Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu’ndan ‘Asgari Ücret’ Yorumu

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Bunlara sormak lazım sizin geçmişinizde acaba siz Türk Lirası’nın olduğu bu ülkede dolarla mı çalıştırıyordunuz bu insanları” açıklamasına ilişkin olarak, “Dolarla aylık alanlar var, listeyi yayımlayabiliriz” yanıtını verdi. SP Lideri Karamollaoğlu, “Asgari ücret eğer açlık sınırının altında kaldıysa, enflasyonun altında kaldıysa bu zam zam değildir, artıştır diyebiliriz” dedi. 

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu, Saadet Partisi’ndeki görüşmenin ardından ortak açıklama yaptı.

Kılıçdaroğlu şu ifadeleri kullandı:

“Dolar kurundaki yükselmeyi görürsek asgari ücret düşük, eğer enflasyonu ve fiyat artışlarını kontrol ederlerse 4 bin 250 lira ile asgari ücretli kardeşlerimiz biraz nefes alabilir. Eğer sorunlar böyle devam ederse, önümüzdeki yaz Türkiye gıda kriziyle karşı karşıya kalırsa kimse şaşırmamalı.

CHP’li belediyelerin kendi kaynaklarını bakmak, değerlendirmek gerekiyor, daha yüksek bir asgari ücret vereceksek bunun ön çalışmalarını yapmak gerekiyor. Bunun ön çalışmaları yapılacaktır.

Asgari ücretteki artışın neresi bir seçim yatırımı ki yılbaşında aldığı asgari ücret daha değerliydi”

Asgari ücretteki artışın neresi bir seçim yatırımı ki yılbaşında aldığı asgari ücret daha değerliydi. Şimdi aldığı asgari ücret daha az. Seçim yatırımı olarak kendilerini düşünebilir. Yatırım olması için enflasyonu kontrol edebilmesi gerekir.

Dolar kaç lira oldu, 15 lirayı aştı. Türk Lirası’nı yedirmeyiz demişti değil mi Erdoğan. Ne oldu. Söylediği söz daha Türkiye’nin her yerine yayılmadan değer kaybetmeye başladı. Devleti yöneten kişinin sözlerinin tutarlı olması lazım. Türk Lirası’nı yedirmeyiz diyor Türk Lirası eriyor. Faizi indiriyorlar, devlet borçlanırken daha fazla faiz ödüyor. Niye Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından dolar üzerinden borçlanıyorsun?

Bir insanın söylediğinde tutarlılık olur. Türk Lirası ile borç alamıyorsa iktidarla vatan arasında ciddi güvensizlik var demektir. Kimin faizi indi?  Türk Lirası’nı neden perişan hale getirdiniz. İnşallah çözeceğiz.”

“Endişeleri giderici değil”

Karamollaoğlu da şunları söyledi:

“4 bin 250 lirayı doğrudan doğruya Cumhurbaşkanı’nın kendisi açıklıyor. Aslında geçmişte cumhurbaşkanları, başbakanlar asgari ücreti açıklamazdı.  Bizzat kendisi açıklama ihtiyacını duyuyor. Burada da önem verdiği husus nispet.

Enflasyonun yüksek olduğu dönemde rakamların üzerine odaklanmak doğru bir yaklaşım olmuyor.

Enflasyonun yüksek olduğu dönemde rakamların üzerine odaklanmak doğru bir yaklaşım olmuyor. İnsanlar dünyada geçerli bir para birimi için ya Euro ya da doları kullanıyor.

Ben de dolardan bahsederek bu konuyu gündeme getirmek istemem.  Dış ticaretimizi dolarla yapıyoruz. Dış borcumuzu Türk Lirası ile ödemiyoruz ki. Asgari ücret eğer açlık sınırının altında kaldıysa, enflasyonun altında kaldıysa bu zam zam değildir,  artıştır diyebiliriz.

Geriye gitmiş öyle gözüküyor. İnşallah bundan sonraki enflasyon rakamları biraz daha yavaş artar da zararı asgari ücretle çalışan vatandaşımıza zararı daha az olur.

Bugün ne seçim için yapılıyor bunu değerlendirmek vatandaşa kalmış bir durum. Vatandaşın kendi geçimiyle ilgili ele alındığında asgari ücret endişeleri giderici değil.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Önümüzde Zor Bir Süreç Var

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, katıldığı bir etkinlikte yaşanan ekonomik krize değinerek, “Önümüzde zor bir süreç var. Ekonomideki ciddi bozulma artı belediyelerin yapacakları yatırım üzerinde negatif etkisinin olacağı yönünde de zaten ifadeleri de oldu. Daha ötesi, bu kışı vatandaş nasıl geçirecek? Hepimizin, daha doğrusu her siyasetçinin üzerinde durması gereken temel konulardan birisi budur. Bu kışı asgari ücretle geçinen bir kişi nasıl geçirecek? Çok iyi niyetle, ülkeyi yönetenlere teklifte bulundum bir karakış fonu kurun dedim. Bu fon vatandaşın en azından bu kışı rahat geçirebileceği bir ortamı sağlamak için çok değerli bir fon olabilir.” dedi.

Haber4 Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “Elektrik parasını ödeyemeyen, doğalgaz parasını ödeyemeyen, su parasını ödeyemeyen vatandaşlarımız çıkacaktır ve çıkacak. Ve bunlar için bugünden önlem alınması lazım. Gayet iyi niyetlerle kaynak da söyledik, yer de söyledik, imkan da söyledik. Bunu yaptığınız takdirde en azından ekonomi belli bir şekilde rayına girerse en azından bu kara kışı vatandaşlarımız biraz daha rahat atlatabilirler” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında seçimlere de değinen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Türkiye 13. Cumhurbaşkanını seçecek ve Türkiye yeni bir sürecin içine girecek. Hiç kimse endişe duymasın en geç 6 ay içinde ekonominin çarkları sağlıklı bir şekilde dönecek. Bu memlekete huzuru, bu memlekete bereketi, bu memlekete güzelliği getirmeye kararlıyız. İnşallah dostlarımızla beraber getireceğiz.” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Kemerburgaz’da İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi Atık Yakma ve Enerji Üretim Tesisi Açılışına katıldı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu törende yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Efendim çok teşekkür ederim. Sayın Genel Başkanım, biliyorsunuz bu protokolü saymak biraz zor ama kıymetli hazirun diyelim. Sayın Genel Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Yol arkadaşlarımla beraber olmaktan, sizlerle beraber olmaktan son derece mutluyum.

Gerçekten bugün çok güzel bir tesisi hizmete açıyoruz. Başında Avrupa’nın en büyük tesisi olduğu ifade ediliyor. İstanbul kadim bir kent, İstanbul’a ve İstanbulluya hizmet etmek de gerçekten ayrıcalıklı bir olay. 16 milyon insanı mutlu edeceksiniz, 16 milyon insanın yarattığı sorunları onların haberi olmadan çözmeye çalışacaksınız, binlerce ton çöp toplanacak ve bunlar çevreyi kirletmeden bir şekliyle aynı zamanda hizmet olarak halka geri dönecek. İstanbul sadece İstanbulluların değil, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın gözbebeği olan bir kent ve bu kentte insanlar mutlu yaşamak isterler ve bu kentte yaşarken doğanın tahrip edilmesini istemezler. 1971 – 82 yıllarında İstanbul’da yaşadım. Karşıdaydım Göztepe’de, çok yeşil alan vardı hafta sonları top oynardık. Ama bugün biraz acı ama ifade etmek zorundayım beton ormanına dönüşen bir İstanbul var. Böyle bir İstanbul’u Sayın Başkan devraldı. Şimdi yeşil alanlar yaratmaya çalışıyorsun, İstanbulluya hizmet ediyorsun, İstanbullunun yeşil görmesi, doğayla barışık olması için elinden gelen çabayı gösteriyorsun. Bu çabaya sadece ben değil, sadece Sayın Genel Başkanım değil, aslında bu çabaya bütün Türkiye tanık. O açıdan verilen mücadele, gösterilen çaba hepimizin takdirindedir.

