Demirtaş Ve Mızraklı’dan Yeni Sürece Destek

DEM Partili Pervin Buldan’ın Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı’ya yaptığı ziyaret sonrası, DEM Parti’den yapılan açıklamada, Demirtaş ve Mızraklı’nın yeni süreci destekledikleri ifade edildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Milletvekili ve İmralı Heyeti üyesi Pervin Buldan, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve eski Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Selçuk Mızraklı’yı ziyaret etti.

DEM Partiden yapılan açıklamada, “Buldan, çözüm arayışlarına ilişkin gelinen son aşama konusunda Demirtaş ve Mızraklı’yı bilgilendirmiş, bir kez daha görüş ve önerilerini almıştır” denildi. Açıklamanın devamında ise “Demirtaş ve Mızraklı bütün güçleriyle sürece destek vermeye devam edeceklerini belirterek, halkımıza selam ve sevgilerini iletmiştir” ifadeleri kullanıldı.

Yeni Süreç

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı sonrası DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 28 Aralık 2025’te İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile görüşmüştü. Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, Abdullah Öcalan ile yapılan görüşmeye ilişkin yazılı açıklama yapmıştı. Buldan ve Önder’in yazılı açıklamasında Abdullah Öcalan’ın açıklamalarına yer verilmişti.

Abdullah Öcalan, açıklamasında, “Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim” demişti. Öcalan, “Heyet bu yaklaşımımı gerek devletle gerekse siyasi çevrelerle paylaşacaktır. Bunlar ışığında gereken pozitif adımı atmaya ve çağrıyı yapmaya hazırım” ifadelerini kullanmıştı.

Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve Ahmet Türk’ten oluşan DEM Parti heyeti, yılbaşından sonra siyasi partilerle temasa başlamıştı. 2 Ocak’ta TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş ile görüşen DEM Parti heyeti, daha sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyaret etmişti.

Heyet, 6 Ocak’ta AKP TBMM Grubu ile görüşmüştü. DEM Parti heyeti 7 Ocak’ta CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile bir araya gelmişti. Heyet ayrıca Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Yeniden Refah Partisi ve DEVA Partisi ile görüşmüştü. DEM Parti heyeti ayrıca eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ı da ziyaret etmişti.

DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan ve İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den oluşan heyetin ikinci görüşmesi 22 Ocak’ta gerçekleşmişti. Görüşme 4 saat sürmüştü. İmralı Heyeti, PKK lideri Abdullah Öcalan’la yaptığı ikinci görüşme sonrası, “Öcalan’ın sürece ilişkin çalışmalarını sürdürdüğüne” ilişkin kısa bir açıklama yapmıştı.

Paylaşın

Bakırhan’dan Bahçeli’ye: Türkiye’nin Size İhtiyacı Var

Kalp kapakçığı ameliyatı geçiren Devlet Bahçeli’yi arayan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Bahçeli’ye “Barış ve kardeşlik çalışmaları konusunda Türkiye’nin size ihtiyacı var” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, kalp kapakçığı değişten Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye geçmiş olsun dileklerini iletti.

DEM Parti’den yapılan açıklamada, “Eş Genel Başkanımız Tuncer Bakırhan, kısa süre önce ameliyat olan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi telefonla arayarak geçmiş olsun dileklerini iletti. Bahçeli’nin sağlık durumunu soran Bakırhan, ‘Barış ve kardeşlik çalışmaları konusunda Türkiye’nin size ihtiyacı var’ dedi” ifadelerine yer verildi.

Devlet Bahçeli, geçtiğimiz perşembe günü Anadolu Sağlık Merkezi Hastanesi’nde kalp ameliyatı oldu. Bahçeli, iki gün sonra taburcu oldu.

Paylaşın

Hatimoğulları, Erdoğan’a Seslendi: Barış Mı Operasyon Mu?

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Van’da yaptığı konuşmada, “Ey Erdoğan, buradan sesleniyoruz, karar ver iç barış konusunda çalışacak mısın yoksa belediyelerimize operasyonlara devam mı edeceksiniz? İşte şimdi son sınav zamanı Van’la ilgili verilecek karar bunu belirleyecektir” dedi.

Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan’a 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmesinin ardından dün kentte başlatılan nöbet eylemi devam ediyor. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da bugün belediye önündeki eyleme katıldı.

Burada konuşan Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan, “Van halkı bu soğuk havaya rağmen iradesini savunuyor. Halkın iradesine saldıranlar ve zulüm edenler bu yaptıklarından utanmıyorlar. Yolsuzluk, hırsızlık yapanlar bu kentte yaşayan 1 milyon 200 insanın iradesini çalıyor ve ‘sizi tanımıyoruz’ diyorlar. Bu halkın iradesini ne pahasına olursa olsun koruyacağız” dedi.

“Biz bu kadar asil bir mücadelenin parçası olan bizler, demokrasi, barış ve adalet mücadelesi verenler bu utanmazlık karşısında onurumuzu savunacağız” diyen Zeydan, Bize onursuzluğu dayatanlara nasıl onurlu olduğumuzu göstereceğiz. Haklı olan ve demokrasiyi savunan biziz. Yürütülen sürecin kumpas olduğunu çok iyi biliyoruz ve AİHM de buna karar verdi. Kumpaslarla yeniden halkın iradesine çökmeye çalışıyorlar” diye konuştu.

Daha sonra konuşan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Serra Bucak da şunları söyledi: “Van halkının onurunu ve gururunu kimse görmezden gelemez. Kayyım sistemi bir kumpas sistemidir. İktidar bu kayyım sisteminden bir ders çıkarmamıştır. Van halkı iradesinin yanında durdu. Bu halk mücadelesine sonuna kadar sahip çıkacak. Kazanan biz, kaybeden onlar olacak. Biz Amedliler olarak 31 Mart’ta direnen ve 14 belediyeyi alan Van halkının yanındayız. Mazbatayı vermek istemeyenler bu kentin güler yüzlü çocuklarının mücadelesi ile karşılaştılar. Wan rûmeta me ye.”

Ardından konuşan DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar ise, “Kürtler 100 yıldır özgürlüğe yürüyor. Şimdi Van’daki çocuklar ve kadınlar demokrasinin gereğini yapıyor. Seçime her türlü hile ile girdiler, seçmen gönderdiler ama Van onlara başka bir ders verdi. Van o dönem; devlet aklının kayyım, savaş, inkar ve asimilasyon politikalarına bir ders verdi. Kayyımın ömrü bir seçime, Kürt halkının ömrü bin yıllara bakar. Bu ülkenin hukukunda Kürtler, Kürtlerin kimliği var mı? Bizim olmadığımız hukuk egemenlerin hukukudur. O yargı kararı Kürtler nezdinde yok hükmündedir. Hiçbir belediye başkanımızın suçu yok. Suçu olanlar devlete aklıdır. Yeni bir toplumsal sözleşme ve hukuka ihtiyaç var. Biz Van’ı iki kez kazandık. Şuan üçüncü kayyım girişimi var ve biz bunu da kazanacak. Van halkı devlet aklının bu çözümsüzlük politikalarına cevap verecektir” dedi.

Türkiye’nin en önemli sorunun Kürt sorunu olduğunu söyleyen Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Bu ülkede yeni gündemler inşa etseniz de temel sorun Kürt sorudur. Siz kumpaslar kurdunuz ama Kürtler demokrasi dersi verdi. Şimdi Kürt halkı ve Kürt halk önderi Sayın Öcalan ile yeni dönemi konuşacağız. Yeni dönemin adı demokratik çözümle, barışla anılmalı. Kimseden bir ses yok ama İmralı’da 12 metrekare alanda büyük bir çaba var ve bizim bu çabayı destekleme zamanıdır. ‘Kürt sorununun çözümü mümkün değil’ diyen akla şunu söyleyelim; Kürt halkının direnişi, demokratik ulus direnişidir. Özel savaş politikalarına karşı Kürt halkı Sayın Öcalan’ın paradigması ile mücadele edecektir. Bu direnişin sonu özgürlüktür” dedi.

Ardından konuşan Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’de hiç bir ilde belediyelerin tamamı tek bir parti tarafından kazanılmamıştır. Ama Van 14-0 yapmayı başarmıştır. İşte onlar bunu hazmedemiyor. Van’a ilk kumpas mazbata ile kurulmaya çalışıldı. Van halkı o gün iradenize o kadar güçlü bir şekilde sahip çıktınız ki sessinizi sadece Türkiye duymadı sesinizi, Avrupa ve bütün dünya duydu. Van bütün dünyada konuşuldu. Bunu siz başardınız” dedi.

Hatimoğulları, şöyle konuştu: “Kayyımın yaptığı tahribatı ve halkına işkence eden o kayyımcı zihniyete karşı belediye eş başkanlarımız çalışmıştır, hizmet etmiştir. Belediyelerimizden elinizi çekin, biz hizmet üretmek istiyoruz hizmet! Sayın Zeydan’a ceza vererek bir şeylerin yolunu döşüyorlar. Verilen bu ceza bizlerin nazarında halkın nazarında ve hatta yasaların nazarında yok hükmündedir. Verilen ceza sadece Van halkının iradesini gasp etmek değil, aynı zamanda kendi anayasalarını da çiğnemektir. Bilirkişinin raporu ortada olduğu halde derhal beraat alması gerektiği halde ceza vermek başka bir şeyin yolunu döşemektir. Biz bunu dün de kabul etmedik, 31 Mart’ta da karşı çıktık, şimdi de hep beraber karşı çıkıyoruz, kabul etmiyoruz” diye konuştu.

Kürt’e seçme ve seçilme hakkını çok gören bu iktidarın, Kürt’e “sen Van halkını yönetemezsin” mesajı verdiğini söyleyen Tülay Hatimoğulları, şu ifadeleri kullandı:

“Bu iktidar bir siyasi darbe yapmaktadır. Şu an verilen bu karar bir siyasi darbenin yolunu döşemektir. Bugüne kadar atadıkları kayyımlar siyasi darbedir, 12 Eylül askeri cuntasıdır. Tankıyla, topuyla, postallarıyla sokağa indi şimdi ‘askeri vesayet rejiminden kurtaracağım’ diyerek iktidara gelen AKP daha beterini yapıyor. Polisiyle, akrebiyle, coplarıyla bakın yine belediyemizin etrafını sarmışlar. Kayyım atadıkları belediyeleri gece, hırsız gibi gelerek polislerini yerleştirmiştir. Bizler Wan’da asla buna izin vermeyeceğiz. Hep birlikte kendi irademiz için burada sonuna kadar kazanana kadar hep beraber Wan halkı olarak burada nöbet tutmaya devam edeceğiz.

Her direnişin sonu zaferdir her kararlı duruşun sonu başarıdır. Bütün Türkiye sizi örnek alıyor. Lütfen bir saniye olsun bunu aklınızdan çıkmasın. Buradaki kayyımcı, talancı, halkın iradesine çökmeye çalışan anlayış her yerde cirit atıyor. İstanbul’da kent uzlaşısı kapsamında kazanılmış belediyelere sabah şafak operasyonu çektiler. Aralarında belediye başkan yardımcılarının ve meclis üyelerinin olduğu çok fazla insan gözaltına alındı. Cumhuriyet Başsavcısı bu gözaltının gerekçesinde kent uzlaşısını suç olarak göstermiş. Uzlaşmayı suç olarak gösteren başka bir ülke var mı? İnanın krallıkla, padişahlıkla yönetilen ülkelerde bile ‘sen neden uzlaştın’ dememiştir. Ama bu iktidar herkes birbiriyle kavga etsin istiyor. Bizlerin kent uzlaşısına tahammülleri yok. Aynı zamanda aynı cumhuriyet başsavcısı aynı dosyada ‘Türk ve Kürt kardeşliğini tesis etmek istiyorlar’ diye bir ibare geçiriyor.”

