye, güvenlikten terörle mücadeleye, eğitimden sanata, sanayiden ulaştırmaya, kısaca hemen her alanda Türkiye’nin başarısı için merkezi yönetimle yerel yönetim arasında siyasi, fikri ve hedef birlikteliğini bir zaruret kabul etmektedir.

Bu maksatla da, 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerine hazırlık süreci 24 Temmuz 2024 tarihinde başlatılmış, 1 Ağustos 2024 tarihinden itibaren de ülke sathına etaplar halinde yayılması kararlaştırılmıştır.

“2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu” temasıyla çalışmalarımız hız kesmeden devam edecektir. Mahalli İdareler Seçim sürecinde kullanılacak görsellerimiz ülke çapında seçilmiş billboardlarda vatandaşlarımızın bilgisine sunulacaktır.

Hedefimiz, “İstikrar ve Hizmet İçin, Uyumlu Yönetimle, Umutlu Geleceğe” ulaşmaktır.
Hedefimiz, “Merkezden Yerele, İstikrarı Bozmadan Umuda Doğru” yol almaktır.
Hedefimiz, “Aklın Yolu Bir, Genelden Yerele Birlik, Ülkede Yönetimde Dirlik” oluşturmaktır.
Hedefimiz, “Ayırmadan, Ayrışmadan Yerelde İktidar, Ülkede İstikrar” sağlamaktır.
Hedefimiz, “Yönetimde İstikrar, Daha Güçlü İstikbal”dir.
Hedefimiz, “Yeni Yüzyıl, Lider Türkiye, Üretken Belediye”dir.
Hedefimiz, “Güçlü Yasama, Kararlı Yürütme, Uyumlu Belediye”dir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Mahalli İdareler Seçimlerinde takip edeceğimiz birinci stratejik hedefimiz; mevcut belediye başkanlıklarımızı muhafaza ederek bunun üzerine yenilerini ve hatta daha çoğunu eklemektir. İkinci stratejik hedefimiz; Cumhur İttifakı’nın doğasına ve ruhuna muvafık hareket edip muhalefet partilerinin yönetimindeki belediyelerin yürek yaralayan makus ve meyus hallerine son vermektir.

14 Mayıs ve 28 Mayıs 2023 tarihlerinde elde edilen demokratik başarıyı yerel yönetimlerde perçinlemek, Türk ve Türkiye Yüzyılı yürüyüşüne ivmek vermek boynumuzun borcudur. Gayret bizden, tevfik Allah’tandır. Yerel yönetimlerin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’yle birleşik ve bütünleşik yapısı, merkezi yönetimle tek ses ve tek nefes oluşu Türkiye’mizin medeniyetler ve milletler mücadelesinde büyük bir kozu olacaktır. Milletimize olan güvenimiz ve inancımız tamdır.

14 Mayıs ve 28 Mayıs’ta havlu atan muhalefet partileri, 31 Mart 2024 tarihinde de kaybedecek ve Türkiye’nin ufkunu perdelemenin bedelini sandıkta ödeyeceklerdir. Emperyalizme kurşun asker olmanın acıklı ve ağır sonuçlarını zamanı geldiğinde herkes görecektir. “

Paylaşın

Bahçeli Duyurdu: MHP, Yerel Seçim Startını Verdi

“Lozan Antlaşması’nın 100’üncü Yıl Dönümü” nedeniyle bir mesaj yayınlayan MHP Lideri Bahçeli, “Milliyetçi Hareket Partisi, Lozan Barış Antlaşması’nın 100’üncü yıl dönümünde, ‘2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu’ temasıyla 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerine hazırlık sürecini de resmen başlatmıştır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Atılan bu kararlı adımın hayırlı olmasını diliyor, başaracağımızdan, uyumlu yönetimle umutlu bir geleceğe ulaşacağımızdan kuşku duymadığımı inançla ifade ediyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, Milli Mücadele kahramanlarını, aziz şehitlerimizi, Lozan delegasyonunu hürmet ve rahmetle anıyorum.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ‘Lozan Antlaşması’nın 100’üncü Yıl Dönümü’ nedeniyle bir mesaj yayımladı. Bahçeli, mesajında şu ifadelere yer verdi:

