CHP Lideri Özel: DEM Parti İle İlişkilerimizi Açık Ve Şeffaf Sürdüreceğiz

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile görüşen CHP Lideri Özgür Özel, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, “Meclis’te temsil edilen, Meclis’te en çok sandalyesi olan 3’üncü parti olan DEM Parti ile ilişkilerimizi bundan sonra kamuoyu önünde açık ve şeffaf biçimde sürdürmeyi, karşılıklı ziyaretleri yapmayı ve Türkiye’nin çok önemli meseleleri konusunda görüş alışverişinde bulunmayı sürdüreceğiz” dedi.

Haber Merkezi / CHP Lideri Özel, konuşmasının devamında, “Cumhuriyetin 100’üncü yılında bazı seçmenlerin kendilerine yerel yönetici seçebildiği, bazılarının yerel yöneticilerinin seçemediği, seçseler dahi yönetmelerine izin verilmediği bir ülkeyi kabul etmemiz mümkün değildir. O yüzden bu kayyım siyasetini bir kez daha kesin ve net bir dille reddediyoruz. Bu ülkenin 81 ilinde, bu ülkenin 1000’e aşkın ilçesinde, bu ülkede her seçmen kendisini kimin yöneteceğini seçebilmeli ve seçtiği kişiler kendisini yönetmeye devam edebilmelidir” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Merkezi’nde Genel Başkan Özgür Özel ile bir araya geldi. Hatimoğulları, Bakırhan ve beraberindeki heyeti, CHP Genel Başkan Yardımcıları Gül Çiftçi ve Gökhan Zeybek kapıda karşıladı.

Eş başkanlar, daha sonra CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile görüşmek üzere toplantı salonuna geçti. Yaklaşık iki saat süren görüşmede taraflar 31 Mart Yerel Seçimlerini ana gündem maddesi yaptı. Hatimoğulları ve Bakırhan ile Özel, toplantı sonrası ortak basın açıklaması yaptı.

Basın açıklamasında ilk olarak CHP Lideri Özgür Özel konuştu. Görüşmenin iki parti arasında sürdürülen iletişimin ilk adımı olduğunu söyleyen Özgür Özel, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“DEM Parti’nin çok değerli Eş Genel Başkanları bugün heyetleriyle birlikte Genel Merkezimizi ziyaret etti. Kongrelerinin ardından kendilerini kutlamak ve başarı dilemek üzere geçtiğimiz günlerde biz DEM Parti Genel Merkezindeydik, bugün de onlar bize iadeyi ziyarette bulundu. Bundan duyduğumuz memnuniyeti dile getirmek, kendilerine ve kendileri şahsında tüm üyelerine hoş geldiniz demek isterim. Bugünkü ziyaret bir nezaket ziyareti olmakla birlikte iki partinin genel merkezleri düzeyinde sürdürülen iletişimin de ilk adımlarıdır.

Meclis’te temsil edilen, Meclis’te en çok sandalyesi olan 3’üncü parti olan DEM Parti ile ilişkilerimizi bundan sonra kamuoyu önünde açık ve şeffaf biçimde sürdürmeyi, karşılıklı ziyaretleri yapmayı ve Türkiye’nin çok önemli meseleleri konusunda görüş alışverişinde bulunmayı sürdüreceğiz. Bugün ülke meselelerini konuştuk. En çok emekliler açısından yakıcı halde olan ekonomik krizi ve satın alma güçlüklerini, işsizliği ve Türkiye’nin içinde bulunduğu tüm krizleri konuşma imkanı bulduk. Ülke meselelerini konuşurken işin hem ekonomik boyutunu hem de siyasi boyutunu konuştuk. Tabii ki bugünkü toplantının gündemi, yerel seçimler bu kadar yakınken yerel seçimlerden bağımsız değildi. Daha önce de ifade ettiğim bir konuyu burada da ifade etmek isterim.

Cumhuriyet’i kurmuş ve çok partili rejimi getirmiş olan, ülkeye çok partili demokrasiyi getirmekle haklı olarak övünen bir siyasi partinin genel başkanı olarak; Cumhuriyetin 100’üncü yılında bazı seçmenlerin kendilerine yerel yönetici seçebildiği, bazılarının yerel yöneticilerinin seçemediği, seçseler dahi yönetmelerine izin verilmediği bir ülkeyi kabul etmemiz mümkün değildir. O yüzden bu kayyım siyasetini bir kez daha kesin ve net bir dille reddediyoruz. Bu ülkenin 81 ilinde, bu ülkenin 1000’e aşkın ilçesinde, bu ülkede her seçmen kendisini kimin yöneteceğini seçebilmeli ve seçtiği kişiler kendisini yönetmeye devam edebilmelidir.

Bunun yanı sıra elbette ülke büyük bir anayasa krizi yaşamaktadır. Seçilmiş Can Atalay’ın yemin edemediği, ‘Hataylılar olarak seçtiğiniz milletvekiline milletvekilliği sıfatını siz veremezsiniz, biz talimat alırsak Saray’dan, tutarız salmayız onu’ dedikleri bir noktada Meclis Başkanının da üzerini düşeni yapmadığı bir sürecin içindeyiz. Biz bu meseleyi sadece Can Atalay meselesi olarak görmüyoruz; Anayasa Mahkemesi kararlarının yasama, yürütme ve yargı açısından, gerçek ve tüzel kişiler açısından bağlayıcı olduğuna ilişkin Anayasa metninin kabul edilmemesini, bir anayasa ihlal girişiminden öte tek adam anlayışının anayasal düzene karşı darbe anlayışı olarak görüyoruz.

Bugün AYM’yi yok sayan, yarın Meclis’i, diğer gün diğer mahkemeleri yok sayacak ve tüm toplum için mal ve can güvenliğinin ihlal edildiği bir noktaya evrilmesi muhtemel olacaktır. Bunun için biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu pazar günü saat 13:00’e Tandoğan Meydanına bir çağrıda bulunduk. Bu çağrıyı bütün siyasi partilerle paylaştık. Bu çağrıyı tüm demokratik kitle örgütleri, STK’lar ve meslek örgütlerine yaptık. Siyasi görüşü ne olursa olsun Anayasaya sahip çıkan, özgürlüklere ve demokrasiye, örgütlenme özgürlüğüne sahip çıkan, emeğine ve ekmeğine sahip çıkan herkesi mitingimize davet ettik. Bir kez daha bütün vatandaşları mitingimize davet ediyoruz.

Bütün siyasi partileri, sendikaları, meslek örgütlerini davet ediyoruz. Gelin ortak geleceğimize hep beraber Tandoğan’da sahip çıkalım. Sorunlarıma sahip çıkılsın diyen işsizleri, gençleri, emeklileri ve emekçileri; biz size sahip çıkıyoruz diyen ve bu ülkenin ortak geleceğine sahip çıkmak isteyen herkesi pazar günkü mitingimize bir kez daha davet ediyorum. Sayın Eş Genel Başkanların şahsında tüm siyasetçi arkadaşlarına, üyelerine bir kez daha saygılarımızı sunuyoruz. Önümüzdeki yerel seçimlerin ülkenin ortak geleceğine hep beraber sahip çıkma seçimleri olduğunun altını çiziyorum. Nazik ziyaretleri için kendilerine teşekkür ediyorum.”

Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinin kapıları aralanmalı”

Özel’in ardından Tülay Hatimoğluları konuştu. Bugünkü görüşmenin iade-i ziyaret olduğunu söyleyen Tülay Hatimoğluları, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi’nin birkaç hafta önce bize bir ziyareti olmuştu. Bizler de bugün iadeyi ziyarette bulunduk kendilerine. Sıcak karşılamalarından dolayı kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın Özel’in de ifade ettiği gibi bugün bizler çok sayıda başlığı görüştük. Türkiye ve dünyanın içinden geçtiği siyasal süreci konuştuk. Özellikle Türkiye’de yaşanan ekonomik sorunları, yargı krizini, anti demokratik uygulamaları değerlendirmeye çalıştık.

Yargı krizi öyle derin bir boyuta gelmiş ki Sevgili Can Atalay bir deprem bölgesinin, deprem kentinin milletvekili olarak parlamentoda olmalıyken şu an cezaevinde. HDP’nin Eş Genel Başkanları şu an kendi görevlerinde olmalıyken, halkla birlikte iç içe çalışmalarını sürdürmeliyken, tamamen siyasi ve hukukta asla yeri olmayan gerekçelerle yargılamaları Kobanî Kumpas Davasında devam ediyor. Tahmin ediyoruz ki yakın zamanda da karara bağlanacak. Bunlar işte yargının içinde bulunduğu anti demokratik uygulamalara, Anayasayı ve hukuku tanımayan uygulamalara örnektir.

Yerel seçimlerin yaklaştığı bir dönemde belki bu sorunlar az konuşuluyor ama ekonomik kriz bizim mutfağımızda, tenceremizde, hepimizin yakından hissettiği bir sorun. Türkiye’de 50 milyona yakın insan açlıkla ve yoksullukla baş başa kalmışken, bizler bu durumun belli kesimler tarafından görünmez kılınmasına müsaade etmemeliyiz ve buna karşı bir duruş sergilemeliyiz. DEM Parti olarak sıklıkla ifade ettiğimiz üzere, bu ülkenin demokratikleşmesinin önündeki en temel sorunlardan biri olan Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinin kapılarının aralanmasının önemini burada bir kez daha vurguluyoruz.

Bugün bu ülkeyi demokratikleştirmek, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında demokratik bir cumhuriyeti inşa etmek hepimizin görevidir. 100 yıl boyunca eksik bıraktıklarımızı tamamlamak ve yeterince oturtulamamış demokrasinin taşlarının yerine oturtulması bizim için tarihi bir fırsattır. İkinci yüzyılda bu mücadeleyi vermeyi ve bu mücadeleyi kesinlikle bütün kesimlerle, bütün siyasal ve toplumsal kesimlerle vermeyi önemsiyoruz.

Bugün yerel seçimleri de değerlendirdik. Yerel seçimler bazen genel siyasetin gölgesinde değerlendiriliyor ki bu çok da yanlış bir şey değil ama eksiktir. Yerel seçimleri aynı zamanda kentin kendi dinamikleri üzerinden, kent hizmetleri ve şehir hizmetleri üzerinden değerlendirmek durumundayız. Bizler yerel seçim politikalarımızı ilk belirlediğimiz ve kamuoyuna açıkladığımız zaman kent uzlaşısından bahsettik.

Kent uzlaşısında sadece o kentin siyasi partilerine ve siyasi dinamiklerine hitap eden bir şey değildir; aynı zamanda oradaki tüm toplumsal dinamikleri, kadın hareketini, gençlik hareketini, doğa ve insan hakları savunucularını, ezcümle o kentte yaşayan her kesimi temsil eden adaylarla yola çıkma konusudur. Bizler bugün elbette bu konularda neler yapılabileceğini konuştuk. İşbirliği konusunda, yol ve yöntemler nasıl olur, olur mu, olmaz mı bütün bunlarla ilgili derinlemesine olmasa da bir görüşme gerçekleştirdik. Ümit ediyoruz ki yerel seçimler ülkenin demokrasisinin ve biraz önce konuştuğumuz bütün sorun alanlarının önünün açılmasını sağlayacak bir nitelikte geçer.

Tekrar ev sahipliğinden dolayı CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel ve heyetine teşekkürlerimi sunuyorum. Diyalogların sürmesi önemlidir. Ayrıştırılıp kutuplaştırıldığımız bir dönemde, siyasetin ve siyasetçilerin kriminalize edildiği bir dönemde yan yana durmak, dayanışmak, konuşabilmek, farklılıkların bir arada bulunabilmesi demokrasi örneğidir. Bu örneğin daha da güçlenmesine ihtiyaç var. Ümit ediyoruz ki önümüzdeki günlerde bunu daha da güçlendirmek için hep beraber bütün demokrasi güçleri olarak emek verebiliriz.”

Kayyımlar sadece partimizin sorunu değil, muhalefet bu konuda tutarlı olmalı”

Tülay Hatimoğluları’nın ardından Tuncer Bakırhan konuştu. Bakırhan, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Bugünün sadece bir iadeyi ziyaret olmadığını Eş Genel Başkanımız ve Özgür Başkan dile getirdiler. Türkiye hem bölgede hem kendi içinde çok önemli sorunlar ve önemli krizler yaşıyor. Hem ana muhalefet partisi hem de muhalefette bulunan partimizin Türkiye’nin yaşadığı bu sorunlar üzerinde fikir alışverişinde bulunması kadar doğal bir şey yok.

Eş Genel Başkanımız ve CHP Genel Başkanının dediği gibi birçok şey konuşuldu, tartışıldı. Türkiye’nin temel gündemlerinden olan yerel seçimleri de konuştuk, tartıştık. Siz de takip ediyorsunuz Türkiye’de hem çözülmemiş bir Kürt sorunu var hem de bölgede ikili bir hukuk uygulanıyor. İki dönemdir Kürt halkının, halklarımızın seçmiş olduğu iradesine kayyım atanıyor. Bu kayyımlar sadece DEM Partinin, seçmenlerimizin ve Kürtlerin sorunu değil; bu kayyımlar Türkiye’de kendisine çağdaş, ilerici, sol, sosyal demokrat diyen hem siyasi partilerin hem de kişilerin temel sorunudur.

Önümüzdeki dönem bu kayyım rejiminin, bu kayyım sisteminin son bulmasını istiyoruz. Muhalefetin bu ikili hukuk karşısında tutarlı bir dil ve siyaset ortaya koyması gerektiğini düşünüyoruz. Siz de takip ettiniz, yaklaşık 90 yerleşim yerinde 100 bin delege ile bugüne kadar Türkiye’nin hiçbir yerinde eşi benzeri görülmemiş bir halk oylaması yapmaya çalışıyoruz. Biz yerel demokrasiyi, yerinden yönetimi önemseyen bir siyasi parti olarak halkımızın verdiği kararları esas alan bir yöntem izleyeceğiz.

Doğaldır ki yereli ve yerel demokrasiyi önemseyen bir parti, aynı zamanda batıda yerel seçimlerde hangi nitelikte ve özellikte olacağı belli olan adayların seçimlerini de dikkatle izliyor. Kent uzlaşısı çerçevesinde Türkiye’de demokrat, halkçı, şeffaf, toplumcu belediyeciliği esas alan yöneticilerin seçimi için bir hassasiyet içinde olacağız. Önümüzdeki günlerde yerel yönetimler anlayışımızın batıda karşılık bulması için işbirliği ve güç birliği dahil olmak üzere seçeneklerin tartışılması gerektiğini bugün dile getirdik.

Arkadaşlarımız kent uzlaşısının, yerel yönetimlerde işbirliği sağlanacak kentlerin hangileri olacağı, hangi kentlerde bu çalışmanın yürütülebileceği konusunda bir çalışma yürütecekler. Önümüzdeki yerel seçimlerde emekçilerin, yoksulların ve onların iradelerinin yansıdığı halkçı ve toplumcu adayların kazanması için biz parti olarak elimizden gelen bütün çabayı ortaya koyacağız. Bize gösterdikleri bu sıcak ev sahipliğinden dolayı Sayın Özgür Özel şahsında CHP Genel Merkezi çalışanlarına ve yöneticilerine de teşekkürlerimi iletiyorum. Hepinize kolay gelsin.”

Paylaşın

AK Partili Ensarioğlu’ndan “DEM Parti” Açıklaması: Görüşüyoruz

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, “DEM Parti milletvekilleriyle dostluğum var, görüşmelerimiz var, oturuyoruz sohbet ediyoruz. Geçenlerde de yetkilileriyle sohbet ettik” dedi ve ekledi:

“Ne yapabiliriz, Türkiye’de yeniden bir yumuşama için nasıl kapı aralanabilir, birlikte yeniden bir huzur ve şey ortamı nasıl sağlanabilir? Bunları doğal olarak kendi aramızda konuşuyoruz ama parti genel merkeziyle resmi bir temasları var mı benim bundan haberim yok. Ben de dışardan birtakım duyumları duyuyorum.”

AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, seçim süreci ve ittifaklara ilişkin Rudaw‘a konuştu. “31 Mart’ta yapılacak seçimler için bir ittifak olmasını istiyor musunuz” sorusunu yanıtlayan Ensarioğlu şu yanıtı verdi:

“Tabii benim DEM Parti milletvekilleriyle dostluğum var, görüşmelerimiz var, oturuyoruz sohbet ediyoruz. Geçenlerde de yetkilileriyle sohbet ettik. Ne yapabiliriz, Türkiye’de yeniden bir yumuşama için nasıl kapı aralanabilir, birlikte yeniden bir huzur ve şey ortamı nasıl sağlanabilir? Bunları doğal olarak kendi aramızda konuşuyoruz ama parti genel merkeziyle resmi bir temasları var mı benim bundan haberim yok. Ben de dışardan birtakım duyumları duyuyorum.”

“Demirtaş’ın mahkemedeki açıklamalarını okuyorum”

“HDP bizi sevsin, bizi övsün, bize oy versin gibi bir şeyimiz yok. Hiçbir zaman olmaz da ki zaten siyasete ters. HDP kendisi olsun, başkasına koltuk değneği olmasın diyoruz” şeklinde konuşan Ensarioğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cumhurbaşkanlığı seçimde de kayıtsız şartsız CHP’ye destek verdi. Geçen yerel seçimde de HDP sayesinde İstanbul, Antalya, Adana ve Mersin gibi büyükşehirleri onlar sayesinde aldılar. Peki, ne aldılar da bu kadar destek veriyorlar ve niye veriyorlar? Çözüm sürecini başlatan, demokratikleşme, Kürt dili ve kimliğini öngöründeki engelleri kaldıran, bir sürü yasal demokratik düzenleme yapan, Doğu ve Güneydoğu’ya bu kadar hizmet eden bir partiye elinden gelen bütün düşmanlığı yapacaksın ama gideceksin Kürdün düşmanıyla işbirliği yapacaksın.

Asıl meseleniz Kürd meselesi ise CHP Kürd sorununun anasıdır, babasıdır, varlık sebebidir. Bu Kürd sorununun sebebi olan bir partiye kayıtsız şartsız destek vereceksin! Kürde hizmet eden, Kürd sorunun çözümü için çok önemli süreçler başlatan bir partiye düşmanlık edeceksin. Hayrola derdiniz nedir? Bu günlerde Selahattin Demirtaş’ın mahkemedeki açıklamalarını okuyorum.

Rotayı sol marjinal çizgiden tam 180 derece döndürüp Kürdi çizgiye dönüştürmüş. Sanki geçen seçimlerde “seni başkan yaptırmayacağız” da başlayıp “Kemal yürü” diyen kendisi değilmiş gibi. CHP’ye kayıtsız şartsız destek verip sol marjinal anlayışa parti içindeki o ittifak ortakları olan marjinal solla birlikte Kürdün oyuyla Türk soluna hizmet eden kendileri değilmiş gibi. Çünkü halktan tepki gördüler, yüzde 2-3 oyları düştü.”

Çözüm sürecinin bittiğini ve ölen bir şeyin diriltilemeyeceğini savunan Ensarioğlu; “Ancak PKK silahlı varlığına Türkiye’de son verir, bunun gereğini yapar, HDP’de demokratik siyasetin kuralları içinde siyaset yapar o zaman yeni bir şey belki kurgulanır” şeklinde konuştu.

Ensarioğlu kayyımların devam edip etmeyeceğine dair soruya da şu yanıtı verdi: “Demokratik açıdan baktığınız zaman kayyum meselesi sorunlu bir meseledir. Ancak realiteye baktığınız zaman kayyımlar 17 yıllık HDP yönetiminin 100 misli fazla hizmet etmiştir bu millete. Bu şehirlerin, ilçelerin imajı değişti, hizmet değişti, hizmet gördüğü şehirler, hizmet yapmasını bilmezler. Ama demokratik açıdan kimin hizmet yaptığı değil halkın iradesini nasıl tecelli ettiği önemlidir.

Halkın iradesinin tecellisine baktığınız zaman da burada çok ciddi çelişkiler var. İşin realitesi öyle değil. Halkın realitesi midir Cizre’ye hayatında Cizre’yi görmemiş Almanya’dan bi kızı getirip aday yapmak? Halkın realitesi midir Diyarbakır’da bir üniversite mezunu kızcağızı götürüp Lice’de alakası olmayan bir yere aday yapmak? Halkın realitesi midir ki Diyarbakır’a kadın ve Diyarbakırlı olmayan Diyarbakır’ı tanımayan Diyarbakır’ın kültürüne de aslında biraz uzak birini aday yapmak?”

Kandil’in kayyımıyla devletin kayyımı arasında ne fark var deseniz, devletin kayyımı en azından biraz daha kamu kaynaklarını harcarken daha dikkatli harcıyorlar. Hesap verdikleri bir devlet memuriyetleri vardır. Keşke orda da demokrasi tam işlese yani siyasi partiler yasasına göre veyahut da siz kayyım atanmak için acaba zorladınız mı?

Paylaşın

DEM Partili Temelli Sordu: Kentsel Haklar Mı Kentsel Rantlar Mı?

31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Grup Başkanvekili Sezai Temelli, “Sadece belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini belirlemeyeceğiz; Türkiye’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir sürece evrileceğine hep beraber karar vereceğiz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bu anlamıyla da demokrasi mücadelesi olarak yere seçimlerin önemli bir eşik olduğunun altını çizmek istiyoruz. Görüyoruz adaylar açıklanıyor. Bu adaylara baktığımızda karşımıza aslında çok net bir tablo çıkıyor. Kentsel haklar mı kentsel rantlar mı? Proje adaylara baktığımızda aslında kentsel rantların peşinde koştuklarını, iktidarın bu rant düşkünlüğünün devam ettiğini net görüyoruz.”

Temelli, açıklamasının devamında, “İstanbul adayını açıkladı iktidar. Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladığında bunu bir kez daha anladık. İmar Affı ile anılan, yaptığı hiçbir projenin hayata geçmediği bir insanı, eski bakanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak açıkladı. Bu da aslında kentsel haklarla alakası olmayan bir anlayışın, kentsel rantlar peşinde koşacağını bir kez daha bize gösteriyor.” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Sezai Temelli, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında açıklamalarda bulundu. Sezai Temelli, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlere ilişkin şunları söyledi:

“Yerel seçimler Türkiye’de önemli bir seçim olarak karşımıza çıkacak. Sadece belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini belirlemeyeceğiz; Türkiye’nin önümüzdeki dönemde nasıl bir sürece evrileceğine hep beraber karar vereceğiz. Bu anlamıyla da demokrasi mücadelesi olarak yere seçimlerin önemli bir eşik olduğunun altını çizmek istiyoruz.

Görüyoruz adaylar açıklanıyor. Bu adaylara baktığımızda karşımıza aslında çok net bir tablo çıkıyor. Kentsel haklar mı kentsel rantlar mı? Proje adaylara baktığımızda aslında kentsel rantların peşinde koştuklarını, iktidarın bu rant düşkünlüğünün devam ettiğini net görüyoruz. İstanbul adayını açıkladı iktidar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkladığında bunu bir kez daha anladık. İmar Affı ile anılan, yaptığı hiçbir projenin hayata geçmediği bir insanı, eski bakanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olarak açıkladı. Bu da aslında kentsel haklarla alakası olmayan bir anlayışın, kentsel rantlar peşinde koşacağını bir kez daha bize gösteriyor.

“Kayyımlara karşı mücadeleyi yükseltiyoruz”

Biz DEM Parti olarak kentsel haklar mücadelesini vermeye devam edeceğiz ve bir daha geri dönmemek üzere kayyımları tarihin çöplüğüne gönderme kararlılığımızı ortaya koyacağız. Kayyımın olduğu bir yerde kentsel haklardan ve demokrasiden bahsedemezsiniz. Bugün Türkiye ancak ve ancak yerel demokrasiyle demokratikleşebilir. Bu bilinç ve anlayışla kayyımlara karşı mücadeleyi yükseltiyoruz.

Bunun da ötesinde Türkiye halklarının bu rantçı ve talancı anlayışa karşı, kentlerde giderek büyüyen yıkımlara karşı, deprem gibi doğal afetlerin felaketlere dönüşmesine karşı kentsel hak mücadelesini hep beraber büyütmek ve bu mücadelenin sonunda da halkın bizzat yerel yönetimlerde iktidara gelmesi için mücadelemizi veriyoruz. İnanıyorum ki 31 Mart seçimlerinden önemli bir başarı ile çıkacağız. Bu başarı sadece yerellerde iktidara gelmemizle ilgili değildir, Türkiye’yi dönüştürmesi anlamında da önemli bir sonuca imza atmış olacak.

Antalya’da yaşanan olayla ilgili, “Antalya gibi olan bardağı taşıran başka şehirler de var. Kimi AKP’nin kimi de CHP’nin olduğu iller” diye bir açıklamanız var. Bu iller nereler ve hangi sorunlarla karşılaştınız? sorusuna ise Sezai Temelli, şu ifadelerle yanıt verdi:

“Antalya’da yaşanan mesele bardağı taşıran son damla. Birçok yerde özellikle karşı karşıya geldiğimiz benzer sahneler oluyor. Bunun arkasında ayrımcı bir zihniyet var. DEM Partiye ve öncesinde HDP’ye yaklaşım konusundaki ayrımcılığın yansımalarını görüyoruz. Bu anlamda Türkiye’deki çoğu partinin birbirinden farkının olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Kürt sorununa yaklaşım konusunda benzer bir zihniyetle karşı karşıyayız. Yerel yönetici olmanın çok önemli bir özelliği vardır. Yerinden demokrasinin aslında temsiliyeti ile oradasınız. Ama hiç kayyımlardan bahsetmeden 5 yıl geçireceksiniz. Kayyımlara karşı hiçbir tepkiniz olmayacak. Ya da herhangi bir çalışmanızda buna karşı bir adım atmayacaksınız. Türkiye’de bunca ayrımcılık olacak, yerinden yurdundan edilmiş yüzbinlerce göçmen olacak, bunların birçoğu da Kürdistan’dan göç edip gelmiş insanlar olacak ve siz onlara hizmeti nasıl götürmem şeklinde bir anlayış içinde olacaksınız.

Bütün bunları birlikte yaşadığımız bir süreç olarak değerlendiriyoruz. Tabii ki Antalya yalnız değil başka iller de var. İsimlerini zikretmeyeceğim, çünkü şu anda aday belirleme ve kent uzlaşısı çalışması yürütülmektedir. Farklı bir yönlendirme yapmamak için isim vermeyeceğim ama Antalya yalnız değil.”

Paylaşın

DEM Parti, Filistin’e Destek İçin Meydanlara İniyor

14 Ocak’ta İstanbul Esenyurt’ta Filistin Mitingi düzenleme kararı alan DEM Parti, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “İsrail’le tüm askeri, ticari, diplomatik, akademik, kültürel ilişkilere son verilsin diyoruz” ifadelerine yer verdi.

Açıklamanın devamında, “Türkiye başta olmak üzere bölge devletlerinin savaşı besleyen, büyüten politikalarına dur diyoruz. Filistin halkının gerçek dostları olan bölge halklarını, savaşların sona ermesi için mazlum halkların yanında olmaya çağırıyoruz. Şimdi Filistin’e ses olmanın zamanıdır” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) 14 Ocak’ta İstanbul Esenyurt’ta Filistin Mitingi düzenleyecek. DEM Parti’den konuya ilişkin yapılan yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Filistin’de katliamlar dursun, işgal son bulsun!

Aylardır tüm dünyanın gözleri önünde Gazze’de soykırım yaşanıyor. İsrail, kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden katliam yapıyor, yerleşim alanlarını yerle bir ediyor.

İsrail’in işgalci savaşı nedeniyle 7 Ekim’den bu yana 23 bini aşkın sivil yaşamını yitirdi. 10 bini çocuk, 7 bini kadın katledildi. 70 bine yakın kişi yaralanırken, hastaneler başta olmak üzere tüm yaşam alanları bombalarla yıkıldı. Hayatta kalan yaklaşık 2 milyon insan, 3,5 aydır abluka ve saldırı altında susuzluk, açlıkla, bulaşıcı hastalık riskiyle yaşıyor, yaralıları tedaviye erişemeden ölüyor, ölüleri gömülemiyor. Mezarlıklar tahrip ediliyor.

Gazze ölüm kentine dönüştüren İsrail, şimdi de Batı Şeria’ya yönelmiş durumda. İsrail savaşı tüm bölgeye yaymaya çalışıyor. Lübnan’ı bombalıyor, Suriye’yi bombalıyor, suikastler gerçekleştiriyor.

Filistin topraklarını işgal ederek kurulan İsrail, daha önce de olduğu gibi yaptığı hiçbir katliam ve savaşın hesabını vermiyor. Bütün anlaşmalara ve insani değerlere gözlerini, kulaklarını kapatmış durumda.

Halkların mozaiği olan Ortadoğu, kapitalist modernitenin, emperyalist güçlerin rekabet sahası olmuş durumda. Uluslararası sermaye güçleri savaş sanayisinden beslenirken, halklara ölüm reva görülüyor, doğa ve halkların tarihi yok ediliyor. Filistin halkı ve toprakları adeta yeryüzünden silinmek isteniyor. Tıpkı Kürt halkına yapılmak istenen gibi! Kürt halkının yaşadığı Kuzey Doğu Suriye’de (Rojava’da), Güney Kürdistan’da da yaşam alanları, hastaneler, tahıl depoları bombalanıyor. Demokrasi ve barış söyleminde yarışan dünya devletleri soykırıma suç ortaklığı yapıyor. Ortadoğu halklarının savaş altında yaşamasına onay veriyor ya da görmezden geliyor.

Türkiye’de ise iki yüzlü politika yine devrede. “Filistin davamız” denilirken, İsrail’le siyasi, ekonomik, ticari, askeri ve kültürel ilişkiler devam ediyor. Türkiye İsrail’le ekonomik ortaklıkta ilk sırada yer alırken, ticaret hacmi 20 yılda yüzde 532 artış gösterdi. En büyük ihracat ise savaş sanayi alanında yapılıyor. Gazze’ye yönelik saldırının başladığı 7 Ekim’den bu yana ticarette herhangi bir yaptırım görülmedi. Aksine İsrail’in ihtiyaç duyduğu temel ham maddelerinin Türkiye’den kalkan gemilerle taşındığı açığa çıktı. İstedikleri kadar mitingler düzenlesinler, istedikleri kadar “din kardeşliği” adıyla Filistin’e destek verdiklerini söylesinler, AKP-MHP iktidarı İsrail’e lojistik desteğini sürdürüyor.

Ortadoğu’da halkların gönüllü birliğiyle adil ve onurlu bir yaşamın barış içinde, özgürlük içinde sağlanması mümkün. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM PARTİ) olarak, Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde halkların katledilmesine dur diyoruz. Kürt halkının, Filistin halkının en temel talebi olan özgürlük ve onurlu barış mücadelesi talebini savunduk savunacağız diyoruz.

İsrail’le tüm askeri, ticari, diplomatik, akademik, kültürel ilişkilere son verilsin diyoruz.

Türkiye başta olmak üzere bölge devletlerinin savaşı besleyen, büyüten politikalarına dur diyoruz. Filistin halkının gerçek dostları olan bölge halklarını, savaşların sona ermesi için mazlum halkların yanında olmaya çağırıyoruz. Şimdi Filistin’e ses olmanın zamanıdır.

Esenyurt’ta 14 Ocak’ta düzenleyeceğimiz “Filistin halkıyla dayanışma” mitingimize tüm halkımızı davet ediyoruz. Ezilen halkları, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı ortak ses çıkarmaya çağırıyoruz.”

Paylaşın

CHP’nin Tavrı İstanbul’da DEM Parti Seçmenin Yönünü Belirleyecek

Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine ilişkin yaptığı değerlendirmede, DEM Parti seçmenin Ekrem İmamoğlu’na oy vermesi için CHP’nin tavrının önemli olduğunu vurguladı.

Roj Girasun, “DEM Parti mesela ‘tavşan aday’ çıkarırsa, seçmeni hiç küçümsenmeyecek oranda CHP’ye oy verebilir. Bunun yanında CHP’nin tavrı da etkili olacak. Mesela, Selahattin Demirtaş’ın babası vefat etti ve cenazeye katılamadı, İmamoğlu ise bir taziye mesajı yayınlamaktan çekindi. Bu konuşuluyor” dedi ve ekledi:

“Herkes biliyor ki, İmamoğlu seçimleri Kürtler sayesinde kazandı. Bu kadar insani bir durumla ilgili açıklama yapmaktan yüksünen, son seçimlerde İYİ Parti’yle beraber görüntü vermiş bir ismin Kürtlerden oy alma konusunda argümanları daha zayıf olacaktır.”

Turkey Recap, 21 uzmana 2024 yılında Türkiye’yle ilgili neler beklediğini sordu. Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, İstanbul’da tablonun 2019’dakinden farklı olduğuna dikkat çekti.

Girasun, “Daha önce İstanbul’da CHP’li adayların genel seçimlerin üzerinde oy alabildiklerini biliyoruz. Son seçimlerde de Recep Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu’nun 4 puan gerisindeydi. İstanbul’da seçime 2019 seçimlerinin denklemiyle gitmiyoruz. Çok oy kaybetmiş, daha zayıf bir iktidar var; bunun karşısındaysa yerel ittifakın sahibi bir CHP var. Bir de iktidar kompozisyonu karşısında biraz daha bloklaşmış ve netleşmiş bir seçmen var” dedi.

Seçim öncesin partilerin tutum, politika ve seçim kampanyaları gibi konuların nasıl şekilleneceğini dair çok sayıda belirsizlik olduğuna dikkat çeken Girasun, şunları söyledi:

“İstanbul’da bir tarafta yüzde 53’lük, diğer taraftaysa yüzde 47’lik bir havuz var. Bu yüzde 53’ün ne kadarını İmamoğlu’nun alacağını muhalif partilerin tutumu ve adayları belirleyecek. DEM aday çıkaracak mı, çıkaracaksa nasıl bir aday çıkaracak? Sadece aday çıkarmakla mı kalacak, net ve güçlü bir politik kampanya da yürütecek mi? İYİ Parti’nin çıkaracağı aday nasıl bir profilde olacak, Millet İttifakı’ndan oy almak hedeflenecek mi yoksa daha önce CHP’ye oy veren seçmene mi yönelik olacak? Saadet, Gelecek, DEVA partileri AKP’den ne kadar oy alacak? AKP’nin adayı kim olacak?

Bu kadar belirsizlik varken, DEM Parti ve İYİ Parti’nin desteği olmadan da İmamoğlu’nun İstanbul’u kazanma ihtimali var. Sayılara baktığımızda DEM ve İYİ’nin oylarının olmaması kesin kaybettiriyor ama yerel seçimlerde denge ve denklem farklı bir şey.”

“İmamoğlu, bir taziye mesajı yayınlamaktan çekindi”

DEM Parti seçmenin Ekrem İmamoğlu’na oy vermesi için CHP’nin tavrının önemli olduğunu vurgulayan Roj Girasun, “DEM Parti mesela ‘tavşan aday’ çıkarırsa, seçmeni hiç küçümsenmeyecek oranda CHP’ye oy verebilir. Bunun yanında CHP’nin tavrı da etkili olacak. Mesela, Selahattin Demirtaş’ın babası vefat etti ve cenazeye katılamadı, İmamoğlu ise bir taziye mesajı yayınlamaktan çekindi. Bu konuşuluyor.

Herkes biliyor ki, İmamoğlu seçimleri Kürtler sayesinde kazandı. Bu kadar insani bir durumla ilgili açıklama yapmaktan yüksünen, son seçimlerde İYİ Parti’yle beraber görüntü vermiş bir ismin Kürtlerden oy alma konusunda argümanları daha zayıf olacaktır” şeklinde konuştu.

Paylaşın

DEM Parti: Faşizmi Kurumsallaştıran Anayasa Yapmak İstiyorlar

Meclis’te basın toplantısı düzenleyen DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Yeni bir anayasa tartışması Türkiye’nin en temel tartışmalarından biridir. Biz de yeni demokratik çoğulcu, özgürlükçü, özgürlükçü laiklik ilkesine sahip bir toplumsal sözleşmenin, anayasanın yapılması gerektiğini çokça ifade ettik” dedi ve ekledi:

“Ama bu anayasa meselesinde AKP’nin kafasının arkasındaki anayasanın asla çoğulcu, demokratik anayasa olmadığını tam da bu sürecin içerisine bakarak görebiliriz.  Yapmak istedikleri şey, yeniden 12 Eylül Anayasasını aratacak. Daha otokratik, daha despotik daha bütün temel hak ve özgürlükleri tırpanlayan bir anayasa yapmak istiyorlar.”

Gülistan Kılıç Koçyiğit, konuşmasının devamında, “Bu yeni yönetimi daha kalıcı hale getiren, faşizmi gittikçe kurumsallaştıran bir anayasa yapmak istiyorlar. Bu anlamıyla da bu krizi yeniden Allah’ın bir lütfu olarak gördüklerini ve bu kriz üzerinden de yeni anayasa tartışmalarını ilerletmeye çalıştıklarını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Bu anlamıyla da buna geçit vermemek gerektiğini ifade edelim.” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, gündemdeki gelişmelere dair Meclis’te basın toplantısı düzenledi. Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre Koçyiğit, konuşmasında şunları söyledi:

“Koç Üniversitesinde bir üniversite öğrencisinin Alevi ve Kürt olmasının nedeniyle oda arkadaşları tarafından darp edilmesi ve ırkçı saldırıyla, nefret saldırısına maruz kalmasına ilişkin haberleri takip ettik. Ne yazık ki gereğinin yerine getirilmediğini, sürecin akamete uğratıldığını, saldırıya uğrayan öğrencinin okuldan uzaklaştırıldığını ve saldırganlarla ilgili hiçbir şekilde bir sürecin işletilmediğini görüyoruz.

Yaşanan olay her gün Kürde, Alevi’ye, sosyaliste, devrimciye, kadına ve LGBT+ bireylerine yönelik nefret söylemlerinin bu ülkedeki şiddeti olağanlaştırıp yaygınlaştırıldığını ve hayatın her alanını şiddetle kuşattığını göstermesi açısından da önemli.

Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, 8 Kasım tarihinde yargısal bir darbe olarak nitelendirilen bir karara imza atarak bu kararın uygulanmayacağını ifade etti. Bunun üzerine Can Atalay’ın avukatları yeniden AYM’ye bireysel başvuru yaptılar. AYM bir kez daha ‘hak ihlali’ kararı verdi.

Anayasanın 153/6 fıkrasının yani anayasa kararlarının yasama, yürütme ve yargı, gerçek ve tüzel kişileri bağladığına ilişkin fıkrasına atıf yaparak bu kararın derhal uygulanması gerektiğini ifade etti. Ama ne yazık ki bu karara da İstanbul 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi uymak ve gereğini yerine getirmek yerine; topu bir kez daha Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesine attı. Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, bir yargısal darbeye imza atarak haddini ve sınırlarını aşan bir karara imza koymuş oldu.

Bu kararın detaylarına politik olarak bakış açımızı ifade etmeden önce bu kararın ve bu sürece nasıl geldiğimizi kısaca özetlemek istiyorum. Biz bu darbe sürecini çok uzun bir süredir yaşıyoruz. Aslında Kürt sorunundaki çözümsüzlük meselesinin sürekli darbe mekaniğini canlı tuttuğunu çokça ifade ettik.

Ama bu darbe mekaniğinin bugün son 7-8 yıllık sürecin başlangıcını oluşturan 30 Ekim 2014 tarihindeki MGK kararı ve ardından 24 Temmuz 2015 tarihinde barış ve çözüm sürecinin yok edilerek yeniden Kürt sorununda güvenlikçi anlayışın devreye girmesiyle başladığını ifade etmek gerekiyor.

Bu başlangıcın bir gerekçesi de HDP’nin 7 Haziran başarısı olduğunu altını çizmek gerekiyor. Bu ülkede Kürtlerin, demokratların, sosyalistlerin ittifakıyla 80 milletvekilinin Meclis’e girmesi müesses nizamı ve onun bekçilerini oldukça ürküttü. Hızlı bir şekilde kırmızı alarm vererek Kürt düşmanı bir ittifakı hayata geçirdiler ve o gün bugündür de başta Kürt halkı olmak üzere demokratik siyasete ve tüm alanlara saldırılar olduğunu biliyoruz.

Ne yapıldı? 20 Nisan 2016 tarihinde bu Meclis anayasaya aykırı olduğu halde milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırdı. O zaman ‘anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz’ diyenlerin bugünkü anayasal krizde, devlet krizinde emeklerinin olduğunun altını çizmemiz gerekiyor.  O gün bu yargısal darbeye bu hukuksuzluğa geçit verilmeseydi, sırf Kürt’tür diye, sırf demokratik siyaseti temsil ediyor diye HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmasaydı bugün belki de bunları konuşmuyor olacaktık.

Ama sadece bununla da sınırlı kalmadı. Hatırlatalım, 4 Kasım 2016 tarihinde eş zamanlı olarak eş genel başkanlarımızın ve milletvekilli arkadaşlarımızın içinde olduğu birçok arkadaşımız gözaltına alındı, tutuklandı ve cezaevine konuldular. Bununlar da yetinmediler. 2016 yılındaki darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL eliyle aslında KHK’ler eliyle bir siyasi mühendislik yapmaya çalıştılar ve bununla da bir bütün olarak sistemi değiştirmek istediklerini göstermiş oldular.

Bu da yetmedi. HDP’ye kapatma davası açıtlar, Kobani kumpas davasıyla 108 arkadaşımızı en ağır suçlarla yargılamaya çalışıyorlar ki hali hazırda Kobani kumpas davası devam ediyor ve bütün bunların aslında yeni kurulmak istenen rejimin, sistemin taş ayakları olduğunu bütün bunların bir büyük planın parçası olduğunu ama ilk elden kendileri açısından sorun teşkil eden Kürtleri devrimcileri sosyalistleri aslında bu ülkenin direniş odağını yok etmek istediklerini çok iyi biliyoruz.

İşte bu nedenle bu ülke 7 Haziran 2015 ten bu yana karanlığın içine gömülmüş durumda. Bu karanlığı bizim dışımızda aydınlatmaya çalışan da yok ne yazık ki. Bu nedenle bu kadar darbelere maruz kalmış, yargısal darbelere maruz kalmış bir parti olarak bugün yaşanan sürecin aslında çok önceden geldiğini ifade etmiştik. Bugün de bunun altını bir kez daha çizmemiz gerekiyor. Tabi ki yargıdaki mesele sadece bize yönelik kumpaslar ve darbelerle sınırlı değil. Aslında liyakatsizliğin başını alıp gittiği, çürümenin olduğu, yargıda borsaların konuşulduğu, yargısal çürüme sürecinin içinden geçtiğimizi ifade etmemiz gerekiyor.

Mehmet Uçum şöyle diyor; ‘Biz Başkanlık sistemine geçtik, kendimiz açısından yeni bir düzeni kurduk ama bu düzenin içerisinde hali hazırda önümüzde engeller var. AYM bazen hoşumuza gitmeyen kararlar alıyor. Onun için AYM’nin de Anayasa’nın da değiştirilmesi gerekiyor.’ Yani AYM’nin itibarsızlaştırılması, yetkilerinin gasp edilmesi gerektiğini ifade ediyor. Mehmet Uçum bunu kimin adına söylüyor? Çünkü dün AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in bir açıklaması vardı. Yine Erdoğan’ın da aynı şekilde yaptığı açıklaması vardı.

Bu tartışma ve çelişkide, iki yüksek yargı kurumu arasındaki çelişkide ‘hakemim’ diyordu. Öncelikle şunu söyleyelim. Bu bir maç değil. Eğer bu, topluma karşı bir maç ise bütün muhaliflerin elini, kolunu bağlamışsınız, kaleciyi kale duvarına sabitlemişsiniz ve tek taraflı oynadığınız şikeli bir maçtır. Eğer hakemsen, Mehmet Uçum’un açıklamalarını kim yazıyor? Mehmet Uçum kim adına konuşuyor, diye de sormamız lazım. Mehmet Uçum, Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin 8 Kasım’da verdiği ilk kararında da son kararında da açık ve net bir şekilde AYM’ye parmak sallıyor, tehdit ediyor. Aslında AYM’yi birçok konuda suçluyor.

Sadece yeni bir hukuksal düzenin kurulması gerektiğini ifade etmiyor. Henüz HDP kapatma davasında karar vermediği için son yerel seçimde HDP’ye yapılan hazine yardımı nedeniyle AYM’yi terörün finansmanıyla suçlayacak akıldan, izandan, sağduyudan yoksun açıklamalar yapıyorlar. Bir karar vermeleri gerekiyor. Bu tartışmanın içinde Saray’ın nerede durduğunu çok iyi biliyoruz. Saray bizzat taraftır.

Kendi yeni rejimini kurmak, tek adam rejimini sağlamlaştırmak açısından bu iktidara dikensiz gül bahçesi yaratmak açısından Saray’ın taraf olduğunu, Erdoğan’ın taraf olduğunu biliyoruz. Tek taraf olanlar onlar değil, özellikle grup ve kürsü konuşmalarında AYM’ye parmak sallayanlar, partimizin kapatılması için oradan emir ve talimat verenler ve bugün aslında Yargıtay’ın birçok dairesinde ve özellikle 3’üncü Ceza Dairesinde etkin olduğunu bildiğimiz siyasi partinin de bu işin bir tarafı olduğunu ve siyasi mühendislik yaparak ülkeyi başka bir yere taşımaya çalıştığını da çok iyi biliyoruz.

Artık ortada bir anayasasızdık hali var. Ne yazık ki AYM’de bu anayasasızlaştırma meselesinde bir taraftı. Bu sürece katkı koydu. Bu sürecin parçalarını oluşturan bir yerde duruyordu ama gördüğümüz meselenin çok daha ileri boyuta gittiğini, Yargıtay’ın sadece AYM’ye değil, aynı zamanda halka, Meclis’e, Meclis Başkanı’na da parmak sallayan had bildiren bir noktaya taşındığını görüyoruz. Bunu kabul etmek, buna sessiz kalmak mümkün değil.

Biz de bunu kabul etmeyeceğiz, sessiz kalmayacağız. Bu anlamıyla bu siyasi krizin bizim açımızdan bir yönüyle de aslında yaratılmak istenen bir kriz olduğuna dair de açıkçası şüphelerimiz olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. Yani bir danışıklı dövüşün, bir kavganın seyircisi pozisyonuna da bütün toplumu ve siyasi getirmek isteyen bir anlayışı olduğunu da görüyoruz.

“Daha otokratik, daha despotik daha…”

Buradan ifade edelim; dün Ömer Çelik’in açıklamalarında bütün bu krizin asıl nedeninin mevcut anayasa olduğunu, mevcut anayasa durduğu sürece bu krizlerin de artarak devam edeceğini ifade etmiş. Şunu söyleyelim; yeni bir anayasa tartışması Türkiye’nin en temel tartışmalarından biridir. Biz de yeni demokratik çoğulcu, özgürlükçü, özgürlükçü laiklik ilkesine sahip bir toplumsal sözleşmenin, anayasanın yapılması gerektiğini çokça ifade ettik. Ama bu anayasa meselesinde AKP’nin kafasının arkasındaki anayasanın asla çoğulcu, demokratik anayasa olmadığını tam da bu sürecin içerisine bakarak görebiliriz.

Yapmak istedikleri şey, yeniden 12 Eylül Anayasasını aratacak. Daha otokratik, daha despotik daha bütün temel hak ve özgürlükleri tırpanlayan bir anayasa yapmak istiyorlar. Bu yeni yönetimi daha kalıcı hale getiren, faşizmi gittikçe kurumsallaştıran bir anayasa yapmak istiyorlar. Bu anlamıyla da bu krizi yeniden Allah’ın bir lütfu olarak gördüklerini ve bu kriz üzerinden de yeni anayasa tartışmalarını ilerletmeye çalıştıklarını açık ve net bir şekilde görüyoruz. Bu anlamıyla da buna geçit vermemek gerektiğini ifade edelim.

Şimdi bu bir karanlık dehliz, bu bir karanlık eşik…Türkiye çok yakın dönemde aslında birçok dönemeçten geçti. Örneğin; 7 Haziran 2015 bu eşiklerden birisiydi. Türkiye halkları bir taraftan barışın, demokrasinin tercihini yapmıştı. Türkiye halkları gerçekten o yoldan gidilseydi, bugün Türkiye bambaşka bir yerde olurdu. Ama diğer taraftan güvenlikçi, savaştan, askeri operasyonlardan medet uman, yeniden Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslenen bir yol vardı. Ne yazık ki AKP iktidarı bu yolu tercih etti. O gün bugündür de Türkiye ne yazık ki düze çıkamıyor.

Şimdi yeni bir yol ayrımındayız. Ya hep beraber bu ülkedeki yurttaşlar olarak, bu ülkedeki siyasetçiler olarak, bu ülkedeki her bir yurttaşın temel hak ve özgürlüklerini savunacak, anayasal devlet düzenini savunacağız ya da bu büyük karanlık ve kötülük kendini gittikçe büyütecek ve bütün ülke sathına yayılarak yeni bir anayasal düzeni bize dayatacak. Bunun içerisinde her birimiz kaybolup gideceğiz. O anlamıyla biz bütün çağrımızı bütün Türkiye halklarına yapmak istiyoruz; gelin bu darbeye hep beraber direnelim.

Bu çağrımızı Meclise yapmak istiyoruz. Meclis iradesine, halkın kendisine verdiği temsile sahip çıkması gerekiyor. Meclisin onuruna sahip çıkması gerekiyor. Bugün Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, meclise parmak sallıyor. Bugün Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi meclise kayyım olarak atanmak isteniyor. Bu kayyımca anlayışa karşı biz meclisin onuruna, haklarına toplum adına Türkiye halkları adına sahip çıkması gerektiğini ifade ediyoruz.

Meclis Başkanına çağrı yapıyoruz; Yargıtay’ın kararı asla ama asla Meclis’te okunmamalıdır bu yargısal krizin Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararının geçmişteki darbe muhtıralarından bir farkının olmadığını altını çiziyoruz. Bu kararın 28 Şubat muhtırasından 27 Nisan e-muhtırasından hiçbir farkı olmadığını ifade edelim. O gün ‘bize karşı darbe yapılıyor diye bağıranlar’ ve o günün mazlumları bugünkü darbenin başında olup bütün topluma darbe yapıyor. Sayın Numan Kurtulmuş’a çağrı yapıyoruz, asla ama asla Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin kararı bu Meclis’te okunmamalıdır. Sizden de Meclis iradesini sahip çıkacak bir tutumu beklediğimizi ifade etmek istiyoruz.

Bu işin bütün bu sürecin mağduru olan Hatay halkının iradesi olan Can Atalay var. Can Atalay hali hazırda hepimiz gibi milletvekili olarak seçildi ama ne yazık ki yemin edemedi, milletvekili görevlerini yerine getirmiyor. Neden tutuluyor? AKP’nin aslında emelleri için.

AKP’nin bir yeni Türkiye inşası için aslında orada, cezaevinde rehine pozisyonunda tutulmaya devam ediyor. Burada da bir kez daha AYM kararının derhal uygulanması ve Hatay Milletvekili Can Atalay’ın derhal serbest bırakılması çağrısını yenilemek istiyoruz. Bu ülkedeki bütün toplumsal kesimleri darbeye karşı demokratik, barışçıl gösteri hakkını, darbeye karşı direnmeye, ülkeyi karanlıktan çıkarıp aydınlığa taşımak için elin taşın altına koymaya davet ediyorum.”

Paylaşın

Dokuz Vekile Ait Dokunulmazlık Fezlekeleri TBMM’de: CHP, DEM Parti Ve TİP

Aralarında DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, TİP İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil ve CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal’ında bulunduğu 9 milletvekiline ait 9 dokunulmazlık dosyası, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunuldu.

Haber Merkezi / Meclis Başkanlığı’na, “Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi” sunulan 9 milletvekilinin isimleri şu şekilde:

“DEM Parti Mardin Milletvekili Salihe Aydeniz, DEM Parti İzmir Milletvekili Burcugül Çubuk, DEM Parti Ağrı Milletvekili Sırrı Sakık, DEM Parti İstanbul Milletvekili Keziban Konukcu Kok, TİP İstanbul Milletvekili Saliha Sera Kadıgil, CHP Şanlıurfa Milletvekili Mahmut Tanal, CHP İzmir Milletvekili Gökçe Gökçen, CHP Adana Milletvekili Ayhan Barut ve CHP Gaziantep Milletvekili Melih Meriç.”

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

DEM Parti’de Ön Seçimler 13-14 Ocak’a Ertelendi

31 Mart’ta yapılması planlanan seçimler yaklaştıkça, partilerde seçim çalışmalarını yoğunlaştırdı. DEM Parti’de yerel seçimlerde gösterilecek adaylar için 6 Ocak’ta başlayacağı ifade edilen ön seçimlerin 13-14 Ocak’ta yapılması kararı alındı.

DEM Parti’nin “Kent Uzlaşısı” çalışmalarının da kent kent netleşmesi için planlama yapıldığı belirtildi. Buna göre; Hatay, Mersin, İstanbul ve Ankara’da demokrasi güçleri, STK’lar ve siyasi partiler ile temaslar yoğunlaştırılacak.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan başkanlığında toplandı. Yaklaşık 10 saat süren toplantıda ön seçimlere ve kent uzlaşısına ilişkin önemli kararlar alındı.

Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre; Ön seçimlerin yaklaşık 50 merkezde13-14 Ocak tarihlerinde yapılması karara bağlanarak görev alacak yüzlerce parti yöneticisinin görevlendirilmesi tartışıldı.

Buna göre Parti Meclisi üyeleri, milletvekilleri, Kadın Meclisi üyeleri, Gençlik Meclisi üyeleri, ilçe yöneticileri ve sivil toplum kurumları temsilcilerinin ön seçim yapılacak kentlerde görev alması kararlaştırılırken görev alacak heyetler, ön seçimin sağlıklı ve şeffaf şekilde yapılması için ön bilgilendirme toplantıları yapacak. Kentlerde yer alacak delege listelerinin tamamlanması için de çalışmalar hızlandırıldı.

“Kent Uzlaşısı” için temaslar yoğunlaştırılacak

DEM Parti’nin “Kent Uzlaşısı” çalışmalarının da kent kent netleşmesi için planlama yapıldığı belirtildi. Buna göre; Hatay, Mersin, İstanbul ve Ankara’da demokrasi güçleri, STK’lar ve siyasi partiler ile temaslar yoğunlaştırılacak.

Paylaşın

Hatimoğulları: Bu Seçimlerde 2014’teki Ruhu Yeniden Yaratacağız

Yerel seçimlere ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kayyum atanan belediyeleri geri alacaklarını yineleyerek, “Bu seçimlerde 2014’teki ruhu yeniden yaratacağız. 2014’te nasıl o belediyeleri kazandıysak, emeklerimizle 2024’te de o belediyelerimizin hepsini tek tek geri alacağız. Çalışmalarımız ve motivasyonumuz bu yönde” dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Kürt sorununun demokratik çözümü için Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini belirterek, diyalog çağrısı yaptı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), Bitlis’te 2’nci Olağan Kongresini gerçekleştirdi. Kentteki bir düğün salonunda gerçekleşen kongreye, DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın yanı sıra çok sayıda siyasetçi ve kurum temsilcisi de katıldı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP’nin demokratik siyasete tahammülünün olmadığına işaret ederek, partilerinin kapatılmalara rağmen güçlü bir şekilde yoluna devam ettiğini vurguladı.

Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözülmesinin kapılarının açılması gerektiğine vurgu yapan Hatimoğulları, 3 yılı aşkındır İmralı’da tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın durumunu işaret ederek, “Ağırlaştırmış tecridin derhal kalkması gerekiyor. Bunun için devleti derhal diyaloğa davet ediyoruz” dedi. Hatimoğulları, 106 cezaevinde Öcalan’ın üzerindeki tecridin kalkması hem de Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözülmesi için açlık grevinin sürdüğünü belirtti.

Mecliste geçen bütçeyle ilgili de konuşan Hatimoğulları, iktidarın bütçe tercihini eleştirerek, “Bütçe demek Türkiye ve Kürdistan’da bir tane insanın aç kalmamasının planlanması demektir. Oysa bunlar Türkiye’nin bütün varlıklarını kendi yandaşlarına peşkeş çekmeye; savaşa, İHA’lara, SİHA’lara, bombalara, mermilere para vermeye devam eden bir bütçe açığa çıkardılar” dedi.

“Kürt sorununun çözülmediğini, daha derinleştiğini hepimiz görüyoruz”

İktidarın güvenlik politikalarına para ayırarak Kürt sorununun üzerini örteceğini zannettiğine dikkat çeken Hatimoğulları Rojava ve Irak Kürdistan Bölgesinde süren sınır ötesi operasyonları işaret ederek, “Oysa buraya yatırım yapmadıkça Kürt sorununun çözülmediğini, daha derinleştiğini hepimiz görüyoruz. Türkiye’nin sınırlarının nasıl daha güvensiz hale geldiğini, IŞİD ve el Nusra’ya nasıl açıldığını hepimiz görüyoruz. Sınırlar hallaç pamuğuna dönmüş durumda. Şu anda Türkiye’nin sınırları 100 yıllık tarihi boyunca hiç olmadığı kadar güvensiz. Çünkü IŞİD ve el Nusra elini kolunu sallayarak sınırlardan geçiyor. Sınır kentlerinde yaşayan halk bunu çok iyi biliyor, görüyor” ifadelerini kullandı.

Yerel seçimlere ilişkin de konuşan Hatimoğulları, kayyum atanan belediyeleri geri alacaklarını yineleyerek, “Bu seçimlerde 2014’teki ruhu yeniden yaratacağız. 2014’te nasıl o belediyeleri kazandıysak, emeklerimizle 2024’te de o belediyelerimizin hepsini tek tek geri alacağız. Çalışmalarımız ve motivasyonumuz bu yönde” dedi. Konuşmaların ardından seçimler yapıldı. DEM Parti il eş başkanlığı görevine Fikret Birlik ve Sakine Olan seçildi.

Paylaşın

DEM Parti Eş Başkanı Bakırhan: İktidar Kaybetsin Diye Oy Vermeyeceğiz

31 Mart’ta 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin değerlendirmede bulunan DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, “Eskisi gibi iktidara kaybettirme ve karşısında kim olduğuna bakılmaksızın ona oy veren bu yöntemi artık değiştiriyoruz” dedi ve ekledi:

“O gün koşullar öyle gerektiriyordu işte baskıcı, reddeden iktidara ders vermek gerekiyordu sandıkta dedik, verdik. 20 yıldır, 25 yıldır yönettiği belediyeleri kaybetti. Bugün koşullar farklı. Bugün artık emekçiler, Kürtler, yoksullar, Aleviler, kadınlar yaşadıkları kentleri yönetmek istiyorlar. Biz artık iki blok arasında sürekli her seçimde birisine taraf olma durumunda değiliz. Biz demokrasi mücadelesi yürütüyoruz ve büyük bedeller ödüyoruz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, DW Türkçe’den Gülsen Solaker‘e yerel seçimlere ilişkin açıklamalarda bulundu. Bakırhan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Kayyum atanarak iradesi gasp edilen belediyelerimizi geri alacağız. Ağrı’da, Bingöl’de, Muş’ta ve birçok buna benzer yerlerde AKP tarafından yönetilen ve usulsüzlük ile anılan, hizmet adına bir şeyin olmadığı yerlerde toplumcu belediyeciliğin kazanması için ciddi bir çalışma içindeyiz.

Hedefimiz 2014’te 100’ün üzerinde almış olduğumuz belediye hedefine ulaşmaktır. Tabii çok kolay değil. Bölge geçmişle kıyaslandığı zaman büyük bir baskı altında. Mesela daha önce bin oyla kazandığımız belde ve ilçelere 3 bin 4 bin seçmen kaydırılmış. İki dönemdir aldığımız Siirt’te 6-7 bin seçmen artışı var. Bu seçmenlerin yüzde 95’i Siirtli olmayan seçmen. Bizimle sandıkta yenişemeyen ve kayyum belediyeciliği ile bir model ortaya koyamayan usulsüzlük ile anılan iktidar ve ortakları şimdi tabur kaydırarak, kolluk güçleriyle seçmen kaydırıyor.

Bizim kesinlikle iktidarla diyaloğumuz, temasımız yok. İktidarla en yakın temasımız karakollar, cezaevleri, gözaltılar. Biz kesinlikle irademizin pazarlık aracı yapılmasına karşıyız. Biz bağımsız, kendi kararını veren ve bugüne kadar bu konuda geçmişteki pratikleriyle tutarlı bir siyaset izleyen bir geleneğe sahibiz. Biz 2015 yılından beri bir biçimde aslında iktidara kaybettiren cephede yer alıyoruz.

En son cumhurbaşkanlığı seçiminde de işte bölgedeki bütün renklerin her iki turda da aynı çıkması, seçim sonuçlarının birbirine yakın olması bizim ne kadar tutarlı olduğumuzu gösteriyor. Herhangi bir temasımız yok. Bunlar bize dışarıdan yol belirlemeye çalışan, rota belirlemeye çalışan aynı istikamette gitmemizi isteyen kimi çevrelerin art niyetli düşünceleri. Yani biz bir şey karşılığında asla pazarlık yapmayız.

Biz sadece şunu söyleriz, Türkiye’nin başta Kürt meselesi olmak üzere bütün sorunları diyalog ve müzakereyle çözülmelidir. Biz iktidar ile ancak bu zeminde, bu durumda bir araya gelebiliriz. Biz kiminle iş birliği yapacağımızı ilkelerimizi ortaya koyarak belirleriz. Bizim siyasetimiz özgündür, bağımsızdır. Belediyeler karşılığında anlaşacağımızı, arka kapı pazarlıkları yapacağımızı söylemek art niyetli bir yaklaşım.

“İş birliği, güç birliğine her zaman açığız”

Bir siyasi parti seçimlerde iş birliği, güç birliğine her zaman açıktır. Adayları kentin bütün bileşenleriyle belirleyelim diyoruz. Mesela kadın düşmanı bir belediye başkanı, belediyecilik anlayışı, göçmen düşmanı yani mülteci düşmanı bir anlayışı olmasın, ırkçı olmasın, tekçi olmasın. Bu ülkenin mozaiğine uygun bir pratik, bir dil, bir söylem, bir eylem içinde olan anlayışa sahip olsun istiyoruz.

Önümüzdeki dönemde de Batı’da daha net, daha somut ilçe ilçe tavrımızı ortaya koyacağız. Adaylarımız DEM Partili olmak zorunda değil, hangi partili olduğunun bizim için önemi yok. İlkelerde uzlaşabilirsek, aday kapsayıcı ve demokratik olabilirse oturup konuşuruz. Eskisi gibi iktidara kaybettirme ve karşısında kim olduğuna bakılmaksızın ona oy veren bu yöntemi artık değiştiriyoruz.

O gün koşullar öyle gerektiriyordu işte baskıcı, reddeden iktidara ders vermek gerekiyordu sandıkta dedik, verdik. 20 yıldır, 25 yıldır yönettiği belediyeleri kaybetti. Bugün koşullar farklı. Bugün artık emekçiler, Kürtler, yoksullar, Aleviler, kadınlar yaşadıkları kentleri yönetmek istiyorlar. Biz artık iki blok arasında sürekli her seçimde birisine taraf olma durumunda değiliz. Biz demokrasi mücadelesi yürütüyoruz ve büyük bedeller ödüyoruz. Böyle haksızlığın ve hukuksuzluğun olduğu bir ülkede biz iki tane müteahhit arasında, birbirine benzer iki belediye anlayışı arasında taraf olmayız.”

Tuncer Bakırhan’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın