DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin dün söylediği “Türk ve Kürtler’in birbirini sevmesi farzdır” sözlerine de atıfta bulunarak şu ifadeleri kullandı:
“Biz de Türk ve Kürtler’in birbirini sevmesinin, birbirlerinin haklarına ve hukuklarına saygı duymasının farz olduğunu söylüyoruz. Biz de buna inanıyoruz. Biz de geçmişte defalarca şahitlik yaptığımız gibi Türk ve Kürtler’in tarihsel işbirliklerinin çok önemli süreçlere sebebiyet verdiğini ve Türkiye halklarına kazandırdıklarına defalarca şahitlik yaptık.”
Tuncer Bakırhan toplumun Kürtler’e tanınacak her hakkın Türkler’in kaybı olacağı endişesinden kurtulması gerektiğini ifade ederek, “Tarihsel Kürt ve Türk ilişkilerinin demokratik bir zemine, demokratik bir anlayışa kavuşmasını belirtmek istiyoruz. Kürtler’e tanınacak her hakkın Türklerin kaybı olacağı endişesinden artık kurtulmamız gerekiyor. Kürt kazandıkça Türk kazanır, Kürt kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri kazanır. Türk kazandıkça Kürtler kazanır. Türk kazandıkça Türkiye emekçileri kazanır. Her iki halk kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri, Türkiye kazanır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ezilenlerin Sosyalist Partisi’nin (ESP) 4’üncü Olağan Genel Kongresi’nde konuştu. Tuncer Bakırhan, şunları söyledi: “Merheba ez ji we yek bi yek silav dikim. Hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Değerli arkadaşlar, değerli konuklar, ESP’li yoldaşlar hepinizi selamlıyorum. Kongrenize başarılar diliyorum. Kongrenizin hem Türkiye hem de dünyanın ve Ortadoğu’nun içerisinde bulunmuş olduğu kaosa, krize bir yol haritası çıkaracağını bekliyor ve umuyorum.
Çok önemli tartışmaların olacağını ve bu tartışmaların önümüzdeki dönem birleşik mücadelemize büyük katkılar sunacağına eminim. Şimdiden başarılar diliyorum. Ayrıca Hasan Ocak, Polen Ünlü, Ezgi Sadet’in yoldaşlarıyla bir arada olmaktan büyük bir mutluluk ve onur duyduğumu belirtmek istiyorum. Bu vesileyle Suruç’ta yaşamları elinden alınan, katledilen 33 düş yolcusunu da saygı ve minnetle anıyorum. Yine Özlem başkan söyledi ama ben de üzerinden geçeyim. Rojava’da, Kobanî’de, Suruç ve Gazi’de yaşamını yitiren yoldaşlarımızın, canlarımızın da anıları önünde saygıyla eğiliyor, mücadelelerini bir gün mutlaka başarıya ulaştıracağımızın sözünü ben de tekrar etmek istiyorum.
Değerli dostlar, yakın zamanda hem Figen Başkan hem de Selahattin Başkan ile görüştük, Tülay Başkan ile birlikte gitmiştik. Çok selamları vardı her ikisinin de, kongrenize başarı dileklerini ilettiler. Yine Selçuk Mızraklı, Semra Güzel ve diğer arkadaşların tamamının hepinize çok selamları vardı. Ben de bu arkadaşlar şahsında şu anda cezaevinde bulunan binlerce siyasi tutsağı da tekrar selamlıyor, onların onurlu mücadelesinin başarıya ulaşacağı sözünü onlara yenilemek istiyorum.
Evet değerli arkadaşlar hem ülkemizde dünyada sistem ciddi bir kriz yaşıyor, ciddi bir kaos var. Biraz önce eş başkanlar bunu dile getirdi. Dünyayı tek kelimeyle tanımlar mısınız derseniz bir belirsizlik diye tanımlayabilirim. Ciddi bir belirsizlik var. Kapitalist, emperyalist sistem kendisini artık devam ettiremiyor. Ciddi bir kriz içindedir. Bu krizi örtmek, pastadan yine en büyük payını almak için başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın dört bir yanında çatışmalarla, savaşlarla kendilerini ayakta tutmaya çalışıyorlar. Yanı başımızda Ortadoğu’daki savaşı hep birlikte izliyoruz.
İsrail’in Filistin karşısındaki katliamlarını, Gazze’yi işgalini hep beraber canlı yayınlarda izlemek durumunda kaldık. İsrail-Filisin savaşı Lübnan’a, Suriye’ye, İran’a da sıçradı ve yarın neyle karşılaşacağımızı kestirmek zor olmasa gerek. Belli ki Ortadoğu çatışma, savaş ve kaos iklimi içerisinde belirli bir süre daha devam edecek. Tabi ki bunun bir amacı kapitalist emperyalist sistemin kendi içerisinde bulunduğu krizi ötelemek içinse diğer bir sebebi de hepinizin bildiği gibi enerji ve ticaret yollarını kontrol altına almak istiyorlar. Buranın en önemli merkezlerinden birisi Ortadoğu’dur. O önemli merkezin en önemli coğrafyası da Kürdistan’dır, Ortadoğu coğrafyasıdır.
Dolayısıyla buradaki gelişmeleri yakınen takip etmek gerekiyor. Ortadoğu’daki emekçileri, ezilenleri, halklarımızı yakınen ilgilendirecek ve etkileyecek bir durum içerisinde olduğumuz için bugün ESP kongresinde de büyük bir ihtimalle bu kriz ve kaos karşısında emekçilerin, halkların, Kürtlerin, ezilenlerin nasıl zafer ve başarıyla çıkabileceklerini başta ESP kongresi olmak üzere her bir bileşenimiz Türkiye’deki her bir ittifakımız, ezilenlerden yana olan herkesin yoğunca tartışması ve yol haritasına bir cevap bulması gerektiğini belirtmek istiyorum.
Bu kriz ve kaos içerisinde Türkiye iktidarı da rahat durmuyor. Bir taraftan farklı şeyler tartışılırken bir tarafta dün Rojava’da onlarca sivil, saldırılar sonucunda yaşamını yitirdi. Bu saldırıya, bu katliama artık dur diyoruz. Bu saldırı ve katliamlarla yol alınmadığının en iyi örneği Rojava’daki gelişmelerdir. Eğer bu saldırılarla bir yol alınsaydı bugün Ortadoğu’nun en mutlu ve huzurlu ülkesi olurdu. Dünyanın en zengin yeraltı ve yerüstü kaynaklarına sahip bölgenin böylesine açlık ve yoksulluk içerisinde yaşaması, özgürlük ve demokrasiden yoksun olmasının sebebi Rojava’ya yapılan saldırı gibi tekçi, milliyetçi, ötekini, farklı olanı kabul etmeyen anlayıştır.
Bu saldırıların kimseye yararı yok. Orada öyle tırnak içinde terör örgütü de yok. Onlara dönük bir saldırı da yok. Hastaneler bombalanıyor. Peynir ve çocuklara süt üreten fabrikalar yerle bir ediliyor. Bu da bir zafer olarak sunulmak isteniyor. Buradan Kongreniz aracılığıyla iktidarı uyarmak istiyorum. Bu yol değil. Bu çözüm değil. Bu eğer bir çözüm olsaydı bugün milyonlarca taraftarı ve sempatizanıyla, çalışanıyla kader birliği yapmış halklar bir arada olmazdı. Bu saldırılardan vazgeçmeye çağırıyorum iktidarı.
“Demokratik bir Ortadoğu yaratmanın mücadelesini Üçüncü Yol ile birlikte vereceğiz”
Değerli arkadaşlar evet bir taraftan emperyal hegemonik güçler orayı dizayn etmek istiyor. Diğer taraftan Ortadoğu’da ulus devletler, tekçi, mezhepçi, inkarcı sistemlerle karşı karşıyayız. Arkadaşlarımız söyledi ben de kısaca tekrar edip geçiyorum. Biz ne hegemonik, emperyalist sistemin orada oluşturmaya çalıştığı sistemi destekliyoruz ne de tekçi mezhepçi, otoriter, faşist, kadını, halkları, inançları yok sayan bu rejimleri destekliyoruz. Tam da Üçüncü Yol dediğimiz anlayışımız, fikriyatımız budur. Biz ezilenlerin, halkların, kadınların, Rojava’da olduğu gibi bir arada birlikte, onurluca, demokratik bir şekilde yaşamasının mücadelesini veriyoruz.
İşte Rojava bu tekçiliği reddeden, sömürmek isteyen sistemler karşısında dünyadaki ezilenlerin, yoksulların, emekçilerin bir umut kaynağıdır. Bu umut kaynağını büyütmeye, yaşatmaya ve demokratik bir şekilde mücadelemizi devam ettireceğimizi, birliğimizi güçlendireceğimizi bir kez daha belirtmek istiyorum. Evet bir kaos var ama bu kaostan çıkacağız. Bu kaostan çıkış yolunu bu salonlarda, sokaklarda, fabrikalarda direnen, mücadele eden halklarla, emekçilerle birlikte çözüm önerilerimizi ortaya koyarak, daha demokratik, herkesin kendi kimliği ve inancıyla, cins kimliğiyle, kardeşçe bir arada yaşadıkları bir Ortadoğu yaratmanın mücadelesini Üçüncü Yol ile birlikte vereceğiz.
Değerli arkadaşlar yine yakinen takip ediyorsunuz. Türkiye’de de kimi tartışmalar oluyor, hep birlikte izliyor ve takip ediyoruz. AKP ve özellikle Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı ve yöneticileri her gün çağrılar yapıp duruyorlar. Tabi bu tartışmaların birçok nedeni var. En önemli nedeni bugün buradaki birliğimiz ve mücadelemizdir. Birçok neden sayabilirim. İç dış nedenlerini sıralarsak bir saat sürebilir ama kısaca hepsinin toplamının çözülmeyen Kürt sorunu olduğunu ve Kürt sorununun artık Türkiye’de mevcut anlayışın yürütemeyecek bir noktaya geldiğini belirtmek istiyorum. Asıl sebebi Kürt sorunudur.
Dolayısıyla bu kriz ve kaostan çıkışın en önemli yolu Kürt meselesinin demokratik yollarla çözülmesidir. Bakın Kürt meselesi, bugüne kadar 42 başbakan gördü, 13 cumhurbaşkanı gördü. Dünya kadar içişleri, dışişleri bakanı ve bürokrat gördü. En önemlisi de 3 trilyon doların heba edilmesine neden olan bir sorun haline geldi. İşte emekçilerin, ezilenlerin, insanca geçinebilecekleri bir ücreti alamamalarının sebebi 3 trilyon dolarının Kürtlerin başına top, mermi olarak yağmasıdır.
Dolayısıyla bu tartışmalarda bizim ortaya koyacağımız en önemli duruşlardan birisi artık bu ülkenin ekonomisini, siyasetini, yaşamını zehirleyen, çürüten bu anlayışı bir kenara bırakarak bu sorunun demokratik yollarla, müzakereyle, diyalogla çözülmesini savunmalı ve bunun mücadelesini yürütmektir. Ülkeyi yönetenlerin bir karar vermesi gerekiyor. İkinci Yüzyıla Türkiye halkları ve emekçileri ayaklarında prangalarla mı girecek ya da Cumhuriyetin ikinci yüzyılında çözümle mi, demokratik bir cumhuriyetle mi gireceğiz sorusuna bu tartışmayı başlatanlar bir cevap bulmalı. Bulmuş oldukları cevapları da halklarımız ve emekçilerle paylaşmaları gerekiyor.
“Kürt ve Türk ilişkilerinin demokratik bir zemine kavuşmasını istiyoruz”
Biz de Türk ve Kürtlerin birbirini sevmesinin, birbirlerinin haklarına ve hukuklarına saygı duymasının farz olduğunu söylüyoruz. Biz de buna inanıyoruz. Biz de geçmişte defalarca şahitlik yaptığımız gibi Türk ve Kürtlerin tarihsel işbirliklerinin çok önemli süreçlere sebebiyet verdiğini ve Türkiye halklarına kazandırdıklarına defalarca şahitlik yaptık. Şimdi bu tarihsel Kürt ve Türk ilişkilerinin demokratik bir zemine, demokratik bir anlayışa kavuşmasını belirtmek istiyoruz. Kürtlere tanınacak her hakkın Türklerin kaybı olacağı endişesinden artık kurtulmamız gerekiyor.
Kürt kazandıkça Türk kazanır, Kürt kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri kazanır. Türk kazandıkça Kürtler kazanır. Türk kazandıkça Türkiye emekçileri kazanır. Her iki halk kazandıkça Türkiye halkları, emekçileri, Türkiye kazanır. Bu konuya ilişkin bizim düşüncelerimiz bunlardır. Biz barışı ve çözümü kimseden beklemiyoruz. Barışı da çözümü de getirecek, bir yüzyıldır çözülmeyen Kürt sorununun demokratik yollarla çözümünü sağlayacak olan bu salondaki birlikteliğimiz, renklerimizdir. Bu salondaki gençlerin, kadınların, emekçilerin mücadelesidir. Dolayısıyla önümüzdeki günlerde bu meseleyi siyasal iktidarları, ikballeri için araçsallaştıran anlayışa karşı barışı toplumsallaştırma gibi büyük bir görev ve sorumluluk önümüzde duruyor.
Önümüzdeki günler barışın toplumsallaştığı, kadınların, gençlerin, emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin demokratik bir barışa ulaştıkları bir zemini önümüze çıkardı. Bunu layıkıyla yerine getireceğimize inanıyorum. Barışı toplumsallaştırmak için hiçbir dönem olmadığı kadar daha güçlü bir şekilde; Kars’tan Edirne’ye kadar Samsun’dan Hatay’a kadar ortak mücadelemizi, ittifaklarımızı, güçlerimizi bir araya getirerek sonuç alacağımıza inanıyorum.
Geçen gün Sayın Öcalan ile milletvekilimiz Ömer Öcalan bir görüşme gerçekleştirdi. Aslında çok önemli şeyler de ortaya çıktı. Sayın Öcalan, hukuki ve siyasi zemin oluşursa Kürt meselesinin diyalog, demokratik bir yolla çözülmesi için her türlü rolü üstleneceğini belirtmişti. Biz de burada iktidara bu tartışmaları yapan ama ne yapacakları belli olmayan, ne dedikleri belli olmayan, sadece söz kuran, pratikte herhangi bir değişmeye, gelişmeye sebebiyet vermeyen bu anlayışa diyoruz ki bu meselenin en önemli çözüm ayaklarından birisi başmüzakereci Sayın Öcalan’dır.
Açın İmralı kapılarını, Sayın Öcalan’ın düşünceleri, fikirleri halklarla, Türkiye emekçileriyle, yoksullarla, Kürtlerle, kendi partisi ve yoldaşlarıyla buluşsun. Madem çözümden bahsediyorsunuz, çözüm diye bir şeyin henüz ortada olmadığını belirterek buyurun açın Sayın Öcalan’ın yolunu. Çözüm konusunda eğer hukuki ve siyasi zemini oluşturursanız biz de büyük bir rol oynayacağını, yüzyıldır bir pranga olarak Türkiye halklarının ayağına vurulan bu sorunun demokratik yollarla çözüleceğine inanıyoruz.
Çok sıkıntılı bir süreçteyiz. Emin olun kendimize inanıyoruz, güveniyoruz. Bütün zulümler karşısında sinmeden, durmadan mücadele ettik. Özlem başkan gibi, Şahin başkan gibi ESP’nin 5 yıldır yönetiminde olan yönetimi gibi asla pes etmedik. Emekçilerle birlikte fabrikada olduk, inançları yok sayılan Alevilerle birlikte Hacı Bektaş’ta olduk, katledilen kadınların katliamlarını önlemek için kadın yoldaşlarla birlikte olduk. Ekokırım karşısında ekolojistlerle birlikte olduk. Toplumun ezilenleriyle, sömürülenleriyle birlikte bütün sorun alanlarında bir araya geldik, bir araya gelmeye devam edeceğiz. Emin olun çok önemli bir zemin var. Daha örgütlü, daha disiplinli, daha güçlü güçlerimizi bir araya getirip ittifaklarımızı büyütebilirsek Türkiye’nin demokrasiye, özgürlüklere kavuşmaması için hiçbir sebep olmadığını belirtmek istiyorum.
“ESP İstanbul’daki fabrika işçileridir”
Ayrıca son olarak ESP’ye de bir parantez açarak konuşmamı bitirmek istiyorum. ESP gerçekten sadece bir bileşenimiz değil. ESP Suruç’ta 33 düş yolcusudur, Rojava’daki örgü saçlı direngen, çölü vaha yapan kadındır, İstanbul’daki fabrika işçileridir, katledilen gençlerdir. ESP tüm zulüm ve faşizme rağmen cezaevlerinde direnen siyasi tutsaklardır. Onun için ESP’nin kongresine çok büyük değer ve kıymet verdiğimizi belirtmek istiyorum. Büyük ve güçlü bir bileşenimiz olmaya devam edecek ESP. Omuz omuza yaşamın her alanında yine birlikte mücadele edeceğimiz çok önemli günleri beraber karşılayacağımızı belirtiyorum.
5 yıl boyunca bileşenimiz olan bizlere büyük katkı ve emekler sunan şu andaki ESP yönetimini ben de kutluyorum. Çok değerli düşünceler, fikirlerle bizi zenginleştirdiler, geliştirdiler. Emin olun onların varlığı bize umut ve güç verdi. Öyle olmaya devam edecek. Yeni seçilecek yönetim de eminim ki 5 yıldır seçilen arkadaşlarımızla birlikte işlettiğimiz hukuku fazlasıyla yerine getirerek mücadelemize büyük katkılar sunacaktır. Yeni seçilecek yönetime de başarılar diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”