Pervin Buldan’ı Arayan Devlet Bahçeli: Elimden Geleni Yapacağım

PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın silah bırakma çağrısının ardından MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin kendisini aradığını söyleyen Pervin Buldan, Bahçeli’nin “Kendisi teşekkür etti ve bu süreçte elinden geleni yapacağını söyledi” dedi.

Devlet Bahçeli, Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ı aramıştı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Van Milletvekili ve İmralı heyeti üyesi Pervin Buldan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ile telefonda görüştüğünü, görüşmenin açıklamadan bir gün sonra gerçekleştiğini söyledi. Önümüzdeki dönemde DEM Parti ile AK Parti arasında bir görüşme olacağını belirten Buldan, tarihin henüz netleşmediğini aktardı.

Halk TV’de soruları yanıtlayan Buldan, “Öcalan’ın idamını isteyen, elinde iple dolaşan bir insanın sürece sahip çıkması, ‘Bu sürecin ilerleyebilmesi için elimden geleni yapacağım’ demesi çok önemli. 1 Ekim itibariyle yaşananların Bahçeli şahsında kıymetli olduğunu düşünüyorum. Bunu Öcalan da çok kıymetli buluyor” dedi.

Sırrı Süreya Önder’in açıklamanın ardından Abdullah Öcalan’a ilişkin nota da açıklık getiren Buldan, “Metne yazılmamıştı. Daha sonra devlet yetkilileriyle yaptıkları görüşmede bunda karar kılınmış. Ama dışarıya çıkıp yetiştirmek bir zaman alacağı için şifahen okundu” ifadelerini kullandı. Pervin Buldan ayrıca Umut Hakkı’nın pozitif etkisinin olacağını kaydetti.

Buldan, sürece ilişkin şunları söyledi: “Bence çok kıymetli bir dönem. Bu dönemi çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Bu çağrı 40 yıllık çatışmalı bir sürecin sona ermesi demek. Bundan sonra çocuklarımızın, gençlerimizin hayallerinin yıkılmayacağı, yaşamlarını yitirmeyeceği bir dönemin kapılarını açtı. O yüzden herkesin sımsıkı sarılması gereken bir süreç ve herkes elinden geleni yapmalı.”

2015 yılındaki süreç ile bu dönemin karşılaştırmasının doğru olmadığını savunan Buldan, “Özellikle MHP’yi kastediyorum. Sayın Bahçeli’nin, Öcalan’ın idamını isteyen, elinde iple dolaşan bir insanın sürece sahip çıkması, destek vermesi ve ‘Sürecin ilerleyebilmesi için elimden geleni yapacağım’ demesi çok önemli” dedi.

Devlet Bahçeli görüşmesinde ne konuşuldu?

Bahçeli ile yaptığı telefon görüşmesini de aktaran Buldan, şunları söyledi: “Teşekkür etti. ‘Verdiğiniz emekten dolayı teşekkür ediyorum. Ayrıca metni sizin okumanızdan büyük bir memnuniyet duydum’ dedi. Teşekkür ettim. Hep birlikte sürecin ilerleyebilmesi için birbirimize katkı sunmamız gerektiğini ifade ettim. Elinden geleni yapacağını söyledi. Sadece beni değil, Sırrı Süreyya Önder’i, Ahmet Türk’ü ve Tuncer Bakırhan’ı aradı.”

Buldan sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz şaşkınlığı şimdi değil, 1 Ekim’de yaşadık. O şaşkınlık yeni değil. 1 Ekim’de tokalaşma, 22 Ekim grup toplantısında yaptığı çağrı ve bizim kendisini ziyaretimizde söyledikleri… 1 Ekim itibariyle yaşananların sayın Bahçeli şahsında kıymetli olduğunu düşünüyorum. Sürece bu kadar destek vermesi önemlidir. Bunu Öcalan da çok kıymetli buluyor.”

Buldan ayrıca İmralı’da Abdullah Öcalan’ın “Sayın Bahçeli dönüştüyse herkes dönüşür” ifadesini kullandığını aktardı. Bahçeli’nin süreçteki tutumunu değerlendiren Pervin Buldan, “Türkiye’nin geleceği açısından artık herkesin şapkasını önüne koyup düşünmesi gereken bir dönem. Ortadoğu’da taşlar yeniden dizayn edilirken, Kürtlerin yıllardır yaşamış olduğu acılar, bedeller… Türk ve Kürtlerin birlikte yaşadığı bir coğrafyada artık buna ihtiyaç vardı. Bence sayın Bahçeli’nin girişimi de biraz bu minvalde” dedi.

Bundan sonraki sürece ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Pervin Buldan, “Hızlı adımlar atılmalı. Umut Hakkı başta olmak üzere birçok değişikliğin, reformların, paketlerin hızla çıkması gerekiyor. Cezaevlerinde çok sayıda insan haksız ve hukuksuz şekilde kalıyor. Siyasetçiler başta olmak üzere binlerce insan cezaevlerinde. Toplumu rahatlatmak açısından hızla birkaç adımın atılması gerekiyor. Cezaevleri ve Umut Hakkı… Bunlar insanlar üzerinde büyük etki bırakır, pozitif anlamda söylüyorum. Bunlar yapılırsa tabii ki devamı gelir, farklı şeyler konuşulur” ifadelerini kullandı.

Belediyelere yönelik kayyum atamalarına dair de konuşan Buldan “Bunlar provokasyondur aslında. Bunlara iktidarın dikkat etmesi lazım. Öcalan, bu konuda çok öfkeli. Kayyum meselesini provokasyon olarak değerlendiriyor. İktidarın bu konuda daha duyarlı olması gerektiğini söylüyor, Öcalan. Biz de öyle düşünüyoruz” diye konuştu.

Buldan, HDK’ye yönelik operasyona da değindi, şunları söyledi: “Bunlar bence süreci sabote etmeye çalışan kesimlerin girişimleri. O yüzden önüne geçmek lazım. Hem soruşturmalar hem tutuklamalar hem kayyumlar… Bunlar sürece zarar verir. Bir an önce bu yanlıştan dönülmesi gerekiyor.

Suriye tabii önemli. Başından beri önemliydi. Şimdi de önemli. Bununla ilgili henüz netleşen şeyler yok açıkçası. Türkiye, nasıl bir tavır tutunur bilmiyoruz ama Ortadoğu’da Kürtlerin geleceğinin ve Kürtlerle birlikte hareket etmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Suriye, bunların başında. Kürtlere sahip çıkmak lazım Suriye’de. Asla Kürtleri yalnız bırakmamak lazım. Türkiye, Kürtlerle birlikte hareket ederse kazanır. Kaybeden Türkiye olmaz.

Sırrı Süreyya Önder’in Abdullah Öcalan’a atfen okuduğu nota ilişkin soruyu yanıtlayan Pervin Buldan, şunları kaydetti: “Öcalan, bunu şifahen söyledi. O, metne yazılmamıştı. Daha sonra devlet yetkilileriyle yaptıkları görüşmede bunda karar kılınmış. Ama dışarıya çıkıp yetiştirmek bir zaman alacağı için şifahen okundu. Orada bir sıkıntı yok aslında. Üzerinde mutabakat sağlanmış bir paragraf. Hızla adımların atılması gerekiyor. Yasal ve hukuki düzenlemelerin bu işin ilerlemesi için olmazsa olmaz bir şey olarak görülmesi gerekiyor. O cümleden bu anlaşılıyor.”

Paylaşın

DEM Parti: Devlet Bahçeli, Selahattin Demirtaş İle Görüştü

Partisinin genel merkezinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’ı aradığı iddialarına ilişkin soruya şu şekilde yanıt verdi:

“Partiler arası diyalog, liderler arası diyalog bizim bugüne kadar savunduğumuz şeyler. Teyit ediyorum görüşmeleri. Hem Ahmet Türk ile hem de Selahattin Demirtaş ile yapılan görüşmeleri teyit ediyorum.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde devam eden Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısındaki gündeme dair açıklamalarda bulundu. Ayşegül Doğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Parti olarak ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nın hayata geçmesi için en hızlı bir şekilde hayata geçmesi için tüm yapmamız gerekenleri yapmaya hazır olduğumuzu, bu konuda inisiyatif almaktan kaçınmayacağımızı defaatle burada söyledik. Şimdi dünden daha büyük bir kararlılıkla yine sizlerle bu çağrının gereklerinin yerine getirilmesi ve bundan sonraki sürecin hızlı bir şekilde işletilebilmesi için DEM Parti olarak memnuniyet verici bir şekilde görev, sorumluluk ve inisiyastif almaya hazır olduğumuzu kararlılıkla tekrar ifade ediyorum.

Yalnızca Türkiye’nin değil dünyanın çeşitli yerlerinden Sayın Öcalan’ın çağrısına ilişkin açıklamalar geldi. Burada çokça yaptık bu tespiti bir daha yapalım. Hayat bizi doğruladı partimizin yaptığı şu tespiti doğruladı. Sayın Öcalan’ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı dünyada yankılanan bir çağrıya dönüştüyse bu Kürt meselesinin Türkiye’de demokrasi sorununun yalnızca Türkiye ile sınırlı bir mesele olmadığını bir kez daha göstermiş oldu.

Sözünü ettiğimiz çağrı demokratik siyaset kanallarının açılması ve genişlemesi çağrısıdır. Barışa açılan bu çağrıda hızla koşar adımlarla ilerlemek gerekiyor ki riskler ortadan kaldırılabilsin.

Bu açıklamanın muhatabı bu nedenle demokrasi, çözüm ve barıştan yana olan herkes. Elbette iktidar ve devlettir. Sayın Öcalan’ın çağrısı son derece açık, son derece yalın, son derece sadece bir biçimde ifade edilmiş. Daha önce yine burada konuşmuştuk, Urfa Milletvekilimiz Ömer Öcalan İmralı adasına gidip geldikten sonra kamuoyu ile paylaştığımız mesajda da söylemiştik, üç satır gibi görünen bu üç cümle içinde çok şey barındırıyor demiştik. İşte bu sade ve yalın ve son derece açık, hiçbir tartışmaya mahal vermeyecek kadar açık olan çağrıda da özetle çok şey olduğu gibi en başa çekeceğimiz çok önemli bir şey var. Kaçırılmaması gereken bir fırsat bu. Bu fırsat için önemli destek mesajları geldi.

Tüm bu açıklamalar içinde günlerdir tartışılan bir başka kritik tarihi açıklama daha var. Ne tartışılıyordu? Acaba Sayın Öcalan’dan bir çağrı gelirse Kandil buna uyar mı, uymaz mı, örgütü ne diyecek, öyle mi der böyle mi der? Buna ilişkin sayısız spekülatif haber yapıldı. Hep birlikte izledik takip ettik yer yer muhatabı olmamamıza rağmen bu sorular bizlere de yöneltildi. Ama şimdi PKK’den de bir açıklama geldi. Ne dedi PKK, ‘ateşkes ilan etti’ tüm silahlı güçlerine. DEM Parti olarak bu açıklamayı çok memnuniyet verici bulduğumuzu ifade etmek isteriz. Bu fırsatı güçlendiren bir açıklama bu.

Bu açıklamanın da önemli bir adım olarak değerlendirilmesi gerektiğini ve hiç lafı eğip bükmeden doğrudan söylemek durumundayım. Devlet ve iktidarın da söz konusu koşulların sağlanabilmesi için gerekeni yapması gerekiyor. DEM Parti olarak çağrı yapıyoruz. Hız önemli, zamana yaymamak önemli. O nedenle yapılması gereken her şey bu Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının hayata geçmesi için yapılmalıdır.

Bunları öngörebilen bir siyasi parti olarak meclis zemini, parlamento ne yapabilir? DEM Parti İmralı Heyeti ilk görüşmelere İmralı’da Sayın Öcalan’la görüştükten sonra parlamentodan başladı. Bu istişareler orada başladı ve orası adres gösterildi birçok kesim tarafından. Onlarca yıldır adres gösteriliyor ve olması gereken önemli zeminlerden biri. Ne yapmalıyız? Hepimizin ihtiyaç duyduğu hukuk, hak ve özgürlükler, demokrasi ve adalet düzeninin herkes için işlemesi. Yani demokratik hukuk ilkelerinin hayata geçmesi. İşte parlamento bunu sağlayabilecek bir zemin.

Açık, kanayan, onlarca yıldır kanamakta olan bu yarayı açıkta bırakmamak gerekiyor. O yüzden de bu fırsata çok hızlı bir biçimde bir takım yasal çerçevelerle somut adımlarla yanıt vermek gerekiyor ki kaygılar ve endişeler ortadan kalksın. Riskleri ortadan kaldıracak olan bu sadeliğe aynı sadelikle yanıt vermektir. Böyle bir iradeyi ortaya koymak bunu da bir takım yasal düzenlemeler için değerlendirmektir.

Barışın ve çözümün olmazsa olmaz isimlerinden liderlik gücünden çok bahsettik. Yıllardır dedik ki çözümün ve barışın adresi Sayın Öcalan’dır esas muhataptır İmralı adasının kapılarını açın ve nelerin değişeceğini, nelerin değişme ihtimali olduğunu hep beraber görelim. Henüz kapılar tam açılmadan henüz Sayın Öcalan’ın fikirleri toplumla özgürce buluşmadan dahi Türkiye’de iklim değişmeye yüz tuttu. Hep beraber barış ihtimalini ve demokratik çözüm ihtimalini konuşuyoruz. Eşit özgür adil bir ülkede hep beraber kazanma ihtimalini konuşuyoruz.

Hepimizin yapabilecekleri var öyle yaparsak böyle mi olur bunun altında bu çıkar, kapalı kapılar ardında acaba bir takım pazarlıklar mı oluyor bu pazarlıkların sebebi bu sistemi bu rejimi kalıcı hale getirmek mi kandırıyorlar mı kanacaklar mı tartışmaları gönüllü bir körlük olabilir ancak. Tüm Türkiye kamuoyuna DEM Parti olarak bir daha sesleniyoruz. Farklı bir pencereden bakalım ezberleri bozalım. Gönüllülüğü savaşın sona ermesi için devreye koyalım buna gönül indirelim. Çünkü asıl yapılması gereken budur bu gönüllü körlükten vazgeçmek bu siyasi çıkar çerçevesinden uzak durmaktır.

8 Mart’ta kadınlarla buluşturmaya hazırlanıyoruz. Bu sabah Kadın Meclisi Sözcümüz de açıklama yaptı ve bu çağrıyı kadınlar olarak güçlü bir biçimde sahiplendiğimizi buradan ifade etti. 21 Mart geliyor, Newroz geliyor. Newroz’a da bu coşkuyla, bu umutla hazırlanıyoruz. Yani DEM Parti olarak önümüzdeki günlerde yeniden sahaya iniyoruz. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı halk buluşmaları yapacağız. Tam 101 merkezde, İzmir’den Şırnak’a, Hakkari’den Manisa’ya, Trabzon’dan Ankara’ya İstanbul’a her yere uzanmaya çalışacağız. Herkese anlatmaya çalışacağız. Neyi anlatacağız, barışı anlatacağız. Niye anlatacağız, çünkü birlikte inşa etmemiz gereken bir yeni döneme giriyoruz. Hepimiz için yeni bir sayfa açılıyor. Aralanan bu kapıdan, açılan bu sayfayı birlikte dolduralım, birlikte yazalım. Herkesin yapabilecekleri olduğu gibi hepimiz şunu hep aklımızda tutarak yapmalıyız.

Bahçeli, Demirtaş ve Ahmet Türk ile görüştü

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’ı aradığı iddialarına ilişkin soruya yanıt veren Doğan, şunları söyledi: “Partiler arası diyalog, liderler arası diyalog, bizim bugüne kadar zaten savunduğumuz şeyler. Dolayısıyla bu diyalog ve temas memnuniyet verici bir şey. Teyit ediyorum bu arada bu görüşmeleri. Hem Demirtaş’la yapılan görüşmeyi, hem Ahmet Türk ile yapılan görüşmeyi teyit ediyorum. Ayrıca içerde olmaması gereken siyasetçiler bugün içerideler hala. İçerde olmaması gereken gazeteciler hapiste.

İçerde olmaması gereken yazarlar hapiste. İçerde olmaması gereken aktivistler hapiste. O kadar çok ki. Belediye eşbaşkanları hapiste. Hasta tutsaklar var hapiste. İleri yaşta ama hala içerde tutulan tutsaklar var hapiste. Cezaevi Gözlem ve İdare Kurulları’nın uyguladığı bir zulüm var hapishanelerde süren. Bunlar olmaması gereken şeyler. Yeni bir dönemden bahsediyorsak, yeni bir sayfadan bahsediyorsak ki biz buna inanıyoruz, evet yeni bir dönem başlıyor tüm Türkiye halkları için ve Ortadoğu halkları için. Bu yeni dönemi daha da kıymetlendirecek olan şey, insanların özgürce konuşabildikleri, örgütlenebildikleri, görüşlerini ifade etmekten çekinmedikleri ve gönüllülüklerini, aidiyetlerini arttırabilecekleri duyguları yaratabilecek uygulamalardır.”

Paylaşın

Bakırhan’dan Süreç Açıklaması: Siyasi Ve Hukuki Düzenlemeler Yapılmalı

Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası sürece ilişkin konuşan Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, “Çağrının somut adımlara dönüşmesi, siyasi ve hukuki düzenlemeler artık kaçınılmazdır. Çağrı sonrası örgüt olumlu ve pozitif bir cevap verdi. Artık hukuki ve siyasi düzenlemeler de bir an önce hayata geçirilmelidir. Ertelenmemelidir” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) yetkili kurulları, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası toplanma kararı aldı. Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, partisinin Balgat’ta bulunan genel merkezinde Parti Meclisi (PM) ve il eş başkanlarının katılımıyla gerçekleştirilen toplantı öncesi konuştu.

Öcalan’ın çağrısından bahseden Bakırhan, “50 yıldır süren çatışma zemininden çıkılmasını ve demokratik bir zeminde sorunların diyalog ve müzakereyle tartışılarak çözülmesine dönük bu çağrı önemliydi, olumluydu” dedi. “Çatışmaların sürdüğü coğrafyamızda çatışmasız, şiddetsiz, savaşsız bir sürecin işaret edilmesi çok değerlidir, kıymetlidir önemlidir” diye konuşan Bakırhan şöyle devam etti:

“Biz bu çağrıya çok büyük anlam ve kıymet biçtik. Çağrının ismi de çok önemli: ‘Barış ve demokratik toplum’ çağrısı. Biz de bu çağrıdan sonra ilk toplantımızı yapıyoruz. Çünkü çağrı aynı zamanda bir değişimi, dönüşümü sadece iktidarın önüne koymuyor, aynı zamanda siyasi partilerin, bizim, hepimizin önüne koyuyor. Yeni dönem aynı zamanda bir değişim ve dönüşüm dönemi olacak.

Bir bütünen DEM Parti olarak sürece uygun eylem etkinlikler yaparak bu sürecin toplumsallaşması, doğru anlaşılmasını, layıkıyla istenilen aşamaya gelmesi için de bir tartışma yürüteceğiz.

Bugün de Parti Meclis üyemizi çözüm ve barış umudunu büyütmek için topladık. Nasıl katkı sunacağımızı belirleyeceğiz. Ama bir şeyin de altını çizmekte yarar var. Bugün barışı mümkün kılan, bu barış sürecini mümkün kılan ve bugün aramızda olmayan, emek vererek, bedel ödeyerek bizleri bugünlere getiren bütün yol arkadaşlarımızı, canlarımızı saygı ve minnetle anıyoruz.

Türkiye halkları bu acılardan sonra onurlu bir barışı fazlasıyla hak ediyor. Onurlu bir barış bu topraklara kesinlikle gelmeli. Sayın Öcalan’ın çağrısı da acı dolu geçmişe yapılan cesur ve tarihi bir müdahaledir. Kangrene dönüşmüş acıya yol açmış Kürt Türk ilişkilerini yeniden düzenlemek istiyor, bunun düzenlenmesi için yeniden bir adım atıyor. Bu çağrı kesinlikle boşta kalmamalı uzatılan el havada kalmamalı. Bunun için hepimize en fazla da PM’mize görev düşüyor. Muhalefete görev düşüyor. İktidara görev düşüyor. Bu çağrı sadece bir çağrı olarak kalırsa yazık olur. Anlamına, önemine denk bir duruş her birimizin göstermesi gerekiyor.

Çağrının somut adımlara dönüşmesi, siyasi ve hukuki düzenlemeler artık kaçınılmazdır. Çağrı sonrası örgüt olumlu ve pozitif bir cevap verdi. Artık hukuki ve siyasi düzenlemeler de bir an önce hayata geçirilmelidir. Ertelenmemelidir. Önüne kimi bahaneler konulmamalıdır. Bu konuda Meclis’e tarihi bir rol düşüyor. Belki Meclis son 50 yılda çok önemli rol oynamayla karşı karşıyadır. Bu çağrının bir muhatabı da Meclis’tir. Adımların atılması yasal anayasal düzenlemeler için Meclis çok önemli bir zemindir. Umarım önümüzdeki günlerde Meclis de bu konuda bir yol alır ve bu çağrıya uygun düzenlemeleri yapar.

Yeni bir hikaye yazma dönemindeyiz. Çatışmaların olmadığı insanların yaşamlarını yitirmediği bu ülkenin enerjisinin, ekonomisinin boşa harcanmayacağı, bir arada eşitçe yaşayacağımız bir hikayeyi yazmak bugün daha mümkündür. Onun için çok kıymetlidir.

Bunları da layıkıyla yerine getirmek için dünden daha fazla çalışması gerekenler bugün bu salonda oturan siz değerli PM üyeleri ve il eş başkanlarımızdır. 50 yıldır acılar yaratan, ülkeyi çürüten bir sorunun silahlı ve çatışmaların ortadan kalkmasını sağlayacak bu çağrının neyine itiraz edilir niye karşı çıkılır? Bunu anlamakta gerçekten güçlük çekiyorum. Olsa olsa bunun tek bir sebebi olabilir. Demek ki bu çatışmalı ve acılı süreçten birileri palazlanıyor rant yiyor.

Hiç kimsenin ama hiç kimsenin bu süreci heba etme gibi bir lüksü yoktur. Bu süreç heba edilmemelidir. Çağrı, demokratik Türkiye isteyen herkese büyük sorumluluklar yüklüyor. Bu sorumluluktan kimse kaçmasın. ‘Demokratik Türkiye’ deyip sonrasında çeşitli gerekçeler ve bahanelerle bu sürecin ilerlemesinin önünde engel olmak gerçekten Türkiye halklarına yapılacak en büyük kötülüktür.

Çağrıyı dar, partisel çıkarlar, grupsal çıkarların önüne koymak da aslında bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Ortak geleceği esas alan bir çağrı alkışlanır, desteklenir. Bu çağrı heyecanlandırır. Ülkenin çatışmasız bir zeminde siyaset yapmasını sağlayacak bu çağrı kesinlikle desteklenmesi gerekiyor. Barış hepimize kazandıracaktır.

Evet Kürtlere de kazandıracak. Çünkü en büyük zulmü, en büyük anti demokratik uygulamaları yaşayan Kürtlerdir. Sadece Kürtlere kazandırmayacak, eşit yurttaş olmak isteyen Alevilere, diğer inançlara kazandıracaktır, emekçilere kazandıracaktır. Çünkü bu ülkenin 3-4 trilyon doları savunma ve güvenliğe harcanıyor.

İşte bu barışın gelmesiyle birlikte aynı zamanda bu savunmaya, şiddete çatışmaya ayrılan bütçe de emekçiye, emeklilere, toplumun dört bir yanına harcanacak ve ülke kazanacaktır. Ülkemiz hep çoklu krizlerle tarif ediliyor. İlk defa çoklu krizlerle değil, çoklu kazançlarla anılacak, tartışılacak bir sürecin başlangıcındayız. Çoklu krizler yerine çoklu kazançların olacağı bir süreci birlikte yaşayacağız. Çağrıya sahip çıkmak gerçek Türkiye vatanseverlerinin ve yurtseverlerinin görevidir.

Devlet Bahçeli’ye çağrı

Bir kandırmaca oyalama süreci değilse, klasik ve klişe laflarla muhataplarına hitap eden dilin terk edilmesi lazımdır. En baştan en sona kadar herkese bunu söylemek istiyorum. En fazla da iktidara ve mensuplarına söylemek istiyorum. Yine Bahçeli’nin çağrıya ve PKK’nin tutumuna ilişkin vurguları kıymetli buluyoruz. Dün açıkladı. ‘Bu çağrıyı kundaklamaya izin vermeyeceğiz’ dedi. Kıymetliydi.

Evet izin vermemenin yolu kardeşlik hukukunu koruyacak demokratik ve hukuki güvencelerdir Sayın Bahçeli. O yüzden hukuki güvencelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Çünkü uzayan her süreç enfekte olmaya müsaittir. Geçmişte de görüldü dünya deneyimlerinde de görüldü. Bu süreç uzatılarak enfekte edilmemelidir. Hepimize düşen en büyük sorumluluklardan biri budur.  Konuşmanın ardından toplantı basına kapalı devam etti.”

Paylaşın

DEM Parti’den PKK’nın Ateşkes Kararına İlişkin İlk Açıklama: Memnuniyet Verici

DEM Partili Gülistan Kılıç Koçyiğit, PKK’nin ateşkes kararına ilişkin yaptığı açıklamada, “Tek taraflı ateşkes ilan etmiş olmaları, herhangi bir sıcak çatışma dışında, meşru savunma dışında bir şey yapmayacaklarını ifade etmiş olmaları, bu adımı hızla pratikleştireceklerinin açık ve net göstergesi. Bu anlamıyla oldukça memnuniyet verici” dedi.

Haber Merkezi /Abdullah Öcalan’ın silah bırakma ve kendini feshetme çağrısına yanıt veren PKK, 1 Mart Cumartesi gününden itibaren geçerli olmak üzere ateşkes ilan ettiğini duyurdu.

PKK, “Yurtsever Halkımıza ve Demokratik Kamuoyuna” başlıklı yazılı açıklamasında, üzerine “saldırı olmadıkça hiçbir gücümüz silahlı eylem yapmayacaktır” ifadelerine yer verdi. Açıklamada, Kongreyi toplamak için “hazır” olduklarını belirterek, “uygun güvenlikli ortamın oluşması ve kongrenin başarısı için de [Öcalan’ın] bizzat yönlendirmesi ve yürütmesi gerektiğini” belirtildi.

Açıklamada, Öcalan’ın çağrının “başarıyla hayata geçmesi için”, örgüt liderinin “fiziki özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması, arkadaşları dahil istediği herkesle engelsiz ilişki kurabilmesi gerekir. Bunun gereklerinin devletin ilgili kurumları tarafından yerine getirileceğini umut ediyoruz” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Halk TV’de yayınlanan Hafta Sonu Sabah programında PKK’nın ateş ilanına ilişkin konuştu. Gülistan Kılıç Koçyiğit, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Öncelikle şöyle, şunu söyleyelim. 21-22 Ocak 2025’te İstanbul’da Sayın Öcalan’ın mesajını okuyan heyetimiz, yani bu mesajın kendisi tarihi nitelikteydi. Biz asrın mesajı demiştik. Bugün o tarihi çağrıya tarihi bir yanıt geldi, PKK tarafından. O anlamıyla çağrının içeriğine tamamen katıldıklarını gereğini yapacaklarına dair açıklamanın kendisi gerçekten çok önemli. Bu, bunun altını çizmemiz gerekiyor.

Yine bunun ilk adımı olarak da ateşkes ilan etmiş olmaları, tek taraflı ateşkes ilan etmiş olmaları, herhangi bir sıcak çatışma dışında, meşru savunma dışında bir şey yapmayacaklarını yine kamuoyuna ifade etmiş olmaları da bu adımı hızla pratikleştireceklerinin açık ve net göstergesi. Bu anlamıyla oldukça memnuniyet verici.

Acaba PKK ne der, Öcalan’ı dinler mi gibi bazı kaygılar, soru işaretleri ve yer yer de bazı farklı tartışmalar vardı. Bu tartışmalara noktayı koyması açısından da bu açıklamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum açıkçası. Çünkü bizatihi her türlü gereğini yapmaya hazır olduklarını söylüyorlar ve bu sürecin yürütülmesi açısından da Sayın Öcalan’ın iletişimini, kongreyi toplama ve örgütün lağvedilmesi meselesinde bizzat sorumluluk alması gerektiğini, bu süreci onun yürütmesi gerektiğine dair de belirlemeleri var.

Bu da konuştuğumuz, tartıştığımız tecrit meselesi ya da sürecin yürümesi için koşulların oluşturulması sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının oluşturulması meselesini işaret ediyor. Hani benim ilk elden çağrıdan gördüğüm, önemli bulduğum mesajlar bunlardır açıkçası.

Bu kadar büyük tarihi adımlar atılırken bu kadar büyük tarihi çağrılar yapılırken bunların karşılıksız kalması beklenemez tabii ki. Çünkü bu çağrı özünde PKK’nin silahsızlandırılması, PKK’nin feshedilmesini içerse de aynı zamanda başka bir şeyi söylüyor. Devletin demokratikleşmesi, devletin demokrasiye duyarlı hale gelmesi, devletin ülkede yaşayan bütün halkları, bütün inançları, bütün kimlikleri içerecek bir demokratik sistemi kurması yani bir demokratik cumhuriyetin inşası çağrısı aynı zamanda.

“Meclis bu konuda hızla adım atmalı, sorumluluk almalı”

Toplumun, bütün Türk halklarının rızasını almak, hassasiyetlerini gözetmek, toplumun rızasıyla bu yol, işi yürütmek gerekiyor. Bu anlamıyla bu, bunu çok önemsiyoruz. Diğeri bütün siyasi partilerin gerçekten bu sürece katkı koyabilecekleri bir mekanizmanın kurulması. Hiç kimsenin kendisini bu sürecin dışında hissetmemesi. Herkesin bu süreci kendi süreci, bu barışı kendi barışı, bu çözümü kendi çözümü olarak hissedeceği, sözünü söyleyeceği, önerisini yapabileceği bir mekanizmanın da hızla kurulması gerekiyor. Bu da Meclis’e bir sorumluluk yüklüyor. Meclis bu konuda hızla adım atmalı, sorumluluk almalı.”

Paylaşın

Abdullah Öcalan: Tüm Gruplar Silah Bırakmalı Ve PKK Kendini Feshetmeli

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Heyeti’nin, İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan ile üçüncü görüşmesi sona erdi. DEM Parti Heyeti, İstanbul’da bir basın toplantısı düzenledi.

Haber Merkezi / Basın toplantısında kısa bir konuşma yapan Sırrı Süreyya Önder’in salondakilere ‘Hazır mıyız?’ diye sormasının ardından arkadaki ekrana İmralı’da çekilen Abdullah Öcalan ile fotoğraf yansıtıldı.

Önder, konuşmasına “Barışa omuz veren ve bunun için bedel ödeyen, omuz veren herkese” teşekkür ederek başladı. Cumhurbaşkanı’na, Bahçeli’ye ve Özel’e ve muhalefet liderlerine de teşekkür eden Önder, “Sayın Öcalan mesajını paylaşmak üzere bize verdi. Tarihin olumlu kırılma noktasındayız” dedi.

Açıklamanın Kürtçesini Ahmet Türk okuduktan sonra Türkçesini Pervin Buldan aktardı. Öcalan çağrısında PKK’ya seslenerek “Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum. Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir” dedi.

Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının tam metni şöyle: “PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkarı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.

Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir.

Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır.

Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”

Metnin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, kapanış konuşması yapan Sırrı Süreyya Önder, Sayın Öcalan’ın çağrıya ilişkin şu notunu paylaştı: “Bu perspektifi ortaya koyarken, şüphesiz ki pratikte silahların bırakılması ve PKK’nin kendini feshi, demokratik siyaset ve hukuki boyutun tanınmasını gerektirir.”

Heyette, daha önceki ziyaretleri yapan DEM Parti milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan’ın yanı sıra, yerine kayyum atanan Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, DEM Parti Eş Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Öcalan’ın avukatı Faik Özgür Erol ve DEM Parti milletvekili ve Öcalan’ın geçmişte avukatlığını yapmış Cengiz Çiçek yer aldı.

Ne olmuştu?

MHP lideri Bahçeli’nin Ekim 2024 tarihinde PKK lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, “umut hakkı için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup toplantısında konuşması” için çağrı yapmasıyla başlayan temaslarda, DEM Parti heyetleri iki kez İmralı’ya gidip Öcalan ile görüşmüştü. Üçüncü görüşmede Öcalan’ın önemli ve kritik mesajlar vermesi bekleniyor.  İşte yeni sürecin kritik tarihleri:

15 Ekim 2024: MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin ‘milat’ olarak nitelendirdiği çağrısıyla ‘yeni çözüm süreci’ başladı. Bahçeli, PKK lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi şartıyla TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşması için çağrı yaptı.

23 Ekim 2024: Bahçeli’nin çağrısı sonrası 43 ay sonra Abdullah Öcalan ile ilk kez görüşme izni verildi.

28 Aralık 2024: İmralı heyeti, Öcalan’ı ziyaret etti. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) vekilleri Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder, İmralı’ya giderek Abdullah Öcalan’ı ziyaret etti.

29 Aralık 2024: Öcalan’dan 7 maddelik açıklama: Önder ve Buldan tarafından görüşmeye dair yayımlanan açıklamada ‘İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan ile 28 Aralık 2024 tarihinde kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdik. Kendisinin sağlığı iyi, morali oldukça yüksekti. Kürt Sorununa kalıcı çözüm bulmaya yönelik yaptığı değerlendirmeler hayati önemdeydi’ ifadelerini kullandı.

Açıklamada Öcalan’ın 7 maddelik açıklaması da yer aldı. Öcalan’ın en dikkat çeken cümleleri şöyleydi: Sayın Bahçeli’nin ve Sayın Erdoğan’ın güç verdiği yeni paradigmaya, ben de pozitif anlamda gerekli katkıyı sunacak ehil ve kararlılığa sahibim. Türk-Kürt kardeşliğini yeniden güçlendirmek tarihi bir sorumluluk olduğu kadar tüm halklar için de kader belirleyici önem ve aciliyet kazanmıştır.

Siyasi partilerle görüşmeler: En son 28 Aralık 2024’te İmralı’ya giden heyet, görüşmenin ardından 7 siyasi parti ile görüşme gerçekleştirmişti. Ziyaretlerin ardından yazılı açıklama yapan heyet görüşmeleri ”umut verici” olduğunu açıklayıp ”Çözüm için ortak irade” olduğunu söylemişti.

11 Ocak 2025: DEM Parti heyeti, eski HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti.

DEM Parti heyeti Abdullah Öcalan ile görüştükten sonra siyasi partilerle görüşme sürecini de başlattı. Öte yandan heyet, Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP eş genel başkanı Selahattin Demirtaş ve Selçuk Mızraklı ile görüştü. Görüşme sonrası yapılan açıklamada iki ismin sürece desteklerinin tam olduğu açıklandı.

DEM Parti ile Öcalan arasındaki ikinci görüşme ise 22 Ocak tarihinde yapılmıştı. Öcalan ile yaptıkları görüşmenin ardından “Sayın Öcalan’ın sürece ilişkin çalışmaları devam etmektedir” diyen Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan, “Bu süreç herkesi, hepimizi birlikte ve özgürce yaşatacaktır. Bunun gerçekleşmesi umuduyla tüm toplumsal kesimlerin kıymetli katkılarını bekliyoruz” demişti.

En son 19 Şubat’ta DEM Parti heyeti, Kuzey Irak’ta Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başbakanı Mesrur Barzani ile görüşmüş ve Kürt yönetimine Öcalan’la yaptıkları görüşmelere dair bilgi vermişti.

Paylaşın

DEM Parti Sözcüsü Doğan: Öcalan’dan Gelecek Tarihsel Açıklamayı Bekliyoruz

Partisinin genel merkezinde basın mensuplarına konuşan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Demokrasi mücadelemize soluksuz bir biçimde devam ediyoruz. Çünkü antidemokratik uygulamalar, kayyım atamaları, gözaltılar, tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller devam ediyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bir yandan da bu yolların ve kanalların açılması için DEM Parti olarak mücadelemizi sürdürüyoruz. Şunu biliyoruz ki gasp edilen her hak, gasp edilen hayatımız demektir. İşte, gasp edilen hayatımızın yolunu açmak, yani yeni bir hayatı mümkün kılmak için oldukça kararlı bir şekilde ve dünden daha büyük bir umutla, heyecanla ve coşkuyla Sayın Öcalan’dan gelecek bu tarihsel açıklamayı bekliyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde basın mensuplarına konuştu. Doğan’ın konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle:

Yüreği barıştan yana atan ve bu sebeple de dikkatini bizlere yönelten herkesin merak ettiği ve son günlerde çok konuşulan bazı güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmeler yapmak için buluştuk. Yeni bir eşikteyiz, Türkiye yeni bir eşikte. Epeydir süren bir tartışmalarla birlikte bu eşiğin nasıl bir ivme kazanacağı merak ediliyor. Doğal olarak çeşitli haberler çıkıyor, çeşitli sorularla karşı karşıya kalıyoruz. Sizlerin de merak ettikleri var. İşte bu merak edilenlere yanıt vermek üzere tekrar karşınızdayız.

Biliyorsunuz, Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları gerçekleştirdik. Bu buluşmalarda da konuya ilişkin bilgilendirmeler yaptık, gelen sorulara yanıt vermeye çalıştık. İlgili kurullarımız da ne zaman, nerede ve nasıl bir gelişme olursa olsun, Kürt sorununun demokratik çözümüne ve Türkiye’nin demokratikleşmesine ilişkin her soruya açıklıkla yanıt verdi. Ben bugün başlık başlık ilerleyeceğim. Öncelikle şunu söylemek isterim ki DEM Parti İmralı Heyeti adaya gidiş hazırlıkları yapıyor. Başvuru süreci tamamlandı ve bugün itibarıyla başvuru yapıldı. Heyetin en kısa sürede, bu hafta tamamlanmadan Sayın Öcalan ile görüşmek üzere İmralı Adasına gitmesini bekliyoruz.

Bu görüşmenin en kısa sürede gerçekleşmesini bekliyoruz. Birkaç gün içinde, dönüşte kamuoyuna bu konuya ilişkin kapsamlı bir açıklama yapılacak. Orada (İmralı’da) yapılacak değerlendirmelerin neticesinde kapsamlı bir açıklama yapılacak. Yine çok merak edilen bir konu da Sayın Öcalan ile yapılan görüşmeden sonra beklenen tarihi çağrının nasıl yapılacağı. Bazı konular netlik kazanmamış olsa da mevzubahis açıklamanın görüntülü olmasını temenni ettiğimizi daha önce de ifade ettik.

Açıklamanın görüntülü olmasının pek çok açıdan daha iyi olacağını, zaten bugüne kadar sürdürülen tecridin de kaldırılması gerektiğini defaatle ifade ettik. Toplumsal talebin de bu yönde olduğunu ifade ettik. Görünür ve duyulur bir açıklamanın yaratacağı etkinin daha güçlü olacağını DEM Parti olarak tekrar belirtmiş olalım. Ancak artık asıl tartışmamız gereken konu bu tarihsel açıklamanın kendisi olmalıdır. Tabii ki hangi yöntemle yapılacağı önemlidir. Usul, esas açısından önemlidir. Ama usule dair gerekli duyarlılığın, konunun ciddiyetine uygun bir tutumun sergileneceğini DEM Parti olarak düşünüyoruz.

Beklentimiz görüntülü bir açıklama olsa da hangi yöntemle yapılacağı İmralı’da DEM Parti İmralı Heyeti ile Sayın Öcalan’ın yapacağı görüşmeden sonra netleşecektir. Açıklamanın hangi yöntemle yapılacağı bu ziyaret sonrasında netlik kazanabilir. Söylediğim gibi, İmralı Heyeti başvurusunu yaptı bugün itibarıyla ve en kısa sürede gitmelerini bekliyoruz. Bu konuda teyit bekleniyordu, biz de teyit ediyoruz.

“Öcalan’dan gelecek tarihsel açıklamayı bekliyoruz”

Pek çok başlığı değerlendirebiliriz ama bugün daha çok DEM Parti İmralı Heyetinin yapacağı bu görüşme, beklenen tarihsel açıklama ve açıklama sonrası yapılacaklarla ilgili bir yoğunluk içindeyiz biz. Bir yandan da demokrasi mücadelemize soluksuz bir biçimde devam ediyoruz. Çünkü antidemokratik uygulamalar, kayyım atamaları, gözaltılar, tutuklamalar, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller devam ediyor.

Bir yandan da bu yolların ve kanalların açılması için DEM Parti olarak mücadelemizi sürdürüyoruz. Şunu biliyoruz ki gasp edilen her hak, gasp edilen hayatımız demektir. İşte, gasp edilen hayatımızın yolunu açmak, yani yeni bir hayatı mümkün kılmak için oldukça kararlı bir şekilde ve dünden daha büyük bir umutla, heyecanla ve coşkuyla Sayın Öcalan’dan gelecek bu tarihsel açıklamayı bekliyoruz.

Bu kürsüden tekrar tekrar söylemiştik. Söz söylendi; bu söz ötelenemez ve ertelenemez, değerlidir demiştik. Ne demiştik? Yeni bir hayatın eşiğindeyiz. Bu yeni hayatı oluşturabilecek en temel taşlardan biri de bu söze bir yol vermektir. Söze yol verirsek, sözün yollarını birlikte açarsak, demokratik hukuk ilkeleri işler ve demokratik toplum tahayyülümüz gerçeğe dönüşür; bir tahayyül olarak kalmaz. O yüzden, şimdi barış ve demokratik değişim-dönüşüm çabasına korkusuzca, cesurca ses verme ve destek olma zamanıdır.

Bu tarihsel fırsatı sımsıkı kavrama zamanıdır. Öyle bir kavrayalım ki avuçlarımızdan, ellerimizden kayıp gitmesin. Çünkü hepimize kazandıracak. Birlikte kazanabileceğimiz, çalınan hayatlarımızı kazanabileceğimiz bir fırsattan bahsediyoruz. DEM Parti olarak bir kez daha çağrı yapıyoruz: Bu barış gayretine ortak olmalıyız. Haklarımıza, geleceğimize ve hayatlarımıza sahip çıkmak için bu çabaya ortak olun.

Bu boz bulanık zamanlarda hepimizin birbirimizin aydınlığına ihtiyacı var. Savaşa karşı mücadele etmek için ortak pek çok nedenimiz var. Yaşadığımız felaketleri önlemenin yolu da işte bu yaşananlara karşı demokratik mücadeleyi yükseltmek, kendimize, deneyimlerimize, mücadele azmimize ve kararlılığımıza güvenmektir. Yapacağımız bilgilendirmeler bu kadar. Yapacağımız bilgilendirmeler şimdilik bu kadar.

Soru Yanıt

Soru: Heyet netleşti mi, Ahmet Türk heyette yer alacak mı? 

Ahmet Türk ile ilgili bir başvuru yapıldı. Henüz başvurulara ilişkin bir dönüş olmadığı için Ahmet Türk de heyette olacak şeklinde bir bilgiyi teyit edemiyorum. Ama başvurucular arasında Ahmet Türk de var.

Soru: Açıklamanın yazılı olacağına dair haber düştü. Ayrıca bir başka ziyaret olacak mı? Ondan sonra mı gelecek açıklama, yoksa bu ziyaretle birlikte açıklamayı da bekliyor musunuz?

Şu ana kadar buna dair netlik kazanan herhangi bir şey yok. Ne yöntemle ilgili ne açıklamanın gününe dair ne heyetin kimlerden oluşacağına dair. Yalnızca yapılan başvurular var. Bu başvurulara ilişkin bize görüşmenin yapılacağı güne dair verilmiş net bir bilgi yok.

Yarın, ertesi gün ya da sonraki günler diyemiyorum. Yalnızca buradan tekrar ediyorum: Bizim DEM Parti olarak beklentimiz, DEM Parti İmralı Heyetinin beklentisi bu görüşmenin en kısa sürede, bu hafta tamamlanmadan gerçekleşmesidir. Yazılı mı olacak, görüntülü mü olacak? Biraz önce söylediğim gibi bu da yapılacak ziyarette ancak belirlenebilecek bir şey. Sayın Öcalan ile DEM Parti İmralı Heyetinin yapacağı görüşmeden sonra sorduğunuz soruların yanıtlarını netleştirebiliriz.

O nedenle açıklamanın yöntemi, bundan sonra ne zaman gidileceği, heyetin genişleyip genişlemeyeceği konularının netlik kazanabilmesi için zamana ve DEM Parti İmralı Heyeti ile Sayın Öcalan’ın görüşmesine ihtiyacımız var. Ancak o zaman net olarak yanıt verebiliriz. Bunun en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiği konusundaki temennimizi ifade ediyoruz DEM Parti olarak.

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Barışa Ve Kardeşliğe Giden Yol Kürtlerin Ulusal Birliğinden Geçiyor

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, DEM Parti İmralı Heyeti’nin Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne yaptığı ziyaretlere değinerek, “Barışa ve kardeşliğe giden yol ancak Kürtlerin ulusal birliğinden geçer” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Meclis’te partisinin grup toplantısında konuştu. Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

“Merheba we hemûyan silav dikim, li ser seran li ser çavan hatin. Değerli arkadaşlar, hepiniz hoş geldiniz. Bu grup toplantımızda özellikle son dönem tartışmalarına dönük bir çerçeve ortaya koymaya çalışacağız. Buraya her çıktığımızda iyi temennilerle ve güzel sözlerle başlamak istiyoruz ama maalesef gaspçılar mükerrer suç işlemeye devam ediyor. İnfaz yakılıyor, daha yüksek cezalar veriyorlar ama bu kayyım meselesinde mükerrer suç işlemeye devam ediyorlar. Bıkmadılar, yorulmadılar.

Türkiye’nin gündemi başka, dünyanın ve Ortadoğu’nun gündemi başka. Bizler başka çalışmalar yapıyoruz. Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında barışı nasıl sağlarız, barışa nasıl ulaşırız diyoruz. Onlar ise dur durak bilmeden kayyım atamaya devam ediyorlar. Bakalım bu gaspçı ve inkarcı anlayış nereye kadar bunu devam ettirecek. Kars’ı bilirsiniz, Türkiye’nin en renkli kentlerinden biridir. 10-12 inanç grubu bir arada yaşıyor.

Bu sistemin ötekileştirme politikalarına rağmen Kars’ın Azerisi, Terekemesi, yerlisi, Malakanı, Ermenisi, Çerkesi, Türkmeni, Zazası, Türkü Kürdü asla karşı karşıya gelmedi. Bir arada yaşamın en örnek kentidir Kars. Kağızman da öyledir, renklidir. İnsanlar bir arada yaşıyor, sandık sonuçlarına saygı gösteriyor. Orada seçilen yerel yönetimlerimiz de kapsayıcı bir tutum sergiliyor. Ancak Kars gibi mozaik bir kentin en güzel ilçelerinden biri olan Kağızman’ı gasp ettiler, kayyım atadılar.

Belki bilmezseniz, hep Malazgirt falan diye başlanır ama Türklerin Anadolu’ya ilk girdiği yerlerden biri Kars’tır. Malazgirt’ten çok öncedir. Kağızman’dır. Kars’ta tam da o mozaiğe ve renkliliğe uygun bir söz vardır: ‘Ekmek yediğin sofraya bıçağını saplamayacaksın. Yoksa sana namert derler’. Bu söz sadece bir söz değildir. Halkların birlikte yaşamasından, o tarihsel ilişkilerden süzülerek gelen bir sözdür. Yediğin sofraya ihanet etme, bıçak saplama diyor Kars’ın Terekemesi, Azerisi, Kürdü, Ermenisi, Malakanı. Bugün o kapıları çalarak da girebilirlerdi ama kırarak giriyorlar. Bu kapıları kıran ve Kağızman’ın iradesini gasp eden anlayışı kınıyorum.

Bu yol, yol değildir. Yanlış bir yoldan gidiyorsunuz ve defalarca haykırıyorsunuz. İnsan biraz çekinir ya! Bu kumpasçı akıldan inşallah bir gün kurtulacağız. Biz, barış adına bütün arkadaşlarımızla birlikte önemli bir çabanın haysiyetiyle yaşıyoruz. Haysiyet! Peki, bu kayyım atayanlar ne için yaşıyor Allah aşkına? Biz haysiyet derken onlar gaspçılıkla, kumpasçılıkla ve sandık sonuçlarını yok sayarak tam olarak ne yapıyor, ne yapmak istiyor? Herkesi haysiyete çağırıyoruz. Bu yoldan vazgeçin, kayyımlarınızı geri çekin. Halkın iradesi tekrar Kağızman başta olmak üzere kayyım atanan belediyeleri yönetsin.

Evet bir dönüm noktasındayız. Biz öyle değerlendiriyoruz. Gerçekten bir dönüm noktasındayız. Türkiye ve Ortadoğu halklarının kaderini değiştirecek yeni bir başlangıcın eşiğindeyiz. Hepimizin on yıllarını etkileyecek bir dönüm noktasındayız. 100 yıl önce kurulan modern ulus-devlet kurtuluş ruhuna ters düştü ve devlet ile halk arasına derin bir uçurum koydu. Halk kendi devletine yabancılaştı, aidiyet duygusunu yitirdi. Sistemin ötekileştiren, reddeden, inkarcı, baskıcı tunç elinden dolayı halk yabancılaştı.

Devlet her fırsatta demokrasiden, haktan, hukuktan ve özgürlüklerden kaçtı. 100 yıldır halkı tek tipleştirmeye çalıştı. Ancak Kağızman’da olduğu gibi bir türlü bunu başaramadı, başaramayacak da. Türkiye halkları, Kürtler başta olmak üzere, 100 yıldır mücadelesiyle bu tek tipleştirmeye ve tek kimliğe sığmadı; hep kendi rengi ve kimliğiyle var oldu. Bütün farklılıklara rağmen bir arada yaşamın iyi bir örneğini veren kentlerimiz de var Kars gibi. İşte tam da bu renkli mozaiğin yaşaması için bir arada insanca ve kardeşçe yaşamanın, birbirine saygı göstermenin mücadelesini veriyoruz.

Bu dönüm noktasının heyecanını yaşıyoruz. Tam umutlanıyoruz ama beyefendiler başka başka şeyler yapmaya devam ediyor. Yaşar Kemal’in dediği gibi, ‘Demir olsaydık çürürdük, toprak olduk da dayandık’. Bu zulme, emin olun, çelik bile dayanmazdı. Bu zulmün karşısında duran ve kendi kimliğini yaşatan Kürtlere, Alevilere, devrimcilere, tüm ötekilere bin selam olsun! Ayakta durdular, dayanarak bugünlere geldiler.

Gördük ki aslında o reddedilen kimlikler bir arada yaşayabiliyor, bir arada yaşamın en güzel örneğini ortaya koyuyorlar. Kars’ta en yoksul, en emekçi insanın düğününe gittiğinizde görürsünüz ki sadece kendi dili ve kültüründen müzik çalmaz. Kürt ise Kürtçeyle başlar, Azericeyle devam eder ve Terekemeceyle bitirir. Terekeme ise oraya konuk olarak gelen Kürtlerin de şarkılarını çalar. Retçi ve inkarcı akıl Karsa baksaydı, Kars ruhunu uygulayabilseydi bugün başka yerlerde olabilirdik.

Biz her yerde diyoruz ki farklılıklar zenginliktir, farklılıklarımız birliğimizin güvencesidir. Hem “bir arada, bir olalım, birlikte olalım, güçlü olalım” diyorsunuz hem de o birliği oluşturan kimi etnik ve inanç gruplarının kimliğini tanımıyor, yok sayıyorsunuz. Peki, yok saydığınız insanlarla nasıl bir olacaksınız, nasıl birlikte olacaksınız? Nasıl güçlü olacaksınız? Değişen Ortadoğu ve dünyada bir yer nasıl tutacaksınız? Bu soruların cevabını istiyoruz. Kimliği, inancı ve dili ne olursa olsun herkesin acı çektiği bir asrı geride bırakabiliriz.

Saydığım bütün olumsuzlukları, günlere sığmayacak uzunluktaki bu anlatımı artık geride bırakabiliriz. O yok sayan aklın yerine, herkesin rengiyle ve kimliğiyle var olduğu bir sürecin kapısını aralayabiliriz. Türkiye’deki zemin bugün buna müsait. Bunu tartışıyoruz. Baskılara, zorluklara, tutuklamalara, kayyımlara rağmen umudu büyüttük, direndik, barışı mümkün hale getirdik. Yok sayanlara karşı barışı mümkün hale getirmek büyük bir başarıdır. Barışı mümkün hale getirenlere bin selam olsun! Barışı tartışanlara bin selam olsun!

Artık demokratik ve müreffeh bir Türkiye’de yeni bir asra yelken açabiliriz. Bunun koşulları var. Biraz samimi olsalar, emin olun ki önümüzdeki günlerde bu dediğimiz konular Türkiye’nin temel gündemi olacak. Bu gülünç ve kötücül aklın ortaya koyduğu pratikleri belki buralarda tartışmayacağız. İsimlerimiz farklı olabilir, dillerimiz farklı olabilir, bulunduğumuz odalar farklı olabilir ama çektiğimiz acının yükü hepimiz için aynıdır, döktüğümüz gözyaşlarının rengi aynıdır.

Hakkari’deki Kürt genci toprağa düştüğünde annesinin döktüğü gözyaşı ile Edirneli genç toprağa düştüğünde annesinin döktüğü gözyaşını kim ayırabilir? O duyguyu birbirinden kim ayrıştırabilir? Şimdi modern Türkiye tarihinin en acı dolu sayfasını kapatabiliriz. Acıyı anlatmayacağım. Yaşadınız, biliyorsunuz. Dedeleriniz anlatıyor, resmi olmayan tarihi anlatıyor. Uygulamaları ve pratikleri zaten o acılı tarihi anlatıyor.

Bembeyaz bir sayfa açabiliriz. Bu sayfayı demokrasi, eşitlik ve özgürlükle ilmek ilmek dokumak bizim elimizdedir. Bu renkleri bir esere dönüştürmek kadar güzel bir şey olabilir mi? Bir kilim düşünün ki Hakkari’nin motifi olmayacak, Karadenizlinin rengi olmayacak, İç Anadolu’nun renkleri olmayacak, Alevinin rengi olmayacak. Tek renge bürünmüş şey çekici ve demokratik olmaz ve hiçbir zaman insana güzel bir duygu vermez.

İşte bütün renklerin içerisinde olduğu bir Türkiye’yi ilmek ilmek hep birlikte dokumak bizim elimizde. Biz buna varız, yıllardır bunun için mücadele ediyoruz. Sadece kendi renklerimizi nakşedelim demiyoruz, hep birlikte nakşedelim. Ehmedê Xanî’yi de nakşedelim, Aşık Veysel’i de nakşedelim. Çobanoğlu’nu da Mahsuni’yi de nakşedelim. Ama onlar tek bir şeyi nakşetmeye çalışıyorlar.

Bunun da Türkiye’yi getirdiği noktayı hep birlikte yaşıyoruz. Birlikte yaşamak, birlikte kazanmak demektir. Evet, bu ülkenin kaybettiği çok şey var. Ekonomisini, itibarını, mutluluğunu kaybetti. Trafikte korna yüzünden insanlar birbirini katlediyor, linç ediyor. Anneleriyle telefonda Kürtçe konuşan insanlar linç ediliyor. Kürtçe müzik çaldıkları için insanlar evlerinden atılıyor, kira sözleşmeleri iptal ediliyor. Dolayısıyla birlikte kazanmak istiyorsak renklerimizle beraber olacağız, birlikte olacağız. Birbirimizin rengine, kimliğine, diline ve kültürüne saygı duyacağız.

Alın size birlikte güçlü demokratik bir Türkiye! Bu Türkiye’yi biz istiyoruz. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. Siyasetçilerin idam edildiği, insanların darbe mahkemelerinde yargılandığı, KHK’li olduğu, işinden ve aşından olduğu bir dönemi geride bırakabiliriz. 100 yıldır üzerimizde dolaşan vesayet ve darbe kara bulutlarını dağıtabiliriz. Hukuktan uzak ve halktan kopuk düzen yerine demokratik bir ülke inşa edebiliriz. İşte tam da bu noktada, Yaşar Kemal’in İnce Memedleri olarak, bizler hayal ettiğimiz Türkiye’yi birlikte kurabiliriz.

Öyle bir dönemdeyiz ki atacağımız her adım, alacağımız her karar hepimizin geleceğini belirleyecek. Alacağımız karar ve atacağımız adımlar, sadece 85 milyonun geleceğini belirlemeyecek; daha doğmamış, on yıllar sonra doğacak çocukların da geleceğini etkileyecek. Tarihi bir kavşakta olduğumuzu biliyoruz ve her adımımızı buna göre atıyoruz. Toplumsal uzlaşının ve onurlu bir çözümün kapısını aralamak için büyük bir emek ve çaba sarf ediyoruz.

Herkesin gözü Sayın Öcalan’ın yapacağı çağrıya çevrilmiş durumda. Dünyanın dört bir yanından bize mesajlar ve sorular geliyor. Büyük bir merak ve heyecan var. Milyonlarca insan bu sefer çözüm olsun diye dua ediyor. Emin olun ki Türk, Kürt, Azeri, Terekeme fark etmiyor, çünkü bu halk artık barış istiyor, artık yoruldu. Bu halk adalet ve özgürlük istiyor, kavga etmeden birlikte yaşamak istiyor.

“Barışa ve kardeşliğe giden yol Kürtlerin ulusal birliğinden geçer”

İmralı Heyetimiz yakın zamanda Kürdistan Bölgesel Yönetimine bir ziyaret gerçekleştirdi. Çok verimli geçtiğini zaten heyetimiz paylaşmıştı. Sayın Mesut Barzani, Sayın Bafil Talabani, Sayın Kubat Talabani, Sayın Neçirvan Barzani, Sayın Mesrur Barzani ve YNK Başkanlık Divanlık Divanı Üyesi Şeyhnaz İbrahim Ahmed ile çok önemli görüşmeler yaptı heyetimiz. Ulusal birlik adına tarihi adımlar atıldı.

En önemlisi de Kürt halkının önemli liderlerinden Sayın Mesut Barzani, görüşmede Sayın Öcalan’ın çözüm perspektifine güçlü bir destek sunduğunu açıkça ifade etti. Bu, tarihi bir duruştur; Kürtler bir arada ve birliktedir. Kürt siyasetini ayrıştırma politikalarınıza rağmen, Sayın Mesut Barzani ve Federe Kürdistan Bölgesindeki bütün siyasetçiler barıştan yana olduklarını ve Sayın Öcalan’ın ortaya koyduğu çözüm perspektifini desteklediklerini söyledi. Bu tarihi duruşa kıymet verin.

Yine Sayın Bafil Talabani de babası Mam Celal gibi bu süreci destekleğini, üzerine düşen her sorumluluğu yerine getireceğini belirtti. Bu sahiplenme, barış ve birlik yolunda büyük bir adımdır. Bu destekler tarihidir, çok kıymetlidir. Çünkü biliyoruz ki barışa ve kardeşliğe giden yol ancak Kürtlerin ulusal birliğinden geçer. Hewlêr’den Amed’e, Mardin’den Kobanî’ye ve Kirmanşah’a kadar bütün Kürtler, “Biz barışa hazırız” diyor. Ne güzel bir tablo!

Türkiye’nin dört bir yanındaki bütün halklar barış olsun istiyor. Herkes barışa ulaşmayı sabırsızlıkla bekliyor. Sokak hazır, toplum hazır. Her gün çeşitli kentlerde toplantılar yapıyoruz. Siyaset büyük oranda hazır. Dünyanın dört bir yanında insanlar bu çözüme destek veriyor. Peki, iktidar da barışa hazır mı? İktidar da barışa hazırsa, halkların demokratik geleceğini birlikte inşa edebiliriz. Demokratik cumhuriyeti birlikte inşa edebiliriz. Unutmayalım ki hukuk ve özgürlükten yoksun bir yerde ne devlet ne de insan mutlu olur.

Yıllardır hukukun ve adaletin olmadığı bu ülkede ne toprak ne taş ne ova ne ağaç ne de insan mutlu oldu. Toprağın ve insanın mutluluğu demokrasiden geçiyor. Biz inançlıyız, değerli arkadaşlar. Yaptığımız çalışmalardan, ortaya koyduğumuz iradeden, sorumluluğumuzu bilen söz ve pratiklerimizden dolayı siz de biliyorsunuz ki kararlıyız. 100 yıllık acılı defteri kapatıp Türkiye’yi barışa ulaştıracak iradeyi ortaya koymaya hazır olduğumuzu bir kez daha belirtmek istiyorum.

Türkiye tarihine damgasını vuran iki önemli günün haftasındayız. 28 Şubat Darbe Girişimi ve 28 Şubat Dolmabahçe Mutabakatının yıldönümünün olduğu haftadayız. 28 Şubat hem demokrasinin kesintiye uğradığı bir darbenin tarihini hem de Kürt sorununda barış umudunun yeşerdiği Dolmabahçe ruhunu hatırlatıyor. Türkiye 1997’deki gibi darbe kıskacı ile 2015’teki demokrasi ve barış umudu arasında bir tarih yaşadı.

Bizim tutumumuz nettir: 97’de yapılan darbeye karşıyız, 2015’teki demokratik çözüm umudunun da yanındayız. Türkiye’yi darbe-demokrasi sarkacından kurtarmaya hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum. Demokrasi-darbe mekaniğinden kurtulalım artık. Sayın Erdoğan dünkü kongrede darbe mekaniğinden bahsetti. Darbe mekaniğinin panzehiri demokrasidir, özgürlüklerdir. Darbe mekaniği varsa, darbe mekaniğinin işlediğini düşünüyorsanız, bunun karşısında durmanın en iyi yolu demokrasi ve özgürlükleri büyütmektir Sayın Erdoğan. 2025 yılının bu kritik haftasında, Dolmabahçe’nin demokratik çözüm ruhunu destekliyoruz.

Aynı şekilde 28 Şubat’ın darbe izlerini hem sorguluyor hem lanetliyoruz. ‘Ya silah ya siyaset’ diyenleri Dolmabahçe Mutabakatının ruhuna bakmaya davet ediyoruz. O ruh, Sayın Öcalan’ın dediği gibi, silahların susması ve siyasetin konuşmasıdır. Gelin Sayın Öcalan’ın kalıcı çözüm çabasını barışla taçlandıralım. Çatışma döngüsünü kırmanın bir fırsatı olarak görelim bu çağrıyı. Gelin, çatışmanın değil çözümün, korkunun değil huzurun Türkiye’sini hep birlikte inşa edelim.

Kürt-Türk ilişkilerinin tarihi acı deneyimlerle ve aynı zamanda olumlu referanslarla doludur. Bu kürsüde birçok defa bu olumlu referansları dile getirdik. Şimdi size başka bir örnekle bu tarihin olumlu referanslarından birisini anlatacağım. Tarihin ışığını 1530’lu yıllara çevirelim. Kürt-Türk ilişkilerinde çok önemli bir tarihtir 1530. Birileri unutmuş olabilir, birileri bunu tarihin tozlu raflarında gizlemiş olabilir ama tarih unutmaz, biz unutmayız. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Kürtler ile yapılan bir anlaşma var. Bir kanunname hazırlanıyor.

Bu kanunname Türk-Kürt ilişkilerine hukuki bir çerçeve koyuyor. Bunu yazılı bir hale getiriyor. Bazı kaynaklarda “Diyarbakır Eyaleti Kanunnamesi”, bazılarında ‘Kürdistan Kanunnamesi’ olarak geçiyor. Bu kanunname devlet arşivlerinde var. Kanuni Sultan Süleyman bu anlaşma için diyor ki ‘Yüce Allah’ın birliğine yemin ederim ki Kürdistan beyleri ile aktettiğim bu anlaşmayı hiçbir şekilde ihlal etmeyeceğim.’ Devamında da diyor ki, ‘Kim bu anlaşmayı bozarsa Allah onu kıyamet günü zalimler, günahkarlar ve suçlular arasında yargılasın’. Öyle bir anlaşma yapıyor ki Kürtlerle, o kadar güveniyor ve inanıyor ki bu sözleri sarf ediyor. Bu kadar net. Ama ne oldu?

Bu sözleşme ilerleyen süreçlerde kesintiye uğradı, yok sayıldı. Biz bu tarihsel ortaklıkların kıymetini çok iyi biliyoruz ve bu referansları önemsiyoruz. O yüzden diyoruz ki duayla başlayan süreç bedduayla bitmemeli. Bugün ‘Osmanlının torunuyum’ diyenler, bu tarihsel anlaşmanın ruhuna niye sahip çıkmıyor? Bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Kanuni Sultan Süleyman derler, diziler yaparlar, kitaplar yazarlar, resimlerini odalarına asarlar ama bu tarihsel anlaşmayı asla dile getirmezler. Bu ruha ters düşenler aslında Kanuni’nin bedduasını alacaklar. Bunu iyi bilsinler.

Sayın Erdoğan kongresinde, ‘Köküne küs ağaç yeşermez’ diyordu. Buyurun, bu ülkeyi yeniden hep birlikte yeşertmek için önce tarihimizle yüzleşelim, barışalım. Ortak paydalarda buluşalım. Em dibêjin her dar li ser koka xwe şîn dibe. Em dibêjin her ax her çand pîroz e, biqîmet e. Werin koka darê em bi hev re şîn bikin. Unutmayalım ki tarih sadece geçmişin değil bugünün de aynasıdır. Kürt sorununun çözümü aynaya bakmaktan geçer, aynayı kırmaktan geçmez. Gelin bir de tarihin projeksiyonunu bu kez 104 yıl öncesine çevirelim ve 1921 Anayasasına bakalım.

1921 Anayasasının birçok eksiği var. Bunu biz de biliyoruz. Ama Türkiye tarihinde yerinden yönetimi esas alan tek anayasadır. Özellikle Kürtlerin ve diğer halkların, kimliklerin dillerine ve yerel yönetimlerine saygı gösteren bir anlayış var. Bugün yerele saygı göstermeyenler, iradenin yerine kayyım atayanlar gibi değildi. Fakat ne oldu? 1924’te bu anlayış ortadan kaldırıldı. 1530’larda olduğu gibi.

Kürt sorununda bastırma-direniş ikileminin kapısı açıldı. Ne olduysa 24’ten sonra oldu. Kimliğini reddettiği insan, inancını reddettiği insan direndi, o da bastırdı. O varım dedi, diğeri yoksun dedi. O direndikçe, diğeri de ülkenin bütün ekonomisini ve enerjisini çarçur etti, ülkeyi uçurumun kenarına getirdi. Aşırı merkeziyetçi anlayışla demokrasi darbe mekaniğinin tornasına yerleştirildi. İşte darbe mekaniğini de 1924’ten sonra başlayan inkarcı politikalar oluşturdu.

Cumhuriyetin kurucu iradesinin mirasına sahip çıkanlara da soruyoruz: Madem kuruluş sürecinin iradesine sahip çıkıyorsunuz, o halde neden 1921 Anayasasını görmezden geliyorsunuz? Oy alırken o tarihi mirasa sahip çıktıklarını söylüyorlar ama halkları tanıyan, yerel yönetimlerin özgünlüğünü tanıyan 21 ruhunu asla dile getirmiyorlar. Neden Türk-Kürt ilişkilerini içeren 1920 ruhunu hiçe sayıyorsunuz? Neden 1920 ruhuna uygun güncellenmiş bir dil pratik ve yol haritası ortaya koymuyorsunuz? Bu soruları soruyoruz.

Osmanlı’dan Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar bu ortak yaşam adımlarını hatırlamalıyız, tarihsel karşılaşmaları doğru okumalıyız. Demokratik cumhuriyet çatısı altında bütün halklar ve inançlar özgür ve mutlu yaşasın. Sayın Öcalan’ın önümüzdeki günlerde yapacağı çağrı tarihin barışa dönük yüzünü canlandıracak önemli bir adım olacaktır. Bu tarihi çağrı hepimize büyük bir sorumluluk yüklüyor.

Biz bu sorumluluğu sırtımızda, omuzlarımızda, başımızda taşımaya hazırız. Dünya değişiyor, Ortadoğu değişiyor, yaşam değişiyor. Gelin, hep birlikte biz de değişelim; rotamız demokrasi, rehberimiz barış olsun diyoruz. Gotineke me heye dibêje dema mirov got heq çem disekine av dimiçiqe. Em jî dibêjin aştî heq e, edalet heq e, çareserî, maf heq e. Werin heqê gelan nas bikin.

Bugün böyle daha çok bu sürece değindik. Genel memleket meselelerini bu grup toplantımızda dile getirmedik. Gerçekten tarihi bir eşikteyiz. Bu tarihi kapıları barışa, kardeşliğe ve özgürlüğe açmaya çalışan Kürtler kadar, umarım ki bu ülkeyi yönetenler de samimi olur. Ramazan ayına gireceğiz. Ramazan ayının ülkemize, ülkemizde yaşayan inançlı insanlarımıza, Müslüman alemine barış, demokrasi ve özgürlük getirmesini diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.”

“Çağrının ciddiyetine uygun bir formül bulunsun”

Partisinin grup toplantısının ardından, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’un “Görüntülü mesaj için mevzuat yok” açıklamasına dair soruyu yanıtlayan Bakırhan, “Birçok konuda mevzuat yarılıyor. Başka yaklaşımlar da ortaya konuluyor. Böylesi tarihi bir meselede yapılacak çağrının ciddiyetine uygun bir formül bulunsun diyoruz. Bulunacağına da inanıyorum” dedi.

Bakırhan, Abdullah Öcalan’dan ne zaman çağrı yapılacağına dair soruya şu yanıtı verdi: “Bir çağrı olacak ve bu yakın zamanda olacak. Tarihi hakkında şu anda bir şey söyleyemiyorum” diye kaydetti. Bakırhan, görüşme için başvuru yapılıp yapılmadığına dair soruya ise, “Bunlar teknik meseleler. Başvuru yapılmıştır. Onlar adına bir şey demeyeyim” diye kaydetti.

Bakırhan’ın bu sözleri sonrası 3’üncü görüşme için başvurunun yapıldığına dair haberler geçildi. DEM Parti Basın Bürosu, bilgilendirme notu paylaşarak, başvurunun yapılmadığına işaret ederek, Eş Genel Başkan Bakırhan’ın söz konusu durumu “bir ihtimal” şeklinde dile getirdiğini paylaştı. Açıklamada, başvuruya dair hazırlıkların devam ettiği ifade edildi.

Paylaşın

DEM Partili Kağızman Belediyesi’ne Kayyım Atandı

“Silahlı terör örgütüne üye olma” iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası alan DEM Partili Kars’ın Kağızman İlçesi Belediye Eş Başkanı Mehmet Alkan’ın yerine Kağızman Kaymakamı Okan Daştan kayyım olarak atandı.

Haber Merkezi / Mehmet Alkan’ın görevden alınmasına ilişkin karar sabah saatlerinde İçişleri Bakanlığı tarafından duyuruldu. Mehmet Alkan hakkındaki hapis cezası kararını geçen hafta Kars 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi vermişti.

İçişleri Bakanlığının konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Kars İli Kağızman İlçe Belediye Başkanı Mehmet Alkan’ın, Kars 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2020/44 Esas sayılı dosyası kapsamında ‘Silahlı Terör Örgütüne Üye Olma’ suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası alması nedeniyle; Mehmet Alkan Anayasa’nın 127’nci maddesi ile 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 47’nci maddesi gereğince geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanlığı’nca görevden uzaklaştırılmıştır.

5393 sayılı Belediye Kanunun 45 ve 46’ncı maddeleri uyarınca Kağızman Kaymakamı Okan Daştan, Kars Valiliğince Kağızman Belediye Başkan Vekili olarak görevlendirilmiştir.”

DEM Parti’den konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Halkın iradesinden korkanlar yine devrede” denilerek, “Demokrasiye, halkın iradesine, seçilmiş belediye eş başkanlarımıza yapılan bu darbeyi asla tanımıyoruz. Kayyım düzeni çökecek, halk kazanacak!” ifadelerine yer verildi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada kayyum atanmasına tepki gösterdi. Bakırhan, şu ifadeleri kullandı: “Kayyum düzeni adeta bir mizansen gibi işliyor. Yargı, İçişleri Bakanlığı ve kolluk güçleri, bir merkezden düğmeye basılmış gibi eş zamanlı harekete geçiyor. Daha duruşma bile başlamadan belediye binası abluka altına alınıyor, kayyum bina önünde hazır bekliyor.

Vali ise Kars’ta 10 günlük eylem yasağı ilan ediyor. 12 Eylül’ü, OHAL süreçlerini ve darbe dönemlerini aratmayan bu uygulamalarla Kağızman halkının iradesine açıkça el konuluyor; ilçeye giriş çıkışlar dahi yasaklanıyor. Bu haksızlığı, adaletsizliği ve onursuzluğu asla kabul etmeyeceğiz! Kayyumlar; hukuksuzluk, yolsuzluk ve talandır. Ama unutmasınlar, onlar gidecek, biz kalacağız! Halkın iradesi kazanacak!”

CHP’de halkla ve medyayla ilişkilerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut da kayyum kararına, “Kağızmanlıların iradesine ve demokrasiye vurulan bir darbe” ifadeleriyle tepki gösterdi. Bulut, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “31 Mart seçimlerinin üzerinden 1 yıl bile geçmeden iktidar, seçimlerde kazanamadığı 12 belediyeye masa başı oyunlarıyla el koydu” dedi.

CHP Kars Milletvekili İnan Akgün Alp, “Kayyum darbedir, halk iradesinin gaspıdır. Görevinden alınan ve yerine kayyum atanan Kağızman Belediye Başkanı Mehmet Alkan, ilimizde hem milletvekili hem de iki defa Belediye Başkanı seçilmiş saygın bir siyasetçidir. Haksız bir cezaya maruz kalmıştır. Kayyumu kabul etmiyorum, Kağızman halkının yanındayım” dedi.

CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu da sosyal medya mesajında Kürt meselesinde önemli bir süreç yaşandığını ancak AK Parti’nin samimi olmadığını savunarak, “Böyle hukuk dışı uygulamalara imza atanlar, sandıkta demokratik yollarla mutlaka hesap vereceklerdir” diye yazdı.

Kaç belediyeye kayyum atandı?

31 Mart 2024 yerel seçimlerinden sonra kayyum atanan ilk belediye Haziran ayında Hakkari oldu. 30 Ekim 2024’te de İstanbul’da Esenyurt Belediyesi’nin CHP’li Başkanı Ahmet Özer tutuklandı ve yerine kayyum atandı. 4 Kasım 2024’te Mardin, Batman ve Halfeti belediyelerine kayyum atandı.

22 Kasım 2024’te DEM Parti’nin Tunceli ve CHP’nin Ovacık belediyelerine kayyum atandı. 29 Kasım 2024’te Van Bahçesaray Belediyesi Başkanı Ayvaz Hazır’ın görevinden uzaklaştırıldı ve yerine kayyum atandı. 13 Ocak 2025’te Mersin Akdeniz ilçesindeki göz altılardan sonra buraya da kayyum atandı.

29 Ocak’ta Siirt Belediyesi’ne kayyum atandı. Daha önce son olarak 15 Şubat’ta Van Büyükşehir Belediye Başkanı Abdullah Zeydan, “terör örgütüne yardım etmek” iddiasıyla yargılandığı davada 3 yıl 9 ay hapis cezası almasının ardından görevden alınmış ve yerine Van Valisi Ozan Balcı kayyum olarak atanmıştı.

Paylaşın

Tuncer Bakırhan’dan “Yargı” Çıkışı: Tarafsız Ve Bağımsız Olmalı

Partisinin İstanbul kongresinde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “İktidarın emrinde bir yargı olmaz. Yargı tarafsız olmalı, yargı bağımsız olmalı. Bu iktidar ve onun yargısı, işte böyle davranarak bu ülkeyi hem yurtdışında hem uluslararası kamuoyunda itibarını zedeler. Demokrasiyi zedeler” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Örgütü, 3’üncü Olağan Kongresi’ni Yahya Kemal Beyatlı Gösteri Merkezi’nde gerçekleştiriyor.

DEM Parti bayraklarıyla donatılan kongre salonuna,  “Savaşta barışta gençlik ön saflarda”, “Kayyımlar gidecek biz kalacağız”, “Büyük direneceğiz büyük kazanacağız”, “2025 yılını özgürlük yılı yapacağız”, “Genç başladık genç başaracağız”, “Örgütlü direneceğiz emek sömürüsüne son vereceğiz”,”Jin Jiyan Azadî”, “Demokratik yaşam için eşitlik adalet özgürlük” pankartları asıldı.

Kongreye, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın yanı sıra siyasi parti temsilcileri, sivil toplum ve kadın örgütleri temsilcileri ile binlerce yurttaş katıldı. Kongrede konuşan Bakırhan, şunları söyledi.

“Cemal Kavak yoldaş şahsında bugüne kadar emek veren değer katan, bedel ödeyen ama aramızda olmayan bütün yoldaşlarımızı sevgi ve saygıyla anıyor, onları mücadelemizde ve yüreğimizin en baş köşesinde taşıyoruz. Hem dünya hem Ortadoğu hem de Türkiye tarihsel bir süreçten geçiyor. Bu tarihsel süreçte bütün ülkeler, bütün yönetimler bugüne kadar yapmış oldukları politikaları gözden geçirerek, kendisini yeni döneme ve gelişmelere göre şekillendirmeye çalıştığı bu süreçte maalesef Türkiye, AKP ve MHP iktidarı yine yanlış rotada ve yolda yol almaya devam ediyor.

Dünya, Ortadoğu yeniden şekillenirken bizimkiler hala 100 yıllık ret ve inkar politikalarını hayata geçiyorlar. Hakkari’den başlayarak Türkiye’nin dört bir yanına kayyım atamaya devam ediyorlar. Yine alnının terinin karşılığını almak isteyen bunun için direnen greve giden insanca yaşam mücadelesi veren emekçiler darp ediliyor, öncüler tutuklanarak cezaevine gönderiliyor. Bu yetmiyor.

Belediye eşbaşkanları hakkında soruşturmalar başlıyor. Yargı muhalifler üzerinden bir sopa olarak kullanılmaya devam ediyor. Yetmedi. Her gün kadınlar katlediliyor. Kadın katliamlarını önlemek için yasalar çıkarması gerekenler İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldırarak, bir nevi kadın kırımını meşrulaştıran bir anlayışla hareket ediyor.

HDK, 14 yıldır ezilen ve yok sayılan tüm halklar için mücadele yürütüyor. HDK’de onlarca arkadaşımız gözaltına alındı, 30 arkadaşımız tutuklanarak cezaevine gönderildi. Neymiş? HDK terör örgütü imiş. Arkadaşlar 14 yıldır İstanbul’un merkezinde binası, tabelası asılı bulunan 14 yıl içinde Türkiye’de siyasetçilerin, akademisyenlerin katıldığı çalışmalara imza atan çok değerli çalışmalar yapan, barış ve çözüm konusunda onlarca çalıştay yapan HDK’nin terör örgütü olduğu bugün mü aklınıza geldi sizin.

HDK, 14 yıldır İstanbul’un merkezinde tabelasıyla, binasıyla, çalışmalarıyla Türkiye demokrasisinin çalışmalarına katkı sunan bir kurumdur. HDK, terör örgütü değil, ezilen Kürt kadınıdır, Alevidir, gençtir, direnen işçidir, 16 milyon emeklidir. HDK Kürt’tür, Türk’tür, Arap’tır, ezilenler ve emekçilerdir. Onun için HDK’nin ne olduğunu öğrenmek istiyorsanız Esenyurt’taki emekçilere, ezilenlere sorun, Çorlu’da, Tekirdağ’da direnen işçilere sorun. 14 bin lira ile geçinmek zorunda kalan emeklilere sorun, kadınlara sorun, umudunu çaldığınız gençlere sorun. O zaman HDK’nin ne olduğunu kim olduğunu çok iyi görürsünüz.

Ne yapmış HDK? Kürt ve Türk ittifakı için Kent Uzlaşısı yapmış büyük suçu buymuş. Türkiye’nin Kürtlerin bütün halkların ve inançların bir arada yaşaması için çalışma yapmışsa dava açmak değil önünde saygıyla eğilmek gerekiyor. Yüzyıldır bu topraklarda Kürdü, Alevi’’yi diğer farklı inanç ve gruplarını ayrıştırdınız. Yok saydınız yok etmeye çalıştığınız. HDK, yok etmeye çalıştığınız, soy saydığınız halkların ve inançların bahçesidir. HDK, Türkiye’dir, 85 milyon insandır. Türk ve Kürt ittifakı için çalışmak ne zamandan beri suç olmuş.

Türk ve Kürt ittifakını savunmak suçsa 1920 öncesi Kurtuluş Savaşı’nda Kürtlere giden Mustafa Kemal’e ne yapacaksınız? Kurucu meclise ne diyeceksiniz. Lazistan mebusuna, Kürdistan mebusuna ne diyeceksiniz. Kürt ve Türk ittifakı bu toprakların olmazsa olmazı ve en önemli meselesidir. HDK, bu ittifakı sağlamak için kavgasız, savaşsız, çatışmasız demokratik bir Türkiye zemini için mücadele etmiştir ve etmeye devam edecektir. Bu soruşturmalar bu tutuklamalar, bu yargı sopası ile ülkenin en devrimci, en demokratik kurumunu kriminalize etmek doğru değil, buna izin vermeyiz. Ben HDK’liyim biz HDK’liyiz. Hepimiz HDK’liyiz olmaya devam edeceğiz.

‘Kent Uzlaşısı’ suç unsuru yapılıyor. Kürtler ve Türkiyeli emekçiler, ittifak yapamaz, uzlaşamaz. Yerel yönetimlerde iktidar olamaz. Bu bir savcının işi midir? Bir savcı mı karar verecek kiminle yürüyeceğimize. Kiminle ittifak yapacağımızı, kiminle Esenyurt’tu yöneteceğimizi savcı beyefendiye mi soracağız. Gücü yetiyorsa o savcı, buyursun Esenyurt’ta karşımıza aday olsun iktidarı da yanına alsın gelsin yarışalım.

Savcı efendi ne diyor biliyor musunuz? Vanlılar Van’ı da yönetemez Esenyurt’tu da yönetemez. Biz de diyoruz ki; Vanlılar Van’ı da, Esenyurt’tu da yönetmeye devam edecek. Van direnişi ve duruşuyla 14’te 14 yaparak sizlere en büyük mesajı vermiştir. İki dönem kayyım atadınız Kürdistan coğrafyasında yaşayan halkımız sizlere sandıkta dersinizi verdi. Yetmedi 3’üncü dönem tekrar kayyım atamak neyin nesidir. Bu halkın iradesine kayyım atamaktan, bu halkın kimliğini onurunu yok saymaktan vazgeçin. Bu halk kendisini yönetecek, ittifak yapacak ve dün olduğu gibi bugün de yarın da daha güçlü bir şekilde İstanbul’u da Ankara’yı da Türkiye’deki bir çok kenti birlikte yönetecek.

“Yargı tarafsız olmalı, yargı bağımsız olmalı”

Kadın, ‘İstanbul Sözleşmesi’ deyince işkence görüyor. TÜSİAD, işverenler kurulu ‘hukuk yok’ deyince yargı hemen göreve koşuyor. Van’da Rojin Kabaiş katledildi, bütün delilleriyle olay ortada dururken yargı yok ama TÜSİAD ‘hukuk’ deyince bir gün sonra yargı koşarak göreve geliyor. Rojin Kabaiş’i görmeyen yargı, TÜSİAD’ın ‘hukuk yok’ demesine ‘kayyım atamalarının anti demokratik olduğunu’ söylemesine yargı hemen koşuyor.

İktidarın emrinde bir yargı olmaz. Yargı tarafsız olmalı, yargı bağımsız olmalı. Bu iktidar ve onun yargısı, işte böyle davranarak bu ülkeyi hem yurtdışında hem uluslararası kamuoyunda itibarını zedeler. Demokrasiyi zedeler. Halkların birbiriyle bu aidiyet bağını zedeler. Yargıya, işini yapmasını, olumsuzlukları, katliamları kayyım gaspını, kayyım hırsızlığını soruşturması için çağrı yapıyoruz. Yargının işi DEM Parti’nin kiminle ittifak yapacağı değil, olmamalıdır, olamaz da.

Değerli halklar, tüm bunların yanında Sayın Erdoğan geçen gün ‘sandığın itibarına gölge düşürülmesine izin vermeyeceğiz’ diyor. Allah aşkına sandık mı kaldı? Sandığın onuru mu kaldı? Sandığı yere gömdünüz, yok saydınız. Hakkari’nin iradesini gasp ettiniz, sandığın itibarını mı bıraktınız ki sandığın itibarına gölge düşürmeyeceğiz diyorsunuz? Kimi kandırıyorsunuz? Burada oturan halklarımız emekçilerimiz sizin sandığa nasıl yaklaştığınızı çok iyi biliyor. Lütfen eğer haberiniz yoksa Van’a bakın, Mardin’e bakın, Akdeniz’e, Esenyurt’ta bakın.

Oralarda sandığın itibarı yerle bir edildi. Oralarda halkın iradesi gasp edildi, çalındı. Sayın Erdoğan, haberiniz yoksa şimdi söylüyorum, duyun o zaman. Biz Türkiye’nin en büyük 3’üncü zeminiyiz. Siyasette bütün hesaplar yapılırken biz olmadan hiç bir hesap doğru sonuç vermiyor. Bu engeller Türk ve Kürt kardeşliği önünde engel olamayacak. Bu engeller bizi durduramayacaktır. Bu engeller olsa dahi Munzur gibi akar, yolumuzu bulur demokrasi, özgürlük eşit yurttaşlık mücadelesini devam ettiririz. Bıkmayacağız, yorulmayacağız. Türkiye’yi demokratikleştireceğiz.

Bütün bu saldırılara rağmen engellemelere rağmen bütün inkar ve yok saymalara rağmen Türkiye’nin demokratikleşmesi bizim vazgeçilmez temel görevlerimizden biridir. Suriye ‘de yeniden ittifaklar oluşuyor. Her ülke yeniden bir konum almak zorunda kalıyor ama bizim o yüzyıllık inkarcı akıl Suriye‘ye de rahat vermiyor. Kuzey ve Doğu Suriye’nin statü elde etmemesi için elinden bütün çabayı ortaya koyuyor.

Yahu Van’da Hakkari’de Kürdün iradesini kabul etmiyorsun, Kuzey ve Doğu Suriye’den ne istiyorsunuz? Ne istiyorsunuz oradaki Kürt’ten, Alevi’den, Çerkes’den Ermeni’den, Ezidî’den. İnsanlar orada demokratik bir zeminde bir arada yaşamaya çalışıyor. Bu düşmanlıktan vazgeçin. Bırakın Suriye’nin geleceğini Suriye halkları karar versin. Bırakın Kuzey ve Doğu Suriye’nin gerçeğine orada yaşayan halklar karar versin.

Size mi kalmış SMO çeteleriyle birlikte Tişrîn Barajı’na saldırmak. Kürt statü elde etmesin diye Suriye rejimiyle ilişkiye geçmek. Size düşen Kürdün statüsünü kabul etmektir. Suriye rejimi üzerinde bir etkiniz varsa Kürt ile barışını sağlayın. İstanbul’da yüksek sesle haykırıyorum. Barışa var mısınız? Hem Türkiye’de hem Suriye’de hem de Ortadoğu’da. Biz varız, Sayın Öcalan var, DEM Parti var, HDK var, Kürt, Alevi, Emekçi var. Sağdan sola kadar Türkiye’de hatırı sayılır bir zemin çözüm diyor, barış diyor ama beyefendilerin aklı başka çalışıyor.

Türkiye’de siyasal anlamda tarihi bir süreç, tarihi bir tartışma günlerini yaşıyoruz. Sayın Öcalan, İmralı Cezaevi’nden bir tarihi çağrı da yapacak. O tarihi çağrıda ekonomide adalet demokratik ve bağımsız yargı. Kürtlerin anadilini, özgürce konuştuğu iradelerinin gasp edilmediği, Alevilerin eşit yurttaş olduğu gençlerin ve kadınların katledilmediği, umutlarının çalınmadığı bir demokratik Türkiye düşüncesi ortaya konulacaktır. Bir yol haritası ortaya konulacaktır. Biz de bu tarihi çağrıyı önemsiyoruz.

DEM Parti olarak ilk günden beri Sayın Öcalan’ın ortaya koyacağı bu tarihi çağrının arkasında olduğumuzu desteklediğimizi ve savunacağımızı belirtmiştik. Bir tarihi çağrı var ama bazıları memnun değil. Kimileri diyor ki Kürtleri kandıracaklar, Kürtler nasıl kanacaksa? 100 yıldır, 30 defa yok sayılan katledilen, hapsedilen sürgün edilen, açlıkla terbiye edilen bu halk kandırılmadı bugünlere geldi. Türkiye’nin en büyük 3’üncü zemini oldu. Siz merak etmeyin biz kandırılmayız. Bu kaygı ile gecenizi gündüzünüzü geçirmeyin.

Bununla kaygılanacağınıza bu sürece destek verin. Biz kanacak bir halk değiliz biz kanacak bir parti değiliz. Biz kanacak halklar zemini değiliz. Sayın Öcalan’ın çağrısıyla birlikte bu beka, güvenlik dedikleri sığındıkları o liman da ortadan kalkacak. Sayın Öcalan çağrı yaptıktan sonra artık Türkiye’de demokrasi konuşulacak.

Özgürlükler konuşulacak. Kimin yanında olduğu, kimin karşısında olduğu açığa çıkacak. Kimin yalan söylediği, kimin gerçekten inandığı ortaya çıkacak. Yapılacak tek şey var. Demokrasiyi de ekonomiyi de rayına sokacak Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesidir. Türkiye’nin demokratikleşmesidir. Bundan kaçan kaybeder.”

Konuşmaların ardından faaliyet raporu okundu. Ardından tek liste ile gidilen seçimlerde Arife Çınar ile Çınar Altan, yeni eşbaşkanlar oldu.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: İktidar Süreci Baltalamaya Çalışıyor

Yeni sürece dair değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Biz samimiyiz, öteden beri barış elini uzatıyoruz. Samimi olmayan iktidarın kendisidir. Türkiye, çözümü ve barışı konuşuyor ama hükümet hiç oralı değil. İktidar HDK tutuklamalarıyla bu süreci baltalamaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Tuncer Bakırhan, ayrıca, Öcalan’ın “bir yol haritası” hazırladığını ifade ederek “Türkiye’de yaşayan halkların ve inançların demokratik bir zeminde yaşaması için Alevilerin eşit yurttaş olabilmesi için, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için bir yol haritası hazırlıyor, bir çağrıya hazırlanıyor” dedi ve ekledi:

“Sayın Bakan daha yeni mevzuatı, hukuku hatırlamış. Şimdi yapılacak bu çağrı karşısında sizi ciddiyete, samimiyete davet ediyorum. Sayın Öcalan’ın yapacağı bu tarihi çağrının, anı anına Türkiye halklarıyla buluşmasını sağlayacak bir yol ve yöntem bulmanız gerekiyor. Sayın Bahçeli ‘Meclis’e gelsin’ demişti, artık gerisini siz bulun Sayın Bakan. Sanki mevzuat, hukuk uyguluyorsunuz. Çağrı yapılacağı zaman mevzuat ve hukuku hatırlatıyorsunuz. Sayın Bakanı ciddiyete, samimiyete davet ediyorum.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Tunceli 2. Olağan İl Kongresi’nde konuştu. Bakırhan, konuşmasında şunları söyledi:

Sima bi xêr ameyî, hûn bi xêr hatin, li ser seran li ser çavan hatin. Değerli Dersimli yoldaşlarım, STK’lerin ve siyasi partilerin değerli temsilcileri, hepiniz saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kongremize şimdiden başarılar diliyorum. Sözlerime başlamadan önce Dersim’in kutsal mekanlarına, Düzgün Baba’ya, Mercan Dağları’na, Fatma Ana’ya, Buyer Baba’ya, Munzur’a selamlarımı iletiyorum.

Yine bu topraklarda eşit yurttaş olarak yaşamak için mücadele etmiş, şu anda aramızda olmayan ama mücadelesiyle, duruşuyla ve direnişiyle ön açan Seyid Rıza’ya, Ana Besê’ye, Zarife’ye, Alişer’e, Doktor Şivan’a ve Aysel Doğan’a sevgi, saygı ve minnetlerimi iletiyorum. Onların şahsında şu anda aramızda olmayan onlarca, yüzlerce, binlerce canımızı da saygı ve minnetle anıyorum. Onların mücadelesine bağlı kalacağımızın, o bayrağı bir gün mutlaka ama mutlaka zafere taşıyacağımızın sözünü bir kez daha yineliyoruz.

Dersim sıradan bir şehir değil. Dersim, hakikatin yoludur; direnişin ve duruşun kentidir. Dersim pes etmeyen, inatla kimliğine, kültürüne ve özgürlüğüne sahip çıkan ve bu yönleriyle de bize örnek olan çok değerli bir kentimizdir. Onun için bugün özellikle burada olmak istedim. Gerçekten mutluyum ve gururluyum.  Dersim Reye Heq inancının ser çeşmesidir. Kimliğini inatla ve inançla yaşatan bir kent olması açısından da önemlidir.

Dersim bize büyük bir miras bıraktı. Denizlerin, Mahirlerin İbrahimlerin, Sakinelerin mirası çok değerlidir, kutsaldır. Bu onurlu direniş mirasını yaşatmak için elimizden gelen bütün çabayı ortaya koymaya devam edeceğiz. Kayyımlarıyla kesinlikle mücadelemizi durduramayacaklar. Hak ve hakikat yolunda, özgürlük yolunda, eşit yurttaş olma yolunda verilen bu değerli mücadele bütün zulüm politikalarına karşı devam edecektir.

“Bu inkarcı politikalarınızdan vazgeçin”

M. Ali Bul Başkanımız, Ergin Başkandan önce çıktı. Nurhayat Başkan çıktı ve daha binlercesini sayabilirim. Eğer tutuklamalar, baskılar ve bu kayyımcı anlayış başarılı olsaydı, bugün arkadaşlarımızla birlikte bu mücadeleyi daha güçlü bir şekilde devam ettiremezdik. Asıl ders alması gereken, bu retçi ve inkarcı sistemdir; yok etmeye çalışan bu sistemdir. 100 yıldır aynı ezberi tekrar ediyor. Seyid Rıza vazgeçti mi ki biz vazgeçelim? Sakine vazgeçti mi ki biz vazgeçelim? İşkence edilip öldü diye mezarlığa bırakılan Aysel Doğan vazgeçti mi? Bu direnişten, bu duruştan artık siz ders alın. 100 yıllık inkar politikalarınızı bir kenara bırakın.

Kayyımlarla halkın iradesini gasp eden, sandığa atılan helal oyları yok sayan bir anlayışla Dersim’in direnişini durdurabilir misiniz? Siz dağların kayıp anahtarını arayan Dersim halkının mücadelesine ket vurabilir misiniz? Biz mücadelen vazgeçmiyoruz. Haklı bir mücadelenin sahipleri olarak vazgeçemeyeceğimizi daha kaç defa size söyleyeceğiz? Sadece bu kongre salonunda değil yaşamın her alanında vazgeçmeyeceğiz.

Cezaevlerindeki doluluk oranı yüzde 130’larda. Kürtler, Aleviler, Kızılbaşlar vazgeçti mi? Üç dönemdir kayyım atadığınız Van halkı vazgeçti mi? Siz kayyım atadıkça onlar 14’te 14 yaptı. On bin kaçak seçmen taşıdığınız Siirt mi vazgeçti? Dersim’in dağını, köyünü, yaylasını boşalttınız, yasakladınız; Siirt’te neredeyse köy bırakmadınız. Mersin’e giden Siirtli Kürtlüğünden vazgeçti mi? İstanbul’a, Adana’ya, Mersin’e giden Aleviler inancından vazgeçti mi? Dolayısıyla bu duruş, bugün Dersim’deki bu coşkudan ve kitlesellikten ders alması gerekenler reddedenlerdir, inkar edenlerdir.

Siz de takip ediyorsunuz. Hegemonik emperyalist güçler kendi çıkar ve menfaatleri için savaş çıkarmayacakları bir coğrafya neredeyse bırakmadılar. Dünyanın dört bir yanında bu hegemonik emperyalist güçlerin paylaşım savaşları sürüyor. Ama katledilenler yoksul ve emekçi halklardır. Ortadoğu yanı başımızda. Her gün çatışmalar var, her gün insanlar yerinden ediliyor. Hegemonik güçler bu tabloyu izleyerek keyiflerine ve rantlarına bakıyorlar. Oradan geçecek enerji hatlarına bakıyorlar.

Gazze’de kimin öldüğü, kimin kaldığı umurlarında değil. Kuzey ve Doğu Suriye’de katledilen Kürtler kimsenin umurunda değil. Ortadoğu’yu cehenneme çeviren bu emperyalist hegemonik güçlere zemin hazırlayanlar kim? Ortadoğu’daki oligarşik yönetimler Kürt’ün, Alevi’nin, Ermeni’nin, Êzidî’nin, kadınların ve gençlerin kimliğini tanısaydı böyle emperyalist müdahalelere açık bir hale gelmeyecekti.

Bir suç emperyalistlerin, bir suç da onlara bu zemini açan antidemokratik iktidarların, oligarşik iktidarlarındır. Dolayısıyla hem dünyadaki savaşlardan hem Ortadoğu’daki gelişmelerden herkes büyük dersler çıkarmalıdır. Demokrasisini ve özgürlüklerini yerleştirmiş olan hiçbir ülke emin olun ki hegemonik güçlerin saldırılarına maruz kalmaz. Demokrasisini sağlayan bir ülke güvenlik sorunu yaşamaz. Güvenlik kaygısı yaşayan ülkeler antidemokratik ülkelerdir. İşte tam da bu sebeple Türkiye’de 1 Ekim’de yeni bir tartışma süreci başladı.

Bir tarafta Kürt sorunu konuşuluyor, bu tartışmaların bir barış sürecine evrilmesi tartışmaları var. Diğer tarafta dolu dizgin bir zulüm var, tutuklamalar var, gözaltılar var, kayyımlar var. Bugüne kadar görmediğimiz vahşet politikaları hayata geçiriliyor. Haklı olarak şunu soruyor olabilirsiniz: Ne oluyor? Hani barış tartışılıyordu, hani bir barış süreci tartışılıyordu, hani İmralı’ya heyetler gidiyordu? Ancak ülkeyi yönetenler, mevcut antidemokratik koşullardan beslenenler demokrasiye kolay gelmezler; barışı ve özgürlüğü kolayca kabul etmezler. Çünkü onların varlık gerekçeleri baskı ve inkardır. Alevi’nin kimliğini yok saymaktır, Kürt’ü yok saymaktır.

Dolayısıyla, evet, bu tartışmalar var. Evet, işimiz zor. Evet, bu ülkeyi yöneten bir avuç muktedir kolay kolay barışa gelmez. Ama bir gerçek daha var: Güçlü ve örgütlü olmak, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en dinamik örgütlü gücü olmak antidemokratik rejimleri, yönetimleri, antidemokratik karakterdeki iktidarları istemeseler de bu zemine çeker. İşte tam da 1 Ekim’den sonra başlayan tartışmaların sebebi budur. 100 yılık politikalar sonuç almadı. Aleviler, ‘Kimliğim her şeyimdir, eşit yurttaşlık istiyorum’ dedi, vazgeçmedi. Kürtlere uygulanmayan zulüm kalmadı.

Dersim’in her santimetrekaresi her ağacı zulüm yaşadı. Dolayısıyla bu politikalar sonuç vermedi. Bitmeyen, kimliğini ve özgürlüğünü isteyen bu halk gerçekliği karşısında meseleyi diyalog ve müzakereyle çözmek gerekiyor. 1 Ekim tartışmaları budur. 1 Ekim tartışmaları, güçsüzlüğümüzden ve pes etmemizden dolayı değil; yüz yıldır zulüm politikalarının sonuç almamasından dolayı başlamıştır. Merak etmeyin, kimse Seyid Rızaların torunlarını kandıramaz. Munzur’un önüne onlarca set çektiler, Munzur’un akışı durdu mu? Dolayısıyla zulüm politikaları bizim akışımızı durduramaz; yolumuzu bulur, yine devam eder gideriz.

1 Ekim, sizin mücadelenizin ve duruşunuzun bir sonucudur. Bizim kimseden bir beklentimiz yok. Kimseye boynumuzu uzatmadık. Biz hakikati gösterdik. Biz, Alevilerin eşit yurttaş olması gerektiğini vazgeçmeden dile getirdik. Kürtlerin ve diğer halkların kendi kimlik ve inançlarıyla yaşayacakları bir zemini işaret ettik. Onun için korkması gereken, tereddüt etmesi gereken biz değiliz.

Biz olduğumuz yerdeyiz; Dersim halkının yerel yönetimlerde ortaya koymuş olduğu iradeyiz, iki dönem kayyım atanmasına rağmen 14’te 14 yapan Van’ız. Biz yerimizdeyiz. Biz yerimizdeyiz ama oyalayan, kandırmaya çalışan kaybeder. Bu meseleyi çözmeyen iktidarını devam ettiremez. Kürt meselesi var oldukça bu ülkede ekonomi düzelmez. 3 trilyon dolarını Kürt anadilini konuşmasın, Dersim inancını yaşamasın diye savunmaya harcayan kaybeder. Kaldı ki artık oraya harcayacak milyon dolarlar da kalmadı, bırakın 3 trilyon doları.

“Bu iktidar HDK tutuklamalarıyla süreci baltalamaya çalışıyor”

Sizin mücadeleniz kendisini dayattı, barış kendisini dayattı. Diyalog ve müzakere artık kaçınılmazdır. 1 Ekim tartışmalarının başlamasının sebebi budur. Biz samimiyiz, öteden beri barış elini uzatıyoruz. Samimi olmayan iktidarın kendisidir. Türkiye, çözümü ve barışı konuşuyor ama hükümet hiç oralı değil. İktidar HDK tutuklamalarıyla bu süreci baltalamaya çalışıyor. HDK, bütün halkların ve inançların, çatısı altında özgürce bir araya geldiği bir zemindir.

Sömürü olmasın, İstanbul Sözleşmesi tekrar gelsin, kadınlar katledilmesin, her nehrin önüne baraj çekilmesin, her dağ bir AKP’li sermayedara peşkeş çekilmesin diye bir araya gelenlerin zeminidir. HDK; Kürt’tür, kadındır, Alevi’dir, sosyalisttir, devrimcidir, umudu çalınan gençtir. HDK, terör örgütü değildir. Son tutuklamalarda ne söylüyor savcı biliyor musunuz? “HDK’ye girdiğiniz tespit edilmiş”. HDK, devletin yasalarına göre kurulmuş bir kurumdur. Tabii ki kapıdan gireceğim, camdan mı gireyim?

Bölgede de bir savcı bir yöneticimizi gözaltına alırken söyle demiş: ‘HDP’ye girerken görüntünüz var’. Türkiye’nin 3. büyük partisine, Türkiye’nin en sahici muhalefetinin mekanına girmek de suçmuş! Bu zihniyetle barış gelmez. Kendisine çeki düzen vermesi gerekiyor. Bu zihniyetin barışa ve çözüme ikna olmasın. Bu zihniyetin Sayın Öcalan’ı anlaması lazım.

Bu zihniyetin Dersim’e bakması lazım. Her karışı katliam gören bu coğrafyadan dersler alması lazım. Artık uygulanan politikaların sonuç almadığını görmesi gerekiyor. Dersim bölgenin hafızasıdır. Dersim’de Aleviliğe ve Kürtlüğe inkar dayatıldı. Ben bir Sünni Kürt olarak bir defa zulüm gördüysem, Dersim’in Alevileri iki defa zulüm gördü, yok sayıldı. Onun için Dersim hafızadır. Dersim ile barışmayan, iradesini tanımayan samimi değildir.

Alevi’yi sürecin içinde görmeyen akıl bu meseleyi görmekten uzaktır. Bölgenin hafızası olan Dersim’i, Dersim’in ruhunu dikkate alın. Dersim emekçilerin, sosyalistlerin, Alevilerin, Kürtlerin ve diğer halkların kardeşçe bir arada yaşadıkları bir kenttir. Dersim’de kimsenin neye inandığına, nasıl düşündüğüne, nasıl yaşadığına kimse karışmaz. Türkiye’nin demokratikleşmesi Dersim ruhunu kabul etmekten geçer. Sizler, çifte inkar ve asimilasyona maruz kalanlar olarak, bu süreci sahiplenmeli ve sırtlamalısınız.

Bir barış olacaksa Dersim’le barışmaktan geçer. Bu süreç Dersim’in sürecidir. Bu süreç başarıya ulaşırsa, sizin çift kimliğiniz eşit haklarla bu ülkede yaşayacaktır. Dersim, bu sürecin kendisidir ve sürecin en büyük sırtlayıcısı olmalıdır. Bunu yapacağınıza inanıyorum. Böyle onurlu ve dik şekilde konuşmamızı sağlayan sizin mücadelenizdir. Siz baş eğmediğiniz için biz böyle konuşuyoruz.

Dersim olmadan barış olmaz; Alevilerin eşit hakları olmadan çözüm olmaz. Dersimle 100 yıldır kavga ettiler, ne kazandılar? Dersim bütün renkleriyle burada duruyor. Kaybeden iktidarların, yönetimlerin kendisi oldu. Dersim o kadar iktidar, o kadar cumhurbaşkanı, başbakan gördü ki… Onlar geçti gitti ama Dersim yerinde. Dersim, mücadelesini devam ettiriyor. Hala bu kavgayı kayyımlarla sürdürüyorlar. Emin olun ki kayyım da buralarda kalıcı değil. Çünkü kayyımlar, hırsızlar, zulüm yapanlar gider ama Dersim burada kalır, Dersim kaybetmez.

Hasan Hayri 100 yıl önce Kasım ayında idam ediliyor. Hasan Hayri’nin torunu olan Cevdet Konak aynı günlerde görevden alınıyor, yerine kayyım atanıyor. 15 Şubat’ta Van’a kayyım atıyorlar. Bu kirli hafızayı bize hatırlatmaktan vazgeçin. Dededen toruna bu inkar devam ederken biz nasıl barışı gerçekleştireceğiz, nasıl inanacağız? Dededen toruna devam eden inkar politikalarının son bulması gerektiğini, Hasan Hayri’nin memleketinden, torununun yerine kayyım atandığı Dersim’den bir kez daha haykırıyoruz.

Dededen toruna bu inkardan vazgeçin, vazgeçmek zorundasınız. Çünkü bu miras torunları tarafından onurluca devam ettiriliyor. Birsen Orhan Başkan burada. Tek amacı halkına hizmet etmek olan Belediye Eş Başkanımızın attığı her adıma, ağzından çıkan her söze soruşturma açılmış. Yargıyı Kürt’e, Alevi’ye, sosyaliste, muhalife karşı sopa gibi kullanan bir zihniyetle karşı karşıyayız. Bu kayyımcı anlayıştan vazgeçilsin. Bu anlayışın bu topraklarda yeri yok. Bir daha seçim olsun, Dersim bunlara katbekat cevabını verecektir. Van 15’inci belediye olsa 15-0 yapacaktır. Gerçi bunlar sıfır olmaktan utanmıyor. Sıfırcı bir ekonomi, sıfırcı bir demokrasi böyle davranıyor.

Bir taraftan kayyım atayacaklar, bir taraftan sopa gösterecekler. Biraz önce geldik sokakta köpeklerle karşılaştık. Kayyımın ilk icraatı onları ortadan kaldırmakmış. Akla bak ya! Sürekli bir şeyleri ortadan kaldırmak, yok etmek üzerine kurulmuş bu aklı eleştiriyoruz. Beyefendi gelir gelmez emekçinin, yoksulun, çalışanın ekmeğiyle oynamaya başladı. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Ayıptır yahu! Sen dışarıdan atanmış bir devlet memurusun. Biraz saygılı ol. Sokak hayvanlarıyla, çalışanlarla, emekçilerle uğraşma. Senin iktidarın utanmıyor ama sen biraz utan!

Değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim, 1 Ekim’den sonra başlayan tartışmaları merak etmeyin. Sizin gücünüz sayesinde ayakta duran, mücadele eden bizler bu sürecin her aşamasında sizlerden rızalık almadan devam etmeyeceğiz. Her aşamasında sizden rızalık alacağız. Sizin rızalık verdiğiniz şeylere evet diyeceğiz.

Sizin dahil olmadığınız, rızalık vermediğiniz hiçbir şeyi yapmayacağımıza emin olabilirsiniz. Alevilerin rızası ve hakları olmadan, Aleviler eşit yurttaş olmadan hiçbir süreç yürümez. Bu süreç tam da Alevilerin eşit haklara kavuşmasının sürecidir. Onun için kendinize güvenin, bizlere güvenin, mücadeleye güvenin. Hiç kimse ama hiç kimse sahada kaybedip masada oyunlarla hakkımızı ve hukukumuzu çalamaz!

Evet, Sayın Öcalan bir çağrı yapacak. Sayın Öcalan 12 metrekarelik hücresinde 26 yıldır Türkiye’nin demokratikleşmesi için, Türkiye’de yaşayan halkların ve inançların demokratik bir zeminde yaşaması için, Alevilerin eşit yurttaş olması için, Kürt sorununun demokratik yollarla çözülmesi için bir yol haritası hazırlıyor. Bir çağrıya hazırlanıyor. O çağrıdan sonra bu kayyımcı anlayışın ne yapacağını somut adımlarla göreceğiz. Çağrı, bizim mücadelemizin son bulduğu anlamına gelmiyor. Aksine daha güçlü ve demokratik bir zeminde örgütlenerek, büyüyerek mücadele edeceğiz.

‘Beka’ ve ‘güvenlik’ sopasını bunların elinden alacağız. O zaman kimin samimi olup olmadığını göreceğiz. O zaman kimin çözümden yana olup olmadığını göreceğiz. O zaman kimin gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesinden yana, kimin de bu mevcut politikalardan yana olduğunu hep birlikte göreceğiz. Sayın Öcalan bir görüşmesinde aynen şunları söylüyor: ‘Dersim doğal toplumun son kalesiydi. Fakat tertele ile bu doğal kültür bitirilmek istendi’. İşte Sayın Öcalan 12 metrekarelik hücresinde bu son doğal toplumun, bu son kalenin insanca, kardeşçe ve eşitçe yaşamasının mücadelesini veriyor.

Dağların kaybolan anahtarını bulmaya çalışıyor Sayın Öcalan. Dağların kaybolan anahtarıyla barışın kapısını aralamaya çalışıyor. İşte dağların kaybolan anahtarını bulmak için birlikte mücadele edeceğiz. O anahtarla da bu antidemokratik sistemin kapısını barışa, kardeşliğe, adil ve eşit yaşayacağımız bir Türkiye’ye aralamak için hep birlikte mücadele edeceğiz. Hiçbir iktidar bize oturduğumuz yerde çözüm sunmaz. Çözüm tartışmaları var ama yüzlerce insan gözaltına alınıyor.

En son 30 arkadaşımız tutuklandı. Heyet gidip geliyor ama kayyımlar atanıyor. Çözüm tartışmaları var ama işçilerin ekmeğiyle oynanıyor, sokak hayvanlarıyla uğraşıyorlar. Yok etme üzerine kurulu kafa aynı şekilde devam ediyor. Şimdi o anahtarı bulma ve o kilidi açma zamanıdır. Bu konuda Dersim’e güveniyoruz. Dersim, Türkiye’de Kürt barışının sağlanması için, adil ve eşit bir yaşam için, demokratik bir cumhuriyet için o anahtarı bulacak ve kilidi açacaktır. Size inanıyoruz, size güveniyoruz.

Sayın Öcalan çağrı yapmaya hazırlanıyor ama Adalet Bakanı ‘Görüntülü mesaj mevzuata uygun değil’ diyor. 100 yıllık bir sorun için çok değerli bir çağrı yapılacak ama Adalet Bakanı diyor ki Öcalan’ın anı anına görüntülü olarak Türkiye toplumuyla, Kürtlerle, Alevilerle buluşması mevzuata uygun değil. Sanki İmralı’da hukuk uygulanıyor. Sanki İmralı’da bir mevzuat var. Mevzuat mı bıraktınız, hukuk mu bıraktınız?

Orada gayri resmi bir hukuk uygulanıyor. Mevzuatın olmadığı bir yerde, çağrının yapılacağı zaman mı mevzuatı bize hatırlatıyorsunuz Sayın Bakan? Sanki mevzuat varmış! Dört yıldır ailesiyle ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Siz mevzuatı zaten İmralı’da toprağa gömdünüz. Yapılacak bu tarihi çağrı konusunda sizi ciddiyete davet ediyorum.

Sayın Öcalan’ın yapacağı bu tarihi çağrının anı anına Türkiye halklarıyla buluşmasını sağlayacak bir yol ve yöntem bulmanız gerekiyor. Sayın Bahçeli, ‘Meclis’e gelsin, çağrı yapsın’ demişti. Artık gerisini siz bulun Sayın Bakan. Eşit yaşayacağımız bir Türkiye formülasyonunu içeren yol haritasını açıklayacağı zaman Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin, söylemlerinin, sözünün, mimiklerinin ve canlı görüntüsünün Türkiye halklarıyla buluşacağı bir yol ve yöntem bulmaya davet ediyorum.

Biz büyük barış diyoruz, çok önemli bir çağrı yapılacak diyoruz ama Sayın Öcalan hala 12 metrekarelik hücrede. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Bir an önce sağlık ve iletişim koşullarının, Türkiye toplumuyla buluşma koşullarının oluşturulması gerekiyor. Hükümeti ve Adalet Bakanını barışın ciddiyetine uygun davranmaya davet ediyoruz. Bakın biz ciddi davranıyoruz. Sadece Kürdistan coğrafyasında değil Çanakkale’den Antep’e, Tekirdağ’dan Hopa’ya ve Samsun’a kadar Türkiye’nin dört bir yanında toplantılar ve buluşmalar yapıyoruz.

Bugün Dersim’de olduğu gibi Türkiye emekçilerinin, halklarının rızasını almaya çalışıyoruz. Biz gecemizi gündüzümüze katıyoruz ama beyefendilerdeki rahatlığa bakar mısınız? ‘Tarihi bir çağrı yapsın ama toplum onu görmesin’. Bu ciddiyet değil. Sizi ciddiyete davet ediyorum. 100 yıllık bir meselenin çözümü konusunda çağrı yapacak en önemli muhatabın, bütün örgütünün ‘başmüzakereci’ dediği muhatabın bir an önce o hücreden çıkarılıp sağlık ve iletişim koşullarının sağlanması AKP hükümetinin boynunun borcudur. Bu sorumluluk onlardadır.

“Hem Türkiye’de hem Suriye’de Aleviler eşit yurttaş olmalıdır”

Alevi canların bin yıllardır var olduğu bu topraklardayken Suriye’deki Alevilere değinmeden geçmek olmaz. Oradaki Alevilerin maruz kaldığı zulmü ve katliamı bir kez daha kınıyoruz. Alevilere baskı yapılmasını kabul etmeyiz. Alevilerin içinde olmadığı bir Suriye, Suriye olmaz. Alevilerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Hıristiyanların, Êzidîlerin ve diğer halkların eşit ve özgürce yaşadıkları bir Suriye’yle olur. Alevi’yi katleden ve toprağını insansızlaştıran bir mantıkla demokratik bir Suriye olmaz.

‘Suriye Arap Cumhuriyeti’ diyenleri, Suriye’ye abilik yapanları da uyarıyoruz: Tekçi ve retçi politikalarınız hem burada hem de Ortadoğu’da sonuç almadı. Hangi yüzle oraya tekçiliği önerirsiniz? Böyle bir cumhuriyet çözüm olmaz. Farklı halklara ve inançlara demokrasi getirmez, geçmişten daha kötü olur. Onun için Suriye’deki Alevi canlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. Alevilerin eşit haklara sahip olmadığı bir ülke mi olur? Zaten olmadığı için mücadele ediyoruz, bedel ödüyoruz, vazgeçmiyoruz. Bu haklı davadır bizi ayakta tutan. Hem Türkiye’de hem de Suriye’de Aleviler eşit yurttaş olmalıdır.

Kürt’ün masada olduğu bir yerde emin olun ki Alevi de vardır. Düşünmeyin ki Sayın Öcalan sadece Kürt sorunu hakkında konuşuyor. Sayın Öcalan sadece Kürt sorununa sıkıştırılacak bir aktör değildir. Sayın Öcalan, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesini isteyen bir paradigmaya sahiptir.

Sayın Öcalan Kürt’tür, Alevi’dir, ezilendir, yoksuldur, katledilen kadındır, umudu çalınan gençliktir, yok edilmeye çalışılan doğadır. Sanıyor musunuz Sayın Öcalan’ın oturduğu masada Kürt olacak da Alevi olmayacak? Böyle bir şey olabilir mi? Bu konuda asla bir tereddüt olmasın. Orada bir masa ve Kürt varsa Alevi de vardır, emekçi ve ezilen de vardır. Orada bir masa varsa, haksız yere cezaevini dolduran binlerce yoldaşımız da vardır. Bu böyle olacak.

Çok mutlu oldum, çok memnun oldum burada olmaktan. Bu kongrelerle daha da güçleneceğiz, daha da büyüyeceğiz. Geçmişte emek verip bayrağı bize devreden arkadaşların emeğine emek katacağız. Yine birlikte olacağız. Bizde eski-yeni yok. Bir il yöneteceğiz, bir genel merkez yöneteceğiz. Bir gün bir şeyiz, diğer gün başka bir şeyiz ama toplamda bu halkın emekçisiyiz, emektarıyız. Bu halkın özgürlüğüne kavuşması için hangi görev olursa olsun arkadaşlarımızla birlikte sırtlanacağız.

Sizin de bunu yapmanızı istiyoruz. Bu kadar önemli ve tarihi bir süreçte eğer barışı kazanmak istiyorsak, eğer atalarımızın bedel ödeyerek bugünlere getirdiği bu topraklarda eşit yurttaşlar olmak istiyorsak bir il başkanı gibi, bir milletvekili gibi, bu partinin bir yöneticisi gibi sorumluluk ve görev almalıyız. Barışı sadece DEM Parti Dersim İl Örgütü getiremez, DEM Parti Genel Merkezi getiremez. Barış 85 milyonun ihtiyacıdır.

Bileşen ve ittifak partimizle, bu iktidarın zulüm düzeninden rahatsız olan insanlarımızla birlikte yürüyerek barışı sağlayabiliriz. Barışı bize AKP mi getirecek? Öyle bir şey yok. Barışı bir getireceğiz, birlikte getireceğiz. Onun için emek verip bugüne kadar getiren arkadaşlarıma bir kez daha huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar. Yeni seçilecek yönetime de başarılar diliyorum. Ji me hemûyan re serkeftin.”

Paylaşın