Tuncer Bakırhan: Yargı “İktidarın Sopası” Haline Geldi

DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, “Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hukukun zedelendiğinin hatta ortadan kaldırıldığının çok somut bir örneğidir. 16 milyonluk bir kentin belediye başkanı hukuk sopası ise terbiye edilmek isteniyor” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyım atanıyor. Dışarıdan gelen bir memur belediyeyi gasp ederek, sosyal kültürel kurumların kapılarına kilit vuruyorlar. Bunun dışında Türkiye’de yaygın bir sansür var. Yandaş medyanın önü açılmış, muhalif medyaya dönük bir ciddi bir baskı var. Bugün yüzlerce kişi sanal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alınıyor. Sanal medya hesapları, haber siteleri kapatılıyor. Herkesi hizaya çekmek isteyen bir anlayış var.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve beraberindeki heyetin Avrupa temasları sürüyor. Tuncer Bakırhan, 19. Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler başlıklı konferansa katıldı. Belçika’nın başkenti Brüksel’de bulunan Avrupa Parlamentosu’nda ikinci gününde devam eden konferansta konuşan Bakırhan, İmralı’da yaptıkları görüşmenin detaylarını, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısını anlattı.

Kürt sorununun çözümsüzlüğünün maliyetinin büyük olduğunu belirten Bakırhan, “Yaşanan bu savaş ile birlikte toplumda çok ciddi bir kutuplaşma yaşandı. Hukuk araçsallaştı ve iktidarın elindeki bir sopa haline geldi. Ekonomi ciddi bir krize girdi. Partimize dönük baskılar arttı. Barış umutları da neredeyse yok edildi. Bu süreçte tüm toplumsal kesimler arasında fay hatları oluştu ve 10 yıllık süreç içinde bu kutuplaşma çok ciddi bir artış gösterdi. Fakat Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat tarihli çağrısı çok önemli. Bu 10 yıl çok önemli tecrübeler yarattı” dedi.

Kürt sorunun küresel bir sorun haline geldiğinin altını çizen Bakırhan, “Kürt meselesi artık bölgesel ve küresel boyuta ulaşmış durumda. Sadece Kürtlerin değil diğer toplumsal yapıların da sorunları görünür hale geldi. Türkiye’nin demokratikleşmesi, ekonomik bağımsızlığı Kürt meselesinin çözümüne bağlı. Bunu bir siyasi tercih olarak değil, varoluşsal bir zorunluluk olarak görüyoruz. Geçmişten çıkarılacak dersler var. Önceki çözüm sürecini enine boyuna tartışıyoruz. Bu konuda eksik kaldığımız konulara ilişkin özeleştiri veren bir partiyiz. Tüm eksiklerine rağmen önceki çözüm süreci toplumsal güvenin, demokrasinin inşa edildiği bir süreç oldu. Ekonomik refah çok ciddi bir artış sağladı. Barış sürecinin ülkenin önünü açtığını görmüş olduk. Kürt sorununun çözümü birçok fırsatı beraberinde getiriyor” dedi.

“Türkiye’de bir de anayasa problemi var”

Kayyım politikaları ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yapılan operasyona da değinen Bakırhan, şu ifadeleri kullandı: “Fakat bu meselenin önünde iç ve dış dengeler var. Son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması hukukun zedelendiğinin hatta ortadan kaldırıldığının çok somut bir örneğidir. 16 milyonluk bir kentin belediye başkanı hukuk sopası ise terbiye edilmek isteniyor. Bildiğiniz gibi Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyım atanıyor. Dışarıdan gelen bir memur belediyeyi gasp ederek, sosyal kültürel kurumların kapılarına kilit vuruyorlar.

Bunun dışında Türkiye’de yaygın bir sansür var. Yandaş medyanın önü açılmış, muhalif medyaya dönük bir ciddi bir baskı var. Bugün yüzlerce kişi sanal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alınıyor. Sanal medya hesapları, haber siteleri kapatılıyor. Herkesi hizaya çekmek isteyen bir anlayış var. Bunlarla birlikte Türkiye’de bir de anayasa problemi var. Anayasa ortak ve toplumsal değerleri esas almıyor. Merkeziyetçi anayasa gençleri, kadınları, ötekileri kapsayan bir anayasa değil.

Bu sürecin önünde engel olarak duran dış etkenler de var. Öngörülemez bir uluslararası ilişkiler sürecinden geçiyoruz. Anlık değişen kararlar, ilkesiz dış siyaset ülkeye çok ciddi etki ediyor. Bu sorun Avrupa’yı da doğrudan etkiliyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi demek aynı zamanda Avrupa’yı da etkileyecektir. Ortadoğu’da Kürtlerin öncülüğünde yürütülen siyaset oldukça demokratik ve takdire şayandır. Yine işçi ve emekçiler, kadınlar, gençler, ötekilerin faydasına bir siyaset yürütüyoruz. Demokrasi ve insan hakları alanındaki duruşumuz Avrupa için de büyük bir fırsat sunuyor. Suriye’ye bakıldığında bu daha rahat görülüyor.

Orada Ezidilerin, Türkmenlerin, Kürtlerin, Arapların, kadınların, gençlerin bir arada yaşadığı bir sistem kuruldu. Demokratik bir anlayış, demokratik bir yönetim uygulanıyor. AB-Türkiye ilişkileri de çalkantılı bir süreçten geçiyor. Bölgede istikrarlı bir Türkiye, Avrupa için de önemli ve faydalı olacaktır. Türkiye’nin iç barışı doğrudan Suriye’deki gelişmeleri, Irak’taki gelişmeleri etkileyecektir. Bu da doğrudan Avrupa’ya doğru göçü azaltacaktır. Barış ve demokrasi tarihi bir kazanım olacaktır, bunun için çalışıyoruz.”

Paylaşın

DEM Parti’den İktidara: Demokrasi Olmadan Ekonomi Olur Mu?

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında konuşan DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Demokrasi olmadan ekonomi olur mu? Barış olmadan ekonomi olur mu? Bunları ekonomi yönetimi bilmiyor mu? Hükümet bilmiyor mu? Mehmet Şimşek bilmiyor mu?” diye sordu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te güncel gelişmelere ilişkin düzenlediği basın toplantısında konuştu. Koçyiğit’in konuşması şöyle:

“Meclis’te biliyorsunuz yine bir yasayı görüşüyoruz. Bu yasanın en can alıcı maddelerinden biri de emekli ikramiyelerinin 3 bin TL’den 4 bin TL’ye çıkarılması oldu. Yani koca AKP iktidarı 22 yıllık iktidarının sonunda, günlerce yaptığı toplantıların ardından kocaman bir rakamı, tam tamına bin TL’yi emeklilere reva gördü. Gece sabahlara kadar Meclis’i çalıştırarak bu “büyük” miktarı emeklilere ulaştırmanın yolunu ve yöntemini aradı.

Biz telaffuz ederken utanıyoruz, söz kurarken utanıyoruz; emekli o parayı çekerken utanıyor, yoksul pazara giderken utanıyor. Ama ne yazık ki iktidar, yarattığı bütün bu yoksulluğun ve yıkımın karşısında utanmak bir yana, pişkin pişkin yoksulun ve emeklinin yüzüne bakarak bin TL’yi büyük bir rakammış gibi anlatmaya devam ediyor.

Neredeyse milyonlarca insan açlık sınırının altında yaşamaya mecbur ve mahkum edilmiş durumda. Milyonlarca insan, asgari ücretin neredeyse yarısıyla yaşamak durumunda kalıyor. 4 milyon emekli, yaşamını çok cüzi miktarlarla idame etmeye çalışıyor. Dünya kadar uluslararası rapor, endeks var. Hepsinde Türkiye ne yazık ki en sonda. Ekonomi, toplum ve yoksullar açısından alarm veriyor. Buna rağmen, iktidar ve sermayesi ellerini ovuştura ovuştura yoksulun, emeklinin, asgari ücretlinin sırtına binmeye devam ediyor. Sadece 2 ay içinde enflasyon oranı yüzde 7,3 oranında arttı. Yani 14 bin 469 TL olan emekli maaşının yüzde 56’sı aslında 2 aylık enflasyon oranıyla zaten eridi gitti. Zaten verilen emekli maaşı da hedef enflasyon üzerinden verilmişti.

Bu da çok düşük tutulmuştu. Yüzde 15,75 üzerinden emeklilere zam yaptılar, sonra hedef enflasyonu revize ettiler ama emekli maaşlarını ve asgari ücreti revize etmek gibi bir gündemi hiç düşünmediler. Halihazırda, hedef enflasyon üzerinden büyük kayıplarla işçiler ve asgari ücretliler çalışıyor, emekliler de yaşamaya çalışıyor. Bugün milyonlarca insan, maaşları 5 kat artırılırsa ancak ve ancak yoksulluk sınırına yaklaşabilir. Neden? Çünkü bu ülkede yoksulluk sınırı 78 bin 230 TL’ye, açlık sınırı 25 bin 720 TL’ye yaklaştı. Emekli ne alıyor? Sadece 14 bin 469 TL.

Peki, bunlarla yaşamak mümkün mü? Bugün de 1000 TL verecekler. Bu gece muhtemelen sabaha karşı yasalaşacak emekli ikramiyelerindeki artış. 1000 TL ile bu ülkede iki kişi yemek yiyemiyor. 1000 TL ile pazara giden dar gelirli, pazar filesinin içine 3 parça şey koyamıyor. 1000 TL ile bir bayram alışverişi, bir tatlı alışverişi, bir şeker alışverişi yapılamıyor. Yoksul insanlar, 1000 TL’nin artık hiçbir dertlerine derman olmayacak bir miktar olduğunu çok iyi biliyor. Ama iktidar bunu pazarlamaya, anlatıp abartmaya devam ediyor.

Sadece ekonomi meselesi bununla da ilgili değil. Ülkenin içinde bulunduğu bütün antidemokratik uygulamaların, İstanbul Belediyesine yapılan operasyonun ekonomik maliyetlerine bakalım. Tüm bunları üst üste koyduğumuzda, nasıl bir girdap içerisinde olduğumuz göreceğiz. Bakın, 3 gün içinde sadece Merkez Bankasının 25 milyar dolar rezervi erimiş. Bu 25 milyar doları nasıl Merkez Bankasına koymuşlardı? Kemer sıkma politikalarıyla. İşçiye, yoksula ve emekliye vermediler ve rezervleri oradan doldurmaya çalıştılar.

Antidemokratik ve hukuksuz bir darbenin sonucunda da bu ülkenin Merkez Bankasının rezervleri dövizi bir yerde tutmak için 3 günde 25 milyar dolar eridi. Neden? Çünkü piyasaya sürekli döviz sattılar. Borsayı kesmek zorunda kaldılar. Çünkü 2 trilyon TL’lik bir borsa kaybı oldu. Uluslararası bazı yatırım kuruluşları bütün haklarından feragat ederek Türkiye piyasasından çekildiler. Bu da yetmedi; bu riskler artınca, borsa çökünce ve dolar rezervleri eriyince Sermaye Piyasası Kurulu önlem için toplantı aldı. Bankalarla toplantı aldılar, bu krizi nasıl engelleriz diye. K

rizi engellemenin yolu açık: Antidemokratik olmayın, hukuksuzluk yapmayın, darbe yapmayın, seçilmiş iradeye el koymayın, belediye başkanlarını tutuklamayın, darbe üzerine darbe yapmayın. Cumhuriyet Başsavcılarını operasyon odağı olarak bindirilmiş kıtalar gibi kullanmayın. Böylece döviz rezerviniz de artar, ekonomik kırılganlığınız da gider, refah da artar. Bir ülkede demokrasi olmadan ekonomi olur mu? Bir ülkede barış olmadan ekonomi olur mu? Bir ülkenin en temel gerekçesi iç huzur ve barış değil midir? Demokratik normların yükseltilmesi değil midir? Adaletin tesis edilmesi değil midir? Bütün bunları ekonomi yönetimi bilmiyor mu, hükümet bilmiyor mu, Mehmet Şimşek bilmiyor mu?

“Ekonomi Bakanı orada boşuna oturuyor”

Şimdi uluslararası finans kuruluşlarıyla online toplantı yapıyor Sayın Şimşek, toparlamaya çalışıyor. ‘İstanbul’un hali nedir? sorularına, yanıt yok diyor.’ Nasıl yanıt yok? Darbeci bir iktidarın ekonomi bakanısınız. Yanıt açık: Halka, hukuka, sandığa darbe yapıyorsunuz. Seçilmiş iradeyi gasp ediyorsunuz. Sandığı tanımıyorsunuz. Seçimsiz bir yönetim ve rejim ilan etmeye, sistemi buraya itmeye çalışıyorsunuz.

AKP şunu söylüyor: ‘Ben sandıktan çıkarsam sandık meşrudur, haktır. O zaman halkın iradesi tecelli etmiştir. Ama sandıktan eğer muhalefet, başka bir parti çıkarsa o sandık gayrimeşrudur. Ben ona öyle ya da böyle el koyarım. Gerekirse iftira atarım, yolsuzluk derim. Gerekirse terör ile iltisak gibi uydurma bir şey yaparım ve kayyım atarım. Kent uzlaşısını kriminalize ederim. HDK’ye, oradan KCK’ye bağlarım. Kopyala-yapıştır dosyalar yaparım. CHP’ye de DEM Parti’ye de kayyım atarım’.

Bütün bunlara Ekonomi Bakanının bir sözü yoksa biz ona söyleyelim: Orada boşuna oturuyorsun. Geldiğinden beri ne enflasyon düştü ne de ekonomik göstergeler düzeldi. Halk açlık ve yoksullukla sınanıyor. Milyonlar açlık ve yoksullukla mücadele etmeye çalışıyor. Uluslararası ekonomi kuruluşlarının peşinde gezerek bu ülkenin ekonomisinin düzeltilemeyeceğini görmek için kahin olmaya da ekonomist olmaya da yüksek tahsile de gerek yok. Gidin sokaktaki Mehmet amcaya sorun, ekonominin nasıl düzeleceğinin reçetesini söylesin. Ama bunları yapmıyorlar. Bütün bunlar umurlarında değil.

Bakın, İstanbul’daki darbeden sonra sokağa çıkan üniversitelilere, gençlere, milyonlara karşı uygulanan polis şiddetinden bunu görüyoruz. Dünden beri bunu Meclis’te ‘vandallık’ olarak tarif ediyor AKP iktidarı. Toplumun hukuka sahip çıkması, adalet talep etmesi, demokrasiye sahip çıkması, seçilmiş iradesinin arkasında durması hangi demokraside ve devlette vandallık olarak yaftalanabilir ki? Nasıl bir vandallık olabilir? Bir vandallık varsa, polisin orantısız bir şekilde halka yönelik şiddetidir.

Sokakta yürüyen kadını durdurup coplayan polis ne yapıyor? Sırtına basıp gözaltına alan polisin pozisyonu nedir? Yakın mesafede insanların gözünün içine gaz ve su sıkmak, insanları yaralamak, kolunu bacağını kırmak nedir? Orantılı mıdır bütün bunlar? Bunlar hukuk devleti ve demokrasiyle bağdaşan şeyler midir? Sokağa çıkmak, protesto etmek evrensel bir haktır. Bugün milyonlar bu evrensel hakkını, Anayasa’dan kaynaklanan hakkını kullanıyor. Demokrasi olsun diye kullanıyor. Bu ülke daha fazla karanlığa sürüklenmesin diye toplum iradesini ortaya koyuyor.

Sandığa attığı oyun gereğini yapıyor. ‘Oy attım sahip çıkıyorum’ diyor. İktidar, bu tabloyu okumak ve sokaktaki milyonların sesine kulak vermek ve antidemokratik uygulamalardan geri adım atmak yerine, bugün sokağı bilerek isteyerek terörize ediyor; sokağa çıkan insanları hedef haline getiriyor. Bunu asla kabul etmiyoruz. Haber takibi yapan, hakikati ve gerçeği halka ulaştırmaya çalışan 16 gazeteci tutuklandı. Gazetecilik suç olabilir mi? Mesleki faaliyetlerini yaptıkları için insanlar nasıl gözaltına alınıp tutuklanır? Bu hangi demokrasi kriteridir? Bu nasıl bir ülkedir? Artık isyan ediyoruz bunlara! Bunları anlatmak zorundayız ama artık söz gerçekten bitti.

Bu darbe sürecinin Türkiye’ye etkilerini daha konuşacağız. Türkiye iki açıdan yol ayrımındadır. Birincisi 27 Şubat’ta yapılan çağrı nedeniyle yol ayrımındadır. 27 Şubat’taki Sayın Öcalan’ın tarihi çağrısı Türkiye’ye şu soruyu soruyor: “Sen Kürt sorununun demokratik çözümünden yana mısın, demokrasiden ve birlikte yaşamdan yana mısın? Yoksa mevcut düzenin devamından mı yanasın? Çözümsüzlükte ısrar ederek iktidarda kalmaya mı çalışacaksın?” Bu soruları bugün AKP iktidarına soruyor. Diğeri İstanbul’daki darbenin kendisidir ve Türkiye’yi bir yol ayrımına getirmiştir. 16 milyonluk bir mega kentin, bir metropolün, dünya başkentlerinden birinin büyükşehir belediye başkanını tutuklamak, onun ilçe belediye başkanlarını tutuklamak bir yol ayrımıdır.

Türkiye karar vermek zorunda, iktidar karar vermek zorunda. Ya antidemokratik uygulamalarla yol almaya devam edecekler ya da gerçekten rotalarını demokrasiye dönecekler ve bu ülkeyi hep beraber düze çıkaracağız. Ama gördüğümüz, anladığımız, okuduğumuz şey iktidarın hukuksuzlukla ayakta kalmaya çalıştığıdır. Zorla ayakta kalmaya çalışıyor. Kendisine rakip olabilecek insanları, antidemokratik yargıyı araçsallaştırarak bertaraf etmeye çalışıyor. Her bir siyasetçi özneyi cezaevine koyup sesini kısarak kendisi için dikensiz gül bahçesi yaratmaya çalışıyor. Bunları kabul etmiyoruz. Bunlara karşı hep mücadele ettik, bundan sonra da edeceğiz.

“Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez”

Bu anlamıyla, çatısı altında bulunduğumuz Meclis’in özel rolüne ve önemine de dikkat çekmek istiyorum. Bugün toplumda büyük bir feryat varken, toplumda büyük bir itiraz hareketi yükselmişken, Newroz alanlarında milyonlar 27 Şubat’taki çağrının etrafında kenetlenmişken, barış ve çözüm talebini birinci elden milyonlar sahiplenmiş ve bu çağrının arkasında durmuşken; Saraçhane’den Amed Newrozuna, İstanbul Newrozundan bugün İzmir’de ve Ankara’da sokağa çıkan her bir yurttaşa kadar bu ülkenin demokratik geleceği için söz söyleyen ve alana çıkan insanların sesine Meclis gerçekten kulak kabartacak mı, yoksa antidemokratik ve toplum karşıtı yasaları çıkarmaya devam mı edecek? Bu soruları hep beraber soruyoruz.

Şunu açık ve net söyleyelim: Biz demokrasi meselesini bir bütün olarak görüyoruz. Sadece Kürt’e demokrasi gibi bir algımız yoktur. Türkiye demokratikleşmeden Kürt sorunu çözülemez, Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez. Bunlar iç içe, birbirine bağlıdır. Kürt sorunu kendinden menkul, Türkiye’nin demokrasi sorunundan ayrı bir sorun değildir. Zaten bu ülke demokratik olmadığı için, özgürlükçü olmadığı için Kürt sorunu diye bir sorunumuz var. Bugün adım atılacaksa, bütün ülkenin demokratikleşmesi için adım atılmak zorundadır. Bu, Kürt’ü de Türk’ü de kapsayacaktır. Ülkede yaşayan 86 milyon insanı kapsayacak bir demokrasi hamlesi olmalı, olmak zorundadır.

Buradan, Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a da seslenmek istiyoruz. 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yaptığı çağrının ardından Meclis Başkanımız, “TBMM, Türkiye’nin bütün sorunlarının çözüm yeridir. Dolayısıyla mesele TBMM’deki siyasi partilerin ortak tavrıyla çözümlenecektir. Gerektiği zaman biz de devreye girerek bu konuyla ilgili meselenin şeffaf, açık, samimi bir şekilde yürütülmesini sağlayacağız” demişti. Soruyoruz: Meclis ne zaman bu sorumluluğu yerine getirecek? Meclis ne zaman toplumsal barış için gerçekten söz söyleyecek, demokrasi taleplerini duyacak ve bu taleplerin gereği olarak hızlı bir şekilde adım atacak? Bu tarihsel sorumluluktan ülkenin seçilmişleri ne zamana kadar kaçacak? Kafalarını kuma gömerek ne kadar yol alabilirler, bu ülkeye ne kadar yol aldırabilirler?

Ülkenin ve halkın gerçek gündemi demokratik alanın genişletilmesi, ekonomik refahın yükseltilmesi, barışın toplumsallaşmasıdır. Bütün bunlar için emek sarf eden bir Meclis pratiğini bütün Türkiye halkları görmek istiyor. Ancak 1 Ekim’den beri içinde bulunduğumuz süreçte iktidarın sürekli parmak salladığını görüyoruz. Herkese parmak sallayan, sürekli aba altından sopa gösteren, kayyım ve tutuklamalarla demokrasi alanını daraltan, antidemokratik uygulamaları son hız devam ettiren bir iktidar pratiğiyle karşı karşıyayız.

Meclis’te ne konuşuyoruz sürekli? İktidarın zorbalıklarını ve antidemokratik uygulamalarını. Biz tecrit kaldırılsın, umut hakkı tanınsın, hasta tutsaklar öncelikli olmak üzere infazda eşitlik sağlansın, TMK ve TCK’daki ayrımcı yasal maddeler hızla ayıklansın, AİHM ve AYM kararları doğrultusunda bu ülkedeki yasal mevzuat hızlı bir şekilde taransın dediğimizde karşımıza tek bir madde ve tek bir sözle çıkıyorlar: Silahlar bırakılsın.

İyi, tamam bırakılsın. Silah bırakılmasın diyen var mı? Sayın Öcalan büyük bir sorumlulukla, 40 yılı aşkın bir süredir içinde bulunduğumuz bu şiddet zeminini sonlandıracak çağrıyı 27 Şubat’ta yapmadı mı? Kendi örgütüne 27 Şubat’ta silah bırakma çağrısı yapmadı mı? Yaptı. Örgüt buna olumlu karşılık verdi mi? Evet. Hatta bir adım attılar ve ateşkes ilan ettiler. Peki, Meclis bugün gerçekten örgütün silah bırakması için gerekli yasal mevzuatı ve sürecin selameti için gerekli olan çerçeve yasayı konuşuyor mu? Hayır. Bu insanlar nereye silah bırakacak? Örgüt nereye ve nasıl silah bırakacak? Bunun yasal güvenceleri nedir? Böyle bir tartışma yürütüyor mu? Hayır.

Bu soruların yanıtlarını alamıyoruz. Bu sürecin selameti açısından, bu sürecin ilerletilmesi açısından Sayın Öcalan’ın koşullarının düzeltilmesine ilişkin bir adım var mı? Onun da olmadığını görüyoruz. Özgür çalışma koşullarının, süreci yürütmek için örgütüyle ilişki kurup kongre yaptırabilecek koşulların sağlanmasına yönelik bir yaklaşım var mı? Hayır. Sayın Numan Kurtulmuş’a atıfla yeniden söyleyelim. ‘Hiç kimsenin süreci zehirlememesi gerektiği kanaatindeyiz. Süreci bir siyasi pazar haline getirmeden tamamlayacağız’ demişti.

Bu çok önemli. Peki, o halde soralım: Bu kadar önemli ve tarihi bir açıklama varken, bu süreci İstanbul’da kayyım ve tutuklama pratiğiyle, sokaktaki insanlara gazla ve jopla saldırma pratiğiyle kim zehirliyor. Süreç karşıtı bir iklimin oluşması, sürecin zehirlenmesi için kim çalışıyor, kim söz söylüyor, kim harekete geçmiş durumda? Bu soruları biz Sayın Kurtulmuş’a ve bütün iktidar yetkililerine sormak istiyoruz.

Bu ülkede fiili olarak Anayasa askıdadır. Anayasa fiili olarak askıda olduğu için de bugün Kürt sorununu hukuki ve siyasi zeminde konuşamıyoruz. O nedenle bir an önce hukuki ve siyasi zeminin açılması gerekiyor. Bir an önce yasal çerçevesinin ve güvencesinin Meclis tarafından oluşturulması gerekiyor. Bir an önce Meclis’in Kürt sorununun demokratik çözümü için inisiyatif alması, Meclis Başkanının rolünü oynaması gerekiyor. Bütün bunlar için de Meclis’in yeniden kurucu bir anlayışla, 21’inci yüzyılın kurucu meclisi rolüyle harekete geçmesi gerekiyor.

İstanbul Barosunun görevden alınması, İmamoğlu’nun tutuklanması, Eğitim Sen’e soruşturma açılması meselesinde Saray’ın savcısının önemli bir rolü var. Bir zamanların Zekeriya Öz’ünün taklidini yapmaktadır savcı. Onun rolünü üstlenmiştir. Bütün bunların Türkiye’de barış sürecini zehirlediğinin, barış sürecine zarar verdiğinin, barışa sabotaj olduğunun altını çizmek istiyoruz. Bugün İstanbul Adliyesinden Türkiye’nin geleceği belirlenmeye çalışılıyor, İstanbul Adliyesinde Türkiye demokrasisine pusu kuruluyor.

İstanbul Adliyesinden bütün ülkeye yayılacak bir antidemokratik rejim kalıcılaştırılmak isteniyor. Bu ülkenin geleceğini belirleyen Meclis olmalı ama ne yazık ki Saray’dan talimatla bir başsavcı her şeyi belirlemeye ve yönetmeye çalışıyor. Ülkenin demokrasisine ve barışına dinamit koyuyor. Bunu tarihe not düşelim. 19 Mart’tan başlayan bu sürecin gelişmesi ve derinleşmesi Türkiye’ye ve demokrasisine kaybettirir.

Bu sürecin karşısında da demokrasiden, eşitlikten ve özgürlükten yana tutumumuzu sürdürüyoruz. Sokağa çıkan milyonların haykırdığı demokrasi talebinin yanındayız. Hiç kimsenin ama hiç kimsenin umutsuzluğa kapılmaması gerekiyor. Türkiye’nin dört bir yanında üniversiteler demokrasi için alanlara çıkmışsa umudumuz büyüktür. Demokratik bir Türkiye’yi ve cumhuriyeti elbette inşa edeceğiz. Bütün bu süreci zehirleyen antidemokratik uygulamalara rağmen biz barış ve çözüm ısrarımızı sürdürmeye devam edeceğiz.”

Paylaşın

Hatimoğulları, İktidara Seslendi: Herkesi Tutuklayacak Mısınız?

Partisinin grup toplantısında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, iktidara seslenerek, “Tüm Türkiye’yi mi tutuklayacaksınız? Bütün Türkiye ayakta, herkesi mi tutuklayacaksınız? Böyle mi yöneteceksiniz ülkeyi? Bu ülkeyi böyle mi barış getireceksiniz?” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu. Tülay Hatimoğulları’nın konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:

“Tarihin en önemli ve en yoğun katılımlı bir Newrozu yaşadık. Barış ve demokrasi umutlarının yeşerdiği bir Newroz yaşadık. Diğer yandan halka yönelik baskıların arttığı ve halk iradesinin tanınmadığı bir dönemde gerçekleştirdik bu Newroz’u. Newroz alanlarını dolduran milyonlar şu çığlıkla sesini yükseltti; barış, demokrasi ve adalet. 2025 yılı Newroz’u özgürlük ateşinin harlandığı, barışın halklar tarafından sahiplendiği bir Newroz oldu.

Gençler, demokratik ve güvenceli bir yaşamın sesi oldular. Newroz meydanlarını kendi renkleriyle doldurdu kadınlar. Biz Amed Newrozu’ndayken sevgili Leyla Zana ve Gültan Kışanak ile ortak bir sohbetimiz oldu. Leyla Zana gözleri dolu dolu; ‘Biz 90’lı yıllarda Newroz kutlamalarında 80 kişiyi zor bulurken şimdi milyonlara ulaştıysak artık gam yemeyiz. Biz başardık Kürt halk olarak.’ Bir halkın bilinçli, kararlı, iradeli ve kesintisiz mücadelesi oldu bu Newroz.

Milyonların ortak mesaj vardı; Barış ve çözümü destekliyorum. Tarihi çağrının arkasındayım dedi milyonlar. ‘Sayın Öcalan’ın özgürlük ve özgür çalışma ortamının sağlanması en güçlü talebimizdir’ dedi milyonlar. Sayın Öcalan’ın koşullarının acilen düzenlemesiyle ilgili en güçlü mesajı verdi milyonlar. İktidar, Newroz alanlarında milyonlarca insanın sesini duymalıdır. Bu taleplere kulak vermelidir. İktidar mesajı çok iyi okumalı ve anlamalıdır. Barış talebini hiç kimse görmezden gelemez, oyalama siyasetine başvuramaz. Meydanlardan yükselen barışın sesine her kim kulağını kapatırsa şunu bilsin ki çok büyük kaybeder

Newroz ateşinin yandığı her yerde Türkiye halkları asrın çağrısı ile birlikte barışın kokusunu ve demokrasinin umudunu hissetti. Rotası barışa, demokrasiye, adalete ve özgürlüğe çıkmayan bir yola tevessül etmek toplumsal barışı imkansız hale getirir. Palyatif çözümlerle, oyalayıcı tutumlarla, bütünlüklü olmayan bakışlar peşinde olarak, böl-yönet yönteminden medet ummak bu ülkedeki barış umuduna yapılacak en büyük kötülüktür. Temel bazı hususlar vardır ki acil bir şekilde adımlar atılmalıdır.

Sayın Öcalan’ın çağrısının örgütü tarafından hayata geçirilebilmesi için, kongrenin toplanabilmesi için acil, bir şekilde güvenli zeminin oluşturulması lazım. Bunlar Sayın Öcalan ile kurulacak bir diyalogla çözülür. Sayın Öcalan’ın özgür çalışma koşullarının sağlanmasıyla yol alınabilir. Sayın Erdoğan ‘Kritik bir eşik aşıldı’ demişti. Evet, bu süreç açısından baktığımızda birinci kritik eşik aşılmıştır. Ancak ikinci kritik eşiği aşması gereken iktidardır, devlettir.

Bu çağrının zeminin toplumsal karşılığının olması için, hayata geçebilmesi için ikinci kritik eşiği aşacak olan zeminin oluşturulması iktidara ve devlete düşmektedir. Bizler de bu ikinci eşiğin aşılmasını dört gözle beklemekteyiz. Bu eşiğin aşılması zor değildir. Bu eşik ortak bir akılla, toplumsal barış mantığıyla, antidemokratik uygulamaları bırakarak, demokratik zemini güçlendirerek pekala aşılabilir. Bizlerin en büyük temennesi ve beklentisi bu eşiğin, yani ikinci eşiğin aşılmasıdır.

Değerli halklarımız çok tarihi bir dönemden geçiyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık başta olmak üzere çok sayıda Türkiye’de siyasetçinin tutuklandığını biliyoruz. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin yönetimine bir operasyon gerçekleşti ve akabinde onlarca insan tutuklandı. İktidar ne hukuk ne meşruiyet arıyor.

Elindeki yargı sopasıyla her yere saldırıyor. Önce İmamoğlu’nu rehin aldılar, daha sonra İstanbul Barosu Başkanı Sayın Kaboğlu ve yönetimini görevden aldılar. Sonra da yüzlerce öğrenci, genç, hakkını arayan, itiraz eden çok sayıda insan gözaltına alındı. Dün de kamusal bir görevi icra eden basın emekçilerine, ulusal ve uluslararası ajanslara bağlı çok sayıda basın emekçisi gözaltına alındı. Demokratik protesto hakkını kullanan insanlara çok ağır bir şiddet uygulanıyor.

“Bu şiddeti ve saldırıları bir an önce durdurun”

Polisler, demokratik hakkını kullanan insanlara yoğun bir şiddet uyguladı. Sokaklarda insanlara işkence edildi. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu işkence görüntüleri, polis şiddeti, yine kendi kaynaklarınca bile ve isteye basına servis edildi. Niye; toplum korksun diye. Bir daha kimse çıkıp demokratik hakkını kullanmasın diye. İşe yaradı mı? Hayır, yaramadı. Buradan biz iktidara seslenmek istiyoruz; Ey iktidar bu nasıl bir korkudur, nasıl bir akıl tutulmasıdır ki böyle bir operasyonu ve böyle bir şiddet sarmalını hayata geçirdiniz?

Türkiye haksızlık ve hukuksuzluklara karşıdır. AKP seçmeni bile bu uygulamaları asla adil görmemektedir, haksız bulmaktadır. Tüm Türkiye’yi mi tutuklayacaksınız? Bütün Türkiye’ye ayakta, herkesi mi tutuklayacaksınız? Böyle mi yöneteceksiniz ülkeyi? Bu ülkeyi böyle mi barış getireceksiniz? Bu şiddeti ve saldırıları bir an önce durdurun. Bu ağır tahriklerde bulunan, yurttaşa şiddet uygulayan kamu görevlileri tek tek tespit edilmeli ve haklarında gerekli yargı işlemleri acilen başlatılmalıdır. İmamoğlu’na ve İstanbul Barosuna yönelik gerçekleştirilen bu siyasi darbeyi asla kabul etmiyoruz.

Peki bu darbelere kılıf uydururken bu iktidar ne diyor; ‘Hukuka saygı duyun’ diyor. Yargı saygınlığı, sanırım Türkiye’nin yüzyıllık tarihi boyunca dönüp baktığımızda hiçbir zaman bu kadar yitirilmemişti. Hangi yargı hakkımızı ve hukukumuzu verecek? Hangi yargı atanan kayyımları kendi kendine döndürecek? Hangi yargı İmamoğlu’na, Van Büyükşehir Belediyemize yapılanların hukuka ve anayasaya aykırı olduğuna karar verecek? Siz öyle bir yargı bırakmadınız ki. Yargıyı kevgire çevirdiniz, yargıyı koltuk değneğiniz haline getirdiniz. Şimdi yurttaşa çıkıp diyorsunuz ki ‘demokratik hakkını kullanma terörist olursun.’

Bunu yurttaş kabul etmez, 85 milyon kabul etmedi. Bunu Newroz alanlarında gördük, bunu Saraçhane direnişinde gördük, bunu Kastamonu’dan Artvin’e kadar Van’da Diyarbakır’a kadar İzmir’den Çukurova’ya kadar her yerde gördük. Üniversite öğrencilerinin boykot direnişi devam ediyor. Eğitim Sen’e bağlı üniversite emekçilerinin bugün iş bırakma kararı vardı yine ışık hızıyla Eğitim Sen’e soruşturma açıldı. Bunu asla kabul etmiyoruz. Newrozlarda, Saraçhane’de direnen bütün gençlere ve halklarımıza binlerce kez selam olsun. Demokrasi için adalet için direnmek haktır.”

Paylaşın

DEM Parti: Yargı, Ülkenin En Temel Sorunlarından Biri

Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişkin konuşan DEM Parti Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, “Türkiye’de hiçbir zaman böyle bir yargı sistemi olmadı. Talimatlı ve bağımlı yargı bu ülkenin en temel sorunlarından biri hale geldi” dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde güncel gelişmelere dair açıklama yaptı. Ekrem İmamoğlu’nun önce gözaltına alınması ile başlayan ve tutuklanmasıyla devam eden protestolarla ilgili konuşan Doğan, “Türkiye’nin enerjisi ve potansiyeli bugün Newroz alanlarından Saraçhane’ye kadar ortak bir talepte buluşmuş durumda. Bugün de, dün olduğu gibi daha büyük bir kararlılıkla bu irade gaspının karşısında duracağız.” dedi.

Partinin genel merkezinde konuşan Ayşegül Doğan, ülkede sıcak gelişmelerin yaşandığına işaret ederek, “Bu nedenle sokaklardayız, alanlardayız, meydanlardayız. Birçok nedenle itirazlarımızı ortaklaştırıyoruz. Taleplerimizi eşitlik, özgürlük ve adalet için yükseltmeye devam ediyoruz. MYK toplantımız, Newroz kutlamalarının değerlendirmeleri ile başladı. Temel başlıklarımızdan biri buydu. 11 Mart’ta startını verdiğimiz Newroz kutlamaları yarın da bazı yerlerde sürecek. Esasında, dün itibarıyla tamamlamış olduk da diyebiliriz. Çok görkemli kutlamalarla dün son buldu Newroz haftası” diye kaydetti.

“Küçük hesaplar yapılmamalı”

Ayşegül Doğan, şöyle devam etti: “Böyle tarihsel fırsatlara az rastlanır. Bu yüzden en başından beri herkesin ciddiyetle yaklaşması gerektiğini söyledik. Titizlikle, itinayla ve çelik gibi bir iradeyle, kararlılıkla durarak açık bir şekilde mesajımızı ortaya koyduk. Aynı zamanda bugüne kadar olduğu gibi uyarılarımızı da yaptık. ‘Kimse bu süreci sulandırmamalı, kimse gayriciddi yaklaşmamalı’ dedik. Bu tarihsel fırsat, tüm Türkiye’yi kucaklayabilecek ve kapsayabilecek bir potansiyele sahip. Üstelik bu potansiyelin Türkiye’de var olduğunu söyledik.

Bu yüzden hep uyardık, yine uyarıyoruz: Kimse küçük hesaplar yapmamalı, küçük iktidar oyunlarıyla uğraşmamalı. Türkiye’nin enerjisi ve potansiyeli bugün Newroz alanlarından Saraçhane’ye kadar ortak bir talepte buluşmuş durumda. Newroz alanlarından Saraçhane’ye ortaklaşan özgürlük, demokrasi ve eşitlik talebi, Türkiye için gerçek bir demokrasi talebidir. Bu talep iyi duyulmalı, gölgelenmemeli. Kumpaslarla, oyunlarla ya da sabotajlarla boşa çıkarılmamalı. Boşa çıkarmak isteyenler de halkların ortaya koyduğu bu güçlü irade karşısında sonunda yenilirler.

Kışkırtılmak istenen hiç kimseye fayda sağlamaz. Kutuplaştırma, kışkırtma ya da birtakım karşılaştırmalar yaparak insanları karşı karşıya getirme çabaları beyhudedir. ‘Eşitsizlik, adaletsizlik ve haksızlık kartopu gibi büyür’ dedik. Haklı çıktık, keşke haklı çıkmasaydık. Bugün dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan İstanbul göz hapsinde, tutuklu. Milyonlarca İstanbullunun seçtiği belediye başkanı tutuklandı. İstanbul’a kayyım tecrübesi yaşatılmak istendiği gibi tüm bu yolların taşlarının nasıl döşendiğini, ortak mücadeleye ihtiyacımız olduğunu çokça anlatmaya çalıştık.

Hakkari’ye kayyım atandığında ‘İstanbul’a atanmış varsaymalıyız’ dedik. Kime olursa olsun halk iradesinin gaspının hep karşısında olduk. Bugün de, dün olduğu gibi daha büyük bir kararlılıkla bu irade gaspının karşısında duracağız. Türkiye’de hiçbir zaman böyle bir yargı sistemi olmadı. Talimatlı ve bağımlı yargı bu ülkenin en temel sorunlarından biri hale geldi.”

Paylaşın

Kayyım Atanan Belediye Sayısı 13’e Yükseldi

31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerden bu yana, 10’u DEM Partili (Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi), 3’ü ise CHP’li (Cumhuriyet Halk Partisi) belediye olmak üzere, 13 belediyeye kayyım atandı.

İçişleri Bakanlığı, dün İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık’ı görevden uzaklaştırdı. Ayrıca Şişli Belediyesi’ne kayyım atadı.

Bakanlığın son kararıyla birlikte 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerden bu yana kayyım atanan belediye sayısı 13’e çıktı. Bakanlık, 3 Haziran’da Hakkari Belediyesi’ne kayyım atadı. Kayyım kararıyla birlikte tutuklanan Belediye Eşbaşkanı Sıddık Akış, 5 Haziran’da 19 yıl 6 ay cezaya çarptırıldı.

“Kent Uzlaşısı” modeliyle seçilen CHP’li Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, 30 Ekim 2024’te “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla gözaltına alındı ve tutuklandı. Özer’in yerine 31 Ekim’de İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy kayyım olarak atandı. 4 Kasım’da DEM Parti yönetimindeki Mardin Büyükşehir, Batman ve Urfa’nın Halfeti belediyelerine kayyım atandı.

22 Kasım’da DEM Partili Dersim Belediyesi ile CHP’li Ovacık Belediyesi’ne kayyım atandı. 20 Kasım’da Dersim Belediye Eşbaşkanı Cevdet Konak ile CHP’li Ovacık Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’e 6 yıl 3’er ay hapis cezası verilmesi kayyıma gerekçe yapıldı.

29 Kasım’da Van’ın Bahçesaray Belediye Eşbaşkanı Ayvaz Hazır görevden alınarak, yerine kayyım atandı. Hazır’ın görevden alınmasına, 2015’te belediyenin basın biriminde çalışırken izlediği bir basın açıklaması nedeniyle verilen 3 yıl 11 ay ceza ile hakkında “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla yürütülen soruşturma gerekçe gösterildi.

DEM Parti yönetimindeki Mersin Akdeniz Belediye Eşbaşkanları Nuriye Arslan ve Hoşyar Sarıyıldız, 10 Ocak’ta gözaltına alındıktan sonra tutuklandı. Akdeniz Belediyesi’ne 14 Ocak’ta kayyım atandı.

Gazetecilik yaptığı dönemde hakkında “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla dava açılan Siirt Belediye Eşbaşkanı Sofya Alağaş, 28 Ocak’ta 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. İçişleri Bakanlığı, 29 Ocak’ta Sofya Alağaş’ı görevden alarak, yerine valiyi atadı.

Van Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, “örgüte yardım etmek” iddiasıyla yeniden yargılandığı davanın 11 Şubat’ta görülen duruşmasında 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. 15 Şubat’ta belediyeye kayyım atandı.

DEM Partili Kars’ın Kağızman Belediyesi’ne 24 Şubat’ta kayyım atandı. Belediye Eşbaşkanı Mehmet Alkan, 20 Şubat’ta yargılandığı davada “örgüt üyeliği” iddiasıyla 6 yıl 3 ay hapis cezası aldı. Söz konusu ceza gerekçe gösterilerek Alkan görevden alındı. Bakanlık, dün de CHP’li Şişli Belediyesi’ne kayyım atandığını duyurdu.

Kayyım atamalarının yanı sıra bugüne kadar birçok belediyede ise, görevden uzaklaştırılan belediye başkanlarının yerine başkanvekilleri görevlendirildi. “Suç örgütüne üye olma”, “ihaleye fesat karıştırma” ve “haksız mal edinme” iddialarıyla tutuklanan Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat, 17 Ocak’ta görevden uzaklaştırıldı.

Tutuklanan Beykoz Belediye Başkanı Alaattin Köseler, 4 Mart’ta görevden uzaklaştırıldı. Yine dün İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık görevden uzaklaştırıldı. Beşiktaş ve Beykoz Belediyeleri’nde yeni başkanvekilleri seçilirken, İBB ve Beylikdüzü’nde ise 26 Mart’ta başkanvekili seçimi yapılacak.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

DEM Parti’den “Ekrem İmamoğlu” Tepkisi: Bu Bir Darbedir

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına ilişin yaptığı açıklamada, “Bu darbeleri iyi biliriz, iyi tanırız, bu darbelerin sonuç almayacağını, halkın gücüne çarparak paramparça olacağını biliyoruz. Bu bir darbedir. Yargı eliyle demokratik siyaseti dizayn etme, diz çökertme girişimidir” dedi.

Haber Merkezi / DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, “Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltına alınan çok sayıda kişi tutuklandı. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamayı bir kez daha sizlerin huzurunda kınıyorum. Asla kabul etmiyoruz” ifadelerini kullandı.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Saraçhane’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel ile görüştü. Bakırhan, Özel ile yapılan ortak basın açıklamasında şunları söyledi:

“Bu darbeleri çok iyi bilen bir siyasi gelenekten geliyoruz. Bu darbelerin sonucunda milletvekillerimiz, eş genel başkanlarımız ve belediye başkanlarımız içeride ve yargılanıyorlar. Bu darbeleri iyi biliriz, iyi tanırız, bu darbelerin sonuç almayacağını, halkın gücüne çarparak paramparça olacağını biliyoruz. Bu bir darbedir. Yargı eliyle demokratik siyaseti dizayn etme, diz çökertme girişimidir.

Ama bu topraklarda çok önemli bir demokrasi ve direniş geleneği var. İradesine sahip çıkma geleneği var. Bu bugün de yarın da böyle olacak. Bundan ders çıkarması gerekenler yargı sopasıyla siyaseti dizayn ediyor. Sadece bir büyükşehirden bahsetmiyoruz. Dünyanın en büyük kentlerinden birinden bahsediyoruz. Dünyada tanınan bir kentin belediye başkanı yok sebeplerle gözaltına alındı, tutuklandı. Yine Şişli Belediye Başkanı Emrah Şahan, Beylikdüzü Belediye Başkanı Murat Çalık’ın alındığını hatırlıyoruz.

Bir an önce bu darbelerden vazgeçilmelidir. Barışın konuşulduğu, Türkiye’nin demokratikleşmesinin konuşulduğu bir süreçte İstanbul’da yaşananlar bu barış ruhunu zedeliyor, zarar veriyor. Bu ülke artık siyasi ve askeri darbelerden kurtulmalıdır. Askeri darbeler durmuş, şimdi de siyasi darbelerle ne zaman karşılacağımız belli değil. Biz DEM Parti olarak hukuk dışı yollarla, siyasi darbelerle halkın iradesinin gasp edilmesinin karşısındayız.

Yerimiz bellidir, tavrımız nettir. Nerede haksızlık ve hukuksuzluk varsa, nerede bir emekçinin, ezilenin, kadının, Kürdün, Türkün hakkı gasp ediliyorsa biz oradayız dayanışma içindeyiz. Hakkari’den Van’a kadar, Van’dan İstanbul’a kadar halkın mücadelesini sahipleneceğimizi, dayanışacağımızı belirtiyorum. Her zaman bu haksızlığın karşısında duracağız.”

Bir soru üzerine de Bakırhan iktidara “halkın sesine kulak verin, hukuksuzluktan vazgeçin” diye seslendi ve “bu operasyonun kime yararı var” sorusunu yöneltti.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, konuya ilişkin İstanbul Newroz kutlamalarında ise şu ifadeleri kullandı:

“Türkiye bir operasyonlar ülkesi olmaktan artık çıkmalıdır. Hiç kimse yargıyı siyasi hesaplaşmada bir araç olarak kullanmamalıdır. Sayın İmamoğlu tutuklandı, hep birilkte izliyoruz. Sayın İmamoğlu ve onunla birlikte tutuklanan bütün arkadaşların yanındayız. Kumpaslarla, yargı darbeleriyle kimse halkın oyuyla seçilmiş iradeyi hapsedemez. Hapsetmemelidir. Sivil darbelerden en çok biz çektik.

Bu sivil darbelerin sonucunda Selahattinler, Figenler, Leylalar, Ayşe Gökkanlar cezaevinde bulunuyor. Bu sivil darbeyi en çok biz eleştiriyoruz. Bu sivil darbe karşısında en dik bizim duracağımızı bir kez daha söylemek istiyorum. Hukuksuzluğa çok uğradığını söylüyor AKP iktidarı. AKP vesayet diyerek iktidara geldi ama şimdi yargı vesayetiyle Kürdü, Aleviyi, muhalefeti susturmaya çalışıyor. Cezaevlerine göndermeye çalışıyor. Bu bir yol değil. Bu yol bir yere çıkmaz.

