DEM Parti: Faşizmi Kurumsallaştıran Anayasa Yapmak İstiyorlar

Meclis’te basın toplantısı düzenleyen DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Yeni bir anayasa tartışması Türkiye’nin en temel tartışmalarından biridir. Biz de yeni demokratik çoğulcu, özgürlükçü, özgürlükçü laiklik ilkesine sahip bir toplumsal sözleşmenin, anayasanın yapılması gerektiğini çokça ifade ettik” dedi ve ekledi:

“Ama bu anayasa meselesinde AKP’nin kafasının arkasındaki anayasanın asla çoğulcu, demokratik anayasa olmadığını tam da bu sürecin içerisine bakarak görebiliriz.  Yapmak istedikleri şey, yeniden 12 Eylül Anayasasını aratacak. Daha otokratik, daha despotik daha bütün temel hak ve özgürlükleri tırpanlayan bir anayasa yapmak istiyorlar.”

Gülistan Kılıç Koçyiğit, konuşmasının devamında, “Bu yeni yönetimi daha kalıcı hale getiren, faşizmi gittikçe kurumsallaştıran bir anayasa yapmak istiyorlar. Bu anlamıyla da bu krizi yeniden Allah’ın bir lütfu olarak gördüklerini ve bu kriz üzerinden de yeni anayasa tartışmalarını ilerletmeye çalıştıklarını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Bu anlamıyla da buna geçit vermemek gerektiğini ifade edelim.” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, gündemdeki gelişmelere dair Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre Koçyiğit, konuşmasında şunları söyledi:

“Koç Üniversitesinde bir üniversite öğrencisinin Alevi ve Kürt olmasının nedeniyle oda arkadaşları tarafından darp edilmesi ve ırkçı saldırıyla, nefret saldırısına maruz kalmasına ilişkin haberleri takip ettik. Ne yazık ki gereğinin yerine getirilmediğini, sürecin akamete uğratıldığını, saldırıya uğrayan öğrencinin okuldan uzaklaştırıldığını ve saldırganlarla ilgili hiçbir şekilde bir sürecin işletilmediğini görüyoruz.

Yaşanan olay her gün Kürde, Alevi’ye, sosyaliste, devrimciye, kadına ve LGBT+ bireylerine yönelik nefret söylemlerinin bu ülkedeki şiddeti olağanlaştırıp yaygınlaştırıldığını ve hayatın her alanını şiddetle kuşattığını göstermesi açısından da önemli.

Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, 8 Kasım tarihinde yargısal bir darbe olarak nitelendirilen bir karara imza atarak bu kararın uygulanmayacağını ifade etti. Bunun üzerine Can Atalay’ın avukatları yeniden AYM’ye bireysel başvuru yaptılar. AYM bir kez daha ‘hak ihlali’ kararı verdi.

Anayasanın 153/6 fıkrasının yani anayasa kararlarının yasama, yürütme ve yargı, gerçek ve tüzel kişileri bağladığına ilişkin fıkrasına atıf yaparak bu kararın derhal uygulanması gerektiğini ifade etti. Ama ne yazık ki bu karara da İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi uymak ve gereğini yerine getirmek yerine; topu bir kez daha Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesine attı. Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, bir yargısal darbeye imza atarak haddini ve sınırlarını aşan bir karara imza koymuş oldu.

Bu kararın detaylarına politik olarak bakış açımızı ifade etmeden önce bu kararın ve bu sürece nasıl geldiğimizi kısaca özetlemek istiyorum. Biz bu darbe sürecini çok uzun bir süredir yaşıyoruz. Aslında Kürt sorunundaki çözümsüzlük meselesinin sürekli darbe mekaniğini canlı tuttuğunu çokça ifade ettik.

Ama bu darbe mekaniğinin bugün son 7-8 yıllık sürecin başlangıcını oluşturan 30 Ekim 2014 tarihindeki MGK kararı ve ardından 24 Temmuz 2015 tarihinde barış ve çözüm sürecinin yok edilerek yeniden Kürt sorununda güvenlikçi anlayışın devreye girmesiyle başladığını ifade etmek gerekiyor.

Bu başlangıcın bir gerekçesi de HDP’nin 7 Haziran başarısı olduğunu altını çizmek gerekiyor. Bu ülkede Kürtlerin, demokratların, sosyalistlerin ittifakıyla 80 milletvekilinin Meclis’e girmesi müesses nizamı ve onun bekçilerini oldukça ürküttü. Hızlı bir şekilde kırmızı alarm vererek Kürt düşmanı bir ittifakı hayata geçirdiler ve o gün bugündür de başta Kürt halkı olmak üzere demokratik siyasete ve tüm alanlara saldırılar olduğunu biliyoruz.

Ne yapıldı? 20 Nisan 2016 tarihinde bu Meclis anayasaya aykırı olduğu halde milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırdı. O zaman ‘anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ diyenlerin bugünkü anayasal krizde, devlet krizinde emeklerinin olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.  O gün bu yargısal darbeye bu hukuksuzluğa geçit verilmeseydi, sırf Kürt’tür diye, sırf demokratik siyaseti temsil ediyor diye HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmasaydı bugün belki de bunları konuşmuyor olacaktık.

Ama sadece bununla da sınırlı kalmadı. Hatırlatalım, 4 Kasım 2016 tarihinde eş zamanlı olarak eş genel başkanlarımızın ve milletvekilli arkadaşlarımızın içinde olduğu birçok arkadaşımız gözaltına alındı, tutuklandı ve cezaevine konuldular. Bununlar da yetinmediler. 2016 yılındaki darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL eliyle aslında KHK’ler eliyle bir siyasi mühendislik yapmaya çalıştılar ve bununla da bir bütün olarak sistemi değiştirmek istediklerini göstermiş oldular.

Bu da yetmedi. HDP’ye kapatma davası açıtlar, Kobani kumpas davasıyla 108 arkadaşımızı en ağır suçlarla yargılamaya çalışıyorlar ki hali hazırda Kobani kumpas davası devam ediyor ve bütün bunların aslında yeni kurulmak istenen rejimin, sistemin taş ayakları olduğunu bütün bunların bir büyük planın parçası olduğunu ama ilk elden kendileri açısından sorun teşkil eden Kürtleri devrimcileri sosyalistleri aslında bu ülkenin direniş odağını yok etmek istediklerini çok iyi biliyoruz.

İşte bu nedenle bu ülke 7 Haziran 2015 ten bu yana karanlığın içine gömülmüş durumda. Bu karanlığı bizim dışımızda aydınlatmaya çalışan da yok ne yazık ki. Bu nedenle bu kadar darbelere maruz kalmış, yargısal darbelere maruz kalmış bir parti olarak bugün yaşanan sürecin aslında çok önceden geldiğini ifade etmiştik. Bugün de bunun altını bir kez daha çizmemiz gerekiyor. Tabi ki yargıdaki mesele sadece bize yönelik kumpaslar ve darbelerle sınırlı değil. Aslında liyakatsizliğin başını alıp gittiği, çürümenin olduğu, yargıda borsaların konuşulduğu, yargısal çürüme sürecinin içinden geçtiğimizi ifade etmemiz gerekiyor.

Mehmet Uçum şöyle diyor; ‘Biz Başkanlık sistemine geçtik, kendimiz açısından yeni bir düzeni kurduk ama bu düzenin içerisinde hali hazırda önümüzde engeller var. AYM bazen hoşumuza gitmeyen kararlar alıyor. Onun için AYM’nin de Anayasa’nın da değiştirilmesi gerekiyor.’ Yani AYM’nin itibarsızlaştırılması, yetkilerinin gasp edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Mehmet Uçum bunu kimin adına söylüyor? Çünkü dün AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in bir açıklaması vardı. Yine Erdoğan’ın da aynı şekilde yaptığı açıklaması vardı.

Bu tartışma ve çelişkide, iki yüksek yargı kurumu arasındaki çelişkide ‘hakemim’ diyordu. Öncelikle şunu söyleyelim. Bu bir maç değil. Eğer bu, topluma karşı bir maç ise bütün muhaliflerin elini, kolunu bağlamışsınız, kaleciyi kale duvarına sabitlemişsiniz ve tek taraflı oynadığınız şikeli bir maçtır. Eğer hakemsen, Mehmet Uçum’un açıklamalarını kim yazıyor? Mehmet Uçum kim adına konuşuyor, diye de sormamız lazım. Mehmet Uçum, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin 8 Kasım’da verdiği ilk kararında da son kararında da açık ve net bir şekilde AYM’ye parmak sallıyor, tehdit ediyor. Aslında AYM’yi birçok konuda suçluyor.

Sadece yeni bir hukuksal düzenin kurulması gerektiğini ifade etmiyor. Henüz HDP kapatma davasında karar vermediği için son yerel seçimde HDP’ye yapılan hazine yardımı nedeniyle AYM’yi terörün finansmanıyla suçlayacak akıldan, izandan, sağduyudan yoksun açıklamalar yapıyorlar. Bir karar vermeleri gerekiyor. Bu tartışmanın içinde Saray’ın nerede durduğunu çok iyi biliyoruz. Saray bizzat taraftır.

Kendi yeni rejimini kurmak, tek adam rejimini sağlamlaştırmak açısından bu iktidara dikensiz gül bahçesi yaratmak açısından Saray’ın taraf olduğunu, Erdoğan’ın taraf olduğunu biliyoruz. Tek taraf olanlar onlar değil, özellikle grup ve kürsü konuşmalarında AYM’ye parmak sallayanlar, partimizin kapatılması için oradan emir ve talimat verenler ve bugün aslında Yargıtay’ın birçok dairesinde ve özellikle 3’üncü Ceza Dairesinde etkin olduğunu bildiğimiz siyasi partinin de bu işin bir tarafı olduğunu ve siyasi mühendislik yaparak ülkeyi başka bir yere taşımaya çalıştığını da çok iyi biliyoruz.

Artık ortada bir anayasasızdık hali var. Ne yazık ki AYM’de bu anayasasızlaştırma meselesinde bir taraftı. Bu sürece katkı koydu. Bu sürecin parçalarını oluşturan bir yerde duruyordu ama gördüğümüz meselenin çok daha ileri boyuta gittiğini, Yargıtay’ın sadece AYM’ye değil, aynı zamanda halka, Meclis’e, Meclis Başkanı’na da parmak sallayan had bildiren bir noktaya taşındığını görüyoruz. Bunu kabul etmek, buna sessiz kalmak mümkün değil.

Biz de bunu kabul etmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız. Bu anlamıyla bu siyasi krizin bizim açımızdan bir yönüyle de aslında yaratılmak istenen bir kriz olduğuna dair de açıkçası şüphelerimiz olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Yani bir danışıklı dövüşün, bir kavganın seyircisi pozisyonuna da bütün toplumu ve siyasi getirmek isteyen bir anlayışı olduğunu da görüyoruz.

“Daha otokratik, daha despotik daha…”

Buradan ifade edelim; dün Ömer Çelik’in açıklamalarında bütün bu krizin asıl nedeninin mevcut anayasa olduğunu, mevcut anayasa durduğu sürece bu krizlerin de artarak devam edeceğini ifade etmiş. Şunu söyleyelim; yeni bir anayasa tartışması Türkiye’nin en temel tartışmalarından biridir. Biz de yeni demokratik çoğulcu, özgürlükçü, özgürlükçü laiklik ilkesine sahip bir toplumsal sözleşmenin, anayasanın yapılması gerektiğini çokça ifade ettik. Ama bu anayasa meselesinde AKP’nin kafasının arkasındaki anayasanın asla çoğulcu, demokratik anayasa olmadığını tam da bu sürecin içerisine bakarak görebiliriz.

Yapmak istedikleri şey, yeniden 12 Eylül Anayasasını aratacak. Daha otokratik, daha despotik daha bütün temel hak ve özgürlükleri tırpanlayan bir anayasa yapmak istiyorlar. Bu yeni yönetimi daha kalıcı hale getiren, faşizmi gittikçe kurumsallaştıran bir anayasa yapmak istiyorlar. Bu anlamıyla da bu krizi yeniden Allah’ın bir lütfu olarak gördüklerini ve bu kriz üzerinden de yeni anayasa tartışmalarını ilerletmeye çalıştıklarını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Bu anlamıyla da buna geçit vermemek gerektiğini ifade edelim.

Şimdi bu bir karanlık dehliz, bu bir karanlık eşik…Türkiye çok yakın dönemde aslında birçok dönemeçten geçti. Örneğin; 7 Haziran 2015 bu eşiklerden birisiydi. Türkiye halkları bir taraftan barışın, demokrasinin tercihini yapmıştı. Türkiye halkları gerçekten o yoldan gidilseydi, bugün Türkiye bambaşka bir yerde olurdu. Ama diğer taraftan güvenlikçi, savaştan, askeri operasyonlardan medet uman, yeniden Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslenen bir yol vardı. Ne yazık ki AKP iktidarı bu yolu tercih etti. O gün bugündür de Türkiye ne yazık ki düze çıkamıyor.

Şimdi yeni bir yol ayrımındayız. Ya hep beraber bu ülkedeki yurttaşlar olarak, bu ülkedeki siyasetçiler olarak, bu ülkedeki her bir yurttaşın temel hak ve özgürlüklerini savunacak, anayasal devlet düzenini savunacağız ya da bu büyük karanlık ve kötülük kendini gittikçe büyütecek ve bütün ülke sathına yayılarak yeni bir anayasal düzeni bize dayatacak. Bunun içerisinde her birimiz kaybolup gideceğiz. O anlamıyla biz bütün çağrımızı bütün Türkiye halklarına yapmak istiyoruz; gelin bu darbeye hep beraber direnelim.

Bu çağrımızı Meclise yapmak istiyoruz. Meclis iradesine, halkın kendisine verdiği temsile sahip çıkması gerekiyor. Meclisin onuruna sahip çıkması gerekiyor. Bugün Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, meclise parmak sallıyor. Bugün Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi meclise kayyım olarak atanmak isteniyor. Bu kayyımca anlayışa karşı biz meclisin onuruna, haklarına toplum adına Türkiye halkları adına sahip çıkması gerektiğini ifade ediyoruz.

Meclis Başkanına çağrı yapıyoruz; Yargıtay’ın kararı asla ama asla Meclis’te okunmamalıdır bu yargısal krizin Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararının geçmişteki darbe muhtıralarından bir farkının olmadığını altını çiziyoruz. Bu kararın 28 Şubat muhtırasından 27 Nisan e-muhtırasından hiçbir farkı olmadığını ifade edelim. O gün ‘bize karşı darbe yapılıyor diye bağıranlar’ ve o günün mazlumları bugünkü darbenin başında olup bütün topluma darbe yapıyor. Sayın Numan Kurtulmuş’a çağrı yapıyoruz, asla ama asla Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararı bu Meclis’te okunmamalıdır. Sizden de Meclis iradesini sahip çıkacak bir tutumu beklediğimizi ifade etmek istiyoruz.

Bu işin bütün bu sürecin mağduru olan Hatay halkının iradesi olan Can Atalay var. Can Atalay hali hazırda hepimiz gibi milletvekili olarak seçildi ama ne yazık ki yemin edemedi, milletvekili görevlerini yerine getirmiyor. Neden tutuluyor? AKP’nin aslında emelleri için.

AKP’nin bir yeni Türkiye inşası için aslında orada, cezaevinde rehine pozisyonunda tutulmaya devam ediyor. Burada da bir kez daha AYM kararının derhal uygulanması ve Hatay Milletvekili Can Atalay’ın derhal serbest bırakılması çağrısını yenilemek istiyoruz. Bu ülkedeki bütün toplumsal kesimleri darbeye karşı demokratik, barışçıl gösteri hakkını, darbeye karşı direnmeye, ülkeyi karanlıktan çıkarıp aydınlığa taşımak için elin taşın altına koymaya davet ediyorum.”

Paylaşın

Dokuz Vekile Ait Dokunulmazlık Fezlekeleri TBMM’de: CHP, DEM Parti Ve TİP

Aralarında DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, TİP İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil ve CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ında bulunduğu 9 milletvekiline ait 9 dokunulmazlık dosyası, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunuldu.

Haber Merkezi / Meclis Başkanlığı’na, “Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi” sunulan 9 milletvekilinin isimleri şu şekilde:

“DEM Parti Mardin Milletvekili Salihe Aydeniz, DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, DEM Parti İstanbul Milletvekili Keziban Konukcu Kok, TİP İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil, CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, CHP İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen, CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut ve CHP Gaziantep Milletvekili Melih Meriç.”

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

DEM Parti’de Ön Seçimler 13-14 Ocak’a Ertelendi

31 Mart’ta yapılması planlanan seçimler yaklaştıkça, partilerde seçim çalışmalarını yoğunlaştırdı. DEM Parti’de yerel seçimlerde gösterilecek adaylar için 6 Ocak’ta başlayacağı ifade edilen ön seçimlerin 13-14 Ocak’ta yapılması kararı alındı.

DEM Parti’nin “Kent Uzlaşısı” çalışmalarının da kent kent netleşmesi için planlama yapıldığı belirtildi. Buna göre; Hatay, Mersin, İstanbul ve Ankara’da demokrasi güçleri, STK’lar ve siyasi partiler ile temaslar yoğunlaştırılacak.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan başkanlığında toplandı. Yaklaşık 10 saat süren toplantıda ön seçimlere ve kent uzlaşısına ilişkin önemli kararlar alındı.

Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre; Ön seçimlerin yaklaşık 50 merkezde13-14 Ocak tarihlerinde yapılması karara bağlanarak görev alacak yüzlerce parti yöneticisinin görevlendirilmesi tartışıldı.

Buna göre Parti Meclisi üyeleri, milletvekilleri, Kadın Meclisi üyeleri, Gençlik Meclisi üyeleri, ilçe yöneticileri ve sivil toplum kurumları temsilcilerinin ön seçim yapılacak kentlerde görev alması kararlaştırılırken görev alacak heyetler, ön seçimin sağlıklı ve şeffaf şekilde yapılması için ön bilgilendirme toplantıları yapacak. Kentlerde yer alacak delege listelerinin tamamlanması için de çalışmalar hızlandırıldı.

“Kent Uzlaşısı” için temaslar yoğunlaştırılacak

DEM Parti’nin “Kent Uzlaşısı” çalışmalarının da kent kent netleşmesi için planlama yapıldığı belirtildi. Buna göre; Hatay, Mersin, İstanbul ve Ankara’da demokrasi güçleri, STK’lar ve siyasi partiler ile temaslar yoğunlaştırılacak.

Paylaşın

Hatimoğulları: Bu Seçimlerde 2014’teki Ruhu Yeniden Yaratacağız

Yerel seçimlere ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kayyum atanan belediyeleri geri alacaklarını yineleyerek, “Bu seçimlerde 2014’teki ruhu yeniden yaratacağız. 2014’te nasıl o belediyeleri kazandıysak, emeklerimizle 2024’te de o belediyelerimizin hepsini tek tek geri alacağız. Çalışmalarımız ve motivasyonumuz bu yönde” dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Kürt sorununun demokratik çözümü için Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini belirterek, diyalog çağrısı yaptı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Bitlis’te 2’nci Olağan Kongresini gerçekleştirdi. Kentteki bir düğün salonunda gerçekleşen kongreye, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın yanı sıra çok sayıda siyasetçi ve kurum temsilcisi de katıldı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP’nin demokratik siyasete tahammülünün olmadığına işaret ederek, partilerinin kapatılmalara rağmen güçlü bir şekilde yoluna devam ettiğini vurguladı.

Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesinin kapılarının açılması gerektiğine vurgu yapan Hatimoğulları, 3 yılı aşkındır İmralı’da tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın durumunu işaret ederek, “Ağırlaştırmış tecridin derhal kalkması gerekiyor. Bunun için devleti derhal diyaloğa davet ediyoruz” dedi. Hatimoğulları, 106 cezaevinde Öcalan’ın üzerindeki tecridin kalkması hem de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözülmesi için açlık grevinin sürdüğünü belirtti.

Mecliste geçen bütçeyle ilgili de konuşan Hatimoğulları, iktidarın bütçe tercihini eleştirerek, “Bütçe demek Türkiye ve Kürdistan’da bir tane insanın aç kalmamasının planlanması demektir. Oysa bunlar Türkiye’nin bütün varlıklarını kendi yandaşlarına peşkeş çekmeye; savaşa, İHA’lara, SİHA’lara, bombalara, mermilere para vermeye devam eden bir bütçe açığa çıkardılar” dedi.

“Kürt sorununun çözülmediğini, daha derinleştiğini hepimiz görüyoruz”

İktidarın güvenlik politikalarına para ayırarak Kürt sorununun üzerini örteceğini zannettiğine dikkat çeken Hatimoğulları Rojava ve Irak Kürdistan Bölgesinde süren sınır ötesi operasyonları işaret ederek, “Oysa buraya yatırım yapmadıkça Kürt sorununun çözülmediğini, daha derinleştiğini hepimiz görüyoruz. Türkiye’nin sınırlarının nasıl daha güvensiz hale geldiğini, IŞİD ve el Nusra’ya nasıl açıldığını hepimiz görüyoruz. Sınırlar hallaç pamuğuna dönmüş durumda. Şu anda Türkiye’nin sınırları 100 yıllık tarihi boyunca hiç olmadığı kadar güvensiz. Çünkü IŞİD ve el Nusra elini kolunu sallayarak sınırlardan geçiyor. Sınır kentlerinde yaşayan halk bunu çok iyi biliyor, görüyor” ifadelerini kullandı.

Yerel seçimlere ilişkin de konuşan Hatimoğulları, kayyum atanan belediyeleri geri alacaklarını yineleyerek, “Bu seçimlerde 2014’teki ruhu yeniden yaratacağız. 2014’te nasıl o belediyeleri kazandıysak, emeklerimizle 2024’te de o belediyelerimizin hepsini tek tek geri alacağız. Çalışmalarımız ve motivasyonumuz bu yönde” dedi. Konuşmaların ardından seçimler yapıldı. DEM Parti il eş başkanlığı görevine Fikret Birlik ve Sakine Olan seçildi.

Paylaşın

DEM Parti Eş Başkanı Bakırhan: İktidar Kaybetsin Diye Oy Vermeyeceğiz

31 Mart’ta 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, “Eskisi gibi iktidara kaybettirme ve karşısında kim olduğuna bakılmaksızın ona oy veren bu yöntemi artık değiştiriyoruz” dedi ve ekledi:

“O gün koşullar öyle gerektiriyordu işte baskıcı, reddeden iktidara ders vermek gerekiyordu sandıkta dedik, verdik. 20 yıldır, 25 yıldır yönettiği belediyeleri kaybetti. Bugün koşullar farklı. Bugün artık emekçiler, Kürtler, yoksullar, Aleviler, kadınlar yaşadıkları kentleri yönetmek istiyorlar. Biz artık iki blok arasında sürekli her seçimde birisine taraf olma durumunda değiliz. Biz demokrasi mücadelesi yürütüyoruz ve büyük bedeller ödüyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘e yerel seçimlere ilişkin açıklamalarda bulundu. Bakırhan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Kayyum atanarak iradesi gasp edilen belediyelerimizi geri alacağız. Ağrı’da, Bingöl’de, Muş’ta ve birçok buna benzer yerlerde AKP tarafından yönetilen ve usulsüzlük ile anılan, hizmet adına bir şeyin olmadığı yerlerde toplumcu belediyeciliğin kazanması için ciddi bir çalışma içindeyiz.

Hedefimiz 2014’te 100’ün üzerinde almış olduğumuz belediye hedefine ulaşmaktır. Tabii çok kolay değil. Bölge geçmişle kıyaslandığı zaman büyük bir baskı altında. Mesela daha önce bin oyla kazandığımız belde ve ilçelere 3 bin 4 bin seçmen kaydırılmış. İki dönemdir aldığımız Siirt’te 6-7 bin seçmen artışı var. Bu seçmenlerin yüzde 95’i Siirtli olmayan seçmen. Bizimle sandıkta yenişemeyen ve kayyum belediyeciliği ile bir model ortaya koyamayan usulsüzlük ile anılan iktidar ve ortakları şimdi tabur kaydırarak, kolluk güçleriyle seçmen kaydırıyor.

Bizim kesinlikle iktidarla diyaloğumuz, temasımız yok. İktidarla en yakın temasımız karakollar, cezaevleri, gözaltılar. Biz kesinlikle irademizin pazarlık aracı yapılmasına karşıyız. Biz bağımsız, kendi kararını veren ve bugüne kadar bu konuda geçmişteki pratikleriyle tutarlı bir siyaset izleyen bir geleneğe sahibiz. Biz 2015 yılından beri bir biçimde aslında iktidara kaybettiren cephede yer alıyoruz.

En son cumhurbaşkanlığı seçiminde de işte bölgedeki bütün renklerin her iki turda da aynı çıkması, seçim sonuçlarının birbirine yakın olması bizim ne kadar tutarlı olduğumuzu gösteriyor. Herhangi bir temasımız yok. Bunlar bize dışarıdan yol belirlemeye çalışan, rota belirlemeye çalışan aynı istikamette gitmemizi isteyen kimi çevrelerin art niyetli düşünceleri. Yani biz bir şey karşılığında asla pazarlık yapmayız.

Biz sadece şunu söyleriz, Türkiye’nin başta Kürt meselesi olmak üzere bütün sorunları diyalog ve müzakereyle çözülmelidir. Biz iktidar ile ancak bu zeminde, bu durumda bir araya gelebiliriz. Biz kiminle iş birliği yapacağımızı ilkelerimizi ortaya koyarak belirleriz. Bizim siyasetimiz özgündür, bağımsızdır. Belediyeler karşılığında anlaşacağımızı, arka kapı pazarlıkları yapacağımızı söylemek art niyetli bir yaklaşım.

“İş birliği, güç birliğine her zaman açığız”

Bir siyasi parti seçimlerde iş birliği, güç birliğine her zaman açıktır. Adayları kentin bütün bileşenleriyle belirleyelim diyoruz. Mesela kadın düşmanı bir belediye başkanı, belediyecilik anlayışı, göçmen düşmanı yani mülteci düşmanı bir anlayışı olmasın, ırkçı olmasın, tekçi olmasın. Bu ülkenin mozaiğine uygun bir pratik, bir dil, bir söylem, bir eylem içinde olan anlayışa sahip olsun istiyoruz.

Önümüzdeki dönemde de Batı’da daha net, daha somut ilçe ilçe tavrımızı ortaya koyacağız. Adaylarımız DEM Partili olmak zorunda değil, hangi partili olduğunun bizim için önemi yok. İlkelerde uzlaşabilirsek, aday kapsayıcı ve demokratik olabilirse oturup konuşuruz. Eskisi gibi iktidara kaybettirme ve karşısında kim olduğuna bakılmaksızın ona oy veren bu yöntemi artık değiştiriyoruz.

O gün koşullar öyle gerektiriyordu işte baskıcı, reddeden iktidara ders vermek gerekiyordu sandıkta dedik, verdik. 20 yıldır, 25 yıldır yönettiği belediyeleri kaybetti. Bugün koşullar farklı. Bugün artık emekçiler, Kürtler, yoksullar, Aleviler, kadınlar yaşadıkları kentleri yönetmek istiyorlar. Biz artık iki blok arasında sürekli her seçimde birisine taraf olma durumunda değiliz. Biz demokrasi mücadelesi yürütüyoruz ve büyük bedeller ödüyoruz. Böyle haksızlığın ve hukuksuzluğun olduğu bir ülkede biz iki tane müteahhit arasında, birbirine benzer iki belediye anlayışı arasında taraf olmayız.”

Tuncer Bakırhan’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

DEM Parti’den Eleştirilere Sert Yanıt: Halkını Üç Kuruşa Satacak…

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “İktidar, asker cenazlerini bile kendisinin bu ülkeyi nasıl yönettiğinin sorgulanmasını engellemek üzerine kullanacak kadar vicdansızca davrandı. Çatışmalarda yaşamını yitiren her gencin acısını yüreklerimizde hissettik” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Çatışmaların derinleştirildiği bir dönemden geçiyoruz. 40 yıldır bu ülkenin dört bir tarafına cenazeler gidiyor, birileri iktidarını korumak için bu çatışmaları körüklüyor. Biz herkesi barış için çalışmaya davet ediyoruz. Bahçeli ve diğerleri, bizleri karanlık odakların hedefleri haline getiren konuşmalar sıraladı. Sizin karşınızda dolandırıcılar, halkını üç kuruşa satacak sizin gibi insanlar yok. Sizin karşınızda bu laflardan korkacak cesaret yoksunu bir parti yok.”

Tülay Hatimoğulları, açıklamasının devamında, “Şeref ve onurdan payesini almayanlara pabuç bırakmayız. Cürmünüz kadar yer yakarsınız, haddinizi bileceksiniz. Bahçeli’nin konuşmalarından nefret ve küfrü çıkarsanız yazacak bir şey bulamazsınız. Bizler çok katledildik, çok tehdit edildik, işkence gördük, çok hapsedildik. Kürt sorununun barışçıl yollarla çözülmesi için çok çaba sarf ettik, bugünlere geldik. Bizi Meclis’e leylekler getirmedi, halk taşıdı. Halkı kin ve nefrete teşvik eden Bahçeli’nin dilinin tarihin en kirli çöp sepetinde yer alacağından hiç kuşkumuz yok” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin genel merkezinde açıklama yaptı. Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; Hatimoğulları, Cumhuriyetin ikinci yüz yılının ilk bütçe yapım sürecinin tamamlandığını, bütçenin iktidar ile küçük ortağının adaletsiz gelir dağılımını derinleştiren kararlarıyla sonuçlandığını belirtti. Hatimoğulları, bütçe görüşmelerinden sonra gündemlerinin artık yerel seçimler olduğunu ifade ederek, “Yerel seçimlerde bütün vekillerimiz artık kendi sahalarında olacaklar. 7/24 tam takım artık çalışmalarımızı yürüteceğiz” dedi.

Hatimoğulları, iktidar ve küçük ortağının kin ve nefreti diri tutarak ülkede yaşanan ekonomik krizi, açlığı ve yoksulluğu konuşmalarını engellemek istediğini kaydederek, “Çatışmalarda yaşamını yitiren her gencin acısını yüreğimizin derinliklerinde hissediyoruz. Bu çatışmalarda yaşamını yitiren bütün gençlerin ailelerine ve Türkiye halklarına başsağlığı dileklerimizi bir kez daha buradan iletiyoruz. Savaştan, çatışmadan, kandan, ölümden, acıdan, gözyaşından, adaletsizlikten beslenen ve bundan siyaset devşirmek isteyen iktidar ve ortağının bu tutumunu ayrıca şiddetle kınadığımızı belirtiyorum” diye belirtti.

Hatimoğulları konuşmasını şöyle sürdürdü: “Türkiye siyasi ve toplumsal tarihinin çok önemli dönemeçlerinden birini yaşıyoruz. Kürt sorununun çatışmayla, ölümle çözülemeyeceğinin, çatışmaların ve savaşın derinleştirildiği bir evreden geçiyoruz. 40 yıldır bu ülkenin dört bir tarafına cenazeler gidiyor. Birileri iktidarını korumak için bu savaşı ne yazık ki körüklüyor. Bizse bütün bu ölümlere rağmen her zaman döndük ve şunu söyledik; lütfen barış olsun bu ülkede. Bizler, gelin hep birlikte barış için çalışalım dedik ve buradan da sözümüzü yineliyoruz, biz barış için çalışıyoruz ve herkesi barış için çalışmaya davet ediyoruz.

Son asker ölümlerinden sonra Bahçeli efendi başta olmak üzere, iktidarın diğer temsilcileri partimizi, seçmenimizi ve halkımızı tehdit etti ve hedef haline getirmek istedi. Karanlık odakların hedefi haline getiren konuşmalar sıraladı. Bahçeli efendi ve MHP’nin yönlendirilmesiyle konuşan AKP’li beyefendilere sesleniyorum; hele kulağınızı bize verin, sizin karşınızda foncular, dolandırıcılar, halkını, davasını üç kuruşa satacak sizin gibi insanlar yok. Sizin karşınızda bu lafları duyacak, korkacak, ürkecek bilinç yoksunu bir parti yok. Cesaret yoksunu bir parti hiç yok. Yaptığı her konuşmada barış çağrısı yapan Eş Genel Başkanımız Sayın Tuncer Bakırhan ve milletvekillerimizi pespaye bir dille ağza alınmayacak kelimelerle tehdit eden ve kullandıkları bütün lafları kendilerine iade ediyoruz.

Şunu iyi bilin ki şeref ve onurdan payesini almamış olanlara pabuç bırakmayız. Cürmünüz kadar yer yakarsınız, Haddinizi bileceksiniz. Konuşurken karşınızda kimin olduğunu çok iyi bileceksiniz. Bahçeli’nin konuşmalarından kin nefret ve küfür kelimelerini çıkarın, geriye bir şey kalır mı? Sayfanız bomboş kalır. Yazacak iki kelime bulamazsınız. Çünkü sadece küfür ve tehditlerle konuşmasını bilen bir insan. Partimiz tarih boyunca ağır bedellerle bugüne kadar tarih yazarak gelmiştir. Bizler çok katledildik, çok faili meçhullere kurban edildik, çok işkence gördük, çok tehdit edildik, çok yargılandık çok hapsedildik.

Fırtınada büyüyen fidanlar rüzgarla sarsılmaz. Bizler onların estirdiği bu sahte rüzgarla hiç sarsılmayız. Bir adım bile geri durmadık. Adalet eşitlik özgürlük için Kürt sorunun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesi için bir milim sapmadan mücadelemizde dimdik ayakta durduk ve bugüne geldik. Bunun en büyük kanıtlarından biri, şuan hali hazırda devam eden Kobanê kumpas davasıdır. Bakın Kobanê kumpas davasında bizleri hukuksuzca siyasi intikam amacıyla yargılamaya çalışanları, arkadaşlarımız tek tek yargılıyor. Bugün hali hazırda savunmasını sevgili Selahattin Demirtaş yapıyor ve her gün bu iktidarı, bu tekçi ırkçı devlet anlayışını sorguluyor. Sebahat’lar, Figen’ler, Ayla’lar, Gültan’lar… hepsi tek tek bu adaletsiz yargı sistemini ve bu ceberut egemen sistemi yargılıyor.

Sizden korkan sizin gibi olsun. Haddinizi bileceksiniz ve Türkiye’nin milyonlarca yurttaşının oyunu almış bir partiye dil uzatmak aynı zamanda bize oy verenlere ve topluma dil uzatmak demektir. Bizi Meclis’e leylekler getirmedi, bizi Meclis’e halk taşıdı. Sizin aldığınız oyların benzeri bir şekilde bizler de oy alarak seçildik. Bu zehirli ayrıştırıcı kutuplaştırıcı ve suç işleyen hatta halkı kin ve nefrete teşvik eden Bahçeli’nin dilinin, tarihin çöp sepetinde yer aldığından hiç şüphemiz yoktur.

Irak’ın kuzeyinde karın, buzun ortasında naylon çadırlarda savaşa gönderilen yoksul halkın çocuklarıdır. Savaş kararını verenler, ağzından çıkan her kelimesi kanla karışık olanlar çocuklarını askere göndermiyor. Yakınlarını askere göndermiyor. Onlar sırça köşklerinde, sıcacık evlerinde zevk ü sefa içinde yaşarken, o kerpiç evlerde oturan yoksul ailelerin çocukları sınırın ötesinde neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri yerlere gönderiliyor.

Bizler DEM Parti olarak dedik ki; sınır ötesi operasyonları derhal durdurun. Libya’da, Irak’ta. Suriye’de ne işiniz var dedik. İktidar bundan acayip rahatsız oldu. Her seferinde ‘sınırı, sınırın ötesini de koruyacağız’ diyerek Türkiye’yi daha güvenliksiz hale getirdiler. Biz bir kez daha soruyoruz, hakikaten ne işiniz var? Güvenlik dedikçe, sınırlarımız dünyanın en güvenliksiz sınırları haline gelmiş durumdadır. IŞİD’i, El Nusra’yı Kürtlerin yerine ikame ederek, Kürtlerin yerine onları komşu olmaya addederek, sınırlarımız dünyanın en güvensiz sınırları haline geldi. Bun kim yaptı? Şu anki iktidar ve karar vericiler yaptı.

Dünyanın en garantili, en güvenli olan şeyi barıştır. Ancak ne yazık bu iktidar barış siyasetinden uzaklaşalı çok oldu. Bu ülkenin kanayan yarası; Kürt sorununa her daim dedik ki gelin çözüm bulalım. Bu ülkeye en büyük zararı veren, bölen, çatıştıran; ‘Kürt yoktur, Alevi yoktur, bu halk tektir tek ırktır’ diyen ve ‘tek dille konuşmak zorundasınız’ diyen anlayışın kendisidir. Bu ülkede yaklaşık 40 yıldır çatışmalar devam ediyor. Bugüne kadar ne çözüldü? Her gelen asker cenazesinde, her gelen Kürt cenazesinde anaların gözyaşları aynı renk akmadı mı? Fosilleşmiş, yüreği nasırlaşmış, organize kötülük şeflerinin umurunda değil. Onlar birer rakam değil, birer hayat. Onların her birinin bir sevdiği, bir ailesi var. Onlar yitip gidiyor ama AKP ve MHP bundan siyaset devşirmeye çalışıyor. Ant olsun ki kan kusan siyasetinize rağmen bizler bu ülkede en güzel barışı tesis edeceğiz.

Kürt sorununun çözümü için devlet 93’te Özal üzerinden temaslarda bulundu, 96’da Erbakan temasta bulundu. O dönemin başbakanıydı. 97’de Genelkurmay doğrudan ilişki kurdu. 99’da Genelkurmay devlet adına yüz yüze temaslarda bulundu. 2000 ve 2005 yılları arasında askeri kanat sürekli görüşmeler yaptı. 2005’ten sonra 2010 ağırlıklı olmak üzere MİT bu görüşmelerde aktif rol adlı. MİT’in yanında çeşitli bakanlıklar ve bürokratlar görev aldı. Geçmiş dönemde başbakan ve ulaştırma bakanı olarak görev yapan Binali Yıldırım, 2010 yılında Van ziyareti sırasında yaptığı konuşmasında ‘Bu savaşın bütçesi 1 trilyon dolar. 40 bin insanımızı kaybettik’ demiş. ‘Sona ersin, bu çıkmaz yoldur’ demiş.

Şimdiki Meclis Başkanı’nın 14 Eylül 2013 tarihinde Bursa’da yaptığı konuşmasında ‘28 yıllık süreçte Türkiye’de yaklaşık 50 bin insan yaşamını yitirdi. Yaşananların ülke ekonomisine tahmini maliyetinin en azını söylüyorum, 1 trilyon 144 milyon. Dolar olarak da baktığımızda; 620 milyar dolar. Bu parayla Türkiye’nin bugün var olan tüm ailelerinin hepsine araba ve ev alabilirdik’ demiş. Peki bütün bu görüşmeler, bütün bu konuşmalar yanlış mıydı? Hayır yanlış değildir, bilakis hepsi dosdoğruydu. Ve olması gereken de bu zaten. Kürt sorunu hamasetten daha büyük bir meseledir. Bahçeli zihniyetine kalsa 10 milyonlarca Kürt’ü bu ülkeden sürecek. Fakat bunun hayal olduğunu devlet biliyor.

Değerli yurttaşlarımız, bu iktidar ve ortağı çözüm değil, intikam peşinde. En son DEM Parti Gençlik Meclisi Kongresi’nin çıkışında çok sayıda genç gözaltına alındı. Gözaltılar bitmedi, ertesi günler de devam etti ve yine aynı günlerde yine intikam amaçlı Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye hunharca saldırılar düzenlendi. Dışişleri Bakanı, bu saldırılarda tek bir sivilin dahi katledilmediğini söylemişti. Eski MİT müsteşarı, kaç sivilin katledildiğini bizden daha çok iyi biliyor. Rakamlar onda mevcuttur. Sadece son birkaç günde Rojava’da buğday siloları, tekstil atölyeleri ve fabrikaları, matbaalar, sivil alanlar vuruldu. Buradan eski MİT müsteşarı ve şimdiki Dış İşleri Bakanı’na soruyoruz; burada asker mi yaşıyordu? Burada silahlı unsurları mı matbaa işletiyor ve tekstil atölyesini çalıştırıyor? Burada yaşayan Kürt sivil halkın öldüğünün, öldürdüğünü bilmeyecek kim vardır bu ülkede ve bu dünyada? Bunu bir kere daha kendilerine hatırlatıyoruz.

Filistin halkı için döktüğümüz gözyaşını Kürt halkı için de dökmemiz gerekiyor. Bir ümmet olmanın da ötesinde insanlık adına ve savaş karşıtlığı adına da Filistin için döktüğümüz gözyaşını mazlum Kürt halkı için de, Rojava’da katledilen Kürt halkı için de dökmeliyiz. Buradan Türkiye’de bütün siyasi partilere, demokrasi güçleri ve siz değerli halkımıza sesleniyorum; Türkiye halklarının vicdanı eminim bu sese kulak verecektir. Savaş sevicilerine lütfen kulaklarımızı kapatalım, onlar gerçekleri gizliyorlar. Kendilerine safahat ve yoksulu emekçi halka ölümü ve cefayı reva görüyorlar. Kendileri para pul içinde, zenginlikler içinde offshore hesapları ile gemicikleriyle yurtdışında yedi cetlerine kadar sermaye biriktirdiler ama yoksul halk çocuklarının ve Türkiye halklarının çocuklarını ölüme terk etmeyi uygun buluyorlar.

MHP Lideri Bahçeli’ye tepki

Şerefli olmak yoksul halkın gencecik evlatlarının ölümünü seyretmek midir? Yoksa bu gençlerin ölümünü engelleyecek siyaseti ortak bir akılla üretmek midir? Şerefli olmak gençlerin yaşamasını istemek midir, onurlu olmak Türk’ün, Kürt’ün Alevi’nin, Sünni’nin, özgürce barış ortamında yaşamasını eşit yurttaşlık temelinde yaşamasını talep etmekte midir?

İşte Bahçeli oturacak, kendini şeref temsilinden geçirecek. Bizim ismimiz sürekli değişiyorsa dönüp o parlamento kendine bakacak. O zaman ismimizin değişmesinin nedenini görecek. İsmimiz hukuksuzluklardan dolayı değişti. İsmimizi sürekli değişime mahkum edenler 12 kez partimiz kapatmaya yeltenenlerdir. İsmimizin değişiminde aynı zamanda ‘ben muhalefetim’ diyen ama partimize dönük açılan kapatma davası dahil olmak üzere bizler üzerindeki baskılara seyirci kalanlardır. Onlar sırtlarını 90’lı yılların karanlık tarihine dayamış. Biz, desteğimizi gücümüzü halkımızdan aldık. Sırtımızı da halkımıza dayıyoruz. Bu böyle biline. Muhalefet, ne yazık ki önemli bir bölümü, söz konusu biz olunca eşitleniyor. Umarız ki bu eşitlik bozulur, umarız ki muhalefetin diğer kesimlerinin aklı başına gelir. Umarız 90’ların zihniyetini taşıyan bu anlayışların zihniyeti de derhal değişir.”

Paylaşın

DEM Parti Kısaltması, Yargıtay Tarafından Kabul Edildi

Yargıtay, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin kısa ismi olan DEM Parti’yi kabul etti. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın resmi internet sitesine, partinin kısa ismi olan DEM Parti ve yeni logosunun yer aldığı görüldü.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) halen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 57 milletvekili bulunuyor.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) 2 ay önce adını Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi olarak değiştirmiş, partinin eş genel başkanlıklarına Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları Oruç ve Siirt Milletvekili Tuncer Bakırhan seçilmişti.

Mezopotamya Ajansı’ndan Mehmet Aslan’ın haberine göre; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin kısa ismi olan DEM Parti’yi kabul etti.

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti), 15 Ekim 2023’de gerçekleştirilen 4. Olağanüstü Kongre’de isim değişikliğine giderek, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi adına aldı. Partinin kısaltması ise HEDEP oldu.

Değişikliğin bildirildiği Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, HEDEP’i daha önce kapatılan Halkın Demokrasi Partisi’ni (HADEP) andırdığı gerekçesiyle kabul etmedi. Başsavcılık, bu benzerliğin Siyasi Partiler Yasası’na aykırı olduğunu ileri sürdü.

Partiye gönderilen yazı ile HEDEP kısaltmasının değiştirilmesi istendi. Parti, bunun üzerine partinin kısa ismini 11 Aralık’ta DEM Parti olarak değiştirdi.

Değişiklik, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın resmi internet sitesine de yansıdı. Sitede partinin kısa ismi olan DEM Parti ve yeni logosunun yer aldığı görüldü.

DEM Parti’nin kurulması ardından 24 Kasım’da yeniden kurulan Yeşil Sol Parti’nin (YSP) başvurusunun da kabul edildiği görüldü. Şu anda kurulan ve Yargıtay tarafından kabul edilen siyasi parti sayısı ise 141’e ulaştığı görüldü.

Paylaşın

Yerel Seçimler: DEM Parti’de Gündem Büyükşehirler

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimler yaklaştıkça, partilerinde seçim çalışmaları hız kazandı. DEM Parti’nin büyükşehirlerde aday gösterip göstermeyeceği ise henüz netleşmiş değil.

Parti yetkilileri, Adana, Mersin, Bursa, İzmir, Ankara, Aydın ve İstanbul gibi büyükşehirlerin masada tartışıldığını, buralarda aday çıkarıp çıkarmama adımı henüz karar altına alınmasa da önemli bir aşamaya gelindiğini paylaştı.

Parti yetkilileri, büyükşehirlerde aday çıkartılması kararı alınması halinde kimlerin aday gösterileceğinin de tartışıldığını ifade etti. Ön seçimlerin yapılmayacağı batı kentlerde halkın talepleri doğrultusunda hareket edileceğini belirten parti yetkilileri, bu şehirler için halk toplantılarında ortaya çıkan raporları, araştırma ile önerileri tekrardan önlerine koyduklarını dile getirdi.

Yerel seçimde Türkiye’nin batısındaki 27 ilçede aday çıkaracağını duyuran DEM Parti’nin büyükşehirlerde aday gösterip göstermeyeceği ise henüz netleşmiş değil. DEM Parti’nin, büyükşehirlerde aday çıkartıp çıkartmayacağına dair tartışmalar sürerken, Mezopotamya Ajansı‘nın görüştüğü parti kaynakları büyük şehirlerde aday çıkarıp çıkarmamanın henüz karar altına alınmadığını ancak önemli bir aşamaya geldiğini aktardı.

Parti yetkilileri, ayrıca büyükşehir belediyeleri için ismi geçenler arasında siyasetçi Ahmet Türk’ün olduğunu da ekledi.

Mayıs ayında yapılan genel seçimlerin ardından halk toplantıları düzenleyen Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), buradan çıkan eleştiriler ve öneriler doğrultusunda yeni dönem politika ve mücadele hattını belirledi.

Birinci ve ikinci olarak çıkılan tüm illerde 31 Mart 2024 yerel seçimlerinde gösterilecek adaylarını ön seçim ile belirleme kararı alan partinin, hem büyükşehirlerde hem diğer il ve ilçelerde gösterilecek adaylarını Kent Uzlaşısı olarak adlandırılan model kapsamında halk belirleyecek.

DEM Parti’nin 4 Aralık’ta toplanan Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısında batı kentlerinde de aday çıkarma eğilimi ortaya çıktı. Bu eğilim, 16 Aralık’ta bir araya gelen Parti Meclisi (PM) toplantısında da destek gördü. Parti Meclisi, bu konudaki nihai kararın MYK ve Eş Genel Başkanlar tarafından verilmesini uygun gördü.

Sonrasında yeniden toplanan parti MYK’si, Mersin, Adana, Aydın, Antalya, Konya, Kocaeli, Manisa, Çanakkale, Tekirdağ, İzmir ve İstanbul’da olmak üzere 27 ayrı ilçede aday çıkarmayı kararlaştırdı. Batıdaki diğer iller ve ilçeler için nasıl bir yol izleneceği sorusunun yanıtı ise henüz netleşmiş değil.

Parti kaynakları, Adana, Mersin, Bursa, İzmir, Ankara, Aydın ve İstanbul gibi büyükşehirlerin masada tartışıldığını, buralarda aday çıkarıp çıkarmama adımı henüz karar altına alınmasa da önemli bir aşamaya gelindiğini paylaştı.

İsimler üzerinde tartışmalar yürütüldü

Parti yetkilileri, büyükşehirlerde aday çıkartılması kararı alınması halinde kimlerin aday gösterileceğinin de tartışıldığını ifade etti. Ön seçimlerin yapılmayacağı batı kentlerde halkın talepleri doğrultusunda hareket edileceğini belirten parti yetkilileri, bu şehirler için halk toplantılarında ortaya çıkan raporları, araştırma ile önerileri tekrardan önlerine koyduklarını dile getirdi. Bu doğrultuda ise aday gösterilebilecek bazı isimler üzerinde tartışmalar yürütüldü.

Öyle ki batıdaki büyükşehirlerde gösterilebilecekler adaylar konusundaki bu tartışmalarda Ahmet Türk, Filiz Kerestecioğlu, Züleyha Gülüm, Rıdvan Turan’ın yanı sıra hali hazırda milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder, Sırrı Sakık, Meral Danış Beştaş, Saruhan Oluç ve Ali Bozan’ın isimleri öne çıktı.

Parti yetkilileri, söz konusu isimler üzerinde tartışma yürütülse de aday çıkarıp çıkarmama konusundaki nihai kararın parti tarafından kamuoyu ile paylaşılacağını belirtti.

Paylaşın

DEP Partili Sırrı Süreyya Önder Taburcu Edildi

Tansiyon yüksekliği ve ritim bozukluğu nedeniyle hastanede müşahede altına alınan DEM Parti Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, genel sağlık durumunun iyiye gitmesiyle taburcu edildi.

Haber Merkezi / Meclis’te görüşülen Cumhurbaşkanlığı bütçesi sırasında tansiyon düşmesi sebebiyle hastaneye kaldırılan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder taburcu edildi.

Bilkent Hastanesi’ne kaldırılan Önder’e tansiyon yüksekliği tanısı ve inme riski tetkikleri yapılarak, tansiyon yüksekliği ve ritim bozukluğu nedeniyle holter takıldı. Önder, genel sağlık durumunun iyiye gitmesi ile hastaneden taburcu edildi.

Sırrı Süreyya Önder kimdir?

7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da dünyaya gelen Sırrı Süreyya Önder, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Adıyaman kurucusu ve il başkanı olan babası sirozdan vefat edince sekiz yaşındayken annesi ve dört kardeşi ile dedesinin evine taşındı.

Bu dönemde bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışmaya başladı. Pek çok farklı işte çalışan Önder,önce Maraş Katliamı protestosu, 12 Eylül, açlık grevi gibi protesto ve eylemler nedeniyle birkaç kez cezaevine girdi.

İlk yönetmenlik deneyimini BKM tarafından çekilen, senaryosunu da kendisinin yazdığı Beynelmilel adlı film oldu. 2012 yılında F Tipi Film’in yönetmenlerinden biri oldu. İtirazım Var filminde senarist olarak yer aldı.

BirGün gazetesinde köşe yazıları yazarak gazeteciliğe başladı. Daha sonra Radikal ve Özgür Gündem gazetelerinde yazılar yazdı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) siyasi partisine katıldığı Haziran 2015 genel seçimlerinde ve Kasım 2015 genel seçimlerinde Ankara milletvekili seçildi. 2023 yılında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) İstanbul milletvekili seçildi.

Paylaşın

DEM Parti Milletvekili Sırrı Süreyya Önder Hastaneye Kaldırıldı

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Meclis Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder’in tansiyon düşmesi nedeniyle hastanede müşahede altına alındığını duyurdu.

Haber Merkezi / Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu, Cumhurbaşkanlığı ve bağlı kuruluşlarının 2024 yılı bütçelerini görüşmek için Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder başkanlığında toplandı.

Milletvekilleri bütçe teklifi üzerine konuşma yaptığı sırada, birleşimi yöneten TBMM Başkanvekili Sırrı Süreyya Önder, rahatsızlandı ve önlem için hastaneye götürüldü.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti), yapılan açıklamada, “Meclis Başkanvekilimiz Sırrı Süreyya Önder, tansiyonun düşmesi nedeniyle hastanede müşahede altına altındı” denildi.

Sırrı Süreyya Önder kimdir?

7 Temmuz 1962’de Adıyaman’da dünyaya gelen Sırrı Süreyya Önder, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Adıyaman kurucusu ve il başkanı olan babası sirozdan vefat edince sekiz yaşındayken annesi ve dört kardeşi ile dedesinin evine taşındı.

Bu dönemde bir fotoğrafçıda çırak olarak çalışmaya başladı. Pek çok farklı işte çalışan Önder,önce Maraş Katliamı protestosu, 12 Eylül, açlık grevi gibi protesto ve eylemler nedeniyle birkaç kez cezaevine girdi.

İlk yönetmenlik deneyimini BKM tarafından çekilen, senaryosunu da kendisinin yazdığı Beynelmilel adlı film oldu. 2012 yılında F Tipi Film’in yönetmenlerinden biri oldu. İtirazım Var filminde senarist olarak yer aldı.

BirGün gazetesinde köşe yazıları yazarak gazeteciliğe başladı. Daha sonra Radikal ve Özgür Gündem gazetelerinde yazılar yazdı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) siyasi partisine katıldığı Haziran 2015 genel seçimlerinde ve Kasım 2015 genel seçimlerinde Ankara milletvekili seçildi. 2023 yılında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden (DEM Parti) İstanbul milletvekili seçildi.

Paylaşın