Türkiye Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli büyük depremlerin şokunu henüz atlatamamış ve depremzedelerin ihtiyaçları tam olarak karşılanamamış iken hükümet kalıcı konutlar için neden acele ediyor?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Tıpkı şehir merkezlerimiz gibi köylerimizi de bir yıl içinde ayağa kaldırmayı hedefliyoruz. Bir yıl içerisinde kalıcı konutları yetiştireceğiz ve vatandaşlarımızı yerleştireceğiz” demişti.
Siyaset bilimci Berk Esen’e göre bu acelenin ve Erdoğan’ın açıklamalarındaki motivasyonun arkasında yaklaşan seçimler olduğu kadar aynı zamanda rejimini ayakta tutabilme çabası bulunuyor.
Kalıcı konutlara bu kadar erken başlanması en başta depremzedeler olmak üzere seçmenler nezdinde istenen olumlu sonucu yaratır mı?
Berk Esen, buna şu aşamada net bir yanıt vermenin zor olacağını söyleyerek seçim tarihi, siyasi aktörlerin nasıl davranacağı, muhalefetin politikaları, ekonomik krizin gidişatı gibi farklı değişkenlere dikkat çekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep’te depremden etkilenen bölgeler için kalıcı konut yapımına ilişkin bilgi vererek “Önümüzdeki ay içinde toplam 200 bin konutun inşası için ilk kazmayı vuracağız. Deprem bölgesindeki 11 ilimizde konut ve köy evi olarak Mart ayında inşasına başlayacağımız hane sayısı 270 bini bulacaktır. İlerleyen aylarda tespitlere göre tüm deprem bölgesinde bu sayıları tekrar belirleyeceğiz” dedi.
Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada ise depremden etkilenen bölgelerin bazılarında toplamda 1.797 konutun inşasına dün itibarıyla başlanacağını belirterek “Mart ayında deprem bölgelerinin tamamında inşa ve ihya faaliyetlerimize başlayacak bu büyük felaketin izlerini ortadan kaldıracağız” dedi.
Ancak şehir plancıları bu kadar erken hareket edilmesinin sakıncalarına dikkat çekiyor. Siyaset bilimciler ise bu adımlardaki hızı AKP’nin yaklaşan seçimlere yönelik yatırımı olarak değerlendiriyor.
Felaketin izleri hemen kalkar mı?
Depremden etkilenen yerleşim yerlerinin toplam nüfusunun yaklaşık 13,5 milyon olduğu tahmin ediliyor. Deprem bölgesinde 123 şehir (10 il merkez yerleşimi ve 113 ilçe merkez yerleşimi) ve coğrafyaya dağınık halde 6 bin civarı da köy bulunduğu belirtiliyor.
Depremzedelerin güvenli konut alanlarına bir an önce erişmelerinin en temel beklenti olduğunu belirten TMMOB Şehir Plancıları Odası, “Yapılması gerekenler bellidir ve belirli bir program dâhilinde mümkün olan en kısa sürede, ancak bilim, teknik ve şehircilik ilkelerinden taviz vermeden gerçekleştirilmesi durumunda doğru sonuca ulaşabilmemiz mümkün olacaktır” uyarısında bulunuyor.
DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in sorularını yanıtlayan Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri Ayhan Erdoğan, halen enkaz kaldırma çalışmalarının tamamlanmadığını, depremzedelerin geçici olarak kalacakları çadır ve konteyner ile ilgili sorunların da çözümlenemediğini belirterek konutlardan önce öncelikli olması gerekenleri şöyle anlatıyor:
“Birincisi halen artçı depremler devam ediyor ve bölge beşik gibi sallanıyor. İkincisi enkaz kaldırma çalışmaları tamamlanmadı, hâlâ göçük altında yurttaşlarımız var. Üçüncüsü depremzedelerin nitelikli barınma koşullarına henüz erişemediğini görüyoruz. Konteyneri geçtim çadıra dahi erişim çoğu yerde mümkün değil.”
Depremden ağır etkilenen Hatay’da iki gün önce meydana gelen yeni depremlerde 6 kişi yaşamını yitirmişti.
Geçici barınma alanlarının da nitelikli olması gerektiğini ve bütün afetlerde ilk olarak nitelikli bir şekilde geçici barınma alanlarını kurmak şeklinde oturmuş bir uygulama bulunduğunu söyleyen Ayhan Erdoğan, bu sayede kalıcı konutlar inşa edilinceye kadar zaman kazanılacağını ve yurttaşların mağdur olmayacağını belirtiyor.
Şehir plancısı Erdoğan, “Bizde ise şu anda bu süreç tam tersi ilerliyor. Nitelikli barınma koşullarına ulaşamayan binlerce yurttaş var ama biz gidip doğrudan kalıcı konut yapmaya çalışıyoruz” diye konuşuyor.
“Mülkiyet sınırları yeniden belirlenmeli”
Bu arada jeologlara göre 6 Şubat’taki depremlerde fay hatlarının kırılması ile farklı bölgelerde tahmini olarak 3-7 metre aralığında yer kaymaları da oldu.
Erdoğan, bu tespiti hatırlatarak bunun kalıcı konutlarla ilgili yönünü şöyle aktarıyor:
“Bu bölgelerde kaymalar nedeniyle mülkiyet sınırları değişmiş durumda. Yani mesela sizin bir tapunuz var, o tapunun yeri değişti. Haritaların tamamının değişmesi lazım ki üzerine tekrardan bir şey yapılabilsin. Bunlar da zaman alan şeyler.”
Uzmanlar deprem bölgelerinde kalıcı konutların inşası için öncelikli zemin etütlerinin çok iyi yapılması gerektiğine işaret ederek aynı zamanda gerekli tüm bilimsel etütlerin yapılmasının ardından fay hatlarına uzaklık, depreme dayanıklı malzemeler ve doğru inşaat teknikleri gibi çok sayıda parametrenin iyi hesaplanması gerektiğini vurguluyor.
Erdoğan, tüm bu etütlerin bilimsel olarak tamamlanmasının zaman alacağını söyleyerek “Diyelim ki siz muhteşem bir performans sergilediniz. Bir yılda 200 bin konut inşa ettiniz. Bunu başarmış olsanız dahi ürettiğiniz mekâna kent denilemez. Kent çünkü sadece konutlardan oluşmuyor. Böyle bir yer en fazla yatakhane olabilir” yorumu yapıyor.
Dünyanın hiçbir yerinde afet sonrası şehirleri yeniden ayağa kaldırmak ve kalıcı barınma yerleri inşa etme işinin böyle yapılmadığını belirten Erdoğan, “Bu süreç maalesef böyle bir afetten hiçbir şekilde ders alınmadığını gösteriyor” diyor.
Peki Türkiye büyük depremlerin şokunu henüz atlatamamış ve depremzedelerin ihtiyaçları tam olarak karşılanamamış iken hükümet kalıcı konutlar için neden acele ediyor?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tıpkı şehir merkezlerimiz gibi köylerimizi de bir yıl içinde ayağa kaldırmayı hedefliyoruz. Bir yıl içerisinde kalıcı konutları yetiştireceğiz ve vatandaşlarımızı yerleştireceğiz” demişti.
Siyaset bilimci Berk Esen’e göre bu acelenin ve Erdoğan’ın açıklamalarındaki motivasyonun arkasında yaklaşan seçimler olduğu kadar aynı zamanda rejimini ayakta tutabilme çabası bulunuyor. Esen bunu şöyle açıklıyor:
“Şu ana kadar AKP iktidarı iki sac ayağı üstünde gidiyordu. Biri kendisine destek veren, sürekli kaynak dağıttığı ve nemalandırdığı ekonomik bir elit. İkincisi de kaynak dağıtarak yanlarında tuttukları kadrolar ve seçmenler. AKP’nin bu iki grubu elinde tutmak için kullandığı ve daha çok inşaata dayalı, doğal kaynakları sömüren bir ekonomik modeli vardı. Deprem bir dış şok olarak rejimi vurdu ve ağır sarstı. Şu an ise aslında Erdoğan aynı model ile buna cevap vermeye çalışıyor.”
Hükümetin yardım kampanyaları ve dışardan gelen desteklerce ciddi bir para topladığını söyleyen Esen, şu an yeni inşaat projelerine yatırılacak milyarlarca liralık bir fonu bulunduğunu ve bunun da “bazılarının ağzını sulandırabileceğini” kaydediyor.
Esen, Erdoğan’ın bu rantı kendisine destek veren ekonomik elitlere dağıtarak sac ayağının birincisini yanında tutmaya çalışacağını ifade ederek ikinci sac ayağı olan seçmenlere yönelik olası söylemi ise şu sözlerle anlatıyor:
“Seçmenlere de gidip ‘Evet, evinizi kaybettiniz ama bir yıl zaman verin, durumu toparlayacağım. O esnada da size yardım dağıtacağım, kira yardımı yapacağım. Ailesinde ölenler varsa 100 bin lira yatıracağım’ diyor. Onlara öyle bir kaynak dağıtım sözü veriyor. Bu zaten AKP’nin modeli. Yani seçim kazanmak ilk istekleri ama bence genel olarak bu rejimin ayakta kalmasının gerekleri.”
Seçmenler ikna olur mu?
Peki kalıcı konutlara bu kadar erken başlanması en başta depremzedeler olmak üzere seçmenler nezdinde istenen olumlu sonucu yaratır mı?
Esen buna şu aşamada net bir yanıt vermenin zor olacağını söyleyerek seçim tarihi, siyasi aktörlerin nasıl davranacağı, muhalefetin politikaları, ekonomik krizin gidişatı gibi farklı değişkenlere dikkat çekiyor.
Seçimlerin normal zamanında olması durumunda 18 Haziran’da yapılması gerekiyor. Ancak Cumhur İttifakı’nın deprem öncesindeki tutumu tarihin erkene çekilmesi ve 14 Mayıs’ta yapılmasıydı. 6 Şubat’taki depremin ardından ise Mayıs ya da Haziran’a ilişkin kesin bir sonuç bulunmuyor.
Esen, bunun AKP için çok ağır bir darbe olduğunu ve bunu kim reddediyorsa yanlış bir analiz yapacağını söyleyerek “Bir grup seçmeni yine de etkileyecektir. Ama o grup ne kadar büyük ve Erdoğan’ın seçilmesine yetecek kadar büyük mü? Bunlar bende şu an için soru işareti” yorumu yapıyor.
Deprem benzeri büyük felaketler sonrası bu afetin sorumluluğunun kime atfedildiğinin önemli olduğunu belirten Esen, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bu afet Allah’tan mı geldi? Belediye başkanından mı yani yerel yöneticiden mi geldi? Yoksa Erdoğan’dan mı geldi? Otoriter rejimlerde lider kendisinden bu sorumluluğu mümkün olduğunca uzakta tutabiliyor. Ancak bu aktif bir süreç ve bu uzak tutma işini bir noktaya kadar yapabilirsiniz.”
Esen’e göre süreç içinde muhalefetin birlik olarak seçmenlere alternatif çözümler sunabilmesinin de büyük önemi bulunuyor.