“Depremlerin Yol Açtığı Maddi Hasar 100 Milyar Doları Aşacak” Tahmini

11 ilde büyük yıkıma ve on binlerce insanın hayatını kaybetmesine neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerin yol açtığı maddi hasarın 100 milyar doları aşacağı tahmininde bulunuldu.

Depremlerin yol açtığı maddi hasarın üstüne toparlanma maliyetlerinin de ekleneceği belirtildi.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) yetkilisi Louisa Vinton, Kahramanmaraş merkezli depremlerin Türkiye’de yol açtığı hasarın 100 milyar doları aşacağı yönündeki öngörüyü kamuoyuyla paylaştı.

Gaziantep’ten video konferans aracılığıyla gazetecilere açıklamada bulunan Vinton, “Yapılan hesaplamalardan hasarın 100 milyar doları aşacağı açık şekilde görülüyor” dedi. BM yetkilisi, bu meblağın üstüne toparlanma maliyetlerinin de ekleneceğini belirtti.

Vinton, Türkiye ve Suriye’deki depremzedeler için bağış toplanması amacıyla 16 Mart’ta Belçika’nın başkenti Brüksel’de düzenlenecek uluslararası konferans için de 100 milyar dolar olarak hesaplanan geçici verinin esas alındığını söyledi.

Türkiye’ye yurt dışından yapılan ayni yardımlar

Türkiye Dışişleri Bakanlığı ise 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerin ardından dış temsilcilikler eşgüdümüyle Türkiye’ye ulaştırılan ayni yardımlara ilişkin son verileri paylaştı.

Dışişleri Bakanlığının Twitter hesabından yapılan grafikli paylaşıma göre, deprem bölgelerinde 16 ülke 34 sahra hastanesi kurdu. Ayrıca şu ana kadar 179 bin 655 çadır, 2 bin 76 yaşam konteyneri ve 2 bin 75 mobil hijyen ünitesi Türkiye’ye getirildi.

Ayni yardımlar kapsamında 1 milyon 879 bin 145 battaniye, 269 bin 747 uyku tulumu, 96 bin 462 yatak, 33 bin 810 jeneratör, 7 bin 488 ton giyecek, 4 bin 109 ton hijyen tıbbi malzeme ve 6 bin 908 ton gıda da Türkiye’ye ulaştı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Depremin Etkilediği İllerde Kiralar Yüzde 17 Arttı

Depremin etkilediği illerde satılık konut fiyatları deprem sonrasında ortalama yüzde 14, konut kiraları ise ortalama yüzde 17 artış gösterdi. Çevre illerde ise satılık konut fiyatları yüzde 7, konut kiraları yüzde 4 artış kaydetti.

Ocak ayında deprem illerinde satılık konut fiyatları yüzde 9, kiralar yüzde 5 artmış; çevre illerde satış fiyatı yüzde 9, kiralar ise yüzde 7 artmıştı.

Depremler sonrası büyükşehirlerde ise satılık konut fiyatları yüzde 11, konut kiraları ise yüzde 14 arttı. Ocak ayında büyükşehirlerde ise satış fiyatı yüzde 13, kiralar yüzde 11 artmıştı.

Yapay zeka ve büyük veri analizi kullanarak gayrimenkul değer hesabı yapan Endeksa’nın raporuna göre depremin yıkıma yol açtığı iller ve çevre illerde konut stoku depremin ardından önemli ölçüde düştü. Bunun sonucu olarak şubat ayında konut fiyatlarındaki artış beklentinin üzerinde gerçekleşirken, depremin etkilediği illerdeki konut fiyat artışı çevre iller ve büyükşehirlerdeki fiyat artışından yüksek oldu.

Kiralık konut stoku yüzde 59 düştü

Endeksa verilerine göre depremin etkilediği illerde satılmayı bekleyen konut stoku ortalama yüzde 53, kiralanmayı bekleyen stok adedi ise ortalama yüzde 59 düşüş gösterdi. Stoklardaki düşüşe bağlı olarak, depremin etkilediği illerde satılık konut fiyatları dehrem sonrasında ortalama yüzde 14, konut kiraları ise ortalama yüzde 17 artış gösterdi. Çevre illerde ise satılık konut fiyatları yüzde 7, konut kiraları yüzde 4 artış kaydedetti. Büyükşehirlerde ise satılık konut fiyatları yüzde 11, konut kiraları ise yüzde 14 arttı.

Ekonomim’in aktardığı Endeksa verilerine göre depremden önce ocak ayında deprem illerinde satılık konut fiyatları yüzde 9, kiralar yüzde 5 artmış; çevre illerde satış fiyatı yüzde 9, kiralar ise yüzde 7 artmıştı. Ocak ayında büyükşehirlerde ise satış fiyatı yüzde 13, kiralar yüzde 11 artmıştı.

Öte yandan, rapora göre deprem sonrası çevre iller arasında gayrimenkul fiyatlarının en fazla etkilendiği iller Dersim ve Kayseri oldu. Dersim’de satılık konut fiyatları yüzde 16 artarken, kiralar yüzde bir arttı; Kayseri’de ise satılık konut fiyatları yüzde 13, kiralar yüzde 29 artış gösterdi.

Çevredeki neredeyse tüm illerde stok düşerken Mersin’de satılık konut stokunun yüzde 36, kiralık konut stokunun ise yüzde 31 arttığına dikkat çeken Endeksa Genel Müdürü Görkem Öğüt, “Özellikle Adana’daki depremzedeler başta olmak üzere Mersin’de yazlık konutu bulunan kişilerin bu konutları kiraya veya satışa çıkarttığı bu nedenle stokların yüzde 30 üzerinde arttığı, artan stok ve acil ihtiyaç durumu ile birlikte kiraların düştüğü, satış fiyatının ise diğer illere göre daha az arttığı görülüyor” dedi.

Kiraların en fazla artığı büyükşehir Ankara

Endeksa’nın analizinde, depremin büyükşehirlerdeki gayrimenkul piyasasına etkisinin çok düşük olduğu, fiyat artışının beklenti ile aşağı yukarı paralel olduğu belirtildi. Buna göre, deprem öncesi ve sonrasında büyükşehirler içerisinde konut satış fiyatlarının en fazla arttığı il Muğla olurken, kiraların en fazla arttığı il Ankara oldu.

Muğla’da satılık konut fiyatları yüzde 13 artarken, kiralar yüzde 20 artış gösterdi. Ankara’da ise kiralar yüzde 26, satılık konut fiyatları ise yüzde 11 artış gösterdi. Deprem sonrasında kiralar İstanbul’da yüzde 13, İzmir’de yüzde 16 artarken, satılık konut fiyatları İstanbul’da yüzde 12, İzmir’de yüzde 10 artış kaydetti.

Paylaşın

Deprem Bölgeleri İçin Bir Asbest Uyarısı Da Greenpeace’ten

11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremler on binlerle ifade edilen can kaybına neden olurken, 200 binden fazla bina da hasar gördü.

Hasar gören binalar oturulamayacak hale geldiği için yıkılmak zorunda. Kanserojen bir madde olduğu bilinen aspest, Türkiye’de 31 Aralık 2010’da yürürlüğe giren yönetmelikle yasaklanana kadar binaların izolasyonunda kullanılıyordu.

Depremin birinci ayında Alman Haber Ajansı dpa’ya konuyla ilgili bir açıklama yapan Greenpeace Türkiye’nin bir sözcüsü, “Ortaya çıkan inşaat ve yıkıntı enkazındaki bazı malzemeler doğaya ve insan sağlığına zarar verebilecek maddeler içeriyor. Bunlardan biri de asbest” diye konuştu.

“104 milyon ton inşaat ve yıkıntı atığı”

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) üyesi de olan Çevre Mühendisleri Odası (ÇMO), 6 Şubat depremleri sonrasında bölgede 104 milyon tondan fazla inşaat ve yıkıntı atığı oluştuğunun tahmin edildiğini açıkladı. Atıkların kaynağından ayrı ayrı toplanmasını da tavsiye eden ÇMO, ayrı toplanan atık türlerinin de özelliklerine göre geri kazanım veya bertaraf proseslerine dâhil edilmesi gerektiğini vurguladı.

Depremlerin yaşandığı bölgede kişi başına 8-16 ton inşaat ve yıkıntı atığı (İYA) oluştuğunu da belirten ÇMO, depremin hemen ardından arabalarda, çadırlarda, ateş başında, sokakta konaklamak zorunda kalan ve akabinde çadır kentlerin oluşmaya başlamasıyla yavaş yavaş buralara taşınan insanların oluşturduğu evsel nitelikli katı atıkların da düzenli biçimde toplanmadığına dikkat çekerek, onların da insan ve çevre sağlığını tehdit eder boyuta ulaştığını aktardı.

Bunlara, kurulan mobil revirlerde gerçekleştirilen tedavi ve atık hijyenik ped sonucu oluşan tıbbi atıkların da eklendiğini, onların da ayrı toplanarak bertaraf edilmesi gerektiğini tavsiye etmişti.

ÇMO, yıkılan binalarda bulunan asbestli malzemelerin de diğer atıklardan ayrı toplanarak bertaraf edilmesi gerektiğinin altını çizmişti. Oda, asbest, kurşun veya zararlı diğer olası maddelerin miktarının ise bilinmediğini haber veriyor.

Greenpeace Türkiye de asbestli yapıların dağılmasının güvenlik için büyük önem taşıdığını bildiriyor. Örgüt, kontrolsüz şekilde yayılması halinde asbestin bölgedeki insanların, kurtarma ve enkaz kaldırma ekiplerinin kansere yakalanma riskini artıracağını savunuyor. Ayrıca enkaz kaldırma nedeniyle oluşan yoğun tozun da bilhassa akciğer kanseri, bronşit ve astım hastaları için zaten var olan riski daha da artırdığı kaydediliyor.

Pek çok madde yakılıyor

Greenpeace, halen bölgede olan insanların da ısınmak amacıyla bulduğu pek çok maddeyi yaktığına, bunun da havadaki zararlı madde oranını artırabileceğine işaret ederek hükümetin vatandaşın ısınma ihtiyacını elektrikli cihazlarla karşılamasını talep ediyor.

Örgüt, zehirli madde içeren atıkların iklim ve çevreye uygun şekilde enkazdan çıkarılmasını, bu yolla olası yeni felaketlerin de engellenmesi gerektiğini belirtiyor. Enkaz kaldırmayla meydana gelecek olası zararlı madde yayılımının insan sağlığı, tarım ve yeraltı su kaynakları başta olmak üzere büyük zarar neden olacağını kaydediyor.

Paylaşın

“Depremlerden Etkilenen 2,5 Milyon Çocuğun Yardıma İhtiyacı Var”

11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli 7,7 ve 7,6 şiddetindeki depremlerden etkilenen 2,5 milyon çocuğun acil insani yardıma ihtiyacı olduğu bildirildi.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) Türkiye’de depremlerin ardından yaklaşık 2,5 milyon çocuğun acil insani yardıma ihtiyaç duyduğunu belirtti.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, 2 gün süren Türkiye ziyareti sırasında depremden etkilenen aileler ve çocuklarla biraraya geldi.

Gaziantep’te UNICEF’in desteklediği; çocuklar ve ailelerin psikolojik destek ve danışmanlık hizmeti aldıkları bir merkezi ziyaret eden Russell, sosyal hizmetler, su ve hijyen hizmetleri ve çocuklara yönelik psikolojik desteğin öneminin altını çizdi.

Kahramanmaraş’ta da Suriyeli mülteci aileler dahil depremden etkilenen ailelerle biraraya gelen Russell üçte biri çocuk olmak üzere 17 bin kişinin kaldığı geçici barınma merkezini ziyaret etti.

“Yarım kalan genç hayatların kalıntıları”

UNICEF’ten ziyarete ilişkin yapılan yazılı açıklamaya göre İcra Direktörü Catherine Russell, “Depremler çocuklar için büyük sarsıntıya yol açan bir olay. Etrafta dolaşırken sanki zaman donmuş gibi ailelerin günlük hayatlarının parçalarına tanık oluyorsunuz.

Hayal edilemez bir yıkımın içinde bir battaniye, oyuncak ya da çocuk kitabı görüyorsunuz. Yarım kalan ya da sekteye uğrayan genç hayatların kalıntılarını görüyorsunuz’’ ifadelerini kullandı.

Açıklamada UNICEF’in Türk hükümeti ve İçişleri Bakanlığı’na bağlı AFAD ile yakın çalışarak depremden etkilenen ailelere ve çocuklara psikolojik destek sağladığı; geçici öğrenme mekanları oluşturduğu; ailesinden ayrı düşmüş ya da annesi-babası olmayan çocukların tespit edilmesi ve bu çocukların aileleriyle biraraya getirilmesi için çalıştığı belirtildi.

UNICEF’in şimdiye kadar 163 bin çocuk dahil 277 bin kişiye hijyen kitleri, kışlık giysi, elektrikli ısıtıcı ve battaniye tedarik ettiği kaydedildi. UNICEF’in ortakları aracılığıyla da 198 bin kişiye psikolojik ilk yardım sağladığı ifade edildi.

“Çocukların en kısa zamanda okula dönmeleri için çalışıyoruz”

UNICEF depremden etkilenen çocukların mümkün olan en kısa zamanda okula dönmeleri için de çalışıyor.

Yapılan yazılı açıklamada bu kapsamda okul binalarında hasarın değerlendirildiği, acil onarım ve geçici öğrenme alanlarının oluşturulması için hazırlıkların yapıldığı belirtildi.

Türkiye’de UNICEF’in yarısı çocuk 3 milyon kişiye yardım malzemesi iletmek, sağlık ve beslenme hizmetinin yanısıra eğitim desteği sağlamak üzere 196 milyon dolar talep ettiği ifade edildi.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

40 Bin Suriyeli Depremler Sonrası Ülkesine Döndü

Türkiye’nin güneyinde yer alan 11 ilde ve Suriye’nin kuzeyinde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin ardından Türkiye’de yaşayan yaklaşık 40 bin Suriyeli’nin ülkesinde döndüğü bildirildi.

Türkiye, yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor.

Milli Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili de, yaklaşık 40 bin Suriyeli’nin ülkelerine döndüğünü doğrulayarak, sayının giderek arttığını kaydetti.

Kahramanmaraş depremlerinden sonra Türkiye’nin deprem bölgesinde ikamet eden Suriyelilerin ülkelerine geçişini kolaylaştırmasının ardından son 2 haftada yaklaşık 40 bin Suriyeli’nin Suriye’nin kuzeybatısında muhalif güçlerin kontrolündeki bölgelere döndüğü bildirildi.

Bab El-Hava sınır kapısında basın sorumlusu olan Mazen Alloush Reuters’e yaptığı açıklamada, Suriyelilerin, Devlet Başkanı Beşar Esad’a muhalif silahlı grupların kontrolündeki dört sınır kapısından geçiş yaptığını söyledi.

Mazen Alloush Pazartesi günü itibarıyla dört sınır kapısı olan Bab el-Hava’dan (Cilvegözü) 13 bin 500, Cerablus’tan 10 bin, Bab El-Selam’dan (Öncüpınar) 7 bin ve Tel Abyad’dan (Akçakale) 7 bin kişinin geçtiğini söyledi.

Milli Savunma Bakanlığı’ndan bir yetkili de, yaklaşık 40 bin Suriyeli’nin ülkelerine döndüğünü doğrulayarak, sayının giderek arttığını kaydetti.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’da, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yaklaşık 42 bin Suriyelinin gönüllü olarak ülkesine döndüğünü bildirdi.

Deprem sonrası sınır kapıları açılmıştı

Türkiye geçen yıl Nisan ayında Ramazan Bayramı öncesinde geçici izinle Türkiye’de bulunan Suriyeliler’in sınırı geçmesini kısıtlamıştı. Ancak Türk yetkililer depremler sonrasında bu bölgede yaşayan Suriyeliler’in geri dönme haklarını kaybetmeden altı aya kadar ülkelerine gitmesine izin verdi.

6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli iki şiddetli deprem Türkiye’de 11 ilde büyük can kayıplarına ve tahribata yol açarken Suriye’de de etkili oldu. İç savaşın yaşandığı ve muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde binlerce can kaybı meydana gelirken milyonlarca insan evlerini ve yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kaldı. Suriye sınırında sadece bir kapının açık olması nedeniyle de ülkeye uluslararası yardımlar son derece sınırlı olarak ulaşabiliyordu.

Birleşmiş Milletler (BM) Suriye’deki deprem mağdurlarına yardım ulaştırabilmek için Şam yönetimi ile varılan anlaşma kapsamında Türkiye sınırındaki Bab El-Selam (Öncüpınar) ve Er-Rae (Ceylanpınar) sınır kapıları da açıldı. Deprem öncesinde bölgeye insani yardım tek açık sınır kapısı olan Bab el-Hava (Cilvegözü) üzerinden yapılabiliyordu.

Kahramanmaraş depremlerinden sonra BM’ye göre Türkiye ve Suriye’de toplam 50 bine yakın kişi hayatını kaybetti. Suriye’nin kuzeyinde toplam 4 milyon kişinin yaşadığını belirten BM’ye göre depremlerden önce de bu bölgede yaşayanların iç savaş nedeniyle insani yardıma ihtiyacı bulunuyordu.

Paylaşın

Dünya Bankası: Depremlerin Türkiye’ye Doğrudan Maliyeti 34,2 Milyar Dolar

Dünya Bankası, 11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerin 34,2 milyar dolarlık fiziksel tahribata neden olduğunu; yeniden inşa ve toparlanma maliyetlerinin ise iki kat daha yüksek olabileceğini açıkladı.

Dünya Bankası, 9 Şubat tarihinde enkaz kaldırma çalışmaları ve yardımlar için ilk etapta 1 milyar 780 milyon dolarlık bir paket açıklamıştı.

Dünya Bankası’nın Türkiye’deki depremlerle ilgili Afet Sonrası Genel Acil Hasar Tahmin Raporunda (GRADE), bu miktarın 2021 GSYİH’sının yüzde 4’üne denk geldiği belirtilerek doğrudan hasarın yanı sıra enkaz kaldırma ve yeniden imar maliyetinin bu miktarın iki katını bulabileceği tahminine yer verildi.

Raporda, depremin ekonomiye olumsuz etkileri nedeniyle GSYİH’da yaşanacak kaybın ve süren artçı depremlerin de maliyeti artıran etki yaratabileceği uyarısı yapıldı.

Dünya Bankası Grubu ve partner kuruluşların acil destek çalışmalarının koordinasyonu ve Türk hükümetinin yeniden imar planlamalarına destek amacıyla hazırlanan acil değerlendirme raporunda, depremden en ağır etkilenen 11 ilin en yoksul bölgeler arasında olduğuna ve 1,7 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yaptığına da işaret edildi.

“1,25 milyon kişi evsiz kaldı”

Türkiye’deki depremlerin yol açtığı doğrudan maddi hasara odaklanan GRADE raporunda, ayrıca 1 milyon 250 bin kişinin evlerinin yıkılması, ağır ya da orta derece hasar alması sonucu evsiz kaldığı, tahmin edilen hasarın yüzde 81’lik bölümünün Hatay, Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya ve Adıyaman’da meydana geldiği kaydedildi. Raporda, bu illerde 6 milyon 450 bin kişinin, yani Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 7,4’ünün yaşadığına işaret edildi.

GRADE raporunda hasarın yüzde 53’ünü oluşturan 18 milyar dolarlık bölümünün özel konutları, 9,7 milyar dolar tutarındaki yüzde 28’lik bölümünün ise sağlık kuruluşları, okullar, hükümet binaları ve özel sektöre ait binalar gibi mesken vasfına haiz olmayan yapılarda meydana geldiği kaydedildi. Hasarın 6,4 milyar dolar tutarındaki yüzde 19’luk bölümünün ise yol, enerji, su şebekeleri gibi altyapıda oluştuğu bildirildi.

“Türkiye’nin depreme dayanıklı altyapıya ihtiyacı var”

Raporda, söz konusu doğrudan hasarın ötesinde, depremin ekonomiye daha geniş kapsamlı etkilerinin çok daha yüksek olacağı ve bu zararı hesaplamak için daha derinlemesine değerlendirmelere ihtiyaç olduğu kaydedildi.

Dünya Bankası Grubunun Avrupa ve Orta Asya’dan sorumlu Başkan Yardımcısı Anna Bjerde, “Bu afette yaşanan büyük kayıp ve acı karşısında kalplerimiz Türkiye ve Suriye halklarıyla birliktedir. Kitlesel yardım ve kurtarma çalışmalarına yardım için uluslararası toplumun nasıl harekete geçtiğini görmek cesaret verici. Dünya Bankası Türkiye’deki çalışmalara destek için teknik uzmanlık ve finansmanını derhal devreye sokmuştur” açıklaması yaptı.

Dünya Bankası’nın Türkiye Ülke Direktörü Humberto Lopez de, bu afetin Türkiye’nin depremlere karşı yüksek risk altında olduğunu ve altyapının sağlamlaştırılması gerekliliğini bir kez daha hatırlattığını belirtti.

Lopez, “Afet risk yönetiminde dünyada öncü rol oynayan Dünya Bankası, afete dayanıklı bir ekonomik toparlanma sürecindeki çabalarında Türkiye’ye eşlik etme taahhüdüne bağlıdır” açıklaması yaptı.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Kahramanmaraş Merkezli Depremler: 25 Gazeteci Hayatını Kaybetti

11 ilde büyük yıkıma neden olan Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerde 25 gazetecinin hayatını kaybettiği açıklandı. Depremlerden sonra gazetecilere yönelik 14 saldırı gerçekleştiği de bildirildi.

Adıyaman 11 kişi ile en fazla gazeteci kaybının gerçekleştiği il oldu. Hatay’da dokuz, Kahramanmaraş’ta üç, Adana ve Gaziantep’te birer gazeteci depremde yaşamını yitirdi.

Merkezi Diyarbakır’da bulunan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Kahramanmaraş merkezli depremlerden sonra gazetecilere yönelik meydana gelen hak ihlallerini bir raporda topladı. Derneğin internet sitesinde yayınlanan rapora göre depremde 25 gazeteci yaşamını yitirdi.

Adıyaman 11 kişi ile en fazla gazeteci kaybının gerçekleştiği il oldu. Hatay’da dokuz, Kahramanmaraş’ta üç, Adana ve Gaziantep’te birer gazeteci depremde yaşamını yitirdi. DFG, 25 gazetecinin “kurtarma çalışmalarının geç başlaması” nedeniyle yaşamlarını yitirdiğini savundu. Raporda gazetecilerin arşiv ve büro malzemelerini kaybettikleri de vurgulandı.

Depremle ilgili gelişmelerin izleyen gazetecilerin engellendiğine dikkat çekilen raporda, şu görüşlere yer verildi: “OHAL ile birlikte de ilk iş olarak sahada, enkaz başlarında yaşananları görüntüleyen gazeteciler engellendi. Yapılan itirazlar üzerine ise gazetecilerin ya iktidar yandaşları dışında kimseye verilemeyen ‘turkuaz kart’ taşımaları istendi ya da valiliklerden izin almaları istendi. Gözaltına alınan gazeteciler ‘sahtecilikle’ ya da haber kaynaklarının kullandığı ve henüz yayınlanmayan ifadeleri nedeniyle ‘yanlış bilgi yaymak’ iddiasıyla suçlandı.”

Raporda yer alan diğer bilgilere göre, Şubat ayında 14 gazeteci saldırıya uğradı, 4’ü gözaltına alındı, 5’i kötü muameleye maruz kaldı, 19’u haber takibi sırasında fiili olarak engellendi ve 6’sına soruşturma açıldı.

“Toplumun mücadelesine ihtiyaç var”

Raporu VOA Türkçe’den Mahmut Bozarslan değerlendiren DFG Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu, ihlallerin OHAL ile arttığını savundu. Depremde yaşananların insanlara ulaşmasının iktidar tarafından engellendiğini öne süren Müftüoğlu, bunun önüne geçilmesi için OHAL’in ve kamuoyunda sansür yasası olarak bilinen Dezenformasyon yasasının kaldırılması gerektiğini söyledi.

Sadece meslek örgütlerinin mücadelesinin yetmediğini vurgulayan Müftüoğlu, “Toplumun bir bütün olarak mücadele etmesine ihtiyacımız var. Toplumun haber alma hakkını savunmak adına hem sansür yasası hem OHAL noktasında gazetecilere yönelik gelişen engellemelere birlikte ses çıkarması lazım. Seçimler yaklaşıyor ve biz biliyoruz ki depremde bu kadar sıkışan iktidar, bu baskılarını bir şekilde daha da arttıracak ve seçime doğru giderken gerçeği manipüle etmeye çalışacak” dedi.

“Deprem yerel medyada yıkıcı bir etki yarattı”

Güneydoğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mücahit Ceylan, depremin yerel medyada yıkıcı bir etki yarattığını söyledi. Ceylan, ekonomik olarak zaten zor bir süreci yaşayan yerel yayın kuruluşlarının tamamıyla yok olduğunu söyledi.

Bu yayın kuruluşlarının yeniden ayağa kaldırılması gerektiğine dikkat çeken Ceylan şunları söyledi:

“Kendi imkanlarıyla bunu yapacak güçleri yok. Bu nedenle İletişim Başkanlığı, Basın İlan Kurumu ve Radyo Televizyon Üst Kurulu’nun yerel medyadaki kayıpları tespit ederek araç, gereç ve ekipman sağlaması olmazsa olmazdır.

Ekipman temininin yanı sıra ekonomik destek sağlanması da gerekiyor. Meslek örgütlerinin imkanları sınırlı olduğu için yeteri kadar destek sağlanamıyor, ancak düzenlenecek bağış kampanyalarıyla katkı sunulabilir. Deprem bölgesinde çaresiz kalan yerel medyayı yeniden işlevsel hale getirmek sorumluluğunu herkes üstlenmelidir.”

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den Depremler İçin ”Kıyamet’ Benzetmesi

Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli depremlerden etkilenen Hatay’ı ziyaret eden Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı (WFP) İcra Direktörü David Beasley, ziyaret sonrası yaptığı açıklamada bölgede gördüklerini “kıyamet” olarak tanımladı.

DW Türkçe’nin aktardığına göre, Roma merkezli WFP’den yapılan yazılı açıklamada, Beasley’in “Bugün gördüklerimi tarif etmemin tek bir yolu var: Kıyamet. Mahalleler dümdüz olmuş, evler yıkılmış, okullar ve dükkanlar kapalı, hayatlar parçalanmış durumda. Buradaki yıkımın ölçeği gerçekten anlaşılmaz boyutta” sözlerin yer verildi.

Açıklamada, “Dünya, buradaki insanları desteklemek için ivedilikle seferber olurken, bu depremin etkisi aylarca, yıllarca hissedilecek” ifadesi kullanıldı.

Beasley, depremden etkilenen 12 yıldır savaşın devam ettiği Suriye tarafındaki durum için ise “felaket üstüne felaket” değerlendirmesini yaptı.

Suriye’ye 380 ton un, pirinç ve yardım taşıyan 21 TIR’lık konvoyun geçişine eşlik eden Beasley,13 Şubat’ta yeniden açılan sınırdan Suriye’nin kuzeybatısındaki bölgelere 180 kamyon yardım taşıdığını paylaştı.

Açıklamada, WFP’nin Türkiye’deki depremzedelerin gıda ve nakit yardımından faydalanması için 80 milyon dolara, Suriye’de depremden etkilenen 800 bin kişinin 6 ay boyunca desteklenmesi için 150 milyon dolara ihtiyaç duyduğu ifade edildi.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) de Kahramanmaraş depremleri sonrasında tahminen 1,5 milyon kişinin evsiz kaldığını açıklamıştı. Depremlerde 520 bin daireli 160 bini aşkın binanın yıkıldığını ya da ağır hasar gördüğünü bildiren UNDP, 500 bin yeni konut inşasına ihtiyaç olduğunu kaydetmişti.

Can kaybı 44 bin 374’e yükseldi

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) Başkanı Yunus Sezer, Kahramanmaraş merkezli depremlere ilişkin açıklamalarda bulundu. Sezer’in açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Şu ana kadar 10 bine yakın artçı sarsıntı gerçekleşmiş durumda. 21 bine yakın binada arama kurtarma çalışmaları tamamlandı.

Bu süreçte 44 bin 374 insanımızı kaybetmiş durumdayız. Şu anda 8 bin 182 arama kurtarma personeli çalışmalara eşlik etmektedir.

Barınma ile ilgili olarak hem çadır kentleri yoğunlukla kuruyoruz. Günlük ortalama 10 binin üzerinden bölgeye çadır sevk ediyoruz.

Şuan 287 tane çadır kentimiz var bölgede. Hedefimiz 100 bin üzerinde konteyneri faaliyete geçirmek.

Bununla ilgili 143 alan tespit edildi 97’sinde alt yapı çalışmaları devam ediyor. Hem barınma hem de diğer ihtiyaçların karşılanması şeklinde çalışmalarımız devam ediyor.

Bölgede Kızılayımızın koordinesinde beslenme olarak bakanlıklarımızla 80 milyon 965 bin sıcak yemek ve 14 milyon 965 bin kumanya paketi bölgede dağıtılmaktadır.”

Paylaşın

Hükümet Kalıcı Konutlar İçin Neden Aceleci?

Türkiye Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli büyük depremlerin şokunu henüz atlatamamış ve depremzedelerin ihtiyaçları tam olarak karşılanamamış iken hükümet kalıcı konutlar için neden acele ediyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Tıpkı şehir merkezlerimiz gibi köylerimizi de bir yıl içinde ayağa kaldırmayı hedefliyoruz. Bir yıl içerisinde kalıcı konutları yetiştireceğiz ve vatandaşlarımızı yerleştireceğiz” demişti.

Siyaset bilimci Berk Esen’e göre bu acelenin ve Erdoğan’ın açıklamalarındaki motivasyonun arkasında yaklaşan seçimler olduğu kadar aynı zamanda rejimini ayakta tutabilme çabası bulunuyor.

Kalıcı konutlara bu kadar erken başlanması en başta depremzedeler olmak üzere seçmenler nezdinde istenen olumlu sonucu yaratır mı?

Berk Esen, buna şu aşamada net bir yanıt vermenin zor olacağını söyleyerek seçim tarihi, siyasi aktörlerin nasıl davranacağı, muhalefetin politikaları, ekonomik krizin gidişatı gibi farklı değişkenlere dikkat çekiyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gaziantep’te depremden etkilenen bölgeler için kalıcı konut yapımına ilişkin bilgi vererek “Önümüzdeki ay içinde toplam 200 bin konutun inşası için ilk kazmayı vuracağız. Deprem bölgesindeki 11 ilimizde konut ve köy evi olarak Mart ayında inşasına başlayacağımız hane sayısı 270 bini bulacaktır. İlerleyen aylarda tespitlere göre tüm deprem bölgesinde bu sayıları tekrar belirleyeceğiz” dedi.

Erdoğan, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada ise depremden etkilenen bölgelerin bazılarında toplamda 1.797 konutun inşasına dün itibarıyla başlanacağını belirterek “Mart ayında deprem bölgelerinin tamamında inşa ve ihya faaliyetlerimize başlayacak bu büyük felaketin izlerini ortadan kaldıracağız” dedi.

Ancak şehir plancıları bu kadar erken hareket edilmesinin sakıncalarına dikkat çekiyor. Siyaset bilimciler ise bu adımlardaki hızı AKP’nin yaklaşan seçimlere yönelik yatırımı olarak değerlendiriyor.

Felaketin izleri hemen kalkar mı?

Depremden etkilenen yerleşim yerlerinin toplam nüfusunun yaklaşık 13,5 milyon olduğu tahmin ediliyor. Deprem bölgesinde 123 şehir (10 il merkez yerleşimi ve 113 ilçe merkez yerleşimi) ve coğrafyaya dağınık halde 6 bin civarı da köy bulunduğu belirtiliyor.

Depremzedelerin güvenli konut alanlarına bir an önce erişmelerinin en temel beklenti olduğunu belirten TMMOB Şehir Plancıları Odası, “Yapılması gerekenler bellidir ve belirli bir program dâhilinde mümkün olan en kısa sürede, ancak bilim, teknik ve şehircilik ilkelerinden taviz vermeden gerçekleştirilmesi durumunda doğru sonuca ulaşabilmemiz mümkün olacaktır” uyarısında bulunuyor.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in sorularını yanıtlayan Şehir Plancıları Odası Genel Sekreteri Ayhan Erdoğan, halen enkaz kaldırma çalışmalarının tamamlanmadığını, depremzedelerin geçici olarak kalacakları çadır ve konteyner ile ilgili sorunların da çözümlenemediğini belirterek konutlardan önce öncelikli olması gerekenleri şöyle anlatıyor:

“Birincisi halen artçı depremler devam ediyor ve bölge beşik gibi sallanıyor. İkincisi enkaz kaldırma çalışmaları tamamlanmadı, hâlâ göçük altında yurttaşlarımız var. Üçüncüsü depremzedelerin nitelikli barınma koşullarına henüz erişemediğini görüyoruz. Konteyneri geçtim çadıra dahi erişim çoğu yerde mümkün değil.”

Depremden ağır etkilenen Hatay’da iki gün önce meydana gelen yeni depremlerde 6 kişi yaşamını yitirmişti.

Geçici barınma alanlarının da nitelikli olması gerektiğini ve bütün afetlerde ilk olarak nitelikli bir şekilde geçici barınma alanlarını kurmak şeklinde oturmuş bir uygulama bulunduğunu söyleyen Ayhan Erdoğan, bu sayede kalıcı konutlar inşa edilinceye kadar zaman kazanılacağını ve yurttaşların mağdur olmayacağını belirtiyor.

Şehir plancısı Erdoğan, “Bizde ise şu anda bu süreç tam tersi ilerliyor. Nitelikli barınma koşullarına ulaşamayan binlerce yurttaş var ama biz gidip doğrudan kalıcı konut yapmaya çalışıyoruz” diye konuşuyor.

“Mülkiyet sınırları yeniden belirlenmeli”

Bu arada jeologlara göre 6 Şubat’taki depremlerde fay hatlarının kırılması ile farklı bölgelerde tahmini olarak 3-7 metre aralığında yer kaymaları da oldu.

Erdoğan, bu tespiti hatırlatarak bunun kalıcı konutlarla ilgili yönünü şöyle aktarıyor:

“Bu bölgelerde kaymalar nedeniyle mülkiyet sınırları değişmiş durumda. Yani mesela sizin bir tapunuz var, o tapunun yeri değişti. Haritaların tamamının değişmesi lazım ki üzerine tekrardan bir şey yapılabilsin. Bunlar da zaman alan şeyler.”

Uzmanlar deprem bölgelerinde kalıcı konutların inşası için öncelikli zemin etütlerinin çok iyi yapılması gerektiğine işaret ederek aynı zamanda gerekli tüm bilimsel etütlerin yapılmasının ardından fay hatlarına uzaklık, depreme dayanıklı malzemeler ve doğru inşaat teknikleri gibi çok sayıda parametrenin iyi hesaplanması gerektiğini vurguluyor.

Erdoğan, tüm bu etütlerin bilimsel olarak tamamlanmasının zaman alacağını söyleyerek “Diyelim ki siz muhteşem bir performans sergilediniz. Bir yılda 200 bin konut inşa ettiniz. Bunu başarmış olsanız dahi ürettiğiniz mekâna kent denilemez. Kent çünkü sadece konutlardan oluşmuyor. Böyle bir yer en fazla yatakhane olabilir” yorumu yapıyor.

Dünyanın hiçbir yerinde afet sonrası şehirleri yeniden ayağa kaldırmak ve kalıcı barınma yerleri inşa etme işinin böyle yapılmadığını belirten Erdoğan, “Bu süreç maalesef böyle bir afetten hiçbir şekilde ders alınmadığını gösteriyor” diyor.

Peki Türkiye büyük depremlerin şokunu henüz atlatamamış ve depremzedelerin ihtiyaçları tam olarak karşılanamamış iken hükümet kalıcı konutlar için neden acele ediyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Tıpkı şehir merkezlerimiz gibi köylerimizi de bir yıl içinde ayağa kaldırmayı hedefliyoruz. Bir yıl içerisinde kalıcı konutları yetiştireceğiz ve vatandaşlarımızı yerleştireceğiz” demişti.

Siyaset bilimci Berk Esen’e göre bu acelenin ve Erdoğan’ın açıklamalarındaki motivasyonun arkasında yaklaşan seçimler olduğu kadar aynı zamanda rejimini ayakta tutabilme çabası bulunuyor. Esen bunu şöyle açıklıyor:

“Şu ana kadar AKP iktidarı iki sac ayağı üstünde gidiyordu. Biri kendisine destek veren, sürekli kaynak dağıttığı ve nemalandırdığı ekonomik bir elit. İkincisi de kaynak dağıtarak yanlarında tuttukları kadrolar ve seçmenler. AKP’nin bu iki grubu elinde tutmak için kullandığı ve daha çok inşaata dayalı, doğal kaynakları sömüren bir ekonomik modeli vardı. Deprem bir dış şok olarak rejimi vurdu ve ağır sarstı. Şu an ise aslında Erdoğan aynı model ile buna cevap vermeye çalışıyor.”

Hükümetin yardım kampanyaları ve dışardan gelen desteklerce ciddi bir para topladığını söyleyen Esen, şu an yeni inşaat projelerine yatırılacak milyarlarca liralık bir fonu bulunduğunu ve bunun da “bazılarının ağzını sulandırabileceğini” kaydediyor.

Esen, Erdoğan’ın bu rantı kendisine destek veren ekonomik elitlere dağıtarak sac ayağının birincisini yanında tutmaya çalışacağını ifade ederek ikinci sac ayağı olan seçmenlere yönelik olası söylemi ise şu sözlerle anlatıyor:

“Seçmenlere de gidip ‘Evet, evinizi kaybettiniz ama bir yıl zaman verin, durumu toparlayacağım. O esnada da size yardım dağıtacağım, kira yardımı yapacağım. Ailesinde ölenler varsa 100 bin lira yatıracağım’ diyor. Onlara öyle bir kaynak dağıtım sözü veriyor. Bu zaten AKP’nin modeli. Yani seçim kazanmak ilk istekleri ama bence genel olarak bu rejimin ayakta kalmasının gerekleri.”

Seçmenler ikna olur mu?

Peki kalıcı konutlara bu kadar erken başlanması en başta depremzedeler olmak üzere seçmenler nezdinde istenen olumlu sonucu yaratır mı?

Esen buna şu aşamada net bir yanıt vermenin zor olacağını söyleyerek seçim tarihi, siyasi aktörlerin nasıl davranacağı, muhalefetin politikaları, ekonomik krizin gidişatı gibi farklı değişkenlere dikkat çekiyor.

Seçimlerin normal zamanında olması durumunda 18 Haziran’da yapılması gerekiyor. Ancak Cumhur İttifakı’nın deprem öncesindeki tutumu tarihin erkene çekilmesi ve 14 Mayıs’ta yapılmasıydı. 6 Şubat’taki depremin ardından ise Mayıs ya da Haziran’a ilişkin kesin bir sonuç bulunmuyor.

Esen, bunun AKP için çok ağır bir darbe olduğunu ve bunu kim reddediyorsa yanlış bir analiz yapacağını söyleyerek “Bir grup seçmeni yine de etkileyecektir. Ama o grup ne kadar büyük ve Erdoğan’ın seçilmesine yetecek kadar büyük mü? Bunlar bende şu an için soru işareti” yorumu yapıyor.

Deprem benzeri büyük felaketler sonrası bu afetin sorumluluğunun kime atfedildiğinin önemli olduğunu belirten Esen, sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Bu afet Allah’tan mı geldi? Belediye başkanından mı yani yerel yöneticiden mi geldi? Yoksa Erdoğan’dan mı geldi? Otoriter rejimlerde lider kendisinden bu sorumluluğu mümkün olduğunca uzakta tutabiliyor. Ancak bu aktif bir süreç ve bu uzak tutma işini bir noktaya kadar yapabilirsiniz.”

Esen’e göre süreç içinde muhalefetin birlik olarak seçmenlere alternatif çözümler sunabilmesinin de büyük önemi bulunuyor.

Paylaşın

Dünya’nın Merkezinde Yeni Bir Katman Keşfedildi

Bilim insanları, depremler sayesinde yeryüzünün merkezinde yeni bir ‘iç çekirdek’ keşfetmiş olabilirler. Dünya’nın çekirdeği hakkında doğrudan bir ölçüm ve hiçbir örnek yoktur.

Çekirdek hakkındaki bilgiler çoğunlukla sismik dalgaların ve Dünya’nın manyetik alanının analizinden gelir. İç çekirdek, yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin, 5120–2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek, 6371–5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir.

Bilim insanları depremler sonrası yaşanan sismik dalgaların yansımalarını ölçerek yeryüzünün merkezinde yeni bir katman ya da “iç çekirdek” olabileceğini ileri sürdü.

Nature Communications adlı dergide yayınlanan araştırmada yerbilimciler, Dünya’nın bin 600 kilometre derinliğinde 644 kilometre çapında bir metalik çekirdek bulunduğu ve bu çekirdeğin demir-nikel karışımı bir yapıdan oluştuğu yönündeki savın ağırlık kazandığını belirtti.

Sismik dalgaların katmanlardan nasıl yansıdığını izleyen araştırmacılar, Dünya’nın sanıldığının aksine dört değil beş katmandan oluştuğunu ve su katmanı, yer kabuğu (Litosfer), magma katmanı (Pirosfer) ve çekirdek katmanının (Barisfer) içinde katı ve metalden gizli bir iç çekirdek yattığı sonucuna ulaştı.

Avustralya Ulusal Üniversitesi Yer Bilimleri Araştırma Okulu’nda çalışmanın yazarlarından Sismolog Dr. Thanh-Son Phạm yayınladığı mesajda, “Bu çalışmada, ilk kez, güçlü depremlerden kaynaklanan sismik dalgaların dünyanın bir tarafından diğerine sekme gibi beş kata kadar gidip geldiğine dair gözlemleri rapor ediyoruz” dedi.

Bu teorinin doğrulanması yerbilimcilerin gezegenin nasıl oluştuğu, manyetik alanının nasıl geliştiği ve gelişmeye devam edeceğini daha iyi anlamalarına yardımcı olabilir.

Bu katmanın bugüne kadar tespit edilememesini ise Pham, bir üst katmanla çok benzemesine bağlıyor. Sismolog metal olduğunu düşündükleri çekirdeğin kabuğunda ise oldukça fazla miktarda demir-nikel alaşımı bulunduğunu da sözlerine ekliyor.

Araştırmacılar ayrıca kullandıkları titreşim dalgalarının bu yeni çekirdeğin ‘anizotropik’ bir yapıya sahip olduğunu gösterdiğini de belirtiyor. Bu bilimsel terim, bir maddenin yaklaşıldığı açıya bağlı olarak farklı özelliklere sahip olması olarak tanımlanıyor. Anizotropiyi açıklamak için bir odun parçasını örnek veren bilim insanları, parçayı damarları yönünde vurarak kolayca kırmakla damarlara dik yönde vurarak kırmaktan daha kolay olması olarak açıklıyor.

Bu yapı sayesinde araştırmacılar sismik dalgaların farklı yönlerde ne kadar hızlı ilerlediğine bakarak en içteki çekirdeğin bu dalgaların hızını, üzerindeki katmandan, farklı şekilde değiştirdiğini gözlemledi. Bu hız farkı da yeni bir katmanın tespit edilebilmesini sağladı.

Paylaşın