DEM Parti İstanbul Adayları: Bu Kenti Yönetmeye Talibiz

DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediye eş başkan adayı Murat Çepni, “İstanbul DEM Parti’nin odak noktalarından birisi, herhangi bir kent değil bizim için. Bu sebeple İstanbul’un herhangi bir sorunu da kendisine özgü değil. İstanbul’un sorunlarını tüm Türkiye açısından değerlendirmek gerekiyor” dedi ve ekledi:

“İstanbul bir zenginlik kenti gibi anlatılmaya çalışılsa da yoksulların da kenti, deprem kenti, gençlerin ve kadınların kenti; bir ekoloji kenti ve aynı zamanda ekolojik yıkımın en yaygın yaşandığı kentlerden biri, tarım açısından en yoksunlaştırılan kentlerden aynı zamanda. Dolayısıyla bu kentin bütün sorunlarına dair partimizin çok fazla çalışması var ve bütün sorunlara dair çözüm önerilerimiz var. Ama bizim projelerimiz AKP’nin ya da benzerlerinin süper projeleri gibi değil.”

Çepni açıklamasının devamında, “Biz bu kente muazzam bina dikmeyi önermeyeceğiz, Kanal İstanbul gibi rant ve yıkım projeleri önermeyeceğiz. Biz bu kentteki deprem, kentsel dönüşüm, kadın yoksulluğu, işçi sınıfının yaşadıkları, gençlerin sorunları, emeklilerin sorunlarına dair daha öncesinde programatik olarak ortaya koyduğumuz görüşleri İstanbul özelinde özelleştireceğiz. Bu sorunlara dair çalışan bilim insanlarıyla, akademisyenlerle bulaşacağız ve bu sorunları birlikte çözeceğiz. Biz bu kenti bu şekilde yönetmeye talibiz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi DEM Parti İstanbul Büyükşehir Belediye eş başkan adayları Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni, yaklaşan seçim gündemiyle ilgili Yeni Yaşam gazetesine açıklamalarda bulundu. Adayların açıklamalarından bir kısmı şöyle:

İstanbul gibi binlerce yıldır kültür beşiği olan bir kenti halklarla beraber yönetmek için talip oldunuz. DEM Parti de biraz İstanbul’a benziyor diyebiliriz. Peki İstanbul’a nasıl projelerle geliyorsunuz?

Beştaş: İstanbul Türkiye demek. Bizim İstanbul’a ilişkin projelerimiz ve çözüm yöntemlerimiz, partimizin programı ve ilkeleri doğrultusunda İstanbul’u daha mutlu daha yaşanılır, daha huzurlu, daha güvenli bir kent yapma iddiası içeriyor. Bizim kendi hazırlıklarımız şüphesiz var ve bunu önümüzdeki günlerde paylaşıyoruz olacağız ama şu anda öncelikli olarak kentin dinamikleriyle bir araya gelmeye çalışıyoruz. Biz kentin sorunlarını sadece merkezi bir şekilde ele alıp şunu istiyoruz, şunu yapacağız demekten ziyade çevreyle, Kanal İstanbul’la, doğa talanıyla, imarla, depremle ilgili kurumlarla görüşüp onların önerilerini dinleyip bu sorunlara dair ortak bir çözüm derdindeyiz.

Ayrıca şunu da hemen ifade etmek isterim; paydaşlarla beraber Kürt halkının talepleri meselesinde kafamız oldukça berrak. Kreşlerde anadilde bakım ve eğitim, kadınlara ilişkin hizmetlerde çalışmalarımız her şekilde devam ediyor. İstanbul’a dair çok güzel düşüncelerimiz, önerilerimiz ve yaşama geçireceğimiz projelerimiz var.

Çepni: İstanbul DEM Parti’nin odak noktalarından birisi, herhangi bir kent değil bizim için. Bu sebeple İstanbul’un herhangi bir sorunu da kendisine özgü değil. İstanbul’un sorunlarını tüm Türkiye açısından değerlendirmek gerekiyor. İstanbul bir zenginlik kenti gibi anlatılmaya çalışılsa da yoksulların da kenti, deprem kenti, gençlerin ve kadınların kenti; bir ekoloji kenti ve aynı zamanda ekolojik yıkımın en yaygın yaşandığı kentlerden biri, tarım açısından en yoksunlaştırılan kentlerden aynı zamanda. Dolayısıyla bu kentin bütün sorunlarına dair partimizin çok fazla çalışması var ve bütün sorunlara dair çözüm önerilerimiz var.

Ama bizim projelerimiz AKP’nin ya da benzerlerinin süper projeleri gibi değil. Biz bu kente muazzam bina dikmeyi önermeyeceğiz, Kanal İstanbul gibi rant ve yıkım projeleri önermeyeceğiz. Biz bu kentteki deprem, kentsel dönüşüm, kadın yoksulluğu, işçi sınıfının yaşadıkları, gençlerin sorunları, emeklilerin sorunlarına dair daha öncesinde programatik olarak ortaya koyduğumuz görüşleri İstanbul özelinde özelleştireceğiz. Bu sorunlara dair çalışan bilim insanlarıyla, akademisyenlerle bulaşacağız ve bu sorunları birlikte çözeceğiz. Biz bu kenti bu şekilde yönetmeye talibiz.

DEM Parti hep ‘kent uzlaşısı’ hareket edeceğini söyledi ve ‘kent uzlaşısı’ sadece seçime dair bir şeymiş gibi algılandı. Oysa ‘kent uzlaşısı’ bir model. Sizler İstanbul’da seçildiğinizde nasıl bir ‘kent uzlaşısı’ sistemi işletmeyi planlıyorsunuz?

Çepni: Akademik demokratik mücadele yürüten bütün kesimler aslında bizim ‘kent uzlaşısı’ dediğimiz şeyin içerisinde. Birlikte yürüteceğiz yani. Seçim sürecinde kastettiğimiz buydu. Sadece temsili olmaktan öte bazı partileri, bazı kurumları muhatap almaktan öte; kentlerdeki sorun alanlarının çözümü için çalışan tüm kesimlerle demokratik ve özgürlükçü temelde bir araya gelmemizdi. ‘Kent uzlaşısının’ nasıl bugün içini dolduruyorsak, seçimlerden sonra da aynı şekilde devam edeceğiz. Bunun ABC’si şu; sorunlar belli, bu sorunlara rantçı, kar odaklı bakmayan, insan odaklı bakan tüm kurumlarla çalışmaya ve beraber yönetmeye devam edeceğiz.

DEM Parti seçmeni birçok kez muhalefet partilerine şans tanıdı ve İstanbul gibi metropol kentlerde kilit parti rolü üstlendi. Bu kilit rolüne rağmen, özellikle Kürt seçmen, ne muhalefet ne de iktidar tarafından görülmemeye devam etti. Öte yandan DEM Parti kendi adayları ile girince de hedefe oturtulmaya çalışıldı. CHP Genel Başkanı Özgür Özel “DEM Parti’nin stratejisi bize kaybettirecek” diyebildi.  AKP adayı Murat Kurum, puşi takıp Kürtçe konuştu, hemen ardından başka bir yerde bozkurt işareti yaptı. Bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Beştaş: Her şeyden önce samimi bulmuyoruz. Popülist, bulunulan yere uygun tutum sergileme tutumu kabul edilemez tabi ki. Halka sadece oy verinceye kadar şirin görünüp, herkesin istediği dili kullanmak ya da onun taleplerini kabul ediyormuş gibi göstermek DEM Parti açısından asla kabul edilemez. Biz meselelere ilkesel yaklaşıyoruz. Murat Kurum’a da cevap vermiştim; Kürtler ve bozkurt işareti yan yana olmaz diye. İki kelime öğrenip Kürtçe bir şeyler söyleyeceksin sonra Kürtçe tiyatro yasaklanınca çıtın çıkmayacak; Kürtçe konuştuğu ya da müzik yaptığı için Taksim’in göbeğinde insanlar şiddette uğrayacak yine bir şey demeyeceksin! Bu sadece Kurum için değil aynı zamanda İmamoğlu için de geçerli.

Kürtçe yasaklara dair bugüne kadar kendisinden bir şey duymadık. Tiyatro yasaklarına, saldırılara dair herhangi bir söz etmiş değil.  Kürtler söz konusu olduğunda partilerin birbirinden farkı yok. Kürtlere dönük, Kürt halkının taleplerine dair yaklaşımları aynı. Farkları yok bizim için, tekçilik zihniyeti diye ifade edebilirim. Kilit parti olmaya dair ise bu seçimde biz ne kilidiz ne de anahtar; biz kendimiziz diyebilirim. 2019’da kalan bir algı var. Biz, “Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünü açacağız, anahtar rolünü yerine getireceğiz ve iktidarın tekçi, zulmeden, baskıcı politikasına bir dur diyeceğiz” demiştik.

Deyim yerindeyse sarı kart göstereceğiz dedik ve bunu da başardık. Ama bu seçim için böyle bir şey söz konusu değil. Bu tartışmalar aslında DEM Parti’nin etki gücünün ne kadar yüksek olduğunu gösteriyor. Bizim İstanbul’daki adaylığımız üzerinden kıyamet kadar yorum yapılıyor. Yapılmasının bizim açımızdan bir sıkıntısı yok ancak bize dair başkalarının arka bahçesi, ön bahçesi, şununla temas halindeler, şuna kaybettirip buna kazandıracaklar gibi tartışmalar yapmamaları tavsiyemiz. Biz ne kimseye kaybettirmek için yola çıktık ne de kimseye kazandırmak için. Biz Türkiye yurttaşlarına, halklarına; İstanbul’da da bütün İstanbullularla DEM Parti olarak niye İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne aday olduğumuzu, bu kenti en iyi şekilde yönetebileceğimizi anlatacağız. Emin olun İstanbul ve DEM çok uyumlu. Ama DEM Parti’yi tartışmayı çok seviyorlar.

Çepni: Söz konusu partilerin birbirinden farkı birisinin iktidarda bir diğerinin muhalefette olması. Meselelere özünde aynı yaklaşımlara sahipler, çözüm yöntemlerinde ise bazı nüans farklılıkları var. Bunu şöyle somutlayabiliriz; DEM Parti’nin İstanbul’daki seçim yarışına girişini yalnızca DEM Parti’nin alacağı oy oranıyla tartışmıyorlar. DEM Parti’nin buluştuğu her insan DEM Parti’nin özgürlükçü programıyla buluşmuş olacak demek, DEM Parti’nin programı demek kadim sorunların çözümü demek.

Örneğin Kürt sorununun çözümsüzlüğünden beslenen siyasi anlayışlar topluluğunun yerle bir olması demek. Biz İstanbul’da şovenizmle zehirlenmiş milyonlarca işçiyle, emekçiyle, halklarımızla buluştuğumuzda ve onlara DEM Parti’yi anlattığımızda artık AKP’nin de CHP’nin de anlatacağı bir şey kalmayacak. DEM Parti’den korkunun asıl sebebi budur. Kara propagandanın da sebebi budur. Biz kimsenin reddiyesi üzerinden tanımlamıyoruz, bizim paradigmamız enternasyonal bir paradigmadır, tüm dünya için bir çözüm modelidir. Biz DEM Parti olarak kendi adaylarımızla programlarımızla seçime giriyoruz ve kazanmaya odaklanmış durumdayız.

Paylaşın

DEM Partili Ayşegül Doğan’dan “Kent Uzlaşısı” Vurgusu

Partisinin genel merkezinde açıklamalarda bulunan DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Başından itibaren söylüyoruz; DEM Parti halkların kazanımlarını esas almayan hiçbir anlaşmanın ve uzlaşmanın tarafı olmaz, olmayacaktır. Bu doğrultuda aldığımız hiçbir karar birilerine rest ya da jest değildir. Ancak bazı şeylere set koyuyoruz. Set koyduğumuz şeylerin yerine ne koyuyoruz? Yerel yönetim anlayışımızı, Türkiye tahayyülümüzü koyuyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Demokratik toplumcu, kadın özgürlükçü, ekolojik bir anlayıştan bahsediyoruz. Yerelden başlayıp demokrasiyi genele doğru yayan bir anlayıştan bahsediyoruz. Bunun karşısındaki her şeye elbette set çekiyoruz. Bazıları kazansın ya da kaybetsin diye değil halklar kazansın diye çaba sarf ettik, sarf etmeye devam ediyoruz. Ne yazık ki bu çabamız çoğu zaman kent uzlaşısı kapsamında görüştüğümüz bazı siyasi partilerin kendi içlerindeki iktidar kavgalarına feda edildi. Kent uzlaşısı maalesef bazı seçim bölgelerinde “küçük olsun benim olsun” dar particilik anlayışını ve yaklaşımını aşamadı.”

Kent uzlaşısı için yine tüm iyi niyetli girişimlerimize rağmen demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetim modelimizi görmezden gelenlere bir kez daha buradan sesleniyoruz: DEM Parti Türkiye’nin bu anlamda tutunulacak dalıdır. Kent uzlaşısı ile biz tam da böyle bir demokratik dal teklif ettik Türkiye’ye. Özgürlük, eşitlik, adalet ve barış için yerelden başlayıp tüm Türkiye’de birlikte kurabileceğimiz demokrasinin teklifiydi bu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında seçim gündemi ve güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Doğan, şunları söyledi:

“Konuşmama özellikle kendi anadilimde başladım. Bugün böyle başlamamın bir başka nedeni daha var. Malumunuz olduğu üzere 21 Şubat Uluslararası Anadili Gününü geride bıraktık. Bu hafta bugünle ilgili Meclis’ten iki fotoğraf yansıdı, Türkiye gündemine oturdu da diyebiliriz. Biri DEM Parti’nin grup toplantısından yansıyan çok dilliliğin, çok kimlikliğin, çok renkliliğin fotoğrafıydı.

Çok kimlikli, çok renkli, çok dilli bir ülkenin fotoğrafıydı. Diğeri Meclis Genel Kurulundan yansıyan tek ses dayatmasıydı. Halkların sesi yine bastırılmak istendi Anayasa gerekçesiyle. O anayasa, yani darbe anayasası, istenildiği zaman kılıfına bile uydurulmayarak yok sayılabiliyor. Bunu pek çok kararda gördük. En son bazı milletvekillerine ilişkin alınan kararlar da bu çerçevede alınmıştı.

Yıllardır süregelen mücadelemiz, bu topraklarda yaşayan herkesin özgürce anadilinde kendilerini ifade edebilmesinin mücadelesidir. Bu aynı zamanda yaşamın her alanında dayatılan tekçiliğe karşı da bir mücadeledir. Kürtçeye dönük bu hasmane tutumun aslında yalnızca Kürtçe ile sınırlı olmadığını, Kürtçeye dönük yıllardır sürdürülen bu yaklaşımın tesadüfi olmadığını, Türkiye’de sistemin başta Kürtçeye ve Kürt meselesine yaklaşım olmak üzere değişmesi gerektiğini yıllardır söylüyoruz. Bunun mücadelesini veriyoruz. Dün Meclis Genel Kurulunda gördük ki tarih ve yaşananlar bizi teyit ediyor, ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor.

Bu gerçeği yok sayarak, görmezden gelerek yaklaşamayız, yaşayamayız. Mücadelemizi de tam da bu bunun kalbinden yürütmek durumundayız. Buradan bağlamak istiyorum aslında kent uzlaşısına. Çünkü kent uzlaşısının ortaya çıkan bu iki fotoğrafla çok ilgisi var. Kent uzlaşısının ne olduğunu kavramak isteyenler grup toplantımıza bakarak, yerel yönetim anlayışımızı ve nasıl bir Türkiye için mücadele ettiğimizi isterlerse kolaylıkla anlayabilirler. Daha önce yazılı olarak ve pek çok kez bu kürsüden Eş Genel Başkanlarımız ve ilgili kurullarımız da açıklamıştı. Kent uzlaşısının temel çerçevesi Parti Meclisimizin sonuç bildirgesinde yer almıştı.

“Türkiye’nin her yerinde kenti var eden ve yaşatan sosyal ve siyasal dinamikleri, bunların en geniş ölçekte kapsayıcılığıyla birlikte işçi, emekçi, ekoloji, kadın, gençlik, halklar ve inançlar örgütleri, siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlar, tüm toplumsal taraflar ve siyasi aktörler ile müzakere etmeyi, birlikte yürümeyi, yan yana gelmeyi, ortak bir mücadeleyi örecek bir mücadele zemini oluşturmayı öncelikli görev olarak görüyoruz” ifadesiyle çizilmişti, anlatılmıştı.

Her seçimde olduğu gibi bu seçimde de gözler DEM Parti’de. DEM Parti de hem kent uzlaşısıyla ilgili hem de birinci parti olarak çıktığı yerlerde ve kayyım atanan Kürt illerinde yaptığı halk oylamasıyla ilgili bilgileri aşama aşama sizlerle açık bir biçimde paylaştı, paylaşmaya devam ediyor. Partimiz, siyaseti ilkeler ve halkların kazanımı doğrultusunda yürüten neredeyse tek parti.

Bu nedenle de partimiz siyasetin hem öznesi hem de geniş halk tabanıyla birlikte belirleyici gücüdür. Aynı zamanda da oyun kurucusudur. Tabii ki anti demokratik uygulamaları bozabilecek bir güce sahiptir. DEM Parti demokratik güç birliklerinden oluşan bir partidir. Bu yan yana gelişleri büyütmeyi hedefleyen bir partidir. Bu çerçevede demokratik siyasetin genişletilebilmesi için ilkesel ve kamuoyuna açık görüşme ve müzakereler yürütebileceğini defaatle söyledi, söylemeye devam ediyor.

Başından itibaren söylüyoruz; DEM Parti halkların kazanımlarını esas almayan hiçbir anlaşmanın ve uzlaşmanın tarafı olmaz, olmayacaktır. Bu doğrultuda aldığımız hiçbir karar birilerine rest ya da jest değildir. Ancak bazı şeylere set koyuyoruz. Set koyduğumuz şeylerin yerine ne koyuyoruz? Yerel yönetim anlayışımızı, Türkiye tahayyülümüzü koyuyoruz. Demokratik toplumcu, kadın özgürlükçü, ekolojik bir anlayıştan bahsediyoruz.

Yerelden başlayıp demokrasiyi genele doğru yayan bir anlayıştan bahsediyoruz. Bunun karşısındaki her şeye elbette set çekiyoruz. Bazıları kazansın ya da kaybetsin diye değil halklar kazansın diye çaba sarf ettik, sarf etmeye devam ediyoruz. Ne yazık ki bu çabamız çoğu zaman kent uzlaşısı kapsamında görüştüğümüz bazı siyasi partilerin kendi içlerindeki iktidar kavgalarına feda edildi. Kent uzlaşısı maalesef bazı seçim bölgelerinde “küçük olsun benim olsun” dar particilik anlayışını ve yaklaşımını aşamadı.

Kent uzlaşısı için yine tüm iyi niyetli girişimlerimize rağmen demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetim modelimizi görmezden gelenlere bir kez daha buradan sesleniyoruz: DEM Parti Türkiye’nin bu anlamda tutunulacak dalıdır. Kent uzlaşısı ile biz tam da böyle bir demokratik dal teklif ettik Türkiye’ye. Özgürlük, eşitlik, adalet ve barış için yerelden başlayıp tüm Türkiye’de birlikte kurabileceğimiz demokrasinin teklifiydi bu. Siyaset; demokratik değerleri, halkların uzlaşısını, katılımcılığı, çoğulculuğu ve sorunların çözümü için inisiyatif almayı gerektirir.

DEM Parti başından bari bu inisiyatifi alarak görüşmeleri gerçekleştirdi. Bu ilkeler doğrultusunda bir strateji yürüttü. Bütün çalışmalarını bu doğrultuda sürdürdü. Kimseye kaybettiren ya da kazandıran değil kazanmayı esas alan bir yaklaşımı benimsedi. Bu, halkların kazanacağı bir stratejidir. Kapılarımız bu ülkenin Üçüncü Yol siyasetini eşit güç olarak görenlere, Kürt halkını eşit yurttaş olarak kabul edenlere her zaman açık ve açıktı. Asıl cesaret de ayrıştıran dil ve söylemlere sarılmadan yolu sonuna kadar yürümekti.

Kapıdan girmeyi cesaret sayanların siyasetleri ne yazık ki dillerine de yansıyor. Partimize dönük iktidarın kullandığı dil ile aynı tempoyu tutturmaya çalışmak, bu siyasetle yarışa girmek geçmişte olduğu gibi bugün de kimseye kazandırmıyor. Ne yazık ki hiçbir faydası da olmuyor. Sizler de takip ediyorsunuzdur, kısa adımıza dair yakıştırmalar yapılıyor epeydir. Özellikle de iktidar bloku tarafından. Kısa adımıza yakıştırma yapanlar boşuna çabalamasın. Partimiz bu ülkenin DEM’i, mayası, rengi, umududur. Demokratik yerel yönetimler anlayışımız demokratik siyasetin anahtarıdır. Bu yakıştırmaların yanı sıra iktidarla gizli görüşmeler yapmakla da itham ediliyoruz.

Tekrar söylüyoruz ki yaptığımız hiçbir görüşmeyi söylemekten kaçınacak bir gelenekten gelmiyor. Buna ihtiyaç duymayız. Şayet AKP ya da iktidar bloku ile herhangi bir görüşme yapıyor olsaydık, bunu tüm açıklığıyla kamuoyuyla paylaşmaktan kaçınmazdık. Bu şekilde bir dezenformasyon siyaseti yürüterek DEM Parti seçmeninin kafasını karıştırmaya çalışanlara buradan bir kez daha sesleniyoruz: Bizler Kürt sorununda onurlu eşit, adil ve kalıcı bir barış için görüşülmesi gereken herkesle görüşürüz. Bu konuda sorumluluk üstlenen, üstlenmek isteyen, rol ve misyon sahibi olmak isteyen herkese kapımızın açık olduğunu sayısız kez ifade ettik.

“Hileyle kazanabileceğiniz bir yol yok, meydanlar bunu bir kez daha gösterdi”

Aynı zamanda bir mücadele ve müzakere partisi olduğumuzun da yine sayısız kez altını çizdik. Bugün burada bir kez daha hatırlatalım. Kürt sorununun muhataplarının görüşebilmesine, Türkiye’de barış ve demokrasi siyasetinin kurulabilmesine, barış ikliminin sağlanabilmesine katkı sağlayacak her kesimle görüşürüz. Eğer böyle bir görüşme olsaydı, bunu son derece açık bir biçimde kamuoyu ile paylaşırdık. Şimdi aşama aşama paylaşmaya devam ediyoruz nerelerde neler yaptığımızı. Artık son dakikaları da geride bıraktık, seçim sathına tamamen girdik.

Dezenformasyon siyasetiyle kafaları karıştırmaya çalışanlar, bugün Eş Genel Başkanlarımızın gittiği alanlara baksın. Seçmen taşıyarak kayyım sistemini seçmenler üzerinden devam ettirmeye çalışanlara, kolluk güçlerini araçsallaştırarak bunu yapmaya çalışanlara da sesleniyoruz: Kazanamayacaksınız. Hileyle kazanabileceğiniz bir yol yok. Alanlar bunu bir kez daha Hakkari ve Kars’tan gösterdi, haykırdı. İnsanlar kararlarını özgür iradeleriyle vermişler. Küçük mühendisliklerle bu iradeyi görmezden gelenler, bu iradeyi yok sayanlar bilsinler ki biz de takipteyiz ve buna izin vermeyeceğiz.

Gelelim yeni açıklayacağımız yerlere. Size 6 büyükşehir belediyesi açıklayacağım. Son yaptığımız açıklamada Adana ile ilgili kent uzlaşısı görüşmelerinin sürdüğünü söylemiştim. Adana Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adaylarımız Şehriban Dehfişad ve Mahfuz Güleryüz. Aydın Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adaylarımız Suzan Koç, Raif Kanat. Hatay Büyükşehir Belediye Eş Başkan adayımız Perihan Pakize Sinemillioğlu.

İzmir yine kent uzlaşısı kapsamında görüşmelerin sürdüğünü söylediğimiz illerden biriydi. Oradaki adaylarımız da Türkan Aslan, Akın Birdal. Muğla Büyükşehir Belediyesi adaylarımız Candan Süsoy ve Yusuf Uludağ. Tekirdağ Büyükşehir Belediye Eş Başkan adaylarımız Müselma Keskintürk ve Sadi Özdemir. Açıkladığımız tüm adaylarımıza yeniden başarılar diliyoruz. Türkiye halkları seçeneksiz değildir. İki bloktan birini tercih etmek zorunda değiliz.”

Soru: Hatay’da tek aday mı olacak?

“Şu dakikalarda listelere son şekli veriliyor. Eş başkanlık bizim asla vazgeçemeyeceğimiz bir sistem. Kadın özgürlükçü, demokratik ve ekolojik bir yerel yönetimler anlayışından bahsediyoruz. Türkiye’de böyle bir sistemin kurulması için yıllardır mücadele ediyoruz. Eş başkanlık sistemi partimizin genel siyasetinde vazgeçilmez olduğu gibi yerel yönetimlerimizde de vazgeçilmezdir. Yıllarca kriminalize edilmeye çalışıldı, değişmeyen anlayışlar oldu, eş başkanlık sistemimize yönelik saldırılar oldu. Ama bu saldırılara rağmen eş başkanlık sistemi bizim temel unsurlarımızdan biridir.

Bunun için büyük bedeller ödediğimizi hatırlatıyoruz. Vazgeçilmezimizdir. Bizim her belediyemizde yetkili iki eş başkanımız var. Bizim her belediyemiz eş başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Her ikisi arasında hiçbir fark gözetmiyoruz. İmza yetkisi gibi tartışmaya konulan gündemler başarımızı gölgelemeye çalışanların yaratmak istediği gündemlerdir. Bu gündemlere takılmıyoruz. Artık kazanmak ve öncelikle biletlerini çoktan kestiğimiz kayyımları göndermek ve kazanabileceğimiz her yerde kazanımlarımızı yükseltmek için yan yana gelerek çalışmalarımıza başlayalım.”

Soru: Esenyurt’ta varılan kent uzlaşısı kapsamında belediye meclisi üyeliğinde bir anlaşmazlık olduğu doğru mudur?

“Kent uzlaşısını aday gösterme ya da göstermemeye indirgememek gerekiyor. Kent uzlaşısı sadece Türkiye’nin batısı için çıkardığımız bir yöntem değil. Aday çıkardığımız her yerde adaylarımızı kent uzlaşısı ile belirledik. Ayrıca birinci parti olarak çıktığımız yerlerde, kayyımlarla mücadele ettiğimiz yerlerde belediye meclis üyelerinin 3/2’sini halk oylaması ile seçtik. Halk oylaması yapmadığımız yerlerde kent uzlaşısı ile karar verdik. O kentin sosyal, siyasal, toplumsal dinamikleri ile birlikte karar verdik. İl ve ilçe örgütlerimizle birlikte karar verdik.

Bizim için kent uzlaşısı bir anlayışın kazanması demek, o anlayışı temsil edecek adayların kazanması demek. Mesela Dersim’de de kent uzlaşısı sağlandı. Eş başkan adaylarımız sağlanan kent uzlaşısı ve güç birliği ile belirlendi. Esenyurt’ta daha önce söylemiştim kent uzlaşısı sağlandı. Evet, kent uzlaşısı sağlandı. Bu kent uzlaşısını sayısal ve listelere indirgemek yerine şöyle anlamaya davet ediyorum. Bir belediyecilik anlayışıdır orada kazanan. Kent uzlaşısı görüşmeleri de kent uzlaşısı komisyonu tarafından bu çerçevede gerçekleştirilmiştir.

Biz genel merkezlerde siyaset belirleyen bir siyaset geleneğini temsil etmiyoruz. DEM Parti olarak alanlarda, sokaklarda, meydanlarda olacağız. Seçim startını epeydir vermiştik. Şimdi daha coşkulu, umutlu, heyecanlı ve kararlı bir mücadele azmiyle kazanmak üzere yola çıkıyoruz. 31 Mart’ta hep birlikte halklar kazanacak. Sizler de bu süre boyunca olan her şeyden şu ana kadar yaptığımız gibi açık bir şekilde periyodik olarak haberdar edileceksiniz.”

Paylaşın

Beştaş’tan İmamoğlu’na “Kürtçe” Eleştirisi

DEM Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Meral Danış Beştaş, “Mesela, İmamoğlu İstanbul’da ne yaptı Kürtlere? Ne verdi? Birkaç istisna dışında, burada milyonlarca Kürt nüfusuna yönelik ne adım attı? İhtiyaçlarına ne yanıt verdi?” dedi ve ekledi:

“Kreş açmakla övünüyor İmamoğlu. Peki İstanbul’da yaşayan Kürtlerin çocukları o kreşlerde anadilleri ile eğitim alabiliyorlar mı? Yok. Kürtçe tiyatro yasaklandığında ya da havalimanında bir anne Türkçe bilmediği için mahsur kaldı. Tek cümle duyabildik mi İBB’den? Hayır, duymadık. Burada Kürtler yaşıyor, belediye hizmetleri kesinlikle Kürtçe de olacak. Burada Araplar mı yaşıyor; belediye hizmetlerinde Arapça olacak. Bu bütün farklı dil ve inanç için geçerli.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Meral Danış Beştaş, Mezopotamya Ajansı’ndan Diren Yurtsever’e konuştu. Beştaş, İstanbul’da tek hedeflerinin kazanmak olduğunu söyledi ve “İstanbul’da kadın zamanı. Kimseden yana değiliz, kendimizden yanayız” dedi.

Batıdaki birçok ilde seçime kendi adaylarıyla giren DEM Parti’nin hedefine dair konuşan Beştaş, “Batı stratejimizde, parti olarak her şeyden önce kendi kimliğimizle, kendi programımızla, kendi siyasetimizle bu seçimlere girmek ve tabii ki kazanmayı hedeflemek üzerinden bir yaklaşımımız var. Tıpkı İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde olduğu gibi” dedi.

Batıda kaç kentte kent uzlaşısına varıldığı yanıtlayan Beştaş, “Kesin bir rakam vermeyeceğim ama Mersin ve Esenyurt’u örnek verebilirim” diye konuştu. Beştaş  Esenyurt’un uzun süre tartışılan bir ilçe olduğunu vurguladı ve partisinin ilçede güçlü olduğunu söyledi. Esenyurt için çok uzun süredir görüşme ve değerlendirme yapıldığını ifade eden Beştaş şöyle devam etti: “Esenyurt’taki odalardan tutalım derneklere ve vakıflara kadar, oradaki yaşayan yurttaşlara kadar genel eğilim kent uzlaşısının olması gerektiği yönündeydi. Uzun görüşmeler sonucunda Esenyurt’ta bir uzlaşı sağlandı. Belediye meclislerinde kaç üye olacak emin olun onu sormadım bile. Çünkü bizim için önemli olan orada heyetlerimizin ve kent dinamiklerinin bu konuda ortaklaşması ve uzlaşıya onay vermesiydi. Bu onay çıktığı için Esenyurt özgünlüğünde bir uzlaşı temelinde bu seçim yürüyecek.”

Beştaş, “Seçmenleriniz üzerinde uzlaşılan adayı tanıyor mu? Yaklaşımı nasıl oldu ya da olur?” sorusunu ise şöyle yanıtladı: “Bu konuda şüphesiz lokal da olsa eleştiriler var, bunun farkındayız. Partinin genel merkezi olarak ya da adaylar olarak bize de ulaşıyor bu eleştiriler. Ama yoğun bir şekilde destek de var. Burada biz kazan-kazan politikası üzerinden gidiyoruz. Kent uzlaşısı konusunda da bizim değil, halkın kazanması üzerinden gidiyoruz. Bu tepki ve eleştiride bulunan partililerimiz ve yoldaşlarımız da önümüzdeki günlerde aslında bunun daha olumlu neticeler verdiğini göreceklerdir. Çok büyük devasa tepkiler olduğunu ifade etmiyorum ama biz demokratik bir partiyiz.

Biz de Mayıs seçimlerinden sonra binlerce toplantı aldık. Halkın taleplerini, görüşlerini alabilmek ve yolumuzu çizebilmek açısından toplantılar aldık. Tek derdimiz vardı; yerinden, yani tabandan tavana doğru yönetim aygıtını işletebilmek. Bu yönüyle Esenyurt’taki yaklaşımımız, birincisi kent uzlaşısı, ikincisi kazanmak temelinde oldu. Bu yönlü görüşmelerimiz devam ediyor.”

İstanbul seçimlerinin DEM Parti için önemine dair açıklamada bulunan Beştaş, “Biz kimseden yana değiliz, kendimizden yanayız. Seçimlerde bir partiye kaybettirmek ya da kazandırmak gibi bir hedefimiz yok. Tek bir yolumuz var, İstanbul’a ulaşmak” dedi. DEM Parti’nin İstanbul’da çok güçlü olduğunu kaydeden Beştaş, “Bizim seçmen kitlemizin önemli bir bölümü burada. Diyarbakır kadar bir seçmen kitlemiz var. En büyük Kürt nüfusunun olduğu kent İstanbul. DEM Parti’nin Türkiye’deki demokratikleşmede başat sorun olarak ifade ettiği Kürt sorunu var. Kürtlerin eşit ve özgür yurttaş olarak mücadelesi on yıllardır sürüyor. En büyük Kürt emekçi nüfusu burada, neredeyse yoksulluk Kürtleşmiş, emekçilik Kürtleşmiş” diye konuştu.

Beştaş, kendilerine hep “Siz kazanmayacaksınız, kime kaybettirmek istiyorsunuz? Kimden yanasınız” diye sorulduğunu aktardı ve “A şahsına ya da partisine kaybettirmek ya da ‘B’ partisine kazandırmak gibi bir hedefimiz yok. Bizim tek bir yolumuz var o da kazanmak ve tabi ki tüm İstanbul’a ulaşmak. Kendimizi ifade etmek temel bir yaklaşım” ifadelerini kullandı.

Seçmenin, partinin kendi adayını çıkarması için yoğun bir baskı yaptığını belirten Beştaş, Murat Çepni ile birlikte eşbaşkan adaylığının hedefine dair şu cevabı verdi:

“Bütün adaylar erkek, sade kadın ben tek varım. İstanbul’un yarısı da kadın, tıpkı Türkiye’de ve dünyada olduğu gibi. Bir kere kadın bakış açıları yok. Yönetim anlayışlarında kadın yok. İddialarına bakmayın. CHP, ‘Çok ilericiyiz, özgürlükçüyüz, Atatürk 1934 yılında kadınlara seçme seçilme hakkı verdi, çok şey borçluyuz’ diyerek çokça propaganda yapıyor. Ama daha son seçimde yeni yeni CHP’de kadınlar grup başkanvekili oldular. Hala sayıları yüzde 20’leri aşamıyor. AKP de MHP de öyle. Biz İstanbul’da kadın gücünü ortaya çıkarmaya çalışacağız. Kadının sesini, rengini, iradesini ortaya koymaya çalışacağız.”

“Bu yarışta varız ve kazanmak istiyoruz”

Beştaş, CHP’nin DEM Parti ziyaretinin ‘lütuf’ gibi lanse edilmesine tepki gösterdi ve “CHP bizi ziyaret edecek tabi. Diğer partiler de. Biz meclisin üçüncü büyük partisiyiz. Parlamentoda bütün partilerle birlikte çalışıyoruz. Ekrem İmamoğlu, Murat Kurum, Buğra Kavuncu… diğer adaylarla da sonuna kadar yarışacağız. Bizim derdimiz İmamoğlu veya Kurum değil. Bu yarışta varız ve kazanmak istiyoruz. Kimseyle ittifakımız yok. İttifakımız olsaydı bunu açık yapardık zaten” dedi.

“İmamoğlu’nu eleştirmeyeceğiz diye bir şey yok” diyen Beştaş, belediyecilik anlayışını ve Kürtlere yaklaşımını eleştireceklerini söyledi. “Bizim derdimiz İmamoğlu veya Kurum değil” vurgusu yapan Beştaş, ittifaka ihtiyaçları olmadığının altını çizdi.

‘Çok dilli belediyecilik’ vurgusu yapan Beştaş, İmamoğlu’nu şöyle eleştirdi: “Mesela, İmamoğlu İstanbul’da ne yaptı Kürtlere? Ne verdi? Birkaç istisna dışında, burada milyonlarca Kürt nüfusuna yönelik ne adım attı? İhtiyaçlarına ne yanıt verdi? Kreş açmakla övünüyor İmamoğlu. Peki İstanbul’da yaşayan Kürtlerin çocukları o kreşlerde anadilleri ile eğitim alabiliyorlar mı? Yok. Kürtçe tiyatro yasaklandığında ya da havalimanında bir anne Türkçe bilmediği için mahsur kaldı. Tek cümle duyabildik mi İBB’den? Hayır, duymadık. Burada Kürtler yaşıyor, belediye hizmetleri kesinlikle Kürtçe de olacak. Burada Araplar mı yaşıyor; belediye hizmetlerinde Arapça olacak. Bu bütün farklı dil ve inanç için geçerli.”

Gazeteci İsmail Saymaz’a da cevap veren Beştaş “Bizim için ‘Adaylar İstanbullu değilmiş’ diye. Soralım hangisi İstanbullu diye? İmamoğlu mu, Kurum mu? Ya da diğerleri mi? DEM olunca mı İstanbullu sorusu soruluyor? İsmail Saymaz, benim kadar İstanbul’u bilmiyordur” diye konuştu. Beştaş, İstanbul seçimi için sloganlarının ne olduğu sorusuna “DEM gelir, İstanbul değişir. İstanbul’u değiştireceğiz. Daha güzel daha ve yaşanabilir bir İstanbul için mücadele edeceğiz. İstanbul’da kadın zamanı diyebilirim” yanıtını verdi.

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Kürtçesiz Kürt Oluşturmak İstiyorlar

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Lazca, Süryanice, Çerkezce ve diğer birçok dilin kaybolduğunu belirterek, “Türkiye 100 içinde dil mezarlığına dönüştü. Halen zindan duvarlarında ‘Türkçe konuş çok konuş’ yazılıyor. Ancak direnişle dilimiz bugünlere kadar geldi” dedi. 

Asimilasyonun AK Parti’nin kuruluşundan bu yana da sürdüğünü ifade eden Bakırhan, şöyle devam etti: “AKP, alternatif bir Kürdoloji oluşturmak istiyor. Üniversitelerde Kürtçe bölümler açtı. Öğrenciler okulu bitirdi, öğretmen oldular ancak atamaları olmadı.

Seçmeli dersler başladı, TRT Şeş adında bir televizyon açtılar. Fakat TRT Şeş’te sabahtan akşama kadar Kürtçelere, Kürtçeye hakaret ediyorlar.  Kürtçesiz bir Kürt oluşturmak istiyorlar. Acımızı, sevigimizi, hikayelerimiz anadilimizde yaşamamızı istemiyorlar.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık Meclis grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Bakırhan, 21 Şubat Dünya Anadil Günü dolayısıyla değerlendirmesini Kürtçe yaptı.

Bianet’in aktardığına göre, grup toplantısına katılanların “Dünya Anadili Gününü” kutlayarak konuşmasına başlayan Bakırhan, konuşmasında anadilin önemine vurgu yaptı.

Diller üzerindeki asimilasyon politikalarına değinen Tuncer Bakırhan, Türkiye’de 100 yıl önce 20 dil konuşulduğunu ancak bu dillerin büyük bir kısmının kaybolduğunu belirtti.

Konuşmasında yazar Antti Jalava’nın sözlerinden alıntı yapan Bakırhan, “Bir yazar der ki, ‘Anadilim benim derim ve diğer diller ise giysilerimdir. İnsan ne zaman isterse kendi isteklerine göre giysilerini değiştirebilir ama derisini değiştiremez.’ Biz de diyoruz ki anadilimiz sadece derimiz değil, ruh ve canımızdır” dedi.

Kürt dilinine emek ve katkısı olan isimleri sıralayan Bakırhan, “Baba Tahir Uryan, Elî Herîrî, Ehmedê Xanî, Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Cegerxwîn, Celadet Elî Bedirxan, Ape Musa (Musa Anter) Ferhat Kurtay, Mehmed Uzun bizim yüreğimizdeler” diye devam etti.

Tuncer Bakırhan, konuşmasında Dengbêj Ayşe Şan’ın “Zimanê Kurdî zimanê me ye” şarkısından bir paragraf okuyarak sürdürdü.

Devletin Kürtçe üzerindeki baskılarına değinen Tuncer Bakırhan, ‘Türkiye’nin kurulduğu günden bugüne Kürtçe üzerindeki baskıların devam ettiğini” söyledi.

Lazca, Süryanice, Çerkezce ve diğer birçok dilin ise kaybolduğunu söyleyen Bakırhan, “Türkiye 100 içinde dil mezarlığına dönüştü. Halen zindan duvarlarında ‘Türkçe konuş çok konuş’ yazılıyor. Ancak direnişle dilimiz bugünlere kadar geldi” dedi.

Asimilasyonun AK Parti’nin kuruluşundan bu yana da sürdüğünü ifade eden Bakırhan, şöyle devam etti: “AKP, alternatif bir Kürdoloji oluşturmak istiyor. Üniversitelerde Kürtçe bölümler açtı. Öğrenciler okulu bitirdi, öğretmen oldular ancak atamaları olmadı. Seçmeli dersler başladı, TRT Şeş adında bir televizyon açtılar. Fakat TRT Şeş’te sabahtan akşama kadar Kürtçelere, Kürtçeye hakaret ediyorlar.  Kürtçesiz bir Kürt oluşturmak istiyorlar. Acımızı, sevigimizi, hikayelerimiz anadilimizde yaşamamızı istemiyorlar.”

Kayyımların Kürtçeye yönelik baskılarına da değinen Bakırhan, “Kayyım darbesi sonrası Kürtçe üzerindeki baskılar arttı. Kürtçe gazete, radyo, televizyon, ajans, anaokulları kapatıldı. Kayyımlar ilk olarak Kürtçe tabelalara saldırdı. Kurdî-Der ve Kürt Enstitüsü’nü kapattı. Celadet Elî Bedirxan ve Cegerxwîn’un isimlerini tabelalardan kaldırdılar. Kayyımlar, Kürt dilinin düşmanlarıdır. Erdoğan, ‘Asimilasyona karşı her çocuk kendi anadilini bilmeli’ diyor. Kürtler ‘bizim dil’ dediğinde ise ‘terörist’ oluyorlar. Meclis’te arkadaşlarımız Kürtçe konuştuğunda ‘bilinmeyen’ ya da ‘anlaşılmayan’ dil olarak kaydediliyor. Bizim dilimiz ne bilinmeyen ne de anlaşılmayan dildir. Bizim dilimiz Kürtçedir. 100 yıldır konuşuluyor” dedi.

“Kürtçenin resmi dil olmasını istiyoruz”

Anadilinde konuşmaya çağıran Tuncer Bakırhan, şöyle devam etti: “Yaşamın her alanında dilimizle konuşmalıyız. Dilimizi varlığımız olarak görmeliyiz. Önümüzde yerel seçimler var. Belediyeleri kayyımlardan aldığımız zaman yine çok dilli belediyeciliği hayata geçireceğiz. Dilimiz kırmızı çizgimizdir. Sözümüzdür; bu zalimler neyi bozmuşsa, biz daha iyisini yapacağız. Kürtçe kurs ve kreşler açacağız. Seçmeli derslere karşı değiliz. Ancak 21’inci yüzyılda bu tartışmalarda utanç duyuyoruz; Bir gülle bahar gelmez. Anadil insan hakkıdır. Biz Kürtçenin resmi dil olmasını istiyoruz”

Tuncer Bakırhan konuşmasını, Kürt şair Cigerxwin’un şiiriyle bitirdi: “Ez xum xuma avên çeman, Ez çerx û govend û sema, Tînim di nav kat û lema, jîn im, hebûn im, tevger im…”

Bakırhan’ın ardından Mardin Milletvekili George Arslan kürsüye çıktı ve Süryenice konuştu. Mardin Milletvekili Saliha Aydeniz ise kürsüye gelerek Zazaca konuşma yaptı. Bereket Kar da partililere Arapça hitap etti. Zeyno Bayram Gürcüce ve Lazca konuştu. Murad Mıhçı ise Ermenice seslendi.

Paylaşın

Ahmet Türk: Hiçbir Partinin Arka Bahçesi Değiliz

DEM Parti Mardin Büyükşehir Belediye Eş Başkan adayı Ahmet Türk, “Şunu ifade etmem gerekir ki biz hiçbir partinin arka bahçesi değiliz. Kendimize güveniyoruz, seçmenimize güveniyoruz, gerçekten demokratik bir geleceği oluşturmak için çaba gösteren bir parti olarak Türkiye tarihinde yer alan bir partiyiz” dedi ve ekledi:

“Bizim amacımız bu ülkede demokrasiyi kalıcı hale getirmek ve onurlu bir barışı sağlamak ve gelecekte Kürt halkının kimlik ve özgürlükleri ile ilgili atılacak adımlara katkı sunmaktır veya başarmaya çalışmaktır. Elbette ki siyasette zaman zaman dedikodular olur, tartışmalar olur, ama sonuç olarak bizler demokrasiyi savunduğumuza göre bizim için de sorumlulukları yerine getirme durumu ile karşı karşıyayız.”

Medyascope’tan Ferit Aslan’a konuşan, Türk, “Kürt meselesini Kılıçdaroğlu çözemez, Erdoğan çözer” sözlerine açıklık getirdi. Sadece bir tespit yaptığını, Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) devlet içinde Kürt sorununu çözecek bir altyapısı olmadığını söyleyen Türk, “Şimdi devletin bütün kurumlarını ele geçirmiş bir lider var. O bir şey dile getirdiği zaman herkes yapıyor, ama CHP bugün böyle bir şeye kalkışırsa bu projeyi paramparça ederler. Bunu anlatmaya çalıştım, yani ‘Devlet içinde bir gücü var, isterse çözebilir’ dedim. Erdoğan, bugün Kürtlere en fazla acı çektiren liderdir, bunu da ifade ettim, öyle kendisini öven bir şey değil” dedi.

Erdoğan’ın bir güce sahip olduğunu, devletin kontrolünün elinde olduğunu, istediği her şeyi yapabileceğini ifade eden Türk, şöyle devam etti:

“Şimdi başka bir lider geçmişte Kürt sorununun çözümü ile ilgili bir adım atmış olsaydı kıyametler kopardı, ama biliyorsunuz o dönemde (Çözüm Süreci) hiçbir itiraz olmadı. Yani arkasında bir güç ve destek var, onu ifade etmeye çalıştım. Yoksa ne Kılıçdaroğlu ne de Özgür Özel’in şahsı ile ilgiliydi söylediğim şeyler. Burada bir tespit yaptım, tespitimi hâlâ savunuyorum, bu noktadayım. Dünyadaki güçlü liderler önemli sorunları çözebilir, arkasında gücü olmayan liderlerin bu sorunları çözme kabiliyeti olamaz. Çünkü onu durdurmaya çalışırlar, engellemeye çalışırlar. Bunu ifade etmeye çalıştım.”

Ahmet Türk, “Yerel seçimden sonra yeni bir çözüm süreci olabilir mi?” şeklindeki soruya da cevap verdi.

Kısa zamanda yeni bir çözüm süreci beklemediğini, bunun altyapısının doğru bir şekilde hazırlanması gerektiğini söyleyen Türk, “Tabii ki bu kolay değil. İnanıyorum ki bu işin böyle gitmeyeceğini görmeye başlayacaklar. Türkiye’deki akil insanlar, Türkiye’yi yönetecek mantık, bazı şeyleri görmeye başladı diye düşünüyorum. Artık Kürt’ü Türk yapmak, Alevi’yi Sünni yapmak, politikalarının bir şey getirmediğini görmeye başladılar. Ama kısa zamanda böyle bir şey olacağını düşünmüyorum. Bunun altyapısının doğru bir şekilde hazırlanması, halka doğru mesajlar vererek, ortamı hazırlamak gerekiyor. İşte birden bire yeniden başlıyorum dediğiniz zaman yine akamete uğrar” dedi.

Ahmet Türk, “Asla böyle bir pazarlık yapılmadı. Siyasi partiler kendi adaylarıyla seçime katılmak ve iktidar olmak için mücadele eder, amacı budur. Bizler de farklı ve demokrasiyle özgürlükleri savunan bir partiyiz. Sonuçta kendi adaylarımızla seçimlere girme kararı aldık” diyerek, AKP ile DEM Parti’nin pazarlık yaptığı iddialarını yalanladı.

“Hiçbir partinin arka bahçesi değiliz”

Türk, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Şunu ifade etmem gerekir ki biz hiçbir partinin arka bahçesi değiliz. Kendimize güveniyoruz, seçmenimize güveniyoruz, gerçekten demokratik bir geleceği oluşturmak için çaba gösteren bir parti olarak Türkiye tarihinde yer alan bir partiyiz. Bizim amacımız bu ülkede demokrasiyi kalıcı hale getirmek ve onurlu bir barışı sağlamak ve gelecekte Kürt halkının kimlik ve özgürlükleri ile ilgili atılacak adımlara katkı sunmaktır veya başarmaya çalışmaktır. Elbette ki siyasette zaman zaman dedikodular olur, tartışmalar olur, ama sonuç olarak bizler demokrasiyi savunduğumuza göre bizim için de sorumlulukları yerine getirme durumu ile karşı karşıyayız.”

Ahmet Türk, iktidar ve muhalefetten elbette bazı beklentileri olduğunu vurguladı. Kürt siyasetçilerin tutuklu olduğunu, PKK lideri Abdullah Öcalan’a tecrit uygulandığını belirten Türk, “Bütün dünya ve hukukçular bunun hukuksuz bir durum olduğunu söylüyor. Avukatları ve ailesi ile görüştürülmeme durumu söz konusu. Bu tamamen hukuksuz. İster hükümlü, ister tutuklu olsun herkesin bazı hakları var, şimdi bunlar gasp edilmiş durumda. Elbette bunları dile getiriyoruz, bu konuda adım atılması konusunda çağrılarımızı yapıyoruz. Bu konuda uyarılarımızı yapıyoruz. Bunları pazarlık konusu yapmadık. Yapılması gerekenleri ifade ediyoruz, bir pazarlık konusu değil” diye konuştu.

“Kılıçdaroğlu’nu destekledik, oyumuz 13’lerden 8’e düştü”

Ahmet Türk, 14-28 Mayıs Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde Kemal Kılıçdaroğlu’na çok açık destek verdiklerini ancak oylarının yüzde 13 ve 11’lerden yüzde 8’lere düştüğünü söyledi. Seçimlere kendi başlarına girmedikleri için oylarının düşmesi tehlikesiyle karşı karşıya kaldıklarını aktaran Türk, “Bu konuda tabanımızda zaman zaman tepkiler oluştu. Halkımızdan gelen talepler doğrultusunda partimiz bu seçimde kendi adaylarıyla girme kararı aldı. Asla bir pazarlık söz konusu değil, asla bir kimseye verilmiş taviz olarak da kararımız değerlendirilmemelidir” dedi.

Kimin seçimi kazanmasının DEM Parti’yi ilgilendirmediğini, demokrasi özlemleri olduğunu, ve demokrasiyi içselleştiren kesimlerle zaten yan yana durduklarını da vurgulayan Ahmet Türk, “Bugün demokrasi isteyen ve Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü isteyen kesimlerle zaten beraberiz. Bu cepheyi elbette ki büyütmek isteriz, herkesi bu noktaya getirmek isteriz. Sonuçta siyasetimizle, fikirlerimiz ve düşüncelerimizle, halka verdiğimiz mesajlarla bunu götürüyoruz” diye konuştu.

Paylaşın

DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan: Siyaseti Bırakacağım

DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan, “Son seçimlerden sonra eş başkanlık görevini de bıraktım ve şu an düz bir milletvekili, Van milletvekili olarak görevime devam ediyorum. Bu da artık benim siyasette son dönemim” dedi ve ekledi:

“Milletvekilliğim bittikten sonra ben artık siyaseti de bırakacağım, hiçbir şekilde siyasetin yanından köşesinden, bucağından geçmeyeceğim. Bu mücadeleyi bırakmak bize yakışmaz. Elbette ki ama siyasi arenada değil tabii ki onun dışında farklı mecralarda, işte bir sürü alan var. Yakınlarını kaybeden insanlar var, insan hakları kurumları var. Elbette ki çok deneyim ve çok anı var. Bunları bir kitap haline getirmeyi elbette ki düşünürüm. Buna ömrümüzü yeterse, zamanımız olursa siyaseti bıraktıktan sonra bir kitap yazmayı düşünüyorum.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Van Milletvekili Pervin Buldan, Artı TV’de yayınlanan, Kemal Avcı ile Siyaset Ötesi programında, yaşamı ve siyasi faaliyetlerine yönelik dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Buldan’ın anlattıklarından önemli satır başları şöyle:

“Ben aslında Hakkari’de doğup büyümeme rağmen çok fazla Kürtçeyi bilmeyen, ağırlıklı evin içerisinde Türkçe konuşulan ama aile arasında, yani babam ve amcalarım içerisinde Arapça’nın konuşulduğu bir ortamda büyüdüm. Babam memurdu. Memur kimliği tabii bizi diğer arkadaşlarımdan, Hakkari’nin yerlisi olan arkadaşlarımdan, farklı bir yere koyuyordu çünkü. Ailenin görüştüğü hep memur kesimiydi. Dolayısıyla öyle bir ortamda büyüdüm ama Kürtçeyi ben evlendikten sonra öğrendim. Bir aşiret geleniyim. Eşim Oramar ağasının oğlu. O zaman ağalık önemli bir faktör. Elbette şimdi biz bunu reddediyoruz -tabii ki ağlı şeyhliği ve bununla birlikte. Ağalığın ve şeyhliğin daha doğrusu bu tür yapıların artık hiçbir hükmünün kalmadığını biliyoruz.

Önemli bir aşiret evine gelin gittim ben. Evin içerisinde sadece Kürtçe konuşuluyordu ve Türkçe bilmeyen bir eltim bana Kürtçeyi, ben de ona Türkçeyi öğretmiştim. Çünkü ben Türkçe konuşuyordum. O benimle Kürtçe konuşuyordu. Yani büyük bir oranla ve açık yüreklilikle şunu söyleyebilirim, kişiliğimin ve kürtlüğün ne olduğunu evlendikten sonra eşimin ailesinin yanındayken öğrendim ve bu hem hayatıma büyük bir oranda şekil vermesini beni güçlendirmesine ve kendimi tanımlama sebep oldu.

Ankara’ya 19 Mayıs tarihinde gençlik ve Spor Bayramı törenlerine katılmak üzere her ili temsilen 2 öğrenci seçilirdi. O dönem öyleydi. Hakkari’de de ben ve Ferhat Tuan isminde bir erkek arkadaşımız, o şimdi rahmetlik oldu, seçildik ve Ankara’ya otobüsle geldik. Avantaj mı dezavantaj mı bilemiyorum ama uzun boylu olmanın vermiş olduğu bir avantaj olarak seçildik. İkimiz de okulun en uzun boylu öğrencilerindendik.

Hakkari Lisesi müdürü bizi yanına çağırdı. ikimizin de Ankara’ya gitmemizi istediklerini söylediler. Ailem önce karşı çıktı, ‘İşte bir erkekle beraber nasıl yolculuk yapacaksın? Otobüsle gideceksin. Bu olmaz’ gibilerinden… Sonra amcam araya girdi, ‘Gidebilir. Bunda bir sakınca yok’ dedi. Sonra babam izin verdi.

Ankara’da yaklaşık 4-5 gün kaldık. Bir misafirhanede bizi ağırladılar. O dönem Kaya Erdem Meclis Başkanıydı. Hatırladığım kadarıyla yine Gençlik ve Spor Bakanı bizi ağırlamıştı. Kenan Evren’le bir törende bir araya geldik, Her ilin öğrencilerini, gelen misafirleri tek tek illerine göre çağırıp, tokalaşıp hal hatır sorup yerlerine gönderiyordu. Sıra Hakkari’ye geldi. İkimizin de yakasında Hakkari yazılıydı büyük harflerle. ‘Hakkari’den geldiniz’ dedi. ‘Evet’ dedik. ‘Kuyruklulu musunuz?’ dedi bize. Biz hiç cevap vermedik. Böyle Kürtlere kuyruklu Kürt deniyordu. Biliyorsunuz hani öyle bir şey vardı. Dolayısıyla böyle bir şeyi duyduk ama ikimiz de cevap vermedik. Ancak daha sonraları yani ben Savaş’la evlendikten sonra bunu Savaş’a anlatmamla birlikte, ‘Buna nasıl sessiz kaldınız, nasıl buna cevap vermediniz? Ben olsam kıyameti koparırdım. Hatta şimdi basına verelim’ demişti.

Siyasete girmemde ailemden tamamıyla destek gördüğümü ifade edebilirim. Hiçbir şekilde aileden hiç kimsenin karşı çıkmadığını da söyleyebilirim. O dönem Savaş’ın katledilmesi ile birlikte Cumartesi Anneleri’ne katılmam bile ailemin teşvikiyle gerçekleşti. Her hafta Galatasaray lisesi önünde oturan aileler var. Sen de gidebilirsin, destek olabilirsin gibilerinden ve ben kendimi bir anda bir yıl sonra o annelerin içinde buldum.

Bir yıla kadar yani o bir yıllık süreç içerisinde ben hiç evden çıkmadım. Sürekli siyahlar giydim ve yas tuttum. Yasın, siyahlar giymenin evden çıkmamanın hiçbir çare olmadığını ve bir şekilde bir yerlerde mücadele etmenin daha önemli olması gerektiğini aslında Cumartesi Anneleri’ne katıldıktan sonra öğrendim.

Hem kayıpları hem faili meçhulleri temsil etmek amacıyla Meclis’e girdim. Daha doğrusu siyasete girdim. Bütün bunlar partinin teşvikiyle oldu. İşte vermiş olduğum mücadeleyi daha da büyütmek, siyasi arenada bunun mücadelesini vermek, kayıpları, faili meçhulleri, yargısız infazları; bütün bunları aslında bir siyaset içerisinde mücadelesini vermek önemli bir mevziydi. Biraz bu amaçla girmiştim. Biraz da evde yas tutmanın dışında, Savaş’ın katledilmesiyle birlikte kendimi eve kapatmanın dışında dışarıda öncülük eden ve mücadele eden bir şahsiyet olarak görünmek beni daha da güçlendirdi.

Iğdır’ın ilk kadın milletvekiliyim. İki dönem milletvekilliği yaptım. Iğdır’ın benim yanımda çok ayrı bir yeri vardır. İlk Iğdır’a gittiğim gün beni hep erkekler karşılamıştı. Bir erkek ordusu karşılamıştı. Milletvekilliğimin sonlarına doğru beni kadınlar uğurlamıştı. Bir de o dönem Iğdır’da doğan bütün bebeklerin, kız çocuklarının ismi hep Pervin olmuştu. Bu da benim yanımda Iğdır’ın çok farklı bir yer olduğunu gösteren ayrı bir şey.

“Siyaseti bırakacağım”

Son seçimlerden sonra eş başkanlık görevini de bıraktım ve şu an düz bir milletvekili, Van milletvekili olarak görevime devam ediyorum. Bu da artık benim siyasette son dönemim.

(Bırakacak mısınız?) Milletvekilliğim bittikten sonra ben artık siyaseti de bırakacağım, hiçbir şekilde siyasetin yanından köşesinden, bucağından geçmeyeceğim. Bu mücadeleyi bırakmak bize yakışmaz. Elbette ki ama siyasi arenada değil tabii ki onun dışında farklı mecralarda, işte bir sürü alan var. Yakınlarını kaybeden insanlar var, insan hakları kurumları var. Elbette ki çok deneyim ve çok anı var. Bunları bir kitap haline getirmeyi elbette ki düşünürüm. Buna ömrümüzü yeterse, zamanımız olursa siyaseti bıraktıktan sonra bir kitap yazmayı düşünüyorum.

Sayın Selahattin Demirtaş ve sayın Gültan Kışanak’ın eş genel başkan oldukları dönemdi. Çok tartışıldı; kim gidecek, kimler gidecek diye bir kargaşa yaşandı, işte 2 eş genel başkanın gitmesi konusunda hemfikirdik. Yani kurumsal olması anlamında herkes hemfikirdi. Fakat son noktayı sayın Öcalan koymuştu. Bir gece saat 11.12 sularında o dönemin Adalet Bakanı beni arayıp ‘Acilen bakanlığa gelmenizi istiyoruz’ demişti. Biz de iki grup başkan vekili, ben ve İdris Baluken birlikte gittik.

Bize İmralı’da bugün devlet heyetinin yaptığı görüşme esnasında siyasi heyetin belirlenmesi noktasında sayın Öcalan’ın bir öneri sunduğunu, bizim de bu öneriye sıcak baktığımızı fakat sizin de bunu kendi içinizde değerlendirmeniz gerektiğini söyledi. İsim olarak da Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Altan Tan’ın gelmesi önerildi. Biz de bunu kendi içimizde değerlendirdikten sonra parti olarak bunun uygun olacağını, bir itiraz olmadığı, haliyle de gidebileceğimizi ifade ettik. Tartışıldı, konuşuldu. Birkaç gün bunun üzerinde değerlendirmeler yapıldı ve adalet Bakanlığı’na biz okey dedik ve ilk gidişimiz de öyle olmuştu.

“Benim için sürpriz oldu”

Hiç beklemediğim bir şeydi. Eş başkanlarımız vardı. Daha üst kademede siyaset yapan arkadaşlarımız vardı. Ben grup başkan vekiliydim o dönem ama ismimi duyunca gerçekten hem heyecanlanmıştım hem de benim için sürpriz olmuştu.

(Neden sizi seçmiş olabileceklerini düşündünüz?) Ben sayın Öcalan’a bunu hiçbir zaman sormadım ama sanırım kendisi şöyle bir değerlendirme yapmış, daha işte kurumsal olması itibariyle eş başkan sayın Gültan Kışanak’ın o dönem çok çarpıtılan bir şeyi kamuoyuna yansıtılıyordu. Şemdinli’de işte PKK ile kucaklaştığının fotoğrafları yansıtılmıştı medyada. Bundan kaynaklı da hükümetin, Devletin bu konuya sıcak bakmadığı söyleniyordu. Dolayısıyla sayın Öcalan, hani kurumsal olacaksa eğer eş başkanına izin verilmiyorsa grup başkan vekili sıfatıyla Pervin Buldan olabilir demiş sanırım.

Altan Tan’ın da Sırrı Süreyya Önder’i de kendisine göre çok farklı alanlara etkileri olan insanlar olmaları sebebiyle seçtiklerini düşünüyorum. Altan Tan’ın daha muhafazakar kesime ve dini inançlı kesimlere vereceği mesajlar üzerinden belki bir şeyler söylemek gerekirse o yönlü bir tercih yapıldığını söyleyebilirim. Yine Sırrı Süreyya Önder’in hem Türk soluna hem Türkiye cephesine, batı cephesine biraz hitap etmesi kaynaklı bu isimleri tercih etti diye biliyorum.

İmralı heyeti olarak tam olarak şunu yapıyorduk, ayda bir sefer, bazen iki seferi buluyordu, Adalet Bakanlığı’ndan bir gün öncesi bize haber gelirdi. Yarın adaya gidiyorsunuz, görüşme yapılacak diye. Adaya gitmeden önce kendi içimizde toplantı yapıp neleri görüşeceğimizi, hangi konuları aktaracağımızı konuşuyorduk ve ertesi gün adaya gidiyorduk. Yaklaşık bir buçuk saate yakın bir yol mesafesi İstanbul’dan. Kosterle geçiyorduk. Daha çok deniz yolunu kullanıyorduk. Yani helikopterle hiç gitmedik. Bazen devlet heyeti helikopterle gidiyordu. Bir buçuk saatlik mesafenin sonunda İmralı adası zaten görünüyor ve adadaki askeri heyetler bizi karşılıyordu. İçeriye girip görüşmelerimizi yapıp çıktıktan sonra tekrar kosterle geri dönüyorduk.

Geldiğimiz gün akşam notları oturup yazmaya başlıyorduk. Sabaha kadar sürüyordu. Yani o gece hiç uyumuyorduk. Orada kısa kısa notlar tutuyorduk ve o notları getirip evde bir metin haline kim ne konuştuysa bizim konuşmalarımızı ve sayın Öcalan’ın konuşmalarını noktasına virgülüne kadar hepsini kağıda döküyorduk. Bunu devlet bizden Kandil’e götürmemizi istiyordu. Çünkü kendi elinde zaten notları vardı. Yani devlet orayı dinlediği için bizim onlara o notları vermemize gerek yoktu. Denetim altında olan, gözetim altında olan bir yer. Dolayısıyla Kandil’e hem görüşmeleri aktarmak hem de o notları götürmekle devlet bizi görevlendirmişti. Bu sefer oradan notları alıp bazen devlet heyetine verip daha sonra adaya gidiyorduk. Ki ağırlıklı da öyle oluyordu.

Yani Kandil’in notlarını biz direkt sayın Öcalan’a veremiyorduk. Çünkü elimizde götürmemize, hiçbir şey götürmemize izin verilmiyordu. Ben ilk gittiğimde mesela bir kalem götürmüştüm. Sayın Öcalan’a işte Sırrı Süreyya Önder’in kitap hediyesi vardı. Yine Altan Tan da sanırım bir kitap getirmişti. Yani bizim notları, Kandil’in notlarını direkt İmralı’ya götürmemize izin verilmiyordu. Biz devlet heyetine teslim ediyorduk. Devlet heyeti kendi imkanlarıyla yani kendisi, görevlendirdiği insanlarla gidip sayın Öcalan’la Kandil’in notlarını görüşüyorlar.

(Devlet heyetinde kimler vardı?) Bu zaman zaman değişiyordu. Kamu Güvenliği Müsteşarı uzun süre bize eşlik etmişti. Bizim tanımadığımız, bilmediğimiz bazen gözlemci olarak orada oturan insanlar da oluyordu. Kim olduğunu biz bilemiyorduk. Bilmiyorduk ama uzun süre kamu güvenliği müsteşarının da bu toplantılara eşlik ettiğini söyleyebiliriz.

İmralı’ya 33 kez gittim

Ben hiç değişmeyen, yani başından sonuna kadar heyet içerisinde olan, 33 kez İmralı adasına giden tek üyeyim. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Yoksa diğer arkadaşlarımız bir şekilde girdiler çıktılar. Ben bir girdim, sonuna kadar o heyetin içerisinde yer aldım. Hayatıma ve şekillenmeme ayrıca etki eden bir süreç.

(Devlet notları Kandil’e götürmemizi istedi dediniz. Nasıl, yani kimin aracılığıyla iletiyorlardı bunu götürün diye?) Zaten başta öyle konuşulmuştu. Yani biz notlarımızı hazırladıktan sonra ertesi gün Kandil’e gidiyorduk. Kandil dönüşü de zaten gelip devlet heyetiyle hemen görüşme yapıyorduk. O dönem işte birkaç bakan, ismini vermeyeyim şimdi, yine devleti temsilen bir kişi, hükümeti temsilen birkaç kişi ağırlıklı olarak onlarla görüşüyorduk.

(Bu görüştüğünüz devlet ve hükümet yetkilileri meselenin çözümüne nasıl bakıyorlardı o zaman?) Herkes aslında bir çaba içerisindeydi, onu söyleyeyim. Yani başında böyle bir hava vardı. Herkes bu işin çözülmesi için bir çaba sarf ediyordu. Fakat sonlara doğru artık birçok şey yaşandı. Birçok olay yaşandı. Görüşmelerin kesilmesiyle birlikte devlet yetkilileri de zaten görüşmeleri bir bıçakla keser gibi görüşmeleri kestiler. Ama başta bir heyecan herkeste vardı onu söyleyeyim. Yani bizde de vardı. Devlet heyetinde, hükümet heyetinde herkeste farklı heyecan vardı. Çünkü bir süreç başlatılmıştı. 2 tarafın birlikte ortak karar aldığı bir süreçti. Çünkü sayın Öcalan da bu sürecin başlama, devam etmesine ve sonuçlanmasına odaklanan bir yerden bakıyordu. Fakat sonunda ne yazık ki işte süreç buzdolabına konuldu. Heba edildi. Aslında ben öyle görüyorum.

(Süreç neden başarıya ulaşmadı?) Birçok faktör var. Ben bu faktörlere tek tek girmeyeceğim. Keşke bu süreç bozulmasaydı, ben üç yıllık süreç içerisinde o çaba sarf ettiğimiz, iki gün evimizde kalmadığımız, bir ayağımızın Kandil’de, bir ayağımızın İmralı’da, bir ayağımızın devlet yetkilileriyle, hükümet yetkilileriyle görüşmelerde olduğu o üç yıllık süreç içerisinde, yine Akil İnsanlar Heyeti’nin uzun süre toplantılar yaptığı, görüşmeler yaptığı, bir sonuca ulaşması için çaba sarf ettiği o dönemi şimdi oturup düşününce, bir muhasebe yapınca, o dönem üç yıl boyunca hiçbir anne ağlamadı. Çünkü kan akmadı, çünkü silahlar sustu, çünkü insanlar ölmedi. Bu benim için gerçekten şu an hayatımın belki de yapmış olduğum en önemli işlerinden biriydi ve bu anlamda da büyük bir onur yaşıyorum. Elbette ki bu sürecin bozulması hepimizde hayal kırıklığı yarattı maalesef.

(Süreç tekrar buzdolabından çıkar mı sizce?) Şu an onun koşulları yok. Yeniden bir çözüm sürecinin başlayacağını çok zannetmiyorum. Başlasa bile geçmişteki gibi olmayacağını düşünüyorum. Farklı yollar, farklı yöntemler elbette ki içerisinde aktörler yine olacaktır. Sayın Öcalan olmadan asla olmayacağını hepimiz biliyoruz ve bu konuda hemfikiriz. Ama aynı tarz ve aynı yöntemle olacağını zannetmiyorum. Belki yeni tarz ve yöntemle bu işi yapmak, bu işi başarıya ulaştırmak, insanların artık ölmediği, öldürülmediği, yaşamı esas alan bir yerden Türkiye’de; daha insan haklarına, demokrasiye, hakka, hukuka yakınlaştıran bir yerden bir adımın atılması elbette ki önemli.”

Paylaşın

DEM Parti’nin Seçim Beyannamesi: Yerel Demokrasi İle Özgür Kentlere

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, Ankara’da bir otelde düzenlenen toplantı ile partilerinin 31 Mart 2024 yerel seçimler beyannamesini açıkladılar.

Haber Merkezi / İlk olarak söze başlayan Tülay Hatimoğulları, “Yerel Demokrasi ile Özgür Kentlere” başlıklı sunumda, Türkiye’de ve dünyada altüst oluşların yaşandığını söyledi.

“Savaş, şiddet, açlık, yoksulluk, göç, afetler ve kapitalist medeniyetin neden olduğu birçok risk doğayı, toplumu ve kentleri tehdit etmeyi sürdürüyor” diyen Tüley Hatimoğulları, “Bu felaketlerle baş etmenin yolu, bu hâkim anlayışlara karşı yerelden başlayarak her düzeyde ortak mücadele zeminlerini çoğaltmaktan ve halklarla birlikte hayalini kurduğumuz dünyayı inşa etmekten geçiyor” dedi.

Yerel seçimlerin önemine dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: “Yerel yönetim seçimleri, bu iktidar aklına karşı eşitlikçi ve özgürlükçü bir aklı, halka en yakın yerden, tam da mahallinden yeşertmek ve tüm ülkeye yaymak için bizlere eşsiz bir olanak sunuyor. Bizler, 2024 yerel seçimlerini; rejimin eril, sömürgeci, ayrımcı politikalarına karşı eşitlik ve özgürlük bayrağının yükseleceği, savaşa karşı barış seslerinin gürleşeceği, merkezileşmeye karşı yerel demokrasilerin güçleneceği bir eşik olarak görüyoruz.”

“Her zamankinden daha kararlı, inançlı ve umutluyuz” diyen Tuncer Bakırhan ise, şöyle konuştu: “Yerel yönetim deneyimlerimiz süresince, insanların özgürce yaşayacağı kentler ve yerel birimler yaratmak için uğraştık. Çift dilli belediyeciliği, eş başkanlık sistemini ve yerel demokrasi deneyimlerini bu ülkenin tarihine yazdık. Tüm bu kazanımları büyütmek ve halklarımızla birlikte ileriye taşımak için geliyoruz. Bizler defalarca kazandık, defalarca başardık. Yine kazanacağız, yine başaracağız. Bizim, yani halkın olanı geri almak için geliyoruz. Daha iyisini hep birlikte kurmak için geliyoruz.”

Hatimoğulları ve Bakırhan’ın sunduğu bildirge özetinde şu ifadeler yer aldı:

Yerel demokrasi ile özgür kentlere

-Bölgemizde ve dünyamızda büyük alt üst oluşların yaşandığı bir konjonktürde 2024 yerel seçimlerine gidiyoruz.
-Savaş, şiddet, açlık, yoksulluk, göç, afetler ve kapitalist medeniyetin neden olduğu birçok risk doğayı, toplumu ve kentleri tehdit etmeyi sürdürüyor.
-Bu felaketlerle baş etmenin yolu, bu hâkim anlayışlara karşı yerelden başlayarak her düzeyde ortak mücadele zeminlerini çoğaltmaktan ve halklarla birlikte hayalini kurduğumuz dünyayı inşa etmekten geçiyor.

Bunu yapabiliriz, bşarabiliriz!

-Türkiye’yi yönetenler; tüm dünyaya yayılan yeni şiddet ve savaş sarmalına sırtını yaslıyor.
-Barışı tanımıyor,
-Kürt meselesinde, içeride ve dışarıda savaş ve kaostan besleniyor,
-İstanbul Sözleşmesi’ni reddediyor,
-Emekçileri insafsızca sömüren rejimini derinleştiriyor,
-Göçmenleri ve mültecileri her türlü haktan yoksun bırakıyor,
-Gençleri geleceksizliğe itiyor,
-Yerel yönetim seçimleri, bu iktidar aklına karşı eşitlikçi ve özgürlükçü bir aklı, halka en yakın yerden, tam da mahallinden yeşertmek ve tüm ülkeye yaymak için bizlere eşsiz bir olanak sunuyor.

Bizler, 2024 yerel seçimlerini;

-Rejimin eril, sömürgeci, ayrımcı politikalarına karşı eşitlik ve özgürlük bayrağının yükseleceği,
-Savaşa karşı barış seslerinin gürleşeceği,
-Merkezileşmeye karşı yerel demokrasilerin güçleneceği bir eşik olarak görüyoruz.

Demokratik yerel yönetimler yolculuğumuz sürüyor, sürecek!

-Demokratik yerel yönetimler yürüyüşümüz büyük bir umutla, inançla ve kararlılıkla sürüyor.
-1970’lerde Hilvan, Batman, Fatsa ve Amed’de oluşturulan devrimci yerel yönetimler ile 1999’dan bugüne kadar devam eden tüm tarihsel çıkışlar eksikleri ve başarılarıyla hepimizin.
-Katledilen belediye başkanlarımız başta olmak üzere, hukuksuz bir şekilde görevlerinden alınan, tutuklanan ve sürgüne yollanan yol arkadaşlarımızın yarım kalan hayallerini gerçeğe dönüştürmek için her zamankinden daha kararlı, inançlı ve umutluyuz!

Yerel yönetimlere yeni bir ufuk kazandırdık!

-Yerel yönetim deneyimlerimiz süresince, insanların özgürce yaşayacağı kentler ve yerel birimler yaratmak için uğraştık.
-Çok dilli belediyeciliği, eş başkanlık sistemini ve yerel demokrasi deneyimlerini bu ülkenin tarihine yazdık.
-Tüm bu kazanımları büyütmek ve halklarımızla birlikte ileriye taşımak için geliyoruz!
-Bizler defalarca kazandık, defalarca başardık!
-Yine kazanacağız, yine başaracağız!
-Bizim yani halkın olanı geri almak için geliyoruz!
-Daha iyisini hep birlikte kurmak için geliyoruz!

DEM Parti yerel yönetimleri;

-Kendini toplumun bütün sorunlarına karşı sorumlu hisseder ve çözüm üretmek için inisiyatif alır.
-Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na ve diğer evrensel hukuk anlaşmalarına konulan çekincelerin kaldırılmasını savunur ve bunun için mücadele eder.
-Yerel ekonominin örgütlendirilmesi için çalışmalar yürütür.
-Belediyeciliği cinsiyetçi ve hiyerarşik yaklaşımlardan kurtarmayı önceler.
-Gençliği, kentlerin temel katılımcı dinamiği ve öznesi olarak kabul eder.
-Sosyal yaşam içerisinde engellilere, yaşlılara, çocuklara ve dezavantajlı duruma getirilen gruplara öncelik verir.

DEM Parti yerel yönetimleri;

-Halkların kendi kültürlerini özgürce yaşamasını temel önceliklerinden biri olarak görür.
-Çok dilli belediyeciliği savunur.
-Tüm göçmen ve mültecilerin uluslararası hukuk ile tanımlanmış haklarını kullanması önündeki engellerin kaldırılmasını savunur.
-İşçi ve emekçilerin tüm iktisadi, sosyal, siyasal haklarını savunur ve taahhüt eder.
-Tüm inançların özgürce yaşamasını, gelişmesini, örgütlenmesini ve inanç merkezlerini kurmasını savunur ve buna destek olur.

Yerel yönetim anlayışımızla neyi savunuyoruz?

-Yerel yönetimlerde siyasi, idari ve mali özerkliği,
-Tüm yurttaşların kent hakkını,
-Yerel yönetimlerde kadınların eşit katılımını sağlamayı, kadın kentleri yaratmayı,
-Her yurttaşın barınma hakkını savunur, doğayla uyumlu, depreme ve afetlere dirençli konut inşa etmenin yerel yönetimlerin temel görevlerinden biri olduğunu,
-Öğrencilere ve dezavantajlı duruma getirilen gruplara parasız, diğer yurttaşlara ise ucuz toplu ulaşım imkanları sağlamayı,
-Üniversite öğrencileri için parasız ve nitelikli yurtlarda barınma olanaklarının yaratılmasını,
-Belediye meclisleri ve il genel meclislerinin politika üreten, denetim görevi yapan ve halkın eğilimleri ile taleplerini yansıtan bir kurum olarak görev yapmasını,
-Çocuklar için anadilinde eğitim veren kreşler açmayı,
-Farklı halkların ve inançların yerel yönetimlerde temsil edilmesini ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasını savunuyoruz!

DEM Parti yerel yönetimleri;

-Tek din ve mezhebe hizmet anlayışını reddeder, farklı din ve mezheplerin inanç ve ibadet özgürlüğünü kabul eder.
-İyi bir kentin ve kırsalın ancak engellilerin, yaşlıların ve çocukların ihtiyaçlarını karşılayan bir yerel yönetimle mümkün olacağını savunur, bunun için gerekli adımları atar.
-Ekolojik bir toplum hedefiyle, hayvanların doğal yaşamlarında yaşayabilmeleri için uygun koşullar yaratır.

Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü ve toplumcu yerel yönetim anlayışımızla DEM Parti belediyelerinde;

-Din, dil, mezhep, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan tüm kent yurttaşlarına eşit hizmet vereceğiz.
-Köy, mahalle ve kent meclislerini, kent forumlarını, kadın ve gençlik meclislerini destekleyip yaygınlaştıracağız.
-Meclis toplantılarını halka açık yapacağız ve demokratik kitle örgütlerinin toplantılara katılımını sağlayacağız.

Şimdi vesayetçi yerel yönetim anlayışına karşı yerel demokrasi zamanıdır.

-Demokratik Cumhuriyetin kurucu zemini yerel demokrasidir. Yerel demokrasi, her yerelin kendi özgünlüklerini esas alarak halka rağmen değil halkla birlikte yönetmenin mimarisidir.
-Yerel demokrasi, sadece yerellerde yaşanan sorunların değil, aynı zamanda merkeziyetçilikten kaynaklanan sorunların çözümünün de anahtarıdır.
-Yerel Demokrasi İçin Kayyım Rejimine Kalıcı Olarak Son Verme Zamanı: Halkın Olanı Geri Alacağız!
-Bir daha kayyımlar yoluyla halkın iradesinin gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Bu hukuksuzluğu asla kabul etmeyeceğiz.

Buradayız!

-Gasp yoluyla bizden aldıklarınızı fazlasıyla geri almaya hazırız!
-Halkın olanı geri almak için geliyoruz!

Yerel demokrasi kadın ile başlar: kadın özgürlükçü belediyeciliği amasız fakatsız devam ettireceğiz!

-DEM Parti belediyelerinde, özgür ve eşit bir yaşam için kadınlar özgün ve özerk olarak örgütlenir.
-Eş Başkanlık ve Eşit Temsiliyeti Yaygınlaştırarak Büyüteceğiz!
-Kadın politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için Kadın Politikaları Daire Başkanlıkları ile Kadın Politikaları Müdürlüklerini yeniden açacağız.
-8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü çalışan kadınlar için idari izin; tüm kadınlar için ise ücretsiz ulaşım günü ilan edeceğiz.
-Kentleri Ayrımcılıktan, Eşitsizlikten ve Cinsiyetçilikten Arındıracağız!
-Erkek Şiddetine Karşı Her Alanda Etkili Bir Mücadele Yürüteceğiz!
-Kadınların toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişimini destekleyecek “özgür kadın köyleri” ile şiddetsiz bir yaşamın olanaklarını kadınlarla birlikte inşa edeceğiz.

Gençlik yerel yönetimlerle yeni yaşamı yerinden kuracak

-Nüfusun yüzde 16’sını oluşturmasına rağmen, gençliğe yoksulluk ve açlık dayatılıyor.
-DEM Parti Belediyelerinde; Gençlik, yerel yönetimlerimizde araç haline getirilen değil, yönetime yön veren olacak.
-Öğrencilerin yaşadığı ekonomik sorunlara çözüm olmak amacıyla kentin tüm dinamikleri ile ortaklaşarak burs imkânları yaratılacak.
-Gençliğin eğitimine doğrudan katkısı olan eğitim destek evleri güncellenerek yaygınlaştırılacak.

-Başta genç kadınlar olmak üzere ihtiyaç sahibi bütün üniversite öğrencileri için üniversite yurtları, sosyal tesisler, spor okulları, ücretsiz aşevleri ve ücretsiz çamaşırhaneler kuracağız.
-Gençlerin yerel yönetimlerimizde söz, yetki, karar ve katılımını zorlaştıran engelleri kaldıracağız.
-Öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarına göre yurtlar inşa edilecek, hiçbir öğrenci açıkta kalmayacak, her öğrenci barınma hakkından ücretsiz bir şekilde yararlanacak.
-Gençlerin en büyük sorunlarından biri olan işsizliği önlemek için kalıcı istihdam alanları yaratacağız.
-Gençliği hedef alan Bağımlılıkla Mücadele Edeceğiz.

Halkın tercih ve ihtiyaçlarını esas alan demokratik, katılımcı, ekolojik, kadın özgürlükçü bir kent planlaması mümkün!

-Merkezi hükümetin kent-rant anlayışına karşı, kırsal alanları da kapsayacak şekilde yurttaşların “yerellik hakkı”nı savunmaya devam edeceğiz.
-Kent merkezlerini ve meydanlarını her kesimden yurttaşın bir araya gelebileceği; sosyal, siyasal, sanatsal ve ekonomik faaliyetler için yararlanabileceği ortak alanlar haline getireceğiz.
-“Kent Estetiği Kurulları” oluşturacağız.
-Kır-kent dengesini kuracağız. Tarım alanlarının imara açılmasına izin vermeyeceğiz.
-Engelsiz kent, enerjisini üreten kent, kadın kenti, sakin kent, ekolojik kent gibi pilot belediyecilik uygulamaları yapacak; her başlık altındaki uygulamaları en az bir belediyemizde uygulayacağız.

-Depreme dayanıklı, sağlıklı ve ekonomik konut projelerini hayata geçireceğiz.
-Tüm belediyelerimizde afet öncesi, afet anı ve sonrasında ortaya çıkacak sorunların çözümü için Afet Daire Başkanlıkları/Müdürlükleri kuracağız.
-Afetlerin etkisini en aza indirmek için belediye bünyesinde yapılacak stratejik plan doğrultusunda Afet Bütçeleri oluşturacağız.
-Dere yatağı, fay hattı, bataklık gibi zemin açısından risk oluşturacak alanlarda yapılaşmaya izin vermeyeceğiz.
-Afetlere Karşı Dirençli Kentler Kuracak, Halkla Birlikte Afetlere Hazır Olacağız!

DEM Parti; kentsel dönüşümü rant aracı olarak gören, sosyal dokuyu ve kent hafızasını yok eden, insanları yerinden eden kentsel dönüşüm ve imar planlarına karşıdır

-Risk taşıyan yerleşim yerlerinde, halkın da onayıyla “Yerinde Sağlıklı, Güvenli Yapı Projeleri”ni hayata geçireceğiz.
-6306 Sayılı Yasa ve benzeri düzenlemelerle halkın mülksüzleştirilmesine ve kent toprağının kâr mahrecine çevrilerek sermayeye tahvil edilmesine karşı halkımızla birlikte mücadele edeceğiz.
-Sosyal konut projeleri ile herkesin ev sahibi olması için çalışacağız.
-Konut edinme maliyetlerini düşürerek toplumun tüm kesimlerinin sağlam, sağlıklı, güvenli konut sahibi olmasını kolaylaştıracak, kadınlara öncelik vereceğiz.

Kentlerimizde ekonomik ve ekolojik toplu ulaşımı yaygınlaştıracağız!

-Tüm belediyelerimizde yurttaşlarımız için ucuz, güvenli ve sağlıklı toplu taşıma olanaklarını artıracağız.
-Yayalar için sağlıklı ve ekolojik yürüme yollarını artıracak; bu yolları halkın ve dezavantajlı hale getirilen tüm grupların gündelik ihtiyaçlarına göre düzenleyeceğiz.
-Kentlerde hafif raylı sistemi yaygınlaştırarak hem trafik sorunlarını hafifleteceğiz hem de toplu taşıma ağını geliştireceğiz.
-Eko-kırım suçu niteliğindeki büyük projelere, ekosistem bütünlüğünü bozacak yatırım ve inşaat faaliyetlerine imar ruhsatı vermeyeceğiz.
-Orman, mera, yayla ve kışlakları imara koşulsuz kapatacağız.
-Kent parklarını, koruları ve bostanları koruyacağız.
-Kentlerde motorlu araç trafiğine kapalı Ekolojik Bölgeler oluşturacağız.
-Yanan ve tahrip edilen orman alanlarını yapılaşmaya açmayacağız.
-İtfaiyeler bünyesinde acil müdahale birimleri, kırsalda ise içinde gerekli malzeme ve ekipmanların olduğu “Orman Evleri”ni kuracağız.

Kentlerimizde sular özgür akacak, herkesin suya erişim hakkı olacak!

-Dereleri kirleten ve kurutan sanayi atıklarına karşı mücadele edeceğiz.
-Kuraklık Haritaları çıkaracağız.
-İklim dostu kentler yaratmak için fosil yakıt kullanımını sıfırlamak üzere harekete geçeceğiz.
-İsraf kültürünün yerine tasarruf kültürünün oluşturulması için çeşitli kampanyalar düzenleneceğiz.

DEM Parti, Hayvan Hakları Bildirgesindeki esasları kabul eder, yerel yönetim çalışmalarını bu perspektifle planlar

-Hayvan hakları savunucusu kurumlarla, meslek odaları ve hukukçularla iş birliği içerisinde olacak; her mahallede farkındalık eğitimleri düzenleyeceğiz.
-Hayvanları ölüme terk eden barınakları, hayvanat bahçelerini, yunus parklarını, deney laboratuvarlarını ve hayvan üretimi ve satışı yapan konut ve işyerlerini kapatacağız.

Katılımcı ekonomi ile yerel demokrasiyi büyüteceğiz

-Siyasal alanda olduğu gibi iktisadi alanda da demokratikleşme ve yerelleşmeyi büyüteceğiz.
-“Bütçe Haktır ve Halkındır” İlkesi ile Katılımcı, Toplumsal Cinsiyete Duyarlı ve Ekolojik Bütçe Modelleri Yaratacağız!
-Güçlü Yerel Demokrasi İçin Toplumcu Ekonomiyi Uygulayacağız!
-Özgürleştiren Sosyal Politikaları Hayata Geçireceğiz!

DEM Parti; yerel yönetimlerin ekonomi politikalarında bölgesel, sosyal, kültürel ve sınıfsal eşitsizliklere karşı mücadeleyi esas alır. En yoksullardan ve dışlanmışlardan başlamak üzere en geniş toplumsal kesimlerin desteklenmesini temel alır. Hizmetin üretilmesi ve yürütülmesinde toplum yararını gözetir

-Kentlerimizde hiçbir yurttaşımızın aç ve sokakta yatmasına izin vermeyeceğiz. Aşevleri ve eve yemek götüren birimler kuracağız. Evsizler ve sokakta yaşayanlar için yaşam evleri açacağız.
-Yoksul bırakılmış bölgelere pozitif ayırımcılık uygulayacağız.
-Yerelin kolektif yönetimini esas alan, halka dayanan ve halkın yaşamını tüm ihtiyaçlarıyla donatacak yerel yönetim ekonomisini hayata geçireceğiz.

DEM Parti; geçimlik, yerel, ekolojik tarım ve hayvancılığın yerel yönetimlerce korunması ve geliştirilmesini savunur

-Tarım Daire Başkanlıkları-Müdürlükleri kuracağız.
-“Doğduğum Yerde Doymak İstiyorum” projesini yaygınlaştıracağız.
-Aracısız pazarları, takas pazarlarını ve bunların e-pazar muadillerini yaygınlaştıracağız.
-Hiç üretim yapılmamış veya üretimin terk edildiği toprakları tarımsal üretime kazandıracağız.
-Tarımda pestisitlerin, kimyasal gübrenin ve genetiği değiştirilmiş tohumların kullanımını engelleyeceğiz. “Yerli Tohum Evleri” kuracağız.

-Küçük ve orta ölçekli tarımsal üretim için gerekli enerji ve su tüketimini ücretsiz karşılayacağız.
-Mera ve yayla yasaklarından olumsuz etkilenen yetiştiricileri ve çiftçileri destekleyerek zararlarını telafi etmeye çalışacağız.
-Tüm kent yurttaşları için doğal ve ucuz gıdaya erişimi kolaylaştıracağız!
-Gıda güvenliği için kentin sivil toplum örgütleri, kamu kurumları ve halkımız arasında koordinasyonu sağlamak üzere Sağlıklı Gıda Birimleri kuracağız.
-Gıdada kendine yetebilen kent modeline geçme çalışmalarını sürdüreceğiz.

Yoksulluk, devlet ve sermayenin ortak politikasıdır, bununla mücadele edeceğiz!

-Öz yeterlilik ilkesiyle yerel ekonomiyi güçlendirerek yoksulluğa ve işsizliğe dur diyeceğiz.
-Yoksullukla Mücadele Derneklerini yaygınlaştıracağız.
-Gıda ve Giyim Bankası uygulamalarını yaygınlaştıracağız.
-Eğitim, sağlık, ulaşım ve barınma gibi hizmetleri toplumun dezavantajlı kesimleri için ulaşılabilir hale getireceğiz.
-Emeğin Kentlerini Kent Emekçileriyle Kuracağız!

-Sendikal örgütlenme hakkını güvence altına alacağız.
-KHK’larla işlerinden atılan emekçiler için yeniden istihdam olanağı yaratacağız.
-Yerel yönetimlerde “eşit işe, eş değer ücret” ilkesini benimseyerek kadınların istihdamına öncelik vereceğiz.
-İstihdamda %50 kadın kotası uygulayacağız.
-Bütün belediye çalışanları için ücretsiz kreş hizmeti vereceğiz.
-21 Mart’ı bütün çalışanlar için, 8 Mart ve 25 Kasım’ı kadın çalışanlar için ücretli tatil olarak kabul edeceğiz ve ücretsiz ulaşım sağlayacağız.

DEM Parti olarak, ayrımcı ve hiyerarşik kentleşmeye karşı yerel demokrasi ile eşitlikçi ve özgürlükçü sosyal politikalar diyoruz. Sosyal hizmet hayırseverlik değildir, kamusal hizmettir

-Tüm belediyelerimizde engellilere, yaşlılara, çocuklara, kadınlara, yoksullara, mültecilere ve diğer dezavantajlı bırakılan gruplara öncelik verecek. Kamusal alanların ticarileşmesine ve ranta açılmasına izin vermeyeceğiz.
-Şehir dışından tedavi amaçlı kent ve ilçe merkezlerine gelenler için misafirhaneler yapacağız.
-Halk ekmek fabrika sayısını artıracağız.
-Tüm büyükşehirlerde sosyal hizmet kampüsleri kuracağız.

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: İktidarın Başı Seccadede, Aklı Hilededir

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçen gün ‘Belediyelerimizde siyasi renge bakmadık’ dedi. Oysa kaçak seçmenle Kürt halkının iradesine ipotek koymaya çalışan kendisidir, partisidir. Biz diyoruz ki sen belediyelerde renge de baktın, dile de baktın, kimliğe de baktın” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Oranın Kürtler tarafından yönetilip yönetilmediğine de baktın. Onun için Kürt halkının iradesine iki dönemdir kayyım atadın. Yine Erdoğan 2014’te ‘En büyük hırsızlık, en büyük yolsuzluk milli irade hırsızlığı, milli irade yolsuzluğudur’ diyor. Peki, Kürdistan’da kayyım atadığın kentlerde milli irade yolsuzluğu, hırsızlığı yok mu? Milli iradeyi çalan, çalmaya çalışan asıl hırsızlar da apaçık ortadadır. Bunlar yetmedi şimdi de Kürt halkı nerede yaşıyorsa kaçak seçmenle iradesini gasp etmeye çalışıyorlar.”

Bakırhan konuşmasının devamında, “Yerel seçimlere gireceğimiz ve kazanacağımız 32 yerde milimetrik hesap yapmışlar. 32 tane kazanacağımız belediyeye kolluk kuvvetlerini irademizi gasp edecek şekilde kaçak seçmen olarak kaydırıyorlar. Hani herkesin rengine saygı gösteriyordun, milli irade diyordun? Bu hırsızlık değilse, irade gaspı değilse nedir? Herkes bilsin ki iktidarın başı seccadede ama aklı hilededir. Bunu en iyi Kürdistan’daki uygulamalardan görüyoruz. Kürt halkına 100 yıllık bir ayrımcılık ve iradesizlik dayatılıyor; açlık, yoksulluk, ırkçılık dayatılıyor. Kürt halkının tenceresi, sofrası sefalete mahkum ediliyor. Ama aynı zamanda Kürt halkının siyasi iradesi de gasp ediliyor” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:

Hepinizin yakından takip ettiği gibi günlerdir ülkemizde seçimler tartışılıyor. Ancak basın-yayın organlarında sadece DEM Parti seçime girecekmiş gibi tartışmalar yürütülüyor. Bizi tartışmaları gayet normal. Çünkü gerçekten yerel seçimlerde ana muhalefet partisi olmaya aday bir partiyiz. Yerel seçimlerde kilit bir konumdayız.

Allah’ın her günü televizyonlarda ve farklı mecralarda ağzını açan herkes DEM Parti’den bahsediyor ama DEM’li kimse yok. Bizim adımıza konuşuyorlar, yorum yapıyorlar. DEM Parti’nin demokratik tercihlerini sorgulamaya çalışıyorlar. Bize ayar vermeye, çizgi belirlemeye çalışıyorlar. Bilmiyorlar ki biz halkın belirlediği yolda yıllardır yürüyoruz ve yürümeye devam edeceğiz. Onların bu çizgi belirlemelerinin bizim için bir anlamı ve önemi yok. DEM Parti’yi siyasi parti yerine oy deposu olarak görenler kulaklarını iyice açsın. Çünkü bugün bir kez daha DEM Parti’nin yolunu, 3’üncü Yolu neden kararlılıkla savunduğunu anlatmaya çalışacağız.

31 Mart’ta Türkiye’yi DEM’in renkleriyle boyayacağımıza emin olabilirsiniz. Türkiye’de başrolünde iktidar ve muhalefetin bulunduğu bir oyun oynanıyor. Halkın gerçek sorunları unutturulmaya çalışıyor. Bunun için büyük bir çaba harcanıyor. Halk bayat ekmek kuyruğunda yaşam mücadelesi veriyor. Gençler göç yollarında gelecek arıyor. Emekliler her gün başını yastığa aç koyuyor ya da ulaşamadıkları gıdaları düşünerek yatıyor. Dünyanın hiçbir yerinde işçiler patronlardan daha fazla vergi ödemiyor. Türkiye’de işçiler patronlardan daha fazla vergi ödüyor. Her yerde yolsuzluk ve hırsızlık almış başını gidiyor. Millet artık az çorba yerine, Adana’da olduğu gibi karton bardaklara yarım bardak çay almak zorunda kalıyor. Buna da bizi şahit ettirdiler. Yarım bardak karton çay alınan bir ülkeyi yaratanlara lanet olsun diyoruz!

Geçen hafta deprem bölgelerini ziyaret ettik. Depremin birinci yılıydı. Adıyaman’a, Maraş’a Malatya’ya, Hatay’a heyetlerimizle birlikte gittik. Sanki depremin ilk günü gibi bir tabloyla karşılaştık. Halkımız yoksulluk içerisinde, acı içerisinde. Hala ağlayan annelerle ve kardeşlerimizle, hala cenazelerini arayan insanlarımızla karşılaştık. Ciddi bir umutsuzluk var.

Kendine muhalif diyen ama iktidara hizmet etmekten, iktidarın elini güçlendirmekten başka işe yaramayan tatlı su muhaliflerinin depremzedelerden, deprem bölgelerinden, açlıktan, yoksulluktan bahsettiğini göremezsiniz. Onların gündemi farklı. Yıkılan binalarla ilgili davaların neden sümen altı edildiği yorumcuların gündemi değil. Yitip giden canların hesabını kimin vereceği onların gündemi değil. Bu soruları sormaları gerekirken; DEM aday çıkardı, çıkarmadı, kime hizmet ediyor gibi tartışmalara devam ediyorlar. Onların tek derdi var; siyaseti dizayn ederek rant ve çıkar sağlamak.

Bunlara karşı iki laf söylemeyen sözde muhalif özde yandaş yazarlar da yatıp kalkıp DEM Parti’ye ve Kürt halkına hakaret ediyor. Kürt halkının meşru temsilcileri rehin alınıyor, belediyelerine kayyım atanıyor yine kimseden çıt yok. İzliyorlar, izlemeye devam ediyorlar. Başta İstanbul olmak üzere her yerde adaylarımızı kamuoyuna açıkladık. Siz de izlediniz. Büyük bir heyecan da yarattı. Bu vesileyle Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz. Bizi halklarımızı en iyi şekilde İstanbul’da temsil edeceklerine eminiz. Kendilerine inanıyoruz.

Bu İstanbul açıklamamızdan hemen sonra, aklı başkalarının kesesinde olanların paçalarının tutuştuğuna şahitlik ettik. Köşelerinde, ekranlarda pespayece yorumlar ve tutumlar içerisine girdiler. Siz bunlardan zamlara, hak gasplarına, yolsuzluklara, kayyımlara, kaçak seçmenlere, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe dair tek bir cümle duydunuz mu? Hayır, duyamadık. Çünkü bunların derdi iktidarla, muhalefetle, ana muhalefetle birlikte 21’inci yüzyılda Kürt halkını yine sömürge gibi yönetmektir.

Diyorlar ki oy hakkınız var ama istediğimiz adaya verin. Hükümet cephesi de diyor ki Kürt sorunu yok ama hakkınız yok. Eşitiz, kardeşiz diyorlar ama bunu bir türlü biz göremiyoruz. İşte bu sömürgeci aklı biz reddediyoruz, buna itiraz ediyoruz. Kürt halkı bir yüzyıl daha sömürge olarak yönetilmeyecektir. Maaşlarını zengin kulüplerinden alanlar, parti genel merkezlerinden ve plazalardan çıkmayanlar Kürt halkına ve DEM Parti’ye rota çizmeye çalışıyorlar.

Bunlara göre Kürt halkı yetersizdir, Kürt halkının aklı yetmez, Kürt halkı siyaset yapamaz, siyaset üretemez. Bunlara göre Kürt halkı sadece kendilerinin işaret ettiği kişilere oy verebilir. Bu ülkenin en politik tabanının Kürtler ve DEM Partililer olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu yorumları yapanlara şunu söylemek istiyoruz: Seçim otobüslerimizin peşinden koşturup ter döken o kara yağız çocuklar var ya, işte onlar ekranlardan ve sosyal medyadan atıp tutanların yüzlercesini ceplerinden çıkarır. Emin olun o çocuklar, ekrandan dünya kadar yorum yapanlardan daha politik.

Ne yapacağımızı bu pespaye yorumları yapanlar karar veremez. Biz kendi kararlarımızı kendimiz alır ve uygularız. Kararlarımızı alırken halkımıza sorarız, halkımızı özne olarak görürüz. Halkımızın dediği yolda, belirlediği rotada yürürüz. Biz seçimde kendi gücümüze de yeterliliğimize de güveniyoruz. Bunu sorgulamak kimsenin haddi değil. Kürt halkı ve DEM Parti Türkiye’de siyasetin kurucu öznesidir. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyledir. Bu yorumları yapanların tutuşmasının sebebi de özne halimizi halen koruyor olmamızdır. Bunu bizden daha iyi biliyorlar. Şimdi işin ilginç noktası; aday çıkarsak bir yerlerden talimat aldılar diyorlar, çıkarmasak da bir yerlerden talimat aldılar diyorlar. Oysa onlar gerçeği bizden daha iyi biliyor. Biz talimatları sırça köşklerden, müteahhitlerden değil halklarımızdan alırız.

“Türkiye halkları için DEM, DEM için Türkiye dönemini başlatacağız”

Onların derdi 31 Mart’ta sandık, makam, ranttır; bizim derdimiz 1 Nisan’dan itibaren barış ve demokrasiyi bu ülkeye armağan etmektir. Aramızdaki fark budur. Onlar siyasi tüccarlık yapıyorlar; biz ise bu halkın demokrasiye ve barışa ulaşması için ortak değerler etrafında yürümeye çalışıyoruz. Biz bu Ali Cengiz Oyununa son vereceğiz. Bu oyuna son verecek ve Türkiye halkları için DEM, DEM için Türkiye dönemini hep birlikte başlatacağız. 31 Mart’tan başlayarak bu ülkede karış karış mücadele edecek, barışı getireceğiz.

Bizim yolumuz müteahhitler ve rantçılar arasında tercih yapmak değildir; bizim yolumuz 3’üncü Yoldur. Halka rağmen değil halkla birlikte mücadele etmektir bizim yolumuz. Dikkat ederseniz ırkçılıkta, çözümsüzlükte, kent düşmanlığında yarışanlar da kendilerine üçüncü yol diyor. 3’üncü Yol onların yolu değildir; hepimizin, hepinizin yoludur, 3’üncü Yol bizim yolumuzdur. Onlar aynı fikrin ve zikrin torbalarından, kostümleri farklı ama zihniyetleri aynı. 3’üncü Yol emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin yoludur. Bizim temsil ettiğimiz yoldur.

Klavye başlarında oturup yazanlara birkaç söz şey söylemek istiyorum. Klavye delikanlılarına da birkaç şey söylemek isterim. DEM Parti’yi düzen partileriyle karıştıranlar 40 yıllık mücadelemize, ödediğimiz bedellere, verdiğimiz mücadeleye, geldiğimiz noktaya bir kez daha samimiyetle ve önyargısız bir şekilde baksın. Bizi düzen partileriyle karıştırmasınlar. Bizi konforlu odalarında klavye başından, bu halk için herhangi bir bedel ödemeden, kılını kıpırdatmadan eleştiren kendileri ile karıştırmasınlar. Biz kararlı adamlarla yürüyoruz.Her attığımız adımın bir bedeli var.

Kürdistan’da ön seçimlerimizi yapıp adaylarımızı açıkladık. Batıda da adaylarımızı açıklamaya devam ediyoruz. Kalan yerlerdeki çalışmalarımız da bugün yarın son aşamasına gelecek. İnşallah her yerde size layık, sizin siyasetinizi yürütecek, sizden olan, sizin gibi düşünen arkadaşlarımızla birlikte bu seçimlerde hak ettiğimiz sonuca ve zafere ulaşacağız.

İstanbul Eş Başkan adaylarımızı açıkladık: Sayın Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni. Türkiye’nin kalbi İstanbul’da atıyor. Bunu biz de çok iyi biliyoruz. Her iki arkadaşımız da İstanbul’da aday olarak öylesine gösterilmediler. Birisi Terzi Fikri’nin geleneğinden geliyor, diğeri Edip Solmazların geleneğinden geliyor. Her iki arkadaşımız da bu geleneği İstanbul’da en iyi şekilde uygulayacak birikime ve niteliğe sahip. İstanbul’da ortaya çıkan adayları bir teraziye koyarsanız; kimin yeterli olduğunu, kimin yönetebileceğini, kimin İstanbul emekçilerini ve halklarını kapsadığını herkes çok iyi görür.

Arkadaşlarımızın İstanbul’da çok iyi bir çalışmayla Ediplere ve Fikrilere layık bir pratik ortaya koyacaklarına inanıyorum, şimdiden kendilerine başarılar diliyorum. “Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da inci mercan da” diye bir söz vardır. Biz de Türkiye halklarına sesleniyoruz: Gelin yerel yönetimleri DEM’le buluşturalım. İşi ehline verelim, kentleri özgürleştirelim, toplumcu belediyecilik anlayışlarını egemen kılalım. Kentlerimizi ve doğamızı bu rantçıların elinden kurtaralım.

Ankara’yı ırkçılar arasındaki yarıştan kurtarmaya hazırız. Antalya’yı doğa talanından kurtarmaya hazırız. Başta Kürdistan’daki belediyeler olmak üzere, Türkiye’deki bütün belediyeleri demokratik, şeffaf, katılımcı, halkçı ve toplumcu yerel yönetimler anlayışımızla buluşturmaya çalışıyoruz. Buluşturacağımıza eminiz. Buradan bir kez daha İstanbul’da ve diğer tüm kentlerde her bir arkadaşımıza seslenmek istiyoruz. İşin ne kadar kıymetli olduğu bilinciyle ev ev, sokak sokak, aile aile dolaşarak mücadele etmeye arkadaşlarımızı çağırıyoruz.

Halklarımızı da belirlediğimiz adaylar etrafında kenetlenmeye, bu onurlu görevi en iyi şekilde yürütmeye davet ediyoruz. Dün mücadelede, bedelde ve emekte bize destek veren, gözünü herhangi bir baskıdan sakınmayan İstanbul’un Kürtleri, emekçileri, işçileri, Terekemeleri, Azerileri, Türkiye’nin halkları eminim ki bu adaylar arasında bir ayrım koyarak kendi adaylarını destekleyecektir. Gururla ifade ediyoruz: Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde artık DEM dema me ye, DEM dema gelê me ne.

İrade gaspı, kayyım ve ayrımcılık Kürt halkına yönelik 100 yıllık politikadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçen gün “Belediyelerimizde siyasi renge bakmadık” dedi. Oysa kaçak seçmenle Kürt halkının iradesine ipotek koymaya çalışan kendisidir, partisidir. Biz diyoruz ki sen belediyelerde renge de baktın, dile de baktın, kimliğe de baktın. Oranın Kürtler tarafından yönetilip yönetilmediğine de baktın. Onun için Kürt halkının iradesine iki dönemdir kayyım atadın.

Yine Erdoğan 2014’te “En büyük hırsızlık, en büyük yolsuzluk milli irade hırsızlığı, milli irade yolsuzluğudur” diyor. Peki, Kürdistan’da kayyım atadığın kentlerde milli irade yolsuzluğu, hırsızlığı yok mu? Milli iradeyi çalan, çalmaya çalışan asıl hırsızlar da apaçık ortadadır. Bunlar yetmedi şimdi de Kürt halkı nerede yaşıyorsa kaçak seçmenle iradesini gasp etmeye çalışıyorlar. Yerel seçimlere gireceğimiz ve kazanacağımız 32 yerde milimetrik hesap yapmışlar. 32 tane kazanacağımız belediyeye kolluk kuvvetlerini irademizi gasp edecek şekilde kaçak seçmen olarak kaydırıyorlar.

Hani herkesin rengine saygı gösteriyordun, milli irade diyordun? Bu hırsızlık değilse, irade gaspı değilse nedir? Herkes bilsin ki iktidarın başı seccadede ama aklı hilededir. Bunu en iyi Kürdistan’daki uygulamalardan görüyoruz. Kürt halkına 100 yıllık bir ayrımcılık ve iradesizlik dayatılıyor; açlık, yoksulluk, ırkçılık dayatılıyor. Kürt halkının tenceresi, sofrası sefalete mahkum ediliyor. Ama aynı zamanda Kürt halkının siyasi iradesi de gasp ediliyor.

“Kaçak seçmen taşımak rengini bile bile Kürt halkının iradesini gasp etmektir”

Bugün bu ülkede en düşük yıllık gelire sahip olan kentler Van, Muş, Bitlis ve Hakkari’dir. Sizlere iki tane harita göstereceğiz. Buradaki ayrımcılığı hep birlikte göreceğiz. Bu haritada gördüğünüz gri renkleri, bakın aslında Kürtlerin haritasını kendileri çizmişler. Bu haritaya bakan zaten 100 yıllık devlet politikasının nasıl işlediğini görür. Bu gri bölgelerde yaşayanlar Kürtlerdir. Bunlar Kürt kentleridir. Buradaki ayrımcılığı daha önceki grup toplantımızda da dile getirmiştik. Sadece bununla da yetinmiyorlar, şimdi başka bir şey yapıyorlar. Mor tabloda gördüğünüz kentlere de kaçak seçmen taşımışlar. Buranın tamamının iradesini gasp etmek için.

Peki bu iki harita tesadüf müdür? Hayır, değildir. Bunun adı hırsızlıktır, yolsuzluktur. Bunun adı, rengini bile bile Kürt halkının iradesini gasp etmektir. Evet, biz buna itiraz ediyoruz. O pespaye yorumları yapanları, sözde kendisine muhalifim diyenleri bu haritaya bakmaya devam ediyoruz. Biraz vicdanları varsa, biraz demokratlık muhaliflik varsa, bu tablonun cevabını hükümete sorsunlar. Bu tabloya bizim dışımızda itiraz eden olmadı. Bizim oylarımızı çantada keklik gören ana muhalefet partisi de dahil olmak üzere. Bu tabloyu defalarca dile getirmemize rağmen.

Hani bu ülkede demokratlar vardı? Hani bu ülkede Kürt halkının iradesine saygı gösterdiklerini söylüyorlardı? Demek ki bunların birbirinden farkı yok. Bu iki haritaya itiraz etmeyen hiç kimse muhalifim, demokratım, ilericiyim, Kürt sorununun demokratik çözümünü istiyorum demesin. Buna ne biz ne siz inanacaksınız ne de haklarımız ve emekçiler inanacak. Geçen gün utanmadan Amed’de “Önümüzü açın sorunlarınızı çözelim” diyordu belki hatırlarsınız. Amed’de Kürt, Ankara’da kurt olarak Kürt meselesini çözemezsiniz. Bu siyasetiniz çözüm değil çatışma ve savaş üretir. Gerçekten çözüm iradeniz var mı? Varsa, buyurun. Elinizden tutan mı var, engel mi olduk? Diyarbakır’da kimin önünde engel olduk.

Bugüne kadar hükümet cenahından Kürt meselesinin, özgürlükler meselesinin çözümü konusunda herhangi bir adım attılar da karşı çıktık mı? İşte buraya Ankara’ya gelip kurt oluyorlar. Buraya gelip MHP siyasetinin birer savunucusu haline dönüşüyorlar. Çözüm iradeniz varsa, çözümün adresini size söyleyelim. Bugüne kadar demek onlara net bir şekilde çözümün adresini anlatamadık. Şimdi huzurunuzda çözüm adresini, bu meseleyi çözmek isteyenlere sunalım: Çözümün adresi Bursa Karacabey’de Susurluk Çayı’nın aktığı ağzın az ötesindeki İmralı Adası’dır. Bundan daha açık bir çözüm adresi olabilir mi? Bugüne kadar anlamamışlarsa, bugün artık çözüm adresini milimetrik olarak söyledik.

Bakalım bu ülkede bu sorunu gerçekten çözüyorlar mı, çözme iradeleri var mı? Hep beraber görelim. Kürt sorununda demokratik çözüm iradeleri varsa çıkıp açıklasınlar değil mi? Bir seçim arifesindeyiz. Anadili hakkında ne düşünüyorlar, siyasi tutsaklar ve kayyımlar hakkında ne düşünüyorlar, Rojava’da yoksul halka her gün yapılan operasyonlar hakkında ne düşünüyorlar? Buyursunlar, söylesinler. Biz de anlayalım gerçekten çözme iradelerinin olup olmadığını. Eğer bir çözüm iradeleri varsa da huzurunuzda söz veriyoruz. En küçük zerremize kadar, varsa bir çözüm iradesi, onun yanında durmaya ve onu desteklemeye hazırız. Ama yoksa da direniriz.

Söz konusu Kürt sorununun çözümü olunca biz herkesle görüşürüz. Yok şununla görüştüler, bununla görüştüler gibi tartışmalar bizi tarif etmiyor. Bizim için önemli olan Kürt sorununun demokratik çözümüdür. Kürt sorunu seçimlerden önemlidir. Seçilecek belediyeler önemsizdir demiyorum ama onlardan daha önemlidir. Belediyelerden, makamlardan çok daha önemlidir.

Biz Kürt sorununu çözmek isteyen iradenin önünde engel değiliz, ona destek oluruz. Bizim aday açıklamamızı da lütfen kimse pazarlık yapıyoruz gibi algılamasın. Bu, 40 yıllık mücadeleye, ödenen bedellere, siyasetimize hakarettir. Bunu kabul etmiyoruz. Biz değer siyaseti yapıyoruz. Biz halkımızın ve halklarımızın siyasetini yapıyoruz. Buradan bir kez daha iktidara ve muhalefete ve onların yandaşlarına çağrı yapıyoruz: Kürt sorununun çözümü konusunda varsa bir iradeniz ortaya koyun da ortaklaşalım.

Yine 1 Şubat’ta yola düşen, il il ilçe ilçe dolaşan Büyük Özgürlük Yürüyüşünü hepiniz izliyorsunuz. Hepinizi o yürüyüşe kulak vermeye, destek vermeye davet ediyorum. Bu yürüyüş çok önemli bir yürüyüştür. Bu yürüyüş, biraz önce açık adresini gösterdiğim sorunun çözümüne büyük katkı sunacaktır. Herkesi bu yürüyüşte dile getirilen talepleri dikkatle izlemeye çağırıyorum. Önceki gün Mersin’deydik. Orada adalet nöbetini ziyaret ettik.

Anneler çok önemli şeyler dile getirdi. Bu ülkede gençler ölmesin, sıvasız evlere cenazeler gitmesin dediler. Türk, Kürt, Arap halkları kardeştir dediler, bu kardeşliğe nifak sokanları lanetlediler. Kürt sorununun müzakere ve barışla çözülmesini istiyordu Barış Anneleri. Biz muhalefeti de iktidarı da barış nöbetindeki annelerin sesine kulak vermeye davet ediyoruz. Sadece onlara da değil cezaevlerinde 79 gündür açlık grevi yapan arkadaşlarımıza da kulak versinler. Onlar da biraz önce açık adresini verdiğim adresi işaret ederek bu sorunun artık çözülmesi gerektiğini söylüyor.

“Kürt sorunu çözüldü mü?”

15 Şubat Sayın Öcalan’a dönük uluslararası komplonun 25’inci yıldönümü. Çeyrek asırdır süregelen sorunun ve çözümsüzlüğün temel nedenlerini bu komploda aramak lazım. Getirdiniz, getirdiler; getirmeye gücünüz var mıydı onu da bilmiyoruz. Kendisi 25 yıldır tecrit altında, ne oldu mesele çözüldü mü? Kürtler davalarından, haklarından; Aleviler eşit yurttaşlık haklarından vaz mı geçti? Hayır. Demek ki 25 yıllık bu komplo Türkiye’ye bir şey kazandırmadı. Aksine Türkiye’nin bütün enerjisini, ekonomisini bu uluslararası komplo çerçevesinde boşa harcadılar. Dolayısıyla bu komployu kınıyoruz. Çözümsüz bırakılan Kürt sorunu aynı zamanda çözülen bir Türkiye’dir. Kürt sorunu çözülmedikçe, Türkiye uçurumun kenarında kalmaya devam edecektir.

Kürt sorunu çözülmediği müddetçe, emekliler başını yastığa aç koyacaktır. Kürt sorunu devam ettiği müddetçe, bu ırkçı beka perdesiyle ülkeyi yönetmeye çalışanlar daha fazla haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk yapacaktır. Dolayısıyla bu sorunu çözmek hepimizin hayrınadır, hepimizin lehinedir. 86 milyon insanın kardeşçe barış içerisinde yaşaması için çok önemli bir fırsattır. 15 Şubat Uluslararası Komplosu vesilesiyle herkesi bir kez daha çözüme, barışa, özgürlüğe ve bu hedefte buluşmaya çağırıyoruz. Buradan Büyük Özgürlük Yürüyüşçülerine de sesleniyorum; kesinlikle 31 Mart’ta bu büyük yürüyüşü zaferle taçlandırarak onlara parti olarak en iyi cevabı vereceğiz.

DEM Parti halklar için umut ama “kent sabıkası” olanlar için büyük bir korkudur. Evet, bizden korksunlar. Çünkü biz o saltanat ve rant halısını altlarından öyle bir çekeceğiz ki tepe taklak düşecekler. Yerel seçimlerde demokrasi ve özgürlükler konusunda sicili bozuk olanlara, ırkçı ve milliyetçi siyasi sabuklara da hayatları boyunca unutamayacakları bir yenilgiyi tattıracağız. Bu rantçıların feleğini şaşırtacağız. Ön seçimle başladığımız süreci de 1 Nisan’da halkla birlikte belediyeleri geri almaya giderek zafere ulaştıracağız. Kürt halkının yaşadığı kentlerde yol yapmayan, çöp toplamayan, halka zulüm eden AKP’li belediyelerin ampulünü söndüreceğiz.

Biz güçlüyüz, her zaman da böyle olduk. Hiçbir zaman yılmadık. Yerel seçimlerde ana muhalefet partisiyiz. Bütün arkadaşlarımız bilmeli ki ayak bastığımız her yerde, aday çıkardığımız her yerde kazanmak istiyoruz. Meral Danış Beştaş’ı İstanbul’a boy göstermek için göndermiyoruz, kazanmak için gönderiyoruz. Biz kazanmak için geliyoruz. Bizim bunlardan tek eksiğimiz var o da ranttır, sermaye sopasıdır. Çok şükür ki onlar bizde yok, onlara ihtiyacımız yok.

Belediyeciliği en iyi biz yaparız, hizmeti en iyi biz yaparız. Halkın her kuruşuna en iyi biz sahip çıkacağız. 25 yıllık belediyecilik pratiğinde benim de kısa bir deneyimim oldu. Yerel yönetimleri aldığımız yerlerde yaşayan bütün halklar, bütün inanç grupları çok memnundu. Biz adil ve eşitlikçi bir gelenekten geliyoruz. Yurdu olmayana yurt, yemeği olmayana yemek, yatacak yeri olmayana yatacak yer bulan bir gelenekten geliyoruz. Kürt’ün evinde en önem verdiği elbiseleri, çarşafları, kap kacağı bir yerde saklanır. Niye, bir gün misafir gelirse en iyi hizmeti sunmak için. Bu gelenekten insanlar olarak tabii ki bir yerel yönetimlerde adil ve eşitlikçi olacağız. Halkın geleceğini, rahatını, huzurunu düşüneceğiz. 25 yıllık belediyecilik pratiğimiz de bunu net bir şekilde ortaya koydu.

Sizlere soruyorum; 25 yıl içinde rantçılıkla ve yoksullukla anılan tek bir belediye başkanımız var mıydı? Bunun için Sayıştay raporlarına gerek yok. Zaten bunu yapanlar bizim partimizde yerel yöneticilik yapamazlar. Bunu muhalefet de iktidar da çok iyi biliyor. İnşallah önceki dönem bütün aday olduğumuz belediyeleri, DEM Parti’nin yerel yönetim anlayışıyla buluşturacağız. Halkın gerçek temsilcileri olarak başlattığımız Büyük Özgürlük Yürüyüşünü 31 Mart zaferi ile taçlandıracağız. Bu ülkenin en temel sorunlarına karşı büyük mücadele edeceğiz, büyük örgütleneceğiz, büyük direneceğiz, büyük kazanacağız.

Paylaşın

DEM Parti’nin Diyarbakır Eş Başkan Adayları Gözaltına Alındı

31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlerde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adayları Serra Bucak Küçük ve Doğan Hatun gözaltına alındı.

DEM Parti’nin adayları Serra Bucak Küçük ile Doğan Hatun, 24 Ocak’ta yapılan önseçim sonrasında aday gösterilmişti.

DEM Parti’nin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adayı Doğan Hatun, sosyal medya hesabından il ve ilçe belediye eş başkan adayları olarak gözaltına alındıklarını duyurdu.

Hatun, “Şu an Amed Büyükşehir ve ilçe belediye eş başkanları olarak Koşuyolu köprüsünde gözaltına alınıyoruz” ifadelerini kullandı.

Doğan Hatun kimdir?

Doğan Hatun, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde doğdu. Maden mühendisliği eğitimi aldı. 2016-2023 yılları arasında Maden Mühendisleri Odası eş başkanlığı görevini yürüttü.

Bu süreçte, Diyarbakır’daki karayolları arazisindeki yeşil alanın yapılaşmaya açılması ile ilgili yaptığı basın açıklaması nedeniyle TCK 301 maddesi uyarınca 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandı. Ancak, Hatun bu dava sonucunda beraat etti.

Hatun, aynı zamanda 2018-2022 yılları arasında TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreterliği yaptı.

Emek ve Demokrasi Platformu dönem sözcülüğü, Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu Kurulu üyeliği gibi çeşitli sivil toplum örgütlerinde de aktif rol aldı.

Ayşe Serra Bucak kimdir?

1976 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen ve aslen Siverek’li olan Ayşe Serra Bucak, hayatını çocuk ve kadın hakları alanında yapılan çalışmalara adamış deneyimli bir sosyal çalışmacıdır.

İstanbul Cağaloğlu Anadolu Lisesi mezunu olan Bucak, Almanya’nın Köln Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı ile Pedagoji bölümlerinden mezun oldu.

Bucak, 2006-2011 yılları arasında Bağlar Belediyesi Eğitim Destek Evi koordinatörlüğü yaparak sosyal alanda ilk adımlarını attı. 2014-2016 yılları arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkan danışmanlığı ve meclis üyeliği görevlerinde bulundu.

2016-2022 yılları arasında çocuk ve kadın hakları konularında Sosyal Çalışmacı olarak aktif görev aldı. Ayrıca, ÇocukÇa Derneği ve ZimZim Kreş kurucularından biri olan Ayşe Serra Bucak, DEM Parti Diyarbakır il yönetiminde rol aldı.

Demokratik Toplum Partisi’nden (DEM Parti) büyükşehir belediye eş başkan adayı olarak seçimlere katılacak olan Bucak, Diyarbakır’da kadınların güçlenmesi ve toplumsal sorunların çözümüne yönelik çalışmalarına devam etmektedir.

Paylaşın

DEM Parti’nin Usulsüz Seçmen İtirazları ‘İki Gerekçe’ İle Reddedildi

31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlere sayılı günler kala, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) seçmen taşımaya ilişkin neredeyse tüm itirazları reddedildi.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre; DEM Parti’nin hazırladığı rapora göre toplam 32 yerde 54 bin 60 usulsüz seçmen kaydına itiraz edildi. Bunlardan sadece 222’si ilçe seçim kurullarında kabul edildi.

İtiraz edilen seçmenlerin tamamının güvenlik görevlisi olduğuna dikkat çeken DEM Parti yetkilileri, itirazlarının reddedilmesine ilişkin kendilerine iki gerekçe sunulduğunu açıkladı. Taşıma yapılan kişilerle ilgili bu gerekçeler, “seçimlerin huzurlu ve güvenli bir ortamda geçmesi için görevlendirilme” ve “tatbikat, operasyon faaliyetlerine takviye olarak görevlendirilme” şeklinde açıklandı.

Bir yerde görevlendirilen kişilerin o yerde oy kullanmasının yerel seçim mantığına aykırı olduğunu belirten DEM Parti yetkilileri, bu durumun hukuka aykırı olduğuna dikkat çekti.

DEM Parti’nin raporunda seçmen taşınan bazı kentlere dair şu verilere yer verildi:

Iğdır merkez: 2019 yerel seçimlerinde Iğdır Merkez Belediyesini HDP bin 514 oy farkla kazanmıştı. Iğdır Merkez’de en az 4 bin 361 şüpheli seçmen kaydı var.

Siirt merkez: 2019 yerel seçimlerinde Siirt Belediyesini HDP bin 616 oy farkla kazanmıştır. Siirt Merkez’de en az 6 bin 819 seçmen kaydı şüphelidir.

Şırnak merkez: 2019 yerel seçimlerinde AK Parti belediyeyi 8 bin 524 oy farkla kazanmıştı. Şırnak merkezden giden Şırnaklı olmayan seçmen sayısı 2 bin 429 iken merkeze gelen Şırnaklı olmayan seçmen sayısı 8 bin 710’dur. 2023 Mayıs seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı 840 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Şırnak Merkez’e kaydedilmiştir.

Hakkari Çukurca: 2019 yerel seçimlerinde AKP belediyeyi bin 94 oy farkla kazanmıştı. Yığılan kollukla toplam 13 bin 878 seçmeni olan Çukurca’nın 3 mahalleden oluşan ilçe merkezinin seçmen sayısı 8 bin 682’dir ve bunun yalnızca 2 bin 865’i Hakkarilidir.

2023 Mayıs Seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı bin 594 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Çukurca’ya kaydedilmiştir.

Hakkari Şemdinli: 2019 yerel seçimlerinde AKP belediyeyi 154 oy farkla kazanmıştı. 2023 Mayıs Seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı 892 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Şemdinli’ye kaydedilmiştir.

Kars merkez: 2019 yerel seçimlerinde HDP belediyeyi bin 238 oy farkla kazanmıştı. 6 ay içinde Kars Merkezden giden Karslı olmayan seçmen sayısı bin 534 iken merkeze gelen seçmen sayısı 3 bin 264’tür. 2023 Mayıs Seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı 920 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Kars Merkeze kaydedilmiştir.

Ağrı merkez: Ağrı Merkez’de 2 mahallede 4 ayrı adreste toplam 4 bin 425 seçmen kaydı şüphelidir. 14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri referans alınarak hazırlanan yerel seçim taslağımıza göre Ağrı Merkezde AKP ile HDP arasındaki oy farkı 7 bin 258 HDP lehinedir ancak 2019 yerel seçimlerinde de belediyeyi 8 bin 559 farkla AKP kazanmıştı.

Geçici süreyle Ağrı’ya görevli gelen toplam en az 4 bin 425 asker ve polis, Ağrılılar yerine belediye başkanı seçecek. Burada dikkat çeken bir diğer husus ise Doğubayazıt’tan Ağrı Merkeze açıkça yığma olduğu.

Muş Malazgirt: 2019 yerel seçimlerinde AKP Malazgirt Belediyesini 3 oyla kazanmıştı ve bütün itirazlar reddedilmişti. AKP 2019’da 3 oyla kazandığı Malazgirt’te özellikle Bulanık ve köylerinden seçmen kaydırmış 6 ay önce seçmen bulunmayan adreslere toplam 569 kolluk görevlisi kaydetmiştir.”

Paylaşın