Bu tesisle doğayı koruduğunuzu söyledi Sayın Başkan. Evet, bu tesisle doğa korunmuş oluyor bu önemlidir. Sera gazı salınımı azalmış oluyor yine iklim için son derece değerli bir hedef. Milyonlarca insanımıza enerji sağlıyor aynı zamanda bu yine önemli bir hedef. Yani artı hizmetler vermeye başlıyor. Enerji hatlarına giden parayı azaltıyoruz diyorsunuz. Doğru biraz daha artılar geliyor sistemin içerisine. Yani belediye de buradan bir şeyler kazanıyor artı istihdam yaratıyorsunuz. Burada yeni insanlar gelecek, genç insanlar gelecek işsizliğe en azından bir şekliyle küçükte olsa katkı veriyor. Bunu anlatmamın nedeni şu, yatırım yaptıklarını söylüyorlar güzel yatırım yapılsın. Yollar, köprüler, hastaneler yapıyorlar yapılsın itirazımız yok.

Ama bu yatırımlar benim ödediğim vergilerle yapılsın benim torunlarım borçlandırılarak değil. Benim torunlarım borçlandırılıyorsa ben bu vergiyi neden şimdi ödüyorum? Artı bir şey daha var. Yatırım yapıyorlar gayet güzel yapsınlar teşekkür ederiz. Kaça yapıyorsunuz bu yatırımları? Efendim ticari sır biz bilmiyoruz. Niye bilmiyoruz? Benim parasını ödediğim bir yatırımın maliyetini ben neden bilmeyim? Devletin şeffaf olması lazım, saydam olması lazım, vatandaşına hesap verebilir nitelikte ve çerçevede hareket etmesi lazım. Bunlarda yok. O nedenle Belediye Başkanlarımızın ana hedefi yaptıkları harcamanın her kuruşunun hesabını millete vermek. O nedenle bu yatırım ve sizin gösterdiğiniz çabayı son derece değerli bulduğumuzu ifade etmek isterim.

“Bu kışı asgari ücretle geçinen bir kişi nasıl geçirecek?”

Önümüzde zor bir süreç var. Sayın Başkan kısmen değindi Sayın Genel Başkanım. Ekonomideki ciddi bozulma artı belediyelerin yapacakları yatırım üzerinde negatif etkisinin olacağı yönünde de zaten ifadeleri de oldu. Daha ötesi, bu kışı vatandaş nasıl geçirecek? Hepimizin, daha doğrusu her siyasetçinin üzerinde durması gereken temel konulardan birisi budur. Bu kışı asgari ücretle geçinen bir kişi nasıl geçirecek? Çok iyi niyetle, ülkeyi yönetenlere teklifte bulundum bir karakış fonu kurun dedim. Bu fon vatandaşın en azından bu kışı rahat geçirebileceği bir ortamı sağlamak için çok değerli bir fon olabilir. Elektrik parasını ödeyemeyen, doğalgaz parasını ödeyemeyen, su parasını ödeyemeyen vatandaşlarımız çıkacaktır ve çıkacak. Ve bunlar için bugünden önlem alınması lazım. Gayet iyi niyetlerle kaynak da söyledik, yer de söyledik, imkan da söyledik. Bunu yaptığınız takdirde en azından ekonomi belli bir şekilde rayına girerse en azından bu kara kışı vatandaşlarımız biraz daha rahat atlatabilirler diye ifade ettim.

Şunu ifade edeyim Sayın Genel Başkanım; Belediye Başkanlarımız var olan hükümetin yapmadığını yapmaya çalışıyorlar. Kara kış fonu dolayısıyla 3 ile 16 Kasım tarihleri arasında 35 bin 407 aileye 3 milyon 180 bin 460 liralık nakdi yardım yaptılar. 215 bin 124 aileye 4 milyon 566 bin 916 liralık gıda yardımı yaptılar. 21 bin 271 aileye 9 milyon 504 bin 844 liralık 4 bin 597 ton kömür dağıttılar. 108 bin 708 aileye 3 milyon 217 bin liralık eğitim yardımında bulundular. 60 bin 324 aileye 1 milyon 21 bin 66 liralık ulaşım yardımı sağladılar. 291 ailenin 54 bin 870 liralık elektrik faturası ödendi. 3 bin 638 ailenin 153 bin 831 liralık su parası ödendi. 198 ailenin 64 bin 546 liralık doğalgaz faturası ödendi.

Şunu bütün İstanbulluların bilmesini isterim. Belediye Başkanlarımız kendi beldelerinde eğer bir çocuğun yatağa aç girdiğini görürler veya tanığı olurlarsa veya duyarlarsa Türkiye genelinde tamamına yardım için koşmak bizim görevimizdir. Hiçbir çocuğun, hiçbir evladımızın yatağa aç girmesini istemeyiz. Hiçbir annenin çocuğunu yatağa aç yatırmasını istemeyiz. Onun vebalini birileri çeker ama biz o vebalin tanığı olmak istemeyiz. Her birimize düşen görevdir bu. İktidar sahipleri bunun farkında değil. Emin olun farkında değiller. İki dünyamız oluştu Türkiye’de. Bir sarayın dünyası, bir de saray dışındaki dünya. Arada 180 derece fark var. Biz halkın dünyasıyla ilgileniyoruz, var olan sorunları çözmeye çalışıyoruz. Bütün baskılara, bütün engellemelere rağmen bunu yapmaya çalışıyoruz.

“Bütün kaynaklarımızı halkımız için seferber edebiliriz ve edeceğiz de”

Sayın Genel Başkanım ifade etti, az kaldı Türkiye 13. Cumhurbaşkanını seçecek ve Türkiye yeni bir sürecin içine girecek. Hiç kimse endişe duymasın en geç 6 ay içinde ekonominin çarkları sağlıklı bir şekilde dönecek. Bu memlekete huzuru, bu memlekete bereketi, bu memlekete güzelliği getirmeye kararlıyız. İnşallah dostlarımızla beraber getireceğiz.

Var olan acı tabloyu Türkiye hak etmiyor aslında. Gücümüz var, imkanımız var. Eğer biz İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de, Aydın’da, Eskişehir’de, İzmir’de çok güzel şeyleri gerçekleştirebiliyorsak ve harcadığımız her kuruşun hesabını milletimize verebiliyorsak düşünün Türkiye’yi yönettiğimizde bütün dünya büyük bir imrenle bakacaktır bize, gıptayla bakacaktır bize. Evet bütün kaynaklarımızı halkımız için seferber edebiliriz ve edeceğiz de.

Daha güzel bir Türkiye’de yaşamak umuduyla hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Hizmeti yapan, yatırımı bitiren, temeli atanlara şükran borçluyuz. Kadir Topbaş’a Allah’tan rahmet diliyoruz ve bu hizmeti bitiren artı İstanbullulara armağan eden Belediye Başkanımıza da yürekten teşekkür ediyoruz.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Kurmaylarına: İl Ve İlçe Örgütlerini Uyarın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Bingöl’de yaşanan olay AK Parti’nin bu tür provakosyonlara daha sık başvuracağını gösterdiğini belirterek, örgütlerden ve yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılarının da bu tür provokasyonlara karşı il ve ilçe örgütlerini uyarmalarını istedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı. Edinilen bilgiye göre MYK’nın en önemli gündem maddelerinden birini Bingöl’de bir şehit yakınına küfür eden Lütfü Türkkan oluşturdu. Türkkan’ın şehit yakınına küfür etmesine tepki gösteren ve bu davranışı onaylamanın mümkün olmadığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, yaşanan olayı ise provokasyon olarak değerlendirdi. Kılıçdaroğlu, MYK üyelerine bu konuda uyarılarda bulundu.

Rize’de Akşener’e yönelik provokasyon girişimini de hatırlattı

T24’ten Eray Görgülü‘nün haberine göre, Türkkan’a tepki gösteren vatandaşın İzmir’de yaşadığının tespit edildiğini ve Meral Akşener’e tepki göstermek için özel olarak Bingöl’e geldiğine dikkat çeken Kılıçdaroğlu, daha önce Rize’de Akşener’e yönelik provokasyon girişimini de hatırlattı. Ankara’nın Çubuk ilçesinde kendisine yönelik linç girişimini de hatırlatan ve Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu linç girişiminin görüntülerini grup toplantısında izlettirdiğini belirten Kılıçdaroğlu, “AKP bu saldırıyı sahiplendi. Saray yönetimi, ekonomik sorunlar arttıkça dikkatleri başka yöne çekmek için çaba harcıyor. Bingöl’de yaşanan olay AKP’nin bu tür provakosyonlara daha sık başvuracağını gösteriyor” ifadelerini kullandı.

Gerekli önlemlerin alınması gerektiğinin altını çizdi

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, aynı zamanda örgütlerden ve yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılarının da bu tür provokasyonlara karşı il ve ilçe örgütlerini uyarmalarını isteyerek bu konuda gerekli önlemlerin alınması gerektiğinin altını çizdi.

Paylaşın

CHP’li Salıcı: Rant İçin İmar İzni Verdiler

CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Samsun’da partisinin 11. Bölge toplantısında yaptığı konuşmada, iktidara sel felaketleri üzerinden yüklenerek, “Ülke daha önce de sel felaketleri ile de karşılaşmıştı. Bunun tedbirini önceden alması gerekmiyor muydu? O dere yatağına yapılan bina izinlerini Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları mı verdi? Merkezi iktidar ve oradaki basiretsiz yöneticiler dere yatağındaki imar iznini verdiler, sırf rant yüzünden.” dedi.

Haber Merkezi / CHP’li Salıcı, konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed’in övgüyle söz ettiği Atatürk’ün isminin sansürlenmesini de eleştirerek, “Atatürk’ten korkuyorlar, bunun farkındayız. Ama Etiyopyalının gördüğünü Erdoğan’ın görmüyor olması bu ülkeye yakışmıyor” ifadelerini kullandı. Salıcı, toplantıda yaptığı konuşmada özetle şunları söyledi:

“Türkiye bir yandan ağır sorunlarla karşı karşıya. Bu ağır sorunlar da üç günde çıkmış değil. 19 yıllık bir Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı var ve bu iktidarın özellikle son 10 yılında Türkiye’ye ağır bir fatura kesiliyor. Bu faturanın ortadan kaldırılması için, Türkiye’nin düze çıkması için, sadece ekonomide ve yaşadığımız felaket dönemlerinde değil, Türkiye’nin haklar ve özgürlükler anlamında da bir yere gelebilmesi, demokrasi anlamında Türkiye’nin hak ettiği yerde bulunabilmesi, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği çağdaş muasır medeniyetler seviyesine çıkabilmesi için Türkiye’nin açık ve net bir şekilde iktidar değişimine ihtiyacı var.

“Biz 3 yıldan beri ağır bir kriz içindeyiz”

Ortada bir siyasi iktidar var. Meseleleri biz önceden görmüş ve uyarmış olmamıza rağmen tedbir almayan, kılını kıpırdatmayan, sonra da bu yaşananlar engellenemezmiş gibi dönüp vatandaşa kendisini anlatmaya çalışan bir iktidar. Biz Ağustos 2018’de bir kur şoku yaşadık. Birkaç gün içinde döviz kurları şok yaşadı. İlk açıklama 2013, biz kur şokuna 2018’de girdik. Rahip Brunson’a bağlayıp dış güçler edebiyatı ile işin içinden sıyrılmayı tercih ettiler. Ne oldu rahip gitti kriz kaldı. Biz 3 yıldan beri ağır bir kriz içindeyiz. Kriz buhrana dönüştü ve üstüne pandemi geldi.

Vakalar görüldü, ilk vaka ortaya çıkana kadar ciddi bir tedbir alınmadı. Onlar beş maske dağıtamadı, bizim belediye başkanlarımız atölyeler kurdu, buldu buluşturdu, kıt kanaat kaynaklarıyla milyonlarca maske dağıttı. Onlar dönüp IBAN numarası verirken, bizim belediye başkanlarımız esnafa nakit desteği verdi, vatandaşın faturasını ödemesi için askıda fatura uygulamasını yaptı, veresiye defterlerini kapattı. Bizim belediyelerimiz vatandaşa dönüp IBAN numarası vermedi. Oysa ki biz Türkiye’nin büyük bütçesini yönetmiyoruz, daha mütevazi bütçeler yönetiyoruz. Üstüne birde Adalet ve Kalkınma Belediyesi’nden aldığımız bütün belediyelerimiz borçlu. Kasasında para ile aldığımız bir tek belediye yok. Bir yandan belediye başkanlarımız o borçları ödemeye çalışıyor bir yandan pandemide düşen gelirlerinden dolayı daha tasarruflu tutuma girdiler ama sosyal yardımları arttırdılar aynı zamanda da yatırımları sürdürdüler.

“İnsanın vicdanı sızlıyor”

Geçen haftalarda çok büyük Orman yangınları ile karşılaştık. Türkiye olarak ilk kez orman yangınları ile karşılaşıyor da değiliz. Bu yangınlara önceden hazırlıklı olursak tedbirimizi almış olursak, uçaklarımızı hazır edersek bu yangınları söndürebiliriz. Oysa ki Tarım Bakanı ne yaptığından habersiz bir siyasetçi. Öyle açıklamalar yapıyor ki, insanın vicdanı sızlıyor. Birinci gün “envanterimizde uçak yok” dedi. Malesefe ormanlarımızın ciddi bir kısmını böyle basiretsiz bir anlayış yüzünden yanmaya terk ettik. Son olarak bir de Karadeniz’de sel felaketi ile karşılaştık. Ülke daha önce de sel felaketleri ile de karşılaşmıştı. Bunun tedbirini önceden alması gerekmiyor muydu? O dere yatağına yapılan bina izinlerini Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları mı verdi? Merkezi iktidar ve oradaki basiretsiz yöneticiler dere yatağındaki imar iznini verdiler, sırf rant yüzünden. Sonuç şimdide tavsiyede bulunuyorlar “Dere yatağına ev yapmak yanlış bir şeydir bunu yapmamak lazım.” diye. Kim izin verdi? Tabi ki Adalet ve Kalkınma Partisi izin verdi.

Her gün ülkemize yeni sığınmacılar geliyor. 10 yıl önce Suriyeli sığınmacılar gelmeye başladılar. Büyük bir misafirperverlik gösterdik ama o, savaşın sonuçlanması için hiç çaba göstermedi. Bir şey yaptık, Avrupa Birliği ile rüşvet pazarlığı yaptık. Sonra döndü dedi ki “Biz bu işin maliyetini daha iyi karşılayabiliyoruz, onun için almaya devam edeceğiz” dedi. Biz ırkçı falan da değiliz. Biz nefret diline karşı olan insanlarız. Evrensel barışa, dostluğa, kardeşliğe, dayanışmaya inanan sosyal demokrat bir partiyiz. Ama Türkiye’nin bir sığınmacı sorunu olduğunu göz ardı edemeyiz. Bunun Adalet ve Kalkınma Partisi’nin bakışı ile çözülebileceğini de mümkün görmüyoruz. Bunu da açıklıkla ifade edeyim.

“O para İzmir’e gelecek”

Şu anda yaşadığımız iklim krizi, yangınlar, seller depremler İzmir’de de yaşandı. İzmir’de büyük bir dayanışma ile belediye başkanı arkadaşlarımız ve belediyelerimiz destek verdi, hep birlikte İzmir’e sahip çıktık. Türkiye’nin başka yerinde de bir felaketle karşılaştığımızda Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanları halka sahip çıktılar ve çıkacaklarda. Bundan daha doğal bir şey yok. Depremden sonra özellikle orta ve az hasarlı görüler ve oturulamayan binalarda kentsel dönüşüm faaliyeti yürütmek için Sayın Belediye Başkanımız Tunç Soyer, Dünya Bankası’ndan beş yıl geri ödemesiz, 25 yıl ödemeli bir kredi buldu. Bu kredinin depremde mağdur olmuş yurttaşlarımızın yararına kullanılması için ne yapılması gerekiyor? Majestelerinin sarayda imza atması, izin vermesi gerekiyor. Bütün süreçlerden haberdarlar, sadece İzmir’deki Cumhuriyet Halk Partili belediyeyi cezalandırmak için ve bizim hizmet vermemizi engellemek için imzayı atmadı. Bunu açıklıkla söylüyorum; Onlar imza atmadığı sürece, İzmirliyi cezalandırma çabasında olduğu sürece, bu yaptıkları yanlışları ve kibirli hareketi Türkiye’nin dört bir yanında dillendirmeye devam edeceğiz. O para İzmir’e gelecek. Burada bize oy veren vermeyen depremzede bütün yurttaşlarımızın kentsel dönüşümde daha iyi konutlarda yaşaması için kullanılacak.

“Atatürk’ten korkuyorlar, bunun farkındayız”

Türkiye öyle bir hale geldi ki, bu gün konuştuğunu yarın reddeden bir iktidar var. Atatürk ile uzun zamandır sorun yaşayan ve dönem dönem de sorun yaşadığını açıklıkla ifade eden bir iktidar var. En son Etiyopya Başbakanı geliyor Türkiye’ye, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşme yapıyor. Atatürk’ün reformcu kişiliğini ve devrimlerini anıyor ama bu çeviriye yansımıyor. Atatürk’ün adı çeviriye yansımıyor. Öyle bir çeviri yapılıyor ki, sanki önceki, bugünkü ve gelecekteki Lider Tayyip Erdoğan, bütün bu devrimleri sanki Tayyip Erdoğan yaptı. Bütün bu reformlar, devrimler sanki Atatürk tarafından değil de başkası tarafından başlatıldı. Atatürk’ten korkuyorlar, bunun farkındayız. Ama Etiyopyalı’nın gördüğünü Tayyip Erdoğan’ın görmüyor olması bu ülkeye yakışmıyor.

Birde Taliban’ın açıklaması var! Açıklama; “demokrasi gelmeyecek, bu konu tartışmaya kapalıdır. Kız çocuklarının okula gidip gitmeyeceğine ulema karar verir” şeklinde. Bizim bu anlayışla, bu kafa ile nasıl bir ortak noktamız var? Buyursun Tayyip Erdoğan, nasıl bir ortak noktamız olduğunu biraz daha detaylı bir şekilde topluma anlatsın.

Bütün bu sorunların çözecek kadro ve irade Cumhuriyet Halk Partisi’nde var. Belediye başkanlarımızda var, milletvekillerimizde var, örgütümüzde var, il ve ilçe başkanlarımızda var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bütün kadrolarında yaşadığımız bu ağır sorunları çözecek bir irade var. Bunun için sandığın gelmesi gerekiyor ve bizim çalışmalarımızı sandık gelene kadar artırarak devam ettirmemiz gerekiyor. Ben CHP’nin iktidar olacağına, Türkiye’nin aydınlık geleceğini kuracağına, Türkiye’yi normalleştirecek bir sürecin yepyeni siyasi aktörlerle bu ülkenin düze çıkacağına inanıyorum. Sizlerin inandığını da biliyorum.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ndan ‘Göçmen’ Çıkışı!

Göçmenlere ilişkin yaşanan son gelişmelerin ardından sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Saray iktidarının ülkeyi yangın yerine çevirmesine izin vermeyeceğim” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, göçmenlere ilişkin yaşanan son gelişmelerin ardından sosyal medya hesabından paylaşımlarda bulundu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, paylaşımında “Göndere Afgan bayrağı çekme, sözde gazeteci bir provokatörün verdiği mesajlar, Suriyeli bir gencin “CHP’ye karşı birleşelim” çağrıları, saldırı ve ölümler… Ben bu işin nereye gidebileceğini görebiliyorum; Saray iktidarının ülkeyi yangın yerine çevirmesine izin vermeyeceğim.” dedi.

“Sakin olun ve bize güvenin”

Kılıçdaroğlu, paylaşımlarının devamında, “Biz bu sığınmacı sorununu çözeceğiz; ve tabii ki bunu aklıselim ile yapacağız. Davul zurna ile uğurlayacağız misafirlerimizi. Lütfen sakin olun ve bize güvenin” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun paylaşımları şöyle:

Paylaşın

CHP’li Salıcı: İktidar Ekonomik Krizi Yönetemedi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Samsun’da partisinin 11. Bölge toplantısında yaptığı konuşmada, “2018 Ağustos ayından beri Türkiye net bir şekilde ekonomik krizin içinde. İktidar ekonomik krizi yönetemedi” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Samsun’da partisinin 11. Bölge toplantısında yaptığı konuşmada, iktidarın Paris İklim Anlaşması’nı onaylamaması çağrısı yaparak, “Yangınlar, seller, doğal afetler, depremler ilk defa olmuyor. Olması gereken bu afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak. Adalet ve Kalkınma Partisi, bizim geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde” dedi.

Salıcı, Türkiye’nin sığınmacı politikasını da eleştirerek, “Adalet ve Kalkınma Partisi sığınmacılarla ilgili siyaseti tam anlamıyla Avrupa Birliği ile rüşvet pazarlığına dönüştürdü. Türkiye rüşvet pazarlıklarına mahkum edilebilecek bir ülke değil. Biden (ABD Başkanı) ile görüştü ya, o görüşmede muhtemelen bizim bilmediğimiz, devletin kayıtlarına girmeyen bazı sözler var. O gizli anlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonraki iktidarını kuracak CHP’yi bağlamaz” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi, 11. Bölge Toplantısı’nı Amasya, Samsun ve Sinop illerinin katılımı ile Samsun’da yaptı. Toplantıya Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan, Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci, Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı, Gümüşhacıköy Belediye Başkanı Zehra Özyol, Ayancık Belediye Başkanı Hayrettin Kaya ile Samsun Milletvekilleri Neslihan Hancıoğlu ve Kemal Zeybek katıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı toplantının açılış konuşmasında özetle şunları söyledi:

“2018 Ağustos ayında kur şoku ile beraber biz bir krize girdik. Diyorlardı ki, ‘Rahip Brunson’dan kaynaklandı, dış güçlerin müdahalesi’. Rahip gitti ama kriz kaldı. 2018 Ağustos ayından beri Türkiye net bir şekilde ekonomik krizin içinde. İktidar ekonomik krizi yönetemedi. İşsizlik arttı, enflasyon arttı, kendi hayatına kıymak zorunda kalan yurttaşlarımızın sayısı arttı. Sonra Aralık ayı sonunda pandemi ortaya çıktı. 70 gün sonra ilk vaka görüldü ve ilk vaka görülene kadar iktidar her hangi bir önlem almadı. Sonraki süreci nasıl yürüttüğünü de hepimiz çok iyi biliyoruz. En son ülkenin güneyinde ve batısında hepimizin yüreğini yakan yangınlar başladı. İktidar yangınlara sadece seyirci kaldı.

Biz Sayın Genel Başkanımızla beraber hem Antalya, hem Muğla’ya yangınların yol açtığı hasarı yerinde tespit etmek ve belediye başkanlarımızın verdiği mücadeleyi tetkik etmek için gittik. Gördüğümüz tablo gayet vahimdir. İtfaiyelerimiz, belediyelerimizin personeli, arozözlerimiz çalıyor ama yangınlar orman içi bölgelerde başlamış. Yerleşim yerlerine yakın yerlerde itfaiye, arozöz, personel işe yarıyor ama iç bölgelere itfaiye araçlarını sokma şansımız yok. Akşam oluyor helikopterlerin hiç biri çalışamıyor. Çünkü gece görüş imkanı yok. Yangın söndürme uçağı Tarım Orman Bakanı’nın dili ile söyleyeyim “envanterimizde yok”. Dolayısıyla akşam olduktan sonra ne helikopter ne de uçak çalışabildi. O yangınları söndürmek için havadan müdahale şart.

Bu iktidar 2002 yılında iktidara geldi. 2002 yılında İktidara geldiğinde Türk Hava Kurumu’nun envanterinde 16 yangın söndürme uçağı, üç tane keşif uçağı vardı. 2002 yılında 176 farklı yerde yangın çıktı ve itfaiyelerin de desteği ile ağırlıklı olarak uçaklarla, geniş bir alana yayılmadan, Türkiye’nin ana gündemine girmeden söndürüldü. 2002, AKP’nin iktidara geldiği, “eski Türkiye” dediği Türkiye’nin üretmiş olduğu yapının, Cumhuriyet Kurumu olan Türk Hava Kurumu’nun bu ülkenin birikimleri sonucu aldığı uçaklar. Bu gün çok ciddi bir alan yandı gitti.

“İktidarın yapması gereken şey tedbir almak”

Hepimizin içi yandı. Doğamız, hayvanımız, insanımız, ekonomik hayatımız, canımız, malımız yandı gitti. İktidar bu yangın sürecini, bu krizi de yürütemeyen iktidara dönüştü. Önümüzde karşılaştığımız hiçbir krizi yönetemeyen bir siyasi iktidar var. Bu iktidar artık Türkiye’nin canına da, malına da zarar gelirken sadece seyirci kalan, hatta canla başla mücadele edip söndürmek isteyen insanları da yeri geldiğinde başka sıfatlarla suçlayan iktidara dönüştü. Yangınlar, seller, doğal afetler, depremler ilk defa olmuyor. Olması gereken bu afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak. İktidarın yapması gereken şey tedbir almak. Adalet ve Kalkınma Partisi bu tedbiri almıyor.

Öyle ilginç zamanlardan geçiyoruz ki, şu anda Muğla’da, Aydın’da yangınlar devam ediyor dün akşam Ordu’da sel oldu. Bir yandan Karadeniz’de, Van’da sellerle boğuşuyoruz, bir yandan da yangınlarla boğuşuyoruz. Bir küresel iklim krizi ile karşı karşıyayız. Bunlara genel tedbir almak için Paris İklim Anlaşması metni ortaya çıktı. Dünyadaki devletlerin büyük kısmı bu anlaşmayı onayladı. Adalet ve Kalkınma Partisi halen Paris İklim Anlaşması’nı onaylamıyor. Meclis’te defalarca dile getirdik, grup başkanvekillerimiz gitti Meclis Başkanı ile görüştü, biz bunu Genel Merkez olarak defalarca dile getirdik.

“Erken seçime ihtiyacımız var”

Paris İklim Anlaşması imzaladığında bir ülkenin kendi başına çözemeyeceği doğal afetleri veya iklimi tetikleyen olumsuzlukların tedbirini tüm dünya beraber aşacak. İçinde yaşadığımız ülke, dünyadan bağımsız değil. Yunanistan’daki yangın da bizi etkiliyor, İspanya’daki yangınlarda başka ülkeleri etkiliyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, bizim geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde. Bu iktidarın değişmesi lazım. Değişmesi içinde acilen Türkiye’nin daha fazla hasar görmemesi için erken seçime ihtiyacımız var.

İkinci konumuz sığınmacı konusu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çok yanlış bir Suriye politikası izlendi. O yanlış Suriye politikası sonucu resmi rakamlara göre 3 milyon 700 gayrı resmi rakamlara göre çok daha fazla Suriyeli Türkiye’ye geldi ve kendi ülkesinde iç savaştan kaçtı. Biz tabi ki onları misafir eder, ekmeğimizi onlarla bölüşüyoruz. Ama Suriyelilerin Türkiye’ye gelmiş olmasının nedeninin ne olduğunu bilmemiz lazım. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi bu kadar yanlış bir Suriye politikası izlememiş olsaydı, komşusunun evindeki yangını körüklememiş olsa 4-5 milyon Suriyeli kendi ülkesini bırakıp Türkiye’ye gelir miydi, başka bir ülkelere gitme ihtiyacı duyar mıydı? Bizim sığınmacılara karşı bir nefret dilini tasvip etmemiz mümkün değil, doğru da değil. Tabi ki onları kendi ülkemizde misafir edeceğiz, geçici bir süre için onlara destek vereceğiz ama bir yandan da bunun kalıcı hale dönüşmemesini sağlamamız lazım. Diğer ülkelerin de desteğini alarak Suriye’de savaşı bitirip, ülkenin imarını tamamlayıp, yaşanabilir bir yere dönüştürüp, can güvenliğini sağlayıp Suriyeli misafirlerimizi kendi ülkelerine misafir edeceğiz. Genel Başkanımızın söylediği gibi davulla zurnayla yolcu edeceğiz. Yani gitmekten mutlu olacakları hale getireceğiz.

Sadece Suriye’den gelenler mi var? Irak, İran, Afrika ülkelerinden var, geçmişte gelen Afganlar var, bu gün İran sınırına kadar otobüslerle taşınan ve oradan koşarak Türkiye’ye giren Afganlar var. Adalet ve Kalkınma Partisi sığınmacılarla ilgili siyaseti tam anlamıyla Avrupa Birliği ile rüşvet pazarlığına dönüştürdü. “Biz bu işin finansmanını daha iyi yönetiriz” diyor Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı. Avrupa’ya “Bizim istediğimiz kaynağı ver, biz onlara burada bakalım” diyor. Türkiye rüşvet pazarlıklarına mahkum edilebilecek bir ülke değil. Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü başka, Dış İşleri kaynakları başka, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı başka konuşuyor. Anlaşılan o ki partisinin de, devletin de haberdar olmadığı bir gizili anlaşmanın içinde. Biden ile görüştü ya, o görüşmede muhtemelen bizim bilmediğimiz, devletin kayıtlarına girmeyen bazı sözler var.

“Gizli anlaşma bizi bağlamaz”

Şu açık; Türkiye geçmişte de göçler aldı, komşu ülkelerden göçlerle gelenlere kucak açtı ama Türkiye hiçbir zaman bunu rüşvet pazarlığı haline getirmedi. Türkiye hiçbir zaman, “Ben sizi korurum ama karşılığında şu kadar para alırım” diyen bir Cumhurbaşkanı veya Başbakan tarafından yönetilmedi. Aralarında gizli bir anlaşma varsa, Sayın Genel Başkanımız da ifade etti o gizli anlaşma bizi bağlamaz. O gizli anlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonraki iktidarını kuracak, yönetecek olan, Türkiye’yi refaha taşıyacak olan CHP’yi bağlamaz. Tıpkı Kanal İstanbul’la yapılacak yatırım ve verilecek olan kredilerin, geleceğin iktidarı CHP’yi bağlamayacak olduğu gibi. Tıpkı beşli çetenin bazı ilişkiler üzerinden almış oldukları Londra’daki tahkim mahkemeleri üzerinden devlet garantisi verilen, döviz üzerinden geçiş garantisi verilmiş olan projelerin CHP tarafından iktidara geldiğimizde kamulaştıracak olması gibi. Mesele bizim için çok açık. Biz Türkiye’ye zarar verecek, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak her hangi bir işin içinde olmayız. Bunu iktidara gelince yapacağız.

Üzerimize çok büyük görevler düşüyor, zorlu bir dönemdeyiz. Doğru. 100 yıl önce, çok daha zorlu bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ilk adımının atıldığı Cumhuriyet kenti Samsun’da, çok ağır koşullarda Ulusal Kurtuluş mücadelesi başlatıldı ve başarılı oldu. Şu anda Türkiye yine ağır koşullarla karşı karşıya. Ama biliyoruz ki bugün örgütlü bir CHP, duyarlı bir toplum, aydın bir kesim var. Bu yaşananları gören halk kitlesi var. Onları örgütleyerek, onları bir araya getirerek, onları il, ilçe başkanlarımız, milletvekillerimiz, Genel Merkezimiz önderliğinde örgütleyerek iktidara gelmek mümkün.”

Paylaşın

Öztrak’tan Mehmet Şimşek yorumu: Allah akıl fikir versin

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) sonrası açıklamalarda bulunan parti sözcüsü Faik Öztrak, CHP’nin Mehmet Şimşek ile görüştüğü iddiasın ilişkin, “Yeni bir suni gündem harekatı başlatmaya, milletin asıl gündemini çalmaya çalışıyorlar. Allah akıl fikir versin, başka bir şey söylemeye gerek yok” dedi.

Haber Merkezi / Açıklamasında Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’yi eleştiren Öztrak, “Yangının en başında ‘Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok’ diyen kifayetsiz Tarım ve Orman Bakanı dün çıktı, ‘Yunanistan’a uçak göndermeyi değerlendiriyoruz’ dedi. Beyefendi herhalde milletin aklıyla alay ediyor” ifadelerini kullandı.

Faik Öztrak, başta orman yangınları olmak üzere gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu:

“Bölgemizdeki diğer ülkeler, havadan yangın söndürme işini, yandaşlara ihale edilecek ticari bir iş olarak değil, kamu görevi olarak ele almışlar. Kendilerine ait, havadan yangın söndürme uçak filolarını, devletin bünyesinde hazır etmişler. Burada bir yönetim ve organizasyon açığına izin vermemişler. Bizde ise kişisel egolar, devlet aklının önüne geçmiş.

Tarım ve Orman Bakanı ihale şartnamesiyle oynamış. Sadece Türkiye’de değil, İsrail’de, Gürcistan’da yangınla mücadele eden, Türk Hava Kurumu’nun Ateş Kuşlarını, beş damacana eksik su atıyor diyerek, söndürme ihalelerine sokmamış. Elimizdeki uçakları, Etimesgut’ta öylece çürümeye terk ettirmiş.

“Yandaşlara peşkeş çekmiş”

Ülkeyi 20 yıldır yöneten Erdoğan hükümetleri, itibarlarını parlatmak için 13 uçan saray alırken, THK’nın uçaklarını hurdaya çıkarmış. Kurumu borca batırmış, malını mülkünü de yandaşlara peşkeş çekmiş.

Milli servetimiz ormanlarımızı koruyacak, yangın söndürecek uçan araç ihtiyacını, düzensiz yıllık ihalelerle, eksik gedik teminlerle çözmeye çalışmışlar. Sonuç, karşımızda duran korkunç bilanço. 20 yılda yanan orman alanı, 10 günde yandı.

“Türkiye’yi uçuracak” denen, ucube tek adam vesayet rejiminin, zamanında uçuracak uçak bulamamasının, milletimize maliyeti bu. Şu son tecrübe gösterdi ki, bunların “Yangında ilk kurtarılacaklar” listesinde ormanlarımız yok. Tarlalarımız, bağ ve bahçelerimiz yok. Köylerimiz, evlerimiz yok. Erdoğan hükümetleri için, ne olursa olsun, ilk kurtarılacak şey cakaları… Sarayın sözde itibarı. Kendi beceriksizlikleri ve kifayetsizlikleri nedeniyle, yangın kontrolden çıktı.

Yangının en başında “Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok” diyen kifayetsiz Tarım ve Orman Bakanı dün çıktı, “Yunanistan’a uçak göndermeyi değerlendiriyoruz” dedi. Beyefendi herhalde milletin aklıyla alay ediyor. Son marifetleri de yangın bölgelerine gönüllüleri sokmamak.

2007’de Güvercinlik koyunda yangın çıktı. Ardından da üç tane otel konduruldu. Ne Anayasa dinlendi, ne de vicdan? Peki, o dönemde Muğla Orman Bölge Müdürü kim? Bugün Orman Genel Müdürlüğü’nün helikopterine binip, yanan ormanları inceleyen AK Parti Antalya Milletvekili.

“Her tedbir mutlaka alınmalıdır”

Kuzu kurda, ormanlarımız da bunların rant iştahına emanet edilemez. Bu işler öyle, felaketzedelerle pazarlık yaparak olmaz. Kim, yangında ne kaybettiyse, tastamam kendilerine geri verilmesi gerekir. Yanan bölgelerin demografik yapısının değişmemesi için, Muğla’nın köylerinde ve Toroslar’da yaşayan yurttaşlarımızı ata yurtlarında tutmak için her tedbir mutlaka alınmalıdır.

Bir çağrımız da yurttaşlarımıza… Özellikle Muğla, yerli turistin rağbet gösterdiği bir ilimiz. Yangın nedeniyle otel rezervasyonlarının iptal edildiğini öğreniyoruz. Ne olur, tatil planlarını değiştirmeyelim. Otel rezervasyonlarını iptal etmeyelim.

Ormanlık alanlarımızın talan edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. İklim değişikliği, ne yazık ki önümüzdeki yılların en büyük sorunlarından biri olacak. Ranta, taşa, betona ve borca dayalı büyüme modelini değiştireceğiz. Yeşil Mutabakat’a uyum, Paris İklim Değişikliği Anlaşması’na taraf olma konusunda gereken siyasi iradeyi göstereceğiz.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu ve Destici’den ortak basın açıklaması

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Basın açıklamasına “Sayın Destici ve arkadaşları bir ziyaret gerçekleştirdiler, son derece mutluyuz, bunu önce ifade etmek isterim.” ifadeleriyle başlayan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Siyasi partilerin Türkiye’nin sorunları konusunda bir araya gelmeleri, oturmaları, konuşmaları, çözüm üretmeleri, demokrasimiz açısından son derece değerlidir” dedi.

“Bizim bugünkü ziyaretimizin ana sebebi yeni anayasa konusu. Biliyorsunuz, Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin artık yeni bir anayasa yapması gerektiği noktasında bir çağrıda bulundu.” ifadeleriyle basın açıklamasına başlayan BBP Lideri Destici ise, “Biz daha önce de ifade ettik, bu çağrıyı olumlu ve samimi bulduğumuzu ifade ettik.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, BBP Genel Başkanı Mustafa Desteci ve beraberindeki heyeti kabul etti. İki lider toplantı sonrası ortak basın açıklamasında bulundu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satır başları şöyle:

“Sarayın memurları benim muhattabım değil. Dolayısıyla ona cevap vermeyi doğru bulmuyorum.

Şehitlerimiz hepimizin şehidi, bölücü terör örgütünü hep beraber kınamalıyız. Kullandığımız dil devletin diline uygundur, sarayın diline uygun değildir. Açarsanız Genelkurmay Başkanlığı’nın sitesini aynı şeyi der, ‘bölücü terör örgütü’ der. Aynı şeyi biz de kullanıyoruz.

Biz terör örgütünün reklamını yapmak zorunda değiliz, Türkiye’nin birliğinden, bütünlüğünden yanayız. Sayın Erdoğan’ın beni eleştirmesini onun açısından anlayışla karşılıyorum çünkü verilemeyecek hesabı var.

Ben soru sordum, kimseye hakaret etmedim. Ben sadece soru sordum. Ben sokaktaki vatandaşın sormasını istediği 5 soruyu sordum. Ben demiyorum; Erdoğan diyor, ‘başarısız olduk’ diyor.

Biz de sorumlusu kim diye sorduk? Meksika’ya gidip başka Türkiye’de başka konuşamazsınız. Orada siyasiler sorumluysa Türkiye’de de siyasiler sorumludur.

“13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar”

Şimdi ben kalkıp da ordumuzu, Genelkurmay’ı, Silahlı Kuvvetler’i mi eleştireceğim? Onlar siyasetin emrindedir. Siyaset talimat vermiş onlar da gereğini yapmışlardır. En tepedeki kim? Erdoğan, sorumlusu da odur. 13 vatandaşımıza ‘esir’ diyor.

Siz ne zamandan beri bir terör örgütünü meşru muhattap olarak görüyorsunuz? Bunun üzerinde kim durdu? Erdoğan, ‘rehin’ lafını kullanmıyor, ‘esir’ lafını kullanıyor. Ben desem kim bilir ne olurdu? Akli bali olan herkes bilir ki; burada bir başarısızlık vardır. Bunu dillendiren de Sayın Erdoğan’dır.

Başarısızlığın faturasının talimatı verene kesilmesi gerekir. 13 şehit var, bunu başarı diye yutturmaya çalışıyorlar.

Ben millet adına soru sordum, niye bu sorulardan bu kadar alındılar onu da anlamıyorum. Hala cevabını almış değilim 5 sorunun cevabını Erdoğan’dan yine bekliyorum. Hakarete gerek yok. 5 sorunun cevabını bana değil millete verecek zaten.

Bu soruların yanıtını bulamadığım için 5 sorunun cevabını hâlâ bekliyorum. İster Erdoğan verir ister onun yetkilendirdiği biri verir.

Soruyorum ya siz İstanbul seçimlerinde gittiniz bölücü terör örgütünün ele başından mektup aldınız ‘bize destek ver’ diye. Kardeşim İstanbul seçimleri için destek istiyorsun da 13 kişiyi serbest bırakın diye bir çağrı mektubu, bir açıklama istemiyorsun?

Trump telefon etti papazı hemen bıraktın. Papazı verirken, ‘ben sana papazı hemen veriyorum sen de şu 13 tane arkadaşımızı bize iadesini sağla diyemez miydin? Ben bunu sorunca kızıyor.

Ne yaparsa yapsınlar inandığım yoldan, 13 şehidimizin hakkını hukukunu hayatımın son anına kadar savunacağım. Kendi ülkesi için hayatını veren insanların sorumluluğunu birilerinin üstlenmesi gerekiyor.

“Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi”

BB Partisi Lideri Destici ise şunları ifade etti:

Bu sürecin başlayabilmesi için siyasi ortamın yumuşaması lazım. Meclis’teki bütün partilerin katılımıyla ortak bir siyasi partiler yasası hazırlanarak bu gerçekleştirilebilir.

Biz geçtiğimiz hafta İYİ Parti ve daha sonra Demokrat Parti’yi ziyaret ettik. Görüşlerimizi orada da belirttik. Biz CHP’nin sürece katkısını çok önemsiyoruz.

Terörle mücadele hepimizin ortak meselesi. Bu meselede en önemli sorumluluğumuz bir siyasetçi olarak bir ve beraber hareket etmektir. Asıl hedef alınması gereken evlatlarımızı kahpece öldüren terör örgütüdür.

Kınanması gereken PKK’dır. Bu üzüntülü hadisede bile gördük ki PKK’nın Meclis’teki uzantısı HDP bunu kınamaktan geri durdu. Bazen ağzımızdan sehven bazı ifadeler çıkabilir bunun peşine düşüldüğü zaman bizim aleyhimize de kullanılabilir.

Fotoğraflar: chp.org.tr

 

Paylaşın

Kılıçdaroğlu, Akşener’i Ziyaret Etti: İstanbul’da Seçimi Alacağız

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret eden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ne olursa olsun İstanbul’da seçimi alacağı” dedi.

Kılıçdaroğlu, YSK’nın CHP ve İYİ Parti’nin İstanbul seçimlerinin tümüyle iptal edilmesi istemini oybirliği ile reddedmesine ise, “Farklı bir karar beklemiyorduk. YSK kendisini reddeden bir kurul” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu; beraberinde Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, Genel Başkan Yardımcıları Oğuz Kaan Salıcı ve Seyit Torun ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’i ziyaret etti.

Ziyaret sonrası iki lider İYİ Parti Genel Merkezinde düzenledikleri ortak basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:

Kemal Kılıçdaroğlu: Değerli basın mensupları, Türkiye’yi biliyorsunuz, bizlerin izlediği gibi sizler de yakından izliyorsunuz. Ekonomide ciddi sorunlarımız var, iç politikada ciddi sorunlarımız var, dış politikada ciddi sorunlarımız var. Dolayısıyla bu sorunları karşılıklı görüşmek, fikir alışverişini de yapmak bir siyaset geleneği olarak sürdürülmesi gereken bir olaydır. Sadece Türkiye’ye özgü değil; bütün dünyada da üç aşağı beş yukarı önemli olaylar olduğunda, bir ülke çok zor durumla karşı karşıya geldiğinde, siyaset insanlarının bir araya gelip konuşmaları, çıkış yolu aramaları kadar doğal bir şey yoktur.

Bu bağlamda Sayın Genel Başkanı ziyaret ettim arkadaşlarıyla beraber. Daha sonra kısa bir süre baş başa görüşme olanağımız oldu. Türkiye’nin iç sorunlarını, dış sorunlarını, ekonomiyi ve son günlerde yaşadığımız gazetecilere ve siyaset insanlarına yönelik şiddeti ve bu şiddetin artıp artmayacağı konusundaki endişelerimizi karşılıklı paylaştık.
Bu vesileyle son olarak ölümle karşı karşıya kalan, sopalarla saldırılan gazeteci arkadaşımız Demirağ da gündeme geldi, ona da acil şifalar diliyoruz, inşallah kısa süre içerisinde kendisi sağlığına kavuşur ve yeniden kalemiyle buluşur. Bu dilekleri de Sayın Genel Başkanla paylaştık.

Meral Akşener: Ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun ziyaretiyle ilgili olarak kendilerine teşekkür ediyorum. Bahsettikleri gibi Türkiye’yi ve Türkiye’ye yönelik Türkiye’den dünyaya bakış, dünyadan Türkiye’ye bakışı konuştuk. Adalet, hukuk ve demokrasiyi konuştuk ve tabi İstanbul’da bir seçim yenilenmesi var, bu seçim yenilenmesine yönelik de biz İYİ Parti olarak görüşlerimizi ifade ettik. Biliyorsunuz bizim İstanbul’da adayımız yoktu ve gene olmayacak. Dolayısıyla da Sayın Ekrem İmamoğlu’nu dün desteklemiştik, bugün de elimizdeki tüm imkanları kullanarak destekleyeceğiz ve inşallah seçimi bu defa açık ara ve herhangi bir tereddüde mahal vermeyecek bir sonuçla kazanma yönünde çalışma yapacağız.

Kendilerine ziyaretleri nedeniyle bir kere daha arkadaşlarına ve Sayın Kılıçdaroğlu’na teşekkür ediyorum. Önemli bir söz söyledi, liderler arasında bu tür görüş alışverişlerinin olması lazım geldiğini.

Ben bu arada Cumhur İttifakının büyük ve küçük ortağına da buradan seslenmek isterim. Hadi toplumu ikiye böldünüz, diğer kanatla görüşmüyorsunuz da bari arada bir bi raraya gelin de hatlar karışmasın. Basın üzerinden görüşüp hepimizi germeyin.

Soru: Yüksek Seçim Kurulu kararını verdi başvurunuzla ilgili olarak. İstanbul’un ilçelerindeki seçiminde yenilenmesine ilişkin olarak ret kararı verdi efendim nasıl değerlendirirsiniz? Az önce karar çıktı.

Kemal Kılıçdaroğlu: Farklı bir karar zaten beklemiyorduk. Niçin beklemiyorduk onu da söyleyeyim. Yüksek Seçim Kurulu önce kendisini reddeden bir kurul. Kendisini reddeden bir kuruldan farklı bir karar beklemek zaten mümkün değildi.

Şimdi düşünün, sandık aynı sandık, heyet aynı heyet, seçmenler aynı seçmenler, geliyorlar oy kullanıyorlar, kullandıkları oyları aynı zarfa koyuyorlar, 4 pusulayı aynı zarfa koyuyorlar Yüksek Seçim Kurulu diyor ki, “bu zarflardan çıkan oyları kabul ediyorum ama birisini doğru bulmuyorum.” Hangi oyu doğru bulmuyorsun? “Efendim Büyükşehir Belediye Başkanlığı dolayısıyla kullanılan oyları doğru kabul etmiyorum.” Niçin? “Burada yanlışlık yapıldı.” Neye göre, hangi gerekçeye göre?

Yani bunu bırakın hukuk fakültesini bitirmiş bir yargıcı, bırakın yıllarını mahkemelerde geçirmiş bir yargıcı, ilkokuldan mezun olan sıradan hatta hiç okuma yazması olmayan ama sağduyu sahibi olan bir kişiye sorsanız burada bir sakatlık var, burada bir yanlışlık var der. Yanlışlığı yargı kararı olarak bizim önümüze koyuyorlar, bunu kabul etmiyoruz ve doğru bulmuyoruz.

Zaten söyledim, bir daha söyleyeyim, Yüksek Seçim Kurulunda yedili bir çete var. Bunlar talimatla iş yapıyorlar, talimatla karar veriyorlar. Aynı talimatlarla karar verilmiştir ama bu bizi asla umutsuzluğa sevk etmemeli, asla! Biz ne olursa olsun, neyi yaparlarsa yapsınlar, hangi baskıyı kurarlarsa kursunlar İstanbul’da seçimi alacağız. Niçin? 16 milyon İstanbullunun sağduyusuna güveniyorum. 16 milyon İstanbullunun vicdanına güveniyorum ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu bu saatten sonra sadece artık CHP’nin Büyükşehir Belediye Başkanı adayı değildir, 16 milyon İstanbullunun Belediye Başkanıdır. Bu kadar haksızlık yapılamaz. Bu kadar haksızlık karşısında da hiç kimse susamaz, çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.

Soru: Efendim ortak miting yapacak mısınız? Yani tekrar Millet İttifakı olarak giriyorsunuz seçime bu noktada daha önceki yani 31 Mart seçim öncesinde…

Kemal Kılıçdaroğlu: Nasıl çalışma yapacağımızı Sayın Genel Başkanla konuştuk. O konuda bilmiyorum izin verirseniz daha sonra onları kendi aramızda biraz daha netleştirmiş oluruz.

Soru: Efendim AK Parti kanadından yenilenme kararından bu yana sürekli “oylar çalındı” gibi bir çalma sözleri var. Bu yönde mi acaba, AK Partinin yeni propagandası bu mu olacak, siz ne düşünüyorsunuz? Bir de Sayın Devlet Bahçeli hafta sonu yaptığı açıklamada “Öcalan avukatlarıyla görüşebilmeli” dedi. Hem bu açıklamayı, hem de bugün HDP’den bir açıklama geldi “CHP ve İYİ Parti MHP’nin söylediğini bu konuda söyleyemeyecek mi” şeklinde bir açıklama oldu.

Meral Akşener: Ben önce birinci sorunuza cevap vereyim. Dervişin fikri neyse zikri oymuş. Biz milli iradeden bahsediyoruz, arkadaşlar çalmadan bahsediyor. Dolayısıyla uzmanlık alanları olduğu için böyle bir propaganda yöntemi tespit etmişler, bu ilginç.

Diğer mesele, Sayın Bahçeli çok ilginç bir savrulma içinde. Yıllarca bebek katili, İmralı canisi dediği terörist başına birden bire Öcalan demeye başladı. Bir sonraki adım sanıyorum tırnak içi Sayın Öcalan olacak. Ve bu savrulmanın MHP’ye gönül veren, oy veren, Türkiye’de yaşayan her seçmen açısından çok dikkate değer bulunup, değerlendirileceğine inanıyorum. Dolayısıyla biz durduğumuz yerde duruyoruz, bize PKK’lı dediler Sayın Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’e, Sayın Temel Karamollaoğlu’yla birlikte bize PKK’lı dediler. Hatta Sayın Temel Karamollaoğlu’yla benim İçişleri Bakanı olan zat tarafından Kandil’le sözleşme imzaladığımız iftirası atıldı. Ama bugün görülüyor ki Kandil’le kim ahbap ve yeni bir açılım, yeni bir saçılımın gündeme getirildiğini ve bizatihi Sayın Bahçeli’nin diliyle ortaya konduğunu şaşkınlık, hayret, ibretle görmüş durumdayız.

Kemal Kılıçdaroğlu: Oyların çalındığı söyleniyor değil mi? 280 bin kişiyi kim görevlendirdi? Erdoğan. Nerede görevlendirdi? İstanbul’da sandıklarda. Ve Erdoğan bir konuşma yaptı dedi ki, “elimizde görüntüler var.” Konuşmanın yapıldığı tarihten bu yana görüntüleri görmedik. Şimdi o hırsızın görüntülerini ben merak ediyorum. Eminim bütün medya merak ediyor. Kim o, görüntüler kimde? O görüntüleri versin bakalım, kim hırsızlık yapmış biz de görelim bakalım. Ama bir hırsızlık var ortada, doğru. Ne?Milli irade hırsızlığı yapılmıştır. Nerede yapılmıştır? Kapalı kapılar ardında yapılmıştır. Hangi adreste yapılmıştır? Yüksek Seçim Kurulunda yapılmıştır. Milli iradeye darbe söz konusudur ve milli irade, İstanbulluların iradeleri çalınmıştır orada.

Dolayısıyla kendisine tekrar yeniden açık ve net bir çağrıda bulunuyorum Sevgili Erdoğan’a; “oyların çalındığına ilişkin görüntüler var” dediniz, o görüntüleri ben de merak ediyorum, 81 milyon da merak ediyor. Eğer bunu açıklarsan eyvallah diyeceğim, şapka çıkaracağım. Açıklamazsan seni Türk milletine emanet ediyorum o zaman. Hakkından onlar gelecektir.

 

Paylaşın

CHP PM Bildirisi: YSK Üyeleri İstifa Etmeli

YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin yenilenmesi kararının ardından, milletvekillerinin de katılımı ile yapılan olağanüstü CHP Parti Meclisi (PM) toplantısı sona erdi.

Toplantıda boykot yerine 23 Haziran’da yenilenecek seçime katılma kararı alındı. Toplantının ardından CHP PM bildirisi de yazılı olarak paylaşıldı.

“Eğer sandık kurullarında şaibe varsa, 16 Nisan Anayasa Referandumu, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı, Milletvekili Seçimleri ve 31 Mart’ta Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimiyle aynı sandıkta ve aynı zarflarla yapılan ilçe belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği seçimleri de aynı kıstasla yenilenmelidir” denilen bildiride şu ifadelere yer verildi:

“6 Mayıs 2019 ülkemizin demokrasi tarihine kara bir gün olarak geçmiştir. Bu tarih hiç unutulmayacaktır. Hukukun, adaletin, temiz siyaset ve ekonomik istikrarın tek bir kişinin şahsi korku ve hırsına bu şekilde feda edildiği başka bir örnek tarihimizde yoktur. Halkın açık tercih ve talimatını ayaklar altına alan demokrasi düşmanları, sivil darbe sürecinde bir adım daha atmışlar ve bilerek, isteyerek, planlı bir hukuk cinayeti işlemişlerdir.

“Ülkemizde tuz artık kokmuştur”

6 Mayıs darbesinin azmettiricisi, yargısız infazcısı ve şakşakçısı alenen ortadadır. İsimleri bundan böyle sadece lanetle anılacaktır. Demokrasimiz açısından esas acı olan, seçim güvenliğini sağlamakla görevli hakimlerin de bu kirli darbeye iştirak etmesidir.

Demokrasinin olmazsa olmazı sayılan Meclis denetimi, bağımsız yargı, tarafsız medya ve sivil toplum katılımı ne yazık ki zaten tarihe karışmıştır. Demokratik meşruiyetin elde kalan son kalesi ve namusu olan sandık, o namusu korumakla görevli olanların eliyle, millet iradesine kast edenlerin emellerine teslim edilmiştir.

Ülkemizde tuz artık kokmuştur. Demokrasinin temelini oluşturan ‘hukukun üstünlüğü’, ‘kuvvetler ayrılığı’, ‘seçme ve seçilme hakkı’ bu kararla açıkça ortadan kaldırılmıştır. Ülkemizin rotasını çağdaş uygarlıktan, Ortadoğu’nun başarısız diktatörlükleri düzeyine düşüren bu kararın azmettirici ve sorumluları, elbette tarih huzurunda ve millet vicdanında hak ettikleri sonu bulacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, ülkemize çok partili demokratik yaşamı getiren Cumhuriyet Halk Partisi’nin üyeleri olarak ülkemize dayatılan bu rota değişikliğini reddediyoruz.

Ülkemizin 180 yıllık çağdaşlaşma, 73 yıllık demokrasi yürüyüşüne ve kurucu Genel Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çizdiği ‘çağdaş uygarlığı yakalama ve geçme’ hedefine bir kez daha kuvvetle sahip çıkıyoruz.

Hem partinin, hem de devletin başına aynı kişiyi oturtan partili cumhurbaşkanlığı sisteminin, iktidar partisi ile devlet arasındaki sınırları yok ettiği kısa sürede görülmüştür. Mülkiye müfettişleri, polisler, savcılar iktidarın seçimi yeniletmeye dönük çalışmalarında sahaya sürülmüş, devlet memurlarına siyasi amaçlar doğrultusunda talimatlar verilmiş, baskılar yapılmıştır. Başa geçen parti ile devlet arasındaki sınırları ortadan kaldıran bu sistem, demokrasimizin önündeki en büyük tehdit olduğunu göstermiştir.

Ülkemizde ekonomik sıkıntılar artık taşınamaz hale gelirken, huzursuzluk her geçen gün artarken, içeride ve dışarıda güvenlik riskleri giderek belirginleşirken, buna bir de bizzat ülkeyi yönetenler tarafından yönetimde meşruiyet krizi eklenmiştir.

“YSK üyeleri seçmene karşı işledikleri suç sebebiyle topluca istifa etmelidir”

Meşruiyet krizinin aşılabilmesi ve sandığın namusunun bihakkın korunması için Cumhuriyet Halk Partisi’nin Parti Meclisi üyeleri ve Milletvekilleri olarak aşağıdaki adımların atılmasını gerekli görüyoruz:

1- Eğer sandık kurullarında şaibe varsa, 16 Nisan Anayasa Referandumu, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı, Milletvekili Seçimleri ve 31 Mart’ta Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimiyle aynı sandıkta ve aynı zarflarla yapılan ilçe belediye başkanlığı, belediye meclis üyeliği seçimleri de aynı kıstasla yenilenmelidir.

2- Seçim kurullarında bir hata varsa sorumlusu sadece ve sadece YSK’dır. YSK’nın kusuru seçmene yüklenemez, seçmen cezalandırılamaz. YSK üyeleri seçmene karşı işledikleri suç sebebiyle topluca istifa etmelidir.

3- İçişleri ve Adalet Bakanlarının seçim dönemlerinde tarafsızlığını sağlayacak düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.

Biz Cumhuriyet Halk Partililer olarak demokrasiden, hukukun üstünlüğünden, seçme ve seçilme hakkının tam güvence altında olmasından yana olduğumuzu, milletimiz ve tarih huzurunda ilan ediyoruz.

Gücümüzü milletten alarak demokratik mücadelemizi artan bir azim ve güçlü bir kararlıkla sürdüreceğimizi açıkça taahhüt ediyoruz.

Türkiye’nin karşılaştığı bu yol ayrımında demokrasiye inanan, hak, hukuk ve adalet duygusunu içinde taşıyan, siyasi düşüncesi ve parti aidiyeti ne olursa olsun, tüm yurttaşlarımıza elimizi uzatıyoruz. Bu uzatılan elin 23 Haziran’da kuvvetli bir şekilde tutulacağına, demokratik mücadelemize güç katacağına ve 31 Mart’tan çok daha büyük bir zafere ulaşacağımıza yürekten inanıyoruz.”

Paylaşın