“20 Kasım 1922 tarihinde başlayan, 4 Şubat-23 Nisan 1923 tarihleri arasında kesintiye uğrayan, 24 Temmuz 1923 tarihinde de imza altına alınan Lozan süreci Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası toplum nezdinde eşit hak ve statüyle tescili, aynı zamanda Cumhuriyet’in tezahür ve tecelli zeminidir.

Lozan Barış Antlaşması Milli Mücadele’nin muvaffakiyet ve muzaffer ruhu üzerine bina edilmiş, Türk milletinin egemenlik hakları, tarihi kazanımları, hukuki ve hükümran vasfı 9 aya yakın devam eden müzakerelerle muarız ve muhasım unsurlara kabul ettirilmiştir. Lozan’da, bağımsızlık savaşını zaferle buluşturan bir milletin varoluş haysiyeti, istiklal ve istikbal hedefleri taçlanmıştır.

İçinde bulunduğumuz 2023 yılı hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de Lozan Barış Antlaşması’nın 100’üncü yıldönümüdür.  Yeni Türkiye’nin kurucu belgesi olan Lozan Antlaşması, Sevr ihanetinin müellif, muhabir ve muhiplerini de derin bir hayal kırıklığına uğratmıştır. Milli Mücadele’nin sonucu, Lozan Barış Antlaşması’yla dünya çapında hukuki ve meşru bir çerçeveye kavuşmuştur.

Bugünlerde Sevr hayranı bölücü ve teslimiyetçi mihrakların tek merkezden komut almışçasına kıpırdamaya, Lozan Barış Antlaşması’nın sorgulamaya ve sulandırmaya başladıkları esefle görülmektedir. Şark Meselesi’nin cenaze merasimi olan Sevr’i diriltmek amacıyla emperyalizmin lekeli maşaları tekrar devrededir.

Bölücü terör örgütü PKK’nın bu yılın başından itibaren Lozan Antlaşması aleyhine kara propagandaya başlaması ise tesadüf değildir.

Nitekim PKK’nın Avrupa ayağı olan sözde Kürdistan Ulusal Kongresi’nin eşbaşkanı tarafından Lozan Antlaşması’na karşı eylem çağrısı, Lozan Barış Antlaşması’nın yargılanması emeliyle İsviçre’de kurulan sözde mahkeme ve Bafil Talabani’nin nefret saçan açıklamaları, 6-7 Temmuz 2023 tarihlerinde Suriye’nin kuzeyinde Lozan Antlaşması aleyhine bölücülerin düzenlediği terör çalıştayı, Diyarbakır Barosu’na kayıtlı iki satılmış avukat müsveddesinin Lozan Antlaşması’nın iptali ve self determinasyonla ilgili Danıştay’a müracaatları, ABD ve Avrupa’da Lozan aleyhine yapılan protesto yürüyüşleri Türkiye düşmanlığının azgınlaştığına delalettir.

Lozan Barış Antlaşması’yla hesaplaşmak için bir plan dahilinde yalan ve fitne kuyruğuna girenlerin asıl gayesi Türkiye’nin taciz ve tahribine hizmettir.  “Türkiye Cumhuriyeti Lozan’da kuruldu, Lozan’da yıkılacak” sloganı atan alçakların elbette çabaları beyhude, hevesleri boşunadır. Adım adım, karış karış müdafaa edilerek kurtarılan aziz vatan, kurulan Türkiye Cumhuriyeti ve bunların hukuki temeli Lozan Barış Antlaşması imhaya ve izmihlale asla maruz bırakılmayacaktır.

Türk milleti hiçbir antlaşmayla var olmamış, hiçbir antlaşmayla da yok edilemeyecektedir. Bunun yegâne kanıtı Sevr suikastının yırtılıp atılmasında gösterilen kahramanlıktır. Lozan Barış Antlaşması’nı zafer ile hezimet arasına sıkıştıranların, hatta Sevr’le bağ kuranların iyi niyetten mahrum oldukları, Milli Mücadele’ye ve milli bekaya ters baktıkları da tartışmasızdır.

Bilinmelidir ki, Lozan Barış Antlaşması’nı orasından burasından kurcalayanlar, milli hakikatlerden ve tarihi vesikalardan kopuk yorumlayanlar Türkiye Cumhuriyeti’ni kundaklamaya azmeden sömürge bakiyeleridir. Bu şuursuz ve gayri milli güruhun dayatmalarına müsaade edilmeyecek, Lozan Barış Antlaşması’nın Milli Mücadele’yle sınırları çizilmiş ilke ve esaslarından taviz verilmeyecektir.

Ayrıca Milliyetçi Hareket Partisi, Lozan Barış Antlaşması’nın 100’üncü yıldönümünde, “2024’e Doğru, Diyar Diyar Anadolu” temasıyla 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak Mahalli İdareler Seçimlerine hazırlık sürecini de resmen başlatmıştır. Atılan bu kararlı adımın hayırlı olmasını diliyor, başaracağımızdan, uyumlu yönetimle umutlu bir geleceğe ulaşacağımızdan kuşku duymadığımı inançla ifade ediyorum.

Türkiye Cumhuriyeti’nin banisi, ilk Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, Milli Mücadele kahramanlarını, aziz şehitlerimizi, Lozan delegasyonunu hürmet ve rahmetle anıyorum.”

Paylaşın

Bahçeli’den NATO Çıkışı: Türkiye’nin Milli Güvenliği Göz Ardı Edilmiştir

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan MHP Lideri Bahçeli, “Türkiye’nin NATO’yla ittifak kültürü 71 yıllık gelgitli bir maziye dayanmaktadır. Ne var ki köprülerin altından çok sular akmıştır. Ne dünya eski dünyadır, ne de Türkiye 1950’li yılların Türkiye’sidir. Bir defa bu yalın ve yakın gerçeğin telaffuz sorumluluğu bihakkın omuzlarımızdadır. Türkiye, NATO hukuku çerçevesinde üstlendiği askeri, stratejik ve siyasi misyonları harfiyen yerine getirirken aynı hakkaniyeti, aynı hassasiyeti maalesef ittifak ortaklarından görmemiştir” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bugüne kadar hiçbir görevden, hatta hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Türkiye’nin milli güvenliği hemen hemen her seferinde göz ardı edilmiştir. Finlandiya’nın katılımıyla NATO üyesi ülkelerin sayısı 31’e çıkmıştır. Şimdi üyelik peronuna İsveç yanaşmıştır. Bu ülkenin üyeliğine karşı Türkiye’nin haklı ve meşru itirazları vardır. İsveç’in terörle arasına mesafe koymaktan ısrarla imtina ettiği malumlarınızdır. Üstelik İsveç hükümetinin Kur’an-ı Kerim’e yönelik şerefsiz ve vandal saldırıları sürekli alttan aldığı, görmezden geldiği, sıkışınca da durumu kurtarmak için cılız kınama mesajları yayımladığı bilinen bir husustur.”

Bahçeli, konuşmasının devamında, “Türkiye dayatmaları sineye çekecek kabile devleti değildir. NATO’nun açık kapı politikasının maksat ve mahiyeti de milli bekamızdan, egemenlik haklarımızdan, iç ve dış güvenlik mülahazalarından daha mühim, daha öncelikli olamayacaktır. Geldiğimiz bu aşamada cevabını aradığımız sarsıcı soru şudur: Milli varlığımızı doğrudan tehdit eden kanlı terör örgütlerine kucak açan, bunların terörist devşirmesine ve haraç toplamasına kendi başkentinde göz yuman mahut ülkeyle bir güvenlik mimarisinin bünyesinde nasıl buluşacağız? Böylesi bir acizliğe nasıl göz yumacağız? Bunu nasıl hazmedeceğiz?” ifadelerini kullandı.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Bahçeli’nin açıklamaları şöyle:

Türk siyaseti, ahlaki ve milli uzlaşma vasatından bir yanda kaçıp diğer yanda korkanların elinde itibar ve irtifa kaybına acıklı şekilde maruz kalmaktadır. Bu kaybın önüne geçmek, bu kaybın zarar ve ziyanlarını telafi etmek sahici ve samimi siyaset yapanların öncelikli vazifesidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1 Ekim 2023 tarihine kadar çalışmalarına ara vermeden gündemde bulunan kanun tekliflerini sırasıyla kabul ederek milletimizin haklı beklentilerini karşılamak durumundayız. Özellikle 6 Şubat Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin neden olduğu ekonomik hasarların telafisi için bazı düzenlemeler yapılacaktır.

Bu düzenlemeler can sıkıcı olsa da daha güzel ve gelişmiş bir ülke tablosuna vasıl olmak için dişimizi sabırla sıkmamız işin doğası gereğidir. Nimet-külfet dengesi adaletle kurularak depremin ağır sonuçları inanıyorum ki en aza indirilecektir. Bildiğiniz gibi depremin neden olduğu sosyal, toplumsal, sosyolojik ve psikolojik maliyetlerin yanında kabarık ekonomik faturası yaklaşık 104 milyar dolar düzeyindedir. Devlet deprem bölgesinde seferber olmuştur. Bütün imkanlar harekete geçirilmiş, mağdur vatandaşlarımıza el uzatılmıştır. Bunun yanı sıra, depreme karşı güvenli konutların temel atma ve yapım süreçleri tavsamadan ve teklemeden devam etmektedir.

Olağanüstü bu mücadele sürecinin desteklenmesi, depremzede vatandaşlarımızın her türlü ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla 2023 yılı Merkezi Yönetim Bütçesine ilave ödenek eklenmesi söz konusudur. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, TBMM’de görüşülecek kanun tekliflerini tereddütsüz destekleyeceğimizi, vatanımızın ve milletimizin başta deprem olmak üzere, farklı sebeplerden kaynaklanan akut ihtiyaçlarının karşılanması için yapıcı ve müspet irademizi göstereceğimizi huzurlarınızda açıklamak istiyorum.

Tezvirat ve tefrikalarıyla vapur bacası gibi ses çıkaran bedhahlara aldanmayız, hiç de aldırış etmeyiz. Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’ncü yıldönümünde milli birlik ve kardeşlik ruhuyla her meselenin üstesinden geliriz, bunu da başarmaya azimli ve muktediriz. Ekonominin fırtınalı denizlerden güvenli limana yüzerek demirleyeceğine, günün sonunda insanımızın yüksek refah standardına ulaşacağına; yakın vadede kalkınmış, büyümüş, zenginleşmiş, fiyat ve finansal istikrarıyla, gelir ve servet dağılımı adaletini sağlamış bir Türkiye’nin yıldız gibi parlayacağına yürekten inanıyorum.

Hayat pahalılığı kaderimiz değildir. Kur, faiz ve enflasyondaki oynaklıklar sağlıklı bir yönetim sistemi, güçlü bir iktidar ve millet desteğiyle gündemdeki ağırlığını inşallah kaybedecektir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi siyasal ve ekonomik istikrarın güvencesidir. Böylelikle ekonomide huzur ve refah sökün edecektir. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında 3 Haziran 2023 tarihinde açıklanıp göreve başlayan ikinci dönem Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Türkiye ekonomisinin maruz kaldığı risk ve tehlikeleri en aza çekmek için kolları sıvamıştır.

Hiçbir vatandaşımızı enflasyona ezdirmeme gayesi taşıyan bir iktidar görevinin başındadır. Biz de bu gayenin sonuna kadar yanındayız. Memurlarımıza ve emeklilerimize yapılacak zamların da destekçisiyiz.

Ekonomik şartlar iyileştikçe, ekonomik toparlanma genişledikçe, ümit ediyorum ki memur ve emeklilerimizin maaşları çok daha yüksek düzeylere ulaşacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi işçinin, memurun, esnafın, emeklinin, çiftçinin, sanayici, müteşebbisin, bakıma muhtaç her insanımızın şartta arkasındadır. 1 Temmuz 2023 itibarıyla tüm kamu görevlilerimizin maaşlarında, ilk 6 aylık enflasyon farkına ek olarak yılın ikinci yarısı için toplu sözleşmeden kaynaklanan oranla toplam yüzde 17,55’lik zam ve seyyanen net 8 bin 77 liralık artış yapılacaktır.

Gönül isterdi ki, bu maaş yükselişi daha fazla olsun. Ancak bütçe imkanları bellidir, Türkiye ekonomisinin türbülanstan çıkma sürecinin zorlukları ortadadır. Kamu çalışanlarımızla ilgili gelişmeler böyleyken, sayıları 15,9 milyona ulaşmış emeklilerimize yapılan yüzde 25’lik maaş artışı gördüğümüz kadarıyla makul ve yeterli bulunmamıştır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak açık ve samimi teklifimiz şudur: İlk olarak, memur maaşlarına ilavesi planlanan 8 bin 77 liralık seyyanen artışın kök ücrete ve aynısıyla emekli maaşlarına yansıtılması beklentimiz ve talebimizdir.

İkinci olarak, Perakende Kanununda haksız rekabeti önleyecek değişiklikler yapılması, SGK üst limiti, gelir vergisi dilimleri ve kıdem tazminatıyla ilgili düzenlemeler işçi ve işveren yararını dikkate alacak şekilde gözden geçirilmelidir. Enflasyondaki düşüşe eşzamanlı olarak, işçilerimize ve asgari ücretle geçinen kardeşlerimize yapılan iyileştirmelerle beraber memur ve emeklilerimizin maaşlarının artırılması satın alma gücünü nispeten koruyacaktır.

Milletimizin her güzel insanına ne yapsak eksik, ne versek azdır. Döviz fiyatlarındaki dalgalanmalardan haksız fiyat artışlarıyla istifadeye kalkışan, fiyat etiketlerini güncellemek bahanesiyle acımasızlığa ortak olan, vatandaşımızın kesesine, devletimizin kasasına göz koyan fırsatçılarla da amansız şekilde mücadele edilmelidir. Hiç kimse ahlaksız bir kazanç hırsının yanlarına kalacağını sanmamalıdır. Vatandaşlarımızın ekmeğinden aşıranlara kesinlikle göz açtırılmamalıdır.

Harç ve vergilerdeki yeni düzenlemeler karşısında kaşıkla verilip kepçeyle alınıyor diye yaygara koparan müflis siyasetçileri de iyi niyetten yoksun, samimiyetten uzak, ekonominin gerçeklerinden tamamıyla kopuk olduğunu hem not hem de teyit ediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin Türkiye ekonomisi hakkında söyleyeceği pek çok şey vardır ve bunlar temelsiz değildir. Bu kapsamda parti olarak “Ekonomik Büyüme, Sosyal Gelişme ve Milli Bütünleşme” temelinde “Geleceğin Ekonomi Vizyonu”nu 20 uzman ve akademisyenimizin iştirakiyle hazırlayıp kamuoyunun bilgisine sunduğumuz hafıza kaybına uğramamış her insanımızın, her dava arkadaşımızın, konuyla ilgilenen herkesin malumudur.

Merhum Mithat Cemal Kuntay’ın başucu eseri “Üç İstanbul” isimli romanında, “kazanıp sırıtanlarla kazanamayıp somurtanların” Birinci Dünya Savaşı yıllarında ülkenin genel tarifi olduğu yazılıdır. Romanın bir başka yerinde de şu ifadeler satırlara işlenmiştir: “Bizde ihtiyarlamadan zengin olanı dağdan şehre inmiş canavar gibi taşlıyorlardı.” Bu ekonomi politik mahiyetli tespitlerin o dönemin hayat gerçeğiyle bağdaşıp bağdaşmadığı başka bir tartışma konusu olsa da, adil bölüşümün ve hakkaniyetli paylaşımın insan ve toplum huzurunun vazgeçilmez bir öğesi olduğunu bir an olsun dikkatlerden kaçırmamak hedef tayin edilmelidir. Çok yiyenle hiç yemeyen arasındaki uçurum kapanmadan dünya genelinde çatışma ve gerilimlerin eksen kaymasına uğraması neredeyse muhal bir hayaldir.

Bizim için ekonomik hayat, tıpkı merhum Prof. Dr. Sabri Fehmi Ülgener’in isabetle kaydettiği gibi, yalnız verilerin bir araya gelişinden ibaret bir madde dünyası değildir. Kendine has tavır ve davranışlarıyla özümsenmesi gereken insan gerçeği ekonominin olmazsa olmaz kemer taşıdır. Bugüne kadar, insanın değerleri ve duygusal eğilimleri tarihin akışına her şeyden daha fazla yön vermiştir. İnsanı unutan ideolojik ve siyasi akımların ekonomiyle ilgili söyleyecekleri tek bir kelamları yoktur. Ve insan nasıl teşekkül ettiği muamma olan rasyonel dürtülerle sadece ekonomik çıkarlar peşinde koşan bir varlık da değildir. Şu doğru soruyu on yıllar evvel Merhum Prof. Dr. İdris Küçükömer sormuştur: “Varsayalım ki ekonomi büyüdü, işsizlik azaldı, enflasyon aşağılara çekildi.

Bunlar yurdumuz insanının var olma sorununa ışık getirmiş olur mu?” Yani rakam ve oranlar müreffeh ve muzaffer bir zirveden ekonomik aydınlığı müjdelerken bizim için her şey bitmiş, her sorun çözülmüş, her kumpas ve karanlık kampanya son bulmuş olacak mıdır? Elbette bu sorulara müspet cevap vermekten mazur ve uzağız. Anadolu coğrafyasını vatan yapmamızın bir bedeli vardır ve bu bedelin sancılarına ebediyete kadar muhatap kalıp mukavemet göstermemiz kaçınılmazdır. Ne zaman ki, nihai hedefimiz olan İ’la-yi Kelimetullah dünya çapında hasıl ve hakim olur, işte o zaman çağa ve insanlığın çağrısına Müslüman Türk milleti mühür vuracaktır.

“Türkiye’nin milli güvenliği hemen hemen her seferinde göz ardı edilmiştir”

Türkiye’nin NATO’yla ittifak kültürü 71 yıllık gelgitli bir maziye dayanmaktadır. Ne var ki köprülerin altından çok sular akmıştır. Ne dünya eski dünyadır, ne de Türkiye 1950’li yılların Türkiye’sidir. Bir defa bu yalın ve yakın gerçeğin telaffuz sorumluluğu bihakkın omuzlarımızdadır. Türkiye, NATO hukuku çerçevesinde üstlendiği askeri, stratejik ve siyasi misyonları harfiyen yerine getirirken aynı hakkaniyeti, aynı hassasiyeti maalesef ittifak ortaklarından görmemiştir. Bugüne kadar hiçbir görevden, hatta hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan Türkiye’nin milli güvenliği hemen hemen her seferinde göz ardı edilmiştir. Finlandiya’nın katılımıyla NATO üyesi ülkelerin sayısı 31’e çıkmıştır.

Şimdi üyelik peronuna İsveç yanaşmıştır. Bu ülkenin üyeliğine karşı Türkiye’nin haklı ve meşru itirazları vardır. İsveç’in terörle arasına mesafe koymaktan ısrarla imtina ettiği malumlarınızdır. Üstelik İsveç hükümetinin Kur’an-ı Kerim’e yönelik şerefsiz ve vandal saldırıları sürekli alttan aldığı, görmezden geldiği, sıkışınca da durumu kurtarmak için cılız kınama mesajları yayımladığı bilinen bir husustur. Türkiye dayatmaları sineye çekecek kabile devleti değildir. NATO’nun açık kapı politikasının maksat ve mahiyeti de milli bekamızdan, egemenlik haklarımızdan, iç ve dış güvenlik mülahazalarından daha mühim, daha öncelikli olamayacaktır.

Geldiğimiz bu aşamada cevabını aradığımız sarsıcı soru şudur: Milli varlığımızı doğrudan tehdit eden kanlı terör örgütlerine kucak açan, bunların terörist devşirmesine ve haraç toplamasına kendi başkentinde göz yuman mahut ülkeyle bir güvenlik mimarisinin bünyesinde nasıl buluşacağız? Böylesi bir acizliğe nasıl göz yumacağız? Bunu nasıl hazmedeceğiz? Sadece ABD istedi diye, F-16’yla ilgili parmak sallanıyor diye zillete tamam mı diyeceğiz? İsveç, PKK’nın Avrupa’daki mağarasıdır. Kandil Dağı neyse Stockholm aynısıdır. İsveç hükümeti bugüne kadarki köhne ve kötürüm politikalarından 180 derece dönüş yaparsa, bu çerçevede bir ıslah ve terbiye hali müşahhas ölçülerde görülürse, bizim diyeceğimiz bir şey yoktur, nitekim karar Sayın Cumhurbaşkanımızındır.

Kaldı ki, İsveç askeri unsurları fiilen NATO operasyonlarına dahil olmaktadır. 26 üyesi NATO ülkesi olan Avrupa Savunma Birliği içinde İsveç de yer almaktadır. İsveç’in dolaylı yollardan NATO korumasına alındığı, ABD’nin Avrupa’daki ana üstlerinden birisi olduğu meydandadır. 19 Haziran 2023 tarihinde ABD’ye ait 2 adet B-1B Lancer uzun menzilli stratejik bombardıman uçağının İsveç’e konuşlanması tesadüf değildir. Kuşkusuz NATO’nun da Türkiye’nin ahlaki ve hukuki tezlerini, milli güvenliğiyle ilgili duyarlılık ve taleplerini gözetmesi ihmali ve inkarı olmayan bir sorumluluğudur. Bir defa ABD başta olmak üzere, NATO üyesi bazı ülkelerin PKK/YPG’yle irtibat ve ilişkileri kabul ve izah edilemez boyutlardadır.

ABD’li yetkililerin, PKK/YPG terör örgütüyle “taktiksel ve dönemsel ittifak” içinde olduklarını açıklamaları kaygı ve utanç verici bir ilkellik, NATO ittifak ahlakına şirret bir suikasttır. ABD, terör örgütüyle ittifak halindeyse, Türkiye’yle yaptığı ve kurduğu ittifaka ne diyeceğiz? Bunu nasıl ifade edeceğiz? Bu yaman çelişki NATO’nun itibar ve inandırıcılığını, ABD’nin dostluk ve müttefiklik iradesini yıllar içinde aşındırmıştır. Biz, gündüz şapkalı gece külahlı ne dost istiyoruz, ne de ittifak ortağı arıyoruz. Müttefik olacaksak mertçe olalım, adam gibi olalım, karşılıklı hak ve çıkarlara sonuna kadar da saygılı olalım. 12 Eylül’de söylenen “bizim çocuklar başardı” itirafını unutmadık.

15 Temmuz gecesi tepemizde uçuşan NATO uçak ve helikopterlerini, bunları kullanan alçak ve ahlaksızları unutmadık. Türkiye’yi içeriden çökertmek, milli bağları çözmek, devlet ve millet varlığını çürütmek için NATO oyunlarını ve küresel emperyalizmin komplolarını asla hatırımızdan çıkarmadık. 15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan vahşet ve ihanetin henüz NATO namına kuşkulu ve tartışmalı pek çok noktası olduğunu da biliyor ve gerilen sinirlerimizle yumruğumuzu sıkıyoruz. FETÖ’cü alçaklar, Fransa’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önünde miting yaparken NATO müttefiklerimizden gık çıkmadı.

“Dünya’nın NATO’dan ve ABD’den ibaret olmadığı bilinmelidir”

Teröristbaşı Gülen’in Pensilvanya’dan yaka paça alınıp ülkemize iadesi bugüne kadar bir türlü gerçekleşmedi. Hala FETÖ’nün kripto damarının siyaset, bürokrasi, eğitim, ekonomi, medya ve diğer alanlarda dip dalga halinde faaliyet içinde olduğunu bilmeyen, duymayan, görmeyen kalmadı. FETÖ’yü başımıza bela eden azgınlaşmış Türk ve İslam düşmanlarıdır. Aynısını PKK/YPG için de söylemek mümkün ve mutlaktır. Bizim nezdimizde PKK neyse FETÖ odur. Ve bu iki hunhar terör örgütünün acımadan, gözünün yaşına bakmadan kökü kazınmalıdır.

Gerekirse NATO üyesi bir kısım ülkeyle yüzleşmek, hesaplaşmak, sayfaları ıstırapla damgalanmış kara kaplı defterleri açmak kaçınılmaz bir mecburiyet olarak gündeme gelebilecektir. 15 Temmuz 2016’da işgal ve istila hevesleri hainlerin ve haşhaşilerin kursağında bırakılmıştır. NATO heyecanlı bir futbol müsabakasını seyreder gibi ihaneti seyretmiş, hatta zemin hazırlamıştır. Bizim NATO’ya bakışımız bellidir. Esasen hiç değişmemiştir. Dünya’nın NATO’dan ve ABD’den ibaret olmadığı bilinmelidir. Fakat Türkiye’nin stratejik tercih ve kararlarının da arkasında duracağımızı, Litvanya zirvesini tek yürek halinde takip edip ülkemizin çıkarları neyi gerektiriyorsa onun yanında olacağımızı üstüne basa basa ifade ediyorum.

Emperyalizmin kilit aktörleri, bin yıllık bir nefretle Türk’ü önce Avrupa’dan atmaya, sonra doğu ve güney vilayetlerinden koparmaya, hitamında da Anadolu’da küçük bir havzaya sıkıştırıp orada imha etmeye niyetlendiler. Bir zamanlar hâkimiyetimizde olan coğrafyaların sınırlarını masa başında cetvelle çizip ecdadımıza silah zoruyla ve tehdit yoluyla dayattılar. Bugün ne yaşıyorsak, neyle mücadele edip sınanıyorsak, biliniz ki, Birinci Dünya Savaşı’yla ilişkilidir. Ve bu savaş henüz bitmemiştir.

Bugünün ve geleceğin sorunları 1914-1918 arasındaki yılların dünyasında mahfuzdur. Kan revan içindeki Ortadoğu 100 yıllık kanlı ve kahredici bir yanlışın mahkumudur. 19 Ağustos 1914’de Sofya’da çıkan Hoydan Ermeni Gazetesindeki şu manşet her şeyin özetidir. Bu manşet diyordu ki: “Dünya Türk denen musibetten kurtulmalıdır.” Her şeyin özü ve özeti bu cinnet ve cinayet halinde temerküz etmiştir. Biz de diyoruz ki, Dünya’dan Türk’ü çekip çıkarın geriye yalnızca boş bir küre, boşuna dönen bir gezegen kalacaktır.”

Paylaşın