Zirve Sonrası CHP’den Açıklama: Toplumu İlgilendiren Konuları İlettik

CHP Sözcüsü Deniz Yücel, Erdoğan – Özel zirvesine ilişkin yaptığı açıklamada, “CHP olarak çığ gibi büyüyen sorunların çözümü konusunda 31 Mart’ta, halkımızın partimize verdiği sorumluluğun bilinciyle hareket ediyoruz” dedi ve ekledi:

“Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ve Sayın Cumhurbaşkanı, ülkenin sorunlarına ilişkin kendi pencerelerinden gördükleri birçok hususu birbirleriyle paylaştılar. Sayın Cumhurbaşkanı’na ülkenin kanayan yarası olan, tüm toplumu ilgilendiren konuları ilettik.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Tayyip Erdoğan’ın ziyaretine dair Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kanadından ilk açıklamayı CHP Sözcüsü Deniz Yücel yaptı. Yücel, özetle şunları söyledi:

“Bunu ülkemiz demokrasisi açısından son derece önemli bulduğumuzu ifade etmek istiyorum. İktidarın şimdiye kadar kapattığı diyalog kanallarını CHP’nin açmış olması, Türk siyasi tarihi açısından önemli bir adımdır. Diyalog, istişare, müzakere demokrasinin olmazsa olmaz unsurlarıdır. Topluma faydası olacak, sorunların çözülmesine katkı sunacak her konuda CHP olarak katkı sunmaya hazırız. Bizim normalleşme dediğimiz bu sürecin toplumda da olumlu karşılandığını müşahede ediyoruz. Herkesin etkilendiği temel sorunların çözümünün siyaset kurumunda olduğunu biliyoruz.

Çok uzunca bir süredir devam eden kutuplaşma ve ayrıştırmanın olumlu sonuçlar vermediğini hep birlikte yaşadık. Bu nedenle toplumsal huzuru tesis edecek şekilde siyasi partilerin diyalog içerisinde olmasını önemsiyoruz.

Açılan bu diyalog kanalı, bizi inandığımız ilkeli muhalefetten, toplumun sesi olmaktan vazgeçirmeyecek. Sorunu olan her kesime el uzatacağımızdan ve gerektiğinde en sert muhalefeti yapacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın. Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal tıkanmışlığın çözülmesi konusunda kararlı duruşumuz devam edecek. CHP olarak çığ gibi büyüyen sorunların çözümü konusunda 31 Mart’ta, halkımızın partimize verdiği sorumluluğun bilinciyle hareket ediyoruz.

Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel ve Sayın Cumhurbaşkanı, ülkenin sorunlarına ilişkin kendi pencerelerinden gördükleri birçok hususu birbirleriyle paylaştılar. Sayın Cumhurbaşkanı’na ülkenin kanayan yarası olan, tüm toplumu ilgilendiren konuları ilettik. Hükümlü generaller meselesi geçen görüşmede Genel Başkanımız tarafından iletildi. Konu gecikmeli de olsa çözüldü. Bu konuda Özgür Özel, Cumhurbaşkanı’na teşekkürlerini ifade etti. Gezi Parkı eylemleri davasında kanun yararına bozma talebinin Adalet Bakanlığı’na iletilmesini önemli buluyoruz.

Genel Başkanımız, asgari ücrete ara zam yapılması gerektiğini; en düşük emekli maaşının asgari ücret seviyesine çekilmesi gerektiğini; üretim maliyetleri altında ezilen çay ve hububat üreticilerinin mağduriyetleri girecek şekilde düzenleme yapılması gerektiğini; atanmayan öğretmenleri; özel okul öğretmenlerinin yaşadığı sorunları; staj ve çıraklık mağdurlarını; emeklilikte kademe bekleyenlerin durumunu ve 6 Şubat’ta çok büyük bir felaketle sarsılan depremzedelerin sona erecek olan kira yardımını da gündeme getirdi.

Sayın Ömer Çelik’in ifade ettiği gibi toplumun ekonomide bir kazanımı olduğunu düşünmüyoruz. Toplumun çok küçük ve dar bir kısmı lehine geçmişte birtakım gelişmeler oldu ancak bu yeterli değil. Ekonomide bir kazanım olacaksa da hayat pahalılığı altında ezilen kesimlerin bir kazanım olması gerektiğini düşünüyoruz. Bugüne kadar kaynak transferi tersine işledi. Kaynak transferlerinin dar gelirli, yoksul, çiftçi lehine yapılması gerektiği Genel Başkanımız tarafından, Sayın Cumhurbaşkanı’na iletildi.

Gelir adaletsizliğinin çözülmesi için öncelikle vergi adaletinin sağlandığı bir sistem kurulması gerektiği, bu nedenle mevcut bütçe üzerinde tüm siyasi partilerin bir araya gelerek, TBMM’nin çalıştırılması gerektiği Genel Başkanımız tarafından iletildi. Biz iktidar geldiğimizde, vergi reformuyla az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alan bir sistemle adaletsizlikleri ortadan kaldıracağız.

Gezi davası, Sinan Ateş davası, Emine Şenyaşar davası ve kayyum meselesi Genel Başkanımız tarafından gündeme getirildi. Genel Başkanımız, Cumhurbaşkanı’nın Ayşe Ateş’e randevu vermesini çok olumlu ve doğru bulduğunu kendisine ifade etti.

Kayyum meselesinin anayasaya ve demokrasiye aykırı olduğu, anayasamızın 127’nci maddesinde geçici görevden uzaklaştırmanın düzenlendiği ama kayyum uygulamasının kalıcı sonuçlar doğurduğunu ifade etti. Görevden alınan ve yerine kayyum atanan kişi beraat ederse, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilirse ne olacak. Velev ki suçlu, belediye meclis üyelerinin suçu ne? O siyasi partiye oy veren seçmenin suçu ne? Bir belediye başkan vekili seçilir. Mevcut uygulama demokrasimize ve anayasamıza aykırı.

Sayın Ömer Çelik, bazı belediyelerle ilgili nefret söylemi ve yaşam tarzlarına müdahaleden bahsetti. Ancak Genel Başkanımız ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın görüşmesinde böyle bir konunun konuşulduğun teyit edemiyoruz. Sayın Ömer Çelik dilerse görüşmede hazır bulunan Sayın Elitaş’tan teyit edebilir.

Anayasa meselesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından gündeme getirilmiştir. Siz anayasa değişikliğini, biz vatandaşın ne konuştuğunu önemsiyoruz. Asgari ücret, emekli maaşı, atanmayan öğretmenler, staj ve çıraklık mağdurları…

Anayasa değişikliğinin gündeme gelmesi için önce toplumun belini büken, toplumun kanayan yarası haline gelen bu sorunların çözümü için adım atılması gerektiği Genel Başkanımız tarafından Sayın Cumhurbaşkanı’na iletildi. Bize 17,5 milyon kişi oy verdi, onlar masaya oturmadan bizim oturmamızın bir anlamı yok. Onların masaya oturması da iktidarın mevcut anayasaya uymasından, Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımasından ve gereklerini yerine getirmesinden geçiyor.”

Paylaşın

CHP’den “Kayyım” Açıklaması: Belediyelere Çökme Projesi

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Hakkari Belediyesi’ne kayyım atanmasına ilişkin, “AKP seçimle, sandıkla, demokrasiyle kazanamadığı belediyelere kayyum atama yöntemiyle çökmeyi tercih etti. Bakın buradan ilan ediyoruz: Kayyum atamaları, kayyum uygulamaları AKP’nin belediyelere çökme projesidir” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Parti Meclisi (PM) toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi. Ankara’da silahlı saldırıda öldürülen eski Ülkücü Ocakları Genel Başkanı Ayşe Ateş’in bugün CHP’ye yaptığı ziyaret ve Erdoğan – Özel görüşmesine ilişkin soruya Yücel, şu yanıtı verdi:

“Sayın Cumhurbaşkanı’nın Genel Başkanımızla yapacağı görüşme iade-i ziyaret. Şunu görüşürler bunu görüşürler gibi yorum yapmak istemem ama bu diyaloğun temel amaçlarından birisi ülkenin normalleşmesi, ülkenin hukuk sisteminin yeniden olması gerektiği gibi ölçüte ve ayara gelmesi. Dolayısıyla Türkiye’yi bu kadar yakından ilgilendiren bir davanın konuşulması da mümkün olabilir.”

Yücel basın toplantısında ise gündemi değerlendirdi. Ayhan Bora Kaplan davasına ilişkin MASAK raporunu değerlendiren Yücel, şunları söyledi: “Soruşturma için hazırlanan MASAK raporunun içerdiği bilgiler skandal niteliğinde… Esnafa, KOBİ’lere kredi vermek amacıyla kurulan, adında halk olan Halkbank, verdiği kredilerle Ayhan Bora Kaplan’ı mafya lideri olma yolunda destekleyen bir banka olarak tarihe geçmiştir. Halkbank, Ayhan Bora Kaplan’ın kurmuş olduğu çeşitli paravan şirketlere 2020-2021-2022 yılında 550 milyon TL kredi vermiş. Bugünkü döviz kuru üzerinden güncellersek yaklaşık 1 milyar 550 milyon lira…

Bu krediler için teminat alınmış mıdır? Krediler geri ödenmiş midir? Tasarruf tasarruf diye halkın ümüğüne çöken Mehmet Şimşek’e sesleniyoruz. Emeklinin, asgari ücretlinin, memurun, çiftçinin, esnafın cebindeki üç kuruşa göz dikeceğine önce kamu bankalarının verdiği kredileri tahsil edin. Demirören’e, Ayhan Bora Kaplan’a, yandaşlara kullandırılan ballı kaymaklı kredilerin ödemelerini tahsil edip, halka bir nebze nefes aldırabilecekken, MASAK raporuna yansıyan Halkbank’ın çete liderine kredi verdiği haberine yayın yasağı getiriyorsunuz.”

31 Mart yerel seçim sonuçlarının AKP’ye ve Cumhur İttifakı’na çok önemli mesajlar verdiğini kaydeden Yücel, şöyle devam etti: “Ama hala bu mesajları almakta, idrak etmekte direndiklerini görüyoruz. Geçtiğimiz hafta, Genel Başkan Yardımcımız Zeliha Aksaz Şahbaz, Antalya Milletvekilimiz Cavit Arı ve Bursa Milletvekili Kayıhan Pala ile birlikte Hakkari’deydik. Hakkâri halkının iradesi gasp edildi. Yapılan işlem kanuna uygun olabilir ama hangi kanuna? Darbe kanununa… Hangi dönemin hukukuna? OHAL döneminin hukukuna… Bakın kimse soruşturulamaz ya da kovuşturulamaz değildir.

Elbette devam eden bir yargı süreci olabilir… Ciddi deliller olabilir… Belediye Başkanıyla ilgili hukuki süreç ayrı bir mesele, Hakkari halkının iradesinin gasp edilmesi ayrı bir mesele… Bir kere önce şunu sormak lazım, bu adam aday olduğunda, eğer yasal bir engel varsa YSK adaylığı neden kabul etti? Eğer adaylığa engel bir hali yok ise, o zaman belediye başkanı seçildikten 2 ay sonra yerine neden kayyum atandı? 15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra çıkarılan 674 sayılı KHK ile değişik Belediye Kanunu’nun 45. maddesinden önce belediye başkanı şayet tutuklanır ve fiilen görevini yerine getiremez ise veya görevden uzaklaştırılırsa; yerine belediye meclis üyeleri içerisinden bir belediye başkan vekili seçilirdi.

Ancak AKP iktidarı ne yaptı; Belediye Kanunu’nun 45. maddesini OHAL döneminde değiştirerek, kendine konforlu bir alan açtı ve seçimle, sandıkla, demokrasiyle kazanamadığı belediyelere kayyum atama yöntemiyle çökmeyi tercih etti. Bakın buradan ilan ediyoruz: Kayyum atamaları, kayyum uygulamaları AKP’nin belediyelere çökme projesidir.

Şimdi birkaç örnekle neden ‘kayyım uygulamaları AKP’nin belediyelere çökme projesidir’ diyoruz, bunu somut hale getirelim, Silopi Belediyesi’ne 2016 tarihinde atanan kayyum, belediyeye ait değerli arsaları farklı tarihlerde piyasa değerinin çok altında AKP ilçe yöneticileri ve akrabalarına peşkeş çekti. Belgeleriyle ispat edildi. Gelelim bir başka örneğe, AKP’li bir belediye meclis üyesi, Halfeti Belediyesi’ne kayyum olarak atanan kişinin borçsuz belediyeyi 2 yıl içerisinde 20 milyon TL borçlandırdığını ifade etti.

Bir başka örnek; AKP Artuklu İlçe Başkanı, Artuklu Belediyesi’ne kayyum olarak atanan kişi için ‘Artuklu Belediyesi’ne 600 milyon TL harcandı. Bu para nereye harcandı? İçim acıyor’ diyerek kayyum politikalarını eleştirdi. Kayyum uygulamalarındaki usulsüzlükler Sayıştay raporlarına da yansıdı. Gelin, TBMM’de temsil edilen tüm partilerin uzlaşısıyla, darbe döneminin ürünü olan Belediye Kanunu’nun 45. maddesini değiştirelim ve demokrasiye aykırı, Anayasa’ya aykırı, halkın iradesini gasp eden ve kayyum uygulamasına son verelim.

“Cumhurbaşkanına hakaret diye suç olamaz”

Biz normalleşelim, demokratikleşelim dedikçe ülkede tuhaf şeyler oluyor. Tatvan Cumhuriyet Başsavcılığı, Tatvan Belediye Başkanı Mümin Erol hakkında cumhurbaşkanına hakaret suçundan soruşturma başlattı. Ortada hakaret yok, herhangi bir söylem yok…. Neymiş, belediye başkanı Cumhurbaşkanı’nın fotoğrafını indirmiş. Güler misin ağlar mısın?

Cumhurbaşkanının duvarda asılı portresini indirdi diye bir belediye başkanı hakkında soruşturma açan savcının ya aklından zoru vardır, ya da hukuk bilmiyordur. Cumhurbaşkanının böyle abuk sabuk soruşturmalardan oluşan bir koruma kalkanına ihtiyacı olmadığı gibi, hukukun üstünlüğünün hakim olduğu, demokrasinin tüm kurullarıyla, kurallarıyla ve gelenekleriyle işler halde olduğu bir ülkede ‘cumhurbaşkanına hakaret’ diye bir suç olmaz.”

Paylaşın

CHP Sözcüsü Yücel’den Erdoğan’a ‘Yeni Anayasa’ Tepkisi

Erdoğan’ın ‘yeni anayasa’ söylemlerine ilişkin açıklamada bulunan CHP Sözcüsü Deniz Yücel, “‘Türkiye Yüzyılı Anayasası’ diye bir anayasa olmaz! ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ olur!” dedi.

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sosyal medya hesabından Türkiye Yüzyılı Anayasası Sivil Anayasa Güçlü Türkiye Sempozyumu’ndan fotoğraflar paylaşarak şu ifadeleri kullandı:

“Yeni Türkiye’nin sembollerinden olan Demokrasi ve Özgürlükler Adası’nda düzenlenen Sivil Anayasa, Güçlü Türkiye Sempozyumu’nun demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Kıymetli fikirleriyle sempozyuma katkı veren hocalarımıza ve hukukçularımıza teşekkür ediyorum.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Sözcüsü Deniz Yücel’de sosyal medya hesabından Erdoğan’ın paylaşımını alıntılayarak şu ifadeleri kullandı:

“Yassı Ada’nın adını ‘Demokrasi ve Özgürlükler Adası’ olarak değiştirmekle ülkeye demokrasi ya da özgürlük gelmiyor Sayın Erdoğan. AKP döneminde Yassı Ada’nın adı değiştirildikten sonra adada yapılan ilk işlem, imar düzenlemesi oldu. Yargılamaların yapıldığı spor salonu, Adnan Menderes’in kaldığı oda dahi yıkıldı.

Ada beton cehennemine çevrildi. Yani betonlaşmaya özgürlük getirdiler. Sayın Erdoğan ‘Anayasa normlar hiyerarşisinin tepesinde yer alır’ diyor. Çok doğru. Ama lafla peynir gemisi yürümez. Kendilerinin onlarca maddesini değiştirdikleri mevcut Anayasa’yı dahi uygulamayanların, yeni, daha demokratik bir anayasa yapımında samimi olmaları düşünülemez.

Sayın Erdoğan, her 27 Mayıs’ta Adnan Menderes ve arkadaşlarının hatırasını sömürerek demokrasi dersi vereceğinize, önce Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmasının önünü açın. Ayrıca, ‘Türkiye Yüzyılı Anayasası’ diye bir anayasa olmaz. ‘Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’ olur.”

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan, Türkiye Yüzyılı Anayasası Sivil Anayasa Güçlü Türkiye Sempozyumu’nda yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı:

“Yeni anayasa ile tüm bu kazanımları daha da ileriye taşımayı hedefliyoruz. Yeni anayasaya ülkemizin neden lüzum duyduğunu aktardık. 1921 ve 1924 anayasalarını dışarıda bırakırsak bütün anayasalarımız vesayetçilerin direktifiyle yapılıp halka empoze edildi. Anayasalarımız içinde vesayetin en fazla nüfuz ettiği 1961 anayasasıdır. 61 Anayasası ve 82 Anayasası’nın hazırlanma sürecinde milletin iradesi tecelli etmedi.

Çerçevesini darbecilerin çizdiği dili sorunlu mevcut anayasa ile yola devam edemeyiz. Türk demokrasisi yeni ve sivil anayasa yapacak güce sahiptir. Artık yeni bir anayasa kaçınılmazdır. Mevcut anayasa siyasete güveni zedeliyor. Yapıcı ve uzlaşmacı tavrımızı koruyacağız. Muhalefetteki muhataplarımızın da bu istekte ısrarcı olmayacağını düşünüyorum.”

Paylaşın

CHP’den Muharrem İnce’ye Sert Yanıt

Memleket Partisi Lideri Muharrem İnce’nin açıklamalarına yanıt veren CHP  Sözcüsü Deniz Yücel, “Partimiz ile Memleket Partisi arasında 4 Ocak’tan itibaren yerel seçimde işbirliği konusunda farklı kanallardan müzakereler yürütülmüştür” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu görüşmeler esnasında, “İlkesel duruş” konusunda tek bir cümle dahi kurmayan, bugün gerçekleştirdiği basın toplantısında dile getirdiği siyasi eleştirileri gündeme dahi getirmeyen Sn. Muharrem İnce’nin açıklamalarını üzülerek dinledik.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Sözcüsü Deniz Yücel, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin sözlerine yanıt verdi. Deniz Yücel, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Partimiz ile Memleket Partisi arasında 4 Ocak’tan itibaren yerel seçimde işbirliği konusunda farklı kanallardan müzakereler yürütülmüştür” dedi.

Yücel, şöyle devam etti: Bu görüşmeler esnasında, ‘İlkesel duruş’ konusunda tek bir cümle dahi kurmayan, bugün gerçekleştirdiği basın toplantısında dile getirdiği siyasi eleştirileri gündeme dahi getirmeyen Sn. Muharrem İnce’nin açıklamalarını üzülerek dinledik.

“Yapılan görüşmelerde Sayın İnce, belli sayıda belediye meclis üyeliği ve İzmir’de bir metropol ilçe belediye başkanlığı talebinde bulunmuştu” diyen Yücel, şunları söyledi: Süreç, parti tabanımızın ve örgütümüzün kabul edemeyeceği bir noktaya taşınınca müzakerelerin tıkanması üzerine bugünkü açıklamayı yaptı. Bugün yaptığı açıklamaların ve eleştirilerin müzakereler olumlu sonuçlansa idi asla yapılmayacağını biliyoruz. Değerlendirmeyi kamuoyuna bırakıyoruz.

Memleket Partisi Lideri Muharrem İnce ne demişti?

Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, partisinin yerel seçim stratejisiyle ilgili, bir otelde düzenlediği basın toplantısında, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde partisinin her ilde seçime gireceğini açıklamış, CHP’ye yönelik eleştirilerde bulunmuştu.

Basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan İnce, CHP ile ittifak görüşmelerine dair soruya karşılık şunları kaydetmişti: İsveç’in NATO üyeliğine ‘Evet’ verince nasıl ittifak kuracağım? Her gün ‘DEM’lenirsen nasıl kuracağım? Bizim bir duruşumuz olmalı. Kuvayımilliye’nin partisi bu. Değişmiş demiyorum, başkalaşmış. Değişmek başka bir şeydir, başkalaşmak başka bir şeydir. Bizim ruhen, gönül olarak, düşünsel olarak benim bulunduğum bir parti değil orası, gençliğimin geçtiği parti gitmiş, yerine başka bir şey gelmiş. Onun için öyle bir ittifak kurabilmek… Yarın bu şartlar değişir, başka bir yönetim gelir, o zaman tekrar konuşuruz.

1991 seçimlerini bu arkadaşlarım bilmiyor. Çünkü partinin hafızasını bilmiyorlar. 1991 seçimind enasıl rezil olduğumuzu bilmiyorlar. Özgür Bey de bilmiyor Ekrem Bey de bilmiyor. Çünkü siyasi hafızaları buna yetmez. Neden ayrı dünyaların insanlarıyız? Suriye’de Irak’ta çocuklarımız şehit oluyor. Asıl sorumlusu kim ya? Biz kiminle uğraşıyoruz? Asıl sorumlusu ABD’dir. Bunu söyleyecek başka bir siyasetçi var mı Türkiye’de?

İlkeli omurgalı siyasetten yanayız biz. Laikliği bizden başka hatırlayan kalmadı. Bizim Dersim diye bir vilayetimiz yoktur. Dertsim bir bölgenin adıdır. Oradaki vilayetin adu Tunceli’dir. Kamer Genç bile Dersim demiyordu. Tunceli diyordu. Şeyh Sait bir haindir. Nokta. Atatürk böyle demiştir. Herkes eşittir. Bu ülkede herkes ayaz yemiştir. 12 Eylül günlerinde Diyarbakır Cezaevi’nde Kürtler ayaz yemiştir, Mamak’ta ülkücüler ayaz yemiştir. Metris’te solcular ayaz yemiştir.”

Paylaşın

CHP’de Tanju Özcan Dahil 13 İsme ‘Af’ Çıktı

CHP Sözcüsü Deniz Yücel, “Parti Meclisimizin bir prensip kararı vardı. Partimizin 100. yılı nedeniyle 100. yıl affı konusunda karar almıştık. Af talepleriyle ilgili içlerinde Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın da dahil 13 arkadaşımızın talepleri görüşüldü. 13 arkadaşımızın Parti Meclisi kararıyla affedilmesine ve yeniden üyeliklerine karar verildi” dedi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM) de Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından bugün toplandı. Parti Sözcüsü Deniz Yücel, PM toplantısı devam ederken basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Tüzük Kurultayı tarihi ile ilgili açıklamalarda bulunan Yücel, “4 Eylül 2024 tarihinde Parti Meclisimizi Sivas’ta toplama konusunda karar aldık. 5 Eylül 2024 tarihinde Tüzük Komisyonumuz son toplantısını yaparak, 6-7-8-9 Eylül tarihlerinde Tüzük Kurultayımızı gerçekleştirmeyi planladık. 9 Eylül’de Tüzük Kurultayımız sonrasında da Program Kurltayımızın hazırlığına yönelik ilk toplantımızı yapmaya karar verdik” ifadelerini kullandı.

Yücel ayrıca yarın bitecek olan CHP Belediye Başkanı Aday Adaylığı başvuruları 5 Aralık’a kadar uzatıldığını duyurdu.

13 isme ‘af’ çıktı

Af talepleriyle ilgili de bilgilendirmede bulunan Yücel, “Af talepleriyle ilgili içinde Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın da dahil olduğu 13 arkadaşımızın af talepleri görüşüldü. Ve 13 arkadaşımızın Parti Meclisimizin kararıyla affedilmesine ve yeniden üyeliklerine karar verildi” dedi.

Bir gazetecinin “Tanju Özcan’ın af kararıyla ilgili Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştü mü?” sorusuna Yücel, “Böyle bir görüşme olduğunu biliyorum. Sayın Tanju Özcan’ın affını PM gündemine getirmeden önce böyle bir görüşme yapıldığını biliyorum. Geçmiş dönem Genel Başkanımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun da af konusunda olumlu bir görüşü olduğunu biliyorum” cevabını verdi.

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, sosyal medya hesabından Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi’nin ‘af’ talebini kabul etmesine ilişkin açıklama yaptı.

Paylaşımında partiye dönüş kararını CHP Bolu İl Başkanı Tahsin Mert Karagöz’den aldığını ifade eden Özcan, “Baba Evi’ne döndüm” ifadelerine yer verdi. Özcan, ayrıca, “Her şey çok daha güzel olacak” vurgusu da yaptı.

Kararın ardından Sözcü TV’ye konuşan Özcan “Sizi yeniden belediye başkanı adayı olarak görecek miyiz?” sorusuna “Muhtemelen evet” yanıtını verdi. Özcan şöyle devam etti: “Anketler yapılsın, mutlu olurum. CHP’nşn Bolu’da bir aday adayı yok. Anketlerin sonucunu görmek bizi memnun eder.”

Tanju Özcan ve CHP yönetimi arasında yaşananlar

CHP’den ihraç edilen Tanju Özcan, CHP Bolu Milletvekiliyken 31 Mart 2019’deki yerel seçimlerde Bolu Belediye Başkanı seçilmişti.

Tanju Özcan’ın 16 Mayıs 2022’deki belediye meclisi toplantısında AK Partili belediye meclis üyesi Hacer Çınar’a yönelik “Bana niye el sallıyorsunuz, ben evli barklı adamım, ayıp oluyor” sözleri kamuoyunda tepki toplamıştı.

Bu olay üzerine bir yıl partiden uzaklaştırma cezası alan Özcan, Haziran 2022’de kesin ihraç istemiyle disipline sevk edilmişti.

Özcan, Temmuz 2021’de de Suriyelilere yönelik açıklamaları ve uygulamalarıyla dikkatleri üzerine çekmişti. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı, yabancıların su faturası ve katı atık vergilerine 10 kat zam yapacağına dair açıklamaları nedeniyle Özcan hakkında ‘görevi kötüye kullanma’ ve ‘nefret ve ayrımcılık’ suçlamalarıyla soruşturma başlatmıştı. Bunun üzerine Özcan, “Geri adım atmayacağım, fazlasını da yapacağım” demişti.

14-28 Mayıs seçiminin ardından da Özcan, dikkatleri üzerine çekmeye devam etti. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarısız olduğunu ifade eden ve Kılıçdaroğlu’nu protesto eden Özcan, “Değişim ve Adalet” sloganıyla Bolu’dan Ankara’ya yürüdü.

Yürüyüşün son günü CHP Genel Merkezi önünde açıklama yapan Özcan, Kılıçdaroğlu’na seslenerek “Şimdi in o koltuktan, al bu koltuğu git evinde otur” diyerek Genel Merkez önüne sandalye fırlattı.

CHP Yüksek Disiplin Kurulu Özcan’a 26 Temmuz 2023’te kesin çıkarma cezası verdi. Karar tüzükteki şu maddeler gereğince alındı:

-Programa, tüzük kurallarına, kurultay, yetkili organ ve grup kararlarına aykırı davranmak,

-Partide aldıkları görev ve sorumlulukla ve üyelikle bağdaşmayan tutum ve davranışlarda bulunmak.

Tanju Özcan ihraç kararının ardından sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik eleştirilerine devam etmiş, sosyal medya hesabından “Başarısız Bay Kemal 12 seçim kaybetti ama anahtar liste ile kendi seçtirttiği YDK’ya beni partiden ihraç ettirtti” demişti.

Paylaşın

CHP’den Erdoğan’a “50+1” Yanıtı: Derdi Koltuğunu Koruyabilmek

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 50+1 formülünün değişmesi gerektiği yönündeki sözlerine ilişkin, “Sayın Erdoğan’ın derdi koltuğunu koruyabilmek, halkın sorunlarını çözmek değil” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sistemin iflasıdır, zaten halkımız iflas etmiş durumdadır, ancak denge ve denetleme mekanizmaları olmayan bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkemize hiçbir faydası olmadığını yakın geçmişte yaşıdık. Konumunu korumak için bir pozisyon değişikliği içine girmişler.”

Yücel açıklamasına, “Burada şunu da merak ediyoruz; sayın Devlet Bahçeli ve MHP kurmayları bu olaya nasıl bakıyorlar? Cumhur İttifakı’nda çok ciddi bir kriz olduğu ortada. sözleriyle devam etti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yönetim Kurulu (MYK) Genel Başkan Özgür Özel başkanlığında toplandı. Özgür Özel, eski CHP Genel Başkanı Hikmet Çetin ile birlikte MYK toplantısının açılışını yaptı. Hikmet Çetin, MYK üyelerine hitap etti.

Parti Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı devam ederken ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Yücel’in açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

Yerel seçimler: Önümüzdeki yerel seçimde de yine halkın dertleriyle dertlenen, halkın sorunlarına çözüm üreten belediye başkan adaylarıyla seçimlere gireceğiz. Adaylarımızı belirlerken katılımcı, kapsayıcı ve demokratik yöntemler uygulanacak.

Belediye başkan adaylarımız belirlenirken aynı MYK ve Gölge Kabinemizde olduğu gibi mümkün olduğunca kadın temsili artırılacak, eşit temsil ilkesinin uygulanmasına özen gösterileceğini buradan bir kez daha ifade ediyorum.

Ogün Samast: Böyle bir dönemde Ogün Samast’ın tahliyesinin bir tesadüf olmadığını biliyoruz. Türkiye bir yargı darbesiyle karşı karşıyayken ‘günü gelir katilimize de sahip çıkarız’ mesajı verdiler.

Muhalefete, gazetecilere, onlar gibi düşünmeyenlere akıllarınca gözdağı verdiler. Onlar Ogün Samast’ı hatırlattıkça, Yasin Hayal’i ve türevlerini konuştukça ve korudukça bizler Uğur Mumcu’ya, Ahmet Taner Kışlalı’ya, Abdi İpekçi’ye, Bahriye Üçok’a ve Muammer Aksoy’a sarılacağız ve hukuka tutunmaya devam edeceğiz.

Erdoğan’a ’50+1′ yanıtı: Erdoğan’ın tüm derdi ömrü yettiğince o koltukta oturmaktır. Allah kendisine ömür versin ama siyasi ömrünün sonuna geldiğini çok rahat söyleyebiliriz. Bunu o da görüyor ki dünkü açıklamasıyla 2017 referandumunda ısrarla savunduğu devrim diye nitelendirdiği 50+1 düzenlemesinde kolayca vazgeçebiliyor.

Sayın Erdoğan’ın derdi koltuğunu koruyabilmek, halkın sorunlarını çözmek değil. Sistemin iflasıdır, zaten halkımız iflas etmiş durumdadır, ancak denge ve denetleme mekanizmaları olmayan bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkemize hiçbir faydası olmadığını yakın geçmişte yaşıdık. Konumunu korumak için bir pozisyon değişikliği içine girmişler.

Burada şunu da merak ediyoruz; sayın Devlet Bahçeli ve MHP kurmayları bu olaya nasıl bakıyorlar? Cumhur İttifakı’nda çok ciddi bir kriz olduğu ortada.”

Mehmet Ali Çelebi’ye sert tepki

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in soprano Pervin Chakar’ın konserine gitmesine ilişkin gelen eleştirilere ve AKP Milletvekili Mehmet Ali Çelebi’nin ‘Hem Atatürk hem Demirtaş’ olmaz sözlerine yanıt veren Yücel, “Sanat evrenseldir. Genel Başkanımız sayın Özgür Özel sanata ve sanatçıya değer veren bir kişidir.

Onun dışında çeşitli nedenlerle birtakım yakıştırmalar yapan kişileri, ki az önce ifade ettiğiniz kişi nankörlüğün bir sembolüdür, bir timsalidir, dolayısıyla bu yakıştırmalarla ilgilenmediğimizi ifade etmek istiyorum” diye konuştu.

Paylaşın

CHP Sözcüsü Deniz Yücel: Anayasa Yapma Sürecine Girmeyiz

MYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulunan CHP Sözcüsü Deniz Yücel, iktidar kanadından gelen yeni Anayasa çağrılarına ilişkin, “Anayasanın hükümlerini yok sayan bir anlayışla anayasa yapma sürecine girmeyiz” dedi.

Yargıtay ve AYM arasındaki krize ilişkin de konuşan Deniz Yücel, “Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak adaletten, hukukun üstünlüğünden, Anayasa’dan tarafız. Herkes bunu böyle bilmeli” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, 38. Olağan Kurultay sonrası ilk Merkez Yönetim Kurulu toplantısına başkanlık etti. CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı sonrası açıklama yaptı.

Gazete Duvar’ın aktardığına göre, Deniz Yücel’in açıklamalarından başlıklar şöyle: Geçtiğimiz hafta ülkemizin ve partimizin kurucu lideri, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümüydü. Sizin aracılığınızla bir kez daha Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü, saygı, rahmet ve özlemle anıyoruz. Türk milleti genci yaşlısı, kadını erkeğiyle gerek Anıtkabir’de gerekse Dolmabahçe’de Atatürk’e bağlılığını bir kez daha göstermiştir. 29 Ekim’de meydanları dolduran milyonlar, 10 Kasım sabahı da arabalarını durdurup siren sesleri arasında, Büyük Önderimizi hak ettiği gibi,  dimdik ayakta selamlamış, anmıştır.

Kurultayımız pek çok siyasi partiye örnek olacak şekilde bir demokrasi şöleni havasında geçti. Demokrasiyi tabandan tavana özümsemiş bir parti olarak delegelerimizin oyları ile 8’inci Genel Başkanımızı, Parti Meclisimizi ve Yüksek Disiplin Kurulu üyelerimizi seçtik. YDK Başkan ve Başkanvekili seçiminde de yine eşit temsil esasına uyulmuştur. 7’inci Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ülkemize ve partimize önemli kazanımlar sağladı.

Kendisine hem partimiz, hem şahsım, hem de ülkem adına bir kez daha teşekkürü borç biliyorum. Kendisi “adalet” için verdiği büyük mücadeleyle, demokrasiye bağlılığıyla, CHP’yi toplumun tüm kesimleriyle buluşturmaya dönük adımlarıyla ve 2019 yerel seçimlerinde başarıya ulaşan birleştirici politikalarıyla her zaman gönüllerimizdeki kıymetli yerini koruyacaktır.

8’inci Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel başkanlığında, cumartesi günü ilk Parti Meclisi toplantımızı yaptık. Bu toplantıda da 24 kişilik Merkez Yönetim Kurulumuz belirlendi. Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel, Merkez Yönetim Kurulundaki görev dağılımını kamuoyuyla paylaştı. Merkez Yönetim Kurulumuz, idari işlerden sorumlu genel başkan yardımcıları ile “Gölge Kabine” dediğimiz, mevcut hükümet sistemine karşılık gelen Genel Başkan yardımcılarından oluşuyor. Bu kısmı biraz açacak olursak; idari işlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcılarımız ağırlık olarak parti yönetimiyle, “Gölge Kabine” dediğimiz yapı ise, dünyada sol-sosyal demokrat partilerde olduğu gibi ilgili bakanlıkları takip eden, denetleyen, gerektiği takdirde yapıcı muhalefet yapan, siyaset üreten bir yapı.

Şunun altını çizmek istiyorum, Recep Tayyip Erdoğan kabinesinde 18 bakandan 17’si erkek, yalnız 1 kadın var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin MYK’sında yer alan 18 Gölge Bakanın 9’u kadın, 9’u erkek. Cumhuriyet Halk Partisi tüm kadroları ile Türkiye’yi yönetmeye ve sorunları bir bir çözmeye talip bir parti… Kadın-erkek eşitliğindeki hassasiyetimiz, tamamı alanında uzman kişilerden oluşan yetkin, genç, dinamik, inançlı ve kararlı kadrolarımız da bunun en somut göstergesi…

Bugün ilk MYK toplantımıza, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in sunumuyla başladık. Elbette ki ülke gündemine dair değerlendirmelerimiz oldu. Bunun yanında, yaklaşan Yerel Seçimlerle ilgili olarak partimizin izleyeceği yol ve yöntemleri de konuştuk.  Bugün MYK’da İsrail – Filistin meselesi de görüşüldü. Bu konuyla ilgili birazdan detaylı açıklama yapacağım. Ancak yeri gelmişken bir hususu paylaşmak istiyorum. Genel Başkanımız Kurultay Sürecinde etkili bir dış politika izleyeceğimizi söylemişti.  Acil bir başka gündem çıkmaz ise Genel Başkanımız Sayın Özgür ÖZEL, İlk yurt dışı ziyaretini Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine, ikincisi ise Can Azerbaycan’a gerçekleştirmeyi düşünüyor.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak önümüzdeki süreçte bütün açıklığımız ve samimiyetimizle halkımızın yanında çok daha fazla olacağız. Sayın Genel Başkanımız, söz verdiği gibi dün, depremin yıktığı, acılarla ve kayıplarla yoğrulan Hatay’daydı…“Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Hatay benim şahsi meselemdir’ sözünü bir kez daha hatırlattı. Son genel başkan olarak ben de diyorum ki bundan sonra Hatay benim şahsi meselemdir” diyerek Hatay’ın sorunlarının bir bir çözülmesi için büyük çaba sarfedeceğinin mesajını verdi.

Biz de tüm CHP’liler olarak ilk ve son genel başkanlarımız gibi Hatay’ın şahsi meselemiz olduğunu bir kez daha bu kürsüden vurguluyoruz. Türlü medeniyetlere ev sahipliği yapmış bu kadim kentin yaralarının bir bir sarıldığı, tüm zenginliklerinin korunduğu ve insanlarımızın güven içerisinde barınabilecekleri konutların yapıldığı bir süreci her birlikte inşa edeceğiz. Hatay halkının yanında olmaya, onlara verdiğimiz sözleri tutmaya devam edeceğiz.

Ülkemizde nerde sorun varsa bir Cumhuriyet Halk Partiliyi orada göreceğinizden şüpheniz olmasın. Sivil toplumun, sendikaların, gençlerin, kadınların, öğrencilerin, eğitimcilerin, sağlık çalışanlarının, işçinin, emeklinin, memurun, esnafın kısacası tüm halkımızın yanında olacağız. Öncülük yapmamız istenen alanlarda asla geride durmayacağız… Demokrasi ve hukuk çerçevesinde yapılan ve destek beklenen her eylemde de destek bekleyenlerin yanlarında olacağız…

Egemenlik yetkisini milletimiz adına kullanan TBMM’nin, yani milletimizin kısıtlanan yetkileri için, şeffaflık ve hesap sorulabilirlik için çalışacağız. Ekonomiyi gündemden düşürmek için çaba harcayan iktidara karşı; hayat pahalılığını, yüksek enflasyonu, her hafta artan fiyatları, 8 liraya yükselen ekmeği konuşacağız, konuşturacağız. KYK’lardaki sorunları da konuşacağız. Devletin yurtlarındaki durum içler acısı… Sosyal devlet tamamen yok edildi. Çocuklarımız tarikatların kucağına bırakılıyor. Beslenmeden anladıkları kurtlu yemekler…

Barınmadan anladıkları, çocukları yer yataklarına mahkum etmekten ibaret…Güvenlikten anladıkları, kontrol edilmeyen, bakımı yapılmayan ve evlatlarımızın canına mal olan asansörler…Emekli Çiftçilerimizin, ÇKS sistemine kayıtlı olanlara ödenecek olan 5 bin TL’lik ikramiyeden mahrum bırakılması dolayısıyla, CHP olarak Anayasa Mahkemesine başvurumuzu yaptık. Çiftçilerimiz girdi maliyetleri nedeniyle zor günler geçiriyorlar. Bu ücretlerin verilmesi onlara az da olsa nefes aldıracaktır.

İç politikada,  Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına yakışmayacak böyle konularla uğraşırken dış politikamız da, ne yazık ki bundan farklı değil… Ortadoğu’da, yanı başımızda bir insanlık dramı yaşanıyor. İsrail’in Gazze saldırılarında ölü sayısı 11 bini aştı. Binlerce çocuk can verdi. Hastaneler, ambulanslar, mülteci kampları hedef alınıyor. Evler vuruluyor, siviller hayatını kaybediyor.  Bu saldırıların durdurulması için tavır almak herkesin insanlık görevidir. Ancak bu saldırıların HAMAS’ın bir gece sivillere yönelik yaptığı saldırılarla başladığını da unutmamak gerekir.

Diğer yandan Batı dünyası sivil ölümlerini görmezden gelmekte ve sadece İsrail’in tek taraflı söylemlerini ön plana çıkarmaktadır.  Bu durum asla kabul edilemez.  Batılı devletler İsrail’i koruyup kollarken, Türkiye’deki tek adam, dış politikayı iç politika malzemesi yapabilmek için, din ve mezhep odaklı bir hale getirdiğinden Türkiye dünyada etkisizleşmiştir. Uluslararası bir sorunda arabulucu ya da garantör olmak isteyen bir ülkenin tüm taraflarla uluslararası hukuk ve diplomasi kuralları çerçevesinde iyi ilişkilere sahip olması gerekir.

Oysa ki Erdoğan yönetimi, uzun zamandır bu sağduyuyu ve insicamı dış politikada yitirmiştir.  Bu da sürekli gelgitlere, çelişkili ve tutarsız durumlara ve ülkemiz için güven ve itibar kaybına dönüşen bir algıya neden olmaktadır.

Dün “darbeci” dediği Sisi ile bugün görüşen Erdoğan, dün “Katil” dediği Esad’la aynı aile fotoğrafında yer alıyor. Üstelik bu tutarsız dış politikayı sürekli seçim malzemesi haline getiriyor.  2019’da “Binali’ye mi oy vereceksiniz Sisi’ye mi ?” diyerek meydan meydan dolaşan Erdoğan’ın kime oy verdiğini Riyad’daki fotoğraftan öğrenmiş olduk. Cumhuriyetin 100’üncü yılında Gazze mitingi yapan Erdoğan’ın Mart ayında yapılacak Yerel Seçimlere kadar bu Filistin’de yaşanan insanlık dramını, sivil ölümlerini iç politika malzemesi yapacağı da aşikârdır…

Biz CHP olarak Erdoğan gibi tutarsız, kimliksiz, sürekli bir yerlerden mesaj bekleyerek dış politika üretmiyoruz.  7 Ekim’de söyledik. Bir aydır vurguluyoruz. Biz Filistin’in ve Filistinlilerin yanındayız. Protesto Anayasal bir haktır. Filistin’de yaşananları eleştirmekten, oradaki insanlık dramına karşı ses yükseltmekten daha doğal bir şey olamaz. Ancak tepki, doğru ve tutarlı dış politika ile koyulur. İşyerlerini kapatmak, yerli kahve ikram etmek, sokaklara kola dökmekle hiçbir yere varamayız.

Bir devlet krizi yaşıyoruz. Geçen hafta Yüksek Yargı organları arasında yaşananlar basit bir yargı krizi olarak nitelendirilemez. Anayasa, maalesef yargı eliyle açık biçimde ihlal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’ne ve Yüce Meclis’e had bildirmeye varan açıklamalar yapıldı. Yüksek yargı organları arasında restleşmeye, hatta hesaplaşmaya tanıklık ettik.

Yargıtay 3. Ceza Dairesinin, AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması asla kabul edilemez. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin geçen hafta verdiği karar, bir utanç vesikasıdır, Türkiye’de hiçbir vatandaşın hukuk güvenliğinin kalmadığı anlamına gelmektedir.  Bu, kuvvetler ayrılığını, hukukun üstünlüğünü, mahkemelerin bağımsızlığını yok etme girişimidir. Türkiye Cumhuriyeti, bir hukuk devletidir, devletin de, mahkemelerin de meşruiyet kaynağı Anayasadır.

Anayasa’nın 153. maddesine göre Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar. Hatay Milletvekili Can Atalay’ın “Seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkı” ile “Kişi hürriyeti ve güvenliği” hakları ihlal edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin kararı Anayasaya uygundur. Anayasa Mahkemesinin benzer olaylardaki içtihatlarına uygundur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer olaylardaki içtihatlarına uygundur.

Geçen hafta yaşanan bu olayla, çok net bir şekilde görülmüştür ki, AKP’nin 21 yıl içinde çürüttüğü yargı kurumu artık çatırdamaya başlamıştır.  Türkiye uzun süredir ciddi bir ekonomik kriz yaşamaktadır, şimdi buna yargı ve devlet krizi eklenmiştir. Yargıyı siyasallaştırmak kimseye fayda sağlamaz. Adaletin olmadığı yerde iktidar sahipleri dahil, kimse güven değildir.

Ne yazık ki, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, bu süreçte çok kötü ve başarısız bir sınav vermiştir. Yüksek yargıda yaşanan bu devlet krizini görüşmek üzere TBMM’de Danışma Kurulu Toplantısının yapılmamış olması, daha doğrusu bir yerden gelen talimatla bu toplantının gündeme bile alınmamış olması demokrasimiz adına kaygı vericidir.  Konuşamazsak, tartışamazsak, sorunları çözme konusunda istişare kültürünü, arka kapı diplomasisini işletemezsek, hele de halkımızın bize vermiş olduğu yetkinin ve görevin gereklerini meclis olarak yapmazsak bu halk, bu millet bunu asla unutmaz.

Adalet Bakanının (ki ben ona Talimat Bakanı diyorum), hukukla ilgisi olmayan, konuyu tamamen saptıran, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın açıklamalarına göre değişkenlik gösteren sözlerini dikkate almaya bile gerek yoktur.  Adalet Bakanı, bizim genel kuruldaki adalet nöbetimizi de eleştirmiş….Evrensel hukuk normlarını görmezden gelen, kuvvetler ayrılığını ihlal eden bu kişi ile “Adalet” için yaptığımız eylemlerin türünü konuşacak değiliz.

“Anayasanın hükümlerini yok sayan bir anlayışla…”

Haftalardır görüyoruz. Tolga Şardan, Barış Pehlivan, Can Atalay…  En temel hak talepleri, basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü; soruşturmalar, ceza davaları ve hukuka aykırı yargı kararları ile engelleniyor. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak adaletten, hukukun üstünlüğünden, Anayasa’dan tarafız. Herkes bunu böyle bilmeli! Anayasa’ya ve TBMM iradesine yapılmak istenen bu darbe girişimine karşı 5 gündür Meclis Genel Kurulu’nda adalet nöbetindeyiz. Biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak ülkenin hiçbir sorununa kayıtsız kalmayacağız. Tepkilerimizi en etkin yöntemlerle ortaya koyacağız. Değişen, dönüşen, gençleşen, eşitliği öne çıkaran Özgür Özel’in Genel Başkanlığındaki Cumhuriyet Halk Partisi’ni izlemeye ve takip etmeye devam edin.

Açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtlayan Deniz Yücel, “Cumhurbaşkanının hakemlik yapma psikolojisine girmesi kabine devletini anımsatıyor. Yargıtay’ın Can Atalay kararı yok hükmündedir. AYM kararını yok saymak, AYM yargıçlarını hedef göstermek kimsenin haddine değildir. Anayasanın hükümlerini yok sayan bir anlayışla anayasa yapma sürecine girmeyiz.”

Paylaşın

AİHM’den Türkiye’ye ‘Deniz Yücel’ Cezası

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Şubat 2017’de Türkiye’de 367 gün cezaevinde tutulan Die Welt gazetesinin eski Türkiye Temsilcisi Deniz Yücel‘in tutukluluğuna ilişkin ‘hak ihlali’ kararı verdi.

Mahkeme Yücel’in ifade ile özgürlük ve güvenlik haklarının ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’yi 13 bin 300 Euro tazminata mahkum etti. Yüksek mahkeme kararında Yücel’in “örgüt propagandası” ve “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” suçlamalarıyla Silivri Cezaevinde tutulmasına karşı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yaptığı başvuruyu ve AYM’nin 28 Mayıs 2019’da verdiği kararını hatırlattı.

Anayasa Mahkemesi’nin Yücel’in özgürlük ve güvenlik hakkı ile ifade ve basın özgürlüğünün ihlal edildiğine hükmettiğini, bu kapsamda da mahkemeden Yücel’e manevi tazminat verilmesi kararı çıktığını belirten AİHM, AYM’nin tazminat kararının yetersiz olduğuna karar verdi.

Bu nedenle de Yücel’in mağduriyetinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 34. maddesiyle koruma altına alınan bireysel başvuru hakkının devam ettiği belirten AİHM Yücel’in başvurusunu karara bağladı.

Yücel’in AİHS’yle güvence altına alınan özgürlük ve güvenlik hakkının (5. madde 1. paragraf), hukuksuz tutukluluk için tazminat hakkının (5. madde 5.paragraf) ve ifade özgürlüğü hakkının (10. madde) ihlal edildiğine hükmetti.

AİHM karar hükmünü beşe iki oy çokluğuyla kurdu. Yücel’e 1000 Eurosu mahkeme masraflarını karşılamak üzere 13 bin 300 Euro manevi tazminat ödenmesini kararlaştırdı.

Bu kararla birlikte AİHM, 2021’den beri toplam 9 tutuklu gazeteci dosyasında Türkiye’yi mahkum etmiş oldu.

Ok: Tutukluluğun keyfi ve hukuksuz olduğu tescillenmiş oldu

Başvurunun 2017’de yapıldığını ve AİHM kararının gecikmiş bir karar olduğuna söyleyen Yücel’in avukatı Veysel Ok, kararın Yücel’in tutukluluğu sırasında verilmiş olması gerektiğini söyledi.

Ok, “Deniz Yücel’in gazetecilik faaliyetleri gerekçe gösterilerek tutuklanmasının keyfiliği ve hukuksuzluğu AİHM tarafından tescillenmiş oldu. AİHM’in Deniz Yücel’in ifade özgürlüğünün ve hürriyet hakkının ihlal edildiği tespiti, Türkiye’de gazetecilerin işlerini yaptıkları için yargılanıp hapsedildiklerini göstermesi açısından önemli” dedi.

Yücel’in dosyasının Yargıtay’da olduğuna dikkat çeken Ok, “Yücel, AYM kararı çıktığında düşmesi gereken, hukuksuzluğu tescillenmiş ve dahası siyasi saiklerle bir gazeteciyi cezalandırmak amacıyla açılmış bir davada mahkum edildi. Dahası, bu davadan iki dava daha çıkarıldı. AİHM kararıyla birlikte Yargıtay, Yücel’e verilen mahkumiyet kararını bozmalıdır. Mahkemeler de diğer iki davada derhal beraat kararı vermelidir” diye konuştu.

Ne olmuştu?

Deniz Yücel, dönemin Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın özel e-posta adresinin RedHack tarafından hacklenmesine ilişkin kaleme aldığı haberiyle ilgili soruşturma ekiplerine ifade vermek üzere 14 Şubat 2017’de İstanbul’da gözaltına alındı. “Örgüt propagandası ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla sevk edildiği mahkemece 27 Şubat 2017’de tutuklandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuyla ilgili “Bütün bu olayların nedeni meğerse bu teröristmiş. Bu adam terörist, gazeteci değil ve Alman yönetimi ne yazık ki, benim bakanlarımı böyle bir teröristle aynı teraziye oturtuyor. Sıkıntı burada. Almanya Başbakanı Angela Merkel, bana ‘Serbest bırakırsanız memnun oluruz’ dedi. Dedim ki o gazeteci değil terörist. Deniz Yücel bir ay Almanya Başkonsolosluğu’nda saklandı. Bu adam terörist, gazeteci değil” açıklaması yaptı.

Yücel yaklaşık bir yıl tutuklu kaldı. Hakkında hazırlanan iddianame sonrası İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi 16 Şubat 2018’de Yücel’in tahliyesine karar verdi. Yücel tahliye olduktan sonra Almanya’ya gitti.

Tutuklu bulunduğu dönemde cezaevinden Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunan Yücel’in dosyasını olaydan iki yıl sonra 28 Haziran 2019’de incelendi. AYM, Yücel’in tutuklu kaldığı bir yıllık süreyi hak ihlali saydı ve 25 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti ama yerel mahkeme Yücel’in Berlin’de alınan ifadesinin beklenmesine karar verdi.

13 Şubat 2020’de görülen duruşmada savcı, esasa ilişkin mütalaasını verdi. Yücel’in 15 yıl 3 aya kadar hapisle cezalandırılmasını talep eden savcı, Yücel’in 2016’da Welt gazetesinde yayımlanan çeşitli yazılarında PKK/KCK propagandası yaptığını öne sürdü.

16 Temmuz 2020’de görülen duruşmada da kararını açıklayan mahkeme, Deniz Yücel’in “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasından beraatine hükmederken, basın yayın yoluyla “PKK/KCK silahlı terör örgütünün propagandasını yaptığı” gerekçesiyle 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezasına çarptırdı.

Mahkeme ayrıca, Yücel hakkında 2016’da Die Welt’te yayınlanan iki yazısı nedeniyle “Cumhurbaşkanına hakaret” ve TCK’nın 301. maddesinde düzenlenen “Türkiye Cumhuriyet Devletini, hükümetini, yargı organlarını ve devletin emniyet teşkilatını aşağılama” suçları uyarınca suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi.

Suç duyurusu sonrası Yücel’e yeni bir dava açıldı. Savcılık Deniz Yücel’in 6 aydan 2 yıla kadar hapsini istedi. Bu davanın görülmesine 12 Mayıs 2020’de başlandı.

Paylaşın