DEM Parti Milletvekili Pervin Buldan: Siyaseti Bırakacağım

DEM Parti Van Milletvekili Pervin Buldan, “Son seçimlerden sonra eş başkanlık görevini de bıraktım ve şu an düz bir milletvekili, Van milletvekili olarak görevime devam ediyorum. Bu da artık benim siyasette son dönemim” dedi ve ekledi:

“Milletvekilliğim bittikten sonra ben artık siyaseti de bırakacağım, hiçbir şekilde siyasetin yanından köşesinden, bucağından geçmeyeceğim. Bu mücadeleyi bırakmak bize yakışmaz. Elbette ki ama siyasi arenada değil tabii ki onun dışında farklı mecralarda, işte bir sürü alan var. Yakınlarını kaybeden insanlar var, insan hakları kurumları var. Elbette ki çok deneyim ve çok anı var. Bunları bir kitap haline getirmeyi elbette ki düşünürüm. Buna ömrümüzü yeterse, zamanımız olursa siyaseti bıraktıktan sonra bir kitap yazmayı düşünüyorum.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Van Milletvekili Pervin Buldan, Artı TV’de yayınlanan, Kemal Avcı ile Siyaset Ötesi programında, yaşamı ve siyasi faaliyetlerine yönelik dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Buldan’ın anlattıklarından önemli satır başları şöyle:

“Ben aslında Hakkari’de doğup büyümeme rağmen çok fazla Kürtçeyi bilmeyen, ağırlıklı evin içerisinde Türkçe konuşulan ama aile arasında, yani babam ve amcalarım içerisinde Arapça’nın konuşulduğu bir ortamda büyüdüm. Babam memurdu. Memur kimliği tabii bizi diğer arkadaşlarımdan, Hakkari’nin yerlisi olan arkadaşlarımdan, farklı bir yere koyuyordu çünkü. Ailenin görüştüğü hep memur kesimiydi. Dolayısıyla öyle bir ortamda büyüdüm ama Kürtçeyi ben evlendikten sonra öğrendim. Bir aşiret geleniyim. Eşim Oramar ağasının oğlu. O zaman ağalık önemli bir faktör. Elbette şimdi biz bunu reddediyoruz -tabii ki ağlı şeyhliği ve bununla birlikte. Ağalığın ve şeyhliğin daha doğrusu bu tür yapıların artık hiçbir hükmünün kalmadığını biliyoruz.

Önemli bir aşiret evine gelin gittim ben. Evin içerisinde sadece Kürtçe konuşuluyordu ve Türkçe bilmeyen bir eltim bana Kürtçeyi, ben de ona Türkçeyi öğretmiştim. Çünkü ben Türkçe konuşuyordum. O benimle Kürtçe konuşuyordu. Yani büyük bir oranla ve açık yüreklilikle şunu söyleyebilirim, kişiliğimin ve kürtlüğün ne olduğunu evlendikten sonra eşimin ailesinin yanındayken öğrendim ve bu hem hayatıma büyük bir oranda şekil vermesini beni güçlendirmesine ve kendimi tanımlama sebep oldu.

Ankara’ya 19 Mayıs tarihinde gençlik ve Spor Bayramı törenlerine katılmak üzere her ili temsilen 2 öğrenci seçilirdi. O dönem öyleydi. Hakkari’de de ben ve Ferhat Tuan isminde bir erkek arkadaşımız, o şimdi rahmetlik oldu, seçildik ve Ankara’ya otobüsle geldik. Avantaj mı dezavantaj mı bilemiyorum ama uzun boylu olmanın vermiş olduğu bir avantaj olarak seçildik. İkimiz de okulun en uzun boylu öğrencilerindendik.

Hakkari Lisesi müdürü bizi yanına çağırdı. ikimizin de Ankara’ya gitmemizi istediklerini söylediler. Ailem önce karşı çıktı, ‘İşte bir erkekle beraber nasıl yolculuk yapacaksın? Otobüsle gideceksin. Bu olmaz’ gibilerinden… Sonra amcam araya girdi, ‘Gidebilir. Bunda bir sakınca yok’ dedi. Sonra babam izin verdi.

Ankara’da yaklaşık 4-5 gün kaldık. Bir misafirhanede bizi ağırladılar. O dönem Kaya Erdem Meclis Başkanıydı. Hatırladığım kadarıyla yine Gençlik ve Spor Bakanı bizi ağırlamıştı. Kenan Evren’le bir törende bir araya geldik, Her ilin öğrencilerini, gelen misafirleri tek tek illerine göre çağırıp, tokalaşıp hal hatır sorup yerlerine gönderiyordu. Sıra Hakkari’ye geldi. İkimizin de yakasında Hakkari yazılıydı büyük harflerle. ‘Hakkari’den geldiniz’ dedi. ‘Evet’ dedik. ‘Kuyruklulu musunuz?’ dedi bize. Biz hiç cevap vermedik. Böyle Kürtlere kuyruklu Kürt deniyordu. Biliyorsunuz hani öyle bir şey vardı. Dolayısıyla böyle bir şeyi duyduk ama ikimiz de cevap vermedik. Ancak daha sonraları yani ben Savaş’la evlendikten sonra bunu Savaş’a anlatmamla birlikte, ‘Buna nasıl sessiz kaldınız, nasıl buna cevap vermediniz? Ben olsam kıyameti koparırdım. Hatta şimdi basına verelim’ demişti.

Siyasete girmemde ailemden tamamıyla destek gördüğümü ifade edebilirim. Hiçbir şekilde aileden hiç kimsenin karşı çıkmadığını da söyleyebilirim. O dönem Savaş’ın katledilmesi ile birlikte Cumartesi Anneleri’ne katılmam bile ailemin teşvikiyle gerçekleşti. Her hafta Galatasaray lisesi önünde oturan aileler var. Sen de gidebilirsin, destek olabilirsin gibilerinden ve ben kendimi bir anda bir yıl sonra o annelerin içinde buldum.

Bir yıla kadar yani o bir yıllık süreç içerisinde ben hiç evden çıkmadım. Sürekli siyahlar giydim ve yas tuttum. Yasın, siyahlar giymenin evden çıkmamanın hiçbir çare olmadığını ve bir şekilde bir yerlerde mücadele etmenin daha önemli olması gerektiğini aslında Cumartesi Anneleri’ne katıldıktan sonra öğrendim.

Hem kayıpları hem faili meçhulleri temsil etmek amacıyla Meclis’e girdim. Daha doğrusu siyasete girdim. Bütün bunlar partinin teşvikiyle oldu. İşte vermiş olduğum mücadeleyi daha da büyütmek, siyasi arenada bunun mücadelesini vermek, kayıpları, faili meçhulleri, yargısız infazları; bütün bunları aslında bir siyaset içerisinde mücadelesini vermek önemli bir mevziydi. Biraz bu amaçla girmiştim. Biraz da evde yas tutmanın dışında, Savaş’ın katledilmesiyle birlikte kendimi eve kapatmanın dışında dışarıda öncülük eden ve mücadele eden bir şahsiyet olarak görünmek beni daha da güçlendirdi.

Iğdır’ın ilk kadın milletvekiliyim. İki dönem milletvekilliği yaptım. Iğdır’ın benim yanımda çok ayrı bir yeri vardır. İlk Iğdır’a gittiğim gün beni hep erkekler karşılamıştı. Bir erkek ordusu karşılamıştı. Milletvekilliğimin sonlarına doğru beni kadınlar uğurlamıştı. Bir de o dönem Iğdır’da doğan bütün bebeklerin, kız çocuklarının ismi hep Pervin olmuştu. Bu da benim yanımda Iğdır’ın çok farklı bir yer olduğunu gösteren ayrı bir şey.

“Siyaseti bırakacağım”

Son seçimlerden sonra eş başkanlık görevini de bıraktım ve şu an düz bir milletvekili, Van milletvekili olarak görevime devam ediyorum. Bu da artık benim siyasette son dönemim.

(Bırakacak mısınız?) Milletvekilliğim bittikten sonra ben artık siyaseti de bırakacağım, hiçbir şekilde siyasetin yanından köşesinden, bucağından geçmeyeceğim. Bu mücadeleyi bırakmak bize yakışmaz. Elbette ki ama siyasi arenada değil tabii ki onun dışında farklı mecralarda, işte bir sürü alan var. Yakınlarını kaybeden insanlar var, insan hakları kurumları var. Elbette ki çok deneyim ve çok anı var. Bunları bir kitap haline getirmeyi elbette ki düşünürüm. Buna ömrümüzü yeterse, zamanımız olursa siyaseti bıraktıktan sonra bir kitap yazmayı düşünüyorum.

Sayın Selahattin Demirtaş ve sayın Gültan Kışanak’ın eş genel başkan oldukları dönemdi. Çok tartışıldı; kim gidecek, kimler gidecek diye bir kargaşa yaşandı, işte 2 eş genel başkanın gitmesi konusunda hemfikirdik. Yani kurumsal olması anlamında herkes hemfikirdi. Fakat son noktayı sayın Öcalan koymuştu. Bir gece saat 11.12 sularında o dönemin Adalet Bakanı beni arayıp ‘Acilen bakanlığa gelmenizi istiyoruz’ demişti. Biz de iki grup başkan vekili, ben ve İdris Baluken birlikte gittik.

Bize İmralı’da bugün devlet heyetinin yaptığı görüşme esnasında siyasi heyetin belirlenmesi noktasında sayın Öcalan’ın bir öneri sunduğunu, bizim de bu öneriye sıcak baktığımızı fakat sizin de bunu kendi içinizde değerlendirmeniz gerektiğini söyledi. İsim olarak da Sırrı Süreyya Önder, Pervin Buldan ve Altan Tan’ın gelmesi önerildi. Biz de bunu kendi içimizde değerlendirdikten sonra parti olarak bunun uygun olacağını, bir itiraz olmadığı, haliyle de gidebileceğimizi ifade ettik. Tartışıldı, konuşuldu. Birkaç gün bunun üzerinde değerlendirmeler yapıldı ve adalet Bakanlığı’na biz okey dedik ve ilk gidişimiz de öyle olmuştu.

“Benim için sürpriz oldu”

Hiç beklemediğim bir şeydi. Eş başkanlarımız vardı. Daha üst kademede siyaset yapan arkadaşlarımız vardı. Ben grup başkan vekiliydim o dönem ama ismimi duyunca gerçekten hem heyecanlanmıştım hem de benim için sürpriz olmuştu.

(Neden sizi seçmiş olabileceklerini düşündünüz?) Ben sayın Öcalan’a bunu hiçbir zaman sormadım ama sanırım kendisi şöyle bir değerlendirme yapmış, daha işte kurumsal olması itibariyle eş başkan sayın Gültan Kışanak’ın o dönem çok çarpıtılan bir şeyi kamuoyuna yansıtılıyordu. Şemdinli’de işte PKK ile kucaklaştığının fotoğrafları yansıtılmıştı medyada. Bundan kaynaklı da hükümetin, Devletin bu konuya sıcak bakmadığı söyleniyordu. Dolayısıyla sayın Öcalan, hani kurumsal olacaksa eğer eş başkanına izin verilmiyorsa grup başkan vekili sıfatıyla Pervin Buldan olabilir demiş sanırım.

Altan Tan’ın da Sırrı Süreyya Önder’i de kendisine göre çok farklı alanlara etkileri olan insanlar olmaları sebebiyle seçtiklerini düşünüyorum. Altan Tan’ın daha muhafazakar kesime ve dini inançlı kesimlere vereceği mesajlar üzerinden belki bir şeyler söylemek gerekirse o yönlü bir tercih yapıldığını söyleyebilirim. Yine Sırrı Süreyya Önder’in hem Türk soluna hem Türkiye cephesine, batı cephesine biraz hitap etmesi kaynaklı bu isimleri tercih etti diye biliyorum.

İmralı heyeti olarak tam olarak şunu yapıyorduk, ayda bir sefer, bazen iki seferi buluyordu, Adalet Bakanlığı’ndan bir gün öncesi bize haber gelirdi. Yarın adaya gidiyorsunuz, görüşme yapılacak diye. Adaya gitmeden önce kendi içimizde toplantı yapıp neleri görüşeceğimizi, hangi konuları aktaracağımızı konuşuyorduk ve ertesi gün adaya gidiyorduk. Yaklaşık bir buçuk saate yakın bir yol mesafesi İstanbul’dan. Kosterle geçiyorduk. Daha çok deniz yolunu kullanıyorduk. Yani helikopterle hiç gitmedik. Bazen devlet heyeti helikopterle gidiyordu. Bir buçuk saatlik mesafenin sonunda İmralı adası zaten görünüyor ve adadaki askeri heyetler bizi karşılıyordu. İçeriye girip görüşmelerimizi yapıp çıktıktan sonra tekrar kosterle geri dönüyorduk.

Geldiğimiz gün akşam notları oturup yazmaya başlıyorduk. Sabaha kadar sürüyordu. Yani o gece hiç uyumuyorduk. Orada kısa kısa notlar tutuyorduk ve o notları getirip evde bir metin haline kim ne konuştuysa bizim konuşmalarımızı ve sayın Öcalan’ın konuşmalarını noktasına virgülüne kadar hepsini kağıda döküyorduk. Bunu devlet bizden Kandil’e götürmemizi istiyordu. Çünkü kendi elinde zaten notları vardı. Yani devlet orayı dinlediği için bizim onlara o notları vermemize gerek yoktu. Denetim altında olan, gözetim altında olan bir yer. Dolayısıyla Kandil’e hem görüşmeleri aktarmak hem de o notları götürmekle devlet bizi görevlendirmişti. Bu sefer oradan notları alıp bazen devlet heyetine verip daha sonra adaya gidiyorduk. Ki ağırlıklı da öyle oluyordu.

Yani Kandil’in notlarını biz direkt sayın Öcalan’a veremiyorduk. Çünkü elimizde götürmemize, hiçbir şey götürmemize izin verilmiyordu. Ben ilk gittiğimde mesela bir kalem götürmüştüm. Sayın Öcalan’a işte Sırrı Süreyya Önder’in kitap hediyesi vardı. Yine Altan Tan da sanırım bir kitap getirmişti. Yani bizim notları, Kandil’in notlarını direkt İmralı’ya götürmemize izin verilmiyordu. Biz devlet heyetine teslim ediyorduk. Devlet heyeti kendi imkanlarıyla yani kendisi, görevlendirdiği insanlarla gidip sayın Öcalan’la Kandil’in notlarını görüşüyorlar.

(Devlet heyetinde kimler vardı?) Bu zaman zaman değişiyordu. Kamu Güvenliği Müsteşarı uzun süre bize eşlik etmişti. Bizim tanımadığımız, bilmediğimiz bazen gözlemci olarak orada oturan insanlar da oluyordu. Kim olduğunu biz bilemiyorduk. Bilmiyorduk ama uzun süre kamu güvenliği müsteşarının da bu toplantılara eşlik ettiğini söyleyebiliriz.

İmralı’ya 33 kez gittim

Ben hiç değişmeyen, yani başından sonuna kadar heyet içerisinde olan, 33 kez İmralı adasına giden tek üyeyim. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Yoksa diğer arkadaşlarımız bir şekilde girdiler çıktılar. Ben bir girdim, sonuna kadar o heyetin içerisinde yer aldım. Hayatıma ve şekillenmeme ayrıca etki eden bir süreç.

(Devlet notları Kandil’e götürmemizi istedi dediniz. Nasıl, yani kimin aracılığıyla iletiyorlardı bunu götürün diye?) Zaten başta öyle konuşulmuştu. Yani biz notlarımızı hazırladıktan sonra ertesi gün Kandil’e gidiyorduk. Kandil dönüşü de zaten gelip devlet heyetiyle hemen görüşme yapıyorduk. O dönem işte birkaç bakan, ismini vermeyeyim şimdi, yine devleti temsilen bir kişi, hükümeti temsilen birkaç kişi ağırlıklı olarak onlarla görüşüyorduk.

(Bu görüştüğünüz devlet ve hükümet yetkilileri meselenin çözümüne nasıl bakıyorlardı o zaman?) Herkes aslında bir çaba içerisindeydi, onu söyleyeyim. Yani başında böyle bir hava vardı. Herkes bu işin çözülmesi için bir çaba sarf ediyordu. Fakat sonlara doğru artık birçok şey yaşandı. Birçok olay yaşandı. Görüşmelerin kesilmesiyle birlikte devlet yetkilileri de zaten görüşmeleri bir bıçakla keser gibi görüşmeleri kestiler. Ama başta bir heyecan herkeste vardı onu söyleyeyim. Yani bizde de vardı. Devlet heyetinde, hükümet heyetinde herkeste farklı heyecan vardı. Çünkü bir süreç başlatılmıştı. 2 tarafın birlikte ortak karar aldığı bir süreçti. Çünkü sayın Öcalan da bu sürecin başlama, devam etmesine ve sonuçlanmasına odaklanan bir yerden bakıyordu. Fakat sonunda ne yazık ki işte süreç buzdolabına konuldu. Heba edildi. Aslında ben öyle görüyorum.

(Süreç neden başarıya ulaşmadı?) Birçok faktör var. Ben bu faktörlere tek tek girmeyeceğim. Keşke bu süreç bozulmasaydı, ben üç yıllık süreç içerisinde o çaba sarf ettiğimiz, iki gün evimizde kalmadığımız, bir ayağımızın Kandil’de, bir ayağımızın İmralı’da, bir ayağımızın devlet yetkilileriyle, hükümet yetkilileriyle görüşmelerde olduğu o üç yıllık süreç içerisinde, yine Akil İnsanlar Heyeti’nin uzun süre toplantılar yaptığı, görüşmeler yaptığı, bir sonuca ulaşması için çaba sarf ettiği o dönemi şimdi oturup düşününce, bir muhasebe yapınca, o dönem üç yıl boyunca hiçbir anne ağlamadı. Çünkü kan akmadı, çünkü silahlar sustu, çünkü insanlar ölmedi. Bu benim için gerçekten şu an hayatımın belki de yapmış olduğum en önemli işlerinden biriydi ve bu anlamda da büyük bir onur yaşıyorum. Elbette ki bu sürecin bozulması hepimizde hayal kırıklığı yarattı maalesef.

(Süreç tekrar buzdolabından çıkar mı sizce?) Şu an onun koşulları yok. Yeniden bir çözüm sürecinin başlayacağını çok zannetmiyorum. Başlasa bile geçmişteki gibi olmayacağını düşünüyorum. Farklı yollar, farklı yöntemler elbette ki içerisinde aktörler yine olacaktır. Sayın Öcalan olmadan asla olmayacağını hepimiz biliyoruz ve bu konuda hemfikiriz. Ama aynı tarz ve aynı yöntemle olacağını zannetmiyorum. Belki yeni tarz ve yöntemle bu işi yapmak, bu işi başarıya ulaştırmak, insanların artık ölmediği, öldürülmediği, yaşamı esas alan bir yerden Türkiye’de; daha insan haklarına, demokrasiye, hakka, hukuka yakınlaştıran bir yerden bir adımın atılması elbette ki önemli.”

Paylaşın

DEM Parti’nin Seçim Beyannamesi: Yerel Demokrasi İle Özgür Kentlere

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, Ankara’da bir otelde düzenlenen toplantı ile partilerinin 31 Mart 2024 yerel seçimler beyannamesini açıkladılar.

Haber Merkezi / İlk olarak söze başlayan Tülay Hatimoğulları, “Yerel Demokrasi ile Özgür Kentlere” başlıklı sunumda, Türkiye’de ve dünyada altüst oluşların yaşandığını söyledi.

“Savaş, şiddet, açlık, yoksulluk, göç, afetler ve kapitalist medeniyetin neden olduğu birçok risk doğayı, toplumu ve kentleri tehdit etmeyi sürdürüyor” diyen Tüley Hatimoğulları, “Bu felaketlerle baş etmenin yolu, bu hâkim anlayışlara karşı yerelden başlayarak her düzeyde ortak mücadele zeminlerini çoğaltmaktan ve halklarla birlikte hayalini kurduğumuz dünyayı inşa etmekten geçiyor” dedi.

Yerel seçimlerin önemine dikkat çeken Tülay Hatimoğulları, şunları söyledi: “Yerel yönetim seçimleri, bu iktidar aklına karşı eşitlikçi ve özgürlükçü bir aklı, halka en yakın yerden, tam da mahallinden yeşertmek ve tüm ülkeye yaymak için bizlere eşsiz bir olanak sunuyor. Bizler, 2024 yerel seçimlerini; rejimin eril, sömürgeci, ayrımcı politikalarına karşı eşitlik ve özgürlük bayrağının yükseleceği, savaşa karşı barış seslerinin gürleşeceği, merkezileşmeye karşı yerel demokrasilerin güçleneceği bir eşik olarak görüyoruz.”

“Her zamankinden daha kararlı, inançlı ve umutluyuz” diyen Tuncer Bakırhan ise, şöyle konuştu: “Yerel yönetim deneyimlerimiz süresince, insanların özgürce yaşayacağı kentler ve yerel birimler yaratmak için uğraştık. Çift dilli belediyeciliği, eş başkanlık sistemini ve yerel demokrasi deneyimlerini bu ülkenin tarihine yazdık. Tüm bu kazanımları büyütmek ve halklarımızla birlikte ileriye taşımak için geliyoruz. Bizler defalarca kazandık, defalarca başardık. Yine kazanacağız, yine başaracağız. Bizim, yani halkın olanı geri almak için geliyoruz. Daha iyisini hep birlikte kurmak için geliyoruz.”

Hatimoğulları ve Bakırhan’ın sunduğu bildirge özetinde şu ifadeler yer aldı:

Yerel demokrasi ile özgür kentlere

-Bölgemizde ve dünyamızda büyük alt üst oluşların yaşandığı bir konjonktürde 2024 yerel seçimlerine gidiyoruz.
-Savaş, şiddet, açlık, yoksulluk, göç, afetler ve kapitalist medeniyetin neden olduğu birçok risk doğayı, toplumu ve kentleri tehdit etmeyi sürdürüyor.
-Bu felaketlerle baş etmenin yolu, bu hâkim anlayışlara karşı yerelden başlayarak her düzeyde ortak mücadele zeminlerini çoğaltmaktan ve halklarla birlikte hayalini kurduğumuz dünyayı inşa etmekten geçiyor.

Bunu yapabiliriz, bşarabiliriz!

-Türkiye’yi yönetenler; tüm dünyaya yayılan yeni şiddet ve savaş sarmalına sırtını yaslıyor.
-Barışı tanımıyor,
-Kürt meselesinde, içeride ve dışarıda savaş ve kaostan besleniyor,
-İstanbul Sözleşmesi’ni reddediyor,
-Emekçileri insafsızca sömüren rejimini derinleştiriyor,
-Göçmenleri ve mültecileri her türlü haktan yoksun bırakıyor,
-Gençleri geleceksizliğe itiyor,
-Yerel yönetim seçimleri, bu iktidar aklına karşı eşitlikçi ve özgürlükçü bir aklı, halka en yakın yerden, tam da mahallinden yeşertmek ve tüm ülkeye yaymak için bizlere eşsiz bir olanak sunuyor.

Bizler, 2024 yerel seçimlerini;

-Rejimin eril, sömürgeci, ayrımcı politikalarına karşı eşitlik ve özgürlük bayrağının yükseleceği,
-Savaşa karşı barış seslerinin gürleşeceği,
-Merkezileşmeye karşı yerel demokrasilerin güçleneceği bir eşik olarak görüyoruz.

Demokratik yerel yönetimler yolculuğumuz sürüyor, sürecek!

-Demokratik yerel yönetimler yürüyüşümüz büyük bir umutla, inançla ve kararlılıkla sürüyor.
-1970’lerde Hilvan, Batman, Fatsa ve Amed’de oluşturulan devrimci yerel yönetimler ile 1999’dan bugüne kadar devam eden tüm tarihsel çıkışlar eksikleri ve başarılarıyla hepimizin.
-Katledilen belediye başkanlarımız başta olmak üzere, hukuksuz bir şekilde görevlerinden alınan, tutuklanan ve sürgüne yollanan yol arkadaşlarımızın yarım kalan hayallerini gerçeğe dönüştürmek için her zamankinden daha kararlı, inançlı ve umutluyuz!

Yerel yönetimlere yeni bir ufuk kazandırdık!

-Yerel yönetim deneyimlerimiz süresince, insanların özgürce yaşayacağı kentler ve yerel birimler yaratmak için uğraştık.
-Çok dilli belediyeciliği, eş başkanlık sistemini ve yerel demokrasi deneyimlerini bu ülkenin tarihine yazdık.
-Tüm bu kazanımları büyütmek ve halklarımızla birlikte ileriye taşımak için geliyoruz!
-Bizler defalarca kazandık, defalarca başardık!
-Yine kazanacağız, yine başaracağız!
-Bizim yani halkın olanı geri almak için geliyoruz!
-Daha iyisini hep birlikte kurmak için geliyoruz!

DEM Parti yerel yönetimleri;

-Kendini toplumun bütün sorunlarına karşı sorumlu hisseder ve çözüm üretmek için inisiyatif alır.
-Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’na ve diğer evrensel hukuk anlaşmalarına konulan çekincelerin kaldırılmasını savunur ve bunun için mücadele eder.
-Yerel ekonominin örgütlendirilmesi için çalışmalar yürütür.
-Belediyeciliği cinsiyetçi ve hiyerarşik yaklaşımlardan kurtarmayı önceler.
-Gençliği, kentlerin temel katılımcı dinamiği ve öznesi olarak kabul eder.
-Sosyal yaşam içerisinde engellilere, yaşlılara, çocuklara ve dezavantajlı duruma getirilen gruplara öncelik verir.

DEM Parti yerel yönetimleri;

-Halkların kendi kültürlerini özgürce yaşamasını temel önceliklerinden biri olarak görür.
-Çok dilli belediyeciliği savunur.
-Tüm göçmen ve mültecilerin uluslararası hukuk ile tanımlanmış haklarını kullanması önündeki engellerin kaldırılmasını savunur.
-İşçi ve emekçilerin tüm iktisadi, sosyal, siyasal haklarını savunur ve taahhüt eder.
-Tüm inançların özgürce yaşamasını, gelişmesini, örgütlenmesini ve inanç merkezlerini kurmasını savunur ve buna destek olur.

Yerel yönetim anlayışımızla neyi savunuyoruz?

-Yerel yönetimlerde siyasi, idari ve mali özerkliği,
-Tüm yurttaşların kent hakkını,
-Yerel yönetimlerde kadınların eşit katılımını sağlamayı, kadın kentleri yaratmayı,
-Her yurttaşın barınma hakkını savunur, doğayla uyumlu, depreme ve afetlere dirençli konut inşa etmenin yerel yönetimlerin temel görevlerinden biri olduğunu,
-Öğrencilere ve dezavantajlı duruma getirilen gruplara parasız, diğer yurttaşlara ise ucuz toplu ulaşım imkanları sağlamayı,
-Üniversite öğrencileri için parasız ve nitelikli yurtlarda barınma olanaklarının yaratılmasını,
-Belediye meclisleri ve il genel meclislerinin politika üreten, denetim görevi yapan ve halkın eğilimleri ile taleplerini yansıtan bir kurum olarak görev yapmasını,
-Çocuklar için anadilinde eğitim veren kreşler açmayı,
-Farklı halkların ve inançların yerel yönetimlerde temsil edilmesini ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasını savunuyoruz!

DEM Parti yerel yönetimleri;

-Tek din ve mezhebe hizmet anlayışını reddeder, farklı din ve mezheplerin inanç ve ibadet özgürlüğünü kabul eder.
-İyi bir kentin ve kırsalın ancak engellilerin, yaşlıların ve çocukların ihtiyaçlarını karşılayan bir yerel yönetimle mümkün olacağını savunur, bunun için gerekli adımları atar.
-Ekolojik bir toplum hedefiyle, hayvanların doğal yaşamlarında yaşayabilmeleri için uygun koşullar yaratır.

Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü ve toplumcu yerel yönetim anlayışımızla DEM Parti belediyelerinde;

-Din, dil, mezhep, ırk ve cinsiyet ayrımı yapmadan tüm kent yurttaşlarına eşit hizmet vereceğiz.
-Köy, mahalle ve kent meclislerini, kent forumlarını, kadın ve gençlik meclislerini destekleyip yaygınlaştıracağız.
-Meclis toplantılarını halka açık yapacağız ve demokratik kitle örgütlerinin toplantılara katılımını sağlayacağız.

Şimdi vesayetçi yerel yönetim anlayışına karşı yerel demokrasi zamanıdır.

-Demokratik Cumhuriyetin kurucu zemini yerel demokrasidir. Yerel demokrasi, her yerelin kendi özgünlüklerini esas alarak halka rağmen değil halkla birlikte yönetmenin mimarisidir.
-Yerel demokrasi, sadece yerellerde yaşanan sorunların değil, aynı zamanda merkeziyetçilikten kaynaklanan sorunların çözümünün de anahtarıdır.
-Yerel Demokrasi İçin Kayyım Rejimine Kalıcı Olarak Son Verme Zamanı: Halkın Olanı Geri Alacağız!
-Bir daha kayyımlar yoluyla halkın iradesinin gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Bu hukuksuzluğu asla kabul etmeyeceğiz.

Buradayız!

-Gasp yoluyla bizden aldıklarınızı fazlasıyla geri almaya hazırız!
-Halkın olanı geri almak için geliyoruz!

Yerel demokrasi kadın ile başlar: kadın özgürlükçü belediyeciliği amasız fakatsız devam ettireceğiz!

-DEM Parti belediyelerinde, özgür ve eşit bir yaşam için kadınlar özgün ve özerk olarak örgütlenir.
-Eş Başkanlık ve Eşit Temsiliyeti Yaygınlaştırarak Büyüteceğiz!
-Kadın politikalarının etkin bir şekilde uygulanabilmesi için Kadın Politikaları Daire Başkanlıkları ile Kadın Politikaları Müdürlüklerini yeniden açacağız.
-8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü çalışan kadınlar için idari izin; tüm kadınlar için ise ücretsiz ulaşım günü ilan edeceğiz.
-Kentleri Ayrımcılıktan, Eşitsizlikten ve Cinsiyetçilikten Arındıracağız!
-Erkek Şiddetine Karşı Her Alanda Etkili Bir Mücadele Yürüteceğiz!
-Kadınların toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişimini destekleyecek “özgür kadın köyleri” ile şiddetsiz bir yaşamın olanaklarını kadınlarla birlikte inşa edeceğiz.

Gençlik yerel yönetimlerle yeni yaşamı yerinden kuracak

-Nüfusun yüzde 16’sını oluşturmasına rağmen, gençliğe yoksulluk ve açlık dayatılıyor.
-DEM Parti Belediyelerinde; Gençlik, yerel yönetimlerimizde araç haline getirilen değil, yönetime yön veren olacak.
-Öğrencilerin yaşadığı ekonomik sorunlara çözüm olmak amacıyla kentin tüm dinamikleri ile ortaklaşarak burs imkânları yaratılacak.
-Gençliğin eğitimine doğrudan katkısı olan eğitim destek evleri güncellenerek yaygınlaştırılacak.

-Başta genç kadınlar olmak üzere ihtiyaç sahibi bütün üniversite öğrencileri için üniversite yurtları, sosyal tesisler, spor okulları, ücretsiz aşevleri ve ücretsiz çamaşırhaneler kuracağız.
-Gençlerin yerel yönetimlerimizde söz, yetki, karar ve katılımını zorlaştıran engelleri kaldıracağız.
-Öğrencilerin eğitim ihtiyaçlarına göre yurtlar inşa edilecek, hiçbir öğrenci açıkta kalmayacak, her öğrenci barınma hakkından ücretsiz bir şekilde yararlanacak.
-Gençlerin en büyük sorunlarından biri olan işsizliği önlemek için kalıcı istihdam alanları yaratacağız.
-Gençliği hedef alan Bağımlılıkla Mücadele Edeceğiz.

Halkın tercih ve ihtiyaçlarını esas alan demokratik, katılımcı, ekolojik, kadın özgürlükçü bir kent planlaması mümkün!

-Merkezi hükümetin kent-rant anlayışına karşı, kırsal alanları da kapsayacak şekilde yurttaşların “yerellik hakkı”nı savunmaya devam edeceğiz.
-Kent merkezlerini ve meydanlarını her kesimden yurttaşın bir araya gelebileceği; sosyal, siyasal, sanatsal ve ekonomik faaliyetler için yararlanabileceği ortak alanlar haline getireceğiz.
-“Kent Estetiği Kurulları” oluşturacağız.
-Kır-kent dengesini kuracağız. Tarım alanlarının imara açılmasına izin vermeyeceğiz.
-Engelsiz kent, enerjisini üreten kent, kadın kenti, sakin kent, ekolojik kent gibi pilot belediyecilik uygulamaları yapacak; her başlık altındaki uygulamaları en az bir belediyemizde uygulayacağız.

-Depreme dayanıklı, sağlıklı ve ekonomik konut projelerini hayata geçireceğiz.
-Tüm belediyelerimizde afet öncesi, afet anı ve sonrasında ortaya çıkacak sorunların çözümü için Afet Daire Başkanlıkları/Müdürlükleri kuracağız.
-Afetlerin etkisini en aza indirmek için belediye bünyesinde yapılacak stratejik plan doğrultusunda Afet Bütçeleri oluşturacağız.
-Dere yatağı, fay hattı, bataklık gibi zemin açısından risk oluşturacak alanlarda yapılaşmaya izin vermeyeceğiz.
-Afetlere Karşı Dirençli Kentler Kuracak, Halkla Birlikte Afetlere Hazır Olacağız!

DEM Parti; kentsel dönüşümü rant aracı olarak gören, sosyal dokuyu ve kent hafızasını yok eden, insanları yerinden eden kentsel dönüşüm ve imar planlarına karşıdır

-Risk taşıyan yerleşim yerlerinde, halkın da onayıyla “Yerinde Sağlıklı, Güvenli Yapı Projeleri”ni hayata geçireceğiz.
-6306 Sayılı Yasa ve benzeri düzenlemelerle halkın mülksüzleştirilmesine ve kent toprağının kâr mahrecine çevrilerek sermayeye tahvil edilmesine karşı halkımızla birlikte mücadele edeceğiz.
-Sosyal konut projeleri ile herkesin ev sahibi olması için çalışacağız.
-Konut edinme maliyetlerini düşürerek toplumun tüm kesimlerinin sağlam, sağlıklı, güvenli konut sahibi olmasını kolaylaştıracak, kadınlara öncelik vereceğiz.

Kentlerimizde ekonomik ve ekolojik toplu ulaşımı yaygınlaştıracağız!

-Tüm belediyelerimizde yurttaşlarımız için ucuz, güvenli ve sağlıklı toplu taşıma olanaklarını artıracağız.
-Yayalar için sağlıklı ve ekolojik yürüme yollarını artıracak; bu yolları halkın ve dezavantajlı hale getirilen tüm grupların gündelik ihtiyaçlarına göre düzenleyeceğiz.
-Kentlerde hafif raylı sistemi yaygınlaştırarak hem trafik sorunlarını hafifleteceğiz hem de toplu taşıma ağını geliştireceğiz.
-Eko-kırım suçu niteliğindeki büyük projelere, ekosistem bütünlüğünü bozacak yatırım ve inşaat faaliyetlerine imar ruhsatı vermeyeceğiz.
-Orman, mera, yayla ve kışlakları imara koşulsuz kapatacağız.
-Kent parklarını, koruları ve bostanları koruyacağız.
-Kentlerde motorlu araç trafiğine kapalı Ekolojik Bölgeler oluşturacağız.
-Yanan ve tahrip edilen orman alanlarını yapılaşmaya açmayacağız.
-İtfaiyeler bünyesinde acil müdahale birimleri, kırsalda ise içinde gerekli malzeme ve ekipmanların olduğu “Orman Evleri”ni kuracağız.

Kentlerimizde sular özgür akacak, herkesin suya erişim hakkı olacak!

-Dereleri kirleten ve kurutan sanayi atıklarına karşı mücadele edeceğiz.
-Kuraklık Haritaları çıkaracağız.
-İklim dostu kentler yaratmak için fosil yakıt kullanımını sıfırlamak üzere harekete geçeceğiz.
-İsraf kültürünün yerine tasarruf kültürünün oluşturulması için çeşitli kampanyalar düzenleneceğiz.

DEM Parti, Hayvan Hakları Bildirgesindeki esasları kabul eder, yerel yönetim çalışmalarını bu perspektifle planlar

-Hayvan hakları savunucusu kurumlarla, meslek odaları ve hukukçularla iş birliği içerisinde olacak; her mahallede farkındalık eğitimleri düzenleyeceğiz.
-Hayvanları ölüme terk eden barınakları, hayvanat bahçelerini, yunus parklarını, deney laboratuvarlarını ve hayvan üretimi ve satışı yapan konut ve işyerlerini kapatacağız.

Katılımcı ekonomi ile yerel demokrasiyi büyüteceğiz

-Siyasal alanda olduğu gibi iktisadi alanda da demokratikleşme ve yerelleşmeyi büyüteceğiz.
-“Bütçe Haktır ve Halkındır” İlkesi ile Katılımcı, Toplumsal Cinsiyete Duyarlı ve Ekolojik Bütçe Modelleri Yaratacağız!
-Güçlü Yerel Demokrasi İçin Toplumcu Ekonomiyi Uygulayacağız!
-Özgürleştiren Sosyal Politikaları Hayata Geçireceğiz!

DEM Parti; yerel yönetimlerin ekonomi politikalarında bölgesel, sosyal, kültürel ve sınıfsal eşitsizliklere karşı mücadeleyi esas alır. En yoksullardan ve dışlanmışlardan başlamak üzere en geniş toplumsal kesimlerin desteklenmesini temel alır. Hizmetin üretilmesi ve yürütülmesinde toplum yararını gözetir

-Kentlerimizde hiçbir yurttaşımızın aç ve sokakta yatmasına izin vermeyeceğiz. Aşevleri ve eve yemek götüren birimler kuracağız. Evsizler ve sokakta yaşayanlar için yaşam evleri açacağız.
-Yoksul bırakılmış bölgelere pozitif ayırımcılık uygulayacağız.
-Yerelin kolektif yönetimini esas alan, halka dayanan ve halkın yaşamını tüm ihtiyaçlarıyla donatacak yerel yönetim ekonomisini hayata geçireceğiz.

DEM Parti; geçimlik, yerel, ekolojik tarım ve hayvancılığın yerel yönetimlerce korunması ve geliştirilmesini savunur

-Tarım Daire Başkanlıkları-Müdürlükleri kuracağız.
-“Doğduğum Yerde Doymak İstiyorum” projesini yaygınlaştıracağız.
-Aracısız pazarları, takas pazarlarını ve bunların e-pazar muadillerini yaygınlaştıracağız.
-Hiç üretim yapılmamış veya üretimin terk edildiği toprakları tarımsal üretime kazandıracağız.
-Tarımda pestisitlerin, kimyasal gübrenin ve genetiği değiştirilmiş tohumların kullanımını engelleyeceğiz. “Yerli Tohum Evleri” kuracağız.

-Küçük ve orta ölçekli tarımsal üretim için gerekli enerji ve su tüketimini ücretsiz karşılayacağız.
-Mera ve yayla yasaklarından olumsuz etkilenen yetiştiricileri ve çiftçileri destekleyerek zararlarını telafi etmeye çalışacağız.
-Tüm kent yurttaşları için doğal ve ucuz gıdaya erişimi kolaylaştıracağız!
-Gıda güvenliği için kentin sivil toplum örgütleri, kamu kurumları ve halkımız arasında koordinasyonu sağlamak üzere Sağlıklı Gıda Birimleri kuracağız.
-Gıdada kendine yetebilen kent modeline geçme çalışmalarını sürdüreceğiz.

Yoksulluk, devlet ve sermayenin ortak politikasıdır, bununla mücadele edeceğiz!

-Öz yeterlilik ilkesiyle yerel ekonomiyi güçlendirerek yoksulluğa ve işsizliğe dur diyeceğiz.
-Yoksullukla Mücadele Derneklerini yaygınlaştıracağız.
-Gıda ve Giyim Bankası uygulamalarını yaygınlaştıracağız.
-Eğitim, sağlık, ulaşım ve barınma gibi hizmetleri toplumun dezavantajlı kesimleri için ulaşılabilir hale getireceğiz.
-Emeğin Kentlerini Kent Emekçileriyle Kuracağız!

-Sendikal örgütlenme hakkını güvence altına alacağız.
-KHK’larla işlerinden atılan emekçiler için yeniden istihdam olanağı yaratacağız.
-Yerel yönetimlerde “eşit işe, eş değer ücret” ilkesini benimseyerek kadınların istihdamına öncelik vereceğiz.
-İstihdamda %50 kadın kotası uygulayacağız.
-Bütün belediye çalışanları için ücretsiz kreş hizmeti vereceğiz.
-21 Mart’ı bütün çalışanlar için, 8 Mart ve 25 Kasım’ı kadın çalışanlar için ücretli tatil olarak kabul edeceğiz ve ücretsiz ulaşım sağlayacağız.

DEM Parti olarak, ayrımcı ve hiyerarşik kentleşmeye karşı yerel demokrasi ile eşitlikçi ve özgürlükçü sosyal politikalar diyoruz. Sosyal hizmet hayırseverlik değildir, kamusal hizmettir

-Tüm belediyelerimizde engellilere, yaşlılara, çocuklara, kadınlara, yoksullara, mültecilere ve diğer dezavantajlı bırakılan gruplara öncelik verecek. Kamusal alanların ticarileşmesine ve ranta açılmasına izin vermeyeceğiz.
-Şehir dışından tedavi amaçlı kent ve ilçe merkezlerine gelenler için misafirhaneler yapacağız.
-Halk ekmek fabrika sayısını artıracağız.
-Tüm büyükşehirlerde sosyal hizmet kampüsleri kuracağız.

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: İktidarın Başı Seccadede, Aklı Hilededir

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçen gün ‘Belediyelerimizde siyasi renge bakmadık’ dedi. Oysa kaçak seçmenle Kürt halkının iradesine ipotek koymaya çalışan kendisidir, partisidir. Biz diyoruz ki sen belediyelerde renge de baktın, dile de baktın, kimliğe de baktın” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Oranın Kürtler tarafından yönetilip yönetilmediğine de baktın. Onun için Kürt halkının iradesine iki dönemdir kayyım atadın. Yine Erdoğan 2014’te ‘En büyük hırsızlık, en büyük yolsuzluk milli irade hırsızlığı, milli irade yolsuzluğudur’ diyor. Peki, Kürdistan’da kayyım atadığın kentlerde milli irade yolsuzluğu, hırsızlığı yok mu? Milli iradeyi çalan, çalmaya çalışan asıl hırsızlar da apaçık ortadadır. Bunlar yetmedi şimdi de Kürt halkı nerede yaşıyorsa kaçak seçmenle iradesini gasp etmeye çalışıyorlar.”

Bakırhan konuşmasının devamında, “Yerel seçimlere gireceğimiz ve kazanacağımız 32 yerde milimetrik hesap yapmışlar. 32 tane kazanacağımız belediyeye kolluk kuvvetlerini irademizi gasp edecek şekilde kaçak seçmen olarak kaydırıyorlar. Hani herkesin rengine saygı gösteriyordun, milli irade diyordun? Bu hırsızlık değilse, irade gaspı değilse nedir? Herkes bilsin ki iktidarın başı seccadede ama aklı hilededir. Bunu en iyi Kürdistan’daki uygulamalardan görüyoruz. Kürt halkına 100 yıllık bir ayrımcılık ve iradesizlik dayatılıyor; açlık, yoksulluk, ırkçılık dayatılıyor. Kürt halkının tenceresi, sofrası sefalete mahkum ediliyor. Ama aynı zamanda Kürt halkının siyasi iradesi de gasp ediliyor” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Bakırhan, şunları söyledi:

Hepinizin yakından takip ettiği gibi günlerdir ülkemizde seçimler tartışılıyor. Ancak basın-yayın organlarında sadece DEM Parti seçime girecekmiş gibi tartışmalar yürütülüyor. Bizi tartışmaları gayet normal. Çünkü gerçekten yerel seçimlerde ana muhalefet partisi olmaya aday bir partiyiz. Yerel seçimlerde kilit bir konumdayız.

Allah’ın her günü televizyonlarda ve farklı mecralarda ağzını açan herkes DEM Parti’den bahsediyor ama DEM’li kimse yok. Bizim adımıza konuşuyorlar, yorum yapıyorlar. DEM Parti’nin demokratik tercihlerini sorgulamaya çalışıyorlar. Bize ayar vermeye, çizgi belirlemeye çalışıyorlar. Bilmiyorlar ki biz halkın belirlediği yolda yıllardır yürüyoruz ve yürümeye devam edeceğiz. Onların bu çizgi belirlemelerinin bizim için bir anlamı ve önemi yok. DEM Parti’yi siyasi parti yerine oy deposu olarak görenler kulaklarını iyice açsın. Çünkü bugün bir kez daha DEM Parti’nin yolunu, 3’üncü Yolu neden kararlılıkla savunduğunu anlatmaya çalışacağız.

31 Mart’ta Türkiye’yi DEM’in renkleriyle boyayacağımıza emin olabilirsiniz. Türkiye’de başrolünde iktidar ve muhalefetin bulunduğu bir oyun oynanıyor. Halkın gerçek sorunları unutturulmaya çalışıyor. Bunun için büyük bir çaba harcanıyor. Halk bayat ekmek kuyruğunda yaşam mücadelesi veriyor. Gençler göç yollarında gelecek arıyor. Emekliler her gün başını yastığa aç koyuyor ya da ulaşamadıkları gıdaları düşünerek yatıyor. Dünyanın hiçbir yerinde işçiler patronlardan daha fazla vergi ödemiyor. Türkiye’de işçiler patronlardan daha fazla vergi ödüyor. Her yerde yolsuzluk ve hırsızlık almış başını gidiyor. Millet artık az çorba yerine, Adana’da olduğu gibi karton bardaklara yarım bardak çay almak zorunda kalıyor. Buna da bizi şahit ettirdiler. Yarım bardak karton çay alınan bir ülkeyi yaratanlara lanet olsun diyoruz!

Geçen hafta deprem bölgelerini ziyaret ettik. Depremin birinci yılıydı. Adıyaman’a, Maraş’a Malatya’ya, Hatay’a heyetlerimizle birlikte gittik. Sanki depremin ilk günü gibi bir tabloyla karşılaştık. Halkımız yoksulluk içerisinde, acı içerisinde. Hala ağlayan annelerle ve kardeşlerimizle, hala cenazelerini arayan insanlarımızla karşılaştık. Ciddi bir umutsuzluk var.

Kendine muhalif diyen ama iktidara hizmet etmekten, iktidarın elini güçlendirmekten başka işe yaramayan tatlı su muhaliflerinin depremzedelerden, deprem bölgelerinden, açlıktan, yoksulluktan bahsettiğini göremezsiniz. Onların gündemi farklı. Yıkılan binalarla ilgili davaların neden sümen altı edildiği yorumcuların gündemi değil. Yitip giden canların hesabını kimin vereceği onların gündemi değil. Bu soruları sormaları gerekirken; DEM aday çıkardı, çıkarmadı, kime hizmet ediyor gibi tartışmalara devam ediyorlar. Onların tek derdi var; siyaseti dizayn ederek rant ve çıkar sağlamak.

Bunlara karşı iki laf söylemeyen sözde muhalif özde yandaş yazarlar da yatıp kalkıp DEM Parti’ye ve Kürt halkına hakaret ediyor. Kürt halkının meşru temsilcileri rehin alınıyor, belediyelerine kayyım atanıyor yine kimseden çıt yok. İzliyorlar, izlemeye devam ediyorlar. Başta İstanbul olmak üzere her yerde adaylarımızı kamuoyuna açıkladık. Siz de izlediniz. Büyük bir heyecan da yarattı. Bu vesileyle Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni arkadaşlarımıza başarılar diliyoruz. Bizi halklarımızı en iyi şekilde İstanbul’da temsil edeceklerine eminiz. Kendilerine inanıyoruz.

Bu İstanbul açıklamamızdan hemen sonra, aklı başkalarının kesesinde olanların paçalarının tutuştuğuna şahitlik ettik. Köşelerinde, ekranlarda pespayece yorumlar ve tutumlar içerisine girdiler. Siz bunlardan zamlara, hak gasplarına, yolsuzluklara, kayyımlara, kaçak seçmenlere, Kürt sorunundaki çözümsüzlüğe dair tek bir cümle duydunuz mu? Hayır, duyamadık. Çünkü bunların derdi iktidarla, muhalefetle, ana muhalefetle birlikte 21’inci yüzyılda Kürt halkını yine sömürge gibi yönetmektir.

Diyorlar ki oy hakkınız var ama istediğimiz adaya verin. Hükümet cephesi de diyor ki Kürt sorunu yok ama hakkınız yok. Eşitiz, kardeşiz diyorlar ama bunu bir türlü biz göremiyoruz. İşte bu sömürgeci aklı biz reddediyoruz, buna itiraz ediyoruz. Kürt halkı bir yüzyıl daha sömürge olarak yönetilmeyecektir. Maaşlarını zengin kulüplerinden alanlar, parti genel merkezlerinden ve plazalardan çıkmayanlar Kürt halkına ve DEM Parti’ye rota çizmeye çalışıyorlar.

Bunlara göre Kürt halkı yetersizdir, Kürt halkının aklı yetmez, Kürt halkı siyaset yapamaz, siyaset üretemez. Bunlara göre Kürt halkı sadece kendilerinin işaret ettiği kişilere oy verebilir. Bu ülkenin en politik tabanının Kürtler ve DEM Partililer olduğunu belirtmek istiyoruz. Bu yorumları yapanlara şunu söylemek istiyoruz: Seçim otobüslerimizin peşinden koşturup ter döken o kara yağız çocuklar var ya, işte onlar ekranlardan ve sosyal medyadan atıp tutanların yüzlercesini ceplerinden çıkarır. Emin olun o çocuklar, ekrandan dünya kadar yorum yapanlardan daha politik.

Ne yapacağımızı bu pespaye yorumları yapanlar karar veremez. Biz kendi kararlarımızı kendimiz alır ve uygularız. Kararlarımızı alırken halkımıza sorarız, halkımızı özne olarak görürüz. Halkımızın dediği yolda, belirlediği rotada yürürüz. Biz seçimde kendi gücümüze de yeterliliğimize de güveniyoruz. Bunu sorgulamak kimsenin haddi değil. Kürt halkı ve DEM Parti Türkiye’de siyasetin kurucu öznesidir. Bu geçmişte de böyleydi, bugün de böyledir. Bu yorumları yapanların tutuşmasının sebebi de özne halimizi halen koruyor olmamızdır. Bunu bizden daha iyi biliyorlar. Şimdi işin ilginç noktası; aday çıkarsak bir yerlerden talimat aldılar diyorlar, çıkarmasak da bir yerlerden talimat aldılar diyorlar. Oysa onlar gerçeği bizden daha iyi biliyor. Biz talimatları sırça köşklerden, müteahhitlerden değil halklarımızdan alırız.

“Türkiye halkları için DEM, DEM için Türkiye dönemini başlatacağız”

Onların derdi 31 Mart’ta sandık, makam, ranttır; bizim derdimiz 1 Nisan’dan itibaren barış ve demokrasiyi bu ülkeye armağan etmektir. Aramızdaki fark budur. Onlar siyasi tüccarlık yapıyorlar; biz ise bu halkın demokrasiye ve barışa ulaşması için ortak değerler etrafında yürümeye çalışıyoruz. Biz bu Ali Cengiz Oyununa son vereceğiz. Bu oyuna son verecek ve Türkiye halkları için DEM, DEM için Türkiye dönemini hep birlikte başlatacağız. 31 Mart’tan başlayarak bu ülkede karış karış mücadele edecek, barışı getireceğiz.

Bizim yolumuz müteahhitler ve rantçılar arasında tercih yapmak değildir; bizim yolumuz 3’üncü Yoldur. Halka rağmen değil halkla birlikte mücadele etmektir bizim yolumuz. Dikkat ederseniz ırkçılıkta, çözümsüzlükte, kent düşmanlığında yarışanlar da kendilerine üçüncü yol diyor. 3’üncü Yol onların yolu değildir; hepimizin, hepinizin yoludur, 3’üncü Yol bizim yolumuzdur. Onlar aynı fikrin ve zikrin torbalarından, kostümleri farklı ama zihniyetleri aynı. 3’üncü Yol emekçilerin, Kürtlerin, Alevilerin, ezilenlerin yoludur. Bizim temsil ettiğimiz yoldur.

Klavye başlarında oturup yazanlara birkaç söz şey söylemek istiyorum. Klavye delikanlılarına da birkaç şey söylemek isterim. DEM Parti’yi düzen partileriyle karıştıranlar 40 yıllık mücadelemize, ödediğimiz bedellere, verdiğimiz mücadeleye, geldiğimiz noktaya bir kez daha samimiyetle ve önyargısız bir şekilde baksın. Bizi düzen partileriyle karıştırmasınlar. Bizi konforlu odalarında klavye başından, bu halk için herhangi bir bedel ödemeden, kılını kıpırdatmadan eleştiren kendileri ile karıştırmasınlar. Biz kararlı adamlarla yürüyoruz.Her attığımız adımın bir bedeli var.

Kürdistan’da ön seçimlerimizi yapıp adaylarımızı açıkladık. Batıda da adaylarımızı açıklamaya devam ediyoruz. Kalan yerlerdeki çalışmalarımız da bugün yarın son aşamasına gelecek. İnşallah her yerde size layık, sizin siyasetinizi yürütecek, sizden olan, sizin gibi düşünen arkadaşlarımızla birlikte bu seçimlerde hak ettiğimiz sonuca ve zafere ulaşacağız.

İstanbul Eş Başkan adaylarımızı açıkladık: Sayın Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni. Türkiye’nin kalbi İstanbul’da atıyor. Bunu biz de çok iyi biliyoruz. Her iki arkadaşımız da İstanbul’da aday olarak öylesine gösterilmediler. Birisi Terzi Fikri’nin geleneğinden geliyor, diğeri Edip Solmazların geleneğinden geliyor. Her iki arkadaşımız da bu geleneği İstanbul’da en iyi şekilde uygulayacak birikime ve niteliğe sahip. İstanbul’da ortaya çıkan adayları bir teraziye koyarsanız; kimin yeterli olduğunu, kimin yönetebileceğini, kimin İstanbul emekçilerini ve halklarını kapsadığını herkes çok iyi görür.

Arkadaşlarımızın İstanbul’da çok iyi bir çalışmayla Ediplere ve Fikrilere layık bir pratik ortaya koyacaklarına inanıyorum, şimdiden kendilerine başarılar diliyorum. “Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Can da inci mercan da” diye bir söz vardır. Biz de Türkiye halklarına sesleniyoruz: Gelin yerel yönetimleri DEM’le buluşturalım. İşi ehline verelim, kentleri özgürleştirelim, toplumcu belediyecilik anlayışlarını egemen kılalım. Kentlerimizi ve doğamızı bu rantçıların elinden kurtaralım.

Ankara’yı ırkçılar arasındaki yarıştan kurtarmaya hazırız. Antalya’yı doğa talanından kurtarmaya hazırız. Başta Kürdistan’daki belediyeler olmak üzere, Türkiye’deki bütün belediyeleri demokratik, şeffaf, katılımcı, halkçı ve toplumcu yerel yönetimler anlayışımızla buluşturmaya çalışıyoruz. Buluşturacağımıza eminiz. Buradan bir kez daha İstanbul’da ve diğer tüm kentlerde her bir arkadaşımıza seslenmek istiyoruz. İşin ne kadar kıymetli olduğu bilinciyle ev ev, sokak sokak, aile aile dolaşarak mücadele etmeye arkadaşlarımızı çağırıyoruz.

Halklarımızı da belirlediğimiz adaylar etrafında kenetlenmeye, bu onurlu görevi en iyi şekilde yürütmeye davet ediyoruz. Dün mücadelede, bedelde ve emekte bize destek veren, gözünü herhangi bir baskıdan sakınmayan İstanbul’un Kürtleri, emekçileri, işçileri, Terekemeleri, Azerileri, Türkiye’nin halkları eminim ki bu adaylar arasında bir ayrım koyarak kendi adaylarını destekleyecektir. Gururla ifade ediyoruz: Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde artık DEM dema me ye, DEM dema gelê me ne.

İrade gaspı, kayyım ve ayrımcılık Kürt halkına yönelik 100 yıllık politikadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan daha geçen gün “Belediyelerimizde siyasi renge bakmadık” dedi. Oysa kaçak seçmenle Kürt halkının iradesine ipotek koymaya çalışan kendisidir, partisidir. Biz diyoruz ki sen belediyelerde renge de baktın, dile de baktın, kimliğe de baktın. Oranın Kürtler tarafından yönetilip yönetilmediğine de baktın. Onun için Kürt halkının iradesine iki dönemdir kayyım atadın.

Yine Erdoğan 2014’te “En büyük hırsızlık, en büyük yolsuzluk milli irade hırsızlığı, milli irade yolsuzluğudur” diyor. Peki, Kürdistan’da kayyım atadığın kentlerde milli irade yolsuzluğu, hırsızlığı yok mu? Milli iradeyi çalan, çalmaya çalışan asıl hırsızlar da apaçık ortadadır. Bunlar yetmedi şimdi de Kürt halkı nerede yaşıyorsa kaçak seçmenle iradesini gasp etmeye çalışıyorlar. Yerel seçimlere gireceğimiz ve kazanacağımız 32 yerde milimetrik hesap yapmışlar. 32 tane kazanacağımız belediyeye kolluk kuvvetlerini irademizi gasp edecek şekilde kaçak seçmen olarak kaydırıyorlar.

Hani herkesin rengine saygı gösteriyordun, milli irade diyordun? Bu hırsızlık değilse, irade gaspı değilse nedir? Herkes bilsin ki iktidarın başı seccadede ama aklı hilededir. Bunu en iyi Kürdistan’daki uygulamalardan görüyoruz. Kürt halkına 100 yıllık bir ayrımcılık ve iradesizlik dayatılıyor; açlık, yoksulluk, ırkçılık dayatılıyor. Kürt halkının tenceresi, sofrası sefalete mahkum ediliyor. Ama aynı zamanda Kürt halkının siyasi iradesi de gasp ediliyor.

“Kaçak seçmen taşımak rengini bile bile Kürt halkının iradesini gasp etmektir”

Bugün bu ülkede en düşük yıllık gelire sahip olan kentler Van, Muş, Bitlis ve Hakkari’dir. Sizlere iki tane harita göstereceğiz. Buradaki ayrımcılığı hep birlikte göreceğiz. Bu haritada gördüğünüz gri renkleri, bakın aslında Kürtlerin haritasını kendileri çizmişler. Bu haritaya bakan zaten 100 yıllık devlet politikasının nasıl işlediğini görür. Bu gri bölgelerde yaşayanlar Kürtlerdir. Bunlar Kürt kentleridir. Buradaki ayrımcılığı daha önceki grup toplantımızda da dile getirmiştik. Sadece bununla da yetinmiyorlar, şimdi başka bir şey yapıyorlar. Mor tabloda gördüğünüz kentlere de kaçak seçmen taşımışlar. Buranın tamamının iradesini gasp etmek için.

Peki bu iki harita tesadüf müdür? Hayır, değildir. Bunun adı hırsızlıktır, yolsuzluktur. Bunun adı, rengini bile bile Kürt halkının iradesini gasp etmektir. Evet, biz buna itiraz ediyoruz. O pespaye yorumları yapanları, sözde kendisine muhalifim diyenleri bu haritaya bakmaya devam ediyoruz. Biraz vicdanları varsa, biraz demokratlık muhaliflik varsa, bu tablonun cevabını hükümete sorsunlar. Bu tabloya bizim dışımızda itiraz eden olmadı. Bizim oylarımızı çantada keklik gören ana muhalefet partisi de dahil olmak üzere. Bu tabloyu defalarca dile getirmemize rağmen.

Hani bu ülkede demokratlar vardı? Hani bu ülkede Kürt halkının iradesine saygı gösterdiklerini söylüyorlardı? Demek ki bunların birbirinden farkı yok. Bu iki haritaya itiraz etmeyen hiç kimse muhalifim, demokratım, ilericiyim, Kürt sorununun demokratik çözümünü istiyorum demesin. Buna ne biz ne siz inanacaksınız ne de haklarımız ve emekçiler inanacak. Geçen gün utanmadan Amed’de “Önümüzü açın sorunlarınızı çözelim” diyordu belki hatırlarsınız. Amed’de Kürt, Ankara’da kurt olarak Kürt meselesini çözemezsiniz. Bu siyasetiniz çözüm değil çatışma ve savaş üretir. Gerçekten çözüm iradeniz var mı? Varsa, buyurun. Elinizden tutan mı var, engel mi olduk? Diyarbakır’da kimin önünde engel olduk.

Bugüne kadar hükümet cenahından Kürt meselesinin, özgürlükler meselesinin çözümü konusunda herhangi bir adım attılar da karşı çıktık mı? İşte buraya Ankara’ya gelip kurt oluyorlar. Buraya gelip MHP siyasetinin birer savunucusu haline dönüşüyorlar. Çözüm iradeniz varsa, çözümün adresini size söyleyelim. Bugüne kadar demek onlara net bir şekilde çözümün adresini anlatamadık. Şimdi huzurunuzda çözüm adresini, bu meseleyi çözmek isteyenlere sunalım: Çözümün adresi Bursa Karacabey’de Susurluk Çayı’nın aktığı ağzın az ötesindeki İmralı Adası’dır. Bundan daha açık bir çözüm adresi olabilir mi? Bugüne kadar anlamamışlarsa, bugün artık çözüm adresini milimetrik olarak söyledik.

Bakalım bu ülkede bu sorunu gerçekten çözüyorlar mı, çözme iradeleri var mı? Hep beraber görelim. Kürt sorununda demokratik çözüm iradeleri varsa çıkıp açıklasınlar değil mi? Bir seçim arifesindeyiz. Anadili hakkında ne düşünüyorlar, siyasi tutsaklar ve kayyımlar hakkında ne düşünüyorlar, Rojava’da yoksul halka her gün yapılan operasyonlar hakkında ne düşünüyorlar? Buyursunlar, söylesinler. Biz de anlayalım gerçekten çözme iradelerinin olup olmadığını. Eğer bir çözüm iradeleri varsa da huzurunuzda söz veriyoruz. En küçük zerremize kadar, varsa bir çözüm iradesi, onun yanında durmaya ve onu desteklemeye hazırız. Ama yoksa da direniriz.

Söz konusu Kürt sorununun çözümü olunca biz herkesle görüşürüz. Yok şununla görüştüler, bununla görüştüler gibi tartışmalar bizi tarif etmiyor. Bizim için önemli olan Kürt sorununun demokratik çözümüdür. Kürt sorunu seçimlerden önemlidir. Seçilecek belediyeler önemsizdir demiyorum ama onlardan daha önemlidir. Belediyelerden, makamlardan çok daha önemlidir.

Biz Kürt sorununu çözmek isteyen iradenin önünde engel değiliz, ona destek oluruz. Bizim aday açıklamamızı da lütfen kimse pazarlık yapıyoruz gibi algılamasın. Bu, 40 yıllık mücadeleye, ödenen bedellere, siyasetimize hakarettir. Bunu kabul etmiyoruz. Biz değer siyaseti yapıyoruz. Biz halkımızın ve halklarımızın siyasetini yapıyoruz. Buradan bir kez daha iktidara ve muhalefete ve onların yandaşlarına çağrı yapıyoruz: Kürt sorununun çözümü konusunda varsa bir iradeniz ortaya koyun da ortaklaşalım.

Yine 1 Şubat’ta yola düşen, il il ilçe ilçe dolaşan Büyük Özgürlük Yürüyüşünü hepiniz izliyorsunuz. Hepinizi o yürüyüşe kulak vermeye, destek vermeye davet ediyorum. Bu yürüyüş çok önemli bir yürüyüştür. Bu yürüyüş, biraz önce açık adresini gösterdiğim sorunun çözümüne büyük katkı sunacaktır. Herkesi bu yürüyüşte dile getirilen talepleri dikkatle izlemeye çağırıyorum. Önceki gün Mersin’deydik. Orada adalet nöbetini ziyaret ettik.

Anneler çok önemli şeyler dile getirdi. Bu ülkede gençler ölmesin, sıvasız evlere cenazeler gitmesin dediler. Türk, Kürt, Arap halkları kardeştir dediler, bu kardeşliğe nifak sokanları lanetlediler. Kürt sorununun müzakere ve barışla çözülmesini istiyordu Barış Anneleri. Biz muhalefeti de iktidarı da barış nöbetindeki annelerin sesine kulak vermeye davet ediyoruz. Sadece onlara da değil cezaevlerinde 79 gündür açlık grevi yapan arkadaşlarımıza da kulak versinler. Onlar da biraz önce açık adresini verdiğim adresi işaret ederek bu sorunun artık çözülmesi gerektiğini söylüyor.

“Kürt sorunu çözüldü mü?”

15 Şubat Sayın Öcalan’a dönük uluslararası komplonun 25’inci yıldönümü. Çeyrek asırdır süregelen sorunun ve çözümsüzlüğün temel nedenlerini bu komploda aramak lazım. Getirdiniz, getirdiler; getirmeye gücünüz var mıydı onu da bilmiyoruz. Kendisi 25 yıldır tecrit altında, ne oldu mesele çözüldü mü? Kürtler davalarından, haklarından; Aleviler eşit yurttaşlık haklarından vaz mı geçti? Hayır. Demek ki 25 yıllık bu komplo Türkiye’ye bir şey kazandırmadı. Aksine Türkiye’nin bütün enerjisini, ekonomisini bu uluslararası komplo çerçevesinde boşa harcadılar. Dolayısıyla bu komployu kınıyoruz. Çözümsüz bırakılan Kürt sorunu aynı zamanda çözülen bir Türkiye’dir. Kürt sorunu çözülmedikçe, Türkiye uçurumun kenarında kalmaya devam edecektir.

Kürt sorunu çözülmediği müddetçe, emekliler başını yastığa aç koyacaktır. Kürt sorunu devam ettiği müddetçe, bu ırkçı beka perdesiyle ülkeyi yönetmeye çalışanlar daha fazla haksızlık, hukuksuzluk ve yolsuzluk yapacaktır. Dolayısıyla bu sorunu çözmek hepimizin hayrınadır, hepimizin lehinedir. 86 milyon insanın kardeşçe barış içerisinde yaşaması için çok önemli bir fırsattır. 15 Şubat Uluslararası Komplosu vesilesiyle herkesi bir kez daha çözüme, barışa, özgürlüğe ve bu hedefte buluşmaya çağırıyoruz. Buradan Büyük Özgürlük Yürüyüşçülerine de sesleniyorum; kesinlikle 31 Mart’ta bu büyük yürüyüşü zaferle taçlandırarak onlara parti olarak en iyi cevabı vereceğiz.

DEM Parti halklar için umut ama “kent sabıkası” olanlar için büyük bir korkudur. Evet, bizden korksunlar. Çünkü biz o saltanat ve rant halısını altlarından öyle bir çekeceğiz ki tepe taklak düşecekler. Yerel seçimlerde demokrasi ve özgürlükler konusunda sicili bozuk olanlara, ırkçı ve milliyetçi siyasi sabuklara da hayatları boyunca unutamayacakları bir yenilgiyi tattıracağız. Bu rantçıların feleğini şaşırtacağız. Ön seçimle başladığımız süreci de 1 Nisan’da halkla birlikte belediyeleri geri almaya giderek zafere ulaştıracağız. Kürt halkının yaşadığı kentlerde yol yapmayan, çöp toplamayan, halka zulüm eden AKP’li belediyelerin ampulünü söndüreceğiz.

Biz güçlüyüz, her zaman da böyle olduk. Hiçbir zaman yılmadık. Yerel seçimlerde ana muhalefet partisiyiz. Bütün arkadaşlarımız bilmeli ki ayak bastığımız her yerde, aday çıkardığımız her yerde kazanmak istiyoruz. Meral Danış Beştaş’ı İstanbul’a boy göstermek için göndermiyoruz, kazanmak için gönderiyoruz. Biz kazanmak için geliyoruz. Bizim bunlardan tek eksiğimiz var o da ranttır, sermaye sopasıdır. Çok şükür ki onlar bizde yok, onlara ihtiyacımız yok.

Belediyeciliği en iyi biz yaparız, hizmeti en iyi biz yaparız. Halkın her kuruşuna en iyi biz sahip çıkacağız. 25 yıllık belediyecilik pratiğinde benim de kısa bir deneyimim oldu. Yerel yönetimleri aldığımız yerlerde yaşayan bütün halklar, bütün inanç grupları çok memnundu. Biz adil ve eşitlikçi bir gelenekten geliyoruz. Yurdu olmayana yurt, yemeği olmayana yemek, yatacak yeri olmayana yatacak yer bulan bir gelenekten geliyoruz. Kürt’ün evinde en önem verdiği elbiseleri, çarşafları, kap kacağı bir yerde saklanır. Niye, bir gün misafir gelirse en iyi hizmeti sunmak için. Bu gelenekten insanlar olarak tabii ki bir yerel yönetimlerde adil ve eşitlikçi olacağız. Halkın geleceğini, rahatını, huzurunu düşüneceğiz. 25 yıllık belediyecilik pratiğimiz de bunu net bir şekilde ortaya koydu.

Sizlere soruyorum; 25 yıl içinde rantçılıkla ve yoksullukla anılan tek bir belediye başkanımız var mıydı? Bunun için Sayıştay raporlarına gerek yok. Zaten bunu yapanlar bizim partimizde yerel yöneticilik yapamazlar. Bunu muhalefet de iktidar da çok iyi biliyor. İnşallah önceki dönem bütün aday olduğumuz belediyeleri, DEM Parti’nin yerel yönetim anlayışıyla buluşturacağız. Halkın gerçek temsilcileri olarak başlattığımız Büyük Özgürlük Yürüyüşünü 31 Mart zaferi ile taçlandıracağız. Bu ülkenin en temel sorunlarına karşı büyük mücadele edeceğiz, büyük örgütleneceğiz, büyük direneceğiz, büyük kazanacağız.

Paylaşın

DEM Parti’nin Diyarbakır Eş Başkan Adayları Gözaltına Alındı

31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlerde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adayları Serra Bucak Küçük ve Doğan Hatun gözaltına alındı.

DEM Parti’nin adayları Serra Bucak Küçük ile Doğan Hatun, 24 Ocak’ta yapılan önseçim sonrasında aday gösterilmişti.

DEM Parti’nin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkan adayı Doğan Hatun, sosyal medya hesabından il ve ilçe belediye eş başkan adayları olarak gözaltına alındıklarını duyurdu.

Hatun, “Şu an Amed Büyükşehir ve ilçe belediye eş başkanları olarak Koşuyolu köprüsünde gözaltına alınıyoruz” ifadelerini kullandı.

Doğan Hatun kimdir?

Doğan Hatun, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde doğdu. Maden mühendisliği eğitimi aldı. 2016-2023 yılları arasında Maden Mühendisleri Odası eş başkanlığı görevini yürüttü.

Bu süreçte, Diyarbakır’daki karayolları arazisindeki yeşil alanın yapılaşmaya açılması ile ilgili yaptığı basın açıklaması nedeniyle TCK 301 maddesi uyarınca 2 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılandı. Ancak, Hatun bu dava sonucunda beraat etti.

Hatun, aynı zamanda 2018-2022 yılları arasında TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu (İKK) Sekreterliği yaptı.

Emek ve Demokrasi Platformu dönem sözcülüğü, Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu Kurulu üyeliği gibi çeşitli sivil toplum örgütlerinde de aktif rol aldı.

Ayşe Serra Bucak kimdir?

1976 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen ve aslen Siverek’li olan Ayşe Serra Bucak, hayatını çocuk ve kadın hakları alanında yapılan çalışmalara adamış deneyimli bir sosyal çalışmacıdır.

İstanbul Cağaloğlu Anadolu Lisesi mezunu olan Bucak, Almanya’nın Köln Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı ile Pedagoji bölümlerinden mezun oldu.

Bucak, 2006-2011 yılları arasında Bağlar Belediyesi Eğitim Destek Evi koordinatörlüğü yaparak sosyal alanda ilk adımlarını attı. 2014-2016 yılları arasında Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkan danışmanlığı ve meclis üyeliği görevlerinde bulundu.

2016-2022 yılları arasında çocuk ve kadın hakları konularında Sosyal Çalışmacı olarak aktif görev aldı. Ayrıca, ÇocukÇa Derneği ve ZimZim Kreş kurucularından biri olan Ayşe Serra Bucak, DEM Parti Diyarbakır il yönetiminde rol aldı.

Demokratik Toplum Partisi’nden (DEM Parti) büyükşehir belediye eş başkan adayı olarak seçimlere katılacak olan Bucak, Diyarbakır’da kadınların güçlenmesi ve toplumsal sorunların çözümüne yönelik çalışmalarına devam etmektedir.

Paylaşın

DEM Parti’nin Usulsüz Seçmen İtirazları ‘İki Gerekçe’ İle Reddedildi

31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlere sayılı günler kala, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) seçmen taşımaya ilişkin neredeyse tüm itirazları reddedildi.

Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’ın haberine göre; DEM Parti’nin hazırladığı rapora göre toplam 32 yerde 54 bin 60 usulsüz seçmen kaydına itiraz edildi. Bunlardan sadece 222’si ilçe seçim kurullarında kabul edildi.

İtiraz edilen seçmenlerin tamamının güvenlik görevlisi olduğuna dikkat çeken DEM Parti yetkilileri, itirazlarının reddedilmesine ilişkin kendilerine iki gerekçe sunulduğunu açıkladı. Taşıma yapılan kişilerle ilgili bu gerekçeler, “seçimlerin huzurlu ve güvenli bir ortamda geçmesi için görevlendirilme” ve “tatbikat, operasyon faaliyetlerine takviye olarak görevlendirilme” şeklinde açıklandı.

Bir yerde görevlendirilen kişilerin o yerde oy kullanmasının yerel seçim mantığına aykırı olduğunu belirten DEM Parti yetkilileri, bu durumun hukuka aykırı olduğuna dikkat çekti.

DEM Parti’nin raporunda seçmen taşınan bazı kentlere dair şu verilere yer verildi:

Iğdır merkez: 2019 yerel seçimlerinde Iğdır Merkez Belediyesini HDP bin 514 oy farkla kazanmıştı. Iğdır Merkez’de en az 4 bin 361 şüpheli seçmen kaydı var.

Siirt merkez: 2019 yerel seçimlerinde Siirt Belediyesini HDP bin 616 oy farkla kazanmıştır. Siirt Merkez’de en az 6 bin 819 seçmen kaydı şüphelidir.

Şırnak merkez: 2019 yerel seçimlerinde AK Parti belediyeyi 8 bin 524 oy farkla kazanmıştı. Şırnak merkezden giden Şırnaklı olmayan seçmen sayısı 2 bin 429 iken merkeze gelen Şırnaklı olmayan seçmen sayısı 8 bin 710’dur. 2023 Mayıs seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı 840 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Şırnak Merkez’e kaydedilmiştir.

Hakkari Çukurca: 2019 yerel seçimlerinde AKP belediyeyi bin 94 oy farkla kazanmıştı. Yığılan kollukla toplam 13 bin 878 seçmeni olan Çukurca’nın 3 mahalleden oluşan ilçe merkezinin seçmen sayısı 8 bin 682’dir ve bunun yalnızca 2 bin 865’i Hakkarilidir.

2023 Mayıs Seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı bin 594 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Çukurca’ya kaydedilmiştir.

Hakkari Şemdinli: 2019 yerel seçimlerinde AKP belediyeyi 154 oy farkla kazanmıştı. 2023 Mayıs Seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı 892 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Şemdinli’ye kaydedilmiştir.

Kars merkez: 2019 yerel seçimlerinde HDP belediyeyi bin 238 oy farkla kazanmıştı. 6 ay içinde Kars Merkezden giden Karslı olmayan seçmen sayısı bin 534 iken merkeze gelen seçmen sayısı 3 bin 264’tür. 2023 Mayıs Seçimlerinde yurt dışı seçmen kütüğüne kayıtlı 920 seçmen 2024 yerel seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Kars Merkeze kaydedilmiştir.

Ağrı merkez: Ağrı Merkez’de 2 mahallede 4 ayrı adreste toplam 4 bin 425 seçmen kaydı şüphelidir. 14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri referans alınarak hazırlanan yerel seçim taslağımıza göre Ağrı Merkezde AKP ile HDP arasındaki oy farkı 7 bin 258 HDP lehinedir ancak 2019 yerel seçimlerinde de belediyeyi 8 bin 559 farkla AKP kazanmıştı.

Geçici süreyle Ağrı’ya görevli gelen toplam en az 4 bin 425 asker ve polis, Ağrılılar yerine belediye başkanı seçecek. Burada dikkat çeken bir diğer husus ise Doğubayazıt’tan Ağrı Merkeze açıkça yığma olduğu.

Muş Malazgirt: 2019 yerel seçimlerinde AKP Malazgirt Belediyesini 3 oyla kazanmıştı ve bütün itirazlar reddedilmişti. AKP 2019’da 3 oyla kazandığı Malazgirt’te özellikle Bulanık ve köylerinden seçmen kaydırmış 6 ay önce seçmen bulunmayan adreslere toplam 569 kolluk görevlisi kaydetmiştir.”

Paylaşın

DEM Partili Bakırhan: 100 Yıldır İnkar Ettiniz De Neyi Çözdünüz?

Partisinin Antep il başkanlığının olağanüstü kongresinde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Birlikte yaşamak dışında şansımız var mı? Bizim gidecek başka evimiz yok, bu topraklar bizim. Bin yıllardır bu topraklarda birlikte kardeşçe yaşıyoruz, bin yıllarca yine yaşayacağız. Bu yok sayan, reddeden yönetimler bir gün gidecek. Hiçbir şey sonsuz değil, hiçbir zulüm daim değil” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Bir gün mutlaka Türkler, “Yahu Kürt kardeşlerimiz bizim dilimizi konuşmuyor, Alevi yurttaşlarımız ve gayri Müslimler bizim gibi ibadet etmiyor” diyecekler. Bir gün mutlaka Kürt ve Türk gençlerinin ölmesine yol açan bu anlayışı kesinlikle yerle bir edecekler, lanet okuyacaklar. Yeniden sesleniyorum; 2 değil, 2 değil 25-30 milyon Kürt yaşıyor burada ne yapacaksınız? 100 yıldır bastırdın, cezaevlerine attın, açlıkla imtihan ettin, dilini inkar ettin, neyi çözdün? Devletin politikası tutsaydı bu salon dolar mıydı? Dün Akdeniz’deki halk buluşmasına on binler gelir miydi? Demek ki devlet aklı bir yerde yanlış yapıyor.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Antep il başkanlığının olağanüstü kongresinde konuştu. Bakırhan, konuşmasında şunları söyledi:

“Çok kötü bir dönemde yaşıyoruz. Dünyada açlığın ve yoksulluğun kol gezdiği, insanların geçinemediği, başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok yerinde savaşların ve çatışmaların sürdüğü çok kötü bir dönemi yaşıyoruz. Filistin’de ciddi bir katliam ve soykırım yapıldı. Filistin halkı ciddi bir baskı ve zulüm politikası ile karşı karşıya. Buradan Dilok’tan dayanışma duygularımızı gönderiyoruz. Yine Rojava’da hegemonik ve emperyalist güçler halkların kendi kaderini tayin etmesinin önünde ciddi bir engel olarak duruyorlar.

Dünyada adaletin hakim kılınması için, dünyanın hangi köşesinde olursa olsun tek bir çocuğun ve annenin yoksul yaşamaması için dünyanın ezilenleri, ötekileri olarak üzerimize ciddi bir sorumluluk düşüyor. Filistin halkıyla da Rojava ile de dayanışacağız. İran’da her gün Kürt olduğu için, insanca yaşamak istediği için idam sehpasına gönderilen Kürtler ile dayanışmak zorundayız. Yoksa dünya daha da kötücül bir yer haline gelmektedir. Zalim, hastalıklı, ırkçı, faşist kafalar dünyanın birçok yerinde iktidarlarını devam ettirmek için savaşa, ırkçılığa ve milliyetçiliğe sarıldı.

İyi bir şekilde yaşamamız gereken bu dünyayı, savaş ve çatışmalara sürüklüyorlar. Ortadoğu da bu savaş ve çatışmaların merkezini teşkil ediyor. Bizler kendi iktidarlarını düşünenlere, dünya halklarını, yoksul ve emekçileri yok sayanlara, halka savaş ve çatışma getirenlere itiraz ediyoruz. Dünya halklarını yok sayan bu sistemlere, savaş ve çatışma isteyen bu iktidarlara karşı her zaman birlikte olacağız ve direneceğiz. Adil bir dünya yaratana kadar da mücadelemizi devam ettireceğiz.

Türkiye de aslında bu hegemonik dünya güçlerinden farklı bir konumda değil. Açlığın, yoksulluğun ve işsizliğin tavan yaptığı; insanların geçinemediği için intihar ettiği, komşusu ve ailesiyle kavgalı olduğu bir ülke Libya’da, Güney Kürdistan’da, Rojava’da, Suriye’de ne geziyor sorusunu bir kez daha buradan yinelemek istiyorum. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey başka ülkelere asker göndermek değildir; ihtiyacı olan şey kendi ülkesindeki demokrasiyi büyüterek Ortadoğu’daki bu çatışma ve savaşlara iyi bir örnek ve model olmaktır.

Savaşla, çatışmayla model olunmayacağını en iyi Antepliler biliyor. Bakın Suriye savaşına, eğer Türkiye dahil olmasaydı, bugün Suriye’de yaşayan yüz binlerce insan Antep’e göç etmeyecekti. Suriye’de barışın yanında olsaydık, Kürtler demokratik haklarını elde etsin deseydik; bugün Antep’te nüfus bu kadar yoğun olmayacaktı, Suriyeli kardeşlerimiz göç etmek zorunda kalmayacaktı. Dolayısıyla hangi partiden olursak olalım Türkiye’nin Ortadoğu’daki bu savaş ve çatışmalara hizmet eden siyasetine itiraz etmeliyiz. Sadece bizler Türkiye Rojava’yı neden bombalıyor dememeliyiz.

Saadet Partili, Yeniden Refah Partili, Cumhuriyet Halk Partili ve diğer siyasi partililer de bunu demelidir. Bizler bu savaş politikalarını izlediğimiz müddetçe, daha çok göçmen almak, daha çok mülteci almak, daha çok işsizleşmek, mutfağımızdan ve yediğimiz ekmekten daha fazla kısmak zorunda kalacağız. Çünkü bu ülkeyi yönetenler “Biz açız” dediğimizde, “Bir merminin fiyatı kaç?” diye soruyorlar. Bizler de Türkiye halkları olarak, onlara merminin fiyatını bilmediğimizi ama bu ülkenin mermi ihraç etmeye ihtiyacı olmadığını haykırmalıyız.

Bu zalim yönetimleri, bu savaş sevdalılarını durdurmak mümkündür. Eminim bir barış mücadelesiyle bu savaş politikaları boşa çıkarılacaktır. Biz HEP’ten günümüze bütün partilerimizle, sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde barıştan, mazlumdan, ezilenden yana olduk. Yine Filistin halkıyla, Rojava halkıyla, İran’da yaşayan halklarla, Ukrayna halkıyla, dünyanın başka yerlerinde yok sayılan ve ezilen halklarla birlikte olacağız, onların barış ve özgürlük mücadelesini destekleyeceğiz.

“740 bin üniversiteli genç neden kaydını dondurdu?”

Saray medyasını izlediğinizde güllük gülistanlık içerisinde yaşadığınızı sanırsınız. O TV kanallarındaki yorumculara ve hükümetin temsilcilerinin yaptığı konuşmalara bakılırsa durumumuz çok iyi. Ama sizlere soruyorum; gerçekten geçinebiliyor muyuz, gerçekten özgür müyüz, gerçekten düşüncelerimizi özgürce dile getirebiliyor muyuz? Dolayısıyla Saray’ın gündemiyle, Saray’ın kalemşörlerinin gündemleriyle Antep halkının, Türkiye halklarının gündemi aynı değildir. Saray’ın gündemi ile yoksul, siyasi iradesine kayyım atanan Kürt’ün gündemi aynı değildir.

Saray’ın gündemi ile 10 bin liralık maaşıyla geçinmeye çalışan emeklinin gündemi aynı değildir. 740 bin üniversite öğrencisi, geçinemediği için, ailesi harçlığını gönderemediği için üniversite kaydını dondurdu. Saray’a göre gençler mutlu, gençler Türkiye’de çok iyi yaşıyor. Saray’a sormak lazım; 740 bin üniversiteli genç neden kaydını dondurdu, niye okulu bıraktı, niye umutsuz bir şekilde sınırları ve okyanusları geçerek başka ülkelerde umut arıyor?

Evet, Saray’la gündemimiz aynı değil, AKP-MHP iktidarıyla gündemimiz aynı değil ama bize de büyük bir sorumluluk düşüyor. Biz ezilenler, dili yok sayılanlar, gençlerin umudunu çalan bu iktidara karşı eğer dayanışamazsak, eğer ortaklaşamazsak maalesef daha da yoksullaşacağız, daha da anti demokratik uygulamalarla karşı karşıya geleceğiz. Kayyımlar sadece Kürt belediyelerine değil; mahallerimize, evlerimize, dükkanlarımıza, STK’lara ve hatta siyasi partilere bile atanabilir. Yarın herhangi bir siyasi parti onların suyundan gitmediği zaman kayyım bile atayabilirler. Çünkü bunlar kayyımcı anlayışa sahipler. Türkiye’deki bu kayyımcı anlayışa karşı mücadelemizde güçlü itirazları yükseltmemiz gerekiyor.

Türkiye’nin bugüne kadarki en büyük ekonomik krizi yaşadığı bir dönemdeyiz. Antep sanayi kentidir diyorlar, Türkiye’deki en zengin gastronomiye sahip kent olduğunu söylüyorlar. Sanayi kenti ise niye yoksulsunuz? Hani Antep sanayi kentiydi? Niye gençleriniz işsiz, iş bulamıyor? Fıstığını üreten, baklavasını yapan, kebabını yapan emekçiler acaba rahatlıkla bu gastronomi ürünlerini tüketebiliyorlar mı? Hayır. Antep marka kentidir ama AKP’nin dediği biçimde bir marka değil.

IŞİD’in kol gezdiği, örgütlendiği, bütün saldırılarının örgütlendiği bir kent haline getirildi Antep. Antep, emekçilerin ve yoksulların artık 10-20-30 liraya çalıştırıldığı bir kent haline getirildi. IŞİD’in, yoksulluğun, intiharların, göçmen düşmanlığının yapıldığı bir kent haline getirildi. Antep Belediyesi Türkiye’nin en pahalı suyunu satıyor. Hani baraj yapıldığı zaman en ucuz suyu içecekti Antepliler? Demokrasi desen yok, iş desen yok, insanlar umutsuz geçinemiyor ama onlar Antep’in marka şehir olduğunu iddia ediyorlar. Marka yoksullukla, ret ve inkarla olmaz, demokrasi ile olur.

Kürt gençlerinin burada oynayacağı bir tiyatro oyunu vardı, “Kral û travas” diye bir oyun. Bugün Kürtçe tiyatro yaptıkları için Antep’te kendilerine İl Kültür Müdürlüğü için salon verilmedi. Kürt’ün tiyatrosunu, dilini yok sayan bu anlayışa marka kent diyebilir miyiz? Demokrasi kenti diyebilir miyiz? Bunlar sadece tiyatrolarımızı yasaklamıyorlar. Japonya’da yaklaşık 15 bin civarında daha çok Mahakanlı bir Kürt topluluğu var. Kürtler, Japonya’ya anadillerinde eğitim görmek istediklerini söylediler.

Japonya Milli Eğitim Müdürü de Kürt çocuklarının anadillerinde eğitim görmesi için onlara öğretmenler buldu, öğretmenlerin maaşlarını ödedi. Burada Kürt tiyatrosuna karşı çıkanlar, Ahmedê Xanî ve Celadet Bedirxan ismine karşı çıkanlar, Japonya ile kriz yaşadılar. Neymiş, Mahakanlı çocuklar Japonya’da niye Kürtçe konuşuyormuş! Yahu bu ülke sadece kendi sınırları içerisinde yaşayan Kürt’e düşman değil; Sibirya’da, Japonya’da, dünyanın neresinde olursa olsun Kürt lal olsun dilini konuşmasın, kendi iradesini seçmesin diyor.

Gerçekten bu ülkedeki diğer halklara soruyorum; Kürtlerin kendi dilini konuşmasının bu ülkeye ne zararı var? Malazgirt’te kapıya açan, Çanakkale’de canını veren, vergi ödeyen, askerliğini yapan, bu ülkenin en zor döneminde Türkiye halklarıyla birlikte olan ve Türkiye demokrasisinin savunuculuğunu yapan Kürtlerin dilini konuşmaması Saadet Partililer, Refah Partililer, DEVA Partililer, Gelecek Partiler, CHP’liler için de büyük bir ayıp değil mi? 21’inci yüzyılda bir ülkede 20 milyonun üzerinde yaşayan bir halk dilini konuşamıyorsa bu 86 milyonun ayıbıdır.

Bu ülkede kardeş olacağız, barış içerisinde yaşayacağız, birbirimizi kucaklayacağız; dışarıdan oynananlar karşısında yek vücut olacağız ama biraz vicdanlı olacağız. Antep’i ve Türkiye’yi yönetenlere Japonya’da Kürtçe konuşan Kürt çocuklarının diline neden müdahale ettiğini sormalıyız. Kürtçe tiyatronun yasaklanmasının sebeplerini Antep İl Kültür Müdürlüğüne sormalıyız.

“Sandıkta bizimle yarışamayanlar hayali seçmen taşıyor”

Bir seçim süreciyle karşı karşıyayız. Ülkeyi yönetenlerin seçimlerde yapmadıkları hile, yalan, dolan yok. Bizimle sandıkta yenişemeyenler kayyım atadılar. Kayyımlar iki dönemdir bütün belediyelerimizi talan etti. Kayyım demek yolsuzluk demektir. Kayyımların Kürt illerinde yaptığı usulsüzlükleri eğer yol etseydik inanın buradan Japonya’ya yol olurdu. Bu kayyımcı zihniyet artık bölgede kayyımların tutmadığını görünce ne yapıyor peki? Belediye kazanacağımız 32 yerde hayali, kaçak seçmen taşıyor. Siirt ve Ağrı’ya Siirt ve Ağrılı olmayan binlerce seçmen götürüyor.

Sözde sandık, demokratik irade için kuruluyor ama Siirt’te 2 bin oyla kazandığımız yere 8 bin Siirtli olmayan seçmen taşıyorlar. Neymiş? Siirt’e bir tabur getirmişler ve o tabur seçim güvenliğini sağlayacakmış. Ya vallahi en büyük güvenlik sorunu sizsiniz! En büyük demokrasi sorunu sizsiniz! Emin olun tek bir memurunuz, amiriniz olmasa bile Kürtler sandıklarda hile yapmaz, yalan yapmaz. Hangi siyasi partiye oy çıkmışsa onu usulüyle yazar. Böyle bir dünya var mı? Şimdi biz bu seçimlere demokratik mi oldu diyeceğiz.

Bu seçimlerle halkın demokratik iradesi sonuçlara yansıyacak diyebilir miyiz? Diyemeyiz. Antep halkına bir çağrı yapmak istiyorum. Değerli Antepliler; onlar kaçak seçmen taşıyorsa, siz Kürt illerinde seçmen olan ama çeşitli sebeplerle kentinizde bulunan seçmenleri kendi olanaklarınızı kullanarak oy kullanmaları için göndereceksiniz ve seferber olacaksınız. Bir kaçak seçmene karşı iki tane helal seçmeni sandığına, kentine göndermek sizin boynunuzun borcudur.

Bize diyorlardı ki DEM Parti’nin adayları kırsaldan belirleniyor, başka yerlerden belirleniyor. Biz ne yaptık? Bugüne kadar dünyada hiçbir yerde olmayan bir sistem uyguladık. Amed, Batman, Siirt, Kars ve bütün Kürt illerinde adayları seçmeleri için halkın önüne sandıkları koyduk. Bizim adaylarımızı halk belirler ama AKP’nin adayları Saray koridorlarında belirleniyor. AKP’nin adayları tek kişi tarafından belirleniyor. Adayların halk tarafından belirlendiği dünyada eşi benzeri görülmemiş bu demokratik modeli hediye eden siz değerli halkımıza, partimize, çalışanlarımıza teşekkür ediyorum.

Partimiz sadece zulümle mücadele etmiyor; sadece adalet, kardeşlik, barış mücadelesi vermiyor, aynı zamanda merkeziyetçi, tekçi zihniyete karşı demokratik bir ders veriyor. Eş başkanlık sistemi demokratik bir derstir. Halk oylamasıyla adayları belirlemek demokratik bir derstir. Biz onlarla hem mücadele edeceğiz hem de onlara demokrasi dersi vereceğiz.

Antep’e 30 yıl önce de gelip gidiyordum. Gerçekten çok güzel bir kentti. Şimdi milyonlarca insanın yaşadığı, yeşil alanın olmadığı gri bir kent haline geldi. Ve bu gri kentle övünüyorlar. Siz Antep halkı bunu kabul etmemelisiniz. Antep’in kötü yönetildiğini en iyi siz bilirsiniz. Antepliler olarak bu talancı, bu demokrasi düşmanı, bu emekçi düşmanı yerel yönetimler anlayışını sandığa gömmelisiniz. Gücünüzü dayanışarak, işbirliği ve güç birliği yaparak ortaya koymalısınız. Tek tek kendi partimizde, kendi alanımızda mücadele ederek bu haksızlığı ve hukuksuzluğu durduramayız.

Antep halkının kent uzlaşısıyla; Kürt’ün, Arap’ın, emekçinin, yoksulun, Alevi’nin, kadının, gencin içerisinde yer aldığı bir dayanışmayla bu seçimlere girmesi gerekiyordu. Evet geç kalındı. Çünkü her siyasi partinin kendine göre kırmızı çizgisi vardı. Biz bu dönem kırmızı çizgileri ortadan kaldırdık. Sağcı, ırkçı, milliyetçi, halkları ve inançları yok sayan bu anlayışa karşı halkımıza dedik ki yerel demokrasiyi güçlendirmek için diğer siyasi partiler ve diğer kurumlarla ortaklaşarak adaylarınızı belirleyin.

Türkiye’nin birçok yerinde de partimiz kent uzlaşısı için elinden geleni ortaya koydu. Ancak maalesef muhalefetin de ortaklaşmaya, güç birliğine ne kadar kapalı olduğunu bir kez daha gördük. İtiraz edenler bir araya gelmeli, demokratik bir zeminde buluşmalı. Bu sistemi beğenmeyenler ortaklaşmalı. Türkiye’nin birçok yerinde kent uzlaşısıyla belirlediğimiz adaylarımızla birlikte seçimlere gireceğimizi belirtmek istiyorum.

Vakkas Dalkılıçların, Abdülsamet Sakıkların, Burhanettin Boluluların yoldaşları olan sizlerin mücadelesine 30 yıldır şahidim. Lütfen kendinize güvenin, umutlu olun, dik olun. Yürüttüğünüz demokrasi mücadelesinin ne kadar önemli olduğunun bilinciyle bir arada olun. Kazanırız kazanmayız demeyin. Partimizin belirlemiş olduğu adayların yanında kenetlenerek demokrasi düşmanlarına, kayyımcı zihniyete bu sandıklarda dersini verin.

Değerli siyasi parti temsilcileri, kurum temsilcileri bu çağrı da size: Kürt meselesi adil, eşitlikçi, bu ülke halklarının rıza gösterdiği ortak bir akılla çözülmediği müddetçe, bunlar ırkçılık, milliyetçilik, beka, vatan tamtamıyla her kötülüğü yapacak. En büyük kötülük nedir? Buraya gelmeden önce Antep Büyükşehir Belediyesinin yapmış olduğu en büyük karar nedir baktım. Normalde Antep mülteci ve göçmen kentidir.

Mültecilerin entegrasyonu için, yoksul ve emekçilerin daha rahat ve huzurlu nefes aldıkları bir Antep için kararlar alınması gerekirken; Anteplilerin ucuz su içmeleri, rahat ulaşım sağlamaları için karar alması gerekirken; Antep Büyükşehir Belediyesinin belediye meclisinde aldığı en fazla sayıdaki karar imardır. İmar alanlarının yeniden yapılandırılması ve imarla ilgili konularda karar çıkarmışlar. İmar demek rant ve para demektir. Bir belediye meclisindeki kararların yüzde 70-80’i imarla ilgiliyse, bilin ki burada hizmet yoktur, adalet yoktur, huzur yoktur. Bunlar ülkeyi yönetemedikleri gibi bu kenti de yönetemiyorlar.

İşte Kürt meselesi çözülmediği sürece bu rantçılar, ihaleciler, kayyımcılar çocuklarımızın geleceğini çalmaya devam edecekler. Kürt meselesi nasıl çözülür? Belki siz de soruyorsunuz. Kürt meselesi bizim Türk’ten, Arap’tan, Azeri’den, Çerkes’ten farklı olan dilimizin, kültürümüzün ve politik tercihlerimizin yaşam bulmasıdır. Kürt meselesi Kürtlerle çözülür, bu ülkenin ortak aklıyla çözülür, bu ülkedeki bütün siyasi partilerin ve toplumsal örgütlerin katıldığı bir zeminde çözülür. Kimle çözülür?

Türkiye’nin rahat nefes aldığı iki yıl vardı, 2013-2015 arası Çözüm Süreciydi. Hatırlarsınız asker cenazeleri, silahlı gençlerin cenazeleri gelmiyordu. Türkiye ekonomisinin pik yaptığı, insanların geleceğe umutla baktığı, kamplaşmanın ve kutuplaşmanın olmadığı bir 2 yıl yaşadık. Sayın Öcalan dedi ki demokratik bir cumhuriyette birlikte yaşayalım. Devlet aklı da buna ya inandı ya da işine geldiği için çözüm masası kurdu.

“100 yıldır inkar ettiniz de neyi çözdünüz?”

Şimdi birlikte yaşamak dışında şansımız var mı? Bizim gidecek başka evimiz yok, bu topraklar bizim. Bin yıllardır bu topraklarda birlikte kardeşçe yaşıyoruz, bin yıllarca yine yaşayacağız. Bu yok sayan, reddeden yönetimler bir gün gidecek. Hiçbir şey sonsuz değil, hiçbir zulüm daim değil. Bir gün mutlaka Türkler, “Yahu Kürt kardeşlerimiz bizim dilimizi konuşmuyor, Alevi yurttaşlarımız ve gayri Müslimler bizim gibi ibadet etmiyor” diyecekler.

Bir gün mutlaka Kürt ve Türk gençlerinin ölmesine yol açan bu anlayışı kesinlikle yerle bir edecekler, lanet okuyacaklar. Yeniden sesleniyorum; 2 değil, 2 değil 25-30 milyon Kürt yaşıyor burada ne yapacaksınız? 100 yıldır bastırdın, cezaevlerine attın, açlıkla imtihan ettin, dilini inkar ettin, neyi çözdün? Devletin politikası tutsaydı bu salon dolar mıydı? Dün Akdeniz’deki halk buluşmasına on binler gelir miydi? Demek ki devlet aklı bir yerde yanlış yapıyor.

Kürt meselesini çözmek istemeyenler bu ülkenin düşmanlarıdır. Kürt meselesini çözmeyenler asıl bölücülerdir. Kürt meselesini çözmeyenler, halkları karşı karşıya getiren ve düşmanlaştıran bir anlayışa sahiptirler. Cezaevlerinde açlık grevleri var. “Yahu kardeşim artık yeter. Aşımızdan ekmeğimizden bu savaşa giden paralar gitmesin. Kürt anasını görsün, dilini konuşsun, seçtiği iradesiyle kendini yönetsin” diyorlar. Niye yanaşmıyorlar, çünkü işlerine gelmiyor. Bu ülkenin geleceği için, gençler için, bu ülkedeki yoksullar emekçiler için, 86 milyon için, demokrasi için, demokratik cumhuriyet için iktidarı ve varsa devlet aklını Kürt sorununu demokratik yollarla çözmeye bir kez daha davet ediyorum.

Bir gün umarım hep birlikte Antep’te bu sorunları konuşmak yerine Türkiye’nin kalkınması ve barış içerisinde yaşaması için projelerimizi anlatırız. Umarım halklarımızı inkar eden anlayışı bu topraklara gömeriz, barışı, demokrasiyi ve özgürlükleri yeşertiriz.”

Paylaşın

DEM Partili Bakırhan’dan “Kent Uzlaşısı” Mesajı

Yerel seçimlere ilişkin değerlendirmelerde bulunan DEM Partili Tuncer Bakırhan, “Elimizden geleni yapmaya çalıştık ama maalesef hastalıklara sahip kimi siyasi akılların bir biçimiyle kentlerin ortak yönetimle yönetilmesine karşı bir direnci oldu. Buna rağmen birçok yeri zorladık. Kent uzlaşısı çerçevesinde adayların çıkması için elimizden gelen çabayı ortaya koyduk. Kimi yerlerde kent uzlaşısı da oldu” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Onlar muhtemelen önümüzdeki günlerde çalışma yürüten arkadaşlarımız tarafından kamuoyuna açıklanacak. Ama bazı yerlerde kadını, çevreyi ekolojiyi, Kürt’ü, Alevi’yi, farklıyı, ötekiyi dikkate almayan örneklerle karşılaştık. Biz sağcı, kentin dokusuna ve değerlerine aykırı bir insan için yıllarımızı vermedik. Bu kendisine muhalefetim diyen, iktidar olmak isteyen insanlara da bir mesajdır. Doğru, demokrat, kapsayıcı insanlarla buyurun kentler kendi dinamikleriyle kendilerini yönetsinler dedik. Bunu demeye de devam edeceğiz.”

Tuncer Bakırhan, açıklamasının devamında, “Dün kimi yerlerde adaylarımızı açıkladık, açıklamaya devam edeceğiz. Türkiye halklarına hayırlı olsun. Uzlaşma sağlamadığımız yerleri açıkladık. Uzlaşı olanaklarının olduğu yerlerde görüşmeler sürüyor. Umarım oralarda halkımızla ve desteğinizle birlikte kent uzlaşısını sağlayarak herkesin temsil edildiği ortak yönetimler oluşturabileceğimiz bir zemin yakalarız” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Mersin’de sivil toplum kuruluşları (STK) temsilcileriyle bir araya geldi. Burada konuşan Tuncer Bakırhan, şu ifadeleri kullandı:

“Mersin’in bütün renkleri hepinizi saygıyla selamlıyorum. Katılan kurumların listesine baktım. Mersin’deki bütün renkleri, inançları temsil eden bu mozaik bizi sevindirdi. Aslında tam da DEM Parti bu salonda oturan bileşenler demektir. DEM Parti Kürt’tür, Türk’tür, emekçidir, yoksuldur, Tahtacı’dır, kadındır, ekolojistir, gençtir, emekçidir. Dolayısıyla bu salonda arkadaşlarımla birlikte olmaktan dolayı mutluluk ve gurur duyuyorum.

Eminim çok değerli eleştiri, öneri, analiz ve yorumlarınızı da alacağız. Çok stratejik konularda daha çok yereli esas alıyoruz, yereli dikkate alıyoruz. Yereli dikkate almayan, onun düşüncelerinden azade olan her yaklaşım yarım ve eksik kalmıştır. Kesinlikle böyle bir anlayışın başarıya ulaşma şansı yok. Biz devrimciler, demokratlar, Kürtler, toplumun bütün renklerini oluşturanlar konuşarak, anlaşarak, anlayarak, anlatarak yol alabiliriz. Çünkü zor bir süreçle karşı karşıyayız.

Dünya hiçbir dönem olmadığı kadar adaletsiz. Adalet adına oluşturulan kimi kurumların bir işlevi ve karşılığı yok. Olsaydı, Filistin’deki zulmü, katliamı ve işgali görürdü. Olsaydı, Rojava’da okulların, enerji ve eğitim sahalarının üzerine bombalar yağmazdı. Olsaydı, İran’da insanca yaşamak isteyen gençler, aydınlar, yazarlar her gün idam sehpasına gitmezdi. Olsaydı, dünyanın neredeyse 3’te birinin gözü başka bir sınırı geçmekte olmazdı. Dünya sistemi, hegemonik güçler maalesef daha fazla zenginleşmek, daha fazla sömürmek için çatışmalar ve savaşlarla kendi krizlerini örtmeye çalışıyorlar. Bugün dünyanın birçok yerindeki çatışmalar ve savaşlar da buna bir örnektir.

Ukrayna’dan tutalım Filistin’e, Rojava’ya kadar dünyanın başka başka coğrafyalarında savaş ve çatışmalar var. Savaşları halklar istemiyor. Eminim, halklar her gün idam edilen Kürtler için üzülüyordur. Rojava’ya düşen her bombaya Mersin’deki bu rengarenk salon eminim üzülüyordur. Biz her gün milliyetimiz, kimliğimiz, inancımız fark etmeden Filistin’de hayatını kaybeden insanların acısını yüreğimizde hissediyoruz. İnsan olmanın bir gereği de budur: Katledilenin, ezilenin, sömürülenin kim olduğuna bakmaksızın ona sahip çıkmak.

Ortadoğu’da ciddi bir kaos var, ne olacağı belirsiz. Her birimiz kaygıyla izliyoruz. Türkiye de bundan azade değil. Türkiye de bu merkezin orta yerinde duruyor. Bizi düşündüren, kaygılandıran bir durum söz konusudur. Türkiye demokratik olsaydı, ülkede yeterince özgürlük olsaydı, Ortadoğu’da çok iyi bir örnek olabilirdi. HEP’ten bugüne geleneğinden geldiğimiz bütün siyasi partiler aynı şeyi söylüyor. Ortadoğu’daki bu karanlığa, çölleşmeye, çürümeye karşı aslında burası bir model olabilirdi.

Tam da bunun mücadelesini veriyoruz. 40 yıldır demokrasi olsun, özgürlük olsun diye çalışıyoruz. Kürt ile Türk’ün bir sorunu olmadığını, Alevi ile Sünni’nin bir sorunu olmadığını, bunu yaratanın sistemin kendisi olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Başka bir kurtuluşumuz yok. Kürt’ü, Alevi’yi, Tahtacı’yı kapsamayan, emekçinin geçimini düşünmeyen hiçbir sistemin, hiçbir düşüncenin başarıya ulaşma şansı yok.

Dünyayı saran kaos ve kriz dalgası Türkiye’de de fazlasıyla kendisini hissettiriyor. Paranın pul olduğu, insanların geçinemediği, yılda 740 bin öğrencinin üniversiteyi bıraktığı ya da kaydını dondurduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Yani bir zamanlar insanlar üniversiteye gitmek için gecesini gündüzüne katarken, şimdi üniversitede okuma hakkı kazanan 740 bin öğrenci kaydını dondurup okumaktan vazgeçiyor. Türkiye’de asgari ücretle insanlar geçinemiyor. Türkiye’de emekliler zaten açlık sınırının altında bir yaşamla mücadele ediyorlar. Bir kartopu olduk. En yoksulun, en emekçinin cebinde bile 2-3 tane banka kartı bulunuyor.

Birinden çektiği parayı, diğerinin asgarisine yatırıyor. Oradan çekiyor, diğerine yatırıyor. Bunu hepimiz görüyoruz. Görünmeyen bir tablo yok ama önlemi alınmayan bir tablo var. Çünkü o emekçiye giden paranın başkalarının cebine inmesi gerekiyor. Başkalarının daha da zenginleşmesi gerekiyor. Dolayısıyla birileri zenginleşirken Türkiye’deki emekçiler, emekliler, çalışanlar, işsizler gittikçe yoksullaşıyor. İnsanlar açlık sınırı altında bir yaşam sürdürmek zorunda kalıyorlar. Evet, biz buna itiraz ediyoruz. Burada bulunan değerli kurum temsilcileri de aynı şeyi düşünüyor. Biz izlersek, itiraz etmezsek, bir araya gelemezsek, işte yaşayacağımız Türkiye aşağı yukarı budur.

Hukukun olmadığı, AYM kararlarının bile tanınmadığı, seçilmiş milletvekillerinin -ki daha önce eş genel başkanlarımız ve belediye eş başkanlarımız dahil olmak üzere biz de maruz kaldık- cezaevine yollandığı, her an herkesin evine, işine kayyımın atandığı bir rejimle karşı karşıyayız. Her gün insanlar intihar ediyor. Bunu neye bağlayacağız? Bir cinnet toplumu haline geldik. Halklar hiçbir dönem olmadığı kadar karşı karşıya geldi. Niye? Devletin ırkçı, milliyetçi, yok sayan siyasetinden dolayı.

Şimdi Akdeniz’de, Mersin’de size soruyorum: Allah aşkına, yüzyıllardır beraber yaşıyoruz ama diyebilir misiniz Kürtler ya da Araplar gerçekten birbiriyle ciddi bir sorun yaşıyor? Hayır! Sorunu yaşatmak isteyen sistemin kendisidir. Çünkü onlara kan ve can veren milliyetçiliktir, ırkçılıktır. MHP milliyetçilik, ırkçılık yapmazsa neyin siyasetini yapacak? MHP emekçiden yana bir siyaset yapabilir mi? Demokrasi, özgürlük dersen en yabancısı olan bir siyasi partidir. Dolayısıyla bu milliyetçi ve ırkçı politikaları hep birlikte Mersin’den ve Türkiye’nin dört bir yanından defetmemiz gerekiyor. Aksi halde çocuklarımız bundan etkilenecek.

Türkiye ekonomik olarak zaten kötü yönetiliyor ama demokratik olarak, hukuk olarak da kötü yönetiliyor. Ciddi bir çürüme var. Daha önce çocuklarımız sigarayı bile rahat içemezken, şimdi mahallelerimizde ve sokaklarımızda uyuşturucu kol geziyor. Kürt’ün, Alevi’nin, emekçinin hak aradığı her yeri izleyen, bir tweet atanı köşe bucak arayıp bulan bu sistem Akdeniz’de, Siirt’te, Batman’da kimin uyuşturucu sattığını bilmiyor mu? Biliyor ama çürütüyor. Çünkü kendi çocukları güvenli limanlardadır.

Kendi çocukları, insanlarımızın yaşadığı sokaklarda yaşamıyor. Onların ne yaşadıkları bu ülkeyi yönetenlerin çok umurunda değil ama bizim umurumuzda olmalı. Çünkü biz ezilenler adına, emekçiler adına mücadele yürüttüğümüzü söyleyen kurumlarız, siyasi partileriz. Biz bir araya gelemezsek, biz işbirlikleri ve ittifaklar oluşturamazsak; bu zalim ve faşizan, bu yok sayan sistemi nasıl gerileteceğiz? Buyurun size bu soruyu soruyorum. Eminim bu sorunun cevabını söz aldığınızda siz cevaplarsınız. Hep birlikte ortak bir akıl ortaya çıkarırız.

“Meselelerin üzerinin örtüldüğü bir Türkiye’de hiçbirimiz mutlu olmuyoruz”

2 yılda 4 siyasi parti ismi değiştiren bir siyasi partinin eş genel başkanı olarak konuşuyorum. Dün bir büyükelçi gelmişti. Biz 2 yılda 4 kez siyasi parti ismi değiştirdik dediğimizde şaşırdı. Neredeyse 40 yıldır her iki yılda bir siyasi partimiz kapanmış, ismi değişmiş. Diyebilir miyiz bu ülkede siyasi partiler özgürce siyaset yapıyor? Aslında hepimiz tabloyu görüyoruz ama bu tablo karşısında ne yapacağımız konusunda farklılıklarımız var. Her birimiz kendi partisiyle, kendi programıyla, kendi kırmızı çizgileriyle hareket ettiği müddetçe emin olun bu sistem güçlenecek, büyüyecek ve gün gelecek belki bu salonlarda toplantılar da yapamayacağız.

Ama biz Kürt niye anadilini konuşmuyor, Tahtacılar niye özgür ve eşit yaşamıyor, Alevilerin cemevleri neden ibadethane statüsüne kavuşmuyor, uyuşturucuya ve çeteleşmeye hayır, bu yolsuzluk düzenine hayır demediğimiz sürece maalesef sadece buralarda konuşmak durumundayız. İtiraz ediyoruz, itiraz etmeye devam ediyoruz. Cezaevlerinde bir açlık grevi var işte tüm bu zulüm karşısında. Tecrit politikası kaldırılsın diyor insanlar. Ne kötülüğünü gördük iki yıllık Çözüm Sürecinin? Daha huzurlu değil miydik, daha mutlu değil miydik? Türkiye meselelerini daha açık ve şeffaf konuşmuyor muyduk? Dolayısıyla meselelerin üzerinin örtüldüğü, yok sayıldığı, inkar edildiği bir Türkiye’de hiçbirimiz mutlu olmuyoruz.

Allah aşkına niye biz anadilimizi konuşmayalım, kime ne zararı var? “Hun bixêr hatin hun çawa nin” demenin bu ülkeyi böldüğünü kim bize açıklayabilir? “Ehlen ve sehlen” dediğimizde hangi ülke bölünmüş? Dolayısıyla birbirimize ihtiyacımız var. Mesele seçim değil seçim sonuçları değil, çıkardığımız vekil sayısı, aldığımız belediye sayısı değil. Mesele bu ülkenin geleceğidir, çocuklarımızın geleceğidir. Mersin olarak itirazımızı ortaya koyalım, taleplerimizi ortaya koyalım. Dayanışalım, birbirimizi eleştirelim, birbirimizi besleyelim. Başka çıkar yolumuz yok. İstanbul da İzmir de böyle olsun. Bizi kandıran ve oyalayan birbirinden farklı siyasi anlayışların bu ülkeye kattığı bir şey yok.

Can Atalay’ı cezaevine gönderen ana muhalefet partisinin dokunulmazlığın kaldırılmasına dönük verdiği destektir. Selahattin Demirtaş’ı, Gültan Kışanak’ı, milletvekillerimizi, belediye başkanlarını oraya gönderen bizzat “Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz” diyenlerdir. Bu olmasaydı, Can Hatay halkıyla olacaktı. Vekillerimiz bugün sizinle olacaktı. Dolayısıyla uyarıcı da olmamız lazım. Siyasi partileri demokratik bir zemine çekmek gibi sizin büyük bir görev ve sorumluluğunuz var.

Son yapılan milletvekili seçimlerinden sonra Mersin ve Adana’da da toplantılar yaptık. Orada katılımcılar, Adana dikkate alınsaydı bu sonuçlar olmazdı, Mersin’in yerel özgünlükleri dikkate alınsaydı Akdeniz böyle olmazdı dedi. Aslında Kürtlerin de Türkiye’de yaşayanların da ortak düşüncesini dile getirmişti. Biz de düşündük taşındık ve dedik ki sistem karşıtı olduğunu söyleyen, demokratik olduğunu söyleyen, merkeziyetçiliğe karşı ademi merkeziyetçi bir yapıyı savunan bir partinin adaylarını merkez belirlememeli. Sandık koyduk, belki eksiklikler ortaya çıktı.

“Demokrasiyi söz olarak dile getirmeyeceğiz”

Ancak eşi benzeri olmayan bir sistem uyguladık. Dünyanın birçok yerindeki deneyimleri izledik. Bazı partiler sadece kendi üyeleriyle adaylarını belirliyor, bazı partiler seçilmiş delegelerle adaylarını belirliyor. Biz kentin tüm dinamiklerini kattık. Kent dinamiklerinin tamamıyla birlikte halkımız sandıklarda kendi adaylarını çıkardı. İki yılda 4 isim değiştiren bir siyasi parti, bütün deneyimli yöneticileri cezaevinde olan bir siyasi parti olarak Türkiye’ye demokrasi dersi veriyoruz. Kimseyi kandırmak için, siyaset yapmak için bunu yapmıyoruz. Hatay halkının yuhaladığı bir aday, yerel dikkate alınsaydı merkez tarafından belirlenir miydi? Ya da rantçlıkla anılan kimi siyasetçiler, yerel dikkate alınsaydı belirlenir miydi?

İşte biz sizlerle birlikte, adalet nöbetinde ziyaret ettiğimiz Barış Anneleriyle birlikte demokrasiyi sadece söz olarak dile getirmeyeceğiz, pratik sahada da uygulayacağız. Hatta yeri geldiği zaman sizin kararınızla birlikte seçimi beklemeden geri çekme hakkımızı da kullanacağız. İlkelerimize, politikalarımıza, halklarımızın ortak değerlerine hizmet etmeyen birine 5 yıl mecbur mu kalacağız? Buradaki bu akıl, bu vicdanlı toplum, Kürt’ün ve Alevi’nin başarısını hisseden bu toplum aynı zamanda geri çekme hakkına da sahip olmalıdır.

Son seçimden sonra yaptığımız toplantılardan bizler büyük dersler çıkardık. Birlikte başarmamak için hiçbir sebep yok. Eskiden devrimciler “Devrimin objektif subjektif koşulları oluşmuştur” derdi. Belki devrimin objektif subjektif koşulları yoktur ama kesinlikle demokrasinin ve ortak değerlerimizin kazanmasının objektif subjektif koşulları oluşmuştur. Demokrasi yok, hukuk yok, özgürlük yok; işsizlik var, yoksulluk var, açlık var, kadın katliamı var. Çevre hiçbir dönem olmadığı kadar AKP’li müteahhitlere peşkeş çekilmiş. Objektif koşullar nedir? Sadece bunun önünde tek bir engel var: Bir olamıyoruz, güç birliği yapamıyoruz, ortak olamıyoruz.

Ortak adayımız, ortak yönetimimiz diyemiyoruz. Birlikte yönetme konusunda hala eksiklerimiz var. Bunları giderebilirsek başarırız. Parlamento bu salondaki kadar nitelikli değil, buradaki kadar toplumun renklerini yansıtmıyor. O zaman oraları değil buraları merkezlere koymak lazım. Önümüzdeki dönemlerde yine sizlerle bir araya geleceğiz. Çünkü zor bir süreçten geçiyoruz ve her konuda danışacağız. Ama lütfen siz de bizleri rahat bırakmayın. Yazın çizin, öneri sunun. Bu ülkenin kötü gidişatına isyan edenler, çocuklarımız için yaşanılır bir ülke isteyenler bizi rahatsız etsin.

Birlikte aşacağız. Emin olun hiçbir dönem olmadığı kadar, Türkiye’de demokrat, devrimci ilerici, sol sosyalist parti ve gruplarla işbirliğine elimizi açtık. Eğer bir şey olmuyorsa ya da eksik oluyorsa, tamamına ermiyorsa DEM Parti ile ilgili bir durum yok. DEM Parti demokrasi mücadelesi veriyor. Demokrasiye, halkımıza ve barışımıza hizmet edecek, emekçilerin rahat bir nefes almasını sağlayacak her şeyi yaparız. Her konuda konuşup tartışırız ama bu konuda her şeyi yapma hakkını kendimizde görüyoruz. Çünkü bunlar hepimizin ortak değerleridir. Elimizden geleni yapmaya çalıştık ama maalesef hastalıklara sahip kimi siyasi akılların bir biçimiyle kentlerin ortak yönetimle yönetilmesine karşı bir direnci oldu.

Buna rağmen birçok yeri zorladık. Kent uzlaşısı çerçevesinde adayların çıkması için elimizden gelen çabayı ortaya koyduk. Kimi yerlerde kent uzlaşısı da oldu. Onlar muhtemelen önümüzdeki günlerde çalışma yürüten arkadaşlarımız tarafından kamuoyuna açıklanacak. Ama bazı yerlerde kadını, çevreyi ekolojiyi, Kürt’ü, Alevi’yi, farklıyı, ötekiyi dikkate almayan örneklerle karşılaştık. Biz sağcı, kentin dokusuna ve değerlerine aykırı bir insan için yıllarımızı vermedik. Bu kendisine muhalefetim diyen, iktidar olmak isteyen insanlara da bir mesajdır. Doğru, demokrat, kapsayıcı insanlarla buyurun kentler kendi dinamikleriyle kendilerini yönetsinler dedik. Bunu demeye de devam edeceğiz.

Dün kimi yerlerde adaylarımızı açıkladık, açıklamaya devam edeceğiz. Türkiye halklarına hayırlı olsun. Uzlaşma sağlamadığımız yerleri açıkladık. Uzlaşı olanaklarının olduğu yerlerde görüşmeler sürüyor. Umarım oralarda halkımızla ve desteğinizle birlikte kent uzlaşısını sağlayarak herkesin temsil edildiği ortak yönetimler oluşturabileceğimiz bir zemin yakalarız.

“Her şeye rağmen bizi yenemediler”

Sistem bizi rahat bırakmıyor. Her şeye rağmen bizi yenemediler, şimdi kaçak seçmenlerle irademizi gasp etmeye çalışıyorlar. 32 yerleşim yerinde -ki bunların tamamı Kürt coğrafyası- ciddi bir taşıma yapmışlar. İktidarın zaten her şeyi kaçak, her şeyi illegal. Başkalarını illegal diye suçluyorlar ama bu kadar illegalize olmuş, bu kadar illegal yol ve yöntemler kullanan başka bir siyasi parti tanımadık. Bunlar gerçekten şaşırtıcı düzeyde oyunlar oynuyorlar. Siirt’te 1500 oyla yerel yönetimleri kazanmıştık, 7 bin kaçak seçmen getirmişler. Bolu’dan bir tugayı getirip seçmen yapmışlar. Sadece seçim günü 7 bin kişi gelip oy kullanacak ve aynı saatte gidecek.

Ne Siirt’in büryanını yiyecek ne ayranını içecek ne koçer halkımıza bir merhaba diyecek. Tek kelime Kürtçe bilmiyor ama orada Kürtlerin ve Arapların iradesini gasp edecek, hileyle belediyeyi kazanacak. Böyle bir vicdan, böyle bir adalet olabilir mi? Uludere’de oy kullanan seçmen sayısı 2800, oradan tek bir oy alamıyorlar. Ne yapmışlar? 3200 yani ilçenin seçmeninden fazla kolluk kuvveti kaydırmışlar. AKP-MHP iktidarı orada seçim güvenliği sağlıyormuş. Uludere 2800 seçmen var, 3200 seçmen kaydırarak nasıl bir güvenlik sağlıyorsun? Her seçmene 1,5 kolluk kuvveti göndermiş. Hangi siyasi partinin ağzından bunu duydunuz? Kaçak seçmen var. Hırsızlık ve yolsuzluk yetmiyor, seçmeni de artık kaçak yapıyorlar. Dolayısıyla tüm bunlara rağmen direneceğiz.

Eyvallah etmeyeceğiz. Eyvallah eden bir gelenekten gelmiyoruz. Her birimiz birçok şeyi görerek buralara geldik. Onlar kaçak seçmen taşıyorlar, itirazlarımız reddedildi. Suç duyurusunda bulunacağız. Ancak biz burada bir şey yapabiliriz. Mersin iyi bir örnek bu konuda. Onlar Siirt’e 7 bin seçmen mi taşıdı, biz Mersinli devrimci demokratlar olarak Akkuyu’da çalışan 1500-2000 Siirtli’yi olanaklarımızla Siirt’e taşıyabiliriz. Size adres de veriyorum. Akkuyu’da 2 bine yakın Siirtli seçmen yaşıyor. Sizden destek istiyoruz. Dayanışalım. Kapıları tek tek çalın; Batman’da, Siirt’te, Kars’ta, Dersim’de seçmen olup gidemeyen insanların gitmesine katkı sunun. Bu toplantımızın en önemli konularından birisi budur.

Emin olun bütün bunlara rağmen moralimiz yerinde, direniyoruz. Anahtar rolümüzü koruyoruz. Yılmadık, pes etmedik, mücadelemizi daha güçlü bir şekilde devam ettiriyoruz. 31 Mart’tan sonra da alacağımız bütün belediyelerde Mersin’deki bu renkliliğe hizmet etmeyen hiçbir anlayışı barındırmayacağız ki bizden dahi olsa. Belediyeleri halkın, halkların, inançların evi yapacağız. O eve girdiğiniz zaman hangi dili, inancı taşıdığınızın bir önemi yok, insansınız. O kentin dinamiğisiniz. O yerel yönetimler de bu ilkeler esasında size davranmak, hizmet vermek zorundadır. Partim adına ve heyet adına hepinize teşekkür ediyorum.”

Paylaşın

DEM Partili Meral Danış Beştaş: Bekle Bizi İstanbul

DEM Parti’nin seçimlerde İstanbul eşbaşkan adayı Meral Danış Beştaş, “Kadınların iradesiyle, gençliğin coşkusuyla, halklarımızın gücüyle büyüyeceğiz. Haydi hep birlikte halayla, horonla, zeybekle kucaklaşmaya. Başlıyoruz, bekle bizi İstanbul!” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) İstanbul Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkan adayı Meral Danış Beştaş, adaylığının açıklanmasından sonra ilk sosyal medya paylaşımını yaptı.

Türkçe ve Kürtçe olarak yaptığı paylaşımda Meral Danış Beştaş, “Bekle bizi İstanbul” dedi.

“İstanbul Serhat’tır, İstanbul Çukurova’dır, İstanbul Trakya’dır, İstanbul Botan’dır, İstanbul Amed’dir, İstanbul Karadeniz’dir, İstanbul Ege’dir, İstanbul Anadolu’dur… Merhaba İstanbul.

İstanbul’u eşitliğin, hoşgörünün, barışın merkezi yapacağız. Cami’lerimizle, Cemevleri’mizle, Kilise ve Sinagog’larımızla zenginleşeceğiz.

Kadınların iradesiyle, gençliğin coşkusuyla, halklarımızın gücüyle büyüyeceğiz. Haydi hep birlikte halayla, horonla, zeybekle kucaklaşmaya. Başlıyoruz, bekle bizi İstanbul!”

Meral Danış Beştaş kimdir?

5 Nisan 1967 yılında Mardin Mazıdağı’nda dünyaya gelen Meral Danış Beştaş, İnsan Hakları Derneği’nde üç dönem yöneticilik yaptı.

Diyarbakır Barosu Yönetim Kurulunda iki dönem yöneticilik ve baro başkan vekilliği görevini yürüten Meral Danış Beştaş, Diyarbakır Barosunun Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezinde başkanlık yaptı.

1999 yılında Almanya/Weimar İnsan Hakları Ödülü’nü alan Meral Danış Beştaş,, birçok ulusal ve uluslararası platformda kadın hakları, insan hakları, adil yargılanma hakkı, geçmişle yüzleşme ve hakikatlerin ortaya çıkarılması konularında tebliğler sundu.

Meral Danış Beştaş, 25 ve 26. Dönemlerde Adana, 27. Dönemde Siirt Milletvekili seçildi. Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkan Yardımcılığı ve HDP Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı görevlerini yürüttü.

TBMM’de kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu Üyeliği görevini ifa eten Meral Danış Beştaş, Anayasa Komisyonu ve İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Üyesi ve Çocuk Hakları Alt Komisyonu Kâtip Üyesi olarak görev yaptı. HDP Grup Başkan Vekilliği görevini yürüttü.

Meral Danış Beştaş, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkan Vekilidir.

Paylaşın

DEM Parti, İstanbul Yarışına Meral Danış Beştaş Ve Murat Çepni İle Katılıyor

DEM Parti, 31 Mart’ta yapılması planlanan yerel seçimlerde sonucu en çok merak edilen İstanbul’da adaylarının Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni olduğunu açıkladı. Açıklama parti sözcüsü Ayşegül Doğan tarafından yapıldı.

Haber Merkezi / İstanbul’da mevcut belediye başkanı ve CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu ile AK Parti’nin adayı Murat Kurum’un adı öne çıkıyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin seçim hazırlıklarına ilişkin bilgi verdi ve güncel gelişmeleri değerlendirdi. Doğan şunları söyledi:

“Kıymetli ilgilerini ve dikkatlerini bize çevirenleri, DEM Parti adına tek tek sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Cizre’den geliyorum, ayağımın tozuyla karşınızdayım. 1 Şubat’tan bu yana Kars ve Van’dan başlayarak ilerleyen Özgürlük Yürüyüşü bugün 9’uncu gününde. Yeni duraklarda devam ediyor, çok coşkulu ve heyecanlı buluşmalar ve karşılamalarla devam ediyor. Özgürlük Yürüyüşü eşitlik, özgürlük, adalet ve barış talebi ile 15 Şubat’a kadar devam edecek. Buradan Özgürlük Yürüyüşçülerine azimleri, kararlılıkları ve yarattıkları umut için DEM Parti adına en sıcak selamlarımızı gönderiyorum.

Tecrit sadece İmralı Adası’nda veya hapishanelerde değil; ne yazık ki çoğumuzun hayatında. İşte bu yüzden tecrit her yerde diyoruz. İtiraz hakkımız, adalet talebimiz, ifade ve düşünce özgürlüğümüz kuşatılmış vaziyette. Bu yüzden tecrit her yerde. Tecrit bir kartopu gibi büyüyerek ne yazık ki Türkiye’yi rehin alıyor. Kartopu büyüyor, çünkü ülkenin her bireyine tek tek yeni bir yaşam biçimi ve formu dayatıyor. İşte buna karşı yürüyen Özgürlük Yürüyüşçülerine buradan selam olsun.

“Hesap soracağız, helalleşmeyeceğiz”

Hatay’da, Adıyaman’da, Maraş’ta büyük yıkımın yarattığı acılara rağmen itirazlarını, isyanlarını ve seslerini yükselten herkese, tüm acılı depremzedelere bir kez de yalnız olmadıklarını söylüyoruz. Yaşananlar, bizlere bu acıları reva görenler, gördürmeye devam edenler unutulmayacak, unutturulmayacak. Mutlaka takipçisi olacağız. Hesap soracağız, helalleşmeyeceğiz. Bunun da ayrıca bilinmesini istiyoruz. Toplumsal talepleri, önerileri, itiraz ve isyanları en çok duyan parti olarak birlikte hesap soracağız, birlikte affetmeyeceğiz ve birlikte helalleşmeyeceğiz. Türkiye’de hangi koşullarda ve nasıl yerel seçimlere hazırlandığımızı, işte bu acı olayları da yaşananları da her açıklamamızda hatırlatarak başlıyoruz. Basın toplantımızın bir gündemi de yerel seçimler.

Geçen hafta toplanan Merkez Yürütme Kurulumuz sonrası aldığımız kararları da sizlerle paylaşmıştım. O gün de hatırlamıştım, bugün de hatırlatmak istiyorum. Parti olarak aldığımız tüm kararlarda, Türkiye’nin çok çeşitli yerlerinde yaptığımız çeşitli buluşmalar, halk buluşmaları ve toplantılardaki talepler, eleştiriler ve öneriler belirleyici oldu.

Merkezi Seçim Koordinasyonu çalışmalarımız netleştikçe aşama aşama sizlerle paylaşıyoruz, paylaşmaya da devam edeceğiz. Yeni bir aşamadayız bugün itibariyle. Gelinen aşamada ön seçim, eğilim yoklaması ve kent uzlaşısı kapsamında belirlenen seçim bölgelerini ve adaylarımızı açıklamaya devam ediyoruz. Kent uzlaşısı hem ön seçimi hem eğilim yoklamasını hem de çeşitli yan yana gelişleri kapsayan ve bizim 2024 31 Martı’na hazırlanırken hazırlıklarımızı sürdürdüğümüz bir çerçeve. Adaylarımız il il şöyle:

Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Ayşe Serra Bucak Küçük – Doğan Hatun
Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Devrim Demir – Ahmet Türk
Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Neslihan Şedal – Abdullah Zeydan

Bursa Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Kasım Yıldırım – Bilmez Erboğa
Antalya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Kemal Bülbül – Nesibe Bahadır
Eskişehir Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Gamze Toprak – Suat Başaraner
Denizli Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Cevahir Kayar – Hanifi Yıldırım
Sakarya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Engin Güleser – Emine Melis Tantan

Konya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Gülbahar Gündüz – Bülent Kılıç
Samsun Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: İnci Aydın – Hasan İlten
Ordu Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Zeynep Toptaş Yılmaz – Necmettin Durmuş
Trabzon Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Leyla Üzüm – Samedin Gündoğan
Kayseri Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı: Remziye Erener – İhsan Sarıyar

Kahramanmaraş Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Fatma Şıkyürek – Ali Ardıç
Malatya Büyükşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Sevim Şimşek Bayram – Abdulvahap Ekim
Ağrı Belediye Eşbaşkan adayları: Hazal Aras – Memet Akkuş
Batman Belediye Eşbaşkan adayları: Gülüstan Sönük – Mehdi Öztüzün
Bitlis Belediye Eşbaşkan adayları: Sümeye Kızıltepe – Enver Barin

Hakkari Belediye Eşbaşkan adayları: Viyan Tekce – Mehmet Sıddık Akış
Iğdır Belediye Eşbaşkan adayları: Nejla Kum – Mehmet Nuri Güneş
Kars Belediye Eşbaşkan adayları: Arzu Savaş Derman – Kenan Karahancı
Siirt Belediye Eşbaşkan adayları: Safiye Alağaş – Mehmet Kaysi
Bolu Belediye Eşbaşkan adayları: Birsen Baş – Veli Saçılık

Yalova Belediye Eşbaşkan adayları: Songül Hacıoğlu Dağ – Cengiz Topbaşlı
Çanakkale Belediye Eşbaşkan adayları: Canan Aytaç – Çetin Avcı
Sivas Belediye Eşbaşkan adayları: Semiha Şahin – Cemal Pir
Erzincan Belediye Eşbaşkan adayları: Elmast Tolmaç – Birhat Onuk
Uşak Belediye Eşbaşkan adayları: Azize Karadağ – Ahmet Ak

Artvin Belediye Eşbaşkan adayları: Fatma Biçer – Levent Serhan
Edirne Belediye Eşbaşkan adayları: Aylin Hacaloğlu – Mevlüt Aykoç
Giresun Belediye Eşbaşkan adayları: Feride Kızgit – Ümit Bozan
Kırıkkale Belediye Eşbaşkan adayları: Şehmiran Güneş – Razi Taşkın
Kırklareli Belediye Eşbaşkan adayları: Arzu Fırat – Adnan Aydın

Kırşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Kadriye Turan – Cemil Akkaş
Yozgat Belediye Eşbaşkan adayları: Merve Eylül Bütün – Bager Aşkın
Zonguldak Belediye Eşbaşkan adayları: Çağla Özgençtürk – İbrahim Nebioğlu
Tokat Belediye Eşbaşkan adayları: Dilber Demir – Reşat Yıldız
Sinop Belediye Eşbaşkan adayları: Filiz Yalçın – Erol Aydemir

Rize Belediye Eşbaşkan adayları: Nurettin Aydın – Semanur Akar
Niğde Belediye Eşbaşkan adayları: Başak Caner Aktaş – Hacı Zırığ
Nevşehir Belediye Eşbaşkan adayları: Helin Elif Geyik – Erdem Eren Bektaş
Kütahya Belediye Eşbaşkan adayları: Sibel Temel – Hakan Etemoğlu
Kastamonu Belediye Eşbaşkan adayları: Hatice Uçar – Yakup Akyol

Gümüşhane Belediye Eşbaşkan adayları: Gülşen Işık – Abdulsamed Gültekin
Çankırı Belediye Eşbaşkan adayları: Azize Akoğlu – Veysel Yıldırım
Burdur Belediye Eşbaşkan adayları: Fatma Arslan – Tamer Kaş
Bayburt Belediye Eşbaşkan adayları: Tülay Kılınç – Recep Özmen
Bartın Belediye Eşbaşkan adayları: Leyla Danış – Kemal Eroğlu

Bilecik Belediye Eşbaşkan adayları: Züleyha Çengel – Ömer Ege
Karabük Belediye Eşbaşkan adayları: Emine Kaya – Adnan Aksu
Isparta Belediye Eşbaşkan adayları: Meral Karakuş – Nizam Aktepe
Afyonkarahisar Belediye Eşbaşkan adayları: Zehra Yalçın – Sezer Erikli
Amasya Belediye Eşbaşkan adayları: Güvercin Ünaldı – Reşit Güneç

Düzce Belediye Eşbaşkan adayları: Ayfer Fatma Çelik – Zabit Vurdu
Aksaray Belediye Eşbaşkan adayları: Hanife Gedik Başer – Azad Demirağ
Akdeniz Belediye Eşbaşkan adayları: Hoşyar Sarıyıldız – Nuriye Arslan
Cihanbeyli Belediye Eşbaşkan adayları: Eylül Yaylacı – Hasan Ateşci
Kulu Belediye Eşbaşkan adayları: Ayşe Özdemir – Bekir Karakurt

Vakit geldi, İstanbul diyorsunuz bekliyorsunuz. İstanbul’u açıklamadan önce parti olarak bazı açıklamalar yapmak istiyoruz. Tüm bu kararları halk oylamaları, ön seçim ve eğilim yoklamasıyla aldık dedik. Ama bizi bu sürece getiren bazı hatırlatmalar da yaptık. Yüzlerce halk buluşması dedik. Alanlardayız, meydanlardayız dedik. DEM Parti çatısı altında yan yana gelen demokrasi güçleriyle birlikte alıyoruz bu kararları dedik. Amacımız o güçleri çoğaltmak, bu sesleri ve yan yana gelişleri daha da büyütmek dedik en başından beri.

İstanbul’u açıklamadan önce size yine bir hatırlatma yapmak istiyorum. 4 Aralık’ta burada MYK’da çıkan eğilimi açıkladığımızda; yani Türkiye’nin her yerinde seçime kendi adaylarımızla girme eğilimini açıkladığımızda bunu Parti Meclisine götüreceğimizi açıklamıştık. PM’de bu öneriler değerlendildi, ardından bir yazılı açıklama yapıldı. DEM Parti olarak bu açıklamadan sonraki tartışmaları, analizleri, yorumları, değerlendirmeleri bizler de izliyoruz. Gelinen aşamada bu açıklamadan bazı hatırlatmalar yapma ihtiyacı hissettik. O gün vereceğimiz kararlar ve kuracağımız stratejik denklemlerle bütün Türkiye halklarımıza kazandıracağız dedik.

Parti Meclisi toplantısından sonra, yerel seçimlere ilişkin stratejimizin ve bu kapsamda neler yapacağımızın maddelendirildiği bir metin paylaşıldı kamuoyuyla. Metni hatırlamayanlar için tekrar ben metinden bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum geldiğimiz aşamanın daha net ve anlaşılır olması için.

“Her bağımsız siyasi partinin yapacağı gibi yerel yönetim seçimlerinde kendi adaylarımız ve listelerimizle kent yönetimlerinde yer alma eğilimimiz, Parti Meclisi toplantımızda yapılan tartışmalarla daha fazla güçlenmiştir. Parti Meclisimiz partimizin tüm kurullarıyla kapsayıcı, katılımcı, şeffaf ve demokratik aday olma süreçlerini yerel seçimlerin hazırlık çalışmalarının önemli bir aşaması olduğunu vurgulamış ve sürecin bir demokrasi şölenine dönüşmesinin önemine vurgu yapmıştır. (Aynen bunu uygulamaya çalıştık.) Ayrıca PM’de ortaya çıkan irade önümüzdeki seçimlerde sadece bir başarıyı değil büyük bir zaferi getirecektir. Biz kazanınca bu ülkenin emekçileri, ezilenleri, dışlananları, yok sayılanları kazanacak, kentler kazanacak.”

Yine metinde kadın özgürlükçü, halkçı, demokratik yerel yerel yönetimler anlayışımızın özellikle altı çizilmiş oldu. Çok önem verdiğimiz bir başka açıklamayı hatırlatmak istiyorum. İdeolojik, politik, siyasi duruşumuz ve dilimizle ne statükocu ne de restorasyoncu çizgiye benziyoruz.

Yol temel stratejik hattımızdır

Demokrasi, barış, özgürlük ve adalet değerlerini üretecek 3. Yol stratejisi temel hattımızdır. DEM Parti kendisini mücadele ve müzakere partisi olarak görmektedir. Bu yol sadece seçimde kazanım elde etme yolu değildir; bu yol aynı zamanda Kürt sorununun demokratik çözümünün yoludur. Bu yol kayyım gasplarına karşı halk iradesine sahip çıkma, yolsuzluk ve çürümüşlüğe karış halkın aşına, yaşamına ve özgürlüğüne sahip çıkma yoludur. Bunu bugün neden hatırlatma ihtiyacı hissettik? Çünkü tartışmalar bazen dünden, olanlardan, bugüne kadar kat edilen yollardan bağımsız ele alınabiliyor. Küçük bir katkımız olsun istedik böyle bir hatırlatmayla.

İstanbul Büyükşehir Belediye Eş Başkan Adaylarımız Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni. Kendilerine başarılar diliyoruz. Diğer tüm belediye eş başkan adaylarımıza, il ve ilçe örgütlerimize, bizimle yol büyüyen yürümeye devam eden herkese teşekkürler. İstanbul’a DEM geliyor, artık tam zamanıdır diyoruz.

DEM Partililer, halklar demokrasi ve özgürlükler için birlikte yan yana, el ele ve omuz omuza mücadele ediyor. Sorumluluğumuzun farkındayız. Çabamız buna layık olmak içindir. Sürecin başından bu yana kararlı ve ısrarlı bir biçimde, hiçbir gelgit yaşamadan bu ülke yurttaşlarının yani hepimizin kazanacağı tüm seçenekler değerlendirildi. İddialıyız; DEM gelir, devran döner diyoruz. Kaybettirmek ya da kazandırmak için değil kazanmak için iddialıyız. Kaybettirmek ya da kazandırmak seçeneklerine sıkıştırılamayacak kadar tecrübeli ve güçlü bir siyasal hareketiz. Dün de öyleydik, bugün de öyleyiz. Kararlarımızı kimilerine rest ya da kimilerine jest olsun diye almıyoruz.

Dolayısıyla kimseye rest çekmiyor, kimseye de jest yapmıyoruz. Her şey oldukça açık ve son derece ilkeli ve şeffaf bir biçimde ortaya konuyor. Mücadele ve müzakere partisi olduğumuz gerçeğini hatırlatıyoruz. Siyaset halklar için eşitlik, adalet, özgürlük, refah ve daha iyi koşulların oluşması amacıyla yapılır. Diğer partiler kendilerine daha iyi hissetsin diye ya da daha kötü hissetsin diye değil. Bizim amacımız bu değil. Biz algı operasyonları ile yönlendirilebilecek bir parti değiliz. Gözü kulağı, gönlü bizimle olanlarla olmayanları ayırt edecek kadar büyük bir deneyimden ve ağır bedellerden süzülüp gelen bir hareketiz. Bunları ayırt edecek gücümüzün olduğunun bilinmesini isterim.”

Paylaşın

Ahmet Türk: CHP, Kürt Sorununu Çözecek Kabiliyette Değil

DEM Parti’nin Mardin Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ahmet Türk, CHP’nin 14 Mayıs seçimleri sürecinde kendileri ile açık görüşme yapılmadığını hatırlatarak, “CHP bu kadar muazzam bir sorunu çözecek kabiliyette değil” dedi ve şöyle konuştu:

“Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir araya gelmenin ve güçlü iki adaydan birinin etrafında toplanmanın doğru olduğuna inanıyorum. Çok farklı ideolojilerde olan partilerin bir araya gelmesiyle altılı masanın güçlü bir mesaj veremeyeceği inancı da bende vardı. Sayın Kılıçdaroğlu bir taraftan, açık açık bir görüşmenin içine girmediler bizle, çünkü biz cüzzamlı olarak görülüyoruz herkes uzaktan mesaj göndererek temas kurmaya çalışıyor, bu yanlıştır.

Ahmet Türk, açıklamasının devamında, “Buna rağmen bütün gücümüzle Kürdistan’da Kılıçdaroğlu’na destek verdiğimiz ortaya çıkıyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununu çözeceğine inancımız yoktu. Bugün de yok. CHP bu kadar muazzam bir sorunu çözecek kabiliyette değil. Bugün bir lider yok orada. Sayın Özgür Özel demokratik bir insan ama parti içinde Kürtleri kucaklayacak, hak ve özgürlüklerini sahiplenecek bir yapının CHP’de olduğunu düşünmüyorum.

Kürtlerin inkarı üzerinden bir siyaset yürütülmüş, bugün Kürtler CHP’den uzak durmuşsa bunun tarihi nedenleri var. Bugün bütün kurumlar Erdoğan’ın kontrolü altında. CHP’nin Kürt sorununu çözme gibi bir anlayışla ortaya çıkması halinde bunu çözebilecek bir güce sahip olmadığını ifade etmeye çalıştım. Bugün Kürtler üzerinde en büyük zulmü yürüten bugünkü iktidardır” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mardin Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk, KRT’de katıldığı programda gündemi değerlendirdi.

Çözüm sürecinin yeniden başlamasının kolay olmadığını belirten Türk, “Yeniden toplumu ortaklaştıracak bir siyasetin ortaya çıkmasıdır çabamız. Bugün milliyetçilik üzerinden apolitik kesimi kendi elinde tutmaya çalışan bir anlayış var. Kürtlerle ilgili düşmanca söylemler ortaya çıkıyor. Şu anda bir çözüm sürecinin başlayacağı konusunda da bir inanca sahip değilim” diye konuştu.

“Mardin’de büyük bir coşku ve partiyi sahiplenecek tutum var” diyen Ahmet Türk, kayyım konusunda ise görüşlerini şöyle dile getirdi:

“Bizim üzerinde durduğumuz halk iradesinin ortaya çıkmasıdır. İki dönemdir halk iradesi yok sayıldı. Bizim mücadelemiz bir demokrasi mücadelesidir. Türkiye’de adaletin, eşitliğin, barışın olduğu bir süreci yakalamaktır. Halka hizmet önemli ama bu ülkede demokrasinin kalıcı hale gelmesi için de mücadele ediyoruz. Kayyum atayabilirler ama bizim için önemli olan halkımızın buna rızasının olmadığını ortaya koymak. Elbette halkımıza hizmet etmek isteriz, yerel yönetimleri önemseriz. Bugün hukukun, adaletin olmadığı bir ülkede her şey olabilir.”

Başak Demirtaş’ın adaylık başvurusunda bulunması ardından da adaylığını çekmesi konusunda Demirtaş’a hak verdiğini söyleyen Ahmet Türk, şöyle konuştu:

“Başak Demirtaş’ın tutumu bence doğruydu. Partiyi sahiplenecek bir tavır gösterdi. Burada önemli olan Türkiye’nin her yerinden aday çıkarılması konusunda bir mesajdı. Bizim mücadelemiz bir demokrasi mücadelesidir. Kürt halkının sindirilme politikasına karşı demokrasiyi kalıcı hale getirmek için mücadele ediyoruz. ‘Zayıf’ aday ‘güçlü’ aday tartışması yürütüldü. Bizim siyasetimiz belli. Bugüne kadar inkar edilen bir halkın mücadelesini verdiğimiz için tabanımız niçin mücadele ettiğimizi çok iyi görüyor ve anlıyordur diye düşünüyorum.

Çözüm sürecinin yeniden başlayıp başlamayacağı konusunda görüşü sorulan Ahmet Türk, “Şu anda bir çözüm sürecinin başlayacağı konusunda da bir inanca sahip değilim” dedi. Türk, şöyle konuştu:

“Elbette ki mücadelemiz bir çözümün ortaya çıkması için, bunun mücadelesini veriyoruz. Kürtlere karşı yürütülen acımasız bir siyasetin sonuç almayacağını kendisi de görmek durumundadır. Cumhurbaşkanının kendi deyimiyle nasıl Filistinliler bitmezse Kürtler de bitmez.

Yeniden toplumu ortaklaştıracak bir siyasetin ortaya çıkmasıdır çabamız. Bugün milliyetçilik üzerinden apolitik kesimi kendi elinde tutmaya çalışan bir anlayış var. Kürtlerle ilgili düşmanca söylemler ortaya çıkıyor.

Şu anda bir çözüm sürecinin başlayacağı konusunda da bir inanca sahip değilim. Kobanê davası boş bir dava, bir kumpas davası. Kim ne derse desin sayın Öcalan’ın söylemlerinin Kürtler üzerinde bir etkisi var. Avukatlarıyla görüşeceği yeni bir sürecin başlamasının mesajını verecek bir süreci zorunlu görüyoruz.

‘Kürtler potansiyel tehlikedir, Türkiye’yi bölmeye çalışıyor’ mesajlarıyla ırkçı kesimleri Kürtlere karşı bir yere getiriyor. Bizim başından beri söylediğimiz halkların ortak demokratik değerler etrafında buluşmasıdır. Cumhuriyet’ten bugüne kadar Kürtleri susturmaya, sindirmeye çalışan bir mantıkla karşı karşıya kaldık. Bu mantık ne Türklere ne Kürtlere bir şey getirir.

Biz bir siyasi partiyiz, kimsenin arka bahçesi değiliz. Demokrasiyi içselleştiren kesimi kucaklayan bir siyasetimiz de var. Bizim tabanımız politize olmuş bir taban, ne yapacağını gayet iyi biliyor.”

“Bir sorunu çözmeniz için bir hakkı, hukuku içselleştirmeniz gerekiyor”

Çözüm sürecinin sona ermesi konusunda ise Erdoğan’ı işaret eden Türk, şunları söyledi: “Erdoğan’ın kontrolü dışında bir geliştiğine inanmıyorum. 7 Haziran seçimlerinde partimiz yüzde 13’lere çıktı. Erdoğan, Kürtlerin kendisine destek vereceğini düşünürken partimize destek verdi. Bir sorunu çözmeniz için bir hakkı, hukuku içselleştirmeniz gerekiyor. Kürtlerin bir halk olduğunu bir dilinin, kültürünün olduğunu içselleştireceksiniz. Televizyon karşısında bir araya gelerek bir sorun çözülmez.

CHP’nin tutumu da eleştiren Ahmet Türk, 14 Mayıs seçimleri sürecinde kendileri ile açık görüşme yapılmadığını hatırlatarak “CHP bu kadar muazzam bir sorunu çözecek kabiliyette değil” dedi ve şöyle konuştu:

“Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir araya gelmenin ve güçlü iki adaydan birinin etrafında toplanmanın doğru olduğuna inanıyorum. Çok farklı ideolojilerde olan partilerin bir araya gelmesiyle altılı masanın güçlü bir mesaj veremeyeceği inancı da bende vardı. Sayın Kılıçdaroğlu bir taraftan, açık açık bir görüşmenin içine girmediler bizle, çünkü biz cüzzamlı olarak görülüyoruz herkes uzaktan mesaj göndererek temas kurmaya çalışıyor, bu yanlıştır.

Buna rağmen bütün gücümüzle Kürdistan’da Kılıçdaroğlu’na destek verdiğimiz ortaya çıkıyor. Ancak Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununu çözeceğine inancımız yoktu. Bugün de yok. CHP bu kadar muazzam bir sorunu çözecek kabiliyette değil. Bugün bir lider yok orada. Sayın Özgür Özel demokratik bir insan ama parti içinde Kürtleri kucaklayacak, hak ve özgürlüklerini sahiplenecek bir yapının CHP’de olduğunu düşünmüyorum. Kürtlerin inkarı üzerinden bir siyaset yürütülmüş, bugün Kürtler CHP’den uzak durmuşsa bunun tarihi nedenleri var. Bugün bütün kurumlar Erdoğan’ın kontrolü altında. CHP’nin Kürt sorununu çözme gibi bir anlayışla ortaya çıkması halinde bunu çözebilecek bir güce sahip olmadığını ifade etmeye çalıştım. Bugün Kürtler üzerinde en büyük zulmü yürüten bugünkü iktidardır.”

“İlkeli bir siyaseti esas almak lazım”

Ahmet Türk’ün açıklamalarından bazı satırbaşları ise şöyle: “Doğru bir rota izlediğinizde toplum sizi anlar ama bakıyoruz sol siyaset çok güçsüz. O zaman hem sosyalistler, devrimciler hem de demokrasi mücadelesi verenler kendilerini gözden geçirmelidirler. İlkeli bir siyaseti esas almak lazım.

Geçmişteki gibi bir akademisyen üzerinden verilecek bir mesajın anlamı yok. Sayın Öcalan’ın avukatları vardır, üç yıldır görüşmüyor. İstediği mesajı verme zemini ortada yok. Avukatlarıyla görüşürse, bazı mesajlar verilirse halk üzerinde bir karşılığı olacağını kabul etmek gerekiyor. Kürtler üzerinde elbette önemli bir etkisi var.

Paylaşın