CHP’den İstifa Eden Belediye Başkanı AK Parti’ye Geçti: Erdoğan’ın Emrindeyim

CHP’den istifa eden Karkamış Belediye Başkan Mustafa Güzel, “Siyasi hayatıma Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın emrinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nde devam etmeye karar vermiş bulunmaktayım” dedi ve ekledi:

“Bu kararın kişisel bir tercih olmadığını, tamamen ilçemizin menfaatlerini gözeterek ve sizlerin beklentilerini karşılamak amacıyla aldığımı özellikle belirtmek isterim. Aldığım tüm kararlarda dua ve desteklerini esirgemeyen; ailem gibi gördüğüm siz kıymetli hemşehrilerime ayrı ayrı teşekkür ederim.”

Gaziantep’in Karkamış Belediye Başkan Mustafa Güzel, Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) istifa ettiğini duyurdu. Mustafa Güzel, konuya ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“31 Mart seçimlerinde ilçemize hizmet etmek adına sizlerin teveccühü ile Karkamış Belediye Başkanlığı görevine seçildim. Gazi Şehrimizin tarihi ilçesi Karkamış’a hizmet edebilmek için; gereken desteği Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nden ve yine Cumhuriyet Halk Partili diğer belediyelerden maalesef göremedik.

Siz değerli hemşerilerimize layıkıyla hizmet edebilmek adına, tarihi değeri ve coğrafi konumu itibari ile eşsiz öneme sahip güzel ilçemiz Karkamış’a kalıcı eserler kazandırılmasına vesile olabilmek için bundan sonraki siyasi hayatıma; Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın emrinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nde devam etmeye karar vermiş bulunmaktayım.

Bu kararın kişisel bir tercih olmadığını, tamamen ilçemizin menfaatlerini gözeterek ve sizlerin beklentilerini karşılamak amacıyla aldığımı özellikle belirtmek isterim. Aldığım tüm kararlarda dua ve desteklerini esirgemeyen; ailem gibi gördüğüm siz kıymetli hemşehrilerime ayrı ayrı teşekkür ederim.”

Paylaşın

İmamoğlu, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

8. İstanbul Ekonomi Zirvesi’nde konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Burada olumlu bir tablo çizmek isterdim ama maalesef daha önce yaşamadığımız ölçekte bir ekonomik dar boğazında içerisindeyiz” dedi ve ekledi:

“Türkiye’yi her geçen gün daha da sıkıntıya sokan ekonomi politikaları, 2023 yılı genel seçimleri sonrasında yeniden şekillendi. Etki analizi yapılmadan, istişare edilmeden alınan bir kısım sürpriz kararlar, ekonominin ne yazık ki dengesini bozdu, pek çok şirket ve sektörü de bu aşamada paralize etti. Uygulamada sorunların kaynağını ele almak ve kökünden çözmek yerine, biraz geçmişten kalan 1980’li, 90’lı yıllarda uygulanan tipik kemer sıkma politikaları ne yazık ki benimsendi. Bunlar basit olarak, faiz ve vergi artışı ile kur ve ücretleri baskılamaya dayalı politikalar.”

İmamoğlu, konuşmasının devamında, “Ülkemizin daha fazla büyümesi ve ekonomik şoklara karşı daha dayanıklı olması adına rekabetçiliği, verimliliği ve potansiyel büyümeyi arttırmaya yardımcı olacak, kapsamlı bir yeni bir ekonomik reforma ihtiyacımız vardır” ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beşiktaş’ta bir otelde düzenlenen “8. İstanbul Ekonomi Zirvesi”nde konuştu.

BirGün’ün aktardığına göre; “İstanbul”, “ekonomi” ve “zirve” kelimelerinin birbirine çok yakışan üç tarif olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “İstanbul’a, güzel olan her duygu çok yakışıyor. Dünya ölçeğinde lider kentlerden birisi. Ve bu liderliğini en üst seviyede ortaya koyan faaliyetleri yapmalı ve dünyaya iyi mesajlar verebilmeli, öncü mesajlar verebilmeli, uyarılar yapabilmeli. İstanbul’a yakışan budur” dedi.

Dünyanın büyük bir iktisadi değişim ve dönüşüm sürecinde olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, şunları söyledi: “Burada olumlu bir tablo çizmek isterdim ama maalesef daha önce yaşamadığımız ölçekte bir ekonomik dar boğazında içerisindeyiz. Türkiye’yi her geçen gün daha da sıkıntıya sokan ekonomi politikaları, 2023 yılı genel seçimleri sonrasında yeniden şekillendi. Etki analizi yapılmadan, istişare edilmeden alınan bir kısım sürpriz kararlar, ekonominin ne yazık ki dengesini bozdu, pek çok şirket ve sektörü de bu aşamada paralize etti. Uygulamada sorunların kaynağını ele almak ve kökünden çözmek yerine, biraz geçmişten kalan 1980’li, 90’lı yıllarda uygulanan tipik kemer sıkma politikaları ne yazık ki benimsendi. Bunlar basit olarak, faiz ve vergi artışı ile kur ve ücretleri baskılamaya dayalı politikalar.

Türkiye ekonomisindeki yapısal sorunlar ile geçmişten gelen sürdürülebilirlik endişeleri devam ettiği için, uygulanan kemer sıkma politikalarının, yüksek kur riskini azaltma dışında, maalesef istenilen düzeyde etkinliğini henüz göremedik ve yaşayamadık. Üstelik gelir dağılımı adaletsizliği, tarihte görülmemiş ölçüde ülkemizde bizlerin canını acıtacak durumda. Halkın yoksulluğu artıyor. Toplumun büyük bir kesimi eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi zaruri hizmet alanlarına dahi erişimde ciddi sorunlar yaşıyor. Özetle; gerçekleşen veriler, reel sektörde sert daralmanın başladığını, istihdam piyasasında kırılganlığın arttığını, ancak yürütülen politikaların tüketim, beklenti ve varlık fiyatları üzerinde istenilen etkiyi de henüz yaratmadığını gösteriyor.”

“Türkiye’mizin ciddi bir zihinsel değişikliğe ihtiyacı var”

“Bu gelişmeler, enflasyonu düşürmek için tek başına para politikalarının yeterli olmadığını da bizlere yaşatıyor” diyen İmamoğlu, “Tüm sektörler için geçerli bir durum tespiti yapmak gerekirse; 2024-25 yılının herkes için daha zorlu geçeceğini görmemiz gerekir. Eğer durum böyleyse, ‘ne yapmalı’, daha da önemlisi, ‘nasıl yapmalı’ sorusunu hepimiz kendimize sormak zorundayız. Her şeyden önce, Türkiye’mizin ciddi bir zihinsel değişikliğe ihtiyacı var” dedi.

İmamoğlu, “Ülkemizin daha fazla büyümesi ve ekonomik şoklara karşı daha dayanıklı olması adına rekabetçiliği, verimliliği ve potansiyel büyümeyi arttırmaya yardımcı olacak, kapsamlı bir yeni bir ekonomik reforma ihtiyacımız vardır. Hatta bundan da öte, tam bir ekonomik paradigma değişimi gerekmektedir. Çünkü, eğer toplumsal durgunluk ve ekonomik dar boğazdan kurtulmak istiyorsak, ülkemizi kalkındıracak yeni politikaları kapsayan yeni bir hikayeye ve yeni bir ekonomik modele ihtiyacımız olduğu çok açık ve net” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

CHP Lideri Özel’den Partisine “Doğru Zemin” Uyarısı

CHP’de “Kurultay talep edenler” olarak değerlendirilen bazı isimlerin toplantı talebine yanıt veren Özgür Özel’in, “Eleştiriye açığız. Ayrıca yapılacak kapı bir toplantıda saatlerce eleştirilerinizi dile getirebilirsiniz. Yeter ki doğru yerde konuşulsun” dedi ifade edildi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Merkezi’nde milletvekilleriyle gerçekleştirilen kapalı toplantıda, komisyon aşaması tamamlanan 2025 yılı bütçesi ve TBMM Genel Kurul’daki bütçe görüşmeleri ele alındı. BirGün’den Mustafa Bildircin’in haberine göre; Milletvekillerine saha görevlendirmelerinin de yapıldığı toplantıda, “Kurultay tartışmalarının başka bir toplantıda” değerlendirilmesi gerektiği kaydedildi.

CHP TBMM Grubu, CHP lideri Özgür Özel başkanlığında gerçekleşen kapalı toplantıda bir araya geldi. 2025 yılı merkezi yönetim bütçesinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda tamamlanan görüşmelerinin değerlendirildiği toplantıda, milletvekillerine saha görevlendirmeleri de gerçekleştirildi.

TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerinin başlayacağı 9 Aralık’ta CHP’nin, tam kadro Genel Kurul salonunda olması kararlaştırıldı. CHP milletvekillerinin, devam edecek bütçe görüşmelerinde ise ikiye bölünerek tüm oturumlara katılacağı kaydedildi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de bütçenin komisyon sürecindeki görüşmelerindeki katkılarından dolayı teşekkür ederek, “Genel Kurul sürecinde de etkili bir muhalefet yapın” talimatını verdiği bildirildi.

CHP adına ilk sözün CHP lideri Özel tarafından kullanılacağı TBMM Genel Kurulu’ndaki bütçe görüşmelerinde, özellikle icracı bakanlıklara yönelik protestoların gerçekleştirileceği aktarıldı. CHP milletvekilleri, “Yalnızca muhalefet etmeyecek, Genel Kurul’daki söz hakkımızı, ‘CHP Türkiye’yi yönetmeye hazır’ mesajını vermek için de kullanacağız” dedi.

Milletvekillerine öte yandan, 7-8 Aralık’ta sahada olmaları yönünde görevlendirmeler yapıldığı belirtildi. CHP Genel Başkan Yardımcıları ve milletvekillerinden oluşan heyetin, sokak sokak gezerek Türkiye’deki ekonomik krizin sonuçlarını ve CHP’nin çözüme yönelik yol haritasını yurttaşlara anlatacağı dile getirildi.

CHP kaynaklarından edinilen bilgiye göre, kapalı toplantıda parti içi tartışmalar gündeme gelmedi. Parti içine yönelik eleştirileri bulunan ve “Kurultay talep edenler” olarak değerlendirilen bazı isimlerin sözlerini, “Bazı eleştirilerimiz var ancak bunun yeri burası değil. Ayrı bir toplantı talep ediyoruz” dediği savunuldu. Edinilen bilgiye göre, CHP lideri Özel de tartışmalara yönelik ayrı toplantı talebini, “Eleştiriye açığız. Ayrıca yapılacak kapı bir toplantıda saatlerce eleştirilerinizi dile getirebilirsiniz. Yeter ki doğru yerde konuşulsun” ifadeleriyle karşıladı.

Milletvekillerine sosyal medya uyarısı

Milletvekillerinin, sosyal medya hesapları üzerinden CHP içi tartışmalara yönelik verdiği mesajlarla ilgili uyarılar yapıldığı da öne sürüldü. CHP kaynaklarından bilgiye göre, bazı milletvekilleri, “Partiye zarar vermeyin. Sosyal medya paylaşımlarına dikkat edin” şeklinde uyarıldı.

Toplantıda parti içi tartışmaları gündeme getirdiği belirtilen ve parti yönetimi eleştiren milletvekilleri, şunları söyledi: “Özellikle Ekrem Bey’in bir belediye başkanı olarak parti içi tartışmalara bu kadar fazla girmesinden rahatsız olan arkadaşlarımız var. Ancak bu konuları başka bir toplantıda konuşmayı istiyoruz. Şu an için kurultay için imza toplama girişimimiz yok. Eleştirilerimiz partinin iyiliği için. Tek amacımız CHP’yi daha iyi bir notaya çekmek.”

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Senden Daha Büyük Ekonomist Var Mı?” Göndermesi

Partisinin Yerel Yönetimler ve Eğitim Çalıştayı’nda konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Pazarcıya gidiyorum. O tezgahtan kazanıyor, 10 tane nüfusa bakıyor. ‘Senden daha büyük ekonomist var mı’ diyorum? Bakma öyle kendine ekonomist diyenlere!” dedi.

Ekrem İmamoğlu ayrıca, iktidarın kapatma tehdidi altındaki kreşlerle ilgili, “Biz büyük bir ihtiyaca hizmet ediyoruz. Buradan siyasi bir şey çıkarmak hastalıklı bir kafa” ifadelerini kullandı. Belediye başkanlarına seslenen İmamoğlu, “Partizanlığı söküp atacaksınız. Partizanlık zehirdir” diye konuştu.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Cumhuriyet Halk Partisi Yerel Yönetimler ve Eğitim Çalıştayı’nda konuştu. Cumhuriyet’ten Engin Deniz İpek’in aktardığına göre; İmamoğlu, konuşmasında şunları söyledi:

“Bu ülkede; dağın başındaki bir köyden, sahildeki bir köye ya da kasabadan ilçesine varana kadar, her annenin başta ve her ailenin önceliğidir evladını okutabilmek. Bizler, sosyal adaletin sağlanmasında en önemli hattın eğitim olduğunu, eğitimde eşitlik olduğunu bilen insanlarız. Eğitimin, cumhuriyet değerlerinin yaşatılmasındaki temel rolünü de hep birlikte yaşayarak büyüdük. Elbette sorunlar vardı. Daha iyisi yapılabilirdi.

Ama hiçbir zaman eğitim, bugünkü kadar, -Suat Bey’in de tek tek ifade ettiği gibi- yapısal sorunlarla karşı karşıya olmamıştı. Çünkü bu tek başına bir başarısızlık olamaz. Bu tek başına bütçeyi iyi yönetememek olamaz. Sürecin bu şekilde olması, sadece siyasi öncelikleri üzerinden de olamaz. Ben, ne yazık ki dönem dönem, belli hatlarında, belli yönetici kulvarlarında kasıt arıyorum artık. Niye kasıt aradığımı biraz sonra bir kısım örneklerle de sizinle paylaşacağım.

Bugün hangi siyasi görüşe sahip olursa olsun, tüm vatandaşlarımızın ortak kanaati ve kararı, Türkiye’nin en önemli ve ne yazık ki çözüme bir türlü kavuşturulamayan ve kavuşturulamayacaklarına inandıkları en büyük sorun, eğitim sorunudur. Ve hiç değişmedi bu. En az 15-16 yıldır siyasi anketlere dikkatle bakan birisiyim. Kesinlikle ve kesinlikle başka alanlarda zikzaklar olmuştur, inişler, çıkışlar olmuştur bugünkü iktidarla ilgili, ama 15-16 yılını sağlam takip eden birisi olarak, eğitimdeki başarısızlığı bu ülkenin yurttaşları büyük oranda onaylıyor ve tescilliyor.

