İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog Hakkında Suç Duyurusu

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog hakkında Davos ziyareti sırasında suç duyurusunda bulunuldu. Suç duyuruları Bern kanton polisi aracılığıyla İsviçre Federal Savcılığına iletildi.

Haber Merkezi / İsrail Cumhurbaşkanı Herzog hakkında çok sayıda bireysel suç duyurularının Bern, Cenevre ve Zürih kantonlarından yapıldığı kaydedildi.

Savcılık, suç duyurularının artık olağan prosedüre uygun olarak inceleneceğini belirtirken, Herzog’un dokunulmazlığıyla ilgili durumu incelemek için Dışişleri Bakanlığı ile temas halinde olduklarını açıkladı.

Herzog’un dokunulmazlığıyla ilgili kararı, İsviçre Dışişleri Bakanlığı verecek. Savcılık, yöneltilen soru üzerine suçlamaların tam olarak neyle ilgili olduğu konusunda yanıt vermedi.

Filistin – İsrail savaşının 105. günü geride kalırken Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında 24 saatte 142 kişi yaşamını yitirirken, toplamda da can kaybı 24 bin 762’e yükseldi.

Gazze Şeridi’nde, İsrail saldırılarında yaralı sayısının ise 62 bin 108’e yükseldiği kaydedildi. İsrail saldırılarında ölenlerin yüzde 70’ini çocuklar ve kadınların oluşturduğu aktarıldı.

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) İsrail’i Gazze Şeridi’ndeki Filistinli tutuklulara kötü muamele etmek ve tutsakları aşağılamakla suçladı.

BM’nin Gazze Şeridi’ndeki insan hakları temsilcisi Ajith Sunghay Cuma günü yaptığı açıklamada, tutsak erkeklerin haftalarca gözaltında tutulduklarını ve darp edildiklerini söyledi. Temsilci, görüştüğü bazı kişilerin kendisine gözlerinin bağlandığını söylediklerini aktardı.

Cenevre’de BM merkezindeki gazetecilere video bağlantısı aracılığıyla seslenen Sunghay, bazı tutukluların çırılçıplak ya da külotla serbest bırakıldıklarını kaydetti.

Savaşın başından bu yana kaç kişinin gözaltına alındığı konusunda net bir bilgi olmadığını belirten BM temsilcisi, binlerce kişi olduklarının tahmin edildiğini ifade etti.

İsrail hükümeti ve ordusundan söz konusu ithamlara ilişkin başlangıçta bir yorum ya da açıklamada bulunulmadı. Ancak İsrail ordusu daha önce yaptığı açıklamalarda tutuklulara uluslararası hukuka uygun olarak muamele edildiğini belirtmişti.

Bu açıklamalarda vücutlarında silah ya da patlayıcı madde taşımadıklarından emin olmak için çoğu zaman tutukluların giysilerini çıkardıkları da ifade edilmişti.

Ayrıca İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze’deki savaş sona erdiğinde dahi bir Filistin devletine karşı olduğunu söyledi. Netanyahu, bu mesajını Beyaz Saray’a da ilettiğini söyledi.

Joe Biden yönetimi, 7 Ekim sonrası yaptıkları açıklamalarda bölgenin güvenliği için iki devletli çözümün gerekli olduğunu savunuyordu.

Basın toplantısında Gazze’deki savaşla ilgili konuşan Netanyahu, harekatın Hamas tamamen yok edilene kadar süreceğini ve daha uzun süre devam edebileceğini söyledi.

Birçok kişi mevcut krizin tarafları bir diplomatik çözüm için masaya çekebileceğini umuyordu. Ancak açıklamaları, Netanyahu’nun bunu bir seçenek olarak görmediğini ortaya koydu.

İsrail Başbakanı’nın sözlerinin sorulduğu ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby, iki ülkenin farklı görüşte olduğunun çok açık olduğunu kaydetti.

Netanyahu, Şeria Nehri’nin (Ürdün Nehri) batısındaki tüm toprakların İsrail’in güvenlik kontrolünde olması gerektiğini de savundu.

Binyamin Netanyahu, “Bu gerekli bir durum ve Filistin egemenliği fikri ile de çelişiyor. Peki ne mi olacak? Bu gerçeği Amerikalı dostlarımıza da söyledim. Aynı zamanda İsrail’in güvenliğine zarar verecek şeyleri bize empoze etme girişimini de durdurdum” dedi.

Netanyahu’nun kamuoyu önünde farklı pozisyonunu açıkça dile getirmesinin, İsrail ile Batılı müttefiklenin arasının açılmasını da gösterdiği yorumları yapılıyor.

7 Ekim saldırısı sonrası İsrail’e açık askeri destek veren ABD yönetimi, Gazze’deki ölü sayısındaki katlanarak artışı sonrası Tel Aviv’e yaptığı çağrıların tonunu değiştirdi.

ABD’de bazı çevrelerde, İsrail’e askeri yardımları koşullara bağlama görüşü güçleniyor. Uzmanlara göre Netanyahu kariyeri boyunca Filistin topraklarında “işgali yönetme” stratejisi uyguladı.

İki devletli çözüm neydi?

İki devletli çözüm anlaşmasının taslağı, İsrail ve Yaser Arafat’ın El Fetih örgütü liderliğindeki FKÖ’nün, Norveç’in arka planda aracılık ettiği müzakerelerin ardından 1993 yılında iki devletin karşılıklı olarak birbirini tanımasını kabul etmesinden sonra oluşturuldu.

Oslo süreci olarak adlandırılan süreçte, hiçbir zamansona gelinemedi ve geride çözülmesi eskisinden çok daha zor olan sorunlar kaldı.

Barış için toprak anlaşmaları, Filistin Yönetimi’nin İsrail’in 1967’deki 6 Gün Savaşı’nda ele geçirip işgal ettiği topraklarda özyönetim kurmasını sağladı.

Ancak askeri işgal ve Yahudi yerleşim faaliyetleri devam etti ve “kalıcı statü sorunları” adı verilen meseleler daha sonraki müzakerelere bırakıldı.

Bunlar arasında, 1948’deki ilk Arap-İsrail Savaşı’nın ardından Birleşmiş Milletler’in 1947’de bölünme yönünde oy kullanmasıyla İsrail’in kurulduğu topraklardaki Filistinli mültecilerin durumu da vardı.

İsrail, 1967’de Doğu Kudüs’ü ilhak etmişti ve bu da bir başka muammaydı çünkü kutsal mekanlar her iki taraf için de taviz vermeyi kabul etmeyecek kadar önemliydi.

Yıllar süren diplomatik tartışmalardan sonra, sorunlar nihayet 2000 yılında Camp David’de dönemin ABD Başkanı Bill Clinton’ın ev sahipliği yaptığı basına kapalı zirvede ele alındı, ancak İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Filistin Yönetimi Başkanı Yaser Arafat arasındaki uçurum kapanmadı.

Başarısızlıkla ilgili herkes birbirini suçladı. İsrailli ve ABD’li yetkililer Arafat’ın o güne kadar elde edebileceği en cömert anlaşmayı geri çevirdiğini söyledi. Filistinlilerse anlaşmayı, Doğu Kudüs’te bir başkent kurulması gibi şartların çok altında kalan bir sahtekarlık olarak nitelendirdi.

İsrail’in ana düşmanını etkisiz hale getirme hedefine çoktan ulaştığını savunan eleştiriler yapıldı. Peki, Filistin nüfusunun yoğun olduğu bölgelerde güvenlik kontrolü Filistin Yönetimi’ne devredilirken, bu kadar çok yatırım yaptığı yerden neden vazgeçiyordu?

Arafat, müzakereleri zayıf bir pozisyonda yürütürken, ABD’li arabulucu İsrail ile tarihteki tüm devletlerden tartışmasız daha yakın bir ilişki içindeydi. İki devletli çözüme giden yolda aşılamaz olduğu ortaya çıkan başka önemli faktörler de vardı.

1987’de Gazze’de kurulan İslami Direniş Hareketi (Hamas), rakibi El Fetih’in barış konusundaki tavizlerine karşı çıktı ve 1994’ten itibaren görüşmeleri intihar saldırılarıyla sabote etmek için çok sayıda fırsat buldu.

Yahudi yerleşimciler aynı zamanda Tanrı’nın kendilerine vaat ettiğine inandıkları topraklardaki varlıklarını genişletmek ve güçlendirmek için bu ertelemeleri fırsat olarak kullandılar.

Paylaşın

2027’de 83 Milyon Kişinin Mesleği Ortadan Kalkacak

2027 yılında 69 milyon yeni iş yaratılmış olacakken 83 milyon kişilik meslek ortadan kalkacak. Bu durum, dünya genelindeki istihdamın yüzde 2 azalması anlamına geliyor.

Bankada çalışmak, sekreterlik ve kasiyerlik gibi ofis işleri, en hızlı yok olacaklar arasında gösterildi.

Her yıl İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlediği zirveyle bilinen Dünya Ekonomik Forumu (World Economic Forum/WEF) bugün bir rapor yayımlayarak iş piyasasının geleceğine ışık tuttu.

Teknoloji ve dijitalleşmenin hem yeni iş sahaları yarattığı hem de eskilerini yok ettiği vurgulandı. Çevre dostu bir ekonomik modelin oluşturulmasını öngören yeşil dönüşüm, ekonomik büyümenin yavaşlığı, yüksek enflasyon ve tedarik kıtlığı çalışanlara sorun yaratacak faktörler arasında sayıldı.

Dijitalleşmeyle birlikte bir çalışanın becerilerinin yarısına yakınını güncellemesi gerektiğinin altı çizildi.

İşverenler arasında yapılan ankete dayanan rapora göre, gelecek 4 yıl içinde işlerin dörtte birine yakınının değişmesi bekleniyor.

2027’de 69 milyon yeni iş yaratılmış olacakken 83 milyon kişilik meslek ortadan kalkacak. Bu durum, dünya genelindeki istihdamın yüzde 2 azalması anlamına geliyor.

Bankada çalışmak, sekreterlik ve kasiyerlik gibi ofis işleri, en hızlı yok olacaklar arasında gösterildi. Yapay zekada makine öğrenimi ve sibergüvenlik uzmanlarına talebin artacağı belirtildi.

İşlerin Geleceği adını taşıyan rapor, 11 milyonu aşkın işçinin çalıştığı yaklaşık 800 şirketten alınan bilgilerle hazırlandı.

WEF Genel Müdürü Saadia Zahidi raporla ilgili olarak şu ifadeleri kullandı: Hükümetler ve iş yerleri eğitim, yeni beceriler kazandırma ve sosyal yardım yapılarıyla yatırım yaparak geleceğin işlerine doğru dönüşümü desteklemeli.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Ekonomistler: 2023 Yılında Küresel Resesyon Bekleniyor

Dünya Ekonomik Forumu (WEF) İsviçre’nin Davos kasabasında bugün başladı. WEF tarafından düzenlenen ankete katılan özel ve kamu sektörü baş ekonomistlerinin üçte ikisi, 2023 yılında küresel resesyon beklediklerini kaydetti.

Ankete katılanların yüzde 18’i küresel resesyon olasılığını “son derece yüksek” görürken sadece üçte birlik kesim, resesyonun bu yıl olması olasılığını düşük gördüklerini söyledi.

Dünya Ekonomik Forumu Müdürü Saadia Zahidi, anket sonuçlarına eşlik eden açıklamasında, “Mevcut yüksek enflasyon, yavaş büyüme, yüksek borç ve parçalanmanın fazla olduğu bu ortam, büyümeyi rayına oturtmak ve dünyanın en savunmasız nüfuslarının yaşam standartlarını yükseltmek için gereken yatırımlara yönelik teşviki azaltıyor” dedi.

Ankete Uluslararası Para Fonu (IMF), yatırım bankaları, çok uluslu şirketler ve sigorta grupları gibi uluslararası kurumlardan kıdemli ekonomistler katıldı.

Dünya Ekonomik Forumu anketinin sonuçları, merkez bankalarının faiz oranlarını yükseltmesinin, Rusya’nın Ukrayna’daki savaşının sürmesinin ve dünyanın ana ekonomi motorlarının tökezlemesini etkisiyle Dünya Bankası’nın geçen hafta 2023 yılına ilişkin büyüme tahminlerini birçok ülke için resesyon seviyelerine kadar çekmesinden sonra geldi.

Anket, enflasyona ilişkin geniş çaplı bölgesel farklılıkları ortaya koydu. 2023 yılında enflasyon Çin’de yüzde 5, geçen yılki enerji fiyatları krizinin etkilerinin ekonominin farklı alanlarına yayıldığı Avrupa’daysa yüzde 57 olarak öngörülüyor.

Ekonomistlerin büyük çoğunluğu, Avrupa ve Amerika’da para politikasının daha da sıkılaştırılacağı tahmini yürütüyor.

Küresel ekonomik yavaşlama; eğitimden sağlığa, yoksullukla mücadeleden iklime birçok alanda yatırımların darbe alması riskini beraberinde getirmesine rağmen kimileri, bu yavaşlamanın enflasyonu aşağıya çekeceği ve ABD Merkez Bankası (FED) ve diğer merkez bankalarının gelecekteki faiz artışlarından kaçınacağı anlamına gelebileceği görüşünde.

Kimilerine göre varlıklı kişiler ekonomik resesyonun en ağır etkilerinden büyük olasılıkla kaçınacak, ancak orta gelir düzeyindeki gruplar resesyonun etkisini şiddetli şekilde hissedecek.

Dünya Ekonomik Forumu anketine katılan her 10 kişiden 9’u zayıf talep ve yüksek borçlanma maliyetlerinin firmaları olumsuz yönde etkileyeceğini bildirdi. Katılımcıların yüzde 60’ına göreyse girdi maliyetleri artacak.

Bu zorlukların çok uluslu şirketlerin maliyetleri azaltma yoluna girmesine bekleniyor. Bu şirketler işletme giderlerini azaltmaktan eleman çıkarmaya kadar çeşitli yollara başvurabilir.

Öte yandan 2023 yılında tedarik zincirinde yaşanabilecek aksaklıkların iş faaliyetleri üzerinde ciddi bir külfet oluşturması beklenmiyor. Ankete göre hayat pahalılığı krizi ise zirve noktasına yaklaşıyor olabilir. Katılımcıların yüzde 68’i, bu krizin 2023 yılı sonunda azalmasını bekledikleri yönünde görüş bildirdi.

Davos’ta Avrupa ve NATO’dan Ukrayna’da birlik adımı

Ukrayna’da Rusya’nın Belarus üzerinden olası yeni bir saldırı dalgasına ilişkin korkular artarken Kiev’in Batılı müttefikleri, İsviçre’nin Davos kasabasında düzenlenen ve siyasetle iş dünyasının liderlerini biraraya getiren Dünya Ekonomik Forumu’nda Ukrayna için daha geniş kapsamlı bir birlik oluşturmayı amaçlıyor. Bu yılki Dünya Ekonomik Forumu toplantılarında Rusya’nın eksikliğiyse gözlerden kaçmıyor.

İsviçre’nin kayak merkezlerinden Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu toplantıları bir zamanlar Moskova’nın güçlü isimlerinin anlaşmalar yaptığı bir mekandı. Ancak Rusya’nın Ukrayna işgalinden bu yana gösterişli partiler, Rus siyasetçileri, şirket yöneticileri ve akademisyenleriyle yapılan yatırım toplantıları geçmişte kaldı.

Ukrayna’nın Baltık, Kuzey ve Doğu Avrupa ülkelerinden en yakın müttefikleri, Avrupa Birliği ve NATO liderleriyle bu Cuma Amerika’nın Almanya’daki Ramstein Hava Üssü’nde Ukrayna’ya gelişmiş silah sağlama konusunu ele alacak.

Öte yandan Rusya ve Belarus’un bugün ortak hava tatbikatlarına başlaması, Kiev ve Batılı ülkelerin Moskova’nın yakın müttefiki Belarus’u Ukrayna’ya düzenlenecek yeni bir kara harekatı için kullanabileceği korkularını arttırdı.

Litvanya Dışişleri Bakanı Gabrielius Landsbergis, Twitter mesajında, “Litvanya’dan konuşmak için davet edildiğim Davos’a gidiyorum. Litvanta Ukrayna’nın çok iyi bir dostu, o nedenle ne söyleyeceğimi biliyorsunuz” dedi ve #ArmUkraineNow (Şimdi Ukrayna’yı silahlandırın) hashtag’ini paylaştı.

G7 ülkeleri içinde sadece Almanya Başbakanı Olaf Scholz katılımcılara hitap edecek. Almanya, gelişmiş Leopard muharebe tanklarının Ukrayna’ya tedarik edilmesi için giderek daha büyük baskı altına alınıyor.

Avrupalı bir diplomat, “Dünya Ekonomik Forumu’nda büyük güçlerin olmaması, meydanın, Rusya’nın saldırganlık sergilediği bu ortamda seslerini çıkarıp kendilerine kulak verilmesini isteyen orta büyüklükte ve küçük ülkelere kalması anlamına geliyor” dedi.

Dünya Ekonomik Forumu’nun Mayıs ayındaki son büyük toplantısına damgasını vuran Ukrayna, Davos’a bu sefer de yüksek seviyeli yetkililerden oluşan bir heyet gönderdi. Bu heyetin ülkenin ilerideki yeniden yapılanma sürecinin yapı taşlarını yerine oturtmaya odaklanması bekleniyor.

Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, geçen yılın sonlarına doğru dünyanın en büyük yatırım fonu BlackRock’ın CEO’su Larry Fink’le yaptığı görüşmeden sonra, şirketlerin Ukrayna’nın toparlanma sürecine yatırım yapmaya hazır olduklarını ve bunun temellerinin Davos’ta atılacağını dile getirmişti.

Zelenski, Aralık ayında, “Ukrayna’nın duruşu ve beklentileri orada sunulacak” demişti.

Davos’un ana caddesinde kurulan Ukrayna Evi, Ukraynalı kuvvetlerin Rus işgalinden kurtardığı Herson kentinin yaşadığı tahribatı gösteren bir sergiye evsahipliği yapıyor.

Barış ve ekonomik entegrasyonu teşvik etmek için tasarlanan bir forum olan Dünya Ekonomik Forumu için bu amaca ulaşmak ve tarafsız kalmak, zor bir hedef olabilir. Forum kapsamında Rusya’nın izlediği yola ilişkin bir panelde Rus katılımcı bulunmaması dikkat çekiyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Krizler Zenginlere Yaradı

Birleşik Krallık merkezli uluslararası yardım kuruluşu Oxfam, iki yılda dünyada yaratılan 26 trilyon dolarlık yeni zenginliğin yüzde 63’ünün dünyanın “süper zengin” yüzde 1’lik kesimine gittiğini açıkladı.

Oxfam, dünyadaki milyarderlerin servetinin her gün ortalama 2,7 milyar dolar arttığını ortaya koydu. Oxfam, bu bağlamda dünyadaki en zenginlere yönelik yeni vergiler getirilmesi çağrısında bulundu.

Oxfam, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) İsviçre’nin Davos kasabasında bugün başlayacak zirvesi öncesinde, “En Zenginlerin Hayatta Kalması” başlıklı bir politika belgesi yayınladı.

Oxfam’ın politika belgesi, dünyanın en zengin yüzde birinin 2 sene içinde dünyada yaratılan tüm yeni zenginliğin üçte ikisine sahip olduğunu gösterdi.

Buna göre, COVID-19’un pandemi ilan edildiği 2020’den 2021 yılının sonuna kadar dünyada 26 trilyon ABD doları değerinde yeni zenginlik yaratıldı. Bu zenginliğin yüzde 63’ü dünyanın en zengin yüzde birine gitti.

Oxfam verileri ayrıca dünyadaki milyarderlerin servetinin her gün ortalama 2,7 milyar dolar arttığını ortaya koydu.

Oxfam’ın politika belgesine göre, dünyanın en az kazanan yüzde 90’ına mensup bir kişinin küresel yeni servetten elde ettiği her 1 ABD dolarına karşılık her bir milyarder yaklaşık 1,7 milyon dolar servet elde etti.

“Zenginlerden daha çok vergi alın” çağrısı

Politika belgesinde dünyadaki durumla ilgili değerlendirmelerini de paylaşan Oxfam, ilk defa bir çeyrek yüzyılda hem aşırı servette hem de aşırı yoksullukta dünya çapında bir artış yaşandığı uyarısını yaptı.

Oxfam, bu bağlamda dünyadaki en zenginlere yönelik yeni vergiler getirilmesi çağrısında bulundu.

The Guardian’ın aktardığına göre, Oxfam Büyük Britanya Genel Müdürü Danny Sriskandarajah, “Mevcut ekonomik gerçeklik, temel insan hakları değerlerine bir hakaret. Aşırı yoksulluk, 25 yılda ilk defa artıyor ve bir milyara yakın kişi açlık çekiyor. Ancak, milyarderler için her gün bir bolluk” dedi:

“Çoklu krizler, milyonlarca insanı uçurumun kenarına iterken liderlerimiz problemlere çözüm bulmakta başarısız oluyor. Hükümetler, azınlığın kazanılmış hakları için hareket etmeyi bırakmalı.

“Pek çok ülkede en fakir insanların süper zenginlerden çok daha fazla vergi verdiği bir sistemi nasıl kabul edebiliriz? Hükümetlerin süper zenginlerden artık daha fazla vergi alması gerekiyor.”

Davos zirvesi öncesi iklim protestoları

Öte yandan, Davos’ta bugün başlayacak zirve öncesinde dün (15 Ocak) Dünya Ekonomik Forumu (WEF) ve iklim krizi protestoları vardı.

Davos’taki Postane Meydanı’nda düzenlenen protestolarda ellerinde WEF ve iklim krizine yönelik farklı dillerde eleştirel pankart ve dövizler taşıyan aktivistler, bu konuda adım atmayan hükümetleri eleştirdi.

Davos zirvesini eleştiren “Strike WEF” isimli oluşumun üyesi Gianna Catrina, Anadolu Ajansı (AA) muhabirine yaptığı açıklamada, WEF’i son iki yıldır olduğu gibi bu yıl da protesto ettiklerini anlattı:

“Biz, küresel ekonominin elitlerini protesto etmek için buradayız. Çünkü şu anda bir ekolojik kriz yaşanıyor ve bu da mevcut ekonomik sistem tarafından körükleniyor.”

Strike WEF oluşumunun bir diğer üyesi Claudio Bernard da dünkü protestoyu WEF ile ilgili sorunları ortaya koymak ve bu organizasyona neden karşı olduklarını göstermek için düzenlediklerini aktardı.

Bernard, “WEF, güçlü ve zengin insanlarca oluşturulmuş bir yapı. Geri kalan insanlar dışarıda kalıyor” dedi.

“Parçalanmış Bir Dünyada İşbirliği”

Bu yıl “Parçalanmış Bir Dünyada İşbirliği” temasıyla 53.’sü düzenlenecek WEF’te liderlere “dünyanın karşı karşıya olduğu krizleri birlikte ele alma ve koordineli eylem planı geliştirme” çağrısı yapılacak.

İsviçre’nin Davos kasabasında bugün başlayıp 20 Ocak’a kadar sürecek olan, birçok ülkenin ve uluslararası organizasyonun lideri ile iş dünyası temsilcilerinin yer alacağı forum, 130 ülkeden 50’si devlet/hükümet başkanı olmak üzere 2 bin 700’den fazla katılımcıyı bir araya getirecek.

Forum kapsamında ekonomi başta olmak üzere Rusya-Ukrayna Savaşı, COVID-19 salgını, teknoloji, enerji, iklim değişikliği, sağlık, göç ve uluslararası kriz konuları oturumlarda öne çıkacak başlıklar olacak.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

IMF’den Finansal Kriz Uyarısı: Küresel İşbirliği Şart

Davos’ta Dünya Ekonomik Forumu’nun açılışında konuşan Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, dünya ekonomisinin bir dizi tehditle karşı karşıya olduğunu söyledi. Georgieva, Ukrayna’daki savaşın, pandemi nedeniyle darbe alan küresel ekonomiyi daha da zorladığını belirtti.

Birçok ülkenin gıda ticareti ve enerji arzı üzerinde sınırlamalara gitmeye başladığını ifade eden Georgieva, bu durumun yoksul ülkeleri daha da yoksullaştıracağı uyarısında bulundu.

Dünya ekonomisinin İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana belki de en büyük sınavıyla karşı karşıya olduğunu söyleyen Georgieva, gıda kıtlığı ve iklim değişikliğinin yarattığı tehditlerle mücadele için küresel işbirliğine gidilmesinin şart olduğunu söyledi.

Hükümetlerin yoksul vatandaşlarına yönelik teşvikler vermesi gerektiğini belirten Georgieva, BBC’ye yaptığı açıklamada geçim sıkıntısı kriziyle ilgili olarak ele alınması gereken öncelikleri şöyle sıraladı:

“İki önceliğimiz var. Birincisi artan gıda ve enerji fiyatları altında ezilen toplumun en yoksul kesimlerini sübvanse etmek. İkincisi de Ukrayna’daki savaş nedeniyle en büyük zararı gören iş kollarına destek olmak.”

Dünya genelinde birçok hükümet artan geçim sıkıntısı nedeniyle zorlanan kesimlere yönelik destek paketleri açıklıyor. Ancak bunun yeterli seviyede olmadığı düşünülüyor. Bu yıl gıda fiyatları rekor seviyelere tırmanmış durumda. Petrol ve doğalgaz fiyatlarında da büyük bir sıçrama görülüyor.

Bunda pandeminin açtığı yaralar henüz sarılmadan Ukrayna savaşının patlaması en büyük etken. Zira Rusya ve Ukrayna, dünyanın en büyük tahıl ihracatçıları arasında.

Resesyon korkusu

Tahıl arzı konusunda sıkıntı yaşanması endişesi dünya genelinde birçok ülkede yıllık enflasyon seviyelerini de rekor seviyelere tırmandırdı. Enflasyon rakamları İngiltere’de yüzde 9, ABD’de yüzde 8,3 ve Eurozone bölgesinde yüzde 7,4 olarak açıklandı.

Merkez bankaları artan fiyatları kontrol altına almak için faiz oranlarını yükseltirken, kimi ekonomistler resesyon riskini dile getirmeye başladı.

IMF Başkanı Kristalina Georgieva, pandemi sürecini atlatabilmek için dışarı borçlanan hükümetlerin artan borçlanma maliyetlerinin büyük sorunlar yaratmasından endişe duyduğunu ifade etti.

Georgieva, hükümetlerin ne kadar borçlandıkları ve ne kadar harcadıkları konusunda son derece dikkatli davranmaları gerektiğini savundu.

IMF Başkanı hükümetlerin vatandaşlara yeterli desteği vermemesi durumunda Sri Lanka’daki gibi protestoların dünya genelinde birçok başka ülkede de görülebileceği uyarısında bulundu.

Sri Lanka’da artan fiyatların tetiklediği ekonomik kriz ülkede şiddetli protestolara yol açmış, iktidarın değişmesine neden olmuştu.

Şeffaf ticaret

IMF ve Dünya Bankası’nın da aralarında olduğu bir grup uluslararası kalkınma örgütü, bu hafta dünya genelinde artan gıda fiyatlarıyla mücadele etmeyi amaçlayan bir plan ortaya attı.

ABD Hazine Bakanı Janet Yellen, “Artan küresel gıda ve gübre fiyatlarının çok sayıda insanın açlık tehdidiyle karşı karşıya kalmasına yol açması gibi ciddi bir risk var” diye konuştu.

Kristalina Georgieva ise aslında yeterli miktarda gıda arzı olduğunu, ancak bunun eşit ve adil bir şekilde dağıtılmadığını öne sürdü:

“Ticaretin açık ve şeffaf olması gerekiyor. Ülkelerin ihtiyaçlarının üzerinde gıdayı sadece kendilerine ayırdıkları ve gıdanın bir yerden diğerine dolaşımına mani oldukları bir duruma imkan verilmemesi gerek.”

Dünyanın en büyük ikinci buğday üreticisi olan Hindistan bu yıl buğday ihracatını yasaklamıştı. Narendra Modi hükümeti, bu yasağı bir vadede gözden geçirebileceklerini ifade etmişti.

IMF Başkanı Georgieva, “Gerçekten bu yasağı yeniden değerlendirmeleri için yalvarıyorum. Tüm dünya için çok zor bir dönemden geçiyoruz” diye konuştu.

Georgieva, “Kendi vatandaşlarını beslemek zorunda olduklarını anlıyorum. 1,4 milyarlık bir nüfusları var. Ama önümüzdeki krizle baş edebilmek için küresel işbirliğine gitmek dışında bir seçeneğimiz yok” dedi.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Milyonerlerden Çağrı: Bizden Servet Vergisi Alın

Dünya çapında 100’ü aşkın milyoner ve milyarderden oluşan “Vatansever Milyonerler” grubu, zenginlere servet vergisi getirilmesini istedi. Grubun İsviçre’nin Davos kentinde Dünya Ekonomik Forumu için toplanan siyasi liderlere yaptığı çağrıda, süper-zenginlerin dünya ekonomisinde pandemi sonrası toparlanma sürecine katkıya zorlanmadığına işaret edilerek, “Biz zenginleri derhal vergilendirin” denildi.

Yayımlanan açık mektupta, “Milyonerler olarak mevcut vergi sisteminin adil olmadığını biliyoruz. Son iki yılda dünyada son derece acılı bir süreçten geçilirken bizim servetimiz pandemi sırasında arttı. Ancak dürüst olmak gerekirse çok azımız vergiler yoluyla adil bir katkıda bulunduğunu söyleyebilir” ifadeleri yer aldı.

Mektupta zenginlerden servet vergisi alınmasının dünyadaki aşırı eşitsizliğin azaltılmasına, sağlık ve eğitim gibi temel hizmetlerin finansmanına yardımcı olacağına işaret edildi.

Hükümetlere eleştiri

Süper-zenginlerin kriz döneminde servetlerini katladıklarını gösteren veriler üzerine 130’u aşkın ülke, büyük şirketlerin vergiden kaçmalarını önleme amacıyla asgari yüzde 15’lik küresel vergi getirilmesinde anlaşmıştı.

Açıklamada, milyonerlerin, söz konusu vergi planlarının ötesinde daha da fazla katkıda bulunmaları gerektiği kaydedildi.

Avrupa ve Güney Amerika’daki bazı ülkeler dışında zenginlerin emlak, hisse senedi, sanat eserleri gibi varlıkları için vergi ödemeleri gerekmiyor. Vergi, mülkün satılması durumunda talep ediliyor.

Açık mektupta Davos’ta toplanan siyasileri eleştiren milyonerler, “Sorunun yanıtını bu özel forum içinde bulamayacaksınız. Siz sorunun parçasısınız” eleştirisinde bulunuldu.

İki yıl boyunca saniyede 15 bin dolar kazandılar

Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam’ın bu hafta yayımladığı rapora göre iki yıllık pandemi sürecinde dünyanın en zengin 10 kişisinin serveti ikiye katlandı. Zirvedeki 10 ismin serveti saniyede 15 bin dolar artarak iki yıllık süreçte 1,5 trilyon dolara yükseldi. Oxfam, zenginlerden servet vergisi alınması durumunda yılda en az 2,5 trilyon dolarlık vergi geliri yaratılacağını hesaplıyor.

“Vatansever Milyonerler” ile aralarında Oxfam’ın da bulunduğu sivil toplum kuruluşlarının hesaplamalarına göre 5 milyon doların üstünde servet sahiplerine yüzde 2, milyarderlere yüzde 5’ten başlayan servet vergileri kesilmesi suretiyle yılda 2,52 trilyon dolarlık vergi geliri yaratılması mümkün. Kuruluşlar, bu miktarla dünya çapında 2,3 milyar insanın yoksulluktan kurtarılabileceğini ve düşük gelirli ülkelerde yaşayan insanların sağlık ve sosyal güvenlik harcamalarının karşılanabileceğini belirtiyor.

“Vatansever Milyonerler” grubu üyeleri arasında Disney’in varisi Abigail Disney, Alman kimya devi BASF’ın varisi Marlene Engelhorn, ABD’li (Amerika Birleşik Devletleri) girişimci Nich Hanauer gibi isimler bulunuyor. Dünyanın en zengin isimleri olan ve kamuoyunda da sıklıkla yer alan Amazon’un kurucusu Jeff Bezos, Tesla’nın kurucusu Elon Musk, Microsoft kurucusu Bill Gates, Facebook kurucusu Mark Zuckerberg gibi isimler ise grupta yer almıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın