Babacan’dan TÜİK’e ‘Enflasyon’ Tepkisi: Rakamları Ayarlama Enstitüsü

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkan Ali Babacan, bugün TÜİK tarafından açıklanan mart ayı enflasyon rakamlarıyla ilgili sosyal medya hesabından paylaşımda bulunarak tepki gösterdi.

Haber Merkezi / DEVA Lideri Babacan, paylaşımında, “Rakamları Ayarlama Enstitüsü yüzde 61, bağımsız araştırmacılar yüzde 142 #Enflasyon açıklıyor. Bu kontrolden çıkmış olan enflasyon seviyesini ilk dönemimizin sonunda yeniden tek haneye düşüreceğiz.” ifadelerini kullandı.

Enflasyon yüzde 61,14

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) Mart 2022 verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, TÜFE Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 22,81, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 61,14 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde  29,88 artış gerçekleşti.

Üç haneli enflasyon

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), mart ayı enflasyonunu verilerini açıkladı. ENAG’a göre, Tüketici Fiyat Fiyat Endeksi (E-TÜFE) mart ayında yüzde 11.93 arttı. E-TÜFE’nin son 12 aylık artışı ise yüzde 142.63 olarak gerçekleşti. ENAG şubat ayı enflasyon rakamlarını yıllık yüzde 123.80 oranında olduğunu duyurmuştu.

Enflasyon yüzde 70’lere yükselecek

Amerika Birleşik Devletleri’nin finans merkezi Wall Street’te bankalar, Türkiye’de önümüzdeki dönemde enflasyonun daha da artacağı tahmininde bulundu.

Yatırım bankası JPMorgan, yıl sonunda enflasyon oranının yüzde 65 ila 70 seviyesine yükseleceğini daha sonra güçlü baz etkisi nedeniyle yüzde 40’lara gerileyeceğini öngördü.

JPMorgan müşteri notunda “Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası tüm dikkatini döviz kuru korumalı mevduat sistemine verdiği için tüketici fiyat endeksi (TÜFE) verileri ne kadar güçlü olursa olsun tepki verme olasılığı düşük.” değerlendirmesinde bulundu.

Bir diğer yatırım bankası Goldman Sachs ise enflasyon oranının Mayıs-Haziran döneminde yüzde 67’ye ulaşarak zirve yapacağını ve 2022 yılının büyük kısmında yüzde 65’in üzerinde kalacağını tahmin etti. Goldman Sachs da JPMorgan ile benzer şekilde yıl sonunda enflasyon oranının yüzde 45’e gerilemesini bekliyor.

Goldman Sachs “Ticari mal fiyatları ve enflasyonla mücadeleye yönelik olmayan para politikalarından kaynaklı yukarı yönlü riskler görüyoruz.” değerlendirmesi yaptı.

Paylaşın

DEVA Partisi’nde İstifa Depremi

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkan Yardımcısı Birol Aydemir, sosyal medya hesabından, partisinden istifa ettiğini duyurdu. Aydemir, istifa açıklamasında, “Umarım hem DEVA Partisi hem de ülkemiz siyasi ortamı hedeflediğimiz liyakatın öncelendiği bir yönetim anlayışına kavuşur” dedi.

“Geldiğimiz noktada parti yönetimine ilişkin bazı uygulamaların partilerin anayasası olan tüzüğümüz çerçevesinde vücut bulan ilke ve değerlerimizle uyuşmadığını ve bu durumun parti yönetiminde dikkate değer bir rahatsızlığa yol açmadığını üzülerek müşahede ettim” diyen Aydemir, açıklamasının devamında, “Ben, hayatın her alanında olduğu gibi siyasette de samimiyet, dürüstlük ve tutarlılığın temel alınması gerektiğine inanıyorum. Ben DEVA Partisi’nin sadece diğer partilere değil, siyasi sistem ve işleyişine de alternatif olması gerektiğini her zaman dile getirdim” ifadelerini kullandı.

Açıklamasını, “Ancak, şimdiye kadar yaşanan sürecin benim söylem ve beklentilerime uygun olmadığı gibi Parti’nin kuruluş amacına ve felsefesine de uygun olmadığını düşünüyorum. DEVA’nın parti programını yazanlardan biri olarak ancak ortak akıl ve istişareye dayanan kural bazlı, adil, şeffaf ve liyakatın öncelendiği bir yönetim şeklinin başarı getirebileceğine inandım.”  ifadeleriyle sürdüren Aydemir şunları kaydetti:

“30 yıllık meslek hayatım boyunca da bu çerçevede hareket ettim. Sistemsel yapının tesisini ve kurumsallaşmayı savundum. Ancak, DEVA Partisi kurulduğundan bu yana, parti yönetimi ve siyaset yapma anlayışımıza bunları maalesef yeterince yansıtamadığımızı düşünüyorum. Bu ilke ve prensipler yeterince sahiplenilmeden adil bir yönetim sergileneceğine ve başarılı olunacağına inanmadığımı da ifade etmekte yarar görüyorum.

Söz konusu ilke ve prensiplerin, gereğince hayata geçirilememesinin hayal kırıklığını daha fazla yaşamamak adına, 11 Mart 2022 itibarıyla DEVA Partisi’ndeki görevlerimden istifa etmiş bulunmaktayım. Umarım hem DEVA Partisi hem de ülkemiz siyasi ortamı hedeflediğimiz kural bazlı, adil, şeffaf ve liyakatın öncelendiği bir yönetim anlayışına kavuşur. Herkese sağlıklı ve huzurlu bir yaşam diliyorum. Saygı sevgilerimle. “

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a BAE Eleştirisi: Tam Bir U Dönüşü Yaptı

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyareti öncesinde, ‘BAE ile ilişkilerimizde yeni bir dönem başlattık’ sözlerini ağır eleştirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “bir karar vermeye” çağıran DEVA Lideri Babacan, “Yakın tarihimizin en kanlı gecesinin arkasında BAE varsa, nasıl bu kadar kolay yanaşıyor? Bu hususta milletimizi yanılttıysa, özür dileyecek mi? Eğer mesele paraysa, onu da çıksın açıklasın” açıklamalarında bulundu.

Sosyal medya hesabından paylaştığı mesajında Ali Babacan şunları kaydetti:

“Bu ülkeyi açık açık 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünü destelemekle suçluyorlar. Ağır bir suç değil mi? Suçladıkları ülke hangi ülke? Birleşik Arap Emirlikleri. Öyle affedilebilecek bir şey değil yani. 15 Temmuz darbe teşebbüsünde bizzat yer alan, rol alan insanlara verilen cezayı biliyoruz. 50 defa, 100 defa ağırlaştırılmış müebbet hapis cezaları söz konusu şu anda. İtham ne? ‘Bu ülke darbecilere destek verdi’ diye itham ediyorlar. Ve bu suçlamayı, bakın tarihleri özellikle koydum, tam beş yıl boyunca sürdürüyorlar.

Darbe teşebbüsü ne zaman? 2016. En son video 2021. Beş sene boyunca diyorlar ki ‘Bu ülke 15 Temmuz’un destekçisi, bu ülke düşman’. Ancak daha sonra bir baktık sayın Erdoğan, tam bir U dönüşü yaptı. Evet, önemli özellikleri U dönüşü yapmak, zikzak yapmak, yalpa yapmak, en önemli özellikleri bu. Ne diyor bir de ‘çatlasanız da patlasanız da’ diyor. İlişkiyi bozan sizsiniz, onları itham eden sizsiniz, beş yıl boyunca ’15 Temmuz’un bu ülke destekçisi’ diyen sizsiniz”.

“Birleşik Arap Emirlikleri ile ilgili sözlerinizden hangisi doğru?”

“Kim çatlıyor da patlıyor tekrar ilişki düzeltiyorsunuz diye? Acaba şunu mu demek istiyor; ‘yani 6 ay önceki Erdoğan çatlasa da patlasa da bugünkü Erdoğan, ben bu işi düzelteceğim’ mi demek istiyor? Ne demek istiyor anlamıyorum. Burada çok büyük bir vahamet var arkadaşlar, buna bir cevap vermek zorundalar. Birleşik Arap Emirlikleri ile ilgili sözlerinizden hangisi doğru? Eğer bu ülke, yakın tarihimizin en kanlı gecesinin, 251 insanın şehit olmasıyla, binlerce insanımızın gazi olmasıyla sonuçlanan darbe teşebbüsünün arkasında olan bir ülkeyse siz hangi hakla bu ülkeyi resmi törenle karşılıyorsunuz? Yok eğer değilse o zaman da bunu çıkın bir açıklayın. Açık açık deyin ki ‘Biz doğruyu söylemedik ya da yanılmışız.

Bu ülkenin, Birleşik Arap Emirlikleri’nin 15 Temmuz’da hiçbir dahli yokmuş. Hem itham ettiğimiz o ülkeden hem de yanılttığımız milletimizden özür dileriz’ deyin. Yok eğer mesele paraysa onu da çıkın, açıklayın. Eğer bu kadar ucuzsa darbe teşebbüsünü destekleyen bir ülkeden 3-5 milyar, 10 milyar dolar para gelecek diye o ülkeyle birden ilişkileri sıfırlayıp hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorsanız onu da çıkın, söyleyin. Deyin ki ‘Öyle bir çaresiz duruma düştük ki denize düşen yılana sarılır. Bu ülkeden gelecek paralara o kadar çok ihtiyacımız var ki 15 Temmuz falan ona sünger çekiyoruz ve devam ediyoruz yolumuza’. Bir şey deyin.”

Paylaşın

Babacan Ve Davutoğlu’ndan Kritik Görüşme: Ortak Basın Açıklaması

Gelecek Partisi (GP) Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’ı ziyaret etti. DEVA Genel Merkezi’nde yapılan görüşmenin ardından iki lider kameraların karşısına geçerek ortak açıklama yaptı.

Haber Merkezi / DEVA Lideri Babacan görüşmenin içeriğine dair, “Türkiye’nin sorunları çok büyük ve gittikçe de büyüyor. Hangi başlığı açsanız değerlendirmek gerekiyor. Hastalarda yaşanan çoklu organ yetmezliği gibi ülkemiz çoklu kriz durumunda. Siyasi partiler arasında süre gelen diyalog ve iş birliği süreçleri üzerinden beraber geçtik” dedi.

GP Lideri Davutoğlu ise, “Bu görüşmelerimiz salt iyi niyet görüşmesinden ibaret değil. Topluma güven hissi uyandıracak bir iş birliği zemini oluşturmak bizim siyasi ve ahlaki sorumluluğumuzdur. Son dönemde siyasi partilerle yaptığımız görüşmeler böyle bir zemin oluşması bakımından büyük önem taşıyordu. Parlamenter sistemle ilgili yaptığımız ortak çalışma meyvesini ortaya koydu. Bu güzel bir adımdır. Bunun oturacağı siyasal bağlamın da iyi bir şekilde tanımlanması, topluma güven verecek bir zemin hazırlanması önem taşıyor.” diye konuştu.

DEVA Lideri Babacan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Özellikle İstanbul ve Ankara’da merkezi hükûmet ile yerel yönetimler arasında çok ciddi bir sürtüşme var. Ankara ve İstanbul’da yaşayanlar bundan sadece zarar ediyor. Onlar bunun ceremesini çekiyor. Hükûmet bir an önce particiliği bırakmalı. Mesele insansa, hayatsa, afetse, olağanüstü şartlarsa particiliği bir yana bırakıp o şehirde yaşayan vatandaşların sağlığını ve hayatını önceleyen bir tutum takınmalıdır.

Kar yağışı ve hava şartlarının İstanbul’a getirdiği sorunları yaşadık. Bizim geçen sonbaharda açıkladığımız afet yönetimi eylem planımızda bu tür olağanüstü durumlarla ilgili ne yapılması gerektiğiyle ilgili çok açık bir çerçevemiz var. Bu tür konularda yerel yönetimlere daha çok yetki vermenin şart olduğunu düşünüyoruz. Hatta muhtarların bile her afette daha çok yetki ve imkâna sahip olması gerekiyor. Yerelde sağlam bir koordinasyonun olduğu, başkent ile şehirler arasında problemin olmadığı, yetkinin daha çok yerele devredildiği bir yönetim modelinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

En pahalı enerji, olmayan enerjidir. Olmayan enerjinin ekonomi ve sanayi üzerinde bıraktığı etki son derece olumsuz. Türkiye’nin güvenilir bir yatırım yeri olarak algılanmasıyla ilgili de çok kritik bir konu. Enerji konusunda sorunlar yaşayan, günü geldiğinde elektrik veya doğal gaz temin edemeyip sanayisini durdurmak zorunda kalan bir ülkeye yeni yatırımların gelmesi konusunda çok ciddi soru işaretleri oluşur.

Büyük yatırımlar, enerji arz güvenliğini sağlayamayan bir ülkeye gelirken çok tereddüt yaşar. Bunu yaşayan bir ülkenin uğradığı kredibilite kaybını telafi etmek için yıllarca çalışması, kredibiliteyi tekrar oluşturması için emek harcaması gerekir. Bu işin Türkiye’ye maliyeti üç-beş günlük, bir hafta-on günlük bir üretim aksaması değil. Kendi sanayisine ve ekonomisine yeterli enerjiyi sağlayamayan, kesintilere gitmek zorunda kalan bir ülke…

Enerji altyapısının her sene yüzde 7-8 büyüyecek bir ekonomiye göre hazırlanması lazım ama öyle değil. Son 6-7 yıldır Türkiye’nin büyüme hızı çok düşük; potansiyelinin çok altında. Buna rağmen enerjisiz kalıyorsunuz. Büyük bir hesapsızlık var. Çok vahim. Buradaki savrukluk kimindir? İhmal kimindir? Kim nerede nasıl bir hata yapmıştır? Bunun derinlemesine araştırılması lazım. Bunun bir sorumlusu lazım. ‘Her şeye ben karar vereceğim’ diyen bir cumhurbaşkanı var. Ama kesintilerle alakalı kendisinden ikna edici bir açıklama duymadım. ‘Niye bu enerji yok’ diye öncelikle bu ülkenin cumhurbaşkanına sormak lazım. Hazırlıksız yakalanmak kabul edilebilir bir konu değil.

Her bir oyun iradesinin sandık sandık korunması ve sandıklarla ilgili çalışmaların toplanmasında sağlam bir bilgi-işlem alt yapısının çalışması son derece önemli. En önemli seçim güvenliği, seçimi açık farkla kazanmaktır. Fark büyük olunca farklı girişimlerle bu farkı kapatmak zor olabilir. Amaç, seçimi açık farkla kazanmak olmalı. İstanbul seçimlerinde gördük; ‘10 bin oy farkla İstanbul verilir mi?’ dediler ama açık farkla kaybedince anahtarı teslim ettiler.”

GP Lideri Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar bölümler ise şöyle:

“İktidarın hatalarını ortaya koymak dışında yönetilememek dışında ekonomik cehalet dışında ne yapacağımızı topluma nasıl güven vereceğimi konuşmamız gerekiyor. Bu görüşmelerimiz topluma güven oluşturmak bizim siyasi bir sorumluluğumuz. Son dönemde yaptığımız görüşmeler önem taşıyor bu açıdan. Parlamenter sistemde yaptığımız ortak çalışmalar meyvesini ortaya koydu. Bunun yanında oturacağı siyasal bağlamın topluma güven vermesi büyük önem taşıyor. Akşener’le Uysal’la ve Kılıçdaroğlu ile görüştük. Sayın Babacan’a ve ekibine teşekkür ediyorum.

Bunun olağanüstü bir durummuş gibi yansıtılması doğru değil. Bundan sonra da istişarelerimiz devam edecek. Sayın Karamollaoğlu ile de görüşeceğiz. Gönül isterdi ki ülkenin cumhurbaşkanı da diğer parti liderleriyle bir araya gelebilsin. Ama kutuplaştırma isteyen iktidara karşı biz bir araya gelebiliyoruz ve güven verebiliyoruz mesajını verecek şekilde toplumda var olan karamsarlığı giderecektir.

Kış şartlarında ülkenin güvenliği olmayan bir ülkeden bahsediyoruz. 7-8 saat yolda kalanlar oldu. Bu yönetim beceriksizliği ve merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki gereksiz gerilimler halkın hayatını zorlaştırıyor. Türkiye her an seçime gidebilir. Oluşturulan iklim belli. Bu iktidar gittiğinde ülkeye kaos gelmeyecek. Toplumun bütününde güven hissi oluşacak. Son derece verimli ve güzel görüşmeler oluyor.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu Ve Babacan’dan Kritik Görüşme: Ortak Basın Açıklaması

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı DEVA Partisi Genel Merkezi’nde ziyaret etti. Görüşmenin ardından iki lider ortak açıklama yaptı.

Haber Merkezi / DEVA Lideri Babacan, “Görüşme gündemimizde ülkemizin sıkıntıları, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçişin yol haritası vardı. Merkez Bankası’nın rezervini tüketen hükümet aynı savruklukla ülkenin doğal gaz rezervlerini de düzgün yönetmemiş, tüketmiş” diye konuştu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Organize sanayi bölgelerinde üç gün süreyle doğal gazın kesilmesi cumhuriyet tarihinde karşılaştığımız ilk olay, bu kadar vahim bir tabloyu Türkiye hak etmiyor” ifadesini kullandı.

Kemal Kılıçdaroğlu, “Diyarbakır’a 27’sinde gideceğim… Bu ülkeye demokrasi gelecekse, herkes kimliğinden, inancından ötürü ötekileştirilmeyecekse bunun yolu Diyarbakır’dan geçer” dedi.

Kılıçdaroğlu, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin muhalefet partilerinin TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’na Cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifi götürdüğüne ilişkin iddiasına,”Sayın İnce’nin yaptığı açıklamayı bilmiyorum; hangi haber kaynağına dayanıyor onu da bilmiyorum. Yorum yapma şansım da yok, öyle bir konu da yok” yanıtını verdi.

“Üçüncü ittifakla ilgili herhangi bir partiyle görüşmemiz yok”

Üçüncü ittifak tartışmalarıyla ilgili olarak da CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Üçüncü ittifak olabilir. Demokratik standartlarımızın gelişmesi açısından önemlidir” ifadesini kullandı.

DEVA Lideri Babacan ise, “Siyasi partiler arasındaki iş birliklerinin farklı boyutları olabilir. Bazen ittifak, bazen seçim sonrası koalisyon şeklinde olabilir. DEVA Partisi adına söyleyeyim: Üçüncü ittifakla ilgili herhangi bir partiyle herhangi bir görüşmemiz yok. Öyle bir çalışmamız da yok” dedi.

Kılıçdaroğlu ve Babacan, ziyaret sonrasında DEVA Partisi Genel Merkezinde yaptıkları ortak basın açıklamasında şöyle konuştu:

DEVA Lideri Babacan’ın açıklamaları;

“Değerli basın mensupları, bugün Demokrasi ve Atılım Partimizin Genel Merkezinde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu ve değerli heyetini ağırladık. Öncelikle bu nazik ziyaretleri için hem Sayın Genel Başkana, hem de çalışma arkadaşlarına teşekkür etmek istiyorum.

Ülkemizin çok çok yoğun bir gündemi var. Her alanda sorunlar var ve bu sorunların hepsi büyüyor. Son dönemde de çözüm üretilen bir sorun maalesef yok. Her alanda sıkıntılar büyüyor, her alanda krizler çoğalıyor, derinleşiyor ve şuanda ülkeyi yönetenlerin de artık bu ülkenin sorunlarına çare üretme, bu ülkenin sorunlarına çözüm üretme kapasitesi kalmadı.

İşte böyle bir dönemde Türkiye’nin gerçekten bu büyük potansiyelini, bu güçlü ülkenin büyük potansiyelini açığa çıkaracak ve bu ülkenin demokraside de, ekonomide de hak ettiği yere gelmesini sağlayacak büyük değişime ihtiyaç var. Bu değişimin en önemli alanlarından bir tanesi sistem yani güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş. Hatırlayacak olursanız tam bundan bir sene önce 28 Ocak 2021 tarihinde ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine arkadaşlarımızla beraber bir ziyarette bulunmuştum ve o ziyaretin sonunda yaptığımız ortak basın toplantısında değerli Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu’yla beraber güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili ikili bazda işbirliği süreci, bir çalışma sürecini başlattığımızı ortak bir şekilde ilan etmiştik. Tam bir sene sonra bu ikili bazda başlayan çalışmanın daha sonra 6 partinin masasında yer aldığını ve 6 partinin beraberce üzerinde çalıştığı ve üzerinde mutabakat oluşturduğu bir çalışma haline gelmesinden biz tabi çok mutlu olduk. Türkiye’nin siyaset tarihinde herhalde çok önemli bir noktadır bu. Güçlendirilmiş parlamenter sistemle alakalı oldukça güzel ve detaylı bir çalışmanın 6 siyasi partinin mutabakatıyla belli bir noktaya getirilmesi son derece önemli bir başarıdır. Bundan sonraki süreçte de artık bunun uygulanmasıyla alakalı konuları yine beraberce çalışmaya başlamamız gerekecek. Uygulamak istediğimiz en önemli konu tabi ilk seçimle parlamenter sisteme geçiş arasındaki o geçiş sürecinin yol haritası. O geçiş sürecinin nasıl çalışacağı. Bu konuyla ilgili de yine ortak bir çalışma başlatmanın önemli olacağını düşündük. Bu konuda da bugünkü görüşmemizde mutabık kaldık. Tabi ki, tüm siyasi partilerle yani 6 siyasi partiyle de bu konunun görüşülmesi ve geçiş süreciyle ilgili de yine 6 partinin beraberce çalışacağı bir sürecin başlatılmasının önemli olacağı konusunda görüş birliğine vardık. Ve önümüzdeki süreçte, süreç nasıl işleyecek adım adım bunun takibini yine ilgili arkadaşlarımızla beraber yapacağız.

Bugünkü görüşme gündemimizde baştan da söylediğim gibi ülkemizin sıkıntıları, bu sıkıntılı ortamdan çıkış, güçlendirilmiş parlamenter sistem ve güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili geçiş sürecinin yol haritası vardı. Bu şekilde güzel, oldukça verimli ve kapsamlı bir görüşmeyi gerçekleştirmiş olduk. Ben tekrar bu ziyaretleri için değerli Genel Başkana teşekkür ediyorum ve sözü şimdi kendisine bırakıyorum.”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları;

“Teşekkür ederim Sayın Genel Başkan. Efendim son derece verimli ve güzel bir görüşme gerçekleştirdik. Sayın Genel Başkan az önce ifade etti, güçlendirilmiş parlamenter sistem dolayısıyla 6 siyasi partinin bir araya gelip Türkiye’nin ufkunu açması, yeni bir yol haritası, ciddi bir yol haritası açması son derece değerli. Bizim siyaset tarihimiz açısından da son derece değerli bir çalışma. Bu çalışmayı önümüzdeki süreç içinde kamuoyuyla paylaşacağız. O konuda da liderler olarak bir araya gelip bunu kamuoyuyla paylaşacağız ve bizim içinde son derece değerli, toplum için son derece değerli, bizleri dinleyen vatandaşlarımız için son derece değerli. Dolayısıyla Türkiye’ye yeni bir ufuk açma konusunda kararlılığımızı gösteriyor.

Geçiş süreciyle ilgili de Sayın Genel Başkanın bir önerisi oldu. İktidar olduğumuzda geçiş sürecinde neler yapmalıyız, neler olmalı diye. O konuda son derece değerli. Bizim açımızdan da, diğer bileşen partiler açısından da son derece değerli. Neyi nasıl yapacağımızı bugünden düşünmek ve toplumun önüne sağlıklı bir yol haritası koymak aslında bir anlamda bizim sorumluluğumuz, bu sorumluluğun gereğini önümüzdeki süreçte inşallah güçlendirilmiş parlamenter sistemde nasıl bir başarı sağladıysak ve bunu önümüzdeki süreçte kamuoyuyla paylaşacaksak yol haritasında da gene ciddi, tutarlı bir çalışma umarım bütün siyasi partiler bir araya gelerek yapacaklardır.

Bu arada tabi Sayın Genel Başkanla ekonomiyi de konuştuk, diğer konuları da konuştuk. Ekonomideki tabloyu da konuştuk. Özellikle enerji konusu, elektrik fiyatları, enerji, doğalgaz fiyatları, bu fiyatların sanayiye getirdiği maliyet, o maliyetin vatandaşa yansıması bunlarda elbette görüşüldü. Organize sanayi bölgelerinde 3 gün süreyle doğalgazın kesilmesi, üretimin aksaması bizim cumhuriyet tarihinde karşılaştığımız ilk olaydır. Bu kadar vahim bir tabloyu Türkiye hak etmiyor. Bu şunu açık ve net olarak gösteriyor, Türkiye yönetilmiyor Türkiye savruluyor. Sorunları çözme iradesi yok ortada, sorunların arkasına takılıp giden ve savrulan bir iktidar var. Her açıdan, bizim açımızdan özellikle son derece kaygı verici bir tablo. Hiçbir öngörülerinin olmadığını da net olarak ortaya koyan bir tablo.

Değerli basın mensupları, size şu rakamları veriyim. Bakın, 2021 yılının Ekim ayında depolama kapasitemiz yüzde 54. 2021’in Ekim ayında. 2018’in Ocak ayında depolama kapasitemiz daha doğrusu depoda bulunan doğalgaz miktarı 2018 Ocak’ında yüzde 73, 2019 Ocak’ında yüzde 72, 2020’nin Ocak’ında yüzde 60, 2021’in Ocak’ı açıklanmadı ama Ekim’inde yüzde 54, 2022’nin Ocak ayında depolama kapasitesi değil var olan doğalgaz yüzde 32 seviyesine inmiş durumda. Devleti yöneten kişi, irade şunu görmek zorunda, bu kışın doğalgaz kesilirse ne olacak? Var olan depolar doldurulmuyor niçin doldurulmuyor, neden sanayi üretiminde bu kadar ciddi bir aksaklığın ortay acıkmasına izin veriliyor. Bu Türkiye’nin yönetilmediğini gösteriyor. Böyle bir acı tablo var bunu da bu vesileyle değerli basın mensuplarıyla paylaşmış olayım.”

Soru / Cevap

Soru; Sorum her ikinizi de olacak. Efendim ikinizde konuşmanızda değindiniz ama birazcık açmak gerekirse İran kaynaklı olarak elektrik ve doğalgazda kesinti yaşanacağı ifade edildi. Gerekçe olarak İran’daki gaz akışındaki sıkıntı gösterildi ama sizce asıl gerekçe ne olabilir bir değerlendirmede alabilirsek ikinizden de?

Kılıçdaroğlu; İran hükümetinin yaptığı resmi açıklamaya inanmak zorundayız. Bir devlet bir açıklama yapıyorsa o açıklamanın doğru olduğuna inanmak zorundayız. Burada sorun yeni bir sorun değil aslında geçmişte de kış aylarında zaman zaman doğalgaz kesintileri oldu ama depolarımız doluydu. Sorun var olan depoların doldurulmaması. Düşünün 2018 Ocak’ında var olan depolardaki gaz yüzde 73 oranında depolar dolu şimdi yüzde 32 seviyesinde niçin? O dönemin iradesiyle bu dönemin iradesi arasında ciddi bir fark var çünkü o dönem kısmen olsa acaba yönetilebiliyor muydu diye ülke en azından liyakatli kadrolar kısmen de olsa vardı şimdi kimse yok yüzde 32 seviyesine inmiş. Fatura kime çıkıyor? Fatura sanayiciye çıkıyor. 3 gün süreyle ben doğalgaz vermeyeceğim size, elektrik üretimi olmayacak diyor. Fatura kime çıkıyor? Sanayiciye çıkıyor. Sonuçta hepimize çıkıyor fatura.

Babacan; Yani bu gerçekten doğalgaz depoları varken hele hele kışa girerken bu depoların tam kapasiteyle kullanılmamış olması affedilebilir bir hata değil. Yani şuandaki sistemin yürümediğini, ülkeyi yöneten sistemin ve zihniyetin bu ülkeyi artık yönetemediğinin bir örneği daha. Stratejik petrol rezervleri yani depoları, stratejik doğalgaz depoları bunlar bir ülke için çok önemlidir. Yani dışa bağımlılığın olası risklerine karşı ülkeyi korur. Bunun için o kadar depolama kapasitesi oluşturuldu, bunun için o kadar yatırım yapıldı. Eğer kışın ortasında elimizdeki doğalgaz depoları boş bir şekilde ya da tam kapasite kullanılmayan bir şekilde bu kışa girdiysek bu çok ciddi bir yönetim zafiyetidir ve şuandaki ülkeyi yöneten sistemin, zihniyetinde artık işlemediğinin bir başka vahim örneğidir maalesef.

Soru; 6 muhalefet partisinin yaptığı çalışmanın tamamlandığı belirtildi. Bu konuda Ocak başında bir kamuoyuna açıklanması beklentisi vardı ama Ocak ayı neredeyse bitmek üzere. Ne zaman açıklanacak, Genel Başkanların katılımıyla mı, bu konuda nasıl bir takvim işletilecek?

Kılıçdaroğlu; Güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili çalışmalar yeni sonuçlandı. Büyük bir uyum var. Önümüzdeki süreç içinde diğer Sayın Genel Başkanlarla da konuşacağız. Umarım bütün Genel Başkanların katılımıyla kamuoyuyla paylaşacağız sonucu.

Babacan; Yarın akşam biliyorsunuz bu 6’lı komisyon yine bir araya gelecek yarın akşam. O komisyonda iletişimin takvimi, yöntemi bütün bunları beraberce… Düzeltiyorum Çarşamba akşamı. Çarşamba akşamı bir araya gelecekler arkadaşlar. Bunların hepsini konuşup bir karara bağlayacaklar. Biz zaten arkadaşlarımıza yetki devrini çoktan yapmış durumdayız. Komisyon neye karar verirse en azından biz DEVA Partisi olarak komisyonun kararına uyarız. Öyle deyim yani.

Soru; Efendim Maliye Bakanı Nurettin Nebati’nin hafta sonu bazı açıklamaları olmuştu. Merkez Bankasını ve politika faizini önemsizleştirdik. Merkez Bankasının bağımsızlığı yok öyle bir şey siyasetçi olarak biz sorumluyuz dedi. Hem bu açıklamaları, hem de enflasyonla ilgilide bir açıklaması oldu. 2022 sonuna kadar yüzde 30’un altına enflasyonun inme potansiyeli yok dedi. Her iki lidere de olacak değerlendirmeniz?

Kılıçdaroğlu; Sayın Nebati, aslında hepimizin bildiği bazı gerçekleri rahatlıkla dile getiriyor Merkez Bankasının bağımsızlığı yok diyor. Ben sorumluysam diyor ne demek bağımsızlığı. Dolayısıyla ben ne talimat verirsem Merkez Bankası da onu yapmak zorunda. Ama yasası öyle demiyor. Önemli değil. Zaten anayasa askıdaysa yasalarda askıdadır. Dolayısıyla böyle bakıyor. Politika faiziyle ilgili söylediği, eğer politika faizi sorun olmaktan çıktıysa diyorlardı zaten bu faiz doğru değil diye. O zaman sıfırlasınlar faizi. Talimat versinler faizi de sıfırlasınlar mesele de bitmiş olur yani.

Babacan; Bu Merkez Bankasının politika faizi önemsizde Eylül’den buyana yüzde 19’dan yüzde 14’e Merkez Bankasının faizinin düşmesiyle eş zamanlı olarak ki, Merkez Bankasının faizi nedir? Bankaların ödediği faizdir. Bankaların Merkez Bankasına ödediği faizdir. Eş zamanlı olarak vatandaşın faizine ne oldu birde ona bakmak lazım. Eş zamanlı olarak vatandaşın faizi yani asıl ticari kredilerin faizi, ihtiyaç kredilerinin faizi 5 puan, 6 puan, 7 puan arttı. Hazinenin borçlanma faizi daha Eylül ayında yüzde 17’yken yılsonunda yüzde 25’e çıktı. Dolayısıyla Merkez Bankasının uyguladığı faiz önemsizde niye döviz kuru Eylül ayında 8.30’da bugün 13,5 civarında dolaşıyor? Yani bunları da herhalde hükümetin açıklaması lazım. Yani yanlış zamanda, yanlış iş yapmanın bedelini tüm toplum çok ağır ödüyor. Bu bedeli şuanda inanılmaz yüksek elektrik faturaları olarak her hane halkı ödüyor, inanılmaz yüksek doğalgaz faturaları olarak toplumumuzun büyük bir kesimi bu yanlış kararların faturasını ödüyor. Yani döviz kuru 4 aylık bir sürede 8.30’dan 13,5’a çıkmasaydı ne elektrik fiyatları bu kadar artardı, ne de doğalgaz fiyatları bu kadar artardı. Yani bir tek kişinin yanlış bir tezinin inatla, ısrarla koskoca bir ülkeye dayatılmasının sonucunda 84 milyon bedel ödüyor. Bu yanlış uygulamanın sonucunun bedelini herkes ödüyor. Vatandaşlarımız şuanda sadece sabrediyor. Yani seçim günü nasıl olsa bir gün gelecek diye vatandaşlarımız sadece sabrediyor. Eğer hala bugün itibariyle vatandaşlarımızda eğer pasif bir isyan varsa, pasif bir haykırış varsa bu pasif duruşun tek sebebi bir gün seçim sandığının insanların önüne geleceği beklentisi doğrusu.

Soru; Merkez Bankasının bağımsızlığıyla ilgili böyle bir şey yok sorumlu siyasetçiler dedi.

Babacan; Yani açıp bir Merkez Bankasının kanununu okumalarında büyük fayda var. Yani hukuk dışı çalışmaya çok alıştıkları için yani bir ülkenin Cumhurbaşkanı çıkıyor ben Anayasa Mahkemesinin kararlarına uymuyorum diyor, saygı duymuyorum diyor. Alt mahkeme Anayasa Mahkemesinin kararına uymuyor, uymayabilir diyor. Zaten anayasayı yok sayan, hukuku hiçe sayan bir yönetim zihniyeti varsa Merkez Bankasının kanununda bağımsız yazdığı halde bağımsız değil diyen bir bakanın olması bu resim içerisinde çok da şaşırılması gereken bir şey yok yani. Hukuka bağlılık, hukukun üstünlüğü böyle bir şey artık aramayın bugünkü hükümette yani. Bugünkü hükümette hukuk yok, keyfilik var. Yani kural yok, ben yaptım oldubitti demek var yani. Dolayısıyla açsınlar Merkez Bankasının kanununu okusunlar ne yazıyormuş kanunda yani. Dolayısıyla bu konuda gerçekten herkese zarar veriyor. Sadece ülkeyi yöneten üç beş kişi kendi kararlarının, yanlış işlerinin sonucunu, ceremesini çekse de öyle değil. 84 milyon şuanda ağır bir bedel ödüyor bu yanlış işler yüzünden.

Soru; Efendim bugün RTÜK olağanüstü bir toplantı sonrasında Tele1’e ve başka kurumlara da yine ağır cezalar verdi. Bununla ilgili her iki Genel Başkan neler söylemek ister? Ayrıca birde üçüncü ittifakla ilgili iki Genel Başkanın da değerlendirmelerini alabilir miyiz?

Kılıçdaroğlu; RTÜK’ün bir infaz kurumu haline dönüştüğünü biliyoruz zaten. Normal gününü bile beklemeden aldıkları talimatın gereğini yerine getiren, bağımsız iradesi olmayan bir kurum. Öyle düşünüyoruz. Yaptığı uygulamalarda bu görüşümüzü haklı kılıyor. Dolayısıyla televizyonların yayınlarına müdahale etme, onları cezalandırma ve bu cezalandırmayı yaparken sadece iktidarı eleştiren kanallara bu cezayı verme, iktidarı öven kanallara ise hiçbir yaptırımın uygulanmaması, bir çifte standardın uygulanması orayı bir infaz kurumu haline dönüştürmüş durumda. Başındaki kişinin de bağımsız bir iradesinin olduğunu düşünmüyorum. Alınan talimatın gereğini yerine getiriyor diye düşünüyorum.

Diğer sorunuz üçüncü ittifak. Olabilir demokrasilerde üçüncü ittifakta olabilir. Siyasal partiler iki ittifakın dışında kalan ya da iki ittifaka mesafeli olan diğer partiler bir araya gelebilirler, bir üçüncü ittifakı oluşturabilirler. Demokratik standartlarımızın gelişmesi açısından, demokrasinin daha sağlıklı bir zeminde yürümesi açısından önemsiyorum önemlidir.

Babacan; RTÜK yoluyla televizyon kanallarına verilen cezaların önemli bir kısmı, büyük bir ağırlığı aslında hükümetin elindeki denetim sopasını kendi istediği çizgide yayın yapmayan kuruluşları kendilerine göre yola getirme çabası olarak ben görüyorum. Ağırlıklı olarak maalesef kararlar böyle. Normalde bağımsız işlemesi gereken RTÜK sadece biliyorsunuz kararlarla işlemiyor bazen direk telefon ediliyor yani resmi karara dökemedikleri konularda da telefonla uyarıyorlar, tehdit ediyorlar. Bazen teşvikler oluşturabiliyorlar kendileri kafalarına göre. Fakat bir ülkede sorunların çözülmesini istiyorsak sorunların çözülmesi öncelikle ifade özgürlüğüyle başlar, basın özgürlüğüyle başlar. Sivil toplumun ve meslek örgütlerinin bağımsız ve özgür bir şekilde kendilerini ifade etmeleriyle ancak sorunların çözümüne başlayabiliriz. Sorunları konuşmanın yasak olduğu, eleştirileri ifade etmenin yasak olduğu, eleştirel yayın çizgisi izleyen kuruluşların sürekli ceza gördüğü bir ülke sadece demokrasinin ve ifade özgürlüğünün iyi işlemediği bir ülke olarak kalmaz aynı zamanda hiçbir sorununu çözemeyen bir ülke olur. Çünkü önce sorunları konuşmanız lazım ki çözüm üretin. Önce hastalığı teşhis edin ki tedavi aşamasına geçebilelim. Bu kabul edilebilecek bir şey değil.

İkinci sorunuza gelince, tabi ki bu her siyasi partinin kendi hür, bağımsız kararıdır. Siyasi partiler arasındaki işbirliklerinin farklı boyutları olabilir, bu işbirliğinin boyutu bazen ittifak, bazen seçim sonrası koalisyon şeklinde olabilir. Bu demokrasinin özgürlükler içerisinde değerlendirilmesi gereken bir husustur. Ama biz kendi adımıza, DEVA Partisi adına söyleyeyim, bizim öyle bir üçüncü ittifakla ilgili herhangi bir partiyle, herhangi bir görüşmemiz yok, öyle bir çalışmamızda yok onu ifade etmekte de fayda görüyorum kendi partimiz açısından.

Soru; Biliyorsunuz ki, bugün 24 Ocak Uluslararası Eğitim Günü ve şuanda Türkiye’de devam eden bir Kürtçe seçmeli ders süreci var. Her iki Genel Başkanda bu Kürtçe seçmeli ders konusundaki görüşlerini almak isteriz?

Kılıçdaroğlu; Kürtçe seçmeli ders konusunda eğer bir engel varsa engelin giderilmesi lazım yoksa insanlar bağımsız olarak herhangi bir yabancı dili, herhangi bir ana dili öğrenebilirler, o konuda eğitimde verilebilir. Bir engel varsa bu engelinde kaldırılması gerekir.

Babacan; Evet yani bu topraklarda en çok konuşulan, en çok kullanılan ikinci dilin, bir ana dilinin böyle vesilelerle gündeme gelmesine gerçekten biz çok üzülüyoruz. Yani normal bir demokraside, işleyen bir demokraside bunların konu dahi olmaması lazım. Gereken neyse yapılması lazım. Zaten biz daha önce yaptığımız açıklamalarla son birkaç günde sosyal medya paylaşımlarımızda bu konudaki duruşumuzu çok açık, net ifade ettik.

Soru; Bugün Muharrem İnce’nin bir açıklaması oldu ısrarla vurgulu bir şekilde. Muhalefetin TOBB Genel Başkanıyla görüşüp ve Cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifi götürdüğüne dair bir yaklaşımı oldu. Bu konuda ne düşünürsünüz? Birde Diyarbakır’da CHP’nin mitingi olacak. Bu konuda özel bir mesajınız olacak mı?

Kılıçdaroğlu; Sayın İnce’nin yaptığı açıklamayı bilmiyorum hangi haber kaynağına dayanıyor onu da bilmiyorum, herhangi bir bilgim yok. Dolayısıyla yorum yapma şansımda yok. Çünkü böyle bir olayda yok.

İkincisi evet Diyarbakır’a gideceğim ayın 27’sinde gideceğim Diyarbakır’a. Diyarbakırlılara buradan selam gönderiyorum. Şuna kesinlikle inanıyorum, bu ülkeye demokrasi gelecekse, bu ülkede demokrasi olacaksa, bu ülkede herkes kimliğinden ötürü ötekileştirilmeyecekse, inancından ötürü ötekileştirilmeyecekse bunun yolu Diyarbakır’dan geçer. Diyarbakırlılara bunu anlatacağım, bunu söyleyeceğim. Düşüncelerimi aktaracağım. Onların sorularını da ayrıca büyük bir samimiyetle yanıtlayacağım.

Soru; Efendim sorum Sayın Kılıçdaroğlu’na olacak. HDP’nin içinde bulunduğu üçüncü ittifak konusuna değinmiştiniz bu konuyu biraz açar mısınız efendim?

Kılıçdaroğlu; Üçüncü ittifakı siz nasıl okuduysanız gazetelerden bende öyle okudum. Yani üçüncü ittifak kurulabilir mi? Kurulabilir tabi yani biz kurulmasın diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Ayrıca kurulursa bunun demokrasi açısından da önemli bir açılım olduğunu da söyledim. Yani bir üçüncü ittifak olur, ne bileyim bir dördüncü ittifak olur bilemiyoruz tabi. Ama işin özü şu, demokrasiyi büyütme konusunda bizler, Sayın Genel Başkan, biz elimizden gelen bütün çabayı gösteriyoruz. Yani bu ülkede gerçek anlamda demokrasi olmalı, bu ülkede gerçek anlamda insanlar düşüncelerini özgürce ifade edebilmeli, gerçek anlamda bu ülkede gazeteciler yazı yazabilmeli, attığı tweet dolayısıyla bir kişinin sabahın köründe evi basılmamalı. Bütün bunları düşünüyoruz ama dediğim gibi üçüncü ittifak ne olur, bir araya gelirler mi, anlaşırlar mı, anlaşamazlar mı bilemem. Ama demokrasi varsa ittifak kurmak istiyorlarsa elbette kurulmalı ve bizde ona saygı göstermeliyiz. CHP olarak görüşümüz bu.

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan ‘Fatura’ Tepkisi

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlarla elektrik ve doğal gaz faturalarına gelen zamlara tepki gösterdi.

Vatandaşların sosyal medyada paylaştığı faturaları okuyan DEVA Lideri Babacan şu mesajları paylaştı:

“Bugün sosyal medyada faturalarını paylaşan vatandaşlarımızı okuyorum. Bu ay gelen faturalar bu ülkenin normali olamaz. Bu pahalılığa alışmayacağız. İpe sapa gelmez teorilerini dayatarak başımıza döviz kuru krizini kim açtıysa, enerji politikasında kim çuvalladıysa, bu anormal artışların sorumlusu da odur.”

Cumhuriyet’ten Zehra Özdilek’e konuşan vatandaş Ayşe D.’nin sözlerini paylaşan Babacan, “Doğalgaz faturası 250 liradan 1000 liraya çıkan Ayşe Hanım’ın sözleri iç parçalıyor: ‘Bir bebeğimiz dünyaya geldi ve doğal olarak doğalgazı biraz açmak zorunda kaldık. Gerçek anlamda ısınsak ne olacaktı düşünemiyoruz’. Yeni doğan bebekler bile bu kötü yönetimin bedelini ödüyor” ifadelerini kullandı.

Babacan, işletmesine geçen ay 300 TL, bu ay 740 TL elektrik faturası geldiğini paylaşan bir vatandaşı “Gelecek ay ne olacağı meçhul. İnsanlar geçinemiyor, aileler dağılıyor, ocaklar sönüyor. Ülkenin gündemi bu olmalı” sözlerini ise, “Geçmiş olsun. Koskoca ülke Survivor setine döndü. Hayatta kalmaya çalışanların ülkesi olduk” diye yanıtladı.

Babacan, aralık ayında 222 TL, ocak ayında 414 TL elektrik faturası geldiğini söyleyen bir vatandaşa da şu sözlerle karşılık verdi:

“Sayın Erdoğan, hiç olmazsa eve girip çıkarken halkın yaşadığı bu zorlukları duyabilirdi. Ama o kendisini Beştepe’de izole etti. Tek bir komşusu bile yok. En son kaç yıl önce bir elektrik veya doğalgaz faturası gördü acaba?”

“Geçen ay 444 TL gelen faturayı ödeyemezken bu ay gelen bin 500 TL faturayı nasıl ödeyeceğim? Evde engelli evladım var” diyen bir vatandaşın mesajını alıntılayan Babacan,

“Çarşıya inip esnafı dükkânında ziyaret edemeyen Cumhurbaşkanı, bari vatandaşın sosyal medyadaki feryadını okusa da öğrense. Millet ile esnafı karşı karşıya getireceğine, şapkasını önüne koysa” ifadelerine yer verdi.

Babacan ayrıca BOTAŞ’ın sanayi ve santrallerde doğalgaz kısıtlaması talimatını şu sözlerle eleştirdi:

“Bunlar hep otoriter ittifakın ülkemize yıktığı acı sonuçlar. Sanayinin doğalgazını kısmak, elektrik santrallerine daha az gaz vererek elektrik kesintilerine neden olmak, üretimi ve ihracatı azaltacaktır. ‘Karadeniz’de keşfettik’ dedikleri doğalgaz ne oldu? Haberi olan var mı?”

Paylaşın

Babacan’dan ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ paylaşımı

DEVA Genel Başkanı Ali Babacan, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirerek, “Çözüm açık: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni eleştirdi.

Açıklamasında çözümün ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem’ olduğunu belirten Babacan’ın paylaşımı şöyle;

““İstikrar gelecek” dediler, kalmadı. “Yetkiyi verin faiz ve enflasyon düşecek” dediler, ikisi de yükseldi. “Demokrasi güçlenecek” dediler, zayıfladı. 4 yıl önce bugün değişen anayasa ile gelen sistemin sonucu: Zarar, Zarar, Zarar. Çözüm açık: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”

 

Paylaşın

Babacan: Hükümet amirallerin açıklamasını Kanal İstanbul için kullanacak

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, katıldığı bir TV programında emekli amirallerin açıklamalarının kabul edilebilir olmadığını belirterek, “Hükümet önümüzdeki günlerde insanların önüne ‘Kanal İstanbul’u ya destekleyeceksin ya da darbecisin’ gibi bir alternatif koyabilir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın sunduğu Çalar Saat programında gündeme ilişkin olarak değerlendirmelerde bulundu.

Burada emekli amirallerin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’yle ilgili yayınladığı bildirinin ardından başlayan ‘darbe’ tartışmalarına değinen Babacan, “21. yüzyılda ne darbesi diyoruz ama daha beş sene önce FETÖ’nün darbe teşebbüsü oldu. Darbenin gündemden çıktığını, Türkiye’de demokrasinin oturduğunu söylemek çok kolay değil. Silahlı Kuvvetler’in kadrosu tamamen liyakat bazlı olmalı. Başka hiçbir faktör, hiçbir kriter söz konusu olmamalı. Silahlı Kuvvetler’e hak edenler girmeli. Her gelen iktidar kendi ideolojisini benimseyen bir insan kaynağının derdinde olursa, başımız problemlerden kurtulmaz” dedi.

Babacan, kamuoyunda tartışılmaya devam eden Kanal İstanbul projesiyle ilgili olarak da “Hükümet, Kanal İstanbul’la ilgili ‘inadına yapacağım’ diye iş tutuyor. Teknik, hukuki ve çevresel değerlendirmeler bir kenara itiliyor. Eskiden kurumlar teknik görüş oluştururdu. ‘Benim istediğim gibi görüş hazırlayın’ denmezdi. Geçenlerde emekli 126 Büyükelçi ortak açıklama yaptı. Niye? Dışişleri Bakanlığı’nın eli ayağı bağlanmış durumda. Konuşamıyorlar, çalışamıyorlar. Bürokrasi adeta kendi içinde kıvranıyor. Endişeleri Cumhurbaşkanı’na söyleyecek cesaret hiç kimsede yok” ifadesini kullandı.

‘Hükümet amirallerin açıklamasını Kanal İstanbul için kullanacak’

Babacan, emekli amirallerin açıklamalarının kabul edilebilir olmadığını belirterek “Emekli olduklarına göre, defalarca darbe teşebbüsü ve darbe görmüşler. Böyle bir açıklamanın ucunun nereye gideceğini hesap etmeleri gerekir. Ciddi bir basiretsizlik var. Zamanı yanlış, mecrası yanlış… Mesele Montrö’yse Montrö… Konuyu genişletip yanlış anlamaya müsait hale getirerek çok büyük bir hata yapmışlar” diye konuştu. Babacan, şunları kaydetti:

“Hükümet önümüzdeki günlerde insanların önüne ‘Kanal İstanbul’u ya destekleyeceksin ya da darbecisin’ gibi bir alternatif koyabilir. Ellerindeki propaganda makinesini böyle çalıştırabilirler. Bu işin ‘Kanal İstanbul’u istiyor musun, istemiyor musun?’ havasına girmesine üzülürüm. Vatandaşlarıma da sesleniyorum. Önümüzdeki haftalarda hükümet şunu söyleyecek. 103 Amiral, adeta altın bir tepsi içinde bu imkânı sundu. Hükümet de bunu sonuna kadar kullanacaktır. Bundan sonra ‘Kanal İstanbul’u istemiyorum’ diyene ‘Ha sen darbeci Amirallerle mi berabersin’ denilebilir. Tipik kutuplaştırma.”

Biz ısrarla doğru bildiğimizi söyleyeceğiz. Teknik, bilimsel veriler ışığında doğruları vatandaşlarımızla paylaşacağız. Birincisi; Kanal İstanbul’la ilgili çevre konusunda ciddi endişeleri olan bilim insanları ve raporları var. İkincisi; İstanbul’un sadece sınırlı sayıda köprüyle bağlı bir ada haline gelmesi güvenlik ve deprem açısından riskleri var. Üçüncüsü; Karadeniz’le alakalı uluslararası hukuk konusunda riskler var. Bunların iyice çalışılması lazım. Hükümet bu işi dönüp dolaşıp Kanal İstanbul’a bağlamak isteyecek, uyanık olmalıyız. Bizim isteğimiz tam demokrasidir, bu tartışmaya açık bir konu değil.”

Babacan, canlı yayında Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklanan enflasyon verilerini de değerlendirdi. TÜİK’e artık “Rakamları Ayarlama Enstitüsü” dediklerini söyleyen Babacan, çarşının, pazarın enflasyonu ile devletin açıkladığı rakam arasında hiçbir alakanın bulunmadığını savundu.

“Esnafa, alışveriş yapan vatandaşa soruyoruz. Esnafın enflasyonu yüzde 30’dan aşağı değil” diyen Babacan, bu konudaki sözlerini şöyle noktaladı:

“Dövize bağlı bir ürünse, yüzde 80, 90, 100… Geçen cuma günü Mamak’ta, 60 yıldır ev tekstili satan Kayserili bir esnaf ‘Bu kadar hızlı bir fiyat artışını hiçbir dönemde görmedim’ dedi. Hayatın gerçeği buyken, TÜİK’in halen yüzde 15-16 enflasyon açıklaması kredibiliteyi sıfırlıyor. Güven olmazsa ekonomi düzelmez. Açıkladığınız rakama vatandaş ‘Hadi canım’ diyorsa, güveni nasıl oluşturacaksınız?”

Paylaşın

Ali Babacan: Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor

Partisinin 1. Olağan Hakkari İl Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Böyle bir ortamda istikrar yazmışlar duvarlara. Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım. Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin 1. Olağan Hakkari İl Kongresi’nde konuştu.

Konuşmasında iktidara yüklenen Babacan, “Biz; demokrasiyi yok sayan, şahsi bekalarını bu milletin çıkarlarının üstünde gören, ülkeyi şiddet sarmalına sokan, çetelerle iş tutan, sokak ortasında siyasetçileri, gazetecileri döven vesayet odaklarıyla, 28 Şubatçılarla hiçbir zaman ayni gemiye binmedik. Binmeyeceğiz. Bizim rotamız; insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden ve atılımdan şaşmıyor. Bizim rotamızı milletimiz belirliyor.” dedi.

Konuşmasının devamında “Böyle bir ortamda istikrar yazmışlar duvarlara. Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım. Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor.” ifadelerini kullanan Babacan’ın açıklamalarından satır başları şöyle;

“Bu hükûmet için dış politika ifadesini kullanmıyorum çünkü politikaları yok. Dış ilişkiler diyorum. Dış politika demek; diplomasi, siyasi diyalog, konuşmak, problemleri barışçıl yöntemlerle çözmeye gayret etmek demektir. Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak demektir. Bizler ayrıldıktan sonra dış politika tamamen dar bir ideolojik perspektifle yürütülüyor. Cumhuriyet tarihinin ‘Başka ülkelerin iç siyasetlerine karışmama’ ilkesi vardı, çiğnediler. Başka bir ülkede sorun olduğu zaman ‘tarafları uzlaştıralım’ demiyorlar. Hemen kolları sıvıyorlar, başlıyorlar yumruk atmaya. Kime denk gelirse.

Hemen yanı başımızdaki Irak’a bakın. Bağdat bir kültür ve medeniyet şehri. Mezopotamya uygarlığı var bu topraklarda. Çok büyük doğal kaynaklar var. Irak’ın yeni gerçeklerini kabul etmek lazım. Irak’la her türlü ilişkiyi geliştirmek lazım.

Bütün bu coğrafya için bir ilkeyi savunduk. İnsanlar ülkeden ülkeye serbestçe dolaşabilmeli. Ürünler, ticaret serbest olacak. Sermaye rahat hareket edecek. Fikirler rahat hareket edecek. Adeta bütün bu hudutların anlamsızlaştığı bir coğrafya hayalimiz var. Gerçek refah, gerçek barış, gerçek huzur böyle sağlanır. Sınırlara beton duvarlar örerek değil; tam tersine komşularımıza gönlümüzü ve kapılarımızı açarak sağlanır. İnsanların, ürünlerin, sermayenin rahat hareket ettiği coğrafya topyekûn kalkınmayı beraberinde getirecek.

“Cumhurbaşkanı’nın vakti kendiyle çelişmekle geçiyor”

Kongre salonuna koca harflerle ‘güven ve istikrar’ yazmışlar. Daha kendilerine bile güvenmiyorlar. Biz onlara nasıl güvenelim? Hükûmetin bir bakanı çıkmış, ortadan kaybolan bakanın televizyonunu eleştiriyor. Kaybolan bakanın trolleri de diğer bakana saldırıyor. Bir bakan çıkıyor, ‘Şu zaman şu kadar aşı gelecek’ diyor ama söylediği kadar aşı söylediği tarihlerde gelmiyor. Sosyal medya hesabından maske, mesafe, temizlik diyen bakanlara karşın, Cumhurbaşkanı lebalep kongre yapmakla övünüyor. Bir de tarımı bitiren bir bakan daha var. Aslında hepsi tek bir kişinin söylediğine bakıyor. Onun da vakti ömrü kendi kendiyle çelişmekle geçiyor.

Böyle bir ortamda istikrar yazmışlar duvarlara. Sayın Erdoğan’ın bu memlekete hangi alanda istikrar kazandırdığına bir bakalım. Hukuk. İstikrar var mı? Hakkını yemeyelim var. Sayın Erdoğan, Anayasa’yı istikrarlı bir şekilde çiğniyor. Getir götür talimatlarla alınan kararlar, hukuksuzluğu istikrarlı bir şekilde büyütüyor. Fakirleşmede istikrar var. İşsizlik istikrarlı bir şekilde artıyor. Hayat pahalılığı artıyor. Bu tablo Sayın Erdoğan’ı eseri. Şimdi soruyorum; Sayın Erdoğan, bu eserinizle gurur duyuyor musunuz?

Hükümete bir tavsiyem var. Duvarlara, pankartlara, panolara büyük harflerle ‘özür diliyoruz’ yazın. Mesela seçme ve seçilme hakkını gasp ettiğiniz halkımızdan özür dileyin. Kürtçe’yi yeniden ‘bilinmeyen bir dil’ yaptığınız için, bu milleti yarı yolda bırakıp, Kürt meselesini yeniden dirilttiğiniz için özür dileyin. KHK’larla işlerine son verdiğiniz ve yargı kararına rağmen işine iade etmediğiniz vatandaşlarımızdan özür dileyin. Keyfî kararlarınız yüzünden fakirleşen milletimizden özür dileyin.

“Gerginlik artsın diye yapmayacakları şey yok”

Halkın güvenini kaybettikçe ne yaptılar? 6 milyon oy almış, Meclisimizde en çok milletvekili bulunan ikinci sıradaki muhalefet partisini kapatmayı gündeme getirdiler. Gerginlik artsın, huzur kalmasın diye yapmayacakları şey yok. Çünkü başarı üretemiyorlar. Defalarca kendileri ‘Parti kapatmak olmaz’ dedi. Hatta şimdiki küçük ortağa laf yetiştiriyordu. Zamanında da kapatılmaya çalışılan bir parti vardı. Sayın Erdoğan, onun kapatılmasını istediği için Sayın Bahçeli’yi kastederek ‘Ülkenin huzursuzluğunda bunların yeri vardır’ dedi. Şimdi küçük ortağın gemisine bindiler, rotayı da Perinçek’in eline verdiler.

Biz; demokrasiyi yok sayan, şahsi bekalarını bu milletin çıkarlarının üstünde gören, ülkeyi şiddet sarmalına sokan, çetelerle iş tutan, sokak ortasında siyasetçileri, gazetecileri döven vesayet odaklarıyla, 28 Şubatçılarla hiçbir zaman ayni gemiye binmedik. Binmeyeceğiz. Bizim rotamız; insan haklarından, özgürlüklerden, demokrasiden ve atılımdan şaşmıyor. Bizim rotamızı milletimiz belirliyor.”

 

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan “Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın” çağrısı

Mersin’de partisinin 1. Olağan Silifke İlçe Kongresi’nde konuşan Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Bizim dönemimizde Merkez Bankası’nın bütün müdahaleleri açıktır, şeffaftır. Hâlâ kayıtlarda. Biz ayrıldıktan sonra hiçbir şeyi açıklamadılar. Doğru hesaptan kaçar mı? Karanlıkta yanlış işler yapılır ama aydınlıkta zor olur. Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Mersin’de partisinin 1. Olağan Silifke İlçe Kongresi’nde konuştu.

Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar rezervinin eritilmesi üzerinden iktidarı eleştiren DEVA Lideri Babacan, “Bu milletin alın terini damla damla biriktirdik. Niçin? Kara günler için. Atasözümüz var, ak akçe kara gün içindir, diye. Merkez Bankası’nın döviz rezervi de yedek akçesi de kara gün için. Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele verip Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarlık rezervini sata sata yok ettiler, bir yandan da piyasadan döviz borçlandılar. Merkez Bankası’nı borçlu bir kurum haline getirdiler.” ifadelerini kullandı.

Babacan, konuşmasının devamında, “Bizim dönemimizde Merkez Bankası’nın bütün müdahaleleri açıktır, şeffaftır. Hâlâ kayıtlarda. Biz ayrıldıktan sonra hiçbir şeyi açıklamadılar. Doğru hesaptan kaçar mı? Karanlıkta yanlış işler yapılır ama aydınlıkta zor olur. Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın.” dedi.

Konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz ve enflasyon konusundaki ifadelerini eleştiren Babacan, özetle şunları söyledi;

“Buraya gelmeden bir taksi durağındaydık. Bir şoför arkadaşımız, eve gitmeden eşini arayıp, ’Çocukları yatır da geleyim’ dediğini söyledi. Ülkenin onurlu, çalışan insanlarının durumu bu. Bir de ihaleleri paylaşan, lüks harcamaları yapabilen insanlara bakıyorsunuz. Ahlaklı insanların maddi durumunun bu kadar zayıfladığı, ahlaki ilkeleri gevşek olanların zenginleştiği bir dönem hiçbir zaman yaşanmamıştı. Adalet bu değil, vicdan bu değil.

Bu milletin alın terini damla damla biriktirdik. Niçin? Kara günler için. Atasözümüz var, ak akçe kara gün içindir, diye. Merkez Bankası’nın döviz rezervi de yedek akçesi de kara gün için. Taraflı cumhurbaşkanı ve akraba bakan el ele verip Merkez Bankası’nın 130 milyar dolarlık rezervini sata sata yok ettiler, bir yandan da piyasadan döviz borçlandılar. Merkez Bankası’nı borçlu bir kurum haline getirdiler.

Bizim dönemimizde Merkez Bankası’nın bütün müdahaleleri açıktır, şeffaftır. Hâlâ kayıtlarda. Biz ayrıldıktan sonra hiçbir şeyi açıklamadılar. Doğru hesaptan kaçar mı? Karanlıkta yanlış işler yapılır ama aydınlıkta zor olur. Merkez Bankası’nın hesaplarını aydınlatın.

Görevi bıraktığımda Merkez Bankası’nın politika faizi yüzde 7,5’tu. Bu faizi uygulayan Merkez Bankası başkanını ve o dönemin bürokratlarını vatana ihanetle suçladılar. Sayın Erdoğan’ın o tertemiz, pırıl pırıl devlet görevlilerinden en azından bir helallik istemesi lazım.

“Milletvekilliğiyle hızını alamadı, akrabasını bakan yaptı”

Akraba bakanı milletvekili listesine koymadan önce çok söyledik, bu yanlış dedik. Böyle yakın akrabalar partide eş zamanlı olarak böyle görevlerde olmamalı, dedik. Dinlemedi. Milletvekilliğiyle hızını alamadı, bakan yaptı. İsterse dünyanın en başarılı insanı olsun, ne olursa olsun yanlış. Hangi ülkede yaşansa o ülkenin başını derde sokar.

Lafa gelince Sayın Erdoğan ‘Benim alanım ekonomi’ diye övünüyor. Görüyoruz alanını. Kurumları şamar oğlanına çevirdiniz. Ülkenin birikmiş tüm rezervlerini sattınız, yedek akçesini harcadınız, Merkez Bankası’nı borca batırdınız. Varlık Fonu bile gırtlağına kadar borca battı. Faiz yakın tarihin en yüksek seviyesinde. Sadece Merkez Bankası’nın gecelik, haftalık faizi değil. Dün hazinenin on yıllık borçlanma faizleri yüzde 19’u gördü. Bu ne demek? Bu kafaya giderlerse, finansal piyasalarda daha on sene bu faiz düşmeyecek demek. Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi on yıllığına borçlanmak istese on yıl boyunca yüzde 19 faiz ödemek zorunda demek. Faiz de enflasyon da çift haneye çapa attı.

“Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yaptınız”

Yüksek faiz zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapıyor. Merkez Bankası’nın kur artmasın diye faizi yükseltmek zorunda kalması ne demektir? Bütün kötü yönetimin faturasını bu millete ödetmek demektir. Yüzde 19’u bu millet bunun için ödüyor. Bir de piyasaya sorun. Piyasadaki ticari faizler yüzde 22, 23, 24. Sanayici, küçük işletmeler bunu ödüyor. Kredi kartları ekstrenize ‘aylık faiz arttı’ diye geliyordur. Bunun bedelini bütün millet ödüyor. Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman zengin ile fakir arasındaki uçurum böyle olmamıştı. Lüks otomobil satışlarına bakın. Bu krize rağmen onların satışlarında artış var.

Ayrılma kararını açıkladıkları sözleşmenin tam adı, ‘Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi sözleşmesi’. Bu sözleşme, kadınları her türlü şiddetten, aile içi şiddetten koruyacaksın, şiddete karşı her türlü önlemi alacaksın diyor. Bunun nesinden rahatsız oldunuz? Tüm dünya bu sözleşmeye ‘İstanbul Sözleşmesi’ diyor. Sanki bütün bu süreçte uyudular, akıllarına şimdi geldi. Siz hazırlayan ekiptesiniz. Madem kültürümüze aykırı, niye o gün imzaladınız, niye Meclis’ten geçirdiniz? Şimdi mi aklınıza geliyor? Bir başka siyasi partiyi iktidar ittifakına katabilmek için bunu tatlandırıcı olarak sunuyorlar. Yakından takip edenler görüyor.”

Paylaşın