‘Ülkemizin geleceği eğitim’ diyoruz. Ama eğitimdeki başarısızlığı da tescilliyoruz. O zaman işte biz, CHP’liler olarak, kendimizi sorgulamalıyız. Bu kadar temel bir sorunu kabul eden halkımızın oylarını alıp, bu kadar ön planda eğitimi tutan bir siyasi aklın sahibi olarak niçin iktidar olamadık? İşte onun için Türkiye’nin geleceği için, iktidar olmak ve bu konulardaki adımları atmak, aslında hep birbirini bağlayan, birbirini takip eden kuvvetli analizler ve adımlar.

Bu yönüyle eğitim sistemi ve müfredatı boyutuyla, fiziki ve maddi koşullar boyutuyla, öğretmen boyutuyla, sürekli değişen Milli Eğitim bakanları ve bakanların zihniyetlerinde, kalitesinde görülen sorunlar boyutuyla, akla gelebilecek bütün boyutlarıyla eğitim bir sorunlar yumağı. Bütün gençlerimizi, geleceklerini yurt dışında aramaya sevk eden sebeplerin başında eğitimin kalitesinin, dünya standartlarından uzaklaşması ve kamusal hayatta eğitim ve liyakat arasındaki ilişkinin net olarak bozulması geliyor.

Ağır ekonomik koşullar, çalışma hayatındaki güvencesizlik, mülakat gibi… ‘Mülakat gibi mülakat! Müthiş bir kavram. ‘Mülakat gibi mülakat!’ Yani aslında bu laf bile, geriye dönük 22 yıl mülakat gibi mülakat olmayan mülakatların yapılması anlamına geliyor. Çok acı bir durum. Mülakat gibi mülakat!

İşte tam da bu yönüyle partizanca uygulanan yöntemlerin etkisiyle çocuklarımız, şöyle bir duyguya sahip olmaya başladı: Okuyacağım da ne olacak! En tehlikeli şey bu. ‘Ne yaparsam yapayım, benim kaderim değişmez’ diyor. ‘Çalışırsam da olmaz’ diyor. ‘Okursam da olmaz’ diyor. Sorunun temeli burada başlıyor. İşte her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sorgulaması ve her yöneticinin kendini sorumlu hissetmesi gereken tablo bu. Bu ağır tabloyu yaratan zihniyet, maalesef eğitimi bütçe ayırmaya değecek bir alan olarak da görmüyor.

Bu tablo, gerçekten utanç verici. Hani bu kadar eğitimi önemsiyoruz, bu kadar eğitim için çırpınıyoruz, paralanıyoruz aileler, çoluk-çocuk, gençler ve bu durumdayız. Utanç verici yani. İktidar, aslında net bir tercih yapıyor. Bunu bilelim. O tercih, eğitimi öncelikli bir önemde görmemektedir. Bu tercihi yapmazsak, çözümü de aralayamayız, milletimize de bunu doğru dürüst anlatamayız. Eğitim, onlar için bir öncelik değil. Çok net.

Bu siyaset aklı için bir öncelik değil. Hele hele sistem değişimine doğru gittikleri o süreçten itibaren, bu tamamen devre dışı bırakılan bir alan. İktidar, net olarak şöyle bakıyor meseleye: ‘Günü kurtarmaya bakıyorum. Ülkenin geleceğiyle ilgili değilim kardeşim’. Tabi bu aslında, ‘önümüzdeki seçimi düşünüyorum, gerisi benim için teferruat’ anlayışı. Bana bir mevzu getirdiklerinde, bir sorun getirdiklerinde diyorum ki, ‘Ben, sonuç odaklı bakıyorum; onlar seçim odaklı bakıyor.’ Sonuç ve seçim. ‘Bir sorunun sonucunu bulmalıyız. Onu çözmeliyiz’ diye bakıyoruz.

Onlar, seçim diye bakıyor. Seçim için her yol mubah. Yani o koltukta kalmak nasıl bir şeymiş? Onun sahibi olduğunu düşünmek, maddi-manevi sahibi olduğunu düşünmek, Türkiye’nin bütün gelirlerinin sahibi olduğunu düşünmek mesela… Ya da bu şehrin bütün rantın sahibi olmayı düşünmek. Bu nasıl bir duygudur yani? Bu nasıl bir anlayış? Nasıl bu zihne gelebilir bir insan, yakın çevresiyle beraber bir avuç insan. Düşünemiyor bile insan.

O bakımdan gerçekten eğitimde yaşanan çöküşü, mutlaka bu yönüyle ele almalıyız. Net olarak bilmeliyiz ki, bu çöküşün çocuklarımız üzerindeki tahribatı çok büyüktür. PİSA verilerine göre, Türkiye’de yaşamından memnun olmayan 15 yaşındaki öğrencilerin oranı, 2018’de, daha dün, yüzde 34 iken, 2022’de yüzde 44’e yükselmiş durumda. Son iki yılı da siz varın düşünün. Ve umutsuzluğu ben, çocukların gözlerinde görüyorum. Ben okulları geziyorum. Çocukların sokakta bizi gördüğünde, sorunları bizi bize ifade ediş biçimini, dertleniş biçimlerini gördüğümde, sanki karşımda 40 yaşında, 50 yaşında bir insan var.

Şaşkınım. Yahu o yaştaki çocukları, ilkokul veya ortaokul yaşındaki çocukları, biz bu sorunları yumağının içine nasıl sokarız? Yazık değil mi? Okul öncesi eğitime katılım, Avrupa Birliği’nde yüzde 93’ken, ülkemizde bu oran yüzde 50’nin altında. 20-24 yaş istihdam grubunda herhangi bir eğitim programında yer almayan gençlerin ilgili yaş grubundaki toplam genç sayısına oranı, Türkiye’de yüzde 33, OECD ortalaması ise yüzde 14. Yani neredeyse üç misline denk geliyor. Gençlerimizin vay haline! Vay ülkemizin geleceğine!

Bir başka deyişle; 20-24 yaş grubundaki her üç gencimizden biri, ifade edildiği gibi ne eğitimde ne iş yaşamında; yolunu bilmiyor, bir kılavuzu yok. Ve en çok bu alanı hedefliyoruz şehrimizde. Onun için 29 noktada Bölgesel İstihdam Ofisleri açtık. Onun için yüzlerce elemanımızla, onlara çok profesyonel hizmetler sunuyoruz. Onun için 500 binin üzerinde CV birikiyor dönem dönem elimizde. Onun için Enstitü İstanbul İSMEK üzerinden, onlara tanımlı iş imkanı sağlayarak, gelen taleplerden insanları mesleki gruplarına göre eğiterek iş bulmalarına fırsat yaratıyoruz.

Yani sertifikalı bireyler haline getirme çabası içerisindeyiz. Aksi takdirde, kesinlikle o gençlerimiz boş bakıyorlar dünyaya. Bilmiyorlar ne yapacaklarını. Ve biliniz ki, ‘genç Türkiye’ diye anlattığımız ya da nüfus yaş ortalamasına baktığımızda genç Türkiye olarak övündüğümüz o gençlikte zirveyi gördük. Artık yaşlanan bir yere doğru iniyoruz. Yaşlanan bir Türkiye’yiz artık. Bu da bir realite. Bu korkunç ifadeleri sizlerle paylaşırken, bunlar bir yanıyla Türkiye’nin gerçeği.

Eğitimin ve ülkenin geldiği bu noktada, meselenin özü de ‘her şeyi ben bilirim’ yönteminin, aklının sonucu. Yoksa burada da çok kıymetli akademisyenlerimiz var. Yani ülkemizin insanına emanet et kendini, sırtını onlara yasla ve ülkeye güler yüzle bak; başka hiçbir şeye ihtiyacınız yok. Yani kuralları ve kurumları sağlıklı hale getirdiğiniz bir ülkede, vatandaşınıza yüzü dönük bir sistemi var ettiğinizde, onları işine kattığınızda her sorunu çözebileceğiniz gibi, elbette bu alandaki bütün sorunları da çözebiliriz.

Tabii bu akıl için ifade ettiğim metot çok büyük rol oynuyor. İktidarda kalma, onlar için tek bakış açısı ve tek hedef. 15 yaşındaki çocuklara ve en güzel çağlarındaki gençlerimize yaşattıkları bu derin mutsuzluk ve umutsuzluk, onların umurunda değil. Onların tek bakış açısı, o partizan zihniyetlerin zehirlediği o akılların açıkçası tek bakış açısı; iyi bir şeye nasıl engel oluruz mesela? Yani ‘CHP seçim kazandı, onları nasıl zapt edebiliriz?’ Hatta nasıl alıkoyabiliriz? Nasıl çalıştırmaz hale getirebiliriz? Ya da nasıl kreşleri kapatabiliriz? Onların baktığı şey bu.

CHP’li belediyelerin kreş açmak için gösterdiği çabadan, kreşlerde sunulan o kaliteli bakım ve eğitim faaliyetlerine, milletimizin gösterdiği o takdir ve teveccühten rahatsız oluyorlar. Yahu insan rahatsız olur mu bundan? Tam aksine; ben iyi bir sistem görsem, buradaki herhangi bir belediye başkanımız, ister belde olsun, ister ilçe olsun, ister başka bir boyutta olsun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak onu alırım, onu uygularım, daha iyisini nasıl yaparım, onun çabasını gösteririm. Yani ülke adına, millet adına, yöneticilik erdemi budur.

Bunu kıskanıp, bunu kapatmak akıl alır gibi bir şey değil yani. Ben okullara çok ilgili alakalı bir insanım. Her gittiğimde, memleketimde ve okuduğum okulların içine girerim, bahçesinde dolaşırım kendimi daha güçlü hissetmek adına. Beylikdüzü Belediye Başkanı olduğum yıl, hemen okulları gezdim. Çünkü seçim kampanyası da demiştim. ‘Ben anahtarlarınızı alacağım, size pırıl pırıl okullarınızı Eylül’ün başında teslim edeceğim’. Böyle söylemiştim, öyle başladım. Tabii bu büyüdükçe büyüdü. Okullar çok memnun. Müdürler memnun. Okul aile birlikleri mutlu. Bir tek devlet okulunu bile dışarıda bırakmadan bunu yaptım.

Tabi akılları 3-4 sene sonra başlarına geliyor. Bir tane partizan bir milli eğitim yöneticisi, kıyameti koparıyor. İlçe başkanları seferber. Bir ihbar. Bu ara biz başlamışız. Okullardan anahtarlarını almışız. Taşeronlarımız çalışıyor. Bir sabah bir ihbar. Hiçbir kimse, yani taşeronlarımız okullara giremiyor. Niye? Okullar kilitli. Nasıl kitli? Kapatıp gittiler anahtarı aldılar. Ayıp. Bu taşeronlar okula giremez. Neymiş? İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapacakmış, Beylikdüzü Belediyesi yapamazmış. Bak sen! Öyle sinirlendim ki. Şoföre ‘sür’ dedim.

Yakuplu’da bir ortaokula gittim. Kapıyı kilitlemiş, beni de görmüş okul müdürü, arka kapıdan kaçıyor. Kapı kilitli. Kapının kapısında bekleyen boyacılar, tesisatçılar falan filan. Okulda kimse yok. Kapıda ödemeler. Onlar da böyle bakıyorlar yani. Niye okul kilitlenir? Bunları yaşadık. Hani zannediyorlar Ekrem İmamoğlu bunları uyduruyor. Bunların yüzlercesi var. Trajikomik işler. Ne olacak yani? Ne olacak? ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi yapacak.’ Hani onların partisinden ya! Tabii okullar sefillik içinde. Okullar açıldı, hala okullarda boyacılar, bilmem neler. Ne oldu? 7-8 ay sonra, biz olduk Belediye Başkanı İstanbul’da. Ne oldu yani?

‘Buradan siyasi nema çıkartırım’ kafası, gerçekten hastalıklı bir kafa. O hastalıklı kafa yeni değil yani. Yaşıyoruz; hala yaşıyorsunuz, biliyorum. O bakımdan oy kaygısı yüzünden, çocukların, anne-babaların mutluluklarından rahatsız olmak, nasıl bir şeydir yani? İşte bu akıl, artık zamanıdır arkadaşlar, çok çalışacağız, onların koltuklarıyla vedalaşmalarını biz sağlayacağız. Bunları yollayacağız oradan. Başka yolu yok bu işin yani. Onun için işinizi önemseyin.

Tek kreşi yoktu İBB’nin, şu anda 105 kreşimiz var. Kreşlerimizin her biri, yapısal olarak örnek yapılardır. Bahçesi, içi, dizaynı, çalışma biçimi vesaire, müfredatı… İnşallah 150’ye hızlıca gelmek üzereyiz. 30’un üzerinde şu an inşaatı devam eden kreşimiz var. Bizim açtıklarımız yani Ekrem İmamoğlu’nun kreşi değil ki; kamunun kreşi, milletin kreşi, vatandaşın kreşi. Yine İBB bu hizmete devam edecek. Bunu görmüyorlar. Hatta seçimden önce, acaba milleti kandırır mıyız diye demek ki, ‘Her mahalleye bir kreş’ diyorlar.

Yani biz Anne Kart verirken, onların, ‘Biz Baba Kart vereceğiz’ demesi gibi yani! 2019’da, ‘Kimin parasını kime veriyorsun’ dediler. Bak; nereden nereye veriliyor? Şimdi Baba Kart vereceğiz, diyorlar. Dedim ya her yol mubah! Ve kötülemeye çalışıyorlar. ‘Bugün saat 15.00’e kadar kreşlerin sayısını bize bildirin!’ Sanki suç deliliymiş gibi yani. Arayış bu. Yani biz de onları karartacağız yani! 105 ya, azaltacağız onları, 15 yazacağız falan yani. Kafaya bakar mısın? Zaten hepsi orada; uçmaz, kaçmaz yani.

Hep söyledim, söyleyeceğim; partizanlığı söküp atacaksınız kurumlarınızdan sevgili belediye başkanlarımız. Sevgili kurum yöneticileri, partizanlık bu ülkenin zehridir. Bu ülkeyi birbirine düşüren akıldır. Bu milleti birbirine düşüren akıldır. Partizanlığı söküp atacaksınız. Benim ruhumda yok. Nasıl olsun? Ailemde on çeşit siyasi görüş var çocukluğumdan beri. Partizanlık yaparsam, o zaman benim ailemi reddetmem lazım yani. Öyle bir şey yok.

