HDP’li Buldan: Cumhuriyetin, Güçlü Demokrasiyle Buluşturulması Tarihsel Zorunluluktur

Partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Cumhuriyetin, ikinci yüzyılda güçlü demokrasiyle buluşturulması tarihsel bir zorunluluk olarak herkesin önünde durmaktadır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılda güçlü bir toplumsal barışla, gerçek bir adaletle ve evrensel hukukla, temel insan haklarıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle, emeğin hakkıyla ve ekolojik bir yaşamla buluşturulması hepimiz açısından tarihsel bir görevdir. Çünkü “Demokratik Cumhuriyet tüm sorunların çözüm anahtarıdır.” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Katılımcı demokrasi ve müzakereci demokrasi anlayışı etrafında, halkın iradesini ve mutabakatını esas alan yeni bir kurucu akılla, yeni bir siyaset anlayışıyla bu hedefe hep birlikte yürüyebiliriz. İşte bu kurucu akıl da halklarımızın ortak iradesinde elbette mevcuttur. Mesele siyasetlerin kazanması değildir, eşit ve özgür bir ülkede yaşamak isteyen 85 milyona bir demokrasi döneminin kazandırılmasıdır. Bu dönem kesinlikle ve kesinlikle başlayacaktır.”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuştu. Buldan’ın açıklamaları şöyle:

“Savaşın, sömürünün, yoksulluğun, toplumsal krizlerin peş peşe yaşandığı bir dönemde, krizlerden hep birlikte çıkmak için demokrasi, barış ve adalet mücadelesini daha da büyüteceğimiz önemli bir sürecin içerisinden geçtiğimizi belirtmek isterim. Siyasetin gittikçe daha fazla masa başı planlarına ve paylaşım hesaplarına dönüşmeye başladığı bir zaman aralığından geçiyoruz. Bu iklimde, toplumun tüm ötekileştirilmiş ve ezilen kesimleriyle birlikte en geniş ‘Demokratik Cumhuriyet Birlikteliğini’ oluşturmak temel hedefimizdir. Aynı zamanda HDP’nin mücadele hattıdır. Bu birlikteliği ortak değerler etrafında toplumsallaştırmak ve birlikte inşa sürecine dönüştürmek için en güçlü çabayı göstereceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

“Tekçilik bugün yaşanan bütün kırılmaların asıl nedenidir”

Tekçiliğe, ret ve inkâra, baskıya, yasaklara dayalı; demokrasiyi sürekli olarak dışlayan, toplumsal hak taleplerini yok sayan otoriter sistemin yarattığı çok büyük krizleri Türkiye toplumu ve Türkiye halkları olarak bu süreçte yaşıyoruz. Kürtleri, Alevileri, Ermenileri, bütün inanç ve kimlikleri, kültürleri ve anadilleri; tüm farklılıkları, renkleri, kadınları, gençleri, emekçileri dışlayan bir aklın yaratmaya çalıştığı tekçilik hegemonyası bugün yaşanan büyük toplumsal, tarihsel ve siyasal kırılmanın esas nedenidir.

Fabrikada iş kazasında bir işçiyi kaybettiğimizde sistem sermaye sahibine arka çıkıyorsa; sokak ortasında katledilen bir kadına karşı sistem erkek faili savunuyor ve koruyorsa; eşit yurttaşlık talep eden Alevi toplumuna sistem tek bir mezhebi dayatıyorsa; Kürtlerin bir halk olmaktan kaynaklı iradesini, eşit yurttaşlık haklarını ve anadilini inkâr edip yasaklıyorsa; kayyım rejimiyle yerel demokrasi ve halkın yerel yönetimlerdeki iradesini gasp ediyorsa; işkenceye maruz kalanı değil işkenceciyi koruyor ve cezasızlıkla ödüllendiriyorsa; kamunun gücüne dayanarak suç işleyenlerin suçunu kapatıyor ve hukuku askıya alıyorsa; hukukun yolsuzluklardan hesap sormasını engelliyorsa, farklı yaşam tarzlarını hedef alıyorsa; özgürlükleri her gün yasaklar cenderesine alıyorsa; işte bütün bunlar ülkeye dayatılan rejimin yarattığı büyük tahribatlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu da bu ülkeyi çöküşe götürmektedir.

“Demokratik Cumhuriyet çözüm anahtarıdır”

Cumhuriyetin, ikinci yüzyılda güçlü demokrasiyle buluşturulması tarihsel bir zorunluluk olarak herkesin önünde durmaktadır. Cumhuriyetin ikinci yüzyılda güçlü bir toplumsal barışla, gerçek bir adaletle ve evrensel hukukla, temel insan haklarıyla, toplumsal cinsiyet eşitliğiyle, emeğin hakkıyla ve ekolojik bir yaşamla buluşturulması hepimiz açısından tarihsel bir görevdir. Çünkü “Demokratik Cumhuriyet tüm sorunların çözüm anahtarıdır.”

Katılımcı demokrasi ve müzakereci demokrasi anlayışı etrafında, halkın iradesini ve mutabakatını esas alan yeni bir kurucu akılla, yeni bir siyaset anlayışıyla bu hedefe hep birlikte yürüyebiliriz. İşte bu kurucu akıl da halklarımızın ortak iradesinde elbette mevcuttur. Mesele siyasetlerin kazanması değildir, eşit ve özgür bir ülkede yaşamak isteyen 85 milyona bir demokrasi döneminin kazandırılmasıdır. Bu dönem kesinlikle ve kesinlikle başlayacaktır.

“Kürt sorununun çözümsüzlüğü Cumhuriyetin demokratikleşmesinin önündeki en büyük engeldir”

Bu ülkedeki bütün sorunlara kaynaklık eden Kürt sorununun çözümsüzlüğü, Cumhuriyetin demokrasiyle buluşmasının önündeki en büyük engellerden biridir. Kürt sorunu cumhuriyet ile demokrasi arasındaki en büyük çatlağı oluşturmaktadır. Cumhuriyet ve ona bağlı olarak ülkemizde yaşanan tahribatları bugün burada sıralamaya ne zamanımız ne günlerimiz yeter. Bu çatlağı görebilirsek, Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümü için bir şans doğacak ve özgür birlikteliği esas alan bir toplumsal mutabakatı hep birlikte güvenceye alacağız. Bu nedenle meselenin demokratik çözümü ve kalıcı barış, Cumhuriyetin demokratikleşmesi açısından tarihsel bir rol oynayacaktır.

“Hakikatlerle yüzleşmek bir daha aynı acıların yaşanmasını engeller”

Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında esas olan sadece Kürtlerin kazanması değil, dışarıda bırakılan tüm kesimlerin, bütün halkların bir araya gelerek ortak Demokratik Cumhuriyet’i kazanmasıdır. Hakikatlerle cesaretle yüzleşmek, hesaplaşmak, onarıcı bir adalet temelinde toplumsal yaraları sarmak bir daha aynı acılı süreçlerin yaşanmayacağına dair en güçlü teminat olacaktır. Kadınların eşit ve özgür yaşamının, yine farklı yaşam tarzlarının özgürlükçü laiklik anlayışıyla inşa edilmesi Demokratik Cumhuriyetin olmazsa olmazıdır. Bir ülke, bir cumhuriyet ancak kadınların özgürlüğü ve eşitliğiyle gerçek bir demokratik öze ve düzeye kavuşabilir.

Bu topraklardaki bütün kadim inançların eşitliği ve özgürlüğü, Demokratik Cumhuriyete giden yolda önemli bir adım da olacaktır. İşte bütün bu inşayı hak temelli ve eşit yurttaşlığa dayanan yeni bir toplumsal sözleşmeyle ancak başarabiliriz. Cumhuriyetin demokratikleşmesi de bireyi reddetmeyen bir toplumla, farklılıkları esas alan demokratik birlikle, demokrasi, hukukun üstünlüğü, inanç özgürlüğüne dayanan bir “demokratik anayasa” ile mümkündür. Bu mümkünü gerçeğe dönüştürmek, ilk yüzyılda dışarıda bırakılanların düşünü hayatın kendisi haline getirmek bizlerin elindedir. Hepimizin sorumluluğudur.

“Yeni yaşama davet, kurucu siyasetin yol haritasıdır”

Bu miladın startını vermek için ortaklıklarımız ve farklılıklarımızla bir araya gelmeye, ittifaklar üretmeye özellikle de bu dönemde çok büyük ihtiyacımız var. Merkeziyetçiliğin yerine güçlü yerel demokrasiyi; oligarşi, vesayet ve statükonun yerine Demokratik Cumhuriyeti; temsili demokrasinin yerine katılımcı, müzakereci, güçlü demokrasiyi koymanın zamanı gelmiştir ve geçiyor. 7’den 70’e kadar örgütlenerek Demokratik Cumhuriyet’e katkıda bulunmalı, tuğla tuğla örerek bir çatı altında mutlaka buluşmalıyız. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken zamanın ruhu, kurucu siyaseti elbette bizleri çağırıyor. Statüko ve restorasyon değil yeni yaşama davet, kurucu siyasetin bir yol haritasıdır.

Bizler, her gün büyütmekte olduğumuz demokrasi ittifakımızla, yine bu ülkenin demokratları, aydınları, siyasetçileri, insan hakları savunucuları, emekçileri, kadınları ve gençleri olarak bu kurucu siyasetin sahibiyiz. Yeni dönemin sahibi de bizler olacağız, Türkiye halkları olacaktır.  Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın. Birbirimizi anlayarak, dayanışmamızı daha fazla büyüterek, daha fazla yan yana gelerek ve ortak değerler etrafında toplanarak kazanmanın yollarını kesinlikle bulacağız ve çok büyük kazanacağız.

“Demokratik Cumhuriyet yürüyüşümüz yeni bir hikâyenin başlangıcı olacaktır”

Demokratik Cumhuriyet yürüyüşümüzün yeni bir hikâyenin başlangıcı olacağına inancımız tamdır. İlk yüzyıl biterken ortak inşa iradesi geliştirme imkânını hep birlikte yaratacağımıza olan inancımız tamdır. Bugün burada sizlerin yapacağı katkıların, sunumların, bu konferansın geleceğimizi belirleme açısından önemli olduğunu ifade ediyorum. Önümüzdeki yüzyıl açısından büyük kazanacağımız yolları yaratmanın bir kez daha bir araya gelmekle mümkün olduğunu ifade ediyorum. Teşekkür ediyor, yolunuz ve yolumuz açık olsun diyorum.”

Paylaşın

HDP’li Sancar: Tek Çıkış Yeni Demokratik Özgür Bir Başlangıç

Partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, toplumun büyük kesiminin çıkış yolu aradığını belirterek, Tek çıkış yeni demokratik özgür bir başlangıçtır” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Hepimizin birlikte düşünmeye ve yürümeye ihtiyacı vardır. Tekçi anlayıştan kurtulmak özgür toplum için şarttır. Eskiyi restore etmek çare değildir. Bir süre sonra aynı şey olmaktan mukadderdir. Bizim parti olarak amacımız iktidar bloğunun kurmaya çalıştığı bu rejimi engellemektir. Bütün toplumun kazanacağı siyasete ihtiyaç vardır.”

Mithat Sancar, ‘Yeni yüzyıla girerken demokratik cumhuriyetin amacının birlikte yürümek’ olduğunu belirterek “Hedef eşit yurttaşlıktır” dedi. Sancar, cumhuriyetin önemli özellikleri ve kazanımları bulunduğunu belirterek çok acı tecrübeler yaşandığını, yurttaşlığın eşit temele oturtulmasının gerektiğini kaydetti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin İstanbul’da düzenlediği ‘Demokratik Cumhuriyet Konferansı’nda konuştu. Sancar’ın açıklamaları şöyle:

“Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz, baş göz üstüne geldiniz. Bu konferansta emeği geçen bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Kritik bir eşikte bulunuyoruz, toplumun büyük bir kesimi de bu krizden çıkış arıyor. Bu süreçte tartışarak, yan yana yürüyerek çözüm bulabileceğimiz inancıyla bu konferansı düzenliyoruz. Hedefimiz Cumhuriyetin yeni yüzyılına girerken, demokrasiyi geri dönülmez bir şekilde yerleştirmenin yollarını birlikte aramaktır. Demokratik Cumhuriyet Konferansının esas amacı da birlikte üretmek, birlikte yürümek ve birlikte başarmaktır. Hedef Demokratik Cumhuriyet, özgür vatan, eşit yurttaşlık ve birlikte yaşam sözleşmesi, toplum sözleşmesidir.

“Meşruiyetin gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi demokrasiyi getirmiyor”

Tarihi anlatmayacağım, konferans deyince uzun uzun konuşacağım gibi bir şüphe uyanabilir. Olabildiğince kısa bir sunuş yapacağım. Bugün çok değerli akademisyenler, yazarlar fikirlerini sunacaklar. Cumhuriyet kavramının barındırdığı önemli kazanımlar var. Bunların başında hiç şüphesiz meşruiyeti gökyüzünden koparıp yer yüzüne indirmesidir. Bir diğer önemli özelliği de toplumsal ilişkileri yurttaşlık temeline oturtmasıdır.

Cumhuriyet deyince aklımıza gelen bu iki özellik önemlidir, her cumhuriyet fikri ve modeli için kazanım sayılır. Ama bunların tek başına yetmediğini bizler bu ülkede acı tecrübelerle yaşadık, görüyoruz ve yaşamaya devam ediyoruz. Meşruiyetin gökyüzünden yeryüzüne indirilmesi, gelenekten koparılıp siyasal alana taşınması tek başına özgürlüğü ve demokrasiyi getirmiyor. Çünkü meşruiyetin nerede nasıl başlayacağı burada bu belirlemelerle ortaya çıkmıyor.

“Cumhuriyet, kuruluşundan bu yana tekçi anlayışı esas almıştır”

İşte aşamadığımız yüzyıllık tecrübe bunun en önemli işaretidir. Konferansın başlangıcı yüzyılın muhasebesi olacaktır.  Esas olan yurttaşlığın eşit temele oturtulması, meşruiyetin de topluma devredilmesidir. Oysa bizde yaşanan bunun tersi olmuştur. Meşruiyet gökyüzünden indirilmiştir ama topluma değil devlete tevdi edilmiştir. Yani meşruiyetin kaynağı devlet ve devletin çıkarları olmuştur.

Özgürlük burada devletin tanıdığı ve tanımladığı çerçevede var olabilmiştir, kimlikler devletin hoş gördüğü ve çizdiği bir çerçeve içinde yaşam bulabilmiştir. Böyle bir yurttaşlık anlayışının özgürlük sıfatıyla alınmasının mümkün olmadığını söylemekte herhangi bir zorluk yoktur. Yurttaşlık burada soyut ve tek tip bir insan yaratma anlayışına odaklanmıştır. O nedenle Cumhuriyet kuruluşundan bu yana tekçi anlayışı esas almıştır, özgür toplum ve özerk birey anlayışından uzak kalmıştır. Arada parantezler de yaşandı ama bu zihniyet günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.

“Topluma güvenmemek, özgür bireyi kurucu özne olarak kabul etmemek Türkiye’ye bir yüzyıl kaybettirdi”

Otoriter modernlikten demokratik modernliğe geçiş çabaları elbette oldu. Geçmişte kuruluş sürecinde de oldu. Belki sadece 1920 Anayasasına genel olarak atıf yapmak yeterlidir, ancak bu da bir parantez olarak kalmıştır. Sonrası gelmemiş, tam tersine tekçi anlayış bu cumhuriyetin belirleyici özelliği olmuştur. Topluma güvenmemek, toplumu meşruiyetin kaynağı olarak görmemek, özgür bireyi kurucu özne olarak tanımamak, kimlikleri ve farklılıkları reddetmek bizleri yüz senedir kısır döngü içinde yaşatıyor. Bu kısır döngü sürekli kriz ve çatışma üretiyor. Çok tipik alanlar, en başta Kürt sorunu ama inançlar alanında da aynı sorunları yaşıyoruz.

Yani Kürt sorununa tekçi inkarcı yaklaşım, Cumhuriyetin bu korporatist diyeceğimiz özelliğinin dayatmacı toplumu kendisinde görmesinin en önemli sonucudur. Bugüne kadar Cumhuriyetin demokrasi ile buluşamamasının başında en önemli engellerden biri de Kürt sorununun demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi bir temelde çözülememiş olmasıdır. Aynı şey inanç toplulukları için de geçerli. Başta Aleviler olmak üzere, pek çok inanç grubu kendi kimliğini yaşama imkanı bulamamaktadır. Zaman zaman çeşitli açılımlar yapıldığı iddia edilse de yapılan şey devletin bu kimlikleri tanıması değil tanımlamaya çalışmasıdır. Son zamanlarda gördüğümüz şey de bunun çarpıcı örneğidir.

“Temel sorunlarla yüzleşmek bizlere yeni yollar gösterecek”

Demokrasiye giden yolu açabilmek, Cumhuriyeti demokrasi ile buluşturup geliştirmek ve kopmaz bir bağ içine yerleştirmek de bizim temel sorunlarımızla gerçekçi bir şekilde yüzleşmemize bağlıdır. Bu yüzleşme bize yeni yolları göstermeyi ve görmeyi mümkün kılacaktır. Yeni yüzyıl toplumun kendisini özgür olarak yaşayabileceği yeni bir cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyet yüzyılı olarak hedeflenmelidir. Bizim bu konuda parti programımız açık.

Sadece o konudaki maddeyi sizlerle paylaşmak istiyorum: “…Partimiz, mevcut merkeziyetçi otoriter anti-demokratik siyasal sisteme/düzene itirazı olanların gücünü açığa çıkarmayı ve bu gücü örgütleyerek demokratik ve özgürlükçü bir siyasal düzen yaratmayı hedefler. Emekçilerin ve halkların eşit ve özgürce yaşadığı demokratik bir cumhuriyete ulaşma… farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal yaşam, özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye hedefini önüne koymaktadır.”

“Birlikte hareket etmezsek yaşadığımız yıkımlar ağırlaşarak devam eder”

Hedefimiz budur. Bugüne kadar yaptıklarımız var; yapamadıklarımız, eksiklerimiz ve belki de yanlışlarımız var. Bunları zaman içerisinde tartışarak düzeltmek ancak birlikte olmakla, birlikte yürümekle ve birlikte konuşmakla mümkündür. Toplumun bütün kesimleriyle böyle bir temasın çok büyük bir dönüştürücü etkisi olacağına yürekten inanıyoruz. Başka zamanlarda söylediğim gibi bu kapsamlı anlamıyla temas mutlaka dönüştürür. Bu dönüştürme de mutlaka bizim çerçevede belirlediğimiz hedefe doğru olmalıdır. Aksi takdirde 100 yıldır yaşadığımız acılar yıkımlar önümüzdeki yüzyıla ağırlaşarak devredilecektir.

Şimdi ihtiyacımız olan şey siyaseti tam anlamıyla özgürleştirmek, bireyi özne olarak kabul etmek, toplumdaki bütün farklılıkların eşit birlikte yaşam imkanlarını yaratmak ve bir büyük barışı kurmaktır. Büyük barışı ancak bu temelde kurabileceğimize inanmamız gerçekten önemli. Ancak farklılıklarımıza eşit yaşama şartlarını yarattığımızda büyük barışı kurabiliriz. Ancak özgürlüğü bu toplumun kurucu dinamiği haline getirdiğimizde yaratabileceğiz. O nedenle bizim buradaki hedefimiz de yine büyük bir toplumsal sözleşmesi, özgür bir toplum sözleşmesi.

Toplum sözleşmesi ihtiyacımız da var, toplumsal sözleşme ihtiyacımız da var. Çünkü otoriter gelenek, otoriter cumhuriyet zihniyeti kendisini sürekli başka formlarda yeniden ürettikçe, bizleri bir şekilde biçimsiz ya da harcı zayıf bir topluluk olarak var olmaya mahkum ediyor. Oysa toplum olmak aynı zamanda kamusallığı paylaşmak demektir. Yani, kamusal alanı birlikte yaratmak demektir. Türkiye maalesef toplum olmaktan da uzaklaşmaktadır.

O yüzden şimdi toplum sözleşmesi kurmaya ihtiyaç vardır. Bu konuda ciddi çabalara ihtiyaç vardır. Bunun şartı da farklılığımızı eşit bir şekilde yaşayabileceğimiz özgür bir yaşam inşa etmektir. Onun üzerine elbette toplumsal sözleşme de gelecektir. Bunun adına anayasa diyebiliriz. Toplumsal sözleşmenin hukuki formu anayasadır ama birlikte yaşamın temel ilkelerini kurmak anlamında bir toplumsal sözleşmeyi de toplumun en geniş kesimlerinin özgür katılımıyla kurmamız gerekiyor.

“Aynı acıları bir yüzyıl daha yaşamamak için geçmiş acılarla yüzleşme mecburiyetimiz var”

Yüzyıl kavşağındayız. Yüzyılın muhasebesini bütün acıları, bütün tahribatları ve sorunları ile birlikte gerçekçi bir biçimde önümüze koyma mecburiyetimiz vardır. Gelecek yüzyılı aynı acılarla, aynı yıkımlarla, aynı kısır döngülerle yaşamamak için. Bu kısır döngüyü kırmak zorundayız. Çünkü gerilim, çatışma, ayrıştırma üreten bu siyasal çizgi, farklı siyasal zihniyetler ve akımlar tarafından gayet güzel sahiplenilebiliyor. Siyasal yelpazenin her kanadında yer alan çeşitli akımlar bu zihniyeti bir şekilde sürdürmeyi kendileri için bir büyük avantaj olarak görüyorlar. İşte bizler şimdi yeni yaşamı yeni bir başlangıçla Demokratik Cumhuriyete gidecek şekilde kurma görevi ile karşı karşıyayız. Bu kısır döngüyü kıramazsak, eski kodlarla restorasyon çabaları arasına sıkışıp kalacağız.

“Tek çıkış demokratik ve özgür bir başlangıçtır”

Ne mevcut rejim ne restorasyon çıkış olabilir. Tek çıkış yeni demokratik özgür bir başlangıçtır. Bunun için de hepimizin birlikte düşünmeye, üretmeye ve yürümeye ihtiyacı vardır. Büyük bir demokrasi birlikteliğini, Demokratik Cumhuriyet ortak hedefiyle mutlaka gerçekleştirecek iradeyi, bu toplumun en geniş kesimlerinde ortaya çıkarmaktır.

“İktidara kaybettirmek önemlidir ama kazanmadan kaybettirmek krizleri sadece erteler”

Daha fazla uzatmayacağım. Son olarak şu birkaç vurguyu yaparak konuşmamı tamamlayacağım. Devleti meşruiyet kaynağı olarak gören bu zihniyetten kurtulmak özgür toplum ve demokratik yaşam için şarttır. Eskiyi restore etmek çare değildir. Bir süre sonra aynı sıkıntılara düşmemiz neredeyse mukadderdir. Elbette mevcut otoriter gidişatı, AKP-MHP’nin oturtmaya çalıştığı yeni rejim sürecini durdurmaktan vazgeçmek ya da geri durmak söz konusu olamaz. Bizim parti olarak stratejik hedefimiz bu iktidar blokunun kurmaya çalıştığı rejimin yerleşmesini engellemek ve elbette bu iktidarı mutlaka seçimlerle, demokratik yollarla yenmektir.

Ancak bunu yaparken önümüze hedef de koyuyoruz. Kaybettirmek yetmez, birlikte kazanmamız gerekiyor. Yani bütün toplumun kazanacağı yollara, yöntemlere ve siyasete ihtiyacımız var. Kaybettirmek önemlidir, yeni bir başlangıç için çok değerli bir adımdır ama bütün toplumun kazanacağı yolları açmadan kaybettirmenin de sadece kısır döngüyü bir süre sakinleştirmek ve krizleri ertelemek gibi bir sonuç doğurabileceği tehlikesi vardır. Eşit yurttaşlık hedefine yönelik özgür bir toplum sözleşmesi ve büyük barış ve Demokratik Cumhuriyet. Yeni yüzyılda hedefimiz budur.

Bu hedefimize bütün alanlarda çalışmalarımızı ortak zeminlere taşımakla ve yürüyüşümüzü birlikte büyütmekle ulaşabileceğimize inanıyorum. Bunu başaracak güç ve irade bu toplumda vardır. Bu iradeyi hakim kılacak asıl sorumluluk sahipleri de burada bulunan bizler ve bulunmayan geniş dostlar kesimidir. Bir araya gelince mutlaka kazanacağız. Bugün sunacağınız katkılar için de hepinize teşekkür ediyorum. Bu konferansı onurlandırdığınız ve geleceğe ışık tutacak hazırlıklarınızı burada paylaşacağınız için sizlere minnettarız. Yolumuz açıktır. Teşekkür ediyorum.  “

Paylaşın