Tülay Hatimoğulları: Asla Geri Adım Atmayacağız

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bizler bölgede ülkede ve dünyada estirilen bu savaş havasına karşı 3’üncü dünya savaş olasılığının güçlendiği bir dönemde, bunun demelerinin yapıldığı bir dönemde bizler barış demekten asla geri adım atmayacağız” dedi ve ekledi:

“Savaşa karşı barış hareketini hep birlikte hem Türkiye’deki iç dinamiklerle hem bölge dinamikleriyle uluslararası barış ağlarıyla birlikte örgütlenmesi konusunda biz de bu konferanslarımızda açığa çıkacak mücadele hatlarından birisi olacaktır.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Birinci Merkezi Örgütlenme Konferansı, “Özgürlük için örgütleniyoruz” şiarıyla İnşaat Mühendisleri Odası’nda (İMO) başladı. Konferans salonuna, “Jin jiyan azadî”, “Dilimiz onurumuzdur” ve “Yaşasın örgütlü mücadelemiz” yazılı pankartlar asıldı.

Konferansa DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ile Tuncer Bakırhan ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır’ın yanı sıra çok sayıda milletvekilli de katıldı.

Konferans, divanın oluşumu ve saygı duruşuyla başladı. Daha sonra divan adına söz alan Elif Bulut, DEM Partinin Kürt illerinde öncü, Türkiye’de ise ana muhalefet partisi olduklarını ifade etti. DEM Partinin bir paradigmasının olduğunu ve bu paradigmanın doğa talanına, yoksulluğa, çocuk şiddetine ve pek çok sorun ile birlikte mücadele etmeyi hedeflediğini dile getiren Bulut, aynı zamanda adalet, barış ve demokrasi mücadelesi de yürüttüklerini ifade etti.

Bulut, “Nasıl bir yol açacağız, tarihsel görevimizi nasıl yerine getireceğiz? Bu konferansta bunun yol ve yöntemlerini konuşacağız. Kadınların olmadığı, kadın siyasetin olmadığı yer şey eksik ve yarım kalır. İki gün boyunca tartıştık ve güçlü kararlar aldık. Bugün burada da alacağımız kararları halklar ile daha da büyüteceğiz. Tarihsel önemi olan bir konferans yapıyoruz. Bu bilinçle hareket edeceğiz” diye kaydetti.

“Herkesin sözü örgütü kadardır”

Ardından konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, konferansta alınacak kararların önümüzdeki dönemde partilerinin yol hattını belirleyeceğini söyledi. DEM Parti’nin halkların ve emekçilerin tek umudu olduğunu ifade eden Bakırhan, şunları söyledi:

“Bunu Konferansımızı yaptığımız için söylemiyorum. Türkiye’deki mevcut tabloyu, mevcut ikili bloğun Türkiye halkları ve geleceği konusunda ortaya koyduğu iradeye bakarak söylüyorum. Bu zemin değerli ve kıymetli bir zemindir. Bunun için Türkiye halkları, Türkiye emekçileri, Türkiye ezilenleri partimizi büyük bir umut olarak görüyor. Partimizin umut olduğu bu süreçte en başta bu salonda bulunan delegasyona çok büyük sorumluluk ve görevler düşüyor.”

Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de halkların ve emekçilerin umudu olan bu zemini başarıyla ulaştırmak için her birimize çok büyük görev sorumluluklar düşüyor. Eminim bu konferans sonrasında bu görev ve sorumluluklarımızı tekrar bu salonda tartışarak çok önemli kararlaşmalara giderek bu tarihi misyonumuzu yerine getirmek için büyük bir çaba ve mücadele içinde olacağımız.

Tarihi misyonu yerine getirmenin en önemli en öncelikli görevlerinden birisi güçlü bir örgütlenme ve örgüttür. Güçlü bir örgütlenmesi olmayan hiçbir siyasi hareketin partini bu siyasette ortaya çıkan bu tarihi zemini ve fırsatı yerine getirmemek düşünülemez. Bu konferansta arkadaşlarımız bu tarihi sınavla karşı karşıya olduğumuz süreçte üzerine düşen görev sorumlulukları yerine getirecektir.

Siz de çok iyi biliyorsunuz örgütlenmesi güçlü olmayan bir parti parti değildir. Herkesin sözü örgütü kadardır. Örgütü güçlü olan partinin sözü de sesi karşılık bulur onun için örgütlenme konferansları önemlidir. Onun için yerellerde günlerce toplantılar yaptık yerel konferanslar yaptı.”

“Demokratik güç birliğine ihtiyacımız var”

Bakırhan’ın ardından DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları kürsüye çıktı. Hatimoğulları, iki boyunca yaptıkları kadın örgütleme konferansına dikkat çekerek, konferansı SİHA saldırısı ile katledilen Kürt gazeteciler Gülistan Tara ve Hero Bahaddin’e ithaf ettiklerini paylaştı. Konferansta tartışılan konulara değinen ve Türkiye’de 50 milyondan fazla insanın açlıkla mücadele ettiğini belirten Hatimoğulları, şunları söyledi:

“Ekmek ve Adalet kampanyamızda yaptığımız sokak çalışmaları, işçi buluşmaları emekçi buluşmaları üretici buluşmalarında biz bir kez daha gördük ki üreticiler çiftçiler işçiler emekçiler artık dolmuş durumda. Bıçak ilikte. Gerçekten insanlarda o kadar büyük isyan bu iktidara kapitalist sisteme karşı bu sermaye düzenin ezen ve sömüren anlayışına karşı büyük bir tepki olduğunu yaptığımız çalışmalarda bir kez daha gözlemledik” dedi.

Hatimoğulları artık sadece Türkiye ve Ortadoğu’da savaş olmadığına işaret ederek, çatışmaların tüm dünyaya yayıldığını dile getirdi. Avrupa’ya da işaret eden Hatimuoğulları, “Korunaklı bölge gibi gözüken bölgede de savaş tamtamları var. Bizler bölgede ülkede ve dünyada estirilen bu savaş havasına karşı 3’üncü dünya savaş olasılığının güçlendiği bir dönemde, bunun demelerinin yapıldığı bir dönemde bizler barış demekten asla geri adım atmayacağız. Savaşa karşı barış hareketini hep birlikte hem Türkiye’deki iç dinamiklerle hem bölge dinamikleriyle uluslararası barış ağlarıyla birlikte örgütlenmesi konusunda biz de bu konferanslarımızda açığa çıkacak mücadele hatlarından birisi olacaktır” diye kaydetti.

Hatimoğulları, sözlerini şöyle sürdürdü: “Değerli arkadaşlar bu salonda devrimci mücadelenin Türkiye devrimci mücadelesinin sol sosyalist hareketlerin bütün gelenekleri var. Bu salonda Kürt özgürlük hareketinin mücadeleci, direngen, serhildan geleneğinden gelenler var.

Bu salonda kadın mücadelesinde emek veren Türkiye kadın hareketleri, feministler var. Bu salonda Kürt özgürlük mücadelesinde mücadele veren kadınlar var. Kürt kadın hareketi var. Bu salonda insan hakları mücadelesi, doğanın haklarını, engellilerin, çocukların haklarını savunanlar. Bu salonda ezcümle bütün ezilen ve sömürülenlerin işçilerin, emekçilerin haklarını savunan bir salon bir bileşke. DEM Parti işte budur.

Cezaevlerinde olan arkadaşlarımıza, İmralı tecridinden dolayı aylardır yıllardır haber alınamayan Sayın Öcalan’a, bu topraklardan kalkan İHA ve SİHA’Lara, katledilen gazetecilere, siyasetçilere bu topraklarda katledilen bütün siyasetçilere, yargısız infazda katledilenlere ve bizlerin aynı zamanda Narinlere ve çocuklara karşı çok büyük sorumluluğumuz var.

Bu görev ve sorumlulukla ve bu bilinçle biz elbette mücadelenin tıkanan bütün damarlarını tek tek nasıl açabileceğimizin yol haritasını hep birlikte bulmak ama sadece bulmak sadece tanımlamak değil aynı zamanda buradan nasıl bir eylem hattıyla çıkacağımızı konuşmak gibi tarihsel bir görev ve sorumluluğumuz var. Bu örgütlenme konferansının da en önemli ve anlamlı yanlarından birinin de bu olduğu kanaatindeyim.

AKP – MHP ortaklığı, Ergenekonla kurdukları ortaklıklar, JİTEM ittifakı bu yöntem ehliyetini çoktan kaybetmiştir. Bizler buradan hareketle mücadelemizi büyütmemizi için aslında bütün nesnel koşulların ülkenin içinden geçtiği sosyo kültürel durum, çürüme, savaş siyaseti, tamamen muhaberata İHA ve SİHA’ya dayalı bir dış siyaseten yürüten bu iktidar ülkeyi yönetemez. Kadınları ve çocukları korumayan bunu ısrarla vurguluyorum çünkü bu kamusal bir görevdir, bu görevi yerine getirmeyen, bunu normalmiş gibi anlatan bu iktidara karşı bizlerin başarıya ulaşmasının koşulları pekala fazlasıyla oluşmuştur.

İktidar ve rejimin iflas ettiği, küresel sermayenin büyük çaplı kriz yaşadığı kapitalizmin krizde olduğu bir dönemde elbette emek mücadelesinin de kadın mücadelesinin de ekoloji, gençlik doğa haklarının inançların mücadelesi, her bir kesimin nesnel olarak olgunlaşan bu koşullarda önünün açık olduğunu bu toplumsal mücadeleleri hep birlikte gerçekleştirmemiz gerekiyor bu konferansta.

Bizler bütün bu mücadeleleri bir yandan DEM Parti kendini örgütleyerek bir yandan kampanyalarını yerelden merkeze kadar mahalle mahalle örgütleyerek yerelden merkeze yeniden bir yapılanmanın içine giriyoruz. Biz bu yeniden yapılanmayı sağlarken sadece DEM Parti değil aynı zamanda bizim dışımızdaki bütün kesimlerle bütün muhalif hareketlerle hep birlikte olacağımız bir demokratik güç birliğine ihtiyacımız var.

Bu tespitleri yaptıktan sonra faşizmin otoriter rejimin bu ülkede kendisini derinleştirmeye çalıştığı ama yapamadığı ama toplumsal rıza alamadığı bir dönemde tam da birlikte mücadele etmenin ittifak politikalarını güçlendirmenin tam da zamanı. Biz bunu başarırsak ki bu konuda partimizin de içinde olduğu çok sayıda kurumla birlikte yürütülen ortak bir ittifak çalışması var. Bunu ne kısa zamanda başarılı bir şekilde toplumun karşısında bu görevlere aday olarak hep birlikte çıkarız.”

Konuşmaların ardından konferans basına kapalı olarak devam etti. (Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

DEM Parti: Barışı İnşa Etmekten Başka Şansımız Yok

“1 Eylül Dünya Barış Günü” nedeniyle mesaj yayınla DEM Parti Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, “Artık barışı inşa etmekten başka şansımız yok” dedi ve eklediler:

“Buna gücümüz de var, inancımız da. Savaşa, tecride, ırkçılığa, darbelere ve hukuksuzluğa karşı 1 Eylül’de milyonların barış talebini ve sesini yükseltmeye devam edeceğiz.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla bir mesaj yayınladı. Bakırhan ve Hatimoğulları’nın mesajı şöyle:

“Ortadoğu’da başta Filistinliler ve Kürtler olmak üzere halklar ağır saldırı altındayken, Ukrayna-Rusya arasındaki savaş derinleşerek devam ederken, dünyanın pek çok yerinde çatışmalar artarken, şimdi yapılacak en anlamlı şey barış mücadelesini her zamankinden çok yükseltmektir.

Kendi geleceklerini çocukların, kadınların, milyonların sömürülmesine bağlayanlara en güzel cevap, eşit olarak barış ve kardeşlik içinde yaşanacak yeni bir dünya yaratmaktır. İçinde bulunduğumuz karanlık tabloya rağmen insanlık bunu yapabilir.

Herkesin kendi dili, dini ve rengiyle özgürce ve eşit yaşadığı bir dünya yaratmak mümkündür. Çıkar çevreleri, çatışmalardan beslenen odaklar faşizmi körüklüyor ve savaş tamtamları çalıyorken; milyonların sessiz çığlığında barış ve kardeşlik var, eşitlik ve özgürlük var.

Bugüne kadar çok bedel ödendi, çok acı çekildi. Artık barışı inşa etmekten başka şansımız yok. Buna gücümüz de var, inancımız da. Savaşa, tecride, ırkçılığa, darbelere ve hukuksuzluğa karşı 1 Eylül’de milyonların barış talebini ve sesini yükseltmeye devam edeceğiz.”

Paylaşın

DEM Parti, Eylül Ayından İtibaren “Örgütlenme Seferberliği” Başlatıyor

DEM Parti, eylül ayından itibaren, AK Parti ve MHP iktidarının muhaliflere yönelik baskı politikalarına karşı yeni bir “örgütlenme seferberliği” başlatmayı planlıyor. “Örgütlenme seferberliği” ile parti yönetimlerinin daha aktif hale getirilmesi planlanıyor.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Merkez Yürütme Kurulu’nun (MYK) 26 Haziran’da gerçekleştirdiği toplantıda açığa çıkan kararlar doğrultusunda, Eylül ayında iki önemli konferans yapılacak. 13 Eylül tarihinde Kadın Örgütlenme Konferansı, 14-15 Eylül tarihleri arasında ise Merkezi Örgütlenme Konferansı düzenlenecek.

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) İnşaat Mühendisleri Odası’nda (İMO) düzenlenecek konferanslar yaklaşırken, DEM Parti birçok ilde çalışmalarını sürdürüyor.

Tüm il eş başkanları, Parti Meclisi (PM) üyelerinin doğal delege olarak katılım sağlayacağı konferansın delegasyonu, çeşitli kurumlara ve bileşen partilere verilen kotalarla tamamlandı. Kadın Örgütlenme Konferansı’na 200, Merkezi Örgütlenme Konferansı’na ise 360 delege katılacak.

Özellikle yerel seçimler sonrası parti içi işleyişlere dair seçmen tarafından getirilen eleştirilerin de gündeme alınacağı konferanslarda, örgütlenme modeli üzerine tartışmalar gerçekleştirilecek. Öte yandan, AKP-MHP iktidarının Kürt siyasal hareketi ve muhaliflere dönük yoğunlaştırdığı baskı politikalarına karşı bir “örgütlenme seferberliği” başlatılacak.

Mezopotamya Ajansı’ndan Fırat Can Arslan‘ın edindiği bilgilere göre; özellikle yerel seçimlerde DEM Parti’nin yaşadığı “yereldeki örgütler ile genel merkez arasındaki iletişimsizlik ve halk ile doğru temelde diyalog kuramama ” gibi dikkat çeken sorunlara dair çözümler sağlanması beklenen konferansta, Halkın Emek Partisi’nden (HEP) bugüne 32 yıllık demokratik siyasi mücadele deneyimlerinin güncelleştirilmesi ve daha verimli hale getirilmesi esas alınacak.

Demokratik Kürt siyasetinde geçmişten bu yana görev almış yöneticiler ve delegelerin de katılımıyla gerçekleşen il ve ilçe yönetim toplantılarında hazırlanan raporlarla birlikte konferansa dönük hazırlıklar somutlaşırken, söz konusu raporlar DEM Parti Yerel Yönetimler Kurulu’nun 3 Ağustos’ta Wan’da düzenlediği “Demokratik Yerel Yönetimler Çalıştayı’nda” sonuçlanmıştı. Tüm belediye eşbaşkanlarının katılımıyla gerçekleşen çalıştayda, Kürt halkının kendini yönetme talebine sahip çıkacağı ifade edilmişti. Söz konusu çalıştayda, Eylül ayındaki konferansa bir model önerisi taşıma amacı güdüldü.

Konferansta, Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) Yeşil ve Sol Gelecek Partisi’ne ve son olarak DEM Parti’ye geçiş sürecinde birçok il ve ilçede gerçekleşen olağan üstü kongreler sonrası şekillenen yönetimlerin “örgütlenme seferberliği” ile önümüzdeki dönemde başlayacak olağan kongre süreciyle birlikte daha aktif hale getirilmesi de hedefleniyor. Bu ihtiyaca cevap olabilmesi adına açılan “Parti Okulu”ndaki eğitimlerle ise süreç daha da kolaylaştırılmaya çalışılıyor. Konferansın odak noktalarından biri de Parti Okulu planlaması olacak.

DEM Parti, olası bir baskın seçime tam anlamıyla hazır olabilmek adına Eylül ayından itibaren çalışmalarını sürdürecek.

“İttifak” soruları yanıt bekliyor

Son olarak 21 Ağustos’ta toplanan DEM Parti MYK’sinin gündem maddelerinden biri olan “ittifak” tartışmalarına dair ise somut bir adım henüz atılmış değil. “Demokrasi İttifakı” vurgusunun yapıldığı MYK’de çalışmaların hızlandırılması için bizzat Eş Genel Başkanlar Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan’ın temaslarda bulunmasına ve ilgili bir komisyonun kurulmasına karar verilmişti.

Bununla birlikte DEM Parti bünyesindeki bileşen zemininin ve son iki seçim sürecinde sol-sosyalist parti ve kurumlarla oluşturulan ittifak deneyimlerinin beklenen etkiyi yaratmaması da kamuoyunun yönelttiği dikkat çekici eleştirilerin başında geliyor.

Paylaşın

Hatimoğulları’ndan Erdoğan’a Yanıt: Simülasyonda Yaşıyor

Erdoğan’ın “İnsanımızın kökeninden, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler geride kaldı” sözlerine yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Sanırsın kendi iktidarında değil, simülasyonda yaşıyor” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Erdoğan’ın Bitlis’teki konuşmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Tülay Hatimoğulları, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Her konuşmasında hakareti ağzından eksik etmeyen Erdoğan Bitlis’te ‘İnsanımız kökeninden, dilinden, inancından dolayı ötekileştirilmiyor.’ demiş! Hakkını isteyen işçiyi düşman, Kürtçe halay çeken anneyi düşman, kendi yaşam tarzında ısrar eden kadınları düşman ilan eden Erdoğan sanırsın kendi iktidarında değil, simülasyonda yaşıyor.

Ne diyor Erdoğan? Bölgenin geri kalmışlığı bitti. Erdoğan’a önerimizdir. İllerin sosyo – gelişmişlik haritasına baksın, kayyım atama haritasına baksın. Bir de Şark Islahat Planı’na baksın. Kimin, hangi zulümle yoksul bırakıldığını görür.

Geri kalan bölge halkı ve Türkiye halkları değil, AKP – MHP ittifakının zihniyetidir. 21. yüzyılda hala bir halkın iradesini yok sayan, eşit yurttaşlar olarak görmeyen, dilini-kültürünü ötekileştiren siyaset geri kalmıştır, çağ dışıdır.

Bir de utanmadan yasadışı faaliyetler bahanesiyle kayyım atamanın sınırlarını çiziyor. Yasa dışı iş yapan arıyorsan DEM Parti’ye değil, mafya-çete düzeninin hamisi olan ortağın MHP’ye bak. Belediyeleri batıran kayyımlara bak. Tek bir kuruş vergi ödemeyen şirketlere bak.

Kimsenin şüphesi olmasın. AKP – MHP iktidarına rağmen yasanın sınırlarını mafya-çete düzeninin değil, demokrasinin, adaletin ve eşitliğin çizdiği bir ülkeyi Türkiye’nin emekçileri, yoksulları, ötekileştirilenleri olarak hep birlikte kuracağız.”

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan bugün Ahlat’ta yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu topraklardaki kardeşlik hukuku tarihimizin hiçbir döneminde mezhebe, meşrebe, etnik kökene göre belirlenmedi. Birlik, beraberlik ve kardeşlik hukukumuzu ortak kadere, ortak imana, ortak geçmiş ve geleceğe göre şekillendirdik.

Bin yıllık yol, mücadele ve kader arkadaşları olarak şimdi de istikbale yürüyoruz. Herkes şunu anlasın, ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde 85 milyon biriz, beraberiz. Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi, hepimiz bu topraklar üzerinde biriz, beraberiz, kardeşiz.”

Paylaşın

Bakırhan: AKP – MHP İktidarını Göndereceğiz

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Erdoğan’ın Ahlat’ta yaptığı konuşmasına verdiği yanıtta, Hey Maşallah! Sanırsın, her gün insanlar Kürtçe şarkı söylediği ve halay çektiği için tutuklanmıyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Sanırsın bir takımın formasını giydiği için lince uğramıyor, tutuklanmıyor. Sanki, Siirt’te bir düğünde anneye ev hapsi, 3 kızına tutuklama kararı Kürtçe şarkı eşliğinde halay çektiği için değil, bir banka soygununda yakalandığı için verilmiş.”

Bakırhan, ayrıca, “Ama Erdoğan merak etmesin. Bu söylediklerini hayata geçirecek tek parti DEM Parti’dir. Demokratik, eşit, özgür bir ülke için AKP-MHP iktidarını göndereceğiz. Birlikte yaşamı kuracağız” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Erdoğan’ın Bitlis’teki konuşmasıyla ilgili açıklamalarda bulundu. Bakırhan sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan Bitlis’te adeta BM İyi Niyet Temsilcisi gibi konuşmuş. ‘İnsanımızın kökeninden, inancından, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler artık geride kalmıştır’ demiş.

Aman dikkat! Bu sözleri söyledikten sonra küçük ortağından bir subliminal mesaj daha gelebilir. Kendisine önerimiz var. Ülkeye bir ayna tutsun ve ülkedeki sokağın sesini dinlesin, ırkçı – ayrımcı siyaset sahiplerinden kendini kurtarsın!

Erdoğan öyle bir tablo çizmiş ki sanırsın, 2028 yılındayız. AKP – MHP iktidarı yok. Kürt meselesi demokratik temelde çözülmüş, Alevilerin eşit yurttaşlık talebi yerine getirilmiş ve ibadet sorunu çözülmüş, herkes anayasal olarak eşit yurttaş kabul edilmiş.

Erdoğan ve ortağının siyasette tek fonksiyonu var: Hakikati inkâr etmek! Bu söyledikleri, gerçeklikten kopuş değil, bilinçli şekilde ülkeyi yoğun bakımda tutmaktır!

Hey Maşallah! Sanırsın, her gün insanlar Kürtçe şarkı söylediği ve halay çektiği için tutuklanmıyor. Sanırsın bir takımın formasını giydiği için lince uğramıyor, tutuklanmıyor. Sanki, Siirt’te bir düğünde anneye ev hapsi, 3 kızına tutuklama kararı Kürtçe şarkı eşliğinde halay çektiği için değil, bir banka soygununda yakalandığı için verilmiş.

Ama Erdoğan merak etmesin. Bu söylediklerini hayata geçirecek tek parti DEM Parti’dir. Demokratik, eşit, özgür bir ülke için AKP – MHP iktidarını göndereceğiz. Birlikte yaşamı kuracağız.”

Erdoğan ne demişti?

Erdoğan bugün Ahlat’ta yaptığı konuşmada şu ifadeleri kullanmıştı: “Bu topraklardaki kardeşlik hukuku tarihimizin hiçbir döneminde mezhebe, meşrebe, etnik kökene göre belirlenmedi. Birlik, beraberlik ve kardeşlik hukukumuzu ortak kadere, ortak imana, ortak geçmiş ve geleceğe göre şekillendirdik.

Bin yıllık yol, mücadele ve kader arkadaşları olarak şimdi de istikbale yürüyoruz. Herkes şunu anlasın, ay yıldızlı al bayrağın gölgesinde 85 milyon biriz, beraberiz. Türk, Kürt, Arap, Zaza, Laz, Çerkez, Sünni, Alevi, hepimiz bu topraklar üzerinde biriz, beraberiz, kardeşiz.”

Paylaşın

Bakırhan’dan Bahçeli’ye Yanıt: Ferdi Tayfur Dinle İyi Gelir

Partilerini hedef alan Devlet Bahçeli’ye yanıt veren DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Bahçeli biraz efkarlı… Ferdi Tayfur dinlesin bence. Ona daha iyi gelir” dedi.

Bahçeli’nin ‘DEM Parti milletvekillerinin maaşları kesilsin’ sözlerine de dikkat çeken Bakırhan, “Meclisten at, belediyesini gasp et, halayını yasakla; partiyi kapat, idam sehpasını kur. Hitler bile öyle değil. Sen kimsin? Bin yıllardır bu coğrafyada yaşamış, kadim halklardan birisi. Ayıptır. ‘Devletin maaşını alıyor’ diyor. 30 milyon Kürt, devlete vergi ödüyor” diye konuştu.

Tuncer Bakırhan, ayrıca, AK Parti’nin kurucu kadrolarının bile MHP’den rahatsız olduğunu belirterek, “MHP, AKP’ye atanmış kayyımdır. İktidar, seçim için bunları söylemiyorum. MHP’nin ipi ile inilen kuyuda kalınır” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, t24’ten Gökçer Tahincioğlu ve Namık Durukan’ın sorularını yanıtladı. Bakırhan, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, partisini hedef alan açıklamalarına ilişkin şunları ifade etti:

“MHP gerçekten Türkiye’de oyun kurma peşinde değil. AKP, ‘ikinci yüzyıl inşası diye başladı’ ama MHP ile bir inşanın, bir demokrasinin, daha rahat nefes alınacak bir zeminin oluşmasının imkânı yok. Sürekli kendisini sahip gören, üstenci, hakaret ve küfürlerle başta partimiz olmak üzere muhalefeti sindirmeye çalışan bir anlayışla karşı karşıyayız. Bizi sanırım bu toprakların parçası olarak görmüyor. Biz buradayız, bin yıllardır buralardayız, buralarda olmaya devam edeceğiz.

MHP muhalefetin, mevcut iktidar politikalarına eleştirilerini sindiremiyor. MHP’nin yaklaşımına dikkat ederseniz bugüne kadar Türkiye’deki herhangi bir meselenin çözümüne dönük olumlu tek bir programı, planı yok. Sürekli eleştireni tehdit eden, eleştiriler karşısında kendisini konumlayan ve aslında siyasete ait olmayan bir dili kullanmaya çalışıyor. Türkiye’de bugüne kadar siyaset dili böylesine dibe düşmemişti.

Biz Türkiye halklarına olan saygımızdan dolayı böyle bir dili kullanmayı düşünmüyoruz. Hakaret eden bu faşist zihniyet, anlayış karşısında söyleyeceğimiz tek bir şey var. Biz bunu tanıyoruz, bu dil bizim mücadelemizi engelleyemeyecek. Çetelerle, mafyalarla günün her dakikası, her saati poz veren, fotoğraf veren; onlar için yasal düzenlemeler çıkaran ve bunu aleni, açık bir şekilde yapan bir siyasi partinin bu ülkeye, bu ülkenin geleceğine, halklarına verebileceği bir şey yoktur.

Asıl bağımsız, tarafsız bir yargı olsaydı kapısına kilit vurulacak partinin hangisi olduğunu bence çok iyi görürdük. Sinan Ateş cinayeti… Güpegündüz çakarlı araçlarla bir insan katlediliyor. Her şey açık, aleni bir şekilde ortada. Böylesine pervasızca bir akılla karşı karşıyayız. Biz bu toprakların gerçek bileşenlerinden birisiyiz.

Bölgede işlenen her olay aslında, biraz kazınırsa, arkasındaki bence aktörler çok bellidir. Bu toprakları zehirliyor. MHP’nin dili halkları uzun vadede karşı karşıya getirecek bir zemin yaratıyor. Kavgadan, gürültüden, parmak sallamadan, kapatmaktan başka bir şey bilmiyor. Kirli işlerde büyük, ortaklıkta küçük, insanlık adına herhangi bir katkısı olmayan bir dille bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız. Bu zehirli dil halkları karşı karşıya getirmek istiyor ama zaten tam da biz onun için varız. Bizim varlığımız içeride çıkabilecek olumsuzları engelleyecek bir duruştur.

“Ferdi Tayfur dinlesin”

Bence Bahçeli biraz efkârlı. İktidarını kaybetmesinden kaynaklı, bizim Türkiye sathındaki bütün zemin ve alanlara son süreçte özellikle yoğun bir şekilde girip onların sorun alanlarında buluşmamız, sahiplenmemizden kaynaklı çok efkârlı ama efkarını küfürlerle bizim üzerimizden dağıtma yerine Ferdi Tayfur dinlesin bence. Ona daha iyi gelir.

Bugüne kadar AKP ile MHP’nin ya da başka siyasi partilerin kurmuş olduğu ortaklık ya da ilişki, bunlarla hiç böyle bir ilişki kurmadık. Sürekli eleştirel bir noktadaydık. Şunu da söyledik; demokratik bir anayasa, Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda bir irade varsa, bir irade ortaya çıkarsa biz bu iradenin işlerinin kolaylaştırılmasını sağlarız. Çözüm sürecinde geleneğinden geldiğimiz partinin takındığı tutum da buydu.

Türkiye’nin geleceğine, halkın lehine, demokrasinin, özgürlüklerin lehine atılacaksa bir adım, varsa olumlu bir atmosfer buna katkı sunmak üzerine kuruluydu. Ama bu denendi. Burada bir kez daha gördük ki aslında AKP de meselenin çözümü konusunda sağlam bir iradeye sahip değilmiş, böyle bir perspektifi de yok. Eğer öyle olsaydı devam ettirirdi. Çeşitli gerekçelerle bu havayı bulandıran kimi pratiklerin karşısında sağlam durabilirdi. AKP’yi biraz MHP’ye iten aslında arka plandaki düşünceleriydi. Bizimle alakalı bir durum değil. Kürt meselesi, demokratikleşme, yeni anayasa biraz iktidarlarını devam ettirmek için kullandıkları bir argüman gibi duruyor.

Öyle olmasaydı bu karanlık ittifak bunca yıl devam etmezdi. Bahçeli racon kesiyor AKP yapıyor. Emin olun bakın AKP’nin kurucu lider kadrolarının birçoğu ile ben, partimiz çeşitli zeminlerde karşılaşıyoruz, sohbet ediyoruz dönem dönem, çok rahatsızlar. AKP-MHP arasındaki bu ilişkiden sanırım rahatsız olmayan sanırım sadece saray ve çevresidir. AKP’nin kendi kurucu zemini bence büyük oranda buna karşıdır.”

Tuncer Bakırhan’ın açıklamalarının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

DEM Parti’den Bahçeli’ye Yanıt: Derdiniz Ülke Sevdası Değil, Rant Ve Çıkar

DEM Parti, hazine yardımlarının kesilmesini ve milletvekillerinin yargılanmasını isteyen MHP lideri Devlet Bahçeli’ye verdiği yanıtta, “Derdiniz de ülke sevdası değil iktidar, koltuk, rant ve çıkardır” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Yanıtta ayrıca, “Anayasa Mahkemesini kapatmayı, anayasal düzeni askıya aldırmayı önerecek kadar darbeci bir zihniyetin temsilcisi olan bu zat ve partisi mafyanın, karanlık ve organize işlerin, gayri ahlaki ve gayri hukuki bütün uygulamaların ve cinayet şebekelerinin merkezi gibi çalışmaktadır” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), hazine yardımlarının kesilmesini ve milletvekillerinin yargılanmasını isteyen Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye yanıt verdi. Yanıtta şu ifadelere yer verildi:

“Darbeci Bahçeli’ye yanıt… AKP’nin küçük ortağı MHP’nin Genel Başkanı yaptığı son açıklama ile Kürt düşmanlığını, DEM Parti hazımsızlığını, demokrasi ve hukuk karşıtlığını körüklemekte, anayasal düzenin son kırıntılarına da meydan okumaktadır. Önüne konulan her metni düşünmeden okuyan bu zat, galiz söylemlerle siyasette çukurlaşmanın örneğini sergilemektedir.

Bu zat ve dile getirdiği anlayış, Türkiye’deki en temel demokrasi, hukuk, insan hakları sorunu haline gelmiştir. Anayasa Mahkemesini kapatmayı, anayasal düzeni askıya aldırmayı önerecek kadar darbeci bir zihniyetin temsilcisi olan bu zat ve partisi mafyanın, karanlık ve organize işlerin, gayri ahlaki ve gayri hukuki bütün uygulamaların ve cinayet şebekelerinin merkezi gibi çalışmaktadır.

“Bahçeli ve ona akıl veren derin dalkavukları akıllarını başlarına almalı”

Bu zata hatırlatırız ki, partimiz bu ülkede milyonlarca oy almış, yıllarca sürdürülen ucube seçim barajını yıkmış, çıkarılan her türlü engeli aşmış, tutuklama, saldırı ve her türlü hukuksuzluğa rağmen halkın desteği ile parlamentoya girmiştir. Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değildir. Kendisi bu ülkenin sahibi, bizler de kiracısı değiliz. Bizler de bu ülkenin sahipleriyiz. Bahçeli ve ona akıl veren derin dalkavukları akıllarını başlarına almalıdır. Bu tehlikeli oyunla hedef aldığınız toplumsal barıştır.

Derdiniz de ülke sevdası değil iktidar, koltuk, rant ve çıkardır. Bu köhnemiş zihniyetiniz Türkiye’yi yangın yerine çevirmekten başka bir işe yaramaz. Partimizin kazandığı hakların tamamı, kendisine oy veren milyonların vergisidir, alınteridir. Biz bu ülkede demokrasi ve barış isteyen milyonların sesiyiz. Öyle sokak kabadayılığıyla hiç kimse partimizi susturamaz. Bizler 90’lı yılların cinayet şebekelerine eyvallah etmedik, bugünkü çakma meydan okumalara da pabuç bırakmayız!”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: Mücadele Etmeye Devam Edeceğiz

Hacı Bektaş-ı Veli anma etkinliklerinde konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “DEM Parti olarak, cemevlerinin yasal statüye bir an önce kavuşması için çalışmaya, sizinle birlikte bu talebin gerçekleşmesi için mücadele etmeye varız” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Alevi çocuklarını asimile eden, onlara başka bir inancı dayatan bu anlayışa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Alevilerin ısrarla yıllardır mücadelesini verdikleri eşit yurttaşlık haklarının gerçekleşmesi için, DEM Parti olarak, hayatın her alanında Alevi canlarla birlikte mücadele etmeye varız. Aleviliği Saray’a bağlamaya çalışan Kültür ve Turizm Bakanlığının, Alevilere dayattığı bu koruculuk anlayışı ve sistemi karşısında bütün katliamlara rağmen inancından, duruşundan vazgeçmeyen Alevi yurttaşlar ve canlarla birlikte olmaya devam edeceğiz.”

Nevşehir’de Hacı Bektaş-i Veli anma etkinliği düzenlendi. Etkinliğe Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, CHP eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ile birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi de katıldı.

Etkinlikte Bakırhan bir konuşma yaptı. Bakırhan, konuşmasında şu ifadeleri kullandı: “Sayın genel başkanlar, milletvekilleri, belediye başkanları, çok kıymetli canlar, Alevi kurum temsilcileri, STK temsilcileri, hepinizi DEM Parti adına sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Bugün burada Hacı Bektaş-ı Veli Diyarında siz Alevi canlarla olmaktan mutluyum, gururluyum. Çünkü bu topraklar 800 yıl önce barışın, kardeşliğin, insanca bir arada yaşamanın tohumlarının ekildiği ve halen de devam ettirildiği kutsal topraklardır. Bu topraklarda aslında ilk kayyım, Hacı Bektaş-ı Veli Dergahına atanmıştır. 200 yıl önce Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı, Nakşi şeyhlerine devredilmiştir.

Bugün halkın iradesine yapıldığı gibi Alevi halkının inancına, Hacı Bektaş-ı Veli öğretisine de kayyım atanmıştır. Dün Hacı Bektaş-ı Veli Dergahına atanan kayyımları nasıl ki Alevi canlar kabul etmeyip bütün fiziki ve kültürel kırımlara ve asimilasyon politikalarına rağmen inançlarını 200 yıldır yaşatarak bugünlere getirdilerse, bugün halkın iradesine atanan kayyımları da bizler Alevi yurttaşlarımız gibi, Alevi canlar gibi bu coğrafyada kabul etmeyeceğiz. Atanan kayyımları kabul etmeyerek Hacı Bektaş-ı Veli öğretisine sahip çıkacağız.

30 milyon Alevi yurttaşımızın ibadethanelerini yasaklıyorlar, bugün 30 milyon insanın ibadet ettiği Hacı Bektaş Veli Dergahı gibi müzeye çeviriyorlar. Bu dergah müze değildir; Alevi yurttaşlarımıza açılmalıdır, Alevi yurttaşlarımıza bırakılmalıdır. Alevi canlarımız bu dergahta özgürce kendi inançlarını yaşamalıdır. Bunu savunuyoruz, savunmaya devam edeceğiz. Alevi yurttaşlarımıza kapatılan bu dergahın kapılarını hep birlikte açacağımız günler çok uzak değildir.

Türkiye’de ikili hukuk Kürtlere ve Alevi canlara uygulanıyor. Dergahın içinde hem cami var hem de cemevi var. Cami ibadete açık, cemevi ise kapalı. İşte biz bu ikili hukuka itiraz etmediğimiz müddetçe camiler açık, cemevleri kapalı kalacak. Onun için Hacı Bektaş-ı Veli inancına sahip siz değerli canlarla birlikte, cemevlerinin yasal statüye kavuşması için birlikte omuz omuza mücadele edeceğimiz günler bugünlerdir.

Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada savaş ve çatışmalar var. Eğer 200 yıl önce dergahına kayyım atanan Hacı Bektaş-ı Veli’nin düşünceleri bugün bu ülkede, bu coğrafyada egemen olsaydı bu savaşlar ve sömürü düzeni olmayacaktı; iktidarlar için, egemenler için, emperyalistler için insanlar birbirini katletmeyecekti. Tam da bugün savaşların, çatışmaların, inkar ve asimilasyon politikalarının sürdüğü bu coğrafyada Hacı Bektaş-ı Veli fikriyatını yaşatma, büyütme, ona sahip çıkma günlerinin içinde olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bu dergah gerçek sahiplerine iade edilmelidir, Alevi yurttaşlara iade edilmelidir.

Hacı Bektaş Veli Dergahı içindeki cemevi açılmalıdır. Seçimler geldiği zaman, yeri geldiği zaman “Aleviler kardeşimizdir” diyorlar ama sıra Hacı Bektaş Veli Dergahı içindeki cemevine gelince açmıyorlar, müze yapıyorlar. İşte biz Alevileri, Kürtleri yok sayan bu riyakar anlayışla mücadele ediyoruz. Meclis’te, sokakta, Hacı Bektaş’ta, Türkiye’nin dört bir yanında Alevi yurttaşlarımızın cemevlerinin resmi olarak ibadetgah olması için mücadelemize devam edeceğiz.

Alevilerin, Alevilikle ilgili hiçbir hakkı tanınmıyor. Alevilerin ne yasal ne de anayasal hakları var. 30 milyon insanın inancının yasal bir güvencesi olmaz mı? Demek ki onlar Hacı Bektaş Veli fikriyatını yok sayıyorlar ama onlara hatırlatma zamanı geldi. Bugün burada olduğu gibi Kürt’üyle, Türk’üyle, Alevi’siyle, genciyle, kadınıyla birlikte Alevilerin eşit yurttaşlık hakkının yasal statüye kavuşması için ortak mücadele edeceğimiz günler içindeyiz.

“Aleviler asla yaratılmaya çalışılan koruculuk anlayışını kabul etmeyecektir”

Utanmadan başka bir şey daha yapıyorlar; 30 milyon Alevinin inancını, Kültür ve Turizm Bakanlığının bir müdürlüğüne bağlamaya çalışıyorlar. Alevilik inancı, 30 milyon Alevi Kültür Bakanlığının içine sığmaz, sığmaz. 30 milyon Alevi’yi bir müdürlük içine sığdıramazsınız. Aleviler rızalığı siz canlardan alır. Aleviler asla ve kata Saray’dan rızalık almazlar.

Onun için Kültür ve Turizm Bakanlığının bu beyhude yaklaşımlarından bir an önce vazgeçmesi gerekiyor. Alevi yurttaşlarımızın özgürce kendi örgütlenmesi içinde kendi inancını yaşayabileceği bir zemin yaratılması gerekiyor. Dün Kürt coğrafyasında koruculuk dayatılıyordu; bugün dedelerimizi, pirlerimizi, analarımızı maaşlara bağlayarak Alevi yurttaşlarımızın içinde korucular yaratmak istiyorlar. Ama şunu çok iyi bilsinler ki Aleviler asla Kültür ve Turizm Bakanlığının yaratmaya çalıştığı bu koruculuk anlayışını kabul etmeyecektir. Aleviler asla paraya pula, mevki ve makama fikriyatını satmayacaktır.

DEM Parti olarak, cemevlerinin yasal statüye bir an önce kavuşması için çalışmaya, sizinle birlikte bu talebin gerçekleşmesi için mücadele etmeye varız. Alevi çocuklarını asimile eden, onlara başka bir inancı dayatan bu anlayışa karşı mücadele etmeye devam edeceğiz. Alevilerin ısrarla yıllardır mücadelesini verdikleri eşit yurttaşlık haklarının gerçekleşmesi için, DEM Parti olarak, hayatın her alanında Alevi canlarla birlikte mücadele etmeye varız. Aleviliği Saray’a bağlamaya çalışan Kültür ve Turizm Bakanlığının, Alevilere dayattığı bu koruculuk anlayışı ve sistemi karşısında bütün katliamlara rağmen inancından, duruşundan vazgeçmeyen Alevi yurttaşlar ve canlarla birlikte olmaya devam edeceğiz.

ÇEDES adı altında Alevi çocuklarını asimile etmeye çalışan bu anlayışı kınıyoruz. Alevi çocuklarına başka bir inancı dayatan bu anlayışın bir an önce okullardan kaldırılarak Alevi çocuklarının kendi inançlarını öğrenebilecekleri bir müfredat yaratılması için mücadele edeceğiz. Buraya gelmeden önce sizlere bir selam iletildi. Biraz önce Erkan Başkan da söyledi; bu sömürü, savaş ve rant düzeni karşısında direnenler cezaevlerindedir. Ben de sizlere cezaevinden Selahattin Demirtaşların, Figen Yüksekdağların selamlarını getirdim. Onlar içeride ama yürekleri bugün Hacı Bektaş-ı Veli’de Alevi canlarla birliktedir. Haklı mücadelenizi ve duruşunuzu saygıyla selamlıyoruz.”

Paylaşın

Tuncer Bakırhan: AKP, Türkiye Halklarının Başına Beladır

Partisinin “Ekmek ve Adalet Buluşmaları”nda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “AKP gerçekten bu toprakların; Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların yaratmış olduğu direniş mevzisi olan Türkiye halklarının başına beladır. Bunlar gitmeden işçi ve emekçinin belini düzeltme, rahat yaşama şansı yoktur” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Önümüzdeki günlerde bu savaş, sömürü ve sermaye sistemine hep birlikte dur dememiz gerekiyor. Kürtler anadilini konuşmasın, statü sahibi olmasın diye bu ülke 40 yılda 3 trilyon dolar para harcadı. 3 trilyon dolar demek; Türkiye’nin dünya ekonomisi içerisinde ilk 5’e girmesi demektir, işsizliğin ve yoksulluğun ortadan kalkması demektir, geçim sıkıntısının olmaması demektir. Ama onlar işçi ve emekçiyi düşünmüyorlar. Tek dertleri var: Kürtler anadilini konuşmasın, statü elde etmesin, kendi kimliğini ve kültürünü yaşatmasın. Hakkımızı almak istiyorsak savaşa, Saray’a, sermayeye harcanan bu bütçeye karşı çıkmamız, bu savaş düzeni karşısında hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ekmek ve Adalet Buluşmaları kapsamında Kocaeli’de işçi ve emekçilerle bir araya geldi. Toplantıda bir konuşma yapan Tuncer Bakırhan, şunları söyledi:

“Tuzla, Gebze, Yalova ve İzmit’in dört bir yanından buraya gelen işçileri, emekçileri, kadınları, gençleri, halklarımızı saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Sadece Kürt’ü değil aynı zamanda emekçiyi inkar eden, hakkını ve hukukunu yok sayan bu sistem karşısında yılmadan greve giden Mersen işçisi arkadaşlarımızı saygıyla selamlıyorum. Onların direnişlerini selamlıyor, başarılar diliyorum.

İzmit bir işçi ve emekçi havzasıdır. İzmit Türkiye’de emekçilerin aynasıdır. Türkiye’de eğer emeğin gündemi nedir, emek hangi haldedir, emek vermiş olduğu çalışmanın karşılığını alabiliyor mu, emeğin hakkı var mı diye bakacaksanız İzmit’e bakmanız lazım. İzmit’te Türkiye’nin dört bir yanında olduğu gibi büyük bir emek sömürüsü var. Emekçiler ve işçiler yok sayılıyor, güvencesiz çalıştırılıyor, sendika kurmaları engelleniyor. İşçileri görmeyen, ne yaşadıklarını bilmeyen, bilse dahi bunun için kılını kıpırdatmayan işçi düşmanı, Kürt düşmanı, halklar düşmanı bir iktidarla karşı karşıyayız. 22 yılda AKP-MHP iktidarı ne yaptı? Ciddi bir ekonomik kriz yarattı; işçileri, emekçileri büyük bir krizle ve kaosla karşı karşıya bıraktı. 22 yıldır emeği sömürdükçe sömürüyor.

Emeğin hakkını sermayedarlara peşkeş çekmeye devam ediyor. Ne oldu 22 yıl içinde? Yoksullaştık, emeğimizin karşılığını alamıyoruz. 17 bin lira asgari ücrete mahkum edildiğimiz, 12 bin lira emekli maaşıyla geçinmek zorunda kaldığımız bir Türkiye’de AKP iktidarı döneminde sermaye karına kar katıyor. İşçiler emeğinin karşılığını almıyor ama AKP iktidarı döneminde sermaye yüzde 500 oranında kar elde ediyor. Onun için diyoruz ki AKP işçi, emekçi düşmanıdır. “AKP nedir?” diye sorarlarsa; AKP’nin sermaye dostu, yandaş dostu, emekçi düşmanı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz.

Sadece geçen Haziran ayında 137 işçi emekçi arkadaşımız güvenli koşullarda çalışmadıkları için iş kazalarında yaşamını yitirdi. Kendileri gitti, aileleri perperişan kaldı. Çocukları ekmeğe muhtaç kaldı. 6 ayda 878 işçi, Haziran ayında 137 işçi yaşamını yitirdi. 22 yıldır AKP iktidardır ve bu 22 yılda 40 bin işçi çalışırken yaşamını yitirdi. 40 bin ancak savaşlarda yaşanabilecek bir kayıptır. Ama bu iktidar işçi dostu olmadığı için, sermayeyi koruyup kolladığı için, yoksul Kürt ve Türk çocukları iş güvenliği tedbirleri alınmadığı için inşaattan düşürüyor, zehirleniyor. Bu 40 bin insanımız yaşamını yitirdi ama tek bir sermayedar hesap vermedi. İktidar iş kazalarında yaşamını yitirenler için fıtrattır diyor. İşte biz DEM Parti olarak işçinin ölümüne fıtrat diyenlerin karşısındayız, biz DEM Parti olarak Mersen işçilerinin yanındayız.

Bu sömürü çarkı ve düzeni karşısında emeğini arayan, demokrasi isteyen, insanca yaşam mücadelesi veren emekçi ve işçilerin yanındayız. DEM Parti olarak başta Meclis olmak üzere tarlalarda, sokaklarda, fabrikalarda nerede bir işçi direnişi varsa oradayız. Nerede işçiler, emekçiler, KHK’liler ve kadınlar emeğinin karşılığını arıyorsa oradayız. Halklarımız nerede direniyorsa DEM Parti oradadır. AKP sermaye dostu ise biz işçilerin, emekçilerin dostuyuz. AKP sermaye ile yol arkadaşlığı yapıyorsa, bizim yol arkadaşlarımız işçilerdir, emekçilerdir, emeklilerdir. Bu böyle olmaya devam edecektir. Bizim partimizin mayasında emek vardır. Emek bizim mücadele gerekçelerimizden biridir. DEM Parti’nin olduğu her yerde emek savunusu vardır.

22 yılda Türkiye’yi sermayeye cennet yaptılar. Ama 22 yılda Türkiye’yi işçi ve emekçiler için cehenneme çevirdiler. İşçiler, emekçiler çocuklarına yiyecek götürmek için bazı geceler uyumuyor. 17 bin liralık asgari ücretle yaşanılan, kiranın en düşüğünün 15-20 bin olduğu bir ülkede işçilerin ve emekçilerin nasıl çabalayıp didindiklerini siz bilirsiniz. Çünkü hep birlikte yaşıyorsunuz. Nazım Hikmet, “Gündüzleri sömürülmeyen, geceleri aç yatağa girilmeyen günler için mücadele ediyoruz” diyordu.

DEM Parti olarak, işçilerin ve emekçilerin sömürülmediği demokratik bir Türkiye mücadelesini daha büyük bir kararlılıkla devam ettireceğiz. Kürt emekçiler ile Türkiye’deki emekçiler bir araya gelmedikçe bu sermaye dostları iktidarlarına devam edecektir. 31 Mart’ta Türkiye’deki emekçiler, yoksullar ilk defa bir araya geldiler, aynı duyguyu taşıdılar. 31 Mart’ta bu sermaye düzeni kaybetti. Birlikte omuz omuza mücadelemizden sonra da AKP-MHP iktidarı önümüzdeki dönem daha büyük kaybetmeye mahkumdur.

“Adalete ve ekmeğe ulaşmak için mücadele etmemiz gerekiyor”

İşçiler uzun çalışma sürelerine mahkum ediliyor. Güvence yok, sigorta yok. Bu havzada çalışan işçilerin yüzde 90’ı taşeron işçisidir. Dünyanın hiçbir yerinde çalışan işçilerin yüzde 90’ı taşeron işçisi değildir. Taşeron düzenini getiren de bu işçi düşmanı iktidardır. Taşeron sistemi demek sermayenin daha fazla kazanması, işçi ve emekçinin daha az ücret alması demektir; sendika hakkının yok sayılması, güvencesiz çalışma demektir. Onun için DEM Parti olarak önümüzdeki günlerde bu taşeron sistemi karşısında da güçlü bir mücadele yürüteceğiz. Adalet yoksa ekmek yok. Adalete ulaşmak için, ekmeğe ulaşmak için mücadele etmemiz gerekiyor. Türkiye’nin yüzde 80’i emekçidir, yoksuldur, ezilendir ama Türkiye’nin kaymağını yiyen yüzde 10 Türkiye’nin 80-90’ını yönetiyor.

Bu tablo karşısında kendimizi sorgulamalıyız. Bu kadar çoğunlukta olmamıza rağmen 17 bin lira asgari ücretle çalışıyorsak, suçun büyüğü iktidarındır ama birazı da bizimdir. Bu sömürü düzenine karşı fabrikalarda, sokaklarda, caddelerde hep birlikte Kürt, Türk, Arap demeden bir araya gelip omuz omuza mücadele edebilirsek; çocuklarımız için daha iyi bir Türkiye, geleceği olan bir Türkiye, umudu olan gençlerin yaşadığı bir Türkiye olabilir. Sermaye vahşidir. Sermayede vicdan yoktur, sermayede ayıp yoktur. Sermaye daha fazla karına kar katmaya çalışır, cebimizde olanı daha fazla almaya çalışır. Onun için bu sermaye düzenine, bu sömürü düzenine, savaş düzenine karşı mücadele boynumuzun borcudur.

Saray’ın bir dakikalık gideri ne kadar? 3 tane emekli maaşı kadar. Saray’ın bir saatlik masrafı 180 tane emeklinin maaşı kadar. 365 günde Saray ne kadar masraf ediyor? Saray’a tasarruf yok, Saray’da bütçeyi kısmak yok ama emekçiye 17 bin lira ila geçinin diyorlar. Çocuklarına şatafat, çocuklarına gelecek ama emekçilere ve yoksullara baskı, zor, zulüm ve taşeron sistemi. İşte Mersen işçilerinin bundan dolayı desteklenmesi gerekiyor. Mersenleri çoğaltabilirsek, bu sömürü düzenine karşı örgütlü ve güçlü mücadeleler ortaya koyabilirsek emeğimizin hakkını alabiliriz, alın terimizin hakkını alabiliriz. 17 bin liraya razı olursak, 12 bin 500 lirayla geçinmek için didinirsek vallahi AKP iktidarı yıllarca devam eder ve bu sömürü düzeni bizi ezdiği gibi çocuklarımızı, torunlarımızı da ezmeye devam eder.

“Hakkımızı TÜİK’e helal etmiyoruz”

Dün Ankara’da bir emekçi tişört giymişti; önünde “AKP’ye hakkımı helal etmiyorum”, arkasında da “TÜİK elini cebimden çek” yazıyordu. İşte o emekçinin tişörtüne yazdığı slogan milyonların sloganıdır. Hakkımızı bu iktidara helal etmiyoruz. Hakkımızı sermayenin dostu olan, sermaye düzenine rant taşıyan bu iktidara helal etmiyoruz. Hakkımızı 3 kuruş daha az maaş alalım diye enflasyon rakamı ile oynayan TÜİK’e helal etmiyoruz, etmeyeceğiz.

12 Eylül Darbesi olduğunda TUSİAD Genel Başkanı Halit Narin şunu söylemişti işçilere: “Şimdiye kadar siz güldünüz, bundan sonra gülme sırası bizde.” Yani ne demek istemişti? Darbe işçileri ezmek için yapıldı. Sermayeyi koruyup kollamak ve zenginleştirmek için yapıldı. Peki, Recep Tayyip Erdoğan ne dedi? “Bizimle birlikte grev denilen olaylar ortadan kalktı”. 12 Eylül mantığı ile 22 yıllık AKP-MHP iktidarının mantığı aynıdır. Grev olmayacak, işçinin ve emekçinin maaşı kısılacak. İşçi ve emekçilere tasarruf tedbirleri uygulanacak ama sermayeye vergi muafiyeti ve teşvikler verilecek. AKP’nin bir milletvekili çıkıp itiraf etti, “Birçok büyük şirketten vergi almıyormuşuz” dedi. Çocuk mamasından vergi almasını biliyorlar, çocuk bezinden vergi almasını biliyorlar ama kaymaklı büyük rant ihaleleri alan sermayeden vergi almıyorlar.

AKP gerçekten bu toprakların; Denizlerin, Mahirlerin, Mazlumların yaratmış olduğu direniş mevzisi olan Türkiye halklarının başına beladır. Bunlar gitmeden işçi ve emekçinin belini düzeltme, rahat yaşama şansı yoktur. Önümüzdeki günlerde bu savaş, sömürü ve sermaye sistemine hep birlikte dur dememiz gerekiyor. Kürtler anadilini konuşmasın, statü sahibi olmasın diye bu ülke 40 yılda 3 trilyon dolar para harcadı. 3 trilyon dolar demek; Türkiye’nin dünya ekonomisi içerisinde ilk 5’e girmesi demektir, işsizliğin ve yoksulluğun ortadan kalkması demektir, geçim sıkıntısının olmaması demektir. Ama onlar işçi ve emekçiyi düşünmüyorlar. Tek dertleri var: Kürtler anadilini konuşmasın, statü elde etmesin, kendi kimliğini ve kültürünü yaşatmasın.

Hakkımızı almak istiyorsak savaşa, Saray’a, sermayeye harcanan bu bütçeye karşı çıkmamız, bu savaş düzeni karşısında hep birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Diyarbakır’da insanların halay çektiği için tutuklanmasına ses çıkarmadığımız müddetçe bizim Mersen işçilerimiz daha çok grev yapmak zorunda kalacak. Demokrasi sadece Gebze’de kurulmaz, demokrasi sadece Tuzla’da, Kocaeli’de kurulmaz. İşçiler sadece haklarını fabrikalarda almaz. Alsa bile Türkiye’deki kanayan yara kanamaya devam edecektir.

O nedenle hakkımız, hukukumuz ve geleceğimiz için savaşa karşı çıkacağız. Kürtler anadilini konuşmasın diye harcanan 3 trilyonluk bütçenin emekçiye, yoksula, Alevi’ye, Kürt’e, Arap’a, gence harcanması için birlikte mücadele etmemiz artık bir zorunluluktur. Birlikte mücadele etmediğimiz sürece 5’li çeteler büyüyecektir. Birlikte mücadele etmediğimiz müddetçe hakkımız, hukukumuz, grev hakkımız, güvenceli çalışma hakkımız gasp edilmeye devam edecektir.

Biz burada durmayacağız. Kızıltepe’den başladık, ekmek ve adalet mücadelesini her yere götürüyoruz. Kızıltepe’deydik, Hatay’daydık, Ankara’daydık. Yarın Karadeniz’de olacağız, İstanbul’da olacağız. Türkiye emekçileri ve yoksullarıyla, tarımla ve hayvancılıkla geçinenlerle buluşmaya devam edeceğiz. Ekmek ve Adalet Kampanyamız kadar hiçbir kampanyamız bu hükümeti korkutmadı. Çünkü ekmek ve adalet sadece Kürtlerin ihtiyaç duyduğu bir şey değil. Karadenizli de Tekirdağlı da ekmeğe ve adalete ihtiyaç duyuyor. Cezaevlerinde yatan KHK’liler de ekmek ve adalete ihtiyaç duyuyor. Onun için Ekmek ve Adalet Kampanyasına nerede olursa olsun sahip çıkmanızı bekliyoruz. Ekmek ve adalet talebini iktidarın duyabileceği şekilde büyütmeye katkı sunmanızı bekliyoruz.

İşçi sağlığı ve güvenliği, taşeron işçilerin durumu, güvencesiz çalıştırılma, iş kazaları, ücretlerin insanca yaşanacak bir seviyeye çekilmesi ve grev ve toplu sözleşme hakkı için bugün olduğu gibi bugünden sonra da bu çalışmayı Türkiye’nin dört bir yanına yayacağız. Bu buluşmalarla Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi Meclis’te de iktidarın bu yalan yanlış politikalarını teşhir edeceğiz ve halkların önümüzdeki günlerde daha güçlü bir şekilde bu zulüm ve savaş düzeni karşısında ayakta durması için büyük bir çaba içerisinde olacağız. Sizleri saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

DEM Partili Kızıltepe Belediye Eş Başkanı Partisinden İstifa Etti

DEM Partili (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi) Kızıltepe Belediye Eş Başkanı Zeyni İpek, partisinden istifa ettiğini görevine bağımsız belediye başkanı olarak devam edeceğini açıkladı. 

Haber Merkezi / DEM Parti, yaklaşık bir hafta önce, Zeyni İpek hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını kamuoyuna duyurmuştu.

Zeyni İpek, istifa kararına ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Değerli Kızıltepe halkı; bildiğiniz üzere benim üzerimden oluşturulan kirli bir komplo ile kamuoyunu meşgul eden art niyetli bir durum yaşandı. Benim üzerimden partimi de hedef alan bu kumpasın partime zarar vermemesi adına üyesi olduğum Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nden istifa ettiğimi açıklıyorum.

Belediye başkanlığı seçim sürecinde Zeyni İpek olarak Kızıltepe halkına, hak ettiği iyi bir kent ve iyi bir sosyal yaşam adına verdiğim sözlerin sorumluluğunu da yerine getirmem icap ettiği için bağımsız bir belediye başkanı olarak hizmet etmeye devam edeceğimi açıklıyorum. Şehrimizin daha öncelikli ve daha hayati sorunlarına birlikte çözüm arayacağımız bu süreçte hepinizin sunacağı destekle güzel bir Kızıltepe yaratacağımızı umut ediyorum.”

DEM Parti’den Zeyni İpek hakkında başlatılan disiplin soruşturmasına ilişkin yapılan açıklamada, “Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu’na ulaşan şikâyet ve belgelerden partimizin program, ilke ve ahlaki değerlerine aykırı davranışlarda bulunduğu tespit edilmiştir. Bu nedenle kendisiyle ilgili disiplin soruşturması başlatılmıştır. Kısa sürede sonuçlandırılacak olan disiplin soruşturmasının sonuçları kamuoyu ile ayrıca paylaşılacaktır” ifadelerine yer verilmişti.

Paylaşın