“Milletin parasını, millet için kullanırız”

Onun için herkesin kurumundan söküp atması lazım. O nedenle şunu söyleyeyim. Şeffaf ve liyakatli alım, eğitimde olduğu gibi, her alanda da çok titizlikle yönettiğimiz bir sahadır. Ve biz, bu konuda ciddi bir şikayetle hiç karşı karşıya kalmadık. Kreşlerde, çocuklara yönelik hiçbir siyasi telkin yapılmaz, yapılamaz. Açtığımız kreş vesilesiyle, hiç kimse rant elde edemez. Milletin parasını, doğrudan milletin ihtiyaçları için kullanırız.

Araya hiçbir kirli eli sokmayız. Sadece onların açamadığı kreşleri biz açıyoruz diye, ortalığı işte bu yönüyle karıştırmıyorlar. Bizim standartlarımıza sahip kreşleri açıkçası onların asla açamayacaklarını vatandaşlar hissettiği için, gördüğü için telaşlanıyorlar. Onlar da biliyor açamayacaklarını. Çünkü o partizan akıldan sıyrılamayacaklar. Objektif davranamayacaklar. Demokrat olamayacaklar. Onu görüyorlar. ‘Biz bunu yapamayız’ diyorlar; onun için en iyisi kapatalım. Kısa yol. Onun için telaştalar.

Kreşlerle uğraşanların ekonomiyi iyi yönetme, vatandaşın refahını sağlama görevleri olduğunun onlara hatırlatılması lazım. Bu görevlerini de yerine getirmedikleri için, eğitim maliyetleri ne yazık ki ailelerin üzerine daha büyük yük olarak geldikçe geliyor. Örneğin; İstanbul’da ilkokula başlayacak bir öğrencinin, İPA’nın raporlarına göre, kırtasiye alışverişlerinin maliyeti, önceki seneye göre yüzde 71,9 artmış.

Yani bu senenin kırtasiye çantası, bir çocuğun geçen seneye göre yüzde 71,9 daha pahalı. Ve kırtasiye sepetinde bulunması gereken 16 temel ürünün dördünde -özellikle dikkat çeksin diye arkadaşlarımız koymuş- yıllık fiyat artışı ise yüzde 100’ün üzerinde. Eğitim ihtiyaçları ve kırtasiye, kıyafetle de bitmiyor. Aynı zamanda hep konuştuğumuz okul beslenmesi, ulaşım masrafları da bel büken diğer öncelikler. Bütün bu yaşanan büyük fiyat artışları, dar gelirli vatandaşlarımızın hayata dair umutsuzluklarının en büyük sebebi.

Örneğin; bizden önce İBB’de bu yönleriyle katkı sunma kalemlerinin çok çok üstüne çıktığımız bir dönem yaşatıyoruz. Her alanda. Kız çocukları okusun diye desteğimiz var. Öyle bir istatistik var ki, İstanbul’un nüfusuyla çarptığınızda, burada bulunan bazı ilçe belediyelerimizin nüfusu kadar yapıyor. Nasıl bırakırız biz bir kız çocuğumuzu evinde ya da sokakta, okul okumada? Çatlarım hırsımdan. Bir kızımız okuyamayacak! O kız çocuğum için deli olurum. Öyle bir şey yok. Okutacağız yani. Onun için bu konuda etkin çalışıyoruz.

Bizden önce İBB’nin bir kreşi yoktu, sıfırdı. Birçok sıfırı devraldık, onu söyleyeyim. Bir öğrenciyi yatıracak yurdu yoktu. Bugün; 8’i kız, 6’sı erkek, 14 öğrenci yurdumuz var. Şehrin göbeğinde inşaatları devam eden de yurtlarımız var. Bugün itibarıyla da 5 bin 819 üniversite öğrencimiz bizim yurtlarımızda. Öyle hikayeleri dinliyorum ki yurtlara gittiğimde. ‘Bu yurt olmasaydı, beni ailem okula yollamayacaktı!’ Ve bunu söyleyenlerin tamamı kızlar.

2023 yılında arttırdığımız sayıyla, 100 bin üniversite öğrencisine üniversite desteği veriyoruz. Tam 1,5 milyar lira biz bu sene üniversite öğrencilerine destek veriyoruz. 83 bin ilk ve ortaöğretim öğrencisine maddi eğitim desteği veriyor. Bunların hepsi sosyal incelemeden geçen öğrencilerimiz. 43 bin öğrenciye, uzun süre, bir yılını destekleyecek seviyede, eğitim seti desteği veriyoruz.

Eğitim alanında merkezi yönetimle iş birliğini güçlendirmeyi, böylece kaynakların etkin kullanımını ve eğitim sisteminin demokratikleşmesini amaçlıyoruz. Bu paragraf, bu hükümetle uyumlu bir paragraf değil. Ama olmasını istiyoruz. Ben hep hatırlatıyorum onlara. Senin bakanlığın senin değil, benim de bakanlığım. Milletin bakanlığı. Belediye senin, benim değil; milletin belediyesi. Onun için bazen diyorum, ‘Çağır geleyim kardeşim.’ Hangi bakan olursa olsun, giderim.

Kim olursa olsun, koşa koşa giderim. Çünkü, ben oraya İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, 16 milyon insanın temsilci olarak gidiyorum. Ama onların bir kısmı çağıramaz. Onlar, bir kişinin temsilcisi. Benden farkı bu. Ben zengin adamım. Ben, 16 milyon insanın temsilcisiyim. Bazıları çağıramıyor. Çağıranlara da minnet duygularımı iletiyorum. Görevlerini yapıyorlar, ama minnet duygularımı iletiyorum. Görevlerini yapıyorlar. Teşekkür ederim yani. Doğru olanın bu olduğunu hatırlatmak lazım.

Okulların temizliği meselesinde, sanki yerel yönetimle merkezi yönetim arasında bir rekabet varmış gibi bir algı! Ne alakası var? Yani Cumhuriyet Halk Partisi’ni engelleme! Yahu daha çok zarar görüyorsun siyaseten. Onu görmüyor mu oradaki okul aile birliğindeki yöneticiler veya veliler, şunlar, bunlar. Ne alakası var? Belediye de senin kardeşim. Gel destek iste. Bak ne oldu? Gittin okulların kapılarını kapattın, ‘büyükşehir yapacak’ falan filan dedi. Ne oldu? Kıyıda köşede bir ilçenin belediye başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı oldu.

Yani bunu yaparsan, daha kötüsü olur. Uyarıyorum yani. Gerçekten Türkiye’nin bu zihniyetten kurtulması lazım. Eğitimde sorunların ortak akılla, demokratik katılım süreçleriyle, partiler üstü bir yaklaşımla çözülebileceğinin kabul edilmesi lazım. Zihniyetin değişimine ihtiyaç var. Biz CHP’liler olarak, eğitim meselesine azami düzeyde önem göstereceğiz. Eğitimcilere sahip çıkacağız. Ve hiçbir zaman bu kararlılığımızdan bir adım bile geri adım atmayacağız. Bu bizim temel meselemizdir.

Cumhuriyetin ilk dönemi, gerçekten eğitim anlamında muazzam bir devrim dönemidir. Bu devrimin özü, cumhuriyetin kuruluş ilkelerinin de karakterini gösteren tek şey, muazzam bir aslında dönemi başlattı ve yurttaşların eşit bir biçimde eğitimden yararlanmasını ve temel hak haline getirilmesi mücadelesini başlatmıştır. Bunun için fiziki koşullar ve kültürel atmosfer oluşturulmuştur o dönemde. Tam da işte o Cumhuriyet aydınlanmasını, o aydınlanmanın taşıdığı o evrensel değerleri içselleştirilmiş, eşit ve özgür bireylerden oluşan, öz güvenli bir toplum olabilmek. O yolda öğretmenler ve eğitimcilerin varlığı çok önemli.

Öz güvenli bir eğitim. Asla aldatılmayacak insanlar. Ne aldanacak ne aldatacak. Nasıl olur? Öz güvenle olur. Ben bazen dinliyorum. ‘Bizi kurtarın!’ Millet, kendini kurtaracak. Nasıl? Kendine güvenecek. Ben güveniyorum kardeşim. Pazarcıya gidiyorum. O tezgahtan kazanıyor, 10 tane nüfusa bakıyor. ‘Senden daha büyük ekonomist var mı’ diyorum? Bakma öyle kendine ekonomist diyenlere! Ekonomist sensin; emeğinle, alın terinle. Onun için bu memleketin her bireyinin kendine güvendiği bir psikolojik ortam, bu milleti ayağa kaldırır.

Biz, Cumhuriyet eğitimi almış bir milletiz. Başka milletlere benzemeyiz. Cumhuriyet, bizim okulumuzdur. Bizler, o okulda eşit ve onurlu olmayı öğrendik. ‘Allah razı olsun cumhuriyetten’ derim. ‘Allah razı olsun öğretmenimden’ derim. İşte biz, bugünün eğitiminde topluma, bütün bireylerine, doğusuna, batısına, Hakkari’sine, İstanbul’una, Artvin’ine, Muğla’sına, Diyarbakır’ına, Trabzon’una, Sinop’undan Kastamonu’suna, Ankara’sına, İstanbul’da Bağcılar’dan Şişli’ye, Silivri’den Şile’ye Tuzla’dan Üsküdar’a her bir ilçesinde, her bir ilçesinde çocuklarımızın kendisini diğer çocuklarla eşit hissetmesini sağladığımız an, ben Cumhuriyet’e layık bir belediye başkanı olabilirim.

İşte bunu, bütün ülkede yapmalıyız. Niye yapmalıyız? Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrendiğimiz gibi; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bireyler olmak için ve toplumun öyle bireyleri yetiştirmesi için yapmalıyız. Kendimize ve birbirimize ve milletimize lütfen güvenelim. İş birliğimizi yüksek tutalım. Boş konuların zihnimize girmesini sağlamayalım. İşimiz bu. İşimiz; toplum, millet.”

Paylaşın

Özel’den Erdoğan’a “Suriye” Uyarısı: Bu Maceradan Vazgeçin

Partisinin grup toplantısında, Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Erdoğan’ı uyarıyorum, çökmüş Suriye politikanızın üzerinde yıkıntılarla yeni bir siyaset kurmaya çalışmayın. Bu maceradan vazgeçin, bu maceradan geri dönün” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından başlıklar şöyle:

“En düşük engelli aylığı söylemeye utanıyorum 280 lira, en fazlası da 5 bin lira. birileri engellilerin 280 lirayla dezavantajlarını ortadan kaldırdıklarını iddia ediyor. Güçlü ve icracı bir Engelli Bakanlığı, iktidarımızın ilk günlerinde hayata geçecek. Dün engellilerle bir araya geldiğimde hiç korkmadan ‘Belediyelerinden memnun musunuz’ diye sordum. Memnuniyetlerini anlattılar. İktidara geldiğimizde de ‘İktidarınızdan memnun musunuz’ diye soracağım ve onları memnun  edecek uygulamaları hayata geçireceğiz.

2002’den bugüne kadar, AK Parti döneminde 2 bin 79 madenci hayatını kaybetti, Soma’nın üzerine tam 6 Soma daha yaşandı. Ölürken bile teker teker ölünce madenciler haklarını alamıyor. Bütün madencilere ve emekçilere sesleniyorum; en kötü örgüt örgütsüzlükten daha iyidir. Özrgütlenin, sendikalaşın, haklarınıza sahip çıkın.

Belediyelerimizin çoğunda örgütlü olan Genel-İş Sendikası’nın Genel Başkanı Remzi Çalışkan, emek mücadelesinin önemli isimlerinden biri. Remzi başkanı ‘gizli tanık’ ile tutukladılar. Ahmet Özer’de de var gizli tanık. Kişinin üzerine atılan suçun adı oldu gizli tanık, söylediği doğru mu değil mi belli değil. Remzi Çalışkan yalnız değil, hepimiz arkasındayız. Nasuh Mahruki tutuklu. Görüşlerini beyan etmiş, Cumhurbaşkanına hakaretten tutuklu. Böyle birisinin hapiste tutulması saray rejiminin ayıbıdır. ‘Gemiler Hayfa’ya değil, Gazze’ye’ diyen çocukları yaka paça dışarı attılar. Demokrasi protestoları güvece altına alır. 9 arkadaşımızı Cumhurbaşkanına hakaret suçuyla tutukladılar. Bunun neresi Cumhurbaşkanına hakaret. Bunu hakaret olarak kabul ediyorsa tarafı bu taraf zaten.

Ahmet Özer Silivri Cezaevinde tutuluyor. Kendisini ziyaret ettim, selamlarını getirdim. Kayyım siyasetinin Akın Gürlek denilen adalet celladınca yürütüldüğünü biliyoruz. Ona ‘Bırak bu mesleği, git avukatlık yap’ dedim. Bundan bazı avukatlar alınmış. Cümlem tamamen yanlış yere çekildi. İstanbul Barosu’nun açıklamasını okurken çok önemli bir eksiklik yaptığımı fark ettim. Akın Gürlek bir gün avukatlık yapmaya kalkarsa bu kadar ayıp sırtındayken gelip baroya da kayıt olamaz. bunu hatırlattıkları için teşekkür ediyorum.

Bütün Türkiye’de 10 kişiden 8’i konteynerda, çadırda, gurbette. Yaptım diyeceğine dönüyor CHP’ye sataşıyor. Sen depremzedelere, sırf seçim kazanmak için attığın yalanın altında kaldın. Bu evler teslim edilene kadar her hafta depremzedelerin hakkını savunacağız. Mücbir sebep hali uygulaması 30 Kasım’da bitti, ama hayat normale dönmedi. Esnafımızın arkasındayız, mücbir sebep uygulaması yeniden hayata geçirilmeli.

Esat’a çağrı, Erdoğan’a uyarı

Biz Türkiye’nin 1. partisiyiz ve bu ülkenin de bu partinin de kurucusu bize bir dış politika mirası bıraktı. 2010’lardan itibaren Emevi camiinde namaza gitmeler, selefi grupları getirip eğit, donat, savaştır gibi işler yapmalar… Atatürk ne dediyse tersini yaptılar. Milyonlarca sığınmacı ülkeye geldi, ne huzurları var ne huzur veriyorlar. Bu bölgenin en önemli aktörü Türkiye’dir. İlk seçimde iktidara gelecek partisi olarak kayıtsız kalamayız. Dış politikaya yaz boz tahtası gibi bakamayız. Şeffaf samimi bir iletişimin partilerle kurulmasını TBMM’nin bilgilendirilmesini istiyoruz.

Suriye’nin istikrarsız hali en çok Türkiye’ye Suriye’de istikrarın sağlanması, terör tehdidinin son bulmasıdır. HTŞ gibi terör örgütlerinin Suriye’yi geriletme çabalarına temkinli yaklaşılmalıdır. İran’ın bölgede zayıflatılması mezhep savaşlarının körüklenmesi, İsrail’in hakimiyetinin artması ve güvenliğinin sağlanması Ankara’nın önceliği olmamalıdır. Öte yandan, Rusya’nın mevzi kaybetmemesi, İran’ın yeniden toparlanması da Ankara’nın oyun planı olamaz. Bizim safımız vatandaşımızın güvenliği neredeyse o taraftır. Bizim safımız yurttaşlarımızın güvenliği ve esenliğinin tarafıdır. Bu macerada feda edilecek 1 tane bile Mehmet’imiz yoktur.

Bir elinde HTŞ’yi bir elinde YPG’yi tutanların planının parçası olamaz. Suriye’yi bölmeye yönelik planlardan uzak durun. Tüm komşularımızla iyi ilişkide olması zorunludur. ne BOP’un eş başkanı gibi hareket edebiliriz ne de batıdaki yurttaşlarımızın zor durumda kalacağı angajmanlara yedeklenebiliriz. Sayın Esat’a da çağrımızdır, herkes gittiğimde biz burada olmaya devam edeceğiz. Suriye ve Türkiye haklarının kardeşliği için yeni bir sayfa açılmalı, diyalog başlatılmalıdır. Erdoğan’ı da uyarıyorum, çökmüş Suriye politikanızın üzerinde yıkıntılarla yeni bir siyaset kurmaya çalışmayın. 10 Ekim katliamını hatırlayın, sınırın zafiyete uğramasının neye mal olduğunu hatırlayın. Bu maceradan vazgeçin, bu maceradan geri dönün.

“Kendi düştüğü durma bakmaz neler söylüyor neler”

Geldik konuşmanın en kritik kısmına. Sayın Bahçeli’nin bana söyledikleri… Hakaretler hakaretler hakaretler. Kendi düştüğü durma bakmaz neler söylüyor neler…  Devlet Bey istiyor ki bunları konuşayım. Senin istediğin zaman senin istediğin şeylerin konuşulması çok gerilerde kaldı.

Bu milletin gündemi ekonomi. Önümüzdeki hafta bütçe görüşmeleri asgari ücret toplantıları başlıyor. Türkiye’de asgari ücret ücretlilerin yüzde 57’sine ulaşmış durumda. Seçim öncesi asgari ücrete 3-4 kez enflasyon iyileştirmesi yapacağız diyenler 1 yıl zam yapmadı. 17 bin lira, yıl sonunda 10 bin liraya düşmüş olacak. 11 aydır zam yapmıyorsun, enflasyon düşüyor mu? Asgari ücrete yapılacak zam enflasyonu binde 0.7 etkiliyor. ‘Enflasyonu artırır’ demek kandırmacadan ibaret.

Emekçiye kazık atmaya çalışıyorlar. Asgari ücret talebimiz 30 bunun altında biz yokuz. TÜİK hesabına göre bile hedef yine tutmayacak. Yüzde 47’lik zam yerine yüzde 25-30 vermeye çalışıyorlar. Asgari ücretlinin gerçek enflasyonu yüzde 78 artış var. Onu verirseniz 30 oluyor, vermezseniz yoksulluk oluyor. Devletin kasasına 1 trilyon fazladan SGK prim geliri giriyor. Asgari ücret alan için çok düşük, veren için çok yüksek bir noktaya geldi, desteklenmesi lazım.

Birileri diyor ki, ‘Emekli maaşları ve altın hesabı AK Parti’nin kimyasını bozmuş’, bozsun. Hep sen mi milletin kimyasını bozacaksın. Kırk haramilere bütçe yapmayın, emekçilere bütçe yapın. Emekliye geçim haktır, 1 asgari ücret şarttır.

Ekonomide en kötü gündeler geride kaldı dediler. Yüzde 48 enflasyon hiçbir düşme eğilimi göstermiyor. Bu gördüğünüz 200 liralık banknot.  Çıktığı 1 Ocak 2009 günü Erdoğan ‘Para tıpkı bayrak gibidir’ diyordu. Çıktığı gün 132 dolar ediyordu, bugün 6 dolar etmiyor. Parayı pul ettiler.  Devlet Bey arabalara meraklı. Bu da Devlet Bey’e hediyem olsun, 2019 yılı Bursa’da yerli bir firma 2009’da 26 bin TL idi, şimdi Devlet Bey’e hediyem olsun… Bizi bu hale getirenler bizi kendi istedikleri gündeme getiremezler. Devlet Bey’in değil, Tayyip Bey’in değil halkın gündemini konuşuyoruz.”

Paylaşın

İmamoğlu’ndan “Kayyım Atamalarına” Sert Tepki

Kayyım atamalarına tepki gösteren İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Demokrasiye ve hukuka aykırı bu uygulamalarla, halkın iradesi ayaklar altına alınıyor; yerel demokrasi çiğneniyor, en kötüsü de halkın demokrasiye olan inancı ve temsil gücü büyük zarar görüyor” dedi ve ekledi:

“Seçilmiş bir belediye başkanının, daha hakkında sonuçlanmış bir yargı kararı bile yokken, görevden alınıp, yerine İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir vali ya da başka bir görevlinin atanması hangi hukuk ve demokrasi anlayışına sığar? Oysa ulusal yönetimler, yerel yönetimlere çelme takmak yerine, onlarla iş birliği yaparak, ulusal kalkınmayı, iyi yönetişimi ve demokratik katılımı yerelden beslemelidir.”

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu; TBB, Şişli Belediyesi ve Avrupa Birliği Bölgeler Komitesi’nin (COR) ortaklaşa düzenlediği, “31. Türkiye Çalışma Grubu Toplantısı”na katıldı.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın da bir konuşma yaptığı toplantı öncesinde, COR Türkiye Çalışma Grubu Başkanı Antje Grotheer ile ikili bir görüşme gerçekleştiren İmamoğlu, “Hep birlikte daha adil, daha katılımcı ve daha demokratik bir Avrupa oluşturmak için önemli bir güç oluşturuyoruz” dedi.

“Dünyamız, Ukrayna’dan Gazze’ye krizler ve savaşlar, önüne geçemediğimiz iklim krizi, düzensiz göç dalgaları, gittikçe keskinleşen yoksulluk ve eşitsizlik gibi sorunların süreklilik arz ettiği bir ‘çoklu kriz’ dönemi yaşıyor” saptamasında bulunan İmamoğlu, şunları söyledi:

“Her gün yeni bir çatışma ve istikrarsızlıkla uyanıyoruz. Lübnan’da ateşkes sağlandı derken, şimdi de Suriye’de çatışmalar yeniden başladı. Bu şartlarda, maalesef geleneksel siyasal kurumlar yeni ihtiyaçlara cevap veremiyor. Türkiye dahil birçok ülkede siyasal rejimler kabuk değiştirirken, evrensel demokratik değerleri tehdit eden otoriter anlayışlar güçleniyor. Halkların memnuniyetsizliği ve öfkesinden faydalanarak yükselen otoriter ve popülist dalga, bu çoklu krizlere çare bulmaktan çok uzak.

Tam tersine; bu siyasi dalga, öfkeyi körükleyen bölücü politikalarla, yeni düşmanlar yaratarak ya da kırılgan grupları hedef göstererek, çözümsüzlüğü kemikleştiriyor. Popülist otoriter liderler, sadece kendi ülkelerindeki demokratik kurumları değil, dünya barış ve istikrarını da tehdit ediyorlar. Çözüm ise, tüm paydaşların dahil olduğu, iş birliğine dayalı çoğulcu bir yaklaşımda yatıyor.

Bu çözüm arayışında yerel siyaset, hayati önem taşıyor. Zira vatandaş, demokrasi ve etkin yönetişim arasındaki bağı, onlar kuruyor. Yerel siyaset, ulusal siyasetin altında, hiyerarşide ikinci sınıf bir siyaset alanı asla değil. Yerel yönetimler, halka en yakın yönetim birimleri olarak, onların beklentilerini, ihtiyaçlarını, kaygılarını ve kızgınlıklarını biliyor; sadece bugünün değil, geleceğin sorunlarına da somut ve pratik çözümler üretiyor.

Örneğin; 16 milyonluk İstanbul’da, çocuğunu bırakacak yer bulamadığı için iş hayatına katılamayan annenin ihtiyacı olan kreşler de gelecek kuşaklar için hayati önem taşıyan yeşil alanlar ve sürdürülebilir ulaşım da bu hayati çözümler arasında. Bu sorumlulukları yerine getirmek için, ulusal ve yerel yönetimler arasında sağlıklı bir diyalog ve etkileşim olması gerekirken, üzülerek görüyorum ki, siyasi çıkarlarını her şeyin üstünde görenler, toplumsal ortak faydaya zarar vermekten çekinmiyorlar.

“Demokrasiye ve hukuka aykırı bu uygulamalarla…”

Türkiye’nin politik haritasını yeniden çizen ve ana muhalefet partisi CHP’yi birinci parti yapan Mart 2024 yerel seçimlerinden bu yana, sekiz belediye başkanı görevinden alındı ve yerlerine kayyum atandı. Hepsi muhalefetten olan bu başkanlar arasında, Türkiye’nin en büyük ilçe belediyesi olan Esenyurt’un başkanı Profesör Ahmet Özer ve kadim kent Mardin’in belediye başkanı, tecrübeli ve barışsever politikacı Ahmet Türk de var. Demokrasiye ve hukuka aykırı bu uygulamalarla, halkın iradesi ayaklar altına alınıyor; yerel demokrasi çiğneniyor, en kötüsü de halkın demokrasiye olan inancı ve temsil gücü büyük zarar görüyor.

Seçilmiş bir belediye başkanının, daha hakkında sonuçlanmış bir yargı kararı bile yokken, görevden alınıp, yerine İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir vali ya da başka bir görevlinin atanması hangi hukuk ve demokrasi anlayışına sığar? Oysa ulusal yönetimler, yerel yönetimlere çelme takmak yerine, onlarla iş birliği yaparak, ulusal kalkınmayı, iyi yönetişimi ve demokratik katılımı yerelden beslemelidir.

Uluslararası seviyede de yerel yönetimler arasındaki iş birliği ve koordinasyon için çalışma gruplarından şehir diplomasisi platformlarına uzanan araçlar geliştirmeli, var olan yapıları da daha etkin kılmalıyız. İstanbul olarak, 2021’de Balkan Şehirleri Ağı’nı kurduk, 2023’te ise mega şehirlerin ortak sorunlarını tartışmak ve çözüm önerileri paylaşmak üzere, tarihte ilk defa gerçekleştirilen ‘Megaşehirler Zirvesi’ne ev sahipliği yaptık.

10 gün sonra da Ortadoğu ve Kuzey Afrika belediye başkanlarına ev sahipliği yapacak, Gazze’deki ve bölgedeki insani trajediyi hafifletmek, barışın tesisi için yerel yönetimler olarak neler yapabileceğimizi tartışacağız.

“Türkiye’nin aday ülke olarak adı zikredilmiyor bile”

Bu çok krizli dünyada, Türkiye ve Avrupa Birliği arasındaki iş birliği ihtiyacı, hiçbir zaman olmadığı kadar acil; ancak ilişkiler, belki de tarihindeki en düşük seviyede. Son 20 yıldır adım adım gerileyen Türkiye-AB ilişkileri, stratejik bir ortaklık olmaktan çıkıp; gerginliklerle dolu, düzensiz göç ve mülteciler konusuna indirgenmiş, bir ‘al-ver’ yaklaşımına kilitlendi. AB’nin genişleme politikaları konuşulurken, Batı Balkanlardaki pek çok ülkeden bahsedilirken, Türkiye’nin aday ülke olarak adı zikredilmiyor bile.

Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula van der Leyen’in, geçtiğimiz hafta, yeni komisyonun ilk çalışma gününde yaptığı konuşmada, genişlemeden bahsederken, Türkiye’nin adını telaffuz etmemesi büyük bir talihsizliktir. 60 yılı aşkın politik diyalog ve 20 yıllık adaylık süreci, tam anlamıyla derin dondurucuda. Bırakın üyelik müzakereleri ve vize serbestisini, ortak çıkarlarımızı ilgilendiren Gümrük Birliği’nin modernizasyonu konusunda adım atılması dahi, siyasi nedenlerle mümkün olamıyor.

Bu noktaya gelmemizde, Türkiye’nin de sorumluluğu bulunduğunun ve bunun önemli bir sebebinin, AK Parti hükümetinin ülkeyi Kopenhag kriterlerinden uzaklaştıran politikaları olduğunun farkındayız elbette. Ancak, halkımızın büyük bölümü, ülkemizin geleceğini demokratik, çoğulcu, insan hak ve özgürlüklerine, hukukun üstünlüğüne saygılı ülkelerin arasında görüyor. Mart 2024 yerel seçiminin sonuçlarını, halkımızın bu yöndeki iradesinin somut bir göstergesi olarak kabul ediyoruz. 24 Nisan’da Brüksel’de yaptığımız son toplantıda da ifade ettiğimiz gibi, bu seçim sonuçlarının AB ile ilişkilerimize de ‘taze kan’ getirmesini umut ediyoruz.

Ancak biz, demokratik kurumların güçlendirilmesi ve hukukun üstünlüğü alanlarında kendi eksiklerimizi tamamladıkça, AB’nin de Türkiye’yi güvenilir bir ortak ve gelecekte AB üyesi olarak görmesini istiyoruz. AB, Türkiye ile ilişkilerini, ulusal gündemi ve kamuoyu nedeniyle, Türkiye’ye sürekli hasmane tavır alan üye ülkelerin insafına bırakmamalı. Türkiye ve AB arasındaki pozitif gündeme katkıda bulunmak amacıyla kaleme alınan ve aslında AB üye ülkelerinin, Türkiye konusundaki asgari müştereklerini yansıtmaktan öteye geçemeyen ‘Borrell Raporu’nun bile, Avrupa Konseyi tarafından resmi olarak onaylanmamış olması üzücüdür.

Bundan sadece 20 yıl önce, yüzde 80’i AB üyeliğini destekleyen Türk halkının AB’ye inancına darbe vuran dört temel konu olduğunu düşünüyorum: Bunlardan birincisi; vatandaşlarımıza AB konsoloslukları önünde eziyet çektiren vize meselesidir. Bu sorunun çözülememesinden zarar görenlerin başında, AB ülkelerindeki okullara kabul edildikleri halde okullarına gidemeyen başarılı gençlerimiz geliyor. Avrupa ve Türkiye arasında köprü kuracak güce sahip bu gençler, vize duvarına toslamamalıdır.

İkinci konu ise, Kıbrıs. Türk kamuoyu, Kıbrıslı Türklerin, BM çerçevesindeki barış planlarına ‘evet’ demişken, bu planları elinin tersiyle kenara iten Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Kıbrıs’ın tek temsilcisi olarak AB’ye kabul edilmesini haksız buluyor. Kıbrıslı Türklerin diplomatik izolasyonun sürmesini, Güney Kıbrıs’ın AB’nin sadece adanın kuzeyi ile ilişkilere değil, Türkiye ile ilişkilere de ipotek koymasını adil bulmuyoruz.

Türk kamuoyunu üzen diğer bir konu ise, AB’nin Filistin meselesindeki sessizliğidir. Eğer barışa ve insan haklarına inanıyorsak, tüm dünyanın gözü önünde, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu on binlerce masum Filistinlinin katledilmesini daha yüksek sesle ve net bir şekilde eleştirmemiz, kınamamız gerekmez mi? Dördüncü konu ise göç ve sığınmacılar meselesi. Dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ülkelerin başında gelen Türkiye’nin, bu ağır yükü tek başına taşımaya devam etmesi ne sürdürülebilir ne de adil.

Yalnızca İstanbul’da, sayılarını tam olarak bilmediğimiz yüzbinlerce Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz, ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yoğun çaba sarf ediyoruz. İklim krizleri ve küresel yoksulluğun keskinleşmesiyle daha da artmasını beklediğimiz göç krizi, kısa vadeli ‘al-ver politikaları’ ile çözülemeyecek, birkaç ülkenin sırtına yüklenemeyecek kadar büyük ve önemli. Bu konuda geniş kapsamlı uluslararası iş birliği ve dayanışma şart.

Önümüzdeki dönemde, Türkiye ile AB arasında askıya alınmış iş birliği ve istişare mekanizmalarının yeniden hayata geçirilmesi, genişleme ülkelerine yönelik tüm toplantılara Türkiye’nin de dahil edilmesi olumlu bir adım olacaktır. Türkiye-AB ilişkilerinin, ortak hedefler doğrultusunda yeniden güçlendirilmesi, jeopolitik risklerden yerel politikalara, yalnızca mevcut sorunların çözümüne değil, daha kapsayıcı ve sürdürülebilir bir geleceğin inşasına da hizmet edecektir. Bu çerçevede, diyalog ve iş birliği konusundaki kararlılığımızı bir kez daha vurgulamak isterim.”

İmamoğlu, Şahan ve Grotheer’in konuşmalarının ardından, “Türkiye ile Avrupa Birliği Arasındaki Güncel Gelişmeler” konulu bir panel düzenlendi. Grootheer’in modere ettiği panelde, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Thomas Ossowski, Edirne Belediye Başkanı Filiz Gencan Akın ve Melikgazi Belediye Başkanı Mustafa Palancıoğlu fikir paylaşımlarında bulundu.

Paylaşın

CHP’li Belediyelerden Ortak Bildiri: Halkın Parasını Halk İçin Harcamayı Sürdüreceğiz

“Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı” sonrası yayınlanan ortak bildiride, “Kamunun kaynaklarını yani halkın parasını en verimli ve adaletli şekilde kullanmayı, halkın parasını halk için harcamayı sürdüreceğiz” ifadelerine yer verildi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen “Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı” sonrası 5 maddelik ortak bildiri yayınlandı. Bildiride, şu ifadeler yer aldı:

“1 – İktidarın sandıkta kazanamadığı belediyelere dönük başlattığı kayyum saldırısı halkın sandıktan çıkan iradesini, yani milli iradeyi hedef alan bir siyasi darbe girişimidir. Haklarında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunmayan seçilmiş belediye başkanları, İçişleri Bakanlığı tarafından alınan kayyım kararlarıyla görevden uzaklaştırılmakta, yerine gelecek isim belediye meclislerinden seçimle değil iktidar tarafından atamayla belirlenmektedir. Bu şekilde ülkemizde demokrasinin kalan son kaleleri de iktidar tarafından yıkılmak istenmektedir. Sadece Esenyurt’u, Ovacık’ı veya kayyım atanan diğer belediyelerdeki seçmenleri değil, tüm milleti ve milletin iradesini hedef alan bu saldırıların karşısında hep birlikte mücadele edecek, milli iradeyi hedef alan bu gayrimeşru, hukuk dışı girişimlere asla teslim olmayacağız. Halkın belediyelerine, halkın iradesine sahip çıkacağız.

2 – Türkiye’nin en büyük ilçesi olan Esenyurt’un seçilmiş belediye başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tam bir aydır; iktidarın, eski ortaklarından öğrendiği kumpas yöntemleriyle, hukuk cellatlarının verdiği kararlarla hapiste tutulmaktadır. Sadece Prof. Dr. Ahmet Özer’i ve Cumhuriyet Halk Partisi’ni değil, tüm Esenyurt halkını hedef alan bu hukuksuzluk derhal son bulmalı, belediye başkanımız serbest bırakılmalıdır.

3 – Cumhuriyet Halk Partili belediyeler iktidarın sosyal devlet uygulamalarında bıraktığı büyük boşluğu kendi imkanları dahilinde kapatmaktadır. Tüm halkımız bu durumu görmekte ve belediyelerimizi takdir etmektedir. Son yerel seçimler bunun en açık ispatı olmuştur. Bu kapsamdaki örnek uygulamaların başında, sayıları 650’yi aşan ve 50 binden fazla çocuğumuzun ve ailelerinin yararlandığı kreşler gelmektedir. Kreşlerimizde çocuklarımız ucuz, kaliteli, güvenli ve nitelikli bakım hizmetine ulaşıyor. Kreşlerimiz sayesinde kadınların istihdama ve sosyal hayata katılımının önü açılıyor. İktidarın kreşlerimizi usulsüzce kapatmayı amaçlayan son girişimi kreşleri değil kadınları, çocukları, aileleri hedef almaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, belediyelerimizin açtığı kreşlerimizin sayısını artırmaya devam edeceğiz. Kreşler çocuklarındır, kadınlarındır, halkındır. Dokundurtmayız, kapattırmayız!

4 – Cumhuriyet Halk Partili belediyeleri çalışamaz hale getirmek için iktidarın yürüttüğü saldırılardan bir diğeri, yıllardır belediyelerimiz üzerinde uygulanan ekonomik ablukadır.. Kamu bankalarının kredi vermekten kaçınması, merkezi yönetimin yerel yönetimlere dönük kaynak dağıtımındaki adaletsizlikler, uluslararası kredilerin keyfi şekilde onaylanmaması gibi uygulamalar yıllardır devam etmektedir. Bugün İzmir Selçuk Belediyemizde olduğu gibi belediyelerin önemli gelir kaynaklarına el konulması bu ekonomik ve mali baskılara dair bir başka örnektir. Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin mevcut SGK, vergi ve kamu borçları tam da bu uygulamalar nedeniyle oluşmuştur. Üstelik bu borçların önemli bir bölümü AK Parti döneminden kalmıştır.

Son olarak 27 Kasım tarihinde yayınlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile belediyelerimizin iştiraklerine ait borçların da belediyelerimizin gelirleri üzerinden kesilmesi yoluna gidilmiştir. Tüm bunlar belediyelerimizin halkçı belediyecilik uygulamalarını, halkın nitelikli kamu hizmetinden yararlanmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olarak bugüne kadar bu baskıların hiçbirine boyun eğmedik, bu baskıları mazeret görmeden çalışmaya devam ettik, bundan sonra da devam edeceğiz. Kamunun kaynaklarını yani halkın parasını en verimli ve adaletli şekilde kullanmayı, halkın parasını halk için harcamayı sürdüreceğiz.

5 – İktidarın ranttan yana siyasi tercihleri nedeniyle ortaya çıkan ekonomik krizin yükü halkın omuzlarına yüklenmek isteniyor. Bu ekonomik darboğazın yol açtığı ağır koşullara karşı Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olarak kadınların, gençlerin, emekçilerin, işsizlerin, emeklilerin, çiftçilerin, üreticilerin, yanında en güçlü şekilde duruyor, ihtiyaç sahibi olan her kesime sosyal koruma sağlıyoruz. Geçim krizine karşı CHP’li belediyeler, iktidarın bütün saldırılarına ve engelleme girişimlerine karşı halkın sığındığı güvenli limanlar olmaya devam edecek. Gelecek seçimlerde iktidar olup Türkiye’yi bu ağır ekonomik ve sosyal krizden çıkarıncaya dek halka bir nebze olsun nefes aldırmak için çalışmaya devam edeceğiz. Yine bu anlayışla belediyelerimizde çalışan emekçilerimizi enflasyona ve pahalılığa karşı koruyacak, iktidarın aksine emekçileri açlık sınırının dahi altındaki ücretlere mahkum etmeyeceğiz.”

Paylaşın

Özel’den İktidara Sert Sözler: Pandemide Beş Maske Dağıtamayanlar…

Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı’nda konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “Pandemide vatandaşa 5 maske dağıtamayan iktidar, CHP’li belediyeleri engellemenin derdine düştü” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, CHP Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen Halkın Belediyesi Halkın İradesi Belediye Başkanları Toplantısı’nda konuştu. Özel’in konuşması şöyle:

“Aralık ayının sonuna doğru hem başkanlarımızın kendilerine hem genel merkezimize üzerinde konuşacağımız, tartışacağımız, eksikliklerimizi gidereceğimiz, iyi yaptığımız işleri ortaklaştıracağımız bir süreci müzakere edeceğiz. Büyükşehirlerimiz, 21 il belediyemiz, yüksek nüfuslu çoğu ilçemiz tamamlandı; 50 bin nüfusun üzerindeki ilçelerimizde ölçümler devam ediyor. O süreçlerden aralık ayının sonunu beklemeden bana ifade edilen şudur: Şu ana kadar ölçülen belediye başkanlarımızdan memnuniyet oranının ortalamadaki artışı seçim gününe göre yüzde 8,5’tur.

Hepinizi yürekten tebrik ediyorum. Seçim günü ortalamamız yüzde 38’di Türkiye’de, şu anda ortalamamız yüzde 46’ya gelmiş durumdadır. 8 puanlık artışla ‘bugün seçim olsa bu belediye başkanına oy veririm’ diyenlerin toplamı bizim açımızdan yüzde 46’ya ulaşmış durumda. O gün elde ettiğimiz büyük başarı, gelecekteki büyük başarılar için kendimize sorumluluk yüklediğimiz o gecenin çok ilerisinde olduğumuzu, ayrıca sizlerin illerinizde, ilçelerinizde partiyi de yukarı çektiğiniz ve birinci parti olmasında emeklerinizin ne kadar yüksek olduğunu rakamlar gösteriyor.

Seçim gecesi otobüsün üstünden 2019’da Cumhur İttifakı’ndan devraldığımız İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlarımıza daha önceden bizde olup AK Parti’den bu belediyeleri devralmamıza vesile olmuş halkçı belediyecilik uygulamalarını sürdüren İzmir, Muğla, Tekirdağ, Aydın ve Eskişehir’e ve ‘artık ben de israf istemiyorum, hizmet istiyorum’ diyen ve AK Parti’nin, MHP’nin belediyeciliği yerine halkçı belediyeciliği tercih edenlere önerdiğimiz ve hemşerileri tarafından bağırlarına basılan Manisa, Denizli, Balıkesir ve Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlarımıza otobüsün üstünden teşekkür etmiştim.

Deprem bölgesinden Adıyaman’ı, Kastamonu’yu, Kırıkkale’yi ve seçim gecesi sevindiğimiz, kimine şaşırdığımız ama bütün Türkiye’yi şaşkına çeviren Kilis’i, adını anamayacağım 400’ün üzerindeki belediyeyi her biriniz adına kutluyorum. Yenisiyle eskisiyle Türkiye nüfusunun yüzde 65’ini, Türkiye ekonomisinin yüzde 78’ini, Türkiye’de turistin ayak bastığı toprakların yüzde 91’ini CHP’li belediyeler yönetiyor. Bu yaptığımız ölçümler, parti seçmen kırılımları, 2019’daki iki İstanbul seçiminde AK Parti’ye oy verip bu seçimde CHP’ye oy veren kadın seçmenin durumuna baktığımızda ya da geçmişte CHP’ye hiç oy vermemiş Ankara’da milliyetçi-muhafazakar seçmenin oy davranış değişiminde ya da Türkiye’de ilk kez 7 bölgede birden il belediyesi olan tek parti olduğumuzun gerçeğiyle… AK Parti’nin Ege’de il belediyesi yoktur çünkü kusura bakmasınlar hepsini siz kazandınız.

Ege’de ilk kez CHP’ye oy vermiş seçmenlere bakarak bu seçmenlerin oy verme davranışını ne değiştirdi ve şimdi ne durumdalar diye baktığımızda ortaya bir şey çıkıyor: Vatandaşa dokunan, özellikle kadına, çocuklu kadına dokunan, evlerin içine gönül bağıyla giren, o evdeki yoksulluğa bir nebze çare olabilen, ayda 1-2 kere de olsa eve et sokabilen, doğal gazı kesilmiş evin faturasına omuz veren, evdeki çocuğu hiçbir yere bırakamadı diye çocuğunu kreşe kabul eden, dolayısıyla kadını istihdama yönlendiren, 1 yerine 2 asgari ücretin eve taşınmasına sebebiyet veren kreşleri açanlar ve Anne Kart verip çocuğunu annesine, kardeşine bırakacak ve işe koşacak kadına ya da evde ayrı ayrı doğal gaz yakmak yerine kardeşlerin bir araya gelebildiği ücretsiz ulaşımla ve gündüz doğal gaz faturasından tasarruf edebilmek gibi tahayyül dahi edemeyeceğimiz katkıları gören kadın seçmenler ilk kez CHP’ye yoğunlaşan ve CHP’nin AKP Parti’yi en açık şekilde geçtiği seçmen gruplarından bir tanesi oldular.

“Rakamların bize gösterdiği tabloyu saray da görüyor”

Öyle bir noktadayız ki bizim gördüğümüzü onlar da görüyor. İstanbul sokaklarında bir kolunda çocuğu, çantasından bir şey çıkarana kadar otobüsün önünü kesen Anne Kart çıkarıp Ekrem Başkan’a kalp yapan kadını sokakta görmeyenler, bugün ankette görüyorlar. Ya da veresiye defterinin pandemide Ankara’da kapatılmasını sadece reklam için koyduğumuz bir şey gibi görenler aslında o gün ‘defter kapandı, ABB’nin organizasyonuyla birisi geldi borcunuzu kapattı’ dendiğinde gırtlağı düğümlenen amcanın sandıkta ne yapacağını göremeyenler anketlere bakınca ne yaptığımızı ve samimi duygularımızın karşı tarafa nasıl geçtiğini çok iyi görüyorlar.

Halk Et’inden okul sütüne kadar, Hoş geldin Bebek’ten okulun ilk haftası verilen, sonra da ara ara içi doldurulan kırtasiye kitlerine kadar, okuldan çeşmeden su içilemezken parası olmayanın tuvalet çeşmesine yönelmemesi için okul sebiline kadar ya da üç kap sıcak yemeğine, üniversite öğrencisine dağıtılmasına bile zorluk çıkarılmaya çalışılan sabah çorbasına kadar her birisi buralarda oturan sizlerin eseri olan bu işlerin ne yaptığını vatandaş hissediyor ama artık saray da ölçümlerde görüyor. Geçen seçimin başarısında büyük pay sahibiydi bu, bu seçimde Sosyal Demokrat Belediyeler Eşgüdüm Konseyi’nde çalıştığımız Yılmaz Büyükerşen’in başında olduğu ve belediyerimiz eğittiğimiz, denetimlere hazır hale getirdiğimiz ve aralarındaki eşgüdümü sağladığımız çalışmaların yeni yeni meyvelerini aldığımız noktada rakamların bize gösterdiği bu tabloyu saray da görüyor.

‘Ne oldu da bunlar birden bu hale geldi’ derseniz, ilk 6 ayın belediye anket sonuçlarını gördüler ve bunun üzerine iki şeye kalkıştılar: Bir tanesini yapıyorlardı, artırdılar. CHP’yi kendi içindeki sorunlarıyla boğuşan, her an kurultay tartışmaları yaşayan, kurultaylarında kavgalar yaşayan, tartışmaların bitmediği bir parti gibi göstermek. Buna gerçekten emek, troll verdiler, bütçe ayırdılar. Bu konuda bir iki tane çatlak sesi büyüttüler ama bu konuda haklarını teslim etmek lazım, 81 il başkanı Tüzük Kurultayı’na gelirken dediler ki; ‘Bir yıl önce bize ve örgüte verilen bütün sözler tutuldu.

Sokakta kavga yok, sokakta olmayan kavgayı bu salona taşımayız.’ 81 il başkanı, 1 yıl önce yaşanan Cumhuriyet tarihin tek genel başkanının seçimle değiştiği o süreçten üzerinden daha 10 ay geçmişken hep birlikte durdular ve sahiplendiler, birliktelik mesajı verdiler. Biz partiyi nasıl yöneteceğimize büyük bir mutabakatla karar verdik. Ardından birkaç başka sözü de yayınladıkları bir deklarasyonla sokakta CHP’nin iktidara yürüyüşünün ayak sesleri var, sokakta işsizlik, yoksulluk, güvencesizlik, hayat pahalılığı konuşuluyor ve bunlara CHP’nin çağrı olabileceği konuşuluyor, bunun dışında bir şey konuşmayı doğru bulmuyoruz’ diyerek sarayın oyununu boşa çıkardılar ve CHP’nin hiç yaşamaması gereken ve gerçekte yaşadığı ama sosyal medyada köpürtülen tartışmalarına noktayı koydular.

Bu salondaki sizleri her türlü iftirayla itibarsızlaştırmak, ekonomik olarak zorda bırakmak, başaramıyor gibi göstermek ve bir yandan da size iftira atarak haksızlık ve hukuksuzluklarla CHP’nin belediyeciliğinin ilk 8 ayda yazdığı destanı gölgelemek. Bununla mücadele ettiğimiz zorlu, ağır bir süreçteyiz. Onun için buradayız, biriz ve beraberiz. 2019 seçimlerinden önce biraz önce bahsettiğim İstanbul’la, Ankara’yla, Mersin’le, Adana’yla, Antalya’yla Cumhur İttifakı’ndan büyükşehirlerin kiminin 25-30 yıl sonra alındığı sürecin yaklaşmakta olduğunu gördüklerinde, o günlerde artık o seçim onlar için çantada keklik değilken o karalamalara rağmen kazandık. Pandemide vatandaşa 5 maske dağıtamayan iktidar, CHP’li belediyeleri engellemenin derdine düştü.

Vatandaşın yaptığı bağışlara el koyarak, aşevi hesaplarına el koyarak pandemide vatandaşı aç bırakmayı göze aldı. CHP’li belediyelerin maske üretmesine engel olarak vatandaşı koruyacak maskesinden etmeyi göze aldı. Dayanışma hesaplarındaki milyonlarca lira, dakikalar içinde toplanan paralara el koydu ve hizmetlerin yapılmasına engel oldu ve sürecin sonunda seçimlere gittiğinde gördük ki bunu yaptığı belediyelerden Hatay’ı istisna tutarak hiçbir tanesini kaybetmediğimizi, üstüne yenilerini eklediğimizi ve inanılmaz bir başarı elde ettiğimizi gördü. O gün biz kazanmayı öğrenirken Tayyip Bey belki bu sefer kaybetmeyi öğrenmiştir dedik -yaptığı bütün engellemeler ve kötülükler hatırlatıldı- ama görüyoruz ki Tayyip Bey kaybettiğinde hazmetmeyi öğrenemiyor ama emin olsun ki böyle küçük sınavlarla öğrenemiyorsa sınavın büyüğü gelecek, o nasıl kaybediyormuş millet ona ilk seçimde gösterecek.

Biz hiç şüphesiz kadınlara, gençlere, bilime güvenerek oluşturduğumuz her yapıda kadın-erkek eşitliğine doğru adımlar atarak; kadınları, gençleri daha çok adaylaştırarak ve halkımızın bunu istediğini düşünerek buna çok olumlu karşılıklar aldık. Buna devam edeceğiz. Belediye başkanlarımızdan tüm süreçlerde yaklaşmakta olan CHP iktidarına ihtiyaç duyacağımız insan gücüne yönelik olarak tasarruflar yapmalarını hep istedim ama bundan sonraki dönemde gençlere ve kadınlara daha da fazla önem verilmesini ve bu konuda gayret gösterilmesini de size emanet ediyorum.

‘Seçim gecesi 22 yıl sonra ilk defa yenilen Erdoğan, balkona çıkıp dedi ki, ‘Dik duracağız ama dikleşmeyeceğiz.’ Bire bir aynı ifadeyi 2019’da da kullanmıştı, bu sefer milletle dikleşmeden 3 ay durabildi. İlk günlerde Meclis’te kendi grubuna bir talimat verdi, o talimat: ‘Türkiye Belediyeler Birliği, Tarihi Kentler Birliği, Marmara Belediyeler Birliği seçimlerinde belde belediyeleri de oy kullanabilsin.’ Doğu ve İç Anadolu’da yoğun olarak onda olan belde belediyelerinden istifade etmek suretiyle bu yapıların başkanlıklarını bize vermemeyi göze alıyorlardı ama o günlerde hem CHP’nin takındığı tutum hem milletimizin bize göstermiş olduğu güven ve o konuda kendilerine yaptığımız net ve sert uyarılar buna yeltenmemelerini sağladı.

3 ay dayanabildiler ve çok yönlü saldırıyı başlattılar. Temmuz ayı yaklaşırken SGK ve vergi borçları açısından belediyelerin tüzel kişiliklerine geçmişten birikmiş -şunu hepimiz biliyoruz ki her seçim döneminde af çıktığı için ve bu af çıktığında borcu olmayan belediyeler, yani SGK ve vergi borcunu ödemiş olan belediyeler diğerleri tarafından ‘Bizim gibi ödemeseydin, o faizi oraya vereceğine millete hizmet ederdin’ öğrenilmişliğiyle çok sayıda belediyede ama bilhassa AK Partili belediyelerin tamamında SGK ve vergi borçları dağ gibi bekliyordu.

CHP’li belediyelerin çoğunda meclis çoğunluğu olmadığı için, borçlanma yetkisini de meclis vermediği için, millete hizmet vermek için bankadan borç dahi alamadıkları için vergiyi ve SGK’yı ödemek yerine onu ileriye bırakarak acil hizmetleri görmeyi tercih ettiler. Bunun böyle olduğunu benden daha iyi Tayyip Bey biliyor. Bunun böyle olduğunu benden daha iyi Tayyip Bey biliyor. En borçlu belediyelerin AK Parti’li belediyeler olduğunu, CHP’de bulunan büyükşehirlerin de borç stoğunun AK Parti döneminden geldiğini hepimiz biliyoruz zaten. Tuttu bunu yaparak belediyelerin özellikle AK Parti döneminde borçlar birikmiş…

Yani yemeği AK Parti yemiş, hesabı faiziyle birlikte CHP’den bir kere daha alacak. Bu talimatı verdi, gerçekten zorlandık. Gerçekten kapalı oturumda ifade edilen rakamlar, yapılandırılsaydı, faizleri kaldırılsaydı, eşit taksitlere bölünseydi inanılmaz hizmetlere dönüşecekti. Bugün yapılanların fevkinde hizmetler yapılacaktı. Ama mazeret bilip de hizmeti durdurmadık. Arkadaşlar, güçlü mali disiplinleriyle bu işleri aştılar. Şimdi geldi belediye iştiraklerinde de kanunen yapamaz. Kanun çıkarması lazım. Meclis’e getirdi, geri püşkürttük. Cumhurbaşkanlığı Kararı’yla… Adım gibi biliyorum, Anayasa Mahkemesi bozar kanun yapsa.

Kanun yapmıyor, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi de yapmıyor. Karar yapıyor ki Danıştay’dan bozduramayalım diye. Böyle uyanıklıklarla belediye şirketlerine yöneliyor. Temel amaç, belediye şirketleri çalışana maaş ödeyemesin. Çöp aksasın. Biraz önce övündüğümüz sosyal yardımlar aksasın. Sanıyor ki bu olunca CHP, milletin gönlünde edindiği yerden düşecek. Sayın Erdoğan açıkça söylüyorum. Bunu yaptığında milletin gönlünden biz düşmeyiz. Biz geçmişte de nasıl bu işlere kalkıştığınızda kocaman afişlerle tam sizi şikayet edecekken, son gece korkup da geri çektiğini uygulamaları hatırlatırım. Bu yaptığınızı Türkiye’de duymayan bir kişi bile kalmayana kadar milletimize en güçlü şekilde anlatırız. Sizin bu yaptığınız döner yine sizi vurur.

CHP, hizmet aksarsa, aksatanın siz olduğunu anlatacak kabiliyette okuduğunu anlayan, duyduğunu anlayan, bunu çok iyi anlatabilen bir örgüte, üyelere ve seçmen yapısına sahiptir. Türk milleti de bir iş aksıyorsa, o işi gerçek aksatanın kim olduğunu görürse onu gönlünden düşürür. Siz 31 Mart’ta milletin gönlünden düştünüz. Milletin gönlünü kazanmanın yolu çelme çakmak, çirkef atmak, tekere çomak sokmak olamaz. Millet sizi bu hareketlerle tekrar dönlüne koymaz. Ama bu hareketler yerine hizmette yarışmak, mesela ‘Kreş mi yapıyorlar? Biz de bütün mahallelere kreş yapalım’ deseniz.

‘Yurt mu yapıyorlar? Bütün öğrencilere yurt yapalım’ deseniz veya ‘Sosyal yardım mı? En alasını yapalım’ deseniz, ‘Asgari ücreti 35-40 bin yapalım’ deseniz o zaman milletin gönlüne girmek mümkün olur. Biz milletin gönlünden düşmeyiz ama siz bu sefer gözünden de düşerseniz. Gönülden düşenin, gönüle girme ihtimali vardır. Ama bu millet gözünden düşene dönüp bir daha bakmaz. Bunları yapın. Kötülüğü yapın. Milletin gözünden düşün. Bir daha da millet dönüp size bakmasın. Ben bu yaptıklarınızın hepsinin arkasındayım.

Yapın Tayyip Bey. Milet görmüyor mu? Tekirdağ’da Süleymanpaşa Belediyesi bizdeyken, borçlara karşı yapılandırmayı reddet, bir dönem kendi hatamızdan size kaybettik. Borçların hepsi ödenmiş. Ne kadar iyi dedik. ‘Dört tane arsa vermişler’ dediler. Dedim helal olsun belediye başkanına. Arsayı vermiş, borcu sildirmiş. Dediler ki ‘üstünde cami de var ama’. Eğer belediye AK Parti’li ise belediyeye üstünde cami olan arsayı, arsa bedeli üzerinden borçlardan düşen ama CHP olunca tüm tekliflere karşı ‘Aman ha bunlara yağmurlu havada su vermeycektik.

Saray’dan talimat böyle’ diyen bir kamu yönetimi anlayışı var. Şimdi arkadaşlarımız bundan sonraki dönemde bütün yapıcılıklarıyla, bütün iyi niyetleriyle, kamu görevlilerinin devlet memuru olduğuna inaçlarını muhafaza ederek, bir partinin memuru olduklarını asla onlara yakıştırmadan, AK Parti ve MHP’li belediyelere yapılanların bir benzerlerini talep ederek, en iyi diyalog zeminini sürdürmeye devam edecekler. CHP’nin belediye başkanları kavga eden, sorun çıkaran, inatlaşan değil, diyalog kuran, sorun çözen ve kamu yöneticileridir.

Bu çizgimizin dışına çıkmaya, Tayyip Erdoğan’ın yaptıklarının hiç bir tanesi ve bize yaptıklarının hiç bir tanesi bu çizginin dışına çıkmamıza sebebiyet vermeyecektir. Kapalı oturumda da belediye başkanlarımızın sıkça ortaya koyduğu bu irade, benim açımdan da son derece kıymetlidir. Milletimiz bilsin ki SGK ve vergide birikmiş yıllardır faizi birikmiş ve şimdi CHP’li belediyelerde alacaklarından keserek yani vereceği maaştan, yapacağı kreşten keserek, dağıtacağı etten, sütten, çocuk bezinden keserek, CHP’den kesilenlerin aslında iflahı kesilmiş milletin gırtlağından, sofrasından, evladından ve huzurunda kesilmeye çalışıldığını görmek gerekiyor.

”İğrenç bir iftirayı, kirli ellerle üzerimize sürmeye çalıştılar”

Bu tartışmalar yetmezmiş gibi bir de CHP belediyeciliği sandığınız gibi şeffaf, sandığınız gibi temiz bir belediyecilik değilmiş algısını yerleştirmek için bir kumpasın içerisinde girdiler ama çıkamadılar. Kendilerine bir dönem nasıl kazanıyorlar diye sorulduğunda ‘Çalıyor ama çalışıyor’ diye lakap bile takılmasına bıyık altından gülüyordu bunlar. Millet o çalmaların çalışma ile örtülmediğini ve artık o arsız yaklaşımların hizmetleri nasıl aksattığını görünce bunları gerekli cevabı vermişti. Şimdi ‘biz temiziz’ diyemeyenler, ‘tencere dibin kara, seninki benden kara, CHP’de bizim gibi. Onlar da aslında temiz belediyecilik yapmıyor’ gibi iğrenç bir iftirayı, kirli ellerle üzerimize sürmeye çalıştılar.

Bu tartışmanın adı geçtiğimiz aylarda konser tartışmasıydı. Bilmiyor mu elimizdedir, bizden daha pahalıya konser yapan 46 tane AK Parti belediyesi vardır. Bilmiyor mu onları söyleyeceğimizi? Ama dediği, ‘Biz yapıyoruz ama onlar da yapıyor’ Oysa şunu ifade etmek isterim ki aramızda fark şudur, AK Parti’nin de güvendiği şudur; Kirlenirken birinciliği beyaza verdiler. Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler. Bu CHP’nin beyaz olduğunu kabul edip, kendisinin kir tutmadığı gerçeğini de içselleştirmiş bir anlayış.

Bembeyaz bir A4’e kurşun kalemle bir nokta koysam yüz metreden görünür. Bizim zaten gri kağıdımız. Üzerine yazsam ismini, o bile okunmaz mantığıyla bize kara çalmaya çalıştılar. Bunlar ispatlandı ve net olarak söylendi ki biz ne teftişten korkarız ne de yaptığımız işten şüphemiz var. Son derece açık, son derece şeffaf. Karşılaştırıldığında AK Parti’nin yaptıklarından kıyaslanmayacak kadar ve hem ölçeği açısından hem de yapılan iş açısından, hizmet açısından belediye başkanlarımızın veremeyeceği hiçbir hesabın olmadığı ortaya çıktı o yüzden sustular. Yoksa susar mı? Altı ay konuşması lazım.

Sayın Erdoğan’a bizim millete veremeyeceğimiz hiçbir hesabın olmadığını söyleyerek şunu söylüyorum; Biz hesap sorduracaksanız, ilk önce çok güçlü delilleriniz ve çok temiz, özgüveni yüksek ekibinizin olması lazım. Ben bunu yapabiliyorum. Bunu yapamadığınızı, konser meselesi ortaya çıktıktan bir hafta sonra hep beraber gördük. Bir hesap soracaksanız, Bülent Arınç’ın deyimiyle ‘Ankara’yı parsel parsel satanlardan ya da kendi ifadenizle İstanbul’a ihanet edenlerden’ sormaya başlayabilirsiniz. Siz sormazsanız, biz soracağız. Önceki dönemlerdeki yolsuzluklarıyla ilgili İstanbul Büyükşehir’in 36, Ankara Büyükşehir’in 40, memleketim Manisa’yı sadece örneklendiriyorum; 8 dosyayı dört başı mamur hazır ettiklerini ama bu konuda ne savcıların ne de kamudaki yargı organlarının parmak bile kıpırtatmadığını bir kez daha ifade etmek isterim.

Baktılar ne yaparlarsa yapsınlar olmuyor. Bu kez seçimle kazanamadıkları belediyeleri masada çalmak için harekete geçtiler. Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atamaya kalktılar. Bir şafak operasyonunda kamu kurumu olan belediyenin kapısını balyoz ile kırıp, eş zamanlı olarak belediye başkanımız olan Ahmet Özer’in evine çilingir ile balyozla gidip, sese uyanıp kapıyı açan eşini ittirip, uyandırılmasına bile izin vermeyerek, onurunu kırmaya çalışarak kendisini gözaltına alanlar ve o gözaltıyı FETÖ’nün ilk döneminde olduğu gibi avukatsız yapanlar, oradan sözde topladıkları sözde delillerle yalandan tutuklama yapanlar, tutuklamasına yapılan itirazın diğer mahkemede ‘bunda tutuklanacak bir şey yok ama bir gizli tanık var’ demesiyle yeni bir faza girdiler.

Attıkları yalanların arkasından çekildiler, sürdürmediler. Şimdi bir gizli tanık eliyle tek sanıkta bir aydır, 200 sanığa dört günde iddianame yazdım’ diye böbürlenen bir savcı, tek bir sanığa bir aydır iddianame yazamıyor. Ben buradan Ahmet Özer’i selamlayacağım ama Ahmet Özer‘i şöyle selamlayalım. Sevgili kızı Serap ve değerli oğlu Serhan aramızda. Onların şahsında Ahmet Başkan’a bu salondan selam yolluyoruz. Ahmet Başkanımızın arkasındayız, Ahmet Özer suçsuzdur, evlatları da ailesi de Cumhuriyet Halk Partisi ailesi de Ahmet Özer‘le gurur duymaktadır.

Ardından biraz önce bu kürsüde olan Ovacık Belediye Başkanı. Üç dönemdir kazanır, üç dönemdir. Tunceli’ye giden bilir, bir elinde parti bayrağı bir elinde Türk Bayrağı olan, ağzından gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü düşürmeyen, en zorlu dönemlerde hizmet vermiş ve hep ama hep mağdurun yanında olmuş garibanın yanında olmuş, çalışkan, namuslu hepimizin gözbebeği biridir Mustafa Sarıgül. Ve bu Mustafa Sarıgül bundan 12 yıl önce, savcının ricasıyla, ‘Biz götürürsek askerlerimiz şehit olur, sen bir konuş.

Zaten aile CHP’li, sen bir konuş, siz götürün’ dedikleri bir cenazeyi belediyemiz götürdüğü için CHP’li aileye taziye yaptığı için ve ölenin suçu üzerinden anası, babası, taziye yapan komşularının sorumlu tutulduğu bir süreç bundan iki yıl önce akıllarına geldi. On yıl sonra dava açtılar. Yargıladıkları hemen herkes beraat etti. Elinde belediyesi var diye, kayyum atamaya bahane olabilir diye Mustafa Sarıgül’e ceza verdiler. Ona ne ceza verirlerse versinler, o kendi ailesinin de Ovacık’ın da Tunceli’nin de Cumhuriyet Halk Partililerin de vicdanında suçsuzdur, tertemizdir, bu partinin bir evladıdır. Onu da saygı ile selamlıyorum.

Buradan bir teşekkür, hep eleştirilerde bulunduk, bir teşekkür: Çok büyük bir kısmı muhalefete, bir kısmı da iktidarın küçük ortağına gelecek. Bu yaşananların hepsi OHAL’de çıkarılmış bir kanun hükmünde kararnamenin ürünüdür. Külliyen kanunsuzdur, hukuksuzdur, Anayasa’ya aykırıdır. Daha soruşturma açılırken, yani içinizden herhangi birine bir terör örgütünün adını anarak soruşturma açıldığı gün kayyum atamayı meşrulaştırır. Belediye meclisini ‘Hepiniz teröristsiniz, vekili de oradan seçmeyeceğim’ der ve bunu iki ayda bir sürdürürler. Buna, zaman zaman kavga eden, bir birinden ayrı düşünen, bugüne kadar hiçbir konuda bir araya gelmemiş Meclis’teki bütün partiler bir araya geldiler.

Cumhuriyet Halk Partisi’nin yanında DEM’in, İYİ Parti’nin, Saadet’in, Gelecek’in, DEVA’nın, Demokrat Parti’nin, Yeniden Refah’ın, Emek Partisi’nin ve Türkiye İşçi Partisi’nin birlikte imza attıkları bir teklifle, bu kayyum uygulamasına son verecek teklifimizi Meclis’e ilettik. Evveli gün de Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı bir kanun yoluyla bu kayyum işinin ortadan kaldırılabileceğini söyledi. Ben bu kadar olumsuzluk içinde saray bütün hesaplarıyla muhalefeti parçalamaya çalışırken, hele hele kayyum meselesinden muhalefeti birbirine düşürmeye hesap ve kitap kurulmuşken, bu hesabı bozan tüm siyasi partilerin genel başkanlarının şahsında kurumsal kimliklerine, üyelerine yürekten teşekkür ediyorum oyunu bozdukları için.

Milliyetçi Hareket Partisi’ne de diyoruz ki bu sefer bu değerlendirme, samimiyse ve eğer ittifak ortağınızın her dediğine, her yaptığına bugüne kadar verdiğiniz kayıtsız ve Meclis tarihi için takdire şayan desteğe bu sefer iktidar partisinden bir seferlik istediğiniz bu yaklaşıma destek bulabilirseniz, Türkiye’yi büyük bir ayıptan, demokrasimizi büyük bir cendereden kurtarmış olursunuz. Milliyetçi Hareket Partisi’nin o yaklaşımını da kıymetlendirdiğimi ve dikkatle takip edeceğimizi, bu hafta içinde de kendileriyle temas kuracağımızı bir kez daha ifade etmek istiyorum. Hiçbir hamleden sonuç alamayanlar, bu işlere kalkıştılar, bugün de bir benzer durumla karşı karşıyayız. Aldılar, hiçbir şey dememişler. Dün tutukladılar, ‘Gizli tanık var’ demişler.

Burada yaşanan, Ahmet Özer’in yaşadığından ya da daha önce gizli tanık iftiraları ile görevinden alınan belediye başkanlarının yaşadıklarından farklı değil. Örneğin, Diyarbakır Belediye Başkanı, doktordu, bir yıldır milletvekiliydi. Bir yıl önce temiz kağıdı almıştı. Bir kez daha temiz kağıdı aldı, belediye başkan adayı oldu. Seçim gecesi soruşturma başlattılar, ‘Gizli tanık var’ diye. Gizli tanık ifade verdi, ‘Bir teröristi şu özel hastanede ameliyat etti’ diye. Ceza verdiler. Ceza istinaftan da onaylanıp Yargıtay’a gitti. Yargıtay’a savunma avukatları, o ifadeyi veren kadın gizli tanığın o akşam İstanbul’da bir başka özel hastanede kamera altında altı kere koridordan gelip gidip bir ameliyathanede bir başka hastanın ameliyatına eşlik ettiğini ispatladılar.

O kadar berraktı ki görüntüler, o kadar netti ki Selçuk Mızraklı’nın o dakika serbest bırakılmasını beklersiniz. Kararı bozdu Yargıtay ama tutukluluk haline devam ettirdi. Ameliyathaneden başka bir gizli tanık buldular arkadaşlar. O gizli tanıkla şimdi dosya tekrar Yargıtay’a yollandı. O kadın ve o ifade yalanmış ama ‘Paspas yapan birini bulduk. Selçuk Mızraklı bu ameliyatı yapmış’ diyorlar. Gizli tanık böyle bir ahlakın ürünüdür. O yüzden Ahmet Özer’i de Remzi Çalışkan’ı da ve onların şahsında aslında onların hizmet etmek, yüzünü güldürmek zorunda olduğu hem Esenyurtluları, hem Genel İş’in emekçilerini bir kez daha buradan onların şahsında saygı ile selamlıyoruz.

Biraz önce kreşlere nasıl saldırdıklarını ifade etmiştim. Bir tane kreş açmamışlar, 653 kreş açtık. Yazı yollamışlar, ‘Kapatın’ diye. Millete şikayet ettik. Kadınlar geldi, İstanbul’da isyan ettiler. Ekrem Başkan’ın karşısına geçmiş diyor ki, ‘Siz bu kreşi açtınız, ben 20 bin lira kreş parası bulamıyordum. Çocuğu kreşe verdim, işe gittim. Allah sizden razı olsun’. İşte o kadın ile uğraşan bir akıl var. O akıl ‘Kreşleri kapatın’ dedi. O kadın onun ağzını kapatınca ‘Biz kreş demedik, ilkokul dedik’ dedi. Yazıya rağmen. ‘Zaten bu CHP kandırıyor.

Kreş ve gündüz bakım evi diye bir şey olmaz’ dediler en son. Ben de öğrendim ki en son Cumhurbaşkanlığında, sarayda, külliyede kreş ve bakımevi varmış tabelası kocaman, önünde de Emine Hanım’ın resmi var. ‘Milli Eğitim Bakanlığı bu sefer aynı yazıyı Cumhurbaşkanlığına yollasın’ derken ‘İki nüsha yazsın’ dediler. Çünkü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın kreş ve çocuk bakım evi var, önünde de Murat Kurum’un fotoğrafı var. Bir tane de oraya yollasın. Ama Murat Kurum kreşe karşı değil ki. ‘Ben İstanbul’a belediye başkanı olursam her mahalleye bir kreş açacağım’ diye billboard asıyordu. Şimdi ‘Kreş olmaz, gündüz bakımevi olmaz, hiçbiri olmaz. Vatandaşı memnun etmeniz olmaz, baş edemiyoruz. Size de yaptırmayız’ bakış açısı var.

Ama şunu söyleyelim. Cumhuriyet Halk Partili belediyeler şu anda 653 olan kreş sayısını en kısa zamanda, birkaç ay içinde 1000’e çıkaracaklar, milletimize müjdeler olsun. Biz buradan ülkenin üzerine kabus gibi çökmeye çalışan bu kötülük şebekesine karşı açıkça meydan okuyoruz. Meclis toplantılarını, ihalelerini canlı yayınlayan belediyelerimiz tertemizdir, kir tutmaz. Devletten temiz kağıdı alıp, milletin oyu ile seçilen belediye başkanlarımıza uydurduğunuz suçlamalar yapışmaz. Sizin döneminizde, sizin döneminize göre 4-5 kat artan sosyal yardımlarımız ilaç gibidir; milletin dertlerine derman olur.

Kapatmak istediğiniz kreşleriniz ana kucağı gibidir, sarar sarmalar. Kent lokantalarımız Halil İbrahim sofrasıdır; paylaştıkça, bölüştükçe büyür. ‘Anne Kartımız’ fedakar annelere rahat bir nefes aldırır; kaygıları, dertleri hafifletir. Tarikatların kucağına ittiğiniz gençler için açtığımız öğrenci yurtlarımız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün baba ocaklarıdır, baba evidir; kapısından girene güven verir. Öğrencilerimize karşılıksız verdiğimiz burslar, yardımlar hızır gibidir; zor zamanda imdada yetişir. Yaşlılara verdiğimiz evde bakım hizmetleri hayırlı evlat gibidir; her gün gelir, düzenli gelir.

Emekli evlerimiz güçten düşen yaşlılarımız için evladının evidir; kapıda elleri öpülür, sımsıcak bir sarılma ile buyur edilir, hep birlikte çaylar ve kahveler içilir. Çiftçiye, besiciye verdiğimiz destekler toprağa düşen bir tohum gibidir; yeşerir, büyür, serpilir ve mahsule dönüşür. Dalında kalan mahsulü üreticiden alıp, yoksula dağıtan belediyelerimizin yaptığı şey iyilikte yarışmaktır. Bizim sosyal belediyecilik anlayışımız coşkun bir ırmak gibidir; hem yatağına, hem çevresine hayat ve bereket taşır. Bunu milletimize taşıyanlar, yüreğinde sadece gurur taşır. Onlara atılan iftiralar vız gelir, tırıs gider. Hepinizle gurur duyuyoruz çok değerli belediye başkanlarımız.

Millet bize 31 Mart’ta bembeyaz sayfalar açtı. Eskisinden memnundu, yenisini açtı. Kimimize ilk sefer açtı. Bizim belediyelerimiz bembeyaz kağıt gibi. Ama AK Parti’nin belediyeciliği kir kaldırıyor, koyu, gri bir kağıt gibi. Bütün renkler kirlenirken, birinciliği beyaza verirler. AK Parti buna güveniyor. Bizim bu konudaki özenimizi, dikkatimizi en üst düzeyde tutmamız lazım. Bugüne kadarki gibi en üst düzey dikkatle devam etmemiz gerekiyor. Çünkü sizler Türkiye ittifakının belediye başkalarısınız. Her görüşten seçmenden oy aldınız. Herkese ayrımsız hizmet veriyorsunuz. Ama iktidar bu salona kayyumla saldırmaya çalışıyor. Belediyelerin gelirlerini keserek saldırmaya çalışıyor. Mallarına haciz getirerek saldırmaya.

Kumpasla, iftira ile saldırmaya çalışıyor. Bir topyekun saldırı başlattıklarına göre milletin temsilcilerinin yanıtı da topyekun olmalıdır, topyekun olacaktır. Bugün olduğu gibi buna karşı topyekun mücadele verilecektir.Önemli olan bu iftiralardan yılmamak, bunların yaptığı iftiralara aldırmamak ve bunlara karşı büyük bir dirençle ayakta durmak, dosta güven, olmayana kaygı vermek. Bugün bu yüzden burada toplandık hep beraber. Hem Ahmet Özer’e hem Mustafa Sarıgül’e sahip çıkmak için. Ya da Selçuk Belediyesi’ndeki örnek gibi yarın her birinize size özel saldırılara niyetlenenlere karşı hep bir arada durduğumuzu göstermek için.

Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi ‘Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatan toprağıdır.’ Madem ki vatan toprağının şimdilik yüzde 65’i size emanettir, o toprağı ve üzerinde yaşayanların haklarını vatanı savunurcasına savunmaya devam edeceğiz. Unutmayın ki bu kürsüden söylemiştik, tekrar ediyorum, 31 Mart‘ta çok önemli bir sınav oldu, devletle millet yarıştı, millet kazandı. Bu millet, devlet kurmuş millettir, kurdukları tüm devletlerle gurur duyuyoruz ve kurulmuş son devlettir, ilelebet yaşatmaya kararlıyız. Ama zaman zaman devleti yönetenler, bu onurlu göreve sahip olanlar, güçten zehirleniyorlar.

Ve bazen devletin başına geçip millete buyruk veriyorlar Kenan Evren’in yaptığı gibi. Kenan Evren yaptı millet dinlemedi, Kenan Evren dediğini değil, kendi bildiğini seçti. Zaman zaman 28 Şubat sürecinde bütün haksızlıklara rağmen ama bazen de devlet gücünü kullananlar o süreçte, gerçekten haksızlıklar yaptılar. O süreçte yapılanlardan anneanneler ve nineler zarar gördü. Orada millet, emri verenlere değil kapıdan ordu evinin kapısından sokulmayan ninelere sahip çıktı. 15 Temmuz günü devletin kılcal damarlarından ilerleyen Tayyip Bey’le farklı yollardan aynı menzile ilerleyenler vardıkları yerden bu milletin üstüne tank sürdüler, F-16 ile Meclisi bombaladılar. Millet onlara karşı da direndi ve kazandı. 31 Mart’a gittiğimizde bu kez aynı kibre Tayyip Bey kapıldı. Gazi’nin savaş meydanlarından bilgi geçsin diye kurduğu Anadolu Ajansını bir ittifakın ajansı yaptı.

”Türkiye İttifakı karşınıza dikilecek”

Hepimizin vergileriyle ayakta tuttuğu TRT televizyonunu AK Parti’nin televizyonu yaptılar. Devletin kaymakamının ilçe başkanı, valisini il başkanı kıldılar. Milletin karşısına geçip ‘Bunları seçeceksiniz’ dediler. Millet onların karşısına geçti, ‘Bunları seçeceğim’ dedi. Şimdi milletin tercihine ama kayyumla ama para keserek ama iftira ederek yine istikamet dayatmaya çalışıyorlar. Önümüzde bir kez daha buna hiç şüphe yok ki bir kez daha çok daha acımasızca, çok daha sert, çok daha gözü dönmüş bir şekilde, karşımıza devleti tüm kurumlarıyla dikecekler. Biz devlet çağırınca askere gidenleriz, biz devlet çağırınca vergisini verenleriz, biz bu devlet kurulsun diye dedeleri can verenleriz, biz bu devlet ayakta kalsın diye gerekirse can verecek olanlarız. Ama madem ki bu güçle devletin başına geçtiniz ve milletle inatlaşırsınız, milletin partisi halkın partisi, kurduğu ittifakı güçlendirerek, Türkiye İttifakı ile bir kez daha karşınıza dikilecek ve sizi hiç şüpheniz olmasın ki bir kez daha ve son kez yenecektir.

Türkiye İttifakı, gücünün milletinden, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alır. Kırmızı beyaz renkleri ile bu ülkenin bütün renklerini kuşatır. Türkiye İttifakı ki 31 Mart’taki o zaferi, zafer değil sorumluluk görmüştür. Bunu omzunda sorumluluk görüp Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini ikinci yüzyılın ilk seçimlerinde iktidar yapmak üzere bir yürüyüşe başlamıştır. Biz, hep birlikte o yolda yürüyoruz. Cebinizdeki anahtar, belediyelerinizin değil, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partinin ikinci yüzyıldaki iktidarının anahtarıdır. Yürüyün arkadaşlar, arkanızda millet var, yürüyün arkadaşlar yanınızda millet var. Yürüyün arkadaşlar. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi, iktidara yürüyor. Hep birlikteyiz, dosta güven, olmayana kaygı olsun ki Gazinin partisi birdir, ayaktadır, iktidara yürümektedir. Hepinizle gurur duyuyorum, hepinizle gurur duyuyorum.”

Paylaşın

Özgür Özel’e “Akın Gürlek” Soruşturması: Hakaret, Hedef Gösterme…

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP Lideri Özgür Özel hakkında Akın Gürlek’e yönelik sözleri nedeniyle soruşturma başlattı. Özgür Özel hakkında fezleke hazırlanması için dosya Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilecek.

CHP Lideri Özgür Özel, “Akın Gürlek, bu sarayın celladıdır, seyyar giyotinidir. Akın Gürlek’e bu bakanın gücü yetmemektedir. Savcıdır o. Bakan HSK’nın başkanıdır. Onun sicil amiridir. Ama bunların geldiği yer belli ya, aynı FETÖ’deki abileri gibi bu bakanın imamı Akın Gürlek’tir. Abdullah Öcalan’a milletvekili yollayıp da Akın Gürlek kızıyor diye ana muhalefeti belediye başkanına yollamayan bu iktidarı milletimize şikâyet ediyorum. Olmaz olsun sizin izniniz” ifadelerini kullanmıştı.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca CHP Genel Başkanı Özgür Özel hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek hakkındaki sözleri nedeniyle ‘Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Alenen Hakaret’ ve ‘Terörle Mücadele Görev Almış Kişileri Hedef Göstermek’ suçlamalarıyla soruşturma başlatıldı.

Özel, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’i sıklıkla eleştirerek hakkında “Seyyar giyotin” ifadesini kullanmıştı. Soruşturma ise yerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’i Silivri Cezaevi’nde ziyaret eden Özel’in bugün kullandığı “Onurunla simit sat. Ama insanların geleceğiyle oynama, bir ülkenin geleceği ile oynama. Aparat olma” sözlerinin ardından geldi.

Başsavcılığın açıklaması şöyle: “Cumhuriyet Başsavcılığımızca 28. Dönem Manisa Milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel hakkında 26 Kasım 2024 tarihinde partisinin TBMM’ndeki grup toplantısında ve 29 Kasım 2024 (bugün) tarihinde Marmara Ceza İnfaz Kurumları önünde yaptığı basın açıklamasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcısına yönelik sarf ettiği sözler nedeniyle ‘Kamu Görevlisine Görevinden Dolayı Alenen Hakaret’ ve ‘Terörle Mücadele Görev Almış Kişileri Hedef Göstermek’ suçundan resen soruşturma başlatılmış olup gerekli tespitlerin yapılması akabinde soruşturma evrakı ilgili hakkında fezleke hazırlanması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilecektir.”

Özgür Özel ne demişti?

Özgür Özel, bugün yaptığı açıklamada şunları demişti: “Akın Gürlek cürmün kadar kadar yer yakarsın, cürmün kadar. Yazıklar olsun ki gücünü diplomandan değil sahiplerinden, talimat vericilerden alıyorsun. Akın Gürlek, gün gelir Özgür Özel yine burada dimdik durur ama sen yurt dışında kim bilir nereden, Twitter hesaplarından sosyal medyadan bize saldırırsın bu sefer. Ya da o günlerde bu yaptığın hukuksuzlukların cezasını çekersin. Bak sen bir hukuksuzluğa tabi olsan senin de hakkını biz savunuruz.

Buradan Akın Gürlek‘e sesleniyorum: Hukuk içine dön, anayasa sınırları içine gir, verilen talimatlarla suç işleme, bundan sonra senin de hukuki ortamdaki güvencen biz olalım. Tövbe et, istiğfar et ve istifa et. Çekil, kamuoyunda de ki, ‘Bir yanlışın içindeydim, pişmanım.’ Geleceğinin güvencesi biz olalım. Sana kimse dokunamaz. Eğer bu yaptıklarını itiraf eder ve istifa edersen git avukatlık yap bir köşede. Onurunla simit sat. Ama insanların geleceğiyle oynama, bir ülkenin geleceği ile oynama. Aparat olma. Seni uyarıyorum. Ve bugün Akın Gürlek‘te simgeleşen talimatla yargıyı siyasi amaçlarına alet edenlere söylüyorum: Akın Gürlek gibi aparatları kullanarak bizimle baş edemezsiniz. Biz size teslim olmayız. ”

CHP’den ‘Özel’e soruşturma’ açıklaması

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gökan Zeybek, Özgür Özel hakkında soruşturma başlatmasına ilişkin açıklama yaptı. Zeybek, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel hakkında başlatılan soruşturma, yargının mevcut iktidar tarafından suistimal edildiğinin büyük bir kanıtı, en güncel örneğidir. Yargı bağımsızlığını, siyasetin mahkemeler üzerindeki etkisini ve hukuk normlarının yok sayılmasını eleştirmek, bunların çok büyük problemler olduğunu telkin etmek ne zamandan beri ‘hakaret’ suçuna örnek oluşturur oldu?

Hiçbir yönüyle hukuki açıklamasını yapamadığınız Esenyurt demokrasi darbesi gibi, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e açılan bu soruşturma da, Sayın Genel Başkanımızın ifadelerini doğrular niteliktedir. Bu kirli girişimler bizler için yok hükmündedir. 101 yıllık çınar Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanına, Sayın Özgür Özel’e yönelik bu adımlar kimsenin haddine değildir. Genel Başkanımızın yanındayız.”

Paylaşın

CHP Ve Dem Parti’den Ortak Açıklama: Herkesin Eşit Hissettiği Bir Ülke İstiyoruz

DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile basın toplantısı düzenleyen CHP Lideri Özgür Özel, Biz  yaşayan herkesin eşit hissettiği bir ülke istiyoruz” dedi ve ekledi:

“Bunun için de üzerimize düşen adımları atmaya hazırız. Tüm siyasi partilerin birbirleriyle diyalog kurabilidiği bir süreci hep beraber yaşamak isteriz. Bu konuda geçmişten gelen tüm kötü tecrübelere rağmen tarihsel tutarlılığımızdan farklı bir noktada değiliz”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel CHP Genel Merkezi’nde bir araya geldi.

DEM  Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, beraberindeki heyet ile CHP Genel Merkezi’ne geldi. CHP Yurtiçi ve Yurtdışı Örgütlemeden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ensar Aytekin, Eş Genel Başkanları kapıda karşıladı.

Hatimoğulları ve Bakırhan daha sonra CHP’nin toplantı salonuna geçti. Özgür Özel’e Genel Sekreter Selin Sayek Böke ve Genel Başkan Yardımcısı Gökçe Gökçen de eşlik etti. Basına verilen fotoğraf ve görüntünün ardından görüