8 Yılda 4 Bin 334 DEM Partili Tutuklandı

DEM Partili Öztürk Türkdoğan, 2015 yılından bu yana partilerine dönük operasyonlarda en az 22 bin 818 partilinin gözaltına alındığını, içlerinde eş genel başkanların da olduğu en az 4 bin 334 kişinin tutuklandığını aktardı.

Öztürk Türkdoğan, “Ocak 2015-10 Aralık 2023 tarihleri arasında 104 il eş başkanımız, 201 ilçe eşbaşkanımız ve bir belde eşbaşkanımız tutuklanmıştır. Bunlar oldukça yüksek sayılar. 2015 yılında bu yana partimiz eş genel başkanlarıyla 24 milletvekilimiz ve 30 MYK üyemiz tutuklanmıştır” dedi.

Türkdoğan, “2023 ilk 11 ayında 72’si çocuk 60 il ve ilçe yöneticimizin aralarında bulunduğu 2 bin 906 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 4’ü çocuk, 319 kişi tutuklandı. En son İzmir’de eşbaşkanlarımız tutuklanmıştı. Partimize yönelik fiziki saldırılar korkunç boyutta” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eş Sözcüleri Nuray Özdoğan ve Öztürk Türkdoğan, 2015 yılından bu yana partililerine yönelik saldırı ve hak ihlallerine dair hazırlanan raporu açıkladı. Parti binasında yapılan açıklamada, hazırlanan raporu Türkdoğan okudu.

Türkdoğan, partilerine dönük saldırılara dair  raporda belirttiklerinden daha fazla ihlal olduğuna işaret ederek, “Ama bütün bunlara rağmen partimizin barış, özgürlük mücadelesi, eşitlik ve demokrasi mücadelesi ısrarla ve kararlı bir şekilde devam ediyor” dedi.

Türkdoğan, 2015 yılından bu yana partilerine dönük operasyonlarda en az 22 bin 818 partilinin gözaltına alındığını, içlerinde eş genel başkanların da olduğu en az 4 bin 334 kişinin tutuklandığını aktardı. Türkdoğan, “Ocak 2015-10 Aralık 2023 tarihleri arasında 104 il eş başkanımız, 201 ilçe eşbaşkanımız ve bir belde eşbaşkanımız tutuklanmıştır. Bunlar oldukça yüksek sayılar. 2015 yılında bu yana partimiz eş genel başkanlarıyla 24 milletvekilimiz ve 30 MYK üyemiz tutuklanmıştır” dedi.

Türkdoğan, 7 milletvekillerinin ve 14 MYK üyelerinin hala tutsak olduğunu, 15 milletvekillerinin vekilliğinin düşürüldüğünü söyledi. Türkdoğan, “Sürekli halk iradesinden bahsedenler, Kürtlerin ve dostlarının iradesi söz konusu olduğunda bunu tanımıyorlar. 30 Mart 2014 tarihinde seçilen 93 belediye başkanımız tutuklanmış, 95 belediyemize kayyım atanmıştır. 10 Aralık 2023 tarihi itibariyle DBP’ye mensup 27 belediye eşbaşkanı halen hapistedir. 2016’dan bu tarafa halen hapiste olan belediye eşbaşkanı arkadaşlarımız var. 31 Mart 2019’da gerçekleşen yerel seçimlerde ise özellikle Kürdistan’da halkın iradesini yok sayan AKP tarafından kayyım operasyonu yeniden devreye konuldu. 19 Ağustos 2019’da bu operasyonlar yeniden başladı bu süre içerisinde 43 eşbaşkan tutuklandı, 48 belediyeye kayyım atandı. Hali hazırda 17 belediye eşbaşkanımız tutuklu bulunmaktadır” bilgilerini paylaştı.

Türkdoğan, şöyle devam etti: “Şu anda 44 belediye eşbaşkanımızın rehineliği devam etmektedir. Bu yıla ilişkin bir rakam söyleyeyim; sadece 2023 ilk 11 ayında 72’si çocuk 60 il ve ilçe yöneticimizin aralarında bulunduğu 2 bin 906 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 4’ü çocuk, 319 kişi tutuklandı. En son İzmir’de eşbaşkanlarımız tutuklanmıştı. Partimize yönelik fiziki saldırılar korkunç boyutta.

2015-2023 yılları arasında partimize tespit edebildiğimiz kadarıyla toplam 336 fiziki saldırı gerçekleşti. Bu saldırılarda parti üyemiz iki kişi yaşamını yitirmiş ve HDP’li 76 kişi yaralanmıştır. Ayrıca partimize yönelik bombalı saldırılarda gerçekleşmiştir. Bu saldırılarda 142 kişi yaşamını yitirmiş, bine yakın arkadaşımız yaralanmıştır. Raporumuzda yıl yıl çeşitli ihlal tespitleri var. Ama 2015 yılı itibariyle hafızalardan silinmeyecek olanlar çözüm sürecinin sona ermesi 24 Temmuz 2015 itibariyle yeni bir çatışma ve savaş süreci başlamış ki bu halen kesintisiz bir şekilde devam etmektedir.

16 Ağustos 2015 tarihi sokağa çıkma yasaklarının başladığı tarihtir. Sokağa çıkma yasakları şu anda valilere tanınan 15 günlük yasaklama kararlarıyla halen devam etmektedir. 2015 yılındaki bombalı saldırılar ki Ankara Gar Katliamı hafızamızdan hiçbir zaman silinmeyecektir, Suruç Katliamı hafızamızdan silinmeyecektir.

2016 aynı zamanda Eş Genel Başkanlarımız Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın vekil arkadaşlarımızın, belediye eş başkanlarımızın, siyasi operasyonla gözaltına alınıp tutuklandığı yıl. 2016’daki sivillere yönelik saldırılar da devam etmiştir. Partimize yönelik saldırılara da devam etmiştir. 2017 yılında hafızalarda silinmeyen bir olay yaşandı. Sevgili Aysel Tuğluk’un annesi merhum Hatun Tuğluk’un cenazesine yapılan ırkçı nefret saldırısıdır. Kürt halkının hafızasından hiçbir zaman silinmeyecektir. Bunu yapanlar utanmalıdır.”

Türkdoğan, “2021 yılı, partimize yönelik kapatma davasının açıldığı bir yıl oldu. Çok paralel değil mi? Bir yandan kumpas davası bir yandan kapatma davası açılıyor. Yasama, yürütme, yargı adeta birlik ilkesine uygun bir şekilde hareket ediyor. Bu yeni anayasanın zaten esprisi de olur. Kuvvetler ayrılığı değil, kuvvetler birliği ilkesidir” diye belirtti.

Türkdoğan, deprem bölgesinde yaşananlara işaret ederek, “Nasıl kardeş aile kampanyamıza müdahale edildiyse deprem yardımlarına da müdahale edildi. Bu ülke Maraş depremlerini yaşadı, 50 binden fazla insanımızı kaybettik. Sosyal yardımları devlet yapması gerekirken dayanışma kampanyalarımıza müdahale edildi, çadırlarımız söküldü” dedi.

“Türkiye’nin bütün bu sorunları demokratik zeminde çözmeye ihtiyacı var”

“Bu iktidar Kürt sorununda yeni bir barış sürecine girmeden demokratikleşemez ve bu baskı politikasından kurtulamaz. Bu ülke kayyımlardan vazgeçmelidir” diyen Türkdoğan, şöyle devam etti: “Halkın iradesi esastır. Kürt halkının iradesine saygı göstereceksiniz ve bir daha asla kayyım uygulamalarına başvurmayacaksınız. Yargı baskısıyla sürekli bize müdahale ediliyor, bundan vazgeçilmelidir. Seçim kanunlarıyla bu kadar çok oynanmamalı, Türkiye’nin demokratik bir seçim kanuna ve siyasi partiler kanununa ihtiyacı var. Türkiye’nin ifade özgürlüğüne ve hukuk güvenliğine ihtiyacı var. Hukuku belirlilik hakkına ihtiyacı var. Elbette Türkiye’nin bütün bu sorunları demokratik zeminde çözmeye ihtiyacı var.”

Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre; Eş Sözcü Nuray Özdoğan ise, “Ne partimizi ne dostlarımızı ne de bizimle beraber hareket edenleri bu baskılarla caydıramazlar” dedi. Yerel seçimlere demokratik ve eşit koşullarda girmek istediklerini vurgulayan Özdoğan, “Açıkladığımız ihlaller sadece partimize yönelik, partimizin yürüttüğü siyasetin bu topraklarda gelişmemesi için yapılan baskılardır” dedi.

Demokratik kesimlere “yan yana durma” çağrısı yapan Özdoğan, “Bu Salı günü geçmiş dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ beyanlarda bulunacak. Aslında savunma değil, siyasi beyanlarda bulunuyorlar. Mahkeme acele ediyor. Bildiğiniz üzere genel seçimler öncesi mütalaa açıklanmıştı. Şimdi de yerel seçim öncesi bir karar açıklama çabası içerisindeler. Bunu yapan mahkeme heyeti değil, mahkeme heyetini bir araç olarak kullanan siyasi iradedir. Biz bunu da görüyoruz. Ama tüm anlatılan tabloda partimizin mücadelesi, halklarımızın mücadelesi hiçbir şekilde kesintiye uğramayacak ve durmayacaktır” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan: Güç Birliğine Açığız

31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlere ilişkin açıklamalarda bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Kadın özgürlükçü, çevreyi ranta açmayan, evrensel insan haklarına inanan, hukuk düzenini uyan bütün toplumsal kesimlerle güç birliğine açığız” dedi ve ekledi:

“Nerede bir ezilen varsa, iradesi yönetim kademelerine yansıyacaktır. İktidar bizim siyasi etkimizin olmadığını söylüyor. Ama biz son iki seçimde nasıl bir etkimiz olduğunu gösterdik. Öyle bir etkimiz var ki domuz bağçılarla (HÜDA-PAR) ittifak kuracak kadar korktular. Bu seçimlerde de siyasi etkimizin ne kadar yüksek olduğunu göstereceğiz. Emin olun güçlüyüz ve kazanabiliriz. Biz bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz. Seçimlerde bir zafer tablosu ortaya çıkacaktır.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir İl Örgütü, 3’üncü Olağanüstü Kongresi’nin gerçekleştirdi. Kültürpark Celal Atık Kongre Merkezi’nde yapılan kongrede konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan “Kürt sorunu bir inkar sorunudur. Kürtlerin dilleri ve kültürü vardır. Kürt sorunu çözülmediği sürece yoksulluk ve işsizlik de çözüm bulmayacaktır. Bugüne kadar Kürtler anadilini konuşmasın, kimliklerine kavuşmasın diye bu ülke 800 milyar dolara yakın para harcadı” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre, “Biz bu toprakların kurucu unsuru olan Kürtlerin statülerinin tanınmasını istiyoruz” diyen Bakırhan, “Bu sorun çözülürse 7 bin 500 liraya mahkum olan emekliler daha fazla ücret alır, asgari ücrette çalışan işçiler insanca yaşayacak bir ücret alır, doğayı talan eden bu iktidar doğayı talan edemez, bu ülkeyi çeteler değil hukuk ve demokrasi yönetir” dedi.

Kürtlerin kültür ve dillerine dönük baskıların sürdüğünü ifade eden Bakırhan, “Geçen yıllarda üniversitelerde kuş dili bölümü bile açan iktidar, Kürt dilini yok sayıyor ve inkar ediyor. Yine son yıllarda Yılmaz Güney, Ahmet Kaya ve en son Şeyh Said üzerinden bir tartışma yürüttüler. Küçük ortak (MHP), Kürtlerin bu ülkede güvenlik tehdidi olduğunu söylüyor. Ancak bu ülkenin asli unsuru olan Kürtler hiçbir zaman tehdit olmamıştır. Asıl demokrasiyi hiçe sayanlar, tekçi bir yapıyı ortaya koyanlar bu ülkeye bir tehdittir. Artık Kürtlerin statüsünü tanımaz zorundalar. Biz bu topraklarda bin yıllardır varız, vardık, var olmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

Alevilerin yaşadığı sorunlara da değinen Bakırhan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) cemevlerinin ibadethane statüsünde sayılması kararını hatırlattı. Bakırhan, Kürtlere yaklaşımların aynısının Alevilere de uygulandığını söyledi. Kürtlere atanan kayyımların aynısının Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle Alevilere atanmak istendiğini kaydeden Bakırhan, Aleviler özgür oluncaya ve inançları güvenceye alınıncaya kadar mücadele edeceklerini vurguladı.

Bakırhan, konuşmasında İzmir’deki ekolojik tahribat üzerinde de durdu. Bakırhan, “Yaşam alanlarını bilerek talan ediyorlar. Bu topraklardaki halkları karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. İzmir bu iktidar döneminde tıpkı Amed gibi bir yatırım almadı ve üvey evlat muamelesi gördü. Bunun için İzmirli emekçileri Siirt’le, Mardin’le dayanışmaya çağırıyoruz. İktidarın sizlere uyguladığı politikalar Amed’te, Mardin’de de uygulanıyor.

Yakın zamanda İzmir’de yağmur yağdı ve sel oluştu. Ama altyapı için hükümet desteği yok. İmar Başkanlığı aracığıyla Ege kıyılarının tamamı yandaşlara peşkeş çekildi. Biz Amed kayyımına sessiz kaldığımız sürece Ege’nin de kıyıları yandaşlara verilecektir. Dolayısıyla buna karşı birlikte mücadele etmek zorundayız. Yerel seçimlerde bu zülüm politikalarına karşı hepbirlikte karşı durarak boşa çıkaracağız” ifadelerini kullandı.

“Biz bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz”

Tarihi bir yerel seçimlere yaklaşıldığını kaydeden Bakırhan, seçimlerde ilk hedeflerinin kayyımları göndermek olduğunu söyledi. Bakırhan, “Kürdistan’da AKP’nin elinde olan ve yolsuzluklarla bilinen belediyeleri alacağız. Batıda da emekçilerin, halkların, yoksulların, Alevilerin, yöre derneklerinin, emek-meslek örgütlerinin katıldığı kent uzlaşısıyla adaylarımızı belirleyeceğiz. Sadece bir kaç parti ile değil, İzmir’in tüm dinamikleriyle bir araya gelerek, adaylarımızı belirleyeceğiz.

Kadın özgürlükçü, çevreyi ranta açmayan, evrensel insan haklarına inanan, hukuk düzenini uyan bütün toplumsal kesimlerle güç birliğine açığız. Nerede bir ezilen varsa, iradesi yönetim kademelerine yansıyacaktır. İktidar bizim siyasi etkimizin olmadığını söylüyor. Ama biz son iki seçimde nasıl bir etkimiz olduğunu gösterdik. Öyle bir etkimiz var ki domuz bağçılarla (HÜDA-PAR) ittifak kuracak kadar korktular. Bu seçimlerde de siyasi etkimizin ne kadar yüksek olduğunu göstereceğiz. Emin olun güçlüyüz ve kazanabiliriz. Biz bu ülkenin büyük çoğunluğuyuz. Seçimlerde bir zafer tablosu ortaya çıkacaktır” diye konuştu.

Paylaşın

Demirtaş: DEM Partiyi Dikkate Almayan Kaybeder

Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “DEM Parti’nin beklenti ve taleplerini dikkate almayan kaybeder” dediği öğrenildi.

Medyascope muhabiri Ferit Aslanın haberine göre, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, yerel seçimlerde bütün tarafların niyetini, yaklaşımını görmeden bir karar vermemek gerektiği görüşünde.

31 Mayıs’ta aktif siyaseti bıraktığını açıklayan Demirtaş’ın “DEM Parti’ye ve bize nasıl yaklaşıldığını görmek istiyoruz” dediği aktarıldı.

Seçimlerde cezaevinde olmaları halinde tutumlarının belli olacağını söyleyen Demirtaş, partisinin tavrının da buna göre şekilleneceğini öngörüyor. Demirtaş, partisinden bağımsız hareket etmeyecek.

DEM Parti’nin yerel seçimler için kararını netleştirmeden önce cezaevlerinde tutuklu bulunan tüm partililerin görüşünü alacağını belirten Demirtaş, şimdilik sadece gelişmeleri takip ediyor. Demirtaş, halkın ve DEM Parti’nin ihtiyaç duyması halinde devreye girecek.

Paylaşın

DEM Parti’den Yerel Seçimler Açıklaması: İş Birliğine Yeşil Işık

Halkların Eşitlik ve Demokratik Partisi (DEM Parti), 31 Mart 2024’te yapılması planlanan yerel seçimlerde diğer partilerle işbirliğine kapıları açık tutma kararı aldı: Yerel demokrasi, demokratik uzlaşı, özgür siyaset, evrensel insan hakları ve kadın özgürlükçü politikaları esas alan herkesle müzakere etmeye hazırız.

Haber Merkezi / DEM Parti, Parti Meclisi (PM), seçimlere ilişkin müzakereler dahil, seçim sürecinin yürütülmesi için Merkez Yürütme Kurulu’na (MYK) yetki verdi. Daha önce partinin birinci ve ikinci sırada olduğu yerlerde, kendi adaylarıyla yarışacağını açıklayan DEM Parti’nin özellikle CHP’li belediye başkanları tarafından yönetilen, İstanbul Mersin, Adana gibi illerde seçim işbirliğine gidip gitmeyeceği merak konusuydu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), 15-16 Aralık’ta gerçekleştirdiği Parti Meclisi (PM) toplantısının sonuç bildirgesini kamuoyuna duyurdu. Bu bağlamda, DEM Parti’nin önümüzdeki süreç için belirlediği tutumlar şöyle:

“2024 yılı yerel yönetim seçimleri sonuçları itibariyle bölgede ve Türkiye’de ciddi siyasi etkiler ortaya çıkaracaktır. Bu seçimlerin belirleyici partisi olarak sorumluluğumuzun bilincindeyiz.

Türkiye’nin sorunları ancak müzakere yöntemleriyle çözülür. Bu nedenle siyasi partiler arasında diyalog ve müzakerelere kıymet biçiyoruz. Yerel demokrasi, demokratik uzlaşı, özgür siyaset, evrensel insan hakları ve kadın özgürlükçü politikaları esas alan herkesle müzakere etmeye hazırız.

İdeolojik-politik duruşumuz ve siyaset dilimizle ne statükocu ne de restorasyoncu çizgiye benziyoruz. Demokrasi, barış, özgürlük ve adalet değerlerini örecek 3. Yol temel stratejik hattımızdır. DEM Parti kendisini mücadele ve müzakere partisi olarak görmektedir. Bu yol, sadece seçimde kazanım elde etme yolu değildir. Bu yol, aynı zamanda Kürt sorununun demokratik çözümü, kayyım gasplarına karşı halk iradesine sahip çıkma, yolsuzluğa ve çürümüşlüğe karşı halkın işine, aşına, yaşamına ve özgürlüğüne sahip çıkma yoludur.

İzleyeceğimiz stratejiyle 2024 yılı yerel seçimlerinde kayyım atanan belediyelerimizi, yeniden halk iradesiyle yönetmek üzere geri alacağız. Bunun yanı sıra daha önce yönetiminde bulunmadığımız birçok il, ilçe, belde belediyesinin seçimlerini kazanacak ve halkı yolsuzluktan, rant şebekelerinden ve kimliğimizi inkar edenlerden kurtaracağız. Bu hedefimize ulaşmak için parti adımızla çeşitli iş birlikleri ve güç birlikleri kurarak ilerleyeceğiz.

Türkiye’nin batısında ise kenti var eden, yaşatan sosyal ve siyasal dinamikleri geniş ölçekte kapsayan tüm kurum, kuruluş, işçi, emekçi, ekolojist, kadın, gençlik, halklar ve inanç örgütleri, siyasi partiler, emek ve meslek örgütleri, demokrat ve vicdan sahibi yurttaşlar, tüm toplumsal taraflar ve siyasi aktörlerle görüşmek, müzakere etmek, birlikte yürümek, ortak mücadeleyi örecek Kent Uzlaşısı zeminini oluşturmayı öncelikli görev olarak görüyoruz.

Başta Emek ve Özgürlük İttifakının tüm bileşenleri olmak üzere yerel yönetimleri bir rant dağıtma merkezi haline getiren anlayışın karşısında halkçı, ekolojik, kadın özgürlükçü çizginin biçim verdiği bir yerel yönetim anlayışını ve bu çizgiyi benimseyen tüm toplumsal, siyasal dinamiklerle güçlendirecek, ortak- kolektif bir alternatif anlayışın büyütülmesi için rolümüzü oynayacağız.

Her bağımsız siyasi partinin yapacağı gibi yerel yönetim seçimlerinde kendi adaylarımız ve listelerimizle kent yönetimlerinde yer alma eğilimimiz PM toplantımızdaki tartışmalarla daha fazla güçlenmiştir. Parti Meclisimiz partimizin tüm kurullarıyla kapsayıcı, katılımcı, şeffaf ve demokratik aday olma süreçlerinin; yerel seçimlerin hazırlık çalışmalarında önemli bir aşama olduğunu vurgulamış ve sürecin bir demokrasi şölenine dönüşecek şekilde devam ettirilmesinin önemini vurgulamıştır.

Kimsenin şüphesi ve kuşkusu olmasın ki halkımızın çıkarına olmayan tek bir denklemin bile kurulmasına izin vermeyeceğiz. Bilakis vereceğimiz kararlar ve kuracağımız stratejik denklemlerle bütün Türkiye halklarına kazandıracağız!

Yerel yönetim seçimlerinde PM toplantımızın ortaya koyduğu genel eğilime uygun olarak gereğini yapmak üzere yetki, Merkez Yürütme Kurulu ve Eş Genel Başkanlara verilmektedir.

Parti Meclisimizde ortaya çıkan irade, önümüzdeki yerel seçimlerde sadece bir başarıyı değil; büyük bir zaferi getirecek. Biz kazanınca bu ülkenin ezilenleri, emekçileri, dışlananları, yok sayılanları kazanacak, kentler kazanacak. Bu duygu ve düşüncelerle Türkiye halklarını selamlıyor, mutlaka kazanacağımız inancını bir kez daha dile getiriyoruz.”

Paylaşın

DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan: Kimsenin İlk Yardım Çantası Değiliz

Partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenle DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, yerel seçimlere ilişkin yaptığı açıklamada, Türkiye’nin batısında halkların, emekçilerin kazanacağı ve yerel yönetimlerde bulundukları her yerde temsil edilecekleri bir modeli esas alacaklarını ifade etti ve ekledi:

“Yine tekrar ediyoruz. Yakın zamanda bizim dahil olmadığımız bir çok tartışmada partimiz adına bir çok yorum yapılıyor, tartışma yapılıyor. Partimizin nasıl bir politik tutum takınacağı dışımızda tartışılıyor, yazılıyor, çiziliyor. Şunu belirtmek istiyoruz. Biz kimsenin ilk yardım çantası değiliz. Her sandıkta başı gözü yarılanlara, her daim pansuman için yetişecek yedek güç olmadığımızı belirtmek istiyoruz.

Bizim için toplumu yok sayanlar, sermayeyle kol gezenler meşru değildir, partisinin bir önemi yoktur. Bizim için yolsuzluk yapan hırsızdır, partisinin bir önemi yoktur. İster ampul, ister ok olsun. Her kim ki demokrasiden kaçıyorsa, Kürt sorunun demokratik çözümünden kaçıyorsa, en temel belediyecilik hizmetlerini bile yapamıyorsa biz bunun karşısındayız. Bu yerellerde de demokratik yerel yönetimler anlayışımızın kazanması için var gücümüzle kazanacağımızı bu kentleri yönetmeye talip olduğumuzu da belirtmek istiyorum”

Mezopotamya Ajansı’nda yer alan habere göre, DEM Parti Eş Genel Başkan Tuncer Bakırhan, Parti Meclisi toplantısının ardından partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Yerel seçimlere ilişkin “Kimsenin ilk yardım çantası değiliz. Hem oyun kurarız hem de yeri geldiğinde oyun bozarız” diyen Bakırhan şunları söyledi: “Herkesin gözü partimizin vereceği bu kararlarda olacaktır. Bu seçim sadece Türkiye halkları değil, partimiz açısından da önemli sonuçlar doğuracaktır. Bu seçim başta Kürt halkının iradesine ipotek koyarak atanan kayyımlarla hesaplaşacağımız bir seçim olacaktır.”

“Kayyım, Kürt halkının temel sorunudur” diyen Bakırhan şöyle devam etti:  “Bu sebeple sadece kayyım atanan kentleri değil, aynı zamanda bölgede, Kürdistan coğrafyasında kötü yönetilen belediyeleri de demokratik yerel yönetimler anlayışımızla buluşturacağız. İrademizin yok sayılmasına bu sefer kesinlikle halklarımızla birlikte geçit vermeyeceğiz.

Sadece yerel yönetimleri almayacağız aynı zamanda halkımızla birlikte bu iradeyi kayyım atanamaması için var gücümüzle elimizden gelen bütün çabaları ortaya koyarak, belediyelerimizi kentlerimizi savunacağımızı belirtmek istiyorum.

Kayyımlar pek çok sorunu da beraberinde büyüterek üreterek varlıklarına devam ediyorlar. Yolsuzluklar aleni bir şekilde ortada, hizmet desen hizmet yok. Ciddi bir hizmet eksikliği yaşanıyor. Ayrımcılık kadına, Kürt’e, ötekiye hat safhada. Kayırmacılık desen kayyım biraz da kayırmacılıktır. O kentten olmayan insanların o kentin olanaklarını çarçur ettiklerini hep birlikte izliyoruz. Bu problemler büyümüştür.

Başta Kürtler olmak üzere kayyımların bu tutumlarının yaratmış oldukları olumsuzluklardan bıktılar ve yıldılar. Önümüzdeki seçimlerde kayyımları kentlerimizden göndereceğiz. Bu seçim; irade ve özgürlük yürüyüşümüzde önemli bir duraktır. 14 Mayıs’ta bize siyasi etkisi yok diyenlere, bu seçimde nasıl bir etkimiz olduğunu, nasıl belirleyici ve stratejik bir noktada bulunduğumuzu hep birlikte hatırlatacağız, ‘Buradayız, Em li virin’ demeye devam edeceğiz.”

“Halk kimi istiyorsa, onlar bizim adaylarımız”

Partinin seçim stratejisine dair konuşan Bakırhan, yerel yönetimlerde bulundukları her yerde temsil edilecekleri bir modeli esas alacaklarını ifade etti:

“Yine tekrar ediyoruz. Yakın zamanda bizim dahil olmadığımız bir çok tartışmada partimiz adına bir çok yorum yapılıyor, tartışma yapılıyor. Partimizin nasıl bir politik tutum takınacağı dışımızda tartışılıyor, yazılıyor, çiziliyor. Şunu belirtmek istiyoruz. Biz kimsenin ilk yardım çantası değiliz. Her sandıkta başı gözü yarılanlara, her daim pansuman için yetişecek yedek güç olmadığımızı belirtmek istiyoruz. Bizim için toplumu yok sayanlar, sermayeyle kol gezenler meşru değildir, partisinin bir önemi yoktur.

Bizim için yolsuzluk yapan hırsızdır, partisinin bir önemi yoktur. İster ampul, ister ok olsun. Her kim ki demokrasiden kaçıyorsa, Kürt sorunun demokratik çözümünden kaçıyorsa, en temel belediyecilik hizmetlerini bile yapamıyorsa biz bunun karşısındayız. Bu yerellerde de demokratik yerel yönetimler anlayışımızın kazanması için var gücümüzle kazanacağımızı bu kentleri yönetmeye talip olduğumuzu da belirtmek istiyorum.”

Bakırhan ayrıca, “Bölgede halk kimi istiyorsa, onlar bizim adaylarımız olacaktır. Bunun için ön seçimler büyük bir demokrasi şöleni şeklinde yapılacak. Bu çerçevede siz değerli PM üyesi arkadaşlardan da il ve ilçe örgütlerimizden milletvekillerimizden de bir talebimiz var. Bu ön seçimlerde biz taraf olmayacağız. Aday adayı olan bütün arkadaşlarımız bizim yoldaşlarımızdır, arkadaşlarımızdır. Birinin diğerinden bizim için bir farkı yoktur. O sandık sonuçlarından çıkan ve seçilen arkadaşlarımız bizim adaylarımız olacaktır” dedi.

Paylaşın

CHP’den DEM Parti’ye Ziyaret: Diyalog Ve Müzakere Vurgusu

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile görüşen CHP Lideri Özgür Özel, “Biz bu diyaloğun, bu görüşmenin Türkiye demokrasisine çok önemli katkılar sağlayacağını düşünüyoruz. Ben bir kez daha kendilerine ve Dem Genel Merkezi’nde bizleri ağırlayan hem tüm siyasilere hem de emekçilere Cumhuriyet Halk Partisi adına teşekkür ediyorum” dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bugün genel merkezimizde CHP genel başkanı sayın Özgür Özel ve heyetini karşıladık. Çok verimli bir görüşme oldu. Başta ekonomik kriz olmak üzere demokrasi, Kürt meselesi, kayyumlar ve çevre gibi Türkiye’nin yaşamış olduğu meseleleri konuştuk” ifadelerini kullanırken, Tülay Hatimoğulları ise, “Demokrasiye model olması gereken siyasi partilerin sorunlara dair konuşmasını, diyalog yolunun açık olmasını özlemiştik” dedi. Hatimoğulları, “Çözüm kanallarının açık olacağını ümit ediyoruz” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile DEM Parti Genel Merkezi’nde bir araya geldi. CHP heyetini, DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcıları Özlem Gündüz ile Mehmet Rüştü Tiryaki karşıladı.

Toplantı sonrası genel başkanlar ortak açıklama yaptı. Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; İlk olarak söz alan DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, Özel ile gerçekleştirilen görüşmede Türkiye’nin içerisinde bulunduğu ekonomik, siyasal ve toplumsal boyutları olan çoklu krizler ve bu krizlerin çözümü üzerine istişarelerde bulunduklarını söyledi.

Tuncer Bakırhan, “Siz de bilirsiniz partimizin sürekli dile getirdiği bir şey var: Muhalefet, siyasi partiler sorunları diyalogla, müzakereyle çözer. Bu kadar yoğun sorun yaşadığımız bu süreçte, muhalefet partilerinin daha fazla müzakere ve diyaloga ihtiyacı var. Umarım önümüzdeki günlerde de Türkiye’de bulunan siyasi partiler diyalog ve müzakere sürecini büyüterek devam ettirirler. Biz kendilerine hoş geldiniz diyoruz” dedi.

CHP Lideri Özgür Özel ise, “Dem Partisi’ni Genel merkezinde ziyaret ettik. Daha önce Meclis’te görev yaptığım her aşamada da şunu vurgulamıştım; siyasi partilerin arasındaki diyalog hem o ülkenin demokrasisi açısından hem o parlamentonun üretkenliği açısından hem de o ülkedeki toplumsal barış açısından en önemli temel taşlardan biridir. Bu olmazsa olmaz. Biz kurultayımızı yaptık. Kurultayımızı yaptıktan sonra Sayın Eş Genel Başkanlarım arayarak kutlamışlardı. Sonra takvime baktığımda onlar da bizden hemen önce kurultaylarını yapmışlardı.

Bizim kurultay yoğunluğumuz için de bir hayırlı olsun ziyareti gerçekleşmemişti. Ben bugün heyetimizle birlikte o ziyareti gerçekleştirdim.Tabi görevlerinde başarılar diledik, karşılıklı bu başarı dileklerini ifade ettik. Sayın Eş Genel Başkanın da ifade ettiği gibi bir araya gelmişken yapmamız gereken bir şeyi yaptık; Türkiye’yi değerlendirdik, dünyayı değerlendirdik ve önümüzdeki süreci değerlendirdik. Çok verimli, çok yapıcı bir görüşme gerçekleştirdiğimizi ifade etmek isterim” ifadelerini kullandı.

Görüşmelerin devam edeceğini söyleyen Özel, “Biz bu diyaloğun, bu görüşmenin Türkiye demokrasisine çok önemli katkılar sağlayacağını düşünüyoruz. Ben bir kez daha kendilerine ve Dem Genel Merkezi’nde bizleri ağırlayan hem tüm siyasilere hem de emekçilere Cumhuriyet Halk Partisi adına teşekkür ediyorum” diye konuştu.

Özel’den sonra kısa bir açıklama da DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları yaptı. Tüşlay Hatimoğulları, şunları söyledi: “Gerçekten demokrasiye model olması gereken, Türkiye’deki bütün siyasi partilerin esasen Türkiye’nin sorunlarını görüşmek ve konuşmak üzere ve hep birlikte çözüm üretmek üzere diyalog yolunun açık olması özlediğimiz bir şeydir. Ne yazık ki Türkiye tarihine dönüp baktığımızda, bu konuda siyasi partilerin tarihi çok zengin deneyimlere sahip değil.  Ümit ediyoruz ki biz böylesi bir tabloyu hep birlikte Türkiye’deki bütün siyasi partiler ve Türkiye’deki demokrasi gücünün vicdanı olan yapılarla birlikte yol alırız.”

Paylaşın

DEP Partili Tuncer Bakırhan: Yerel Seçimlere Damga Vurmaya Hazırız

Yerel seçimlere ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “2019 yılında seçim sonucunu belirleyen ‘Kaybettir-Kazan’ formülünü ‘Kazan-Kazan’ formülü ile tekrar güncelliyoruz. Biz 3. Yol siyasetimizle 2024 yılı seçimlerine de damga vurmaya hazırız” dedi ve ekledi:

“Önümüzdeki seçimler bizim için Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızı Türkiye’nin her tarafına yayma seçimidir. Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızla, örneğin artık deprem olduğunda Beştepe’den talimat gelmesini beklemeyecek, kendi yaralarımıza ilk müdahaleyi kendimiz yapacağız.”

Tuncer Bakırhan, konuşmasının devamında, “Önümüzdeki seçimler sadece belediye kazanma seçimi değildir. Kendimize, dilimize, kültürümüze, kaynaklarımıza sahip çıkma seçimidir. Önümüzdeki seçimlerde biz kazanınca, herkes kazanacak, Türkiye halkları kazanacaktır. Fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, sokaklarda, köylerde, bütün yaşam alanlarında eşitlik, barış, özgürlük, adalet mücadelemizi büyütecek ve mutlaka kazanacağız” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Meclis Genel Kurulu’nda görüşmeleri başlayan 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi görüşmelerinde konuştu.

Ortadoğu yanı sıra dünya genelinde yaşanan dengelere işaret eden Bakırhan, bu nedenle dünya halklarının savaş, ekonomik kriz, göç ve gözyaşı yaşadığını ifade etti. Bakırhan, “Bugün yaşananlar, adı konmamış bir 3. Dünya Savaşıdır. Sistem içi çekişmelerin bir doyuma ulaştığı, bölgesel ve yerel düzeyde tarihin hızlandığı, enerji koridorları üzerinden yeniden dizayn etme çabaları söz konusuyken Kürt sorunu da büyümeye, dengeleri değiştirmeye devam etmektedir. Evet, her ne kadar Kürt Sorunu yok sayılsa da temelde yok sayılan Kürtlerin varlığıdır.

Varlığı, dili, temel hakları yok sayılan, yurttaşlığına şerh konulan Kürtler varlar ve her yerdeler. Sorunun özü de işte bu inkâr ve yok saymadır! Bu sorunun önümüzdeki süreçte nereye evirileceği, nasıl şekilleneceği, büyük oranda Türkiye’nin politik tercihlerine bağlıdır. Bundan sonra tercih demokrasi mi yoksa şiddet mi? Bunlar; sağduyu mu hamaset mi? Müzakere mi yoksa çatışma mı olacak? Bilindik yolları seçip gözyaşı ve şiddeti sürdürmek yerine cesaretle az gidilen patikalar tercih edilecek mi hep beraber göreceğiz” diye kaydetti.

Kürt kelimesinin “terör” kelimesi ile eşitlenmeye çalışıldığını, Meclis’te konuşan vekillere sürekli “Anayasa 3’üncü Madde” hatırlatması yapıldığına dikkat çeken Bakırhan, “Bu akıl, bunu iyi düşünmelidir. Biz samimiyetle, tüm birikimimizle bu sorunun çözümüne odaklanmış bulunuyoruz. Çünkü bu ülkede geleceğe, ekonomiye, sosyal refaha, demokrasiye dair ne söylenirse söylensin son kertede bütün problemlerin kaynağında Kürt meselesinin çözülmemiş oluşu yatıyor. Bu, bir iddia değildir. Gören gözler, duyan kulaklar için tarihten süzülmüş rafine bir gerçektir” diye konuştu.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre, Tuncer Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Siz de biliyorsunuz; geçen birinci yüzyılda 42 başbakan, 12 Cumhurbaşkanı ve sayısız bakan, inkâr ve yok sayma dışında tek bir şey yapmadı, çözüme yanaşmadı ve kaybeden Türkiye halkları oldu. Tarih de gösterdi ki: Kürt sorununu çözemeyen kendisi çözülür. Bir siyaset malzemesi ve kullanışlı bir iç düşman olarak görülen, her ekonomik ve siyasi krizde düşman ilan edilen, her ekonomik krizde Kürtleri inkâr etmek bir işe yaramıyor. Bu artık görülmelidir, bu artık anlaşılmalıdır.

2024 Merkezi Bütçesi 11 trilyon civarıyken, bu yoksulluk ve kriz koşullarında bunun yüzde 10’unun savaşa ayrılmış olması nasıl açıklanabilir? Verdiğimiz her 100 lira verginin 10 lirası bu halka şiddet ve baskı olarak dönüyor. Bu nasıl izah edilebilir, hangi vicdan bunu kabul edebilir? Barışın maliyeti yoktur ama savaş, şiddet, çatışma maliyetlidir. Bakın size bir örnekle bunu açıklayayım: 2022 yılında Rusya ile Ukrayna arasında bir savaş patlak verdi. Türkiye bu savaşta ne bir cepheye sahipti ne de koruması gereken bir sınırı vardı.

Buna rağmen bu savaştan Türkiye’nin zararı 8 milyar dolar oldu. O halde sormak gerekiyor: 40 yıldır, doğrudan yürütülen ve her bakımdan kayba neden olan bir çatışmanın ekonomik olarak yarattığı yıkımın maliyeti nedir? Kürtçe’de bir söz vardır… Tencereye ne koyarsan onu yersin. Bugün halkın boş tencerelerine ‘merminin fiyatını biliyor musun?’ denilerek çirkin gerekçeler üretenlerin verdiği zarar bundan ibaret değil, maalesef bu yoksul halkın pişirdiği dert, yediği ise kandır, acıdır. Unutmayın ki, savaş eken, zarar-ziyan biçer.

Kürt sorunu çözülmedikçe Türkiye halklarının barışçıl ve huzurlu bir geleceğinin olmayacağı nettir. 21. yüzyılda Kürt sorunu ve bu sorunun çözümünün güncel adına dönüşen Sayın Öcalan üzerindeki tecrit, tüm yakıcılığıyla gündemdedir. Mutlak tecridin kalkması için hukuki ve meşru taleplerle cezaevlerindeki binlerce tutsak şu anda açlık grevindedir. Biz bir kez daha herkesi aklı selime davet ediyoruz.

Demokratik çözüm ve darbe mekaniği arasında sıkışan anlayışı, demokratik çözümde uzlaşmaya çağırıyoruz. Yüzyıl önce bu kürsülerden ‘Kürt yoktur’, ‘Türk olmayanların görevi hizmetkârlıktır’ diyorlardı. Kürt halkı ‘Êdî Bese! Em li virin’ diyerek bu aşamayı geçti. Korku ve tehdit girdabını çoktan aştı! Bugün artık Kürt sorununu bütçeye koyduğunuz 12 cezaevi yapımıyla çözemezsiniz, parti adımıza kafayı takarak bizi durduramazsınız.

Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarınız sürdükçe, emrinizdeki yargıyla yürüttüğünüz Kobanî ve HDP kapatma davası gibi kumpaslar ayağınıza dolanır. Kentlerin yıkımında askere verdiğiniz dokunulmazlık, döner dolaşır darbe girişimi olarak sizi bulur. Yargıtay da bir ceza dairesi de darbe mekaniğini canlı tutmaya heveslenir. Sizin dilinizde haklar suç, barış hakaret, adaletse cezaevi demek oldukça, hiçbir soruna çözüm üretemezsiniz. Ama bilin ki, bu ülkede toprak bile ölümden, zulümden, adaletsizlikten yoruldu. Bu sebeple gelin artık Kürt sorunundan, kutuplaşmadan ve düşmanlaştıran siyasetten nemalananlara bu fırsatı vermeyelim, demokratik çözümün kapılarını aralayalım.

21. yüzyılda Kürt sorunu artık bir tanınma sorunu değil, statü sorunudur. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giriyoruz. Kürt sorunundaki çözümsüzlükten dolayı aynen 90’larda olduğu gibi çürümüş, yozlaşmış ve suçtan ibaret hale gelmiş bu düzende ısrar edenler, etrafımızı saran ve yaklaşan ‘muazzam fırtınayı’ görmelidir. Bugün artık Kürt sorununu Türkiye’nin iç dinamikleriyle çözmemiz gereken bir süreçteyiz. Treni kaçırmayalım! İnanın bu sorunun çözümü başka yerlerde değildir. Kürt sorunu Ankara’da çözülür, Diyarbakır’da çözülür, yeter ki samimiyetle güçlü bir irade ortaya koyalım! Bu bir ‘tarihe geçme’ veya ‘tarih olma’ seçimidir! Gelin yeni bir dille Kürt sorununun demokratik çözümünü sağlayarak ikinci yüzyılda demokratik bir cumhuriyet inşa edelim.

Başta Alevi toplumu olmak üzere, Hıristiyan, Süryani, Asuri Êzidî, Yahudi inançlarına yönelik ayrımcı uygulamalara da cumhuriyetin kurulduğu günden beri karşı durduk, mücadele ettik. Aynı şekilde Demokratik bir İslam’ı da her zaman savunduk. ‘Zulme karşı direnmeyen benim ümmetimden değildir’ sözünden ve Medine Sözleşmesinden hareketle, özellikle Müslüman coğrafyada iktidarların halka karşı uyguladıkları zulüm ve baskılara dikkat çekerek, hak mücadelesini yükselterek; Firavun ve Nemrutların varlığına karşı İbrahimi duruşla ses olmaya çalıştık. Alevi toplumu, Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana sistematik ayrımcılığa maruz kalıyor. AKP-MHP ittifakı da Alevi inancını inkar etmeye devam ediyor.

Doğaya açılan savaş yaşama açılan savaştır. Bu açıdan yeni yaşam iddiası ekolojik bakış açısından ayrılamaz ve çok iyi biliyoruz ki ekolojik bir bakış açısında istikrarın sağlanması demokratikleşmeyle mümkündür. Ama ‘istikrar’ kelimesini tekrarlayıp duran AKP’nin en istikrarlı olduğu konulardan biri ekolojik yıkımdır. Bu iktidar döneminde ekosistemde yer alan ne varsa, denizler, göller, nehirler, dağlar, ovalar, tarım alanları, ormanlar, sulak alanlar hepsi birer enkaza dönüştürüldü. Son yirmi yılda 3 milyon hektar tarım alanı yok edildi. Bu alan öyle bir ilçe, bir köy kadar bir il kadar değildir. Belçika’nın yüzölçümü kadardır. Bu alanları yok ettiğiniz için bugün buğdayı, eti, temel gıda maddelerini ithal etmek zorunda kalıyoruz.

Derdiniz toprak gördüğünüz yere beton dikmektir. Beton dikerek rant sağlamaktır. Size soruyoruz: kaç çimento, kaç beton bir dirhem toprağın ve bereketinin yerine geçebilir? Ne ekmeğe ne özgürlüğe çözüm olan bu bütçe hayata geçerse yetersiz beslenen insan sayımız 15 milyondan, 80 milyona çıkacak. Yaşayabilmek için artık öğün sayımızı azaltmak yetmeyecek, ekmeğe muhtaç bir hale geleceğiz. Bu düzen böyle gitmez. Bizler havamıza, suyumuza, aşımıza sahip çıkmaya devam edeceğiz. Nerede sebzeyi çöpten toplayan bir yoksul, nerede en basit sosyal etkinliğe dahi katılamayan bir genç, nerede ay sonunu getiremeyen bir emekli varsa, derdini bu parlamentoda dillendirdik, dillendirmeye devam edeceğiz.

Bu ülkenin temel sorunu, kurulduğu günden beri merkezi toplumu dışlayan rejimdir. Bir ülkede küçük bir azınlık bolluk, bereket içinde yaşıyor; nüfusun yüzde 99’u sefalet ve yoksulluk içinde yaşıyorsa orada rejim ve sistem sorunu vardır. 2015 yılında Çözüm Süreci’nin iktidar tarafından bitirilmesi ve 2018 yılında OHAL koşulları altında geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bu ülkeye ölüm ve açlıktan başka bir şey getirmemiştir.

Buzdolabına konan çözüm süreci, OHAL’e dayanan yeni sistem, Türkiye halklarını büyük bir çöküşle karşı karşıya bırakmıştır. Sürekli kriz üreten bu sistemin her şeyi merkeze bağlayan anlayışı, felaketin postacısıdır. Tüm kaynakları merkezden dağıtan anlayış artık dünyada iflas etmiştir. Siirt’in, Tekirdağ’ın, Antalya’nın sorunlarını Saray’dan kaynak gitmesine bağlamak çağ dışılıktır. İlçe milli eğitim müdürünü de, Bakanları da tek bir kişinin ataması bu sistemdeki merkezileşmenin trajedisidir.

Bu ülkede merkezileşmenin panzehiri, adem-i merkeziyetçiliktir. ‘Milli Kurtuluş’ diye menkıbe yazanlar 1920-1923 yılları arasına bakarsa 1921 Anayasasındaki özerklik gerçekliğini görür. Rejimler halkı kendine uydurmaz, halkın gerçekliğine uygun şekilde yapılır. Hiçbir rejim ve sistem kutsal değildir. İster milli mücadele dediğiniz döneme bakın; isterseniz de daha önceki dönemlere bakın, her ikisinde de bu ülkeyi kurtaran gerçeklik, yerel demokrasidir.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında artık toplumu sisteme değil, sistemi topluma uyumlu hale getiren bir anlayışa ihtiyaç vardır. Bunun adı Demokratik Cumhuriyettir. Demokratik Cumhuriyet çağrısı aynı zamanda tarihsel Türk-Kürt ilişkilerinin demokratik temelde yeniden inşa edilmesidir. Toplumsal hakikatle savaş içinde olan ve sürekli kriz üreten merkeziyetçiliğe karşı önümüzdeki seçim sadece belediye seçimi değildir. Aynı zamanda yerel demokrasi talebini dillendirmektedir. Bu kapsamda, yerel seçimler merkeziyetçi devlete karşı toplumun demokrasi çağrısı olacaktır.

Evet, önümüzde bir yerel seçim var. Bizler, kayyımlarla iradesi en fazla gasp edilen, en eşitsiz şartlarda seçimlere katılan, haksızlık ve hukuksuzluklarla en fazla mücadele eden parti olarak bu seçimlere de hazırız! Belediyelerimize kayyım atanırken, ‘şuraya buraya para aktarıldı’ yalanına sarılanları, bölgede tabela partisi haline getirmekte kararlıyız. Herkes biliyor, biz kaynakları halk için kullandık, kayyımlar ise ceplerini doldurmak için. Kayyım rejimi, belediyelerimizden başlayıp tüm Türkiye’ye yayıldı.

Biz de önümüzdeki seçimde belediyelerimizden başlayarak tüm Türkiye’de kayyım rejimini ortadan kaldıracağız. Kayyım irade gaspıdır. Kayyım talandır, yolsuzluktur, usulsüzlüktür. Belediyeleri halktan ayıran ve Batı Şeria’da olduğu gibi yükselen utanç duvarları demektir. Atadığınız kayyımların bulaşmadığı suç kalmadı. Kayyıma kayyım atamak zorunda kaldınız. Tarihe geçtiniz. Bir kez daha diyelim. Kayyım Kürt’e atanmış sömürge valisidir. Kürt halkı kayyımlarınızı istemiyor. Demokratik kamuoyu kayyımlarınızı istemiyor.

Türkiye halkları, biz sadece kayyımları göndermeyeceğiz. Muş’ta, Şırnak’ta, Ağrı’da, Bingöl’de ve daha birçok bölge belediyesinde hizmetsizlik, yolsuzluk ve ranta bulaşmış belediyeleri de alacağız ve bu belediyeleri halkın evi haline getireceğiz. Türkiye’nin batısında ‘Kent Uzlaşısı’ stratejimizle halkımızı belediye yönetimlerine taşıyacağız. Yol yapmayan, su ihtiyacını dahi gideremeyen, yolsuzluktan geçilmeyen yönetimleri değiştirerek demokratik yerel yönetimler anlayışımızla herkesi buluşturacağız. Bizimle belediyeleri yönetecek olanlar; müteahhitler, sermaye yanlıları, parti bürokratları değil; ilde, ilçede üreten, emek veren, orada yaşayan, sokağını dert eden halktır, halklarımız olacaktır.

2019 yılında seçim sonucunu belirleyen ‘Kaybettir-Kazan’ formülünü ‘Kazan-Kazan’ formülü ile tekrar güncelliyoruz. Biz 3. Yol siyasetimizle 2024 yılı seçimlerine de damga vurmaya hazırız. Önümüzdeki seçimler bizim için Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızı Türkiye’nin her tarafına yayma seçimidir. Demokratik Yerel Yönetimler anlayışımızla, örneğin artık deprem olduğunda Beştepe’den talimat gelmesini beklemeyecek, kendi yaralarımıza ilk müdahaleyi kendimiz yapacağız.

Önümüzdeki seçimler sadece belediye kazanma seçimi değildir. Kendimize, dilimize, kültürümüze, kaynaklarımıza sahip çıkma seçimidir. Önümüzdeki seçimlerde biz kazanınca, herkes kazanacak, Türkiye halkları kazanacaktır. Fabrikalarda, işyerlerinde, üniversitelerde, sokaklarda, köylerde, bütün yaşam alanlarında eşitlik, barış, özgürlük, adalet mücadelemizi büyütecek ve mutlaka kazanacağız.”

“Kürt sorunun çözümü konusunda adım atılmalıdır”

Bütçenin komisyonda görüşüldüğünü ve partilerinin verdiğin tüm önergelerin AKP-MHP oyları ile reddedildiğini belirten DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise, “Bütçe sadece rakam değil, siyasi tercihtir. Ne yazık ki AKP iktidara geldiği günden bugüne uyguladığı neoliberal politikalarla tercihlerini halktan emekçiden yana değil de sermaye ve yandaşlardan yana yaptı.

Bütün yurttaşların eşit hakkı olması gereken Beytül-Mal’ı parça parça yandaşlarına, aile çevrelerine, fonculara ve sermayeye peşkeş çekiyorlar. Onlar zevküsefa ve şatafat içinde saraylarda, konaklarda yaşarken yurttaşlarımız değerli yurttaşlarımız ne yazık ki ekmek alamıyor evlerine. İşte 2024 bütçesi tam da budur Cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu bütçe olarak bu şekilde tarihe geçecek” dedi.

Neoliberal ekonomik anlayışın tüm dünyayı krize soktuğunu ve çoklu krizlerin giderek büyüdüğü ve sorun yumağı haline geldiğini belirten Hatimoğulları, “Çin ekonomisiyle birlikte emperyalist güçlerin rekabeti daha da kızıştı  şimdi artan savaşların nedeni budur. Tek kuşak projesine karşı G20 ülkeleri Yeni Dehli’de yaptıkları toplantıda Hindistan-Ortadoğu- Avrupa ekonomik koridorunu oluşturdular.

Emperyalist güçler dünyayı parça parça yeniden paylaşmaya çalışırken işçinin emekçinin kitlelerin ve milyarlarca insanın payına açlık ve yoksulluk düşüyor. Yine emperyalist güçler bu ekonomik dağılımı krizi yönetebilmek için dünyada sağcı ırkçı popülist erkek yönetimlerin hakim olduğunu görüyoruz bu bir tesadüf değildir” diye konuştu.

Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü: “Buradaki yurttaş diyor ki ‘açım ben, yoksulum ben, barınamıyorum ben’, onlar diyor ki ‘sen teröristsin, sesini çıkaramazsın, aç uyuyacaksın ama ses edemeyeceksin’ Sendikacı diyor ki grev hakkımı kullanmak istiyorum, ‘otur yerine’ diyor, ‘sen teröristsin, grev hakkını da kullanamazsın’ Bu faşizan sürecin dünya ölçeğinde nasıl ilerlediğine baktığımızda Rusya- Ukrayna savaşı, Afrika’daki savaşlar ve çatışmalar, Dağlık Karabağ, Yemen, Suriye ve Irak. Tüm bunlar, bunun sonucu. Ne yazık ki değerli yurttaşlarımız, İsrail’in Gazze’ye yönelik yürüttüğü operasyon ve savaş da bunun ürünüdür. Şu an Gazze’de çok çok büyük bir vahşet yaşanıyor.”

Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılara işaret eden Hatimoğulları, “Yıllardır iktidarın emriyle bombalanıyor oralar. Sivil insanlar katlediliyor, sivil insanların yaşam alanları, hastaneleri, okulları, içtikleri su şebekeleri her yer paramparça ediliyor. İHA ve SİHA’larla suikastler düzenleniyor. Biz bunu kabul etmedik, etmeyeceğiz. Rojava’da Kürt halkı Arpa haklarıyla birlikte IŞİD gibi dünyanın başına bela olmuş bir örgüte geri adım attırmayı başarmıştır. Onurlu bir mücadele yürütmüşlerdir. AKP iktidarı ve ortağı ile birlikte İsrail’in zalimliğini anlatarak kendi zulmünü anlatarak örteceğini zannediyor ama yanılıyor” diye kaydetti.

Hatimoğulları, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü: “Bakın Kürt sorunu çözülsün dedik. Toplum bölünür ülke bölünür dediniz. Tam tersi ülke daha çok güçlenir. Kürt sorunu çözülseydi neler olabileceğin çok konuştuk. Şunun altını kalın kalın çiziyoruz. Filistin sorunu da Kürt sorunu da statü eşitlik sorunudur. Bu konuda bu parlamentoya çağrımızı yineliyoruz.

Gelin bu sorunun çözümü konusunda hep birlikte kanallar açalım, masalar kuralım, diyalog oluşturalım. Kürt sorunu barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmelidir. İmralı tecridi kalkmalıdır. Şimdi de biliyorsunuz tecridin kalkması için cezaevlerinde devam açlık grevleri var. Açlık grevleri daha ağır bir tabloya dönüşmeden, Kürt sorunun çözümü konusunda adım atılmalı, tecrit ortadan kaldırılmalıdır.  Türkiye Kürt sorunu çözebilen bir ülke pozisyonuna gelirse bütün Ortadoğu’ya Afrika’ya örnek olabilecek barış hareketinin de başını çekebilir.

Gelin bu sorunların çözümü konusunda kanallar açalım masalar kuralım diyalog kuralım. Kürt sorunu demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözülmelidir. İmralı tecridi kalkmalı ve şimdi tecridin kalkması için cezaevlerinde devam eden açlık grevleri var. Açlık grevleri ağır bir tabloya dönüşmeden Kürt sorunun çözümü konusunda adım atılmalıdır. Tecrit ortadan kaldırılmalıdır.

Türkiye, Kürt sorununu çözebilen bir pozisyona gelirse bütün Ortadoğu’ya Avrupa’ya örnek olacak barış hareketinin başını çekebilir. Hani diyor ya Filistin sorununun çözümünde garantör olabiliriz o zaman bu garantörlük teklifiniz halklar nezdinde de ülkeler nezdinde de bir karşılık bulur. Kürt sorunu çözülürse savaşa ve mermiye ayrılan kaynakların yerine aç insanların karnı daha fazla doyar. Bu ne zordur ne de hayaldir. Yeter ki bu konuda hep birlikte niyet edelim.

Bakın sadece seçim sonrası şekere 11 kez çaya 4 kez zam yapıldı. Demsiz su şekersiz çay katıksız ekmek iktidarın bu ülkeye layık gördüğü sefalettir. Türkiye’de işsizlik ve baskılardan dolayı tarihin en büyük göçü yaşanıyor. Asgari ücret yoksulluğun 4 kat aşağısındadır. Toplumun yüzde 70’i geçinemiyor. AKP genel başkanı dedi ki; ücrete tek bir defa zam yaparız. Ama sanıyorum ki ne AKP sıralarında oturanlar ne de AKP Genel Başkanı bu gerçekleri bilmiyor.

Gıdadaki, kiradaki, yol ücretlerindeki artışa ayda 3 defa zam geliyor ama beyefendiler ‘yılda bir defa asgari ücrete bir iyileştirme yaparsak insanları kandırırız’ diye düşünüyorlar. Aç olan insan, sizin sözünüze kanmaz. Kanmıyorsa bu durumu değiştirebiliriz. Ekonomi ve siyaset birbirinden ayrılamaz, bunun için radikal ve güçlü değişimlere ihtiyacımız var. Demokratik ekonomi programımızla, enflasyon, işsizlik, gelir dağılımı, adaletsizlik, yoksulluk, barınma sorunu üzerine çok detaylı çalışma yürüttük parti olarak. Acil önlemler kapsamındaki önerilerimizi burada sizlerle paylaşıyorum.

Vergi sistemini değiştireceğiz, azdan az çoktan çok vergi almaya yönelik sistemi oturtacağız. Bunu yapabiliriz. Türkiye tarihinde iktidarların hortumlamaları çoktur. Devasa hırsızlıklar ve şatafat düzenine son verirsek bunu başarabiliriz. İktidar Türkiye’yi uyuşturucu, kadın, insan, organ ticareti, mafya sisteminin adeta üssü haline getirdi. Hem kara parayı burada aklıyorlar hem de İstanbul gibi yerlerde korunaklı villalar tutmuşlar.

Söz veriyoruz değerli halkımız bu düzen ortadan kalkacak ve kayıtsız bir kuruş bile bu ülkeye giremeyecek. AKP’nin bitirdiği tarımı yeniden canlandıracağız. Sudan’a gidip tarla kiralamışlar. Biz Sudan’a gidip orada tarla kiralamayacağız, Çukurova’nın bereketli toprakları var. Ege’nin, Urfa’nın bereketli toprakları var. Anadolu ve Mezopotamya’nın verimli topraklarında pekala şimdi nasıl iktidar bizi ithalatçı pozisyona getirdiyse biz yeniden ihracatçı pozisyona geçebiliriz.

Bu bütçede kadının adı yok! Çünkü bu iktidarın gücü yetse kadın ismini sözlükten silecek. Bunu istiyorlar. Bu çürümüş egemen düzende her gün kadınlar katlediliyor, her gün kadınlar yoğun şiddete maruz kalıyorlar. İşsizlik türlerinin en yüksek olduğu kategori yüzde 30’larda geniş tanımlı kadın işsizliğidir. Mecliste kadın temsil oranı ki onu da bizim partimiz yükseltiyor yüzde 20 oranındadır ve oldukça düşük. Yerel yönetimlerde sırf kadın özgürlükçü, eşitlikçi, demokratik yerel yönetim modellerini, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet modelini hayata geçirdik diye onlarca kadın eş başkanımız gözaltına alınıp tutuklandı. Kayyım atanan belediyelere gelen kayyımların ilk icraatları da kadın kurumlarını kapatma oldu.

2023 küresel cinsiyet eşitsizliği endeksinde Türkiye en dibe doğru başlığıyla 146 ülke içerisinde 129’uncu sırada. Ve kalkıp şu kürsülerde övünüyorlar ‘biz kadınların önünü açtık’ diye. Bu tabloya baktığımızda kadınların önü siyasette, sosyal yaşamda, kamusal alanda nasıl kapattığınızı siz de çok iyi göreceksiniz. Merkezi bütçede kadın sorunlarının çözümü ve her türlü şiddetin engellenmesi için özgün bir bütçe ayrılmadı.

Toplumsal cinsiyete dayalı bir bütçeyi talep ettiğimizde ne söylüyorlar biliyor musunuz? Erkekler kıs kıs bıyık altında gülüyorlar. Oysa biz bunu talep ediyoruz ve söz veriyoruz sevgili kadınlar bizler kadın bakanlığı kuracağız ve diğer bakanlıklar gibi bütçesi, özgün bir şekilde görüşülecek. Bu bizim şiddetle mücadele etmemize, bu bizim toplumsal değişim ve dönüşüme katkı sunmamıza hizmet edecek. Kadın istihdamını güçlendireceğiz, güçlendirmeliyiz.

Sevgili kadınlar kız kardeşlerim. Yine bu iktidar bizleri başörtümüz ve eteğimizin boyu üzerinden birbirimize düşürmek ve ayırmak istiyor. Başarı kapalı ya da açık eteği uzun ya da kısa hangi inançtan olursak olalım ortak bir paydamız var kadın haklarını savunuyoruz, özgürlük ve eşitlik istiyoruz. Buradan çağrımız bütün kadınlaradır. Bizi bölmek isteyen erkek egemen sisteme karşı gelin hep birlikte kadın dayanışmasını ve mücadelesini güçlendirelim ve örgütlenelim.

Aldığımız belediyelere yeniden kayyım atanmasını engellemek üzere değerli halkımız ve kitlelerimizle beraber halkımızın evi olan belediyeleri sarıp sarmalayacağız. Zannetmeyin ki elinizi kolunuzu sallayarak aynı şeyi yapabileceksiniz. Biz sadece kayyımları göndermekle kalmayacağız, partimizin seçmeninin bulunduğu her yerde Türkiye’nin dört bir yanında Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’ne gönül veren, oy veren tüm yurttaşlarımız müsterih olsun. Bizler kendi yerel yönetim anlayışımızın, o yerel yönetimlerde temsil edilmesini sağlayacak sistemi Türkiye’nin dört bir yanında kuracağımızın sözünü buradan bir kez daha veriyoruz.

İşçi kardeşlerim, emekçiler, yoksullar, başı açık kapalı bütün, kadınlar, gençler, doğa ve insan hakları savunucuları, Kürt halkı, Aleviler, bütün halklar ve inançlar gelin hep birlikte bu ceberrut rejime karşı güçlü bir sahneyi hep birlikte alalım. Yolumuz meşakkatli farkındayız. Çünkü bütün kolluk kuvvetlerini medyayı önümüze diziyorlar. Çünkü AKP zaten bu düzeni sağlamak için ilk başa geldiği zaman medyayı nasıl ele geçirdiğini de biliyoruz.

Askeri vesayet rejiminden kurtulacağım diye başlattığı operasyonlara askere ve farklı alanlara nasıl Sarayın vesayetini dayattığını biliyoruz. İşte böyle böyle bir sistem kurdukları için yolumuzun meşakkatli ve zor olduğunun farkındayız. Bizler bize dayatılan bu insanlık dışı hayatı kabullenmemeliyiz. Demokratik bir yaşamı inşa etmek, ortak davamızdır. Bu davayı güçlü bir şekilde sahiplenmeliyiz. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının bütçesi ne yazık ki bundan uzak. Bizler demokratik cumhuriyeti inşa edecek, demokratik cumhuriyete yakışır bir şekilde demokratik ekonomi programımız hayata geçireceğiz.

Daha büyük bir cesarete daha büyük umuda ve sistematik bir mücadeleye ihtiyacımız var. Hepimiz bunun farkındayız. Değerli halkımız çok olan biziz. Yeter ki bu ölü toprağı üzerimizden atalım. İnancımız bilincimiz cesaretimizi birleştirerek kesinlikle başarabiliriz. Başaracağımıza olan inancımız sonsuz. Başarıya olan inancımızla adalete eşitliğe özgürlüğe olan inancımızla bunun için bedel ödeyen bir parti olarak bütün ödediğimiz bedellere rağmen asla geri adım atmayacak savunduğumuz değerleri savunmaya devam edecek ve böylesi bir düzeni kurana dek mücadelemiz devam edecek.”

Paylaşın

HEDEP’in Yeni Kısaltması DEM Parti: Yargıtay’a Bildirildi

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin yeni kısaltması DEM Parti oldu. Karar Yargıtay’a bildirilirken, Parti sözcüsü Ayşegül Doğan, “Partimizin mayası halklardır isimler değildir. DEM devrandır, DEM zamandır ve bu zaman kayyımlardan başlayarak değişecek” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP), Anayasa Mahkemesi’nde (AYM) süren kapatma davası nedeniyle seçimlere Yeşil Sol ile katılmıştı. Seçimlerin ardından yapılan kongrede, partinin yeni adının Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi, kısaltmasının ise HEDEP olmasına karar verilmişti. Ancak bu karar Yargıtaydan onay alamamıştı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP, yeni kısaltmasıyla DEM Parti) Sözcüsü ve Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan, partisinin basın toplantısında konuştu. Doğan’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“15 Ekim’de görkemli bir kongre gerçekleştirdik ve zorunlu nedenlerle ismimizi değiştirdik. Yargıtay Başsavcılığı ise yeni ismimize itiraz etti. 18 Kasım’da tüzüğümüzde de değişiklik talep etti. Neymiş efendim? HEDEP ismi HADEP’i çağrıştırıyormuş. İltibasa mahal verdiği için iki parti karıştırılabilirmiş. Oysa ki HADEP kapatılmıştı.

Önümüz yerel seçim ve biz bu kararın ne anlama geldiğini biliyoruz. Yeni bir yargısal çelmeyle bizi karşı karşıya bırakmakta olduklarını sizler de takdir edersiniz. Biz bu çelmelere ve kumpaslara karşı seçeneksiz değiliz. 30 yılda onlarca parti kurduk; ama başardık. Neyi başardık? Halkımızın gönlünde yer etmeyi, Türkiye’de barış mücadelesine öncülük etmeyi başardık.

Onlar bu yolu seçtikçe biz de yeni isimlerle, hız kesmeden, çoğalarak yolumuza devam edeceğiz. Tüzüğümüzde yalnızca Yargıtay’ın talep ettiği değişiklikler oldu. Yeni ismimiz olan DEM Parti de Yargıtay’a ulaştı. Bugünkü DEM Partinin özü ve mayası halklardır. Anlaşılmamış olmalı ki harflerle uğraşmaya devam ediyorlar.

Bizim mayamızı harfler değil, halklar oluşturuyor. Bizi tanımlayan direniş azmimiz ve fikrimizdir. Zamanın içinden süzülen bir gelenekten geliyoruz… DEM aynı zamanda nefes, söz, zaman, devran anlamlarıyla da bizi tarif ediyor.

Bu devran önce kayyımlardan başlayarak değişecek. Zamanla önümüze çıkan zorluklara, yargısal kıskaçlara rağmen duruşumuz sayesinde mücadelemiz daha da güçlenecek. Gözü, gönlü, kulağı, kalbi bizimle olanlar, seçmen olmanın ağır bedellerine rağmen bizimle birlikte yol yürümekten vazgeçmeyenler; şu ana dek partimize yerel seçimler için gösterdiğiniz ilgiye de teşekkür ederiz.

Bu ilgi ve teveccühü de göz önünde bulundurarak yerel seçimler için aday adaylık sürecimizi 20 Aralık’a kadar uzattığımızı da belirtmek isteriz. Hadi kadınlar, hadi gençler; kayyımlara halk iradesini göstermek için il ve ilçe örgütlerimize gidelim!”

Paylaşın