AKP’nin süreci dinamitlediğini söyleyen Hatimoğulları, şunları söyledi: “1 Ekim’de Sayın Devlet Bahçeli Türk Kürt kardeşliğinden bahseden mesajlar vermeye başladı. İmralı ile görüşmeler oluyor ve Kürt Sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için diyalog süreci konuşuluyor. Bugün Türk ve Kürt kardeşliği üzerinden başlatılmış olan bir diyalog sürecine bu şekilde kayyımla bu şekilde belediye eş başkanlarımıza ceza vererek bu diyalog süreci dinamitlenmektedir. Bunu kabul etmiyoruz. Biz DEM Parti olarak Kürt halkı olarak Türkiye halkları olarak barış ve diyalog sürecinin devam etmesinden yanayız. Ama bu iktidar 14-0 kazanan belediyenin eş başkanına ceza vererek bu süreci dinamitlemektedir.

“DEM Partilileri muhalifleri gözaltına alarak hiçbir şeyi başaramazsınız”

Ey saraylılar şunu bilin ki kayyım atayarak cezalar vererek her sabah bir şafak operasyonuyla DEM Partilileri muhalifleri gözaltına alarak hiçbir şeyi başaramazsınız. Bizler DEM Parti olarak Kürt halkı olarak Türkiye halkları olarak bu ülkenin aydınları demokratları olarak bu ülkenin onurlu muhalefetini yürütenler olarak onurlu bir barış ve diyalogtan yanayız. Bu diyalogun barışla taçlanmasından yanayız. Ama bizlere her sabah şafak operasyonu çekerek belediye eş başkanlarımıza cezalar yağdırarak, belediyelerimize kayyım atayarak bu diyalog sürecini dinamitlemektesiniz. Saraya buradan çağrı yapıyoruz. Bizler onurlu bir barıştan yanayız, onurlu bir diyalogdan yanayız. Ey Erdoğan, buradan sesleniyoruz, karar ver iç barış konusunda çalışacak mısın yoksa belediyelerimize operasyonlara devam mı edeceksiniz? İşte şimdi son sınav zamanı Van’la ilgili verilecek karar bunu belirleyecektir.”

Türkiye’nin dört bir yanında Van halkıyla dayanışmaya devam edeceklerini söyleyen Tülay Hatimoğulları, “Türkiye’nin doğusu batısı kuzeyi güneyi herkesin yüreği şuan Van için atıyor. Herkes Van’ın önümüzdeki süreçte neler yaşayacağını dört gözle izliyor. Abdullah Zeydan, Neslihan Başkan ve bütün seçilmişlerimiz bizlerin onurudur. Sizden en büyük ricamız belediyemizi iradesini gasp etmek isteyenlere karşı, bu meydanı, bu bahçeyi, bu çadırı terk etmeyelim. Direnerek kazanacağız, mücadele ederek kazanacağız, kararlılıkla kazanacağız, kendimize ve kentimize hizmet etmek için kazanacağız” diyerek konuşmasını bitirdi.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan İktidara, “Diyalogdan Dönmek İçin Bahane Mi Arıyorsunuz?” Sorusu

Partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, belediyelere yapılan operasyonlara tepki gösteren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, iktidara, “Diyalogdan dönmek için bahane mi arıyorsun?” diye sordu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Bugün sabah saatlerinde İstanbul’da belediyelere düzenlenen operasyonlar hakkında konuşan Tülay Hatimoğulları, “Siyasi darbedir. Bir kez daha bir siyasi darbeye uyandık. ‘Kent Uzlaşısı’, birlikte yaşamın formülüdür” dedi. Hatimoğulları, “Biz, Kürt ve Türk kardeş olsun dediğimiz için suç işlemedik. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. ‘Kent Uzlaşısı’nı inşa etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.

DEM Partili Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan hakkında verilen 3 yıl 6 ay hapis cezası hakkında konuşan Hatimoğulları, “Bu karar Van halkının iradesini tanımama kararıdır. Van’da tarihi bir başarıya imza atmışız. Bu hhalka verilen cezadır. Bunu asla kabul etmeyiz. Bunun ilk denemesi mazbata verilirken yapılmıştı. Ey iktidar, bu uygulamalarınla diyalogdan dönmek için bahane mi arıyorsun?” diye sordu.

Hatimoğulları’nın konuşmasından öne çıkanlar şöyle: “Acımız gerçekten çok büyük. Acımız o kadar büyük ki kelimelerle tarif edilemez. Ama acıya acı katan şeylerden biri de hala 600 binin üzerinde yurttaşımızın 21 metrekarelik o konteynerlere 2 senedir yaşamlarını sığdırmış olmaları. ‘Depremin yarası sardık’ diyen iktidara sesleniyorum; gidin o konteynerlerin içini görün. O konteynerler iki senede yıpranmış, paramparça olmuş. Bir de düşünün böyle koyneterlerde insanlar yaşamak zorunda. O aileler hayatlarını oralara sığdırmak zorunda kalmış. Sadece 201 bin konut yapılıp teslim edilmiş.

Bunların çoğu da bölgesel ayrımcılık da yaptı bu iktidar. Birçok yerde de hala konut inşaatı başlatmamış bu iktidar. Bunlardan biri Adıyaman ve Malatya’nın bazı yerleri Antakya İskenderun Defne Samandağ ve daha oralara doğru düzgün toplu konut yapılmadı yurttaşla kavga ediyorlar, rezerv alan ilan ediyorlar. Bir gün bu mahallede ilan ederler rezerv alanı, halkın tepkisini görürler, halkın direnişiyle karşılaşırlar, o rezerv alanı taşır başka mahalleye götürürler. Ve 2 senedir rezerv alan ilan ettikleri Hatay’ı Hataylı yurttaşlarımızı böyle oyalıyorlar.

Bu iktidar, eski milletvekillerinin alacağı trafik cezalarını halka ödetmeye çalışıyor. Biz bunu kabul etmiyoruz. Bir milletvekili olarak da kabul etmiyoruz… Suriye’de Alevileri ve Kürtleri yok sayarak bir gelecek kurulamaz. Suriye’nin kuzey ve doğu yönetim bölgesine yönelik sürekli vuracağız diyenlere sesleniyoruz: Bilgisayarda savaş oyunu mu oynuyorsunuz?

Bu çağrı Türkiye’de çatışmalarla şekillenen bir dönemi kapatıp barış ve demokrasi kapısının aralanması için yapıyor. Kazanan sadece Kürt olmayacak 85 milyon olarak herkes kazanacak.100 yıllık Kürt meselesini şiddet ve çatışma düzeninden hukuki bir temele indirmek için hazırlığınız var mı? İktidarı üzerine düşen görevi yerine getirmek için acil çağırıyoruz. Tek taraflı barış olmaz. İktidarın planını açıklaması şarttır. Barıştan korkuyor musunuz? Biz olası bir çağrıdan sonra işimizin kolay olmadığının farkındayız. Biz DEM Parti olarak bu yolda yürümeye hazırız. Çözüm üretmek için bu yola talibiz.”

Tülay Hatimoğulları grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Hatimoğulları, Öcalan’ın yapacağı çağrının tarihine ilişkin soruya şu yanıtı verdi: “Çağrının tarihine ilişkin 15 Şubat’ta yapılacağına dair medyada haberler vardı. Ancak 15 Şubat’a yetişmeyebilir bu çağrı.

Çünkü heyetimiz Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne de çeşitli ziyaretler yapacak. Aynı zamanda hem heyetimiz hem parti merkezimiz çeşitli istişareleri devam ettiriyor. Bu istişarelerden çıkacak sonuçlarla birlikte elbette bunlar da Sayın Öcalan’a ulaştırılacak. Tahminimizce bu ay içinde böylesi bir tarihi çağrı gerçekleşebilir.”

Çağrının içeriğine ilişkin sorulan soruya ise Hatimoğulları şu yanıtı verdi: “Çağrı Kürt sorununun bugüne kadar devam eden çatışma ve şiddet yöntemiyle çözülmeyeceğine, bu sürecin hukuk ve siyaset zeminine taşınmasıyla ilgili bir çağrı olacağını düşünüyoruz.”

İktidarın silah bırakmaya yönelik yaptığı açıklamalara ilişkin soruya ise Tülay Hatimoğulları şöyle yanıtladı: “Grup konuşmamızda da ifade ettik. Bugün hem İmralı’dan hem de Türkiye’deki bütün muhalif kesimlerden, toplumsal dinamiklerden, halktan çok önemli bir biçimde bir barışla ilgili bir konsensus oluşmuş durumda.

“İktidar, barış süreciyle ilgili yol haritasını açıklamalı”

Bugün Türkiye’de herkes barıştan yana, yaptığımız bütün görüşmelerde herkes barışın bu ülkede tesis edilmesinden yana mesajını vermiştir. Bu anlamıyla toplum hazır, bu anlamıyla siyaset de hazır, bu anlamıyla muhalefet de hazır, hazır olmayan belli ki iktidar ve biz iktidara çağrımızı buradan yinelemek isteriz; Çözüm ve diyalogla ilgili barış süreciyle ilgili yol haritalarını açıklamalılar.

Sayın Öcalan üzerinde devam eden tecrit kalkmalı ve bugün sabahleyin İstanbul belediyelerine dönük gerçekleşen operasyon, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanımıza verilen cezalar bu diyalog sürecini dinamitlemektedir. Bu nedenle biz çağrımızı buradan iktidara ve devlet aklına bir kez daha yapıyoruz. Barışın ve diyaloğun gelişmesinin önünü açın.”

Paylaşın

Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Abdullah Zeydan’a Hapis Cezası

DEM Partili Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Abdullah Zeydan, “yasadışı örgüte yardım ve yataklık” suçlamasıyla yeniden yargılandığı davada, 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Haber Merkezi / Kararın açıklanmasının ardından Van Büyükşehir Belediyesi’nin önünde toplanan Vanlılara seslenen Zeydan, karara tepki gösterdi. Kararın yok hükmünde olduğunu belirten Abdullah Zeydan, davanın siyasi olduğunu söyledi.

DEM Partili Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan’ın “yasadışı örgüte yardım etmek” iddiasıyla yeniden yargılandığı davanın 8’inci duruşması Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme, Zeydan’a “Örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmeye teşebbüs” iddiasıyla 3 yıl 9 ay hapis cezası verdi.

Abdullah Zeydan, kararın açıklanmasının ardından Van Büyükşehir Belediyesi’nin önünde toplanan Vanlılara seslendi. Kararın yok hükmünde olduğunu belirten Zeydan, davanın siyasi olduğunu söyledi. Daha önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) benzer davalarda verdiği kararları hatırlatan Zeydan, şunları dile getirdi:

“Buradan artık Türkiye halklarına hukukun ne kadar siyasi iktidarın emrinde ve emelleri için kararlar verdiğini anlatmaya gerek yok. Adalet yok, hukuk yok, Anayasa yok, sadece ve sadece siyasi iktidarın isteklerini, emirlerini yerine getiren bir yargıyla karşı karşıyayız.

Bilirkişi raporlarını tanımayanlar bu davanın kumpas olduğunu teyit etmiştir. Buna rağmen yeniden Van halkının iradesine çökmek için, buna zemin hazırlamak için siyasi iktidarın emriyle bugün yeniden hukuksuz bir ceza verilmiştir. Bizim için önceki kararlarda olduğu gibi bu karar da yok hükmündedir.”

Daha sonra söz alan Eş Başkan Neslihan Şedal da karara tepki gösterdi. Şedal, halktan morallerini bozmamasını istedi. Bu kararlarla AK Parti’nin kaybettiğini savunan Şedal, şunları söyledi:

“AKP’nin siyasi arenada hiçbir prestiji kalmamıştır, bütün kapılar AKP’ye kapanmıştır. İşte bu sebeplerden dolayı Kürtler’e karşı, kazanımları artmaya devam eden Kürt halkına karşıdır. Statü sahibi olmaya çok yakın olan Kürt halkına karşı büyük bir nefret politikası yürütmeye devam ediyor. Kazanımlarımızı yeniden gasp etmek istiyorlar ancak burada asla onlara geçit vermeyeceğiz.”

Ne olmuştu?

Van Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Abdullah Zeydan, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HDP) milletvekillerine yönelik 4 Kasım 2016 yapılan operasyonlar kapsamında dokunulmazlığı kaldırılarak tutuklandı.

Zeydan hakkında “örgüte yardım etmek” ve “örgüt propagandası yapmak” iddialarıyla dava açıldı. “Örgüte yardım etmek” iddiasına, Zeydan’ın 2015’te Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde canlı kalkan eylemine katılarak, “yasaklı bölgeye girdiği” iddiası gerekçe gösterildi. Diğer suçlamaya ise, Zeydan’ın yaptığı bir konuşmada “PKK sizi tükürüğünde boğar” sözleri gerekçe gösterildi.

Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, Zeydan’a “yasak bölgeye girdiği” iddiasıyla “örgüte yardım etmekten” 5 yıl; “PKK sizi tükürüğünde boğar” sözleri nedeniyle ise “Basın yayın yoluyla örgüt propagandası yapmaktan” 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi.

Yargıtay 16’ncı Ceza Dairesi, 26 Mayıs 2021’de “örgüte yardım etmek” iddiasıyla verilen 3 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezası kararını onadı. Ancak diğer ceza bozuldu. Bozmaya, Zeydan’ın “yasaklı bölgeye girip girmediğinin” tespiti için keşif yapılmadığı, bu konuda araştırma yapılmadan hüküm kurulduğu gerekçeleri gösterildi.

Yerel mahkemenin toplamda verdiği 8 yıl 1 ay 15 günlük hapis cezasının 5 yıl 2 ayını tutuklu geçiren Zeydan, 6 Ocak 2022’de tahliye edildi.

Kararın bozulmasının ardından Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden yargılama başladı. Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda ve avukatların talebiyle, Zeydan’ın yasak bölge içinde bulunup bulunmadığının tespiti için keşif yapıldı.

Zeydan’ın yargılanmasına gerekçe gösterilen “yasak bölgeye girme” suçlaması, bilirkişinin raporuyla çürüdü. Raporda, Zeydan’ın yasak bölgeden 13,6 kilometre uzakta olduğu tespitine yer verildi. “Yasaklı bölge girmek” iddiasına dair daha önce ifade veren karakol komutanının beyanları da bilirkişi raporuyla örtüştü.

Yasaklı haklarının mahkeme tarafından iade edilmesinin ardından, Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Zeydan’ın 2024 yerel seçimleri için yaptığı belediye başkan adaylığı başvurusunu kabul etti. 31 Mart’ta yapılan yerel seçimlere resmi olmayan sonuçlara göre Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yüzde 55,48 oyla DEM Parti adayı Abdullah Zeydan kazandı.

DEM Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Adalet Bakanlığı’nın başvurusu üzerine, Van Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Abdullah Zeydan’ın memnu (yasaklı) haklarının geri alındığını açıkladı.

Memnu haklarının elinden alınması, Zeydan’ın seçilme hakkını yitirmesi, itiraz başvurularından sonuç çıkmazsa mazbatasının verilmemesi anlamına geliyordu. Daha sonra Yüksek Seçim Kurulu’nun kararıyla Zeydan mazbatasını aldı.

Paylaşın

Abdullah Öcalan Nasıl Bir Çağrı Yapacak? DEM Partili Sırrı Süreyya Önder Anlattı

PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan gelmesi beklenen çağrısına dair konuşan DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Çağrının tek bir anlamı değil, birçok boyutunun olacağı kanısındayım” dedi ve ekledi:

“Demokratik siyaset vurgusu ve çağrısı elbette çarpıcı olabilir. Fakat bunun kadar Kürt sorununun demokratik çözümünün yasal, kültürel ve sosyal boyutlarına dair de vurgular bekleyebiliriz ve her şeyden önce de iletişim kanallarının açılması önemlidir. Toplum tıkanmıştır. Yüz yüze gelmeyen, konuşamayan, tartışmayan, kendisiyle çatışan ama bunu başkasına fatura eden hatırı sayılır bir yığın var karşımızda. Biri diğerine alerji besliyor ve Öcalan bu alerjiyi kıracaktır diye düşünüyorum.”

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tecrit altında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan ile 28 Aralık 2024 ve 22 Ocak’ta görüşen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) heyetinin çalışmaları devam ediyor. DEM Parti İmralı Heyeti, önümüzdeki hafta sonu da Federe Kürdistan Bölgesi’ni ziyaret edecek. İmralı Heyeti üyeleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder ile DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır’ın da aralarında olduğu heyet, 16 Şubat’ta Hewler’de KDP Başkanı Mesut Barzani ve Neçirvan Barzani ile bir araya gelecek. Heyet, 17 Şubat’ta ise Süleymani’de YNK Lideri Bafil Talabani, Kubat Talabani ve YNK yetkilileri ile görüşecek.

Yapılacak ziyaretlerde, İmralı’da yapılan görüşmelerin detayları paylaşılacak ve ilgililerin sürece ilişkin görüş, öneri ve düşünceleri alınacak. Hemen sonrasında görüşmelerin içeriği Abdullah Öcalan’a iletilecek. Öcalan’ın sonrasında Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesine dair tarihi bir çağrı yapması bekleniyor.

İmralı Heyeti’nde yer alan Meclis Başkanvekili ve DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, kayyım, gözaltı, tutuklama ve askeri operasyonlar gölgesinde devam eden sürece dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.

Son dönemlerde artan operasyon ve yönelimler ile iktidar çevrelerindeki karşıt dile rağmen bu sürecin nasıl ilerleyeceğini düşünüyorsunuz? Bu sürecin gelişebileceğinden Abdullah Öcalan ne kadar umutlu?

Meşhur hikayedir, Tomris Uyar’ın günlüklerinde geçer: İki arkadaş Parma Manastırı’yla ilgili olarak kendi aralarında konuşurlar. Biri manastırın tıpkı romandaki gibi olduğunu, diğeri böyle bir manastırın olmadığını söyler. Sonunda Parma’ya giderler. Böyle bir manastır yok diyen afallar. Olmadığından emindir ama orada bir manastır durmaktadır. Papaz durumu şöyle açıklar; romandan sonra aynı şekilde bir manastır belediye tarafından yapılmıştır.

Evet, bir yandan kardeşlik çağrıları, diğer bir yandan kayyım politikaları ve operasyonlar var. Bunlar bu sürecin geliştirilmesi adına ciddi kuşkulara yol açıyor. Özellikle devlet ve yönetim katında belirginleşmiş ya da ortaklaşmış bir irade var mıdır, yok mudur sorusunu sorduruyor haliyle. Bununla birlikte ve bu yaşanan olumsuzlukları asla meşrulaştırmaksızın, çatışma çözümlerinde son evreye dek olumsuzlukların yaşanabileceği bilgisini aklımızda tutmak zorundayız. Şunu da belirtmeliyim; olumsuzlukları kesin bilgiye ve bilgiyi de hazza dönüştürmemek gerekli. Bunu yaparsak, var olan acıları biraz daha katlamış oluruz. Burada siyaset yine konuşma biçimini alır ve bir şey elde edemeyiz.

Parma örneğini tekrar etmem gerekiyor. Şimdi, biz heyet olarak iki defa Sayın Öcalan ile bir araya geldik. Bu şu demektir; Bir eserin yazım aşamasındayız. Sayın Öcalan’ın sergilediği tutumu doğru anlamak gerektiğini düşünüyorum. Çok sancılı, zamana yayılmış, toplum ve dinamikleri açısından yıpratıcı bir sorunun çözüm ihtimalinden bahsediyoruz. Bir günden diğerine herkesin ve her şeyin değişmesi beklenemez. Tamamen tozpembe bir tablo asla çizilmedi. Aşırı beklentilere de aşırı bir karamsarlığa da yer yok bu dönemde. Sayın Öcalan’ı son derece umutlu ve coşkulu gördük. Çünkü hedeflenen barış ihtimalinin gerçekleşmesi için çabalıyor, olumsuzluklara son vermeyi amaçlıyor ve bu sürecin herkesi, hepimizi yaşatacağı fikrini benimsiyor. Asıl umut verici olan bu.

Kendi adıma da can çekişen bu hal için şunu söyleyebilirim: Her iyi temenninin karşısına bir keşiş ve bir de kasap çıkar. Ama en küçük bir ihtimali bile ne bir keşişin vaazlarına ne de kasabın bıçağına teslim edecek durumdayız. Barışa giden yol düz değildir hiçbir zaman, hatta bazen doruklar ve dipsiz çukurlar bile olur. Hem topluma hem de biz barış emekçilerine düşen görev, tasavvur edilen yere barışın bahçesini inşa etmektir.

Bütün değerlendirmeler Abdullah Öcalan’ın bir çağrı yapacağına işaret ediyor, peki bu çağrı ne anlama gelecek ve neyi hedefleyecek?

Bugün gerçekleşen görüşme trafiği, yapılan açıklamalar, Sayın Öcalan’ın söyledikleri ve hazırlandıkları kuşkusuz yeni bir duruma ve sürece işaret ediyor. Fakat bu yeni dönemi 2013-2015 arası yaşananlarla kıyaslayarak değerlendirmemeliyiz. O dönemde taraflar arasında bir ateşkes hali vardı ve sürecin yasal çerçevesi oluşturuluyordu. Fakat nihayetinde belirleyici olanın tarafların barış iradesinin gücü olduğunu, o sürecin bozulma biçiminden biliyoruz. Dolayısıyla bugünkü girişim ve belirlemeleri bu yeni duruma göre okumalıyız.

Sayın Öcalan’ın çağrısını bizler de sizin gibi heyecanla bekliyoruz. Çok şey konuşabilir, çok şey öngörebiliriz fakat esas olan onun neler diyeceğidir. Ben olası bir çağrının tek bir anlamı değil, birçok boyutunun olacağı kanısındayım. Demokratik siyaset vurgusu ve çağrısı elbette çarpıcı olabilir. Fakat bunun kadar Kürt sorununun demokratik çözümünün yasal, kültürel ve sosyal boyutlarına dair de vurgular bekleyebiliriz ve her şeyden önce de iletişim kanallarının açılması önemlidir. Toplum tıkanmıştır. Yüz yüze gelmeyen, konuşamayan, tartışmayan, kendisiyle çatışan ama bunu başkasına fatura eden hatırı sayılır bir yığın var karşımızda. Biri diğerine alerji besliyor ve Öcalan bu alerjiyi kıracaktır diye düşünüyorum.

Geliştirilmeye çalışılan çözüm perspektifi içerisinde Kuzey ve Doğu Suriye için düşünülen pozisyon nedir?

Bu çözüm perspektifinde Ortadoğu’da yaşanan son gelişmelerin yeri ve değerlendirme boyutu büyük elbette. Artık eskisi gibi bir Ortadoğu olamayacağı ortaya çıktı. Sayın Öcalan, Suriye’nin çözülüşünü, Sykes-Picot Anlaşmasının çözülüşü olarak değerlendirdi. Bu anlaşma İngiltere, Fransa ve Rusya’nın çıkarlarını esas alıyordu; Kürtler, doğuda Rus, güneydoğuda Fransız hâkimiyetine veriliyorlardı. Sayın Öcalan’ın barış odaklı çıkışının ise bu karmaşa haline yanıt olarak halkların, toplulukların bir arada yaşama arzusu tarafında geliştirilmiş gerçek bir toplumcu proje önerdiğini söyleyebiliriz.

Öcalan’ın eşitlik ve özgürlüğün yanına güvenliği de yerleştirdiğini gözlemliyoruz. Bu yüzden ilk hedefin çatışma halini sona erdirmek olacağını düşünüyorum. Sayın Öcalan, Suriye’nin toprak ve devlet yapısı olarak bütünlüğü ile Kürtlerin demokrasi temelinde bu bütünlük içinde yer almasını önemli buluyor. Devlet içinde devlet olamayacağı gibi tersinden oradaki Kürtlerin Arap milliyetçiliği içinde erimeleri de elbette beklenemez. Yine en doğrusunu bizzat kendisi ifade edecektir ki çatışma tutumundan kesin uzak durmayı, Türkiye’nin hassasiyetlerine özen göstermeyi, demokrasiye dayalı ve demokrasi kurumlarının gelişmesini önceleyen bir yaklaşıma sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Abdullah Öcalan üzerine düşeni yaptı ve beklenen çağrı gerçekleşti; sonra neyin değişmesini bekliyorsunuz?

Sayın Erdoğan’ın ve yakın zamanda Sayın Bahçeli’nin çıkışlarıyla diğer siyasi partilerimizin soruna yaklaşımlarındaki retçilikten uzak tutumlarını göz ardı edemeyiz. Eğer bu coğrafyada bir bin yıl daha kardeşçe yaşayacaksak -ki herkese kazandıracak olan budur- zihinsel değişim ve dönüşümü hepimizin gerçekleştirmesi gerekiyor. Her şeyden önce bu süreci sahiplenen ve çözüm iradesini ifade eden siyasi bir iradenin ete kemiğe kavuşması gerekir.

Demokratik yönetimin, demokratik uzlaşı dilinin, kültürel özgürlüklerin, bir bütün olarak demokratik bir hukuk uygulamasının geliştirilme gereği var. Elbette bu değişimlerin tümünü devletten beklemek gerçekçi bir tutum olmaz. Ancak devletin ve iktidarın, bu sorunların çözüm arayış ve tartışmalarına dönük demokratik siyaset zeminini sınırlandırmaması, aksine teşvik etmesi beklenir. Süreç başarılı bir biçimde ilerlerse bütün bunlar için hep birlikte çaba sarf etmemiz gereken uzun bir yol olacak önümüzde. Ancak en önemlisi, bu yeni yolun demokratik siyasetin aygıt ve yöntemleriyle yürüneceği fikridir.

Tecridin bitirilmesine dair bir hazırlık var mı?

Bir kez daha açığa çıktı ki üzerinde tecrit uygulanan Öcalan gerçekliği, Kürt meselesinin gerçek siyasi çözüm odağı olma konumunu ortaya çıkarmıştır. Bu gerçeklik kendisine dönük sağlıklı yaklaşımın yolunu da gösteriyor; hayatın gerçekleri de bunu ifade ediyor. Tecridin ana hedefi bu odağı ve ihtimali dile getirilemez kılmaktı. Şimdi doğrudan Cumhur İttifakı liderlerince çağrılar yapıldığına göre artık tecrit sistemi anlamsızlaşmıştır. Bunu sürdürmeye çalışmak, süreci tam tersi bir yöne çevirmek anlamına gelir. Dolayısıyla bu süreçle İmralı Hapishane sisteminin lağvedilmesi gerekir.

Bu konuda ciddi bir hazırlık var mıdır, düzeyi nedir gibi detayları bilemiyoruz ama en azından ilk aşamada çağrıyla birlikte özgür ve güvenli çalışma olanaklarının sağlanması gerekiyor. Onun özgür ve eşit muhataplığı sürecin selameti açısından çok önemlidir. Hızlı ve sağlıklı koşullarda devreye girmesi gerek. Sayın Öcalan, bunun bir temelinin olduğunu da biliyor.

Geçmişte Özal, görüşmelere başlamak istediğinde Şartlı İndirim Yasasını çıkarmıştı. Erbakan görüşme amaçlı mektup teması kurduğunda da beş yıl siyaset yasağı önermişti. Sayın Bahçeli bu gerekliliği “umut hakkının uygulanması” olarak ifade etmişti, hatta Sayın Öcalan’ın gelip TBMM’de çağrı yapmasını önermişti. Elbette bu istemin somut nedenleri var. Bu kadar çetrefilli bir meselenin tek bir çağrıyla sonuçlanacağı düşünülebilir mi?

Eğer gerçekten Öcalan’ın rolünü oynaması bekleniyorsa, onun gereken görüşmeleri ve tartışmaları yapabileceği özgür çalışma, iletişim ve bilgiye erişim koşullarının oluşması gerekir. Dünyadaki benzer çatışma çözümlerinde de mahpusluk koşulları değişmeksizin özgür çalışmalar ve çağrılar yapılması beklenmemiştir. Ancak şöyle bir durum da var; tecrit yalnızca bir hapishane uygulaması değildir. Öcalan’ın çağrısının karşılık bulması da en az tecrit kadar önemlidir.

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan İktidara “Çözüm Projen Nedir?” Sorusu

Mersin’de düzenlenen Özgürlük İçin Barış Mitingi’nde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Barış bu kadar konuşulurken ve İmralı’dan gelecek mesaj herkes tarafından büyük bir merak ve heyecanla beklenirken ey iktidar sen ne yapıyorsun? Senin çözüm projen nedir? AKP’nin çözüm projesi nedir?” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin Mersin’de düzenlediği Özgürlük İçin Barış Mitingi’nde konuştu. Hatimoğulları, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

Bugün İmralı’da Sayın Öcalan ile devam eden görüşmeleri toplumun  tamamı merak ediyor. Bu süreç nereye evrilecek, bu süreç bir çözüm ve barış süreciyle taçlanacak mı? Bütün bu sorular bu alanı dolduran siz değerli halklarımızın merakla beklediği sorulardır. Emin olun ki sadece sizler değil, Türkiye’nin dört bir yanında Türkü, Kürdü, Arabı, Lazı, Çerkesi ezcümle bu ülkede yaşayan bütün halklar, bütün yurttaşlarımız yüzünü gözünü İmralı’ya ve yapılacak açıklamaya dönmüş durumdadır. Ben sözlerime başlarken bu konunun nereye ve nasıl evrilmesi gerektiğini sizlerle paylaşırken ilk olarak Sayın Abdullah Öcalan’ın İmralı görüşme heyetimizle göndermiş olduğu selamlarını sizlere iletiyorum. Sayın Öcalan’ın selamlarını iletiyorum sizlere.

Bize diyorlar ki kayyım atanırken, gözaltı ve tutuklamalar devam ederken bu süreç barışla taçlanır mı? Siz değerli halkımızın en çok sorguladığı soru bu, bunu biliyorum. Burada başta Akdeniz Belediyemiz olmak üzere kayyım atayan zihniyeti barışla eşleştiremeyiz. Kayyım atayan zihniyeti buradan bir kez daha kınıyoruz, kabul etmiyoruz. Bakın bizler belediyelerimizi alnımızın akıyla, siz değerli halkımızın kayyım atanmasına rağmen onurlu dik duruşuyla kazandık.

Akdeniz Belediyesi bu ülkenin nadide belediyelerinden biridir. Akdeniz Çukurova’nın Türkiye’nin nadide kentlerinden birisidir. Siz değerli Kürt halkı 90’lı yıllarda savaşın ve çatışmanın yoğun olarak yaşandığı dönemde oralardan kalkıp buralara göç etmek zorunda kaldınız. Burada sürgüne geldiğiniz memleketi kendi memleketiniz yaptınız. Akdeniz Kürt halkının memleketi oldu, Arap halkı ve Türk halkının olduğu kadar. Ve kayyım atayan bu zihniyet sadece Kürt halkına, Kürdün iradesine kayyım atamadı; Arabın, Türkün ve burada yaşayan bütün halkların ve inançların iradesine kayyım atadılar.

Biz burada Mersin’de, Akdeniz’de bu zulmü bize yaşatanlara bir kez daha diyoruz ki irademizi gasp edemezsiniz. Elinizde koltuk değneği olarak kullandığınız yargıyla belediyemize kayyım atayarak halkın iradesine el koyduğunuzu zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Kayyım siyasi darbedir, irade gaspıdır, halk tanımamaktır, seçme ve seçilme hakkını yurttaşın elinden almaktır. Biz bunu dün olduğu gibi bugün de kabul etmiyoruz. Akdeniz halklarındır, Akdeniz bizimdir ve böyle kalmaya devam edecektir.

Türkiye halkları bizlere soruyor, barış nasıl olacak, barışı neden istiyorsunuz diye. Kürt halkı 50 yıldır verdiği mücadelede barış demekten hiç vazgeçmedi. Bizler barışı bugün aklımıza gelerek dillendirmedik. Bizler barış için bu ülkede hep birlikte, Kürt halkıyla beraber, bu ülkede barış isteyen Türk halkıyla beraber, barış isteyen bütün halklarla birlikte DEM Parti’de mücadele ettik. Tarihimiz boyunca ödediğimiz bütün bedellere rağmen, en ağır bedelleri ödememize rağmen bizler barış demekten asla vazgeçmedik.

Türkiye halkları barış olursa nasıl olacak diyor. Biz de bu sorunun yanıtını buradan Mersin ve Çukurova’dan bir kez daha veriyoruz. Biz kadınlar barış istiyoruz. Çünkü biz kadınlar her gün erkekler tarafından işlenen cinayetlerde katledilmek istemiyoruz. Biz kadınlar siyasette özne olduğumuz zaman bizleri katletmelerine göz yumamayız. Biz kadınlar Rojava’da IŞİD zihniyeti ile mücadele ederken oradaki kadınların kazanımlarının yok edilmesini istemiyoruz. Biz kadınlar Tarsus’ta katledilen sevgili Özgecan gibi katledilmek istemiyoruz. O nedenle biz kadınlar barış istiyoruz. Biz kadınlar Jin Jiyan Azadî şiarıyla barış istiyoruz, barış istiyoruz.

Barış mücadelesinin en önemli sembolü bugün bu meydanın en ön saflarında yer alan beyaz tülbentli analar, sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Siz değerli analar ödediğiniz bedellere, çektiğiniz acılara rağmen, yitip giden çocuklarının yasını tutarken beyaz tülbenti başınızdan eksik etmediniz, özgürlük mücadelesini büyüttünüz, barışın sembolü oldunuz. Değerli kadınlar ve değerli halklarımız çocuğunun cenazesi kargo koliyle teslim edilmişti Halise anaya.

Halise Aksoy. Çocuğunun cenazesi kendisine kargo kutusuyla teslim edildiği halde o acıya rağmen barış dedi. O acıya rağmen barış demeye devam etti. Barış için mücadele ederken sevgili Halise anaya 6 yıl 3 ay hapis cezası verdiler. Bizler bunu asla kabul etmiyoruz ve analara sözümüz olsun ki bu topraklarda bugün ya da yarın er ya da geç sizlerin mücadelesini verdiği barışı biz bu coğrafyada inşa edeceğiz. Buradan Halise analarla dayanışmak için sevgili kadınları, hep birlikte alkış ve zılgıtlarımızla büyük bir dayanışmaya çağırıyoruz.

“Kürt sorunu çözülürse işçinin ekmeği büyür”

Bize diyorlar ki neden barış istiyorsunuz. Bu ülkede Kürt sorunu çözülünce bütün sorunlar çözülmüş mü olacak diye bir soruyla çok sık karşılaşıyoruz. Evet Kürt sorunu çözülürse bu ülkede demokrasinin önü açılır, Türkiye demokratikleşir. Kürt sorununun çözümü Türk işçisini neden ilgilendirir biliyor musunuz? Bunu Türk, Arap, Ermeni işçi kardeşlerime özellikle altını çize çize söylemek isteriz. Ey işçi kardeşim Kürt sorunu çözülürse, bu ülkede demokrasinin tesis edilmesi başlarsa senin ekmeğin büyür, İHA’lara, SİHA’lara, özel güvenlik politikalarına, savaşa, mermiye, tanka, topa, askere ayrılan bütçe artık oraya ayrılmayacak. Senin ekmeğinin büyümesi için hep beraber mücadele edeceğiz.

Bizlerin, işçilerin, emekçilerin özellikle terör parantezi içine alarak bugün bir tane eylem, basın açıklaması yapması engelleniyor. İşçilerin grev hakkı engelleniyor. Gerekçe tırnak içinde bütün demokrasi mücadelesini terör parantezine almalarıdır. Buradan en yüksek sesle haykıracağız yaşasın halkların kardeşliği, yaşasın işçilerin birliği. Barış istiyoruz, niye? Göç bitsin diye. Suriye’de savaş başladığı günden bugüne kadar Mersin Adana Antakya Osmaniye ve bütün sınır illerimizde yoğun bir göçün yaşandığını biliyoruz. Göç edenler mutlu değil, topraklarından oldu. Buraya geldiklerinde de yaşadıkları sorunlar çabasıdır. Bizler göç bitsin diye barış diyoruz. Bakın Akdeniz. Akdeniz’in hırçın dalgalarının sesi kulaklarımıza geliyor.

Akdeniz’in dibinde, çocukların ve kadınların cenazeleri, sayısız göçlerin cenazeleri o denizin dibinde. İşte bu ölümler bitsin diye barış istiyoruz. Doğanın hakkı sağlansın diye barış istiyoruz. Kullanılan kimyasal silahlarla sadece insanı katletmiyorlar, kullanılan kimyasal silahlarla doğa da katlediliyor. Bizler doğanın hakkı için de barış istiyoruz. Bütün Türkiye halkları neden barış istediğimizi lütfen can kulağıyla dinlesin ve lütfen Kürt Türk Arap Laz Alevi Sünni Hıristiyan ayırmadan gelin hep beraber büyük barış projesinde el ele verelim ve bu mücadeleyi birlikte yürütelim.

Bizler barış istiyoruz. Barış istiyoruz ki burada şimdi bizleri çeken ve bütün Türkiye ve dünyaya servis eden değerli basın emekçileri katledilmesin, tutuklanmasın diye barış istiyoruz. Biliyorsunuz Nazım Daştan ve Cihan Bilgin İHA ve SİHA’larla katledildiler sınırın öte yanında Rojava’da. Şimdi Aziz Köylüoğlu. O da katledildi yine hava araçlarıyla. Ben Musa Anterlerden Çukurova’nın bisikletli gazetecisi Kadri Bağdu’ya kadar katledilen bütün basın emekçilerini saygıyla anıyorum, saygıyla onların önünde eğiliyorum. Sadece onlar değil aynı zamanda gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor.

Jinnews’e, Mezopotamya Ajansı’na burada sayamadığım çok sayıdaki basın emekçisine yönelik gözaltı ve tutuklamalar devam ediyor. Halkayı genişlettiler. Halk TV’ye çekilen operasyonla Suat Toktaş cezaevinde. Bir kez daha diyoruz ki faşizme karşı dışarıda birleşmeliyiz ki içeride, hapishanelerde bir arada olmayalım. Barışa uzattığımız el sadece iktidar ve devlet açısından değil aynı zamanda muhalefet açısından da ne kadar kıymetli. Bir arada ve el ele olmamız ne kadar kıymetli.

Sayın Öcalan içeriden göndermiş olduğu mesajında özellikle muhalefete bu dönemde barışın sesi ve soluğu olması için, barışa dair yapılan çalışmalarda görev ve sorumluluk alması için çok önemli mesajları vardı. Bizler de buradan bu mesajları değerli halklarımıza ve muhalefete bir kez daha iletiyoruz. Sayın Öcalan İmralı’dan çok önemli bir mesaj daha gönderdi. Dedi ki Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin  demokratikleşmesinden geçer. Demokratikleşemeyen bir ülke Ortadoğu yangın yerine döndüğü zaman da ne yazık ki olumsuzluklarla karşılaşırız. O nedenle barışın bu öneminin altını ısrarla çizmiştir, demokratikleşmenin bunun yolu olduğunun altını ısrarla çizmiştir.

Değerli Alevi canlarımız bizleri ‘Aleviler barışı konuşuyor’ buluşmalarına davet ettiler. Bu buluşmaları devam ettirecekler. Bizler de gücümüz yettiğince katılacağız ve Alevi canlarımızla barışı konuşacağız. Alevi canlarımıza söylediğimizi burada diğer Alevi canlarımız da duysun diye altını çizerek belirtmek isterim. Bizler eşit yurttaşlık hakkı için mücadele ediyoruz.

Bizler barıştan bahsederken bu ülkede yaşayan bütün farklı halklardan ve inançlardan insanların ortak demokratik bir zeminde yaşamlarından bahsediyoruz. Bu nedenle barış mücadelesine her zamankinden daha çok birlikte sahip çıkmanın tam da zamanıdır. Ben buradan Suriye’de, Hama’da, Humus’ta, Lazkiye’de katledilen bütün Alevi canlarımızı saygıyla anıyorum ve onların yanından olduğumuzu belirtmek istiyorum.

Bizler Türkiye’nin iç barışından bahsederken aynı zamanda Suriye’nin de iç barışından bahsetmeliyiz. Bugün Suriye’de yıllardır devam eden savaşta IŞİD’e, SMO ve onların türemiş olduğu El Nusra, El Kaide gibi örgütlere karşı en güçlü mücadeleyi Rojava’da başta Kürt halkı olmak üzere oradaki halklarımız vermiştir. Rojava’da sahip olunan öz yönetim ve toplumsal sözleşmeyle çok önemli demokratik bir modele imza atılmıştır. Rojava’da neler olduğunu havuz medyasından, yandaş medyadan takip eden değerli yurttaşlarımıza buradan altını çizerek Rojava ne demektir bunu bilince çıkaralım isteriz.

Rojava’da kadınlar ve erkekler eşit bir şekilde siyasette temsil ediliyor. Eş başkanlık ve eşit temsiliyet sistemi var. Rojava’da hangi halktan ve inançtan olursan ol o yönetimlerde yer alabiliyorsun, kendi inancınla ibadetini yapabiliyorsun, hiç kimse sana karışmıyor. Rojava’da seküler kültür vardır, demokrasi vardır, öz yönetim vardır. Şimdi bu dönemde Suriye’deki yeni gelişmeler karşısında Rojava’nın bu huzurunu kaçırmak isteyenler var. Türkiye’de eğitip donattıkları SMO şimdi Tişrin Barajına ve Karakozak Köprüsüne saldırı düzenliyor. Biz burada Tişrin Barajında nöbet tutan değerli halklarımıza, Rojava’daki onurlu direnişe selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz.

Yine sıklıkla sorulan bir soru. Bu süreçten çözüm çıkar mı ve bu süreç nasıl ilerleyecek? Bizler barışı evimizde oturarak beklemedik. Hep mücadele ettik. Şimdi Sayın Öcalan’ın girişimi ve yapacağı çağrı ile barışa dair bir yol alınacağını umut ediyoruz. Ama evimizde oturup bekleyerek değil. Biz DEM Parti olarak 42 merkezde halk buluşmaları gerçekleştirdik. 10 günlük zaman diliminde evde oturmak yok, 10 gün boyunca bütün halkımız seferberlik içindeydi. Partimiz seferberlik içindeydi. Mitinglerimizi gerçekleştiriyoruz.

Gördüğünüz gibi bizler barışı evimizde oturarak beklemiyoruz. Bu sürecin barışa evrilmesi için siz değerli halkımızdan en büyük ricamız alanlara, meydanlara çıktığımızda eğer 1 kişi geliyorsak 5 kişi gelelim 10 kişi geliyorsak 20 kişi gelelim, yani barışı demokratik zeminde sahiplenmek ve onu bir oya gibi nakşetmek bizlerin görevi. Sayın Öcalan’ın talebi bu olur zaten, bundan da hiç şüphemiz yok. O yüzden biz bu süreçte kendimize ve Sayın Öcalan’a güveneceğiz ve bu süreci bu şekilde yürüteceğiz.

Biraz önce saymakla bitiremediğim Türkiye’de yaşanan baskılar, barışla bir arada olmaz. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Bir yandan barış diyeceksiniz bir yandan Rojava’yı bombalayacaksınız. Bir yandan barış diyeceksiniz bir yandan kayyım atayacaksınız. Buradan Mersin’den devlet aklına ve hükümete sesleniyoruz. Baskı ve zulümden vazgeçin. Bu görüşmeler tarihi bir öneme sahiptir. Dünya’nın içinden geçtiği karmaşada, Suriye ve Ortadoğu’nun içinden geçtiği karmaşada uzatılmış olan bu barış eli tarihi bir öneme sahiptir. Bizler 21’inci Yüzyılı elbette barışla taçlandırabiliriz.

Sayın Öcalan 12 metrekarelik hücresinde gece gündüz demeden 26 senedir bugünler için çalıştı. Kendisinin en önemli sözü. “Ben çok yoğun bir şekilde çalışıyorum” diyor. “Benim daha rahat çalışabilmem ve herkesle görüşebilmemin olanakları sağlanmalıdır” diyor. Biz de bu talebin arkasındayız. Barış sürecinin daha ciddi bir biçimde konuşulması için Sayın Öcalan üzerindeki tecrit derhal kalkmalıdır.

Tecrit kalkarsa Sayın Öcalan’ın da mesajında ilettiği gibi “Kürt sorununun çatışma zemininden barışçıl, demokratik ve hukuki zemine çekilmesi konusunda çalışmaya hazırım” diyor. Biz onun yürüttüğü bu çalışmada elbette bu çalışmanın önünün açılması için bugün yaptığımız mitingler gibi her yerde çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bu süreç bekleme süreci değil, beklersek onurlu bir barışı elde edemeyiz. Mücadele ettikçe, barış sesi gür çıktıkça biz bu süreci barışa pekala evriltebiliriz. Buradan bir kez daha çağrılarımızı yeniliyoruz, İmralı tecridi kalkmalıdır.

Onun yanı sıra Sayın Öcalan dışarıdan kiminle görüşmek istiyorsa görüşmelerin önü bir an önce açılmalıdır. Devlet aklı ve iktidar yapması gereken en acil işlerden biri budur. Barış bu kadar konuşulurken ve İmralı’dan gelecek mesaj herkes tarafından büyük bir merak ve heyecanla beklenirken ey iktidar sen ne yapıyorsun? Senin çözüm projen nedir? AKP’nin çözüm projesi nedir? Somut olarak güvenilir adımlar atmalarını bekliyoruz. Bunu her fırsatta söyledik ve söylemeye devam edeceğiz. Barışı bizler istiyoruz. Sayın Öcalan tarihi bir çağrıya hazırlanmaktadır ve bunu barış için yapmaktadır. DEM Parti barışı istiyor. Kürt halkı barışı istiyor, Aleviler barışı istiyor, muhalefet barışı istiyor. Ey iktidar sen ne istiyorsun? Bu sorunun yanıtını çık ver.

“Demokratik ve barışçıl bir ülkeyi hep beraber inşa edeceğiz”

Bizler bütün Çukurovalılar olarak bir aradayken Sayın Öcalan’ın selamını sizlere ilettim. Biz buradan İmralı’ya barış adına, özgürlük, eşitlik, adalet adına selam ve sevgilerimizi gönderiyoruz. Bizler barışı havan topuyla katledilen Ceylan Önkol için, yaylım ateşiyle vurulan Uğur Kaymaz için, cenazesi buzdolabında bekletilmek zorunda kalınan Cemile kızımız için, ekmek almaya giderken katledilen Filistinli çocuklar için, İntifada’nın çocukları için, tanklara karşı taşla mücadele eden çocuklar için, kaçırılan, istismar edilen, köle gibi satılan Êzidî kadınlar için, Alevi kadınlar için istiyoruz.

Sevgili Nazım’ın şiirinde resmettiği gibi et yiyemeyen ve bir iskelet gibi işten eve gelmek zorunda kalan çocuklar için istiyoruz. Bizler barışı çocuklarımız için istiyoruz. Burada da bunun sözünü veriyoruz. Çocuklar inanın çocuklar güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli güzel günler göreceğiz, motorları maviliklere süreceğiz, motorları özgürlüklerin maviliklerine süreceğiz. Barışın maviliklerine süreceğiz ve özgür bir ülkeyi, demokratik ve barışçıl bir ülkeyi hep beraber inşa edeceğiz.”

Paylaşın

DEM Partili Bakırhan: Tarihi Bir Süreçten Geçiyoruz

”Özgürlük İçin Demokrasi Mitingi”nde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Tekçi ve mezhepçi rejimler, farklılıkları yok sayan otoriter rejimler birer birer çöküyor. Ortadoğu’daki bu kaos, kriz ve çatışmanın ortasında en güvenli şey kapsayıcı olmaktır, farklılıkları kabul etmektir, ötekileştirmemektir. İnançların ve kimliklerin kendi farklılıklarıyla adil ve eşit bir zeminde yaşamasını sağlamaktır. Sayın Öcalan ne yapıyor? Tam da bunu yapıyor” dedi ve ekledi:

“Amed özgür olsun, Amed’in iradesine kayyım atanmasın, Siirt’in Koçerleri kendi kimliği ve yaşam biçimiyle özgürce yaşasın diye bir yol haritası hazırlıyor. Sayın Öcalan barışın yol haritasını hazırlıyor, onurlu bir mücadelenin yol haritasını hazırlıyor. Sayın Öcalan sadece Kürtlerin değil, Türkiye’de yaşayan bütün etnik ve inanç gruplarının eşit olmasının yol haritasını hazırlıyor. Sayın Öcalan istiyor ki Türkiye demokratik olsun. Sayın Öcalan istiyor ki Kürtler özgürce anadilini konuşsun, anadilinde eğitim görsün. Sayın Öcalan istiyor ki Kürt halkının seçmiş olduğu iradeye kayyım atanmasın. Amed’i Amed’in iradesi yönetsin, Batman’ı Batman’ın iradesi, Siirt’i Siirt’in iradesi yönetsin.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP), Abdullah Öcalan’ın 15 Şubat’ta yapması beklenen açıklamasından önce, Diyarbakır’da “Barış İçin Özgürlük Mitingi” düzenledi. Mitingde konuşan Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

Değerli Amed halkı, Vedat Aydın’ın yoldaşları, direnişin ve mücadelenin başkenti, sizleri saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Vazgeçmeyen, direnen, mücadele eden duruşunuz karşısında saygıyla eğiliyorum. Sizler öyle bir mücadele sahibisiniz ki sizi reddedenler, inkar edenler, yok sayanlar yeniden İmralı kapılarını açarak Sayın Öcalan ile görüşmeye başladı. Bu görüşmenin mimarı sizlersiniz, bu eser sizlerindir. Tekrar Kürt meselesinin Türkiye’de tartışılmasını sağlayan siz değerli halkımızsınız. Onun için sizlerle ne kadar gurur duysak azdır. Bugüne kadar mücadele eden, direnen, kimliğine ve diline sahip çıkan siz Amedliler, Batmanlılar, Siirtliler, Kürdistan coğrafyasında yaşayan tüm Kürtler; onurlu bir barış, diyalog ve müzakere için dün olduğu gibi bugün de bu sürece sahip çıkacak, Türkiye’de demokratik ve eşitlikçi bir zeminin oluşmasına katkı sunacaksınız.

“Öcalan barışın yol haritasını hazırlıyor”

Tarihi bir süreçten geçiyoruz. Tekçi ve mezhepçi rejimler, farklılıkları yok sayan otoriter rejimler birer birer çöküyor. Ortadoğu’daki bu kaos, kriz ve çatışmanın ortasında en güvenli şey kapsayıcı olmaktır, farklılıkları kabul etmektir, ötekileştirmemektir. İnançların ve kimliklerin kendi farklılıklarıyla adil ve eşit bir zeminde yaşamasını sağlamaktır. Sayın Öcalan ne yapıyor? Tam da bunu yapıyor. Amed özgür olsun, Amed’in iradesine kayyım atanmasın, Siirt’in Koçerleri kendi kimliği ve yaşam biçimiyle özgürce yaşasın diye bir yol haritası hazırlıyor. Sayın Öcalan barışın yol haritasını hazırlıyor, onurlu bir mücadelenin yol haritasını hazırlıyor. Sayın Öcalan sadece Kürtlerin değil, Türkiye’de yaşayan bütün etnik ve inanç gruplarının eşit olmasının yol haritasını hazırlıyor. Sayın Öcalan istiyor ki Türkiye demokratik olsun. Sayın Öcalan istiyor ki Kürtler özgürce anadilini konuşsun, anadilinde eğitim görsün. Sayın Öcalan istiyor ki Kürt halkının seçmiş olduğu iradeye kayyım atanmasın. Amed’i Amed’in iradesi yönetsin, Batman’ı Batman’ın iradesi, Siirt’i Siirt’in iradesi yönetsin.

Değerli halkımız, biliyorum tereddütleriniz ve kuşkularınız var. Çok zulüm gördünüz, çok baskı gördünüz. Bu tartışma sürecine de tereddütle yaklaşmanız gayet normaldir. Bu meydanda, bu surların dili olsaydı Amed halkının yaşadığı zulmü ve baskıyı anlatmaya kelimeleri yetmezdi. İşte siz, faili meçhullere, katliamlara ve yok saymalara rağmen bugün on binlerle bu alanda yine yeniden ve daha güçlü bir şekilde iradenize sahip çıkarak bu baskıcı rejime doğru yolu gösterdiniz! Sayın Öcalan istiyor ki Türkiye barışını sağlayarak Ortadoğu’da güçlü bir ülke olsun. Türkiye, barışını sağlayarak demokratik reformlarla bölgede örnek olsun. Sayın Öcalan istiyor ki savaşa ve çatışmaya ayrılan 3 trilyon dolar Siirt’in yoksuluna, Batman’ın emekçisine, Edirne’deki asgari ücretliye, Ankara’daki emekliye harcansın. Sayın Öcalan, kalkınmış, demokratik, refah içerisinde yaşayacağımız, herkesin kendi kimliğiyle özgürce yaşayacağı bir Türkiye’nin yol haritasını hazırlıyor. Şimdi soruyorum: Sizler Sayın Öcalan’ın yanında mısınız?

“Kürtler masada kandırılacak bir halk değil”

Sizler Sayın Öcalan’ın hazırladığı ve kısa süre içerisinde açıklayacağı demokratik çözümün yol haritasının yanında mısınız? Sizler baskılara inat, ret ve inkara inat, zulme inat barışı ve demokrasiyi savunmaya devam edecek misiniz? Emin olun ki sizin bu gür sesiniz, bize güç veren birliğiniz ve görüntünüz, önümüzdeki günlerde hepimize layık bir barış sürecine evrilecektir. Merak etmeyin, korkmayın. Kürtler 100 yıl önceki Kürtler değil. Kürtler masada kandırılacak bir halk değil. Kürtler Türkiye’nin ve bölgenin en dinamik, en güçlü, en örgütlü halkıdır. Siz var oldukça hiç kimse ama hiç kimse bizleri kandıramaz. Siz güçlü olduğunuz müddetçe bizi reddedenler, tıpkı bugün olduğu gibi çözüme ve müzakereye gelmek durumunda kalacaktır. Onun için güçlü olun, inançlı olun, umutlu olun. Kesinlikle sizlere layık, geçmişimize layık, bedellerimize layık bir süreç olacaktır.

İnşallah yakın zamanda Sayın Öcalan’ın bizlerle ve Türkiye halklarıyla paylaşacağı bu süreci hep birlikte göreceğiz. Me gelek ba û bahoz dît. Lê em newestiyan. Me dev ji doza xwe berneda diyordu bir şair. Evet, biz çok şey yaşadık ama mücadelemizden vazgeçmedik. Biz çok şey gördük ama mücadele etmekten, barışı savunmaktan geri durmadık. Şimdi bizlere daha büyük bir görev düşüyor. Beraber olacak mıyız? Birlikte olacak mıyız? Genciyle, kadınıyla hep birlikte bu ülkeyi demokratikleştirecek miyiz? Rojava’da yaşayan, Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşayan halklar için statü talep etmeye devam edecek miyiz? Her ne kadar bu iktidar Kuzey ve Doğu Suriye’ye İHA/SİHA’lar gönderse de oradaki kardeşleriniz, soydaşlarınız, yoldaşlarınız inşallah demokratik haklarını kazanacaktır. Sizin burada onlar için ortaya koyduğunuz bu dayanışmayı da unutmayacaklar. Türkiye’ye demokrasi, Türkiye’ye özgürlük, Rojava’ya statü demeye devam edecek miyiz?

Sayın Recep Tayip Erdoğan geçen gün “Diyarbakır’ın kaderi Türkiye’nin kaderidir. Diyarbakır’ın huzuru Türkiye’nin huzurudur” dedi. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum: Diyarbakır’ın kaderi Türkiye’nin kaderi, Diyarbakır’ın huzuru Türkiye’nin huzuruysa, o zaman Sayın Erdoğan, bu meydanda toplanan Diyarbakırlıların dediğine kulak ver. Diyarbakır ne diyor? Barış diyor, Kuzey ve Doğu Suriye’ye statü diyor. Diyarbakır ne diyor? Sayın Öcalan’a özgürlük diyor. Diyarbakır ne diyor? Sayın Öcalan’ın açıklayacağı yol haritasının arkasındayım diyor. Diyarbakır adalet ve eşitlik istiyor. Baskının ve zulmün son bulmasını istiyor. Sana katılıyoruz Diyarbakır. Diyarbakır’ın huzuru Türkiye’nin huzurudur. Onun için burada huzuru sağlayacak adımlar acilen atılmalıdır.

Değerli halkımız bir konu daha var. İktidar burada çözüm, Rojava’ya SİHA/İHA demeye devam ediyor. Türkiye’de çözüm, Rojava’da savaş olmaz. Türkiye’de barış tartışmaları, Rojava’da savaş planları olmaz. Türkiye’de barış olacaksa Rojava da bu kapsama alınmalı. Türkiye, Suriye’de Kürtlerin, Alevilerin ve diğer halkların kardeşçe ve eşitçe bir arada yaşadığı bir rejimin oluşması için oyun kurucu olmalıdır, bozucu olmamalıdır. Türkiye kendi tekçiliğini Suriye’ye ihraç etmek yerine, Suriye’yi Arap Cumhuriyeti olarak değerlendirmek yerine, oraya demokrasiyi ihraç etmelidir. Demokratik Suriye demelidir. Suriye’nin bütün halkları ve inançları kapsayacak bir noktaya gelmesini sağlamalıdır.

“12 metrekarede müzakere olmaz”

12 metrekareye milyonlarca insanın yüreğini sığdıramazsınız. Öcalan milyonların yüreğidir, umududur. Milyonların umudu bir hücrede izolasyon altında kaldığı müddetçe de biz sizin samimiyetinize güvenemeyiz. 12 metrekarede müzakere olmaz. 12 metrekarelik hücrede demokrasi olmaz. Öcalan’ın Amed halkıyla buluşmasını sağlayın, Amed halkının Öcalan’la buluşmasını sağlayın. Öcalan’ın toplumla, toplumun Öcalan’la buluştuğu reformları acilen yaparak bir yol temizliği yapın. Amedliler coşkunuzu biliyorum, inancınızı ve kararlılığınızı görüyorum. Emin olun ki güzel günler bizi bekliyor. Ölümün olmadığı, kanın akmadığı, canların yitmediği, adaletin ve demokrasinin olduğu, kendi iradenizin sizi yönettiği bir Türkiye’ye az kaldı.

Birlikte olursak ve güçlü örgütlenirsek güçlü barışı sağlayabiliriz. Bizim köklerimiz sizlersiniz. Sizler olduğunuz müddetçe ve biz bu kaynaktan beslendiğimiz müddetçe emin olun ki Kürtler, Türkiye’de yaşayan herkes güzel yaşayacaktır. İnsanların kimliğinden dolayı ötekileştirilmediği, gazetecilerin tutuklanmadığı ve katledilmediği, siyasi tutsakların serbest bırakıldığı bir Türkiye’yi oluşturuncaya kadar sizlere söz olsun ki Vedat Aydınlara, Apê Musalara, Mehmet Sincarlara, Sevê Demirlere layık bir mücadele ortaya koyacağız. Bugün burada ortaya koyduğunuz bu iradeyi ve duruşu, bu talepleri İmralı Heyetine aktaracağız; Amed’in, Batman’ın ve Siirt’in selamlarını da Sayın Öcalan’a ileteceğiz.

Değerli Amedliler, İmralı Adası idamlarla anılan bir adadır. İmralı Adası tecritle, 12 metrekarelik hücreyle anılan bir adadır. Biz istiyoruz ki İmralı Adası barışla anılsın. Biz istiyoruz ki İmralı Adası barış adası olsun. İmralı’yı barış adası yapıncaya kadar mücadele edeceğimize ve Kürt halkına, Türkiye’deki ezilenlere ve emekçilere onurlu bir barış ve gelecek hediye edeceğimize olan inançla hepinizi tek tek selamlıyor, saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Hepimize kolay gelsin.”

Paylaşın

DEM Partili Temelli: Demokratikleşmeden Barış Gelmez

DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin “Abdullah Öcalan” çağrısı sonrası başlayan sürece ilişkin yaptığı açıklamada, “Bunca mücadeleden çıkardığımız en önemli sonuç şu ki bu ülke demokratikleşmeden barış gelmez, bu ülkeye barış gelmeden de bu ülke demokratikleşmez” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), ‘Toplumsal barış ve özgürlük buluşmaları’ kapsamında Hatay’ın Dörtyol ilçesinde halk buluşması gerçekleştirdi. DEM Parti Dörtyol İlçe Örgütü’nde yapılan buluşmaya DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli ile DEM Parti Milletvekili Sümeyye Boz’un yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Toplantı da DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli konuşma yaptı.

Yeni süreci değerlendiren Temelli’nin konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle: “Biz yola çıktığımız günden bugüne kendimizden önceki mücadelenin mirasını devralarak dedik ki bu ülkeye onurlu bir barışı ve demokrasiyi getirmek bizim öncelikli görevimizdir, sorumluluğumuzdur, vazifemizdir. Biz bunun mücadelesini vereceğiz ve öyle de oldu. Onun mücadelesini vererek bugünlere kadar geldik. Bugünden sonra da yine barış ve özgürlük için, barış ve demokrasi için bu yolda yürümeye devam edeceğiz. Bundan kimsenin zaten kuşkusu da yok, kaygısı da yok. Bedeli ne kadar ağır olursa olsun asla bu konuda geri adım atmadık. Bu mücadelelerde vazgeçmedik.

Bunca mücadeleden çıkardığımız en önemli sonuç şu ki bu ülke demokratikleşmeden barış gelmez, bu ülkeye barış gelmeden de bu ülke demokratikleşmez. Bu ülkeye mi? Hayır. Bütün coğrafyanın bugün ızdırabını çektiği şey savaştır, şiddettir. Ama bütün coğrafyanın hasret duyduğu şey de Ortadoğu’suyla, Türkiye’siyle barıştır. Bu hasrete son vermenin yolu mücadeleyi büyütmektir.

Kürt meselesi artık küresel bir meseledir. Demokratik barışçıl bir zeminde çözüme kavuşmadığı sürece aslında ne bölgeye huzur vardır, ne de geleceğe umutla bakabilecek bir anlayış hakim olabilir. O zaman Kürt meselesinin demokratik barışçıl bir çözüme kavuşması siyasi zeminde bir çözüme kavuşması olmazsa olmazdır. Bugün bölge ülkelerine baktığınızda, bölgedeki bütün siyasi yapılara baktığınızda bu meseleye dair elinde bir çözümü olan var mı? Yok. Ellerinde İHA’lar var, SİHA’lar var, tanklar var, toplar var, savaş senaryoları var, paylaşım senaryoları var. Ama ellerinde olmayan tek şey bu nasıl çözüleceğine dair bir siyaset.

“Çözümü savunacağız, çözümün gereği neyse hayata geçireceğiz”

Evet. Bu mesele çözülmeden barış olmayacaksa, bu mesele çözülmeden demokrasi gelmeyecekse o zaman bu çözüme sımsıkı sarılmalıyız. Nedir bu çözecek? Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümü siyasi zemininde çözümü nedir diye baktığınızda bakmanız gereken yer İmralı’dır. Dinlemeniz gereken Sayın Abdullah Öcalan’dır. Bunu sadece biz söylemiyoruz. Artık herkes söylüyor. Çünkü geçmişten bugüne baktığımızda Türk meselesinin demokratik çözümü konusunda kimsenin yol kat edemediği, kimsenin bu meseleyi görmezden geldiği zamanlardan bugüne onlarca yıldır bunun nasıl çözeceğine dair ortaya bir söz koymuştur, bir siyaset koymuştur, bir mücadele koymuştur. Velhasıl bir paradigma koymuştur. Biz DEM Parti olarak işte buna sahip çıkıyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Bunun gereklerini yapmak için zaten varız. Diyoruz ki evet bir çözüm var. Biz bu çözümü savunacağız. Bu çözümün gereği neyse bunu hayata geçireceğiz.

Bizler bir diyalog kanalının açılmasına vesile olan heyetimizle beraber aslında iki İmralı ziyareti gerçekleşti. Heyetimiz gitti. Sayın Abdullah Öcalan’la görüştü. İlk görüşme sonrasında yedi maddelik kamuoyuyla bir paylaşım söz konusu oldu. O yedi maddeye dönüp baktığımızda aslında bugünden yarına nasıl bir adımın atılması gerektirdiği konusunda önemli başlıklar var. Bütün toplumun, bütün siyasetin herkesi aslında bir diyalog zeminine, bir müzakere zeminine, bir sürecin arkasına davet ediyor. Herkese sorumluluk yüklüyor. Tabii en başta sorumluluğu da bizlere yüklüyor. Bizlerin bu konuda atacağı adımları yüklüyor.

Evet bizler bu diyalog zeminini büyük umutlar yaratan bu diyalog zeminini bir müzakereye çevirmek, buradan yeniden herkesin beklentisine gelecek bir çözümün kapısını aralamakla mükellefiz. Bunun kapısını açmak zorundayız. Bunun mücadelesini vermek zorundayız. Tabii ikinci görüşmede de yine belirttiğim gibi çalışmalarını devam ettirdiğini, yoğunlaştığını, kamuoyuyla yakında bir paylaşım yapacağını ve bir yeni döneme herkesin hazırlıklı olmasının gerektiğini söyledi. Evet, büyük bir demokratik dönüşüm dönemine hazırlanıyor. Bunun gerçekleşmesi için de işte bizler de burada birlikte bu çabayı veriyoruz.

Bir müzakere zemini nasıl yaratılabilecekse onu yaratmak için varız. Ve bir çözüm süreci olacaksa Kürt meselesi demokratik bir zeminde çözüme kavuşacaksa onun mücadelesini vermek için buradayız. Bunu kimseye havale edip kenarda oturmuyoruz. Tam tersine. Biz mücadeleyi veriyoruz. Herkesi buna davet ediyoruz ve herkesin de bunun bir parçası olmasını istiyoruz. Hiçbir hesaba indirgenmeden herhangi bir partinin kendi hesabıyla yol alabileceği bir şey değil, topyekûn herkesin içinde olacağı bir adımın atılmasını istiyoruz. Umutluyuz. Sayın Öcalan’ı arkasındayız. O hepimiz için baş müzakerecidir. Onun açacağı yolu tüm halklar için başta da halkımız için aslında çok çok önemli gelişmelere neden olacağını çok iyi biliyoruz. Mesele onun atacağı adımlarla ilgili değil. Ondan eminiz zaten. O konuda bir şüphemiz yok.

Mesele biz ne yapacağız? Mesele muhalefet ne yapacak? Mesele iktidar ne yapacak? Mesele dünya ne yapacak? İşte çözümde buluşmalarını sağlayabilmek adına bize sorumluluk düşüyor. Herkes ateşkes olsun istiyor. Bu ancak ve ancak bizim mücadelemizle mümkün. Demokrasi mücadelemizle mümkün. Barış mücadelemizle mümkün. Yoksa kimse biz evimizde oturduk diye kapımızı çalıp bize barışı getirmez. Kapımızı çalıp bize demokrasiyi getirmez. Bir yerde barış, demokrasi umudu varsa onu gidip büyütüp hayata katmak ancak bizim mücadelemizde olur. İşte o yüzden bu toplantıları yapıyoruz. Ve bunu yapmanın yolu da örgütlenmek.”

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Öcalan Çağrıyı Ne Zaman Yapacak? DEM Parti’den Açıklama

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin açıklamalarıyla başlayan yeni sürece ilişkin ne zaman çağrı yapacağı tartışılırken, DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Öcalan’ın yapması beklenen çağrının tarihinin belli olmadığını ancak en kısa zamanda yapılacağını belirtti.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘in konuya ilişkin sorularını yanıtladı.

Temelli, İmralı heyetinin birinci ziyaretinin ardından kamuoyuna 7 maddelik bir çerçeve açıklandığını hatırlatarak, heyetin bu çerçeve kapsamında TBMM’deki partiler, cezaevindekiler ve parti bileşenleri ile farklı görüşmeler yaptığını ve bunların sonuçlarını ikinci ziyarette Öcalan’a götürdüklerini aktardı.

Temelli sözlerini şöyle sürdürdü: “Öcalan çalışmalarını sürdürmeye devam ediyordu. Şimdi bu çalışmaların tamamlanması bekleniyor. Bir yandan da en kısa sürede bir İmralı ziyareti ve sonrasında da Öcalan’ın beklenen tarihi açıklaması söz konusu olacak.”

DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan son grup toplantısının ardından “Öcalan’ın çağrıyı Kenya’da yakalanıp Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat’ta mı yapacak” sorusuna “15 Şubat mı bilmiyorum ama önümüzdeki günlerde çağrısı olacak” yanıtını vermişti.

Temelli de çağrının tarihinin netleşmediğini tekrarlayarak, bu tarihi DEM Parti olarak kendilerinin de bilmediğini, 15 Şubat tarihinin yapılan bir yorumdan çıktığını, bu tarihi ne Öcalan ne de kendilerinin hiçbir zaman açıklamadığını ifade etti.

Çağrının yönteminin de henüz belli olmadığını söyleyen Temelli, olası içeriğine dair ise şunları kaydetti: “Bugüne kadar barış ve demokrasi mücadelesi ve Türkiye ile Kürt meselesinin çözümü konusunda açıklamaları olmuştu biliyorsunuz. İlk İmralı görüşmesinden sonra da yine altını çizmişti; demokratik ve siyasi zeminde Kürt meselesinin çözümü için bir çabanın içinde olduğunu. Yani meselenin demokratik siyasi zeminde çözümüne dair bir açıklama olması beklentisi hakim.”

Öcalan’ın beklenen çağrısı ile ilgili tartışılan bir başka husus da Cumhur İttifakı’nın yasal veya hukuki zeminde herhangi bir adım atmayacağı ve Öcalan ile DEM Parti’nin beklentilerinin ne olduğu.

Temelli bu soru üzerine şu yanıtı verdi: “Öcalan tarihi bir kişilik ve bu kişiliğine uygun olarak açıklamasını yapacak. Siyasetin hiçbir hesabına sıkışmadan, hiçbir çıkar hesabına girmeden Kürt meselesinin demokratik çözümüne dair çağrıları olmuştu zaten. Dolayısıyla şimdi de bu tarihi kişiliğiyle tarihi bir açıklama yapacak. Ama o açıklamanın karşılığında yapılması gerekenler ya da üstlenilmesi gereken sorumluluklar onlar ayrı bir tartışma konusu. Çünkü bu yapılan açıklama ile değil de açıklamaya karşı siyasetin alacağı sorumlulukla ilgili.”

Öcalan’ın çağrısı karşılığında iktidarın ve herkesin yapacaklarının ayrı bir yere karşılık geldiğini belirten Temelli, “Bir hesabın içinden değil, gerçek anlamda bu krizin, bu sorunun, bu çatışmanın sonlanmasına yönelik bir yaklaşımı var” dedi.

Son süreç ile ilgili tartışmaya açılan bir başka nokta ise bu gelişmelerin ve atılan adımların şu anda yargı eliyle çeşitli kesimlere baskının söz konusu olduğu Türkiye’ye topyekun bir demokrasi getirip getirmeyeceği.

Temelli, bütün siyasetin ajandasında Kürt meselesinin çözümü olması gerektiğini söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bunun için herkes çaba göstermeli. İktidarın da yapacağı işler var, muhalefetin de. Neler yapılması gerektiği aslında belli. Her şeyden önce Türkiye’nin demokratikleşmesi ve hukuk devleti zeminine oturması için atılması gereken adımlar var.

Çünkü Kürt meselesinin demokratik çözümü aslında Türkiye’nin demokratikleşmesiyle hukuk devleti olmasıyla aynı denklem içinde okunacak bir mesele. Dolayısıyla gerçekten bu denklemi çözmek istiyorsanız, demokrasi, hukuk devleti, barış adına herkes sorumluluk almalı, adım atmalı.”

Ortada bir “pazarlık masası” bulunmadığını, amaçlarının demokratik mücadele zeminini hep birlikte örmek olduğunu söyleyen Temelli, “Yoksa bir pazarlığa indirgediğinizde zaten herkes böyle bir durumda kendi hesabına göre hareket edecekse nasıl bir müzakere zemini olabilir ki?” diye konuştu.

Temelli, Öcalan’ın TBMM’den başlamayı işaret ederek ilk ağızdan bir “müzakere zeminine” işaret ettiğini belirterek, herkesin iyi niyetle, samimi olarak bu zemini inşa etmesi gerektiğini kaydetti. Bu süreçte Öcalan’ın ilk Bahçeli’nin sözünü ettiği “umut hakkı” ile serbest kalıp kalmayacağı ya da şartlarının hafifletilmesi ve tecridinin kaldırılıp kaldırılmayacağı da merak konusu.

Temelli bu konularda çok fazla şeyin yazılıp çizildiğini söyleyerek kendi bakışlarını şöyle anlattı: “Biz şuna işaret ettik. Geride bıraktığımız 26 yıl boyunca bir tecrit anlayışı vardı, bir istisnai hukuk anlayışı vardı. Bu istisnai hukuk anlayışı içinde ülkeyi demokratikleştirmeniz ve herhangi bir meseleyi demokratik zeminde çözmeniz zaten mümkün değil. Hele hele Kürt meselesini bu anlayışla çözmeniz mümkün değil. O yüzden gerçekten tecride son vermek gerekiyor. Bunu bir pazarlık meselesi bir talep olarak değil bir anlayış olarak ele alıyoruz.”

Temelli sözlerini şöyle sürdürdü: “İkincisi; bir müzakereden bahsedeceksek eğer önümüzdeki süreçte Kürt meselesinin demokratik bir çözümünün müzakere koşulları yaratılacaksa, Kürt Özgürlük Hareketi olsun, biz olalım, birçok kesim tarafından hatta küresel siyasette bile bu konunun baş müzakerecisi olarak gösterilen Öcalan’ın siyasi çalışmalarını yapabileceği koşullara kavuşmadan bunu sürdürmesi ne kadar mümkün olabilir?”

Temelli, bu meseleye samimi yaklaşılıyorsa herkesin bu diyalog zeminini müzakereye ve bir sürece evirmek için çaba göstermesi gerektiğini söylerken, çağrı sonrasında nasıl bir zemin arzu ettikleri sorusuna şu yanıtı verdi:

“Bir çatışmasızlık hali diyelim ki başladı. Bir çatışmasızlık halinin olduğu an artık demek ki demokratik siyaset içinde gelişmelerin ön plana çıkacağı bir andır. Bu meselenin demokratik siyaset zemininde çözülmesini istiyorsak bunun istişareleri, görüşmeleri, diyalog zeminleri, müzakere zeminleri bu işin doğasında olan bir şey. Aksi halde o zaman meseleleri nasıl konuşacaksınız? Bu meseleleri çözmek için bu zeminlere de ihtiyacınız vardır. Eğer bu zemin yoksa zaten çatışma vardır. Biz bu çatışmalar, savaş dursun; barış siyasete hakim olsun diye bunca yıldır mücadele veriyoruz.”

Abdullah Öcalan’ın çağrısı Suriye’nin kuzeydoğusuna da olur mu?

Beşşar Esad’ın devrilmesinin ardından Suriye’deki geçici yönetim ile Kürtlerin çoğunluğundaki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında müzakereler devam ederken, Öcalan’ın yapacağı çağrının Suriye’nin kuzeydoğusunda da yönelip olup olmayacağı da takip ediliyor.

Temelli, bu sorunun yanıtını bilmediklerini çünkü Öcalan’ın çağrısının kapsamı ve içeriği ile ilgili İmralı heyetine ipucu vermediğini söyleyerek, “Biz bu süreç şeffaf yürüsün istiyoruz. Gelen bilgileri de paylaşıyoruz. Dolayısıyla gizemli bir tarafı yok” diye konuştu.

Bu son süreci Suriye bağlamında nasıl bir yere oturttukları sorusuna ise Temelli şu yanıtı verdi: “Türkiye’nin dış politikası özellikle Suriye politikası uzun yıllardır yanlış bir zeminde gelişti. Türkiye’nin dış politikasının doğru bir zemine oturma ihtiyacı var hem Ortadoğu hem Suriye açısından.

Burada en önemli mesele bu dış politikanın yeni dönem koşullarına göre yeniden oluşturulma meselesidir ki burada muhalefetiyle, iktidarıyla dış politika konusunda Suriye gerçekliğini bütün boyutlarıyla gerçekliğini dikkate alan bir yerden bir yeni politika üretim sürecine ihtiyaç var. Umarım Öcalan’ın açıklaması sonrası da bu konuda önemli katkılar ortaya çıkar.”

Paylaşın