Yargı darbesiyle Türkiye yönetilemez. Manüpülasyonlarla gizli tanık beyanlarıyla 16 milyonun iradesi hapsedilemez. Onun için bir kez daha İstanbul meydanından bu yargı darbesini kınadığımızı eleştirdiğimizi en başta siyasi tutsaklar olmak üzere İmamoğlu ve arkadaşlarının da bir an önce serbest bırakılmasını dile getiriyoruz. Operasyonel siyaset ve siyaset mühendisliği bu ülkeye kaybettirdi.

Türkiye 3-5 günde yüzde 3 fakirleşti. Uluslararası kamuoyunda Türkiye antidemokratik bir ülkedir. Halkın iradesine kayyım atayan bir ülke olarak geçiyor. Türkiye’ye kötülük yapmaktan vazgeçin. Siyasi ikbaliniz için, halkın iradesiyle oynamaktan vazgeçin diyorum, bu yargı darbesini kınadığımızı da belirtmek istiyorum.

Sayın Cumhurbaşkanı geçen gün İstanbul Türkiye’dir demişti. Evet Sayın Erdoğan İstanbul Türkiye’dir. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. İstanbul haksızlığa uğrarsa Türkiye haksızlığa uğrar. İstanbul’da hukuksuzluk olursa Türkiye yaralanır. İstanbul Türkiye ise İstanbul’un iradesine, Kürtlerin, Türklerin, emekçilerin iradesine bir an önce saygı gösterin, saygı duyun!”

“İmamoğlu’nun tutuklanmasını asla kabul etmiyoruz”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları ise Adana Newroz kutlamalarında konuya ilişkin şunları söyledi: “Türkiye günlerdir ayakta. Sayın Ekrem İmamoğlu ile beraber yüze yakın insan gözaltına alındı. Bu gözaltından sonra Türkiye’nin dört bir yanında bu haksız ve hukuksuz uygulamalara, gözaltılara halkın tepkisi büyük.

Aynı zamanda halkın tepkisi seçilmiş olanlara kayyım atanmasınadır. Aynı zamanda halkın tepkisi Türkiye’yi otoriter bir rejime mahkum etmek isteyen bu rejime karşıdır. Bugün Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltına alınan çok sayıda kişi tutuklandı. Bu haksız ve hukuksuz tutuklamayı bir kez daha sizlerin huzurunda kınıyorum. Asla kabul etmiyoruz.”

Paylaşın

Diyarbakır Newrozu’nda Konuşan Bakırhan’dan “Üçüncü Yol” Vurgusu

Diyarbakır Newrozu’nda konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Bakırhan, “Biz siyasette ne onun ne bunun yanındayız. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin yanındayız. Bizim yolumuz yanlış rotalara değil, demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur” dedi.

Haber Merkezi / Bu yıl “Özgürlük İçin Demokratik Toplum” şiarıyla startı verilen Newroz Bayramı kutlamalarının finali Diyarbakır’da yapıldı. Newroz Parkı’nda düzenlenen kutlamaya yüz binlerce kişi katıldı. Renkli flamalarla kaplı olan Newroz alanına, yağmura ve çamura rağmen insanlar fistan ve yöresel kıyafetler giyerek geldi.

Coşkulu kutlamaya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tuncer Bakırhan ve Tülay Hatimoğulları, DBP Eş Genel Başkanları, DTK ve HDK Eşsözcüleri ile çok sayıda yerli ve yabancı delegasyon katıldı. Tuncer Bakırhan, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Değerli arkadaşlar, çok kıymetli misafirlerimiz, Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun dört bir yanında Amed Newrozuna katılarak bizi onurlandıran değerli misafirlerimiz hoş geldiniz. Hepinizin Newroz Bayramını kutluyorum.

Ortadoğu’nun nabzı bugün Amed Newrozunda atıyor. Bugün sadece Ortadoğu’da değil, dünyanın her tarafında gözler Amed meydanındadır, Newroz meydanındadır. Çünkü Amed Newrozdur, Newroz Amed’dir. Siz Newrozsunuz. Kürt halkını Newroz halkı haline getiren Sayın Öcalan’ın Newroz Bayramını kutluyoruz. Newroza te pîroz be Birêz Ocalan. Newroz Pîroz Be!

Değerli halklarımız; Sayın Öcalan, 1993’te başladığı demokratik çözüm yürüyüşünde en tarihi adımı 27 Şubat’taki Asrın Çağrısıyla attı. Bu çağrı yüzyıllardır direnen, on yıllardır demokratik çözüm mücadelesi veren bir halk gerçekliğinin dile gelişidir. Bu çağrı, Mezopotamya ve Anadolu’da düğümleri çözüp tarihi yeniden başlatma çağrısıdır; Mezopotamya ve Anadolu halklarının birlikte yaşam manifestosudur. Barış ve Demokratik Toplum Çağrısının özü demokratik uzlaşmadır.

Bu çağrı bir milattır ve bu çağrının sahibi de Amed Meydanındaki siz onurlu halkımızsınız. Sizler, nice büyük bedeller ödeyerek bizi muhteşem bir zaferin eşiğine getirdiniz. Tarihsel bir sorundan, tarihsel bir barışa ve çözüme doğru yol alıyoruz. Tarih boyunca Türkler ve Kürtler, birlikte yaşamın kapılarını birbirine açtı, kaderlerini ortak kıldı. Ancak son yüzyılda bu kardeşlik duvarlarla ve ayrımcılıkla sınanmaya çalışıldı. Bin yıl önce Anadolu’nun kapılarını açan halk, 100 yıldır kapının berisine konuldu. Artık bu ayrıştırıcı tarihe son vermenin zamanı geldi.

Sayın Öcalan’ın 27 Şubat Çağrısı bu topraklarda hiçbir halkın dışlanmadığı, herkesin eşit ve özgür olduğu bir Türkiye içindir. Barışı gerçekleştirmek için elini uzatana elimizi, omzunu yaslayana omzumuzu verdik, vermeye de devam edeceğiz. Türk-Kürt ilişkilerinin tarihsel birikimi ve ortak aklı hepimize daha demokratik bir geleceğin yolunu gösterebilir. Çözümü dışarıda değil, Türkler ile Kürtlerin ortak geçmişinde ve geleceği birlikte inşa etme kararlılığında arıyoruz.

Geçmişin yaralarını birlikte sararak geleceği el birliğiyle inşa edebiliriz. Gelin, bu yolu birlikte yürüyelim. Bizim kararımız, tutumumuz, tavrımız nettir. Biz milyonlar olarak barış istiyoruz, eşitlik istiyoruz, demokratik bir toplum istiyoruz. Bakın, Amed Newroz Meydanında milyonlar barışı ve demokratik çözümü istiyor. Herkes Newroz meydanlarının mesajını iyi okusun. Newroz meydanları yüzyılın barış mutabakatına davettir.

Milyonların huzurunda ifade ediyorum: Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtler, Araplar ve Türkmenler sadece komşularımız değil, soydaşlarımızdır, akrabalarımızdır. Bu halklarla kuracağımız sağlam ilişkiler sadece Türkiye’nin barışı için değil, tüm Ortadoğu’nun huzuru için de hayati öneme sahiptir. Türkiye, sınırları dışında yaşayan Kürtlerle hasımlık değil hısımlık yapmalıdır. Karşıtlık Türkiye’ye kazandırmaz.

Kardeşlik ve diyalog ise Türkiye için büyük kazanımlar sağlar. Özellikle Suriye’deki siyasal denklemin yeniden şekilleneceği bir dönemde, Kürtlerle diyalog kurmak Türkiye’ye uzun vadede büyük faydalar sağlar. Unutmayalım; Türkiye’nin sınırları dışındaki Kürtler bir tehdit değildir, bir barış fırsatıdır. Bu fırsatı doğru değerlendirmek de Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorumluluğudur.

Değerli Türkiye halkları, demokrasi, hukuk ve barış bir şart değildir; birlikte yaşamanın zorunlu çıkış yoludur. Nefes almak ne anlama geliyorsa, siyasi ve hukuki zeminin oluşması da bu süreç için hayati önemdedir. Adımlar karşılıklı atılırsa toplum sürece güven duyar. Güven birlikte yaşamanın mayasıdır. Bu sürecin başarısı, Kürt-Türk ilişkilerinin 100 yıl sonra bu defa eşitlikçi ve demokratik temelde güncellenmesiyle olacaktır.

Biz süreçle ilgili ısrarla bardağın dolu tarafına bakıyoruz, iktidar ve devleti de bardağın boş tarafını doldurmaya davet ediyoruz. Barış bir yenme-yenilme meselesi değildir. Barış herkesin kazandığı en güzel bahardır. Newroz Meydanındaki gibi, gelin bu baharın bir daha kışa dönmesine izin vermeyelim, Barış ve Demokratik Toplum Çağrısına 85 milyon olarak sahip çıkalım.

Ortadoğu sert bir türbülansa girdi, fırtına herkesi etkiliyor. Bizim derdimiz, bu türbülanstan nasıl sağ salim çıkacağımızdır. Ama iktidar, hepimizin içinde olduğu uçağı kayyımlarla ve baskılarla, muhalefeti susturarak daha şiddetli türbülanslara sürüklüyor. 27 Şubat rotasından çıkaracak adımlar atılıyor. Bu yanlıştan iktidarı vazgeçmeye çağırıyoruz. Barış ve demokratik toplum, halkları ayrıştırarak olmaz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanını gözaltına alarak, Kent Uzlaşısını kriminalize ederek, kayyım atayarak, Rojava’ya saldırarak barışı ve demokratik toplumu oluşturamayız.

Değerli Türkiye halkları, Kürt sorununda inkar, tekçi ve anti-demokratik yaklaşım Türkiye’nin 100 yılına mal oldu; Türkiye halklarına yoksulluk ve açlık getirdi. Ama Asrın Çağrısıyla birlikte biz artık yüzümüzü geleceğe, saatlerimizi barışa kurmak istiyoruz. Barışın kapısını açacak kilit artık Kürt sorununda çözümdür, demokratik bir Türkiye’dir. Kürt sorununda çözümün rotası da ruhu da 27 Şubat’ta Sayın Öcalan’ın yapmış olduğu Asrın Çağrısındadır.

Bu sorunun çözümü artık ertelenemez, kulak ardı edilemez; çözümün entübe olmasına izin verilemez. Çünkü bölgede bir kıyamet senaryosunun içerisindeyiz. Bu kıyametten kurtulmanın yolu tarihi Kürt-Türk ittifakını demokratik ve eşitlikçi temelde kurmaktan geçer. Bundan ötürü altını çizerek ifade ediyoruz: Suyun akışına karşı yüzülmez, yanlış siyaset doğru yere götürmez.

“Bizim yolumuz demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur”

Nereye gideceğini bilene bütün yollar açıktır. Biz yolumuzu biliyoruz. Bizim yolumuzu, değerlerimiz ve barış sevdamız belirledi. Bizim yolumuzun rotası Demokratik Cumhuriyete çıkar. Bizim yolumuzun özü de biçimi de 27 Şubat Çağrısıyla kendisini ifade etmiştir. Biz siyasette ne onun ne bunun yanındayız. Demokrasi, adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerinin yanındayız.

Bizim yolumuz yanlış rotalara değil, demokratik, eşit, özgür bir yaşama çıkan Üçüncü Yol’dur. Biz Üçüncü Yol’da yürümeye devam edeceğiz. Newrozun ruhuyla, Kawa’nın inancıyla, Mazlum’un cesaretiyle yürüyeceğiz. Bu yolun sonu barıştır, bu yolun sonu demokrasi ve özgürlüktür. 100 yıldır bu topraklar barışa hasret kaldı. Şimdi, o barışın sesini duymanın, daha güçlü duyurmanın tam zamanıdır. Ufukta beliren barışı bu topraklara indirme zamanıdır. Newroz Pîroz Be!”

Paylaşın

DEM Parti’den CHP’ye “Ekrem İmamoğlu” Ziyareti: Halkın İradesine Darbe Yapıldı

Saraçhane’de CHP Lideri Özgür Özel’e dayanışma ziyaretinde bulunan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, “Bunu bizler Türkiye’de başta seçme ve seçilme olmak üzere halkın iradesine yapılmış bir darbe olarak niteliyoruz” dedi.

Tülay Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Bugün siyaseten baş edemediklerine, kayyum siyasetiyle, kayyum rejimiyle, gözaltılarla, tutuklamalarla, diploma iptali gibi yöntemlere yönelmek asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Saraçhane’de Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel’e dayanışma ziyaretinde bulundu. Özgür Özel ve Tülay Hatimoğulları görüşme sonrası basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

Özgür Özel, ziyareti nedeniyle Hatimoğulları’na teşekkür ederken, “Bu akşam saat 20.30’da ve yarın akşam 20.30’da buradaki kalabalıkların dünkü Türkiye’nin dört bir yanında artarak devamını ümit ediyoruz” dedi.

CHP Lideri Özel, “Son sözü halk söyler. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Sandık bize Cumhuriyet’in hem emanetidir hem teminatıdır. Sandığa sahip çıkamazsak evlatlarımızın geleceğine, malımıza, mülkümüze ve ortak gelecek umudumuza sahip çıkamayız” ifadelerini kullandı.

Tülay Hatimoğulları ise soruşturmaya tepki göstererek, “Bunu bizler Türkiye’de başta seçme ve seçilme olmak üzere halkın iradesine yapılmış bir darbe olarak niteliyoruz. Bunu kabul etmek mümkün değildir” ifadelerini kullandı.

Hatimoğulları, şöyle devam etti: “Bugün siyaseten baş edemediklerine, kayyum siyasetiyle, kayyum rejimiyle, gözaltılarla, tutuklamalarla, diploma iptali gibi yöntemlere yönelmek asla kabul edebileceğimiz bir şey değildir.”

Tülay Hatimoğlu, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Sayın Ekrem İmamoğlu ve beraberinde gözaltında bulunan bütün arkadaşların bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Adalet tecelli etmelidir. Adalet ve hak yerini bulmalıdır. Bir an önce sayın Ekrem İmamoğlu ve gözaltındaki herkesin serbest bırakılması gerekir.”

Soruşturmalar hakkında neler biliniyor?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 100’den fazla kişi gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan ilk açıklamada İmamoğlu ile birlikte 100 şüpheli hakkında “suç örgütü liderliği’ suçlamasında bulunulurken, “suç örgütü irtikap, rüşvet, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma” gibi suçlardan gözaltı kararı verildiği kaydedildi.

Soruşturmalardan ilki “belediye iştiraklerinde usulsüz ihaleler, ihaleye fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme, rüşvet eylemlerini örgütlü bir şekilde işleme” gibi iddialarla ilgili. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil 100 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.

Başsavcılıktan yapılan açıklamada soruşturmanın kamuoyunda “CHP’de para sayma görüntüleri” olarak bilinen olayın ardından başlatıldığı vurgulandı. İmamoğlu hakkında “çıkar amaçlı suç örgütü lideri” ifadesi kullanılan açıklamada iddiaların Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemine dayandığı kaydedildi.

Başsavcılık, büyükşehir belediyesinin iştirakleri olan MEDYA A.Ş, KÜLTÜR AŞ., KİPTAŞ ve İSFALT firmalarının da bu eylemlerde kullanıldığını iddia etti.

İkinci soruşturma 31 Mart yerel seçimlerinde hayata geçirilen “kent uzlaşısı” kapsamında terör soruşturması. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil yedi kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İkisinin ismi açıklanmadı.

DEM Parti’nin 31 Mart 2024 seçimlerinde gündeme getirdiği bir yerel seçim stratejisi olan kent uzlaşısı, “kentin tüm dinamiklerinin üzerinde uzlaştığı adaylarla seçimlere katılmayı” ifade ediyor.

Bu strateji çerçevesinde DEM Parti, Batı’daki bazı seçim noktalarında aday çıkarmayarak işbirliği temelinde CHP adaylarını destekledi. Başsavcılık bu faaliyetlerin PKK’nın metropollerdeki etkinliğini artırma amacı taşıdığını iddia etti.

Savcılık, CHP kontenjanından seçilen bazı belediye meclis üyeleri ile atanan belediye başkan yardımcılarının terörle bağlantılı olduğunu ve İBB iştiraki olan İPA ve BİMTAŞ bünyesinde de terör örgütü mensupları ve sempatizanlarının işe alındığını iddia etti.

Açıklamada İmamoğlu’nun diğer şüphelilerle birlikte yerel seçimlerde belediye meclis üyesi listelerini şahsen onayladığı vurgulandı, bu nedenle PKK/KCK terör örgütüne yardım etme suçunu işledikleri iddia edildi.

Üçüncü soruşturma 2013 yılında düzenlenen Gezi Parkı protestoları ile ilgili. Gazeteci İsmail Saymaz bu soruşturma kapsamında sabah saatlerinde gözaltına alındı. Saymaz, Taksim Dayanışması içinde görev almak ve eylemlerin derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla faaliyette bulunmakla suçlandı.

Başsavcılığın açıklamasında ayrıca Osman Kavala’nın internet sitesinin hazırlanmasında rol aldığı, Gezi davasında tutuklu diğer kişilerle yoğun irtibatı olduğu, sosyal medya hesaplarında Gezi Parkı olayları ile ilgili çok sayıda paylaşımda bulunduğu suçlamaları yer aldı.

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara “Süreç” İçin Samimiyet Çağrısı

İktidarın, Abdullah Öcalan’ın çağrısına karşı adım atılması gerektiğini vurgulayan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Siz bu samimi ve Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek çağrının gerekliliğini yerine getirmeye var mısınız?” diye sordu.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Siirt’te düzenlenen Newroz kutlamalarında konuştu.

2025 Newrozu’nun tarihi bir döneme denk geldiğine işaret eden Tuncer Bakırhan, “2025 Newrozu’na Sayın Abdullah Öcalan’ın ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ damgasını vurmuştur. İmralı Adası’nda yaptığımız görüşmede, Siirtlilere Sayın Öcalan’ın selamını getirdim. Biz de Sayın Öcalan’ın Newroz’unu kutluyoruz, saygı ve selamlarımızı iletiyoruz” dedi.

Mezopotamya Ajansı’nın aktardığına göre; Bakırhan, şunları söyledi: “Hiçbir dönem böylesine barışa ve özgürlüğe yakın bir Newroz kutlamamıştık. Sayın Öcalan, Türkiye’de inkar ve ret politikaları bitsin, Kürtler anadiliyle ve kültürüyle yaşasın diye bu çağrıyı yaptı. ‘Aleviler eşit yurttaş olsun, gençlerin umutları çalınmasın. Siirtli gençlerinde, Samsunlu, Trabzonlu gençlerin de cenazesi gelmesin’ dedi çağrısıyla. ‘Kürtler ve Türkler eşit, kardeşçe ve demokratik zeminde birlikte yaşasın’ dedi. Var mısınız Sayın Öcalan’ın adalet, barış, eşitlik çağrısının arkasında durmaya? Sayın Öcalan sadece Kürtlere çağrı yapmadı.

Sadece Kürtlere değil, Türkiye’de yaşayan emekçilere ve işçilere de çağrı yaptı. Bu çağrının gerekliliğini yerine getirebilirsek, üzerimize düşen sorumlulukları layıkıyla yapabilirsek; savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye’nin kapısını hep birlikte aralayacağız. Bazı kendisini bilmezler ‘Kürtler yenildikleri için bu çağrıyı yaptı’ diyorlar. Tam tersine Sayın Öcalan’ın çağrısında yenilen ya da yenen yok. Onurlu bir barış var.

Sayın Öcalan ‘Hiçbir savaşın kazananı yoktur ama barış 85 milyona kazandırır, gençlerin öldürülmesini engeller’ diyor. O yüzden bu çağrı onurlu bir barışın, eşitlikçi bir yaşamın çağrısıdır. Bu çağrıda, bu rotada ilerlemeye varmışınız? Bizim pusulamız Sayın Öcalan’dır, rotamız ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’dır. Rotamız belli olduğu sürece, pusulamız sağlam olduğu sürece karanlık günleri yenerek, aydınlığa kavuşacağımıza yürekten inanıyorum. Barışa, umudu büyütmeye, gençlerin ölmemesi için demokratik mücadele vermeye hazır mısınız?”

İktidara “samimiyet” çağrısı

İktidar partisine de seslenen Bakırhan, “Siz bu samimi ve Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa edecek çağrının gerekliliğini yerine getirmeye var mısınız? Eğer siz de varsanız önce Siirt’te atadığınız kayyımı geri çekin. Biz de sizin samimi olduğunuza inanalım. Siirt halkının iradesine saygı gösterin” diye kaydetti.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “darbe mekaniği” sözlerini hatırlatan Bakırhan, “Doğru söyledi. Sayın Erdoğan darbe mekaniği varsa bunun panzehiri demokrasidir, özgürlüktür, kayyımcı anlayıştan vazgeçmektir, Kürt’ün, Arap’ın, farklı inançların kendi dilini ve inancını yaşadığı demokratik zemin yaratmaktır. Sizler kayyım atadıkça, sizler İstanbul başkanını gözaltına aldıkça buna hizmet sunuyorsunuz. İnşallah bugüne kadar ‘Kürt yoktur’ ve ‘Kürtlerin iradesini tanımıyorum’ diyenler değişecek dönüşecek. Biz de sokak sokak dilimizden pratiğimizden başlayarak Sayın Öcalan’ın çağrısının hayat bulması için 7-24 demeden çalışacağımızın sözünü veriyoruz” şeklinde konuştu.

Paylaşın

DEM Parti’den “Ekrem İmamoğlu” Açıklaması: Sivil Darbe

DEM Parti, Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 100’den fazla kişinin gözaltına alınmasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Türkiye gittikçe daha belirgin hale gelen ve bütün siyasal ve toplumsal muhalefeti hedefleyen açık bir ‘yargı ve iktidar ortak yapımı’ sivil darbe sürecini yaşıyor” ifadelerine yer verdi.

Haber Merkezi / Açıklamada, “Gözaltı operasyonunda ileri sürülen gerekçelerin tamamı bu darbeyi ve hukuksuzluğu örtemeyecek bahanelerdir. Kent uzlaşısını, demokratik siyaseti ve siyasi ortaklaşmayı hedef almak yerel seçimlerde alınan yenilginin hazımsızlığı ve intikamıdır. Dünkü kayyım uygulamaları da bugünkü operasyon da halk iradesine saldırıdır. Geleceğe dönük olarak da siyaseten rakibini saf dışı bırakma, iktidarını sürdürme girişimidir” denildi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti), İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında bulunduğu 100’den fazla kişinin gözaltına alınmasına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. DEM Parti MYK imzasıyla yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

“Bu sabah saatlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, belediye yöneticileri ve gazetecilerin de aralarında olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi bu uygulamaların tamamı darbe uygulamasıdır. Türkiye gittikçe daha belirgin hale gelen ve bütün siyasal ve toplumsal muhalefeti hedefleyen açık bir “yargı ve iktidar ortak yapımı” sivil darbe sürecini yaşıyor.

Partimize ve siyasetimize yönelik yıllardır sürdürülen hukuksuz, keyfi ve antidemokratik uygulamalar ne yazık ki gelinen aşamada Türkiye’nin tamamını esir almış durumdadır. Kayyımcı ve darbeci bu zihniyet, Türkiye’nin ve toplumun geleceğine kurulmuş en büyük komplodur.

Gözaltı operasyonunda ileri sürülen gerekçelerin tamamı bu darbeyi ve hukuksuzluğu örtemeyecek bahanelerdir. Kent uzlaşısını, demokratik siyaseti ve siyasi ortaklaşmayı hedef almak yerel seçimlerde alınan yenilginin hazımsızlığı ve intikamıdır. Dünkü kayyım uygulamaları da bugünkü operasyon da halk iradesine saldırıdır. Geleceğe dönük olarak da siyaseten rakibini saf dışı bırakma, iktidarını sürdürme girişimidir.

Bugün yaşananlar Türkiye halklarının barış ve demokrasi umutlarını kırmaya yönelik de bir saldırılardır. Türkiye’den başlayıp Ortadoğu’ya yayılacak değişim girişimini sabote etme çabasıdır. Asla kabul etmiyoruz. Bu uygulamaların ne Türkiye’ye ne de buna onay verenlere asla faydası olmayacaktır. Dün olduğu gibi bugün de toplum vicdanında bu uygulamaların tamamı ters tepecektir.

Partimiz, her şart ve koşulda demokratik siyaset alanının genişletilmesi için mücadelesini büyüterek sürdürecektir. Kimden gelirse gelsin hukuksuzluğun, darbenin ve keyfiliğin karşısında yer alacaktır. Kent uzlaşısını, ortak mücadeleyi, demokrasiyi, barışı ve özgürlüğü her zamankinden daha büyük bir kararlılıkla savunacaktır. İktidara açık çağrı yapıyoruz: Bu uygulamalardan derhal vazgeçin. Yargıyı araçsallaştırmaya son verin. Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere bugün gözaltına alınanları derhal serbest bırakın.”

“Siyasi bir operasyon”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncay Bakırhan, gözaltıları “demokrasiye, halk iradesine yönelik açık bir saldırı” olarak nitelendirdi ve gözaltına alınanların serbest bırakılması çağrısında bulundu. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da “Bu operasyon hukuk sınırlarını tanımayan, siyasi bir operasyondur. Sandık, oy, makam uğruna Türkiye’deki toplumsal gerilim ve kutuplaşmayı onarılmaz bir yere doğru götürmektir” ifadelerini kullandı.

Soruşturmalar hakkında neler biliniyor?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da aralarında olduğu 100’den fazla kişi gözaltına alındı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan ilk açıklamada İmamoğlu ile birlikte 100 şüpheli hakkında “suç örgütü liderliği’ suçlamasında bulunulurken, “suç örgütü irtikap, rüşvet, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma” gibi suçlardan gözaltı kararı verildiği kaydedildi.

Soruşturmalardan ilki “belediye iştiraklerinde usulsüz ihaleler, ihaleye fesat karıştırma, nitelikli dolandırıcılık, kişisel verileri hukuka aykırı ele geçirme, rüşvet eylemlerini örgütlü bir şekilde işleme” gibi iddialarla ilgili. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil 100 kişi hakkında gözaltı kararı verildi.

Başsavcılıktan yapılan açıklamada soruşturmanın kamuoyunda “CHP’de para sayma görüntüleri” olarak bilinen olayın ardından başlatıldığı vurgulandı. İmamoğlu hakkında “çıkar amaçlı suç örgütü lideri” ifadesi kullanılan açıklamada iddiaların Beylikdüzü Belediye Başkanlığı dönemine dayandığı kaydedildi.

Başsavcılık, büyükşehir belediyesinin iştirakleri olan MEDYA A.Ş, KÜLTÜR AŞ., KİPTAŞ ve İSFALT firmalarının da bu eylemlerde kullanıldığını iddia etti.

İkinci soruşturma 31 Mart yerel seçimlerinde hayata geçirilen “kent uzlaşısı” kapsamında terör soruşturması. Bu soruşturma kapsamında İmamoğlu dahil yedi kişi hakkında gözaltı kararı verildi. İkisinin ismi açıklanmadı.

DEM Parti’nin 31 Mart 2024 seçimlerinde gündeme getirdiği bir yerel seçim stratejisi olan kent uzlaşısı, “kentin tüm dinamiklerinin üzerinde uzlaştığı adaylarla seçimlere katılmayı” ifade ediyor.

Bu strateji çerçevesinde DEM Parti, Batı’daki bazı seçim noktalarında aday çıkarmayarak işbirliği temelinde CHP adaylarını destekledi. Başsavcılık bu faaliyetlerin PKK’nın metropollerdeki etkinliğini artırma amacı taşıdığını iddia etti.

Savcılık, CHP kontenjanından seçilen bazı belediye meclis üyeleri ile atanan belediye başkan yardımcılarının terörle bağlantılı olduğunu ve İBB iştiraki olan İPA ve BİMTAŞ bünyesinde de terör örgütü mensupları ve sempatizanlarının işe alındığını iddia etti.

Açıklamada İmamoğlu’nun diğer şüphelilerle birlikte yerel seçimlerde belediye meclis üyesi listelerini şahsen onayladığı vurgulandı, bu nedenle PKK/KCK terör örgütüne yardım etme suçunu işledikleri iddia edildi.

Üçüncü soruşturma 2013 yılında düzenlenen Gezi Parkı protestoları ile ilgili. Gazeteci İsmail Saymaz bu soruşturma kapsamında sabah saatlerinde gözaltına alındı. Saymaz, Taksim Dayanışması içinde görev almak ve eylemlerin derinleştirilmesi ve yaygınlaştırılması amacıyla faaliyette bulunmakla suçlandı.

Başsavcılığın açıklamasında ayrıca Osman Kavala’nın internet sitesinin hazırlanmasında rol aldığı, Gezi davasında tutuklu diğer kişilerle yoğun irtibatı olduğu, sosyal medya hesaplarında Gezi Parkı olayları ile ilgili çok sayıda paylaşımda bulunduğu suçlamaları yer aldı.

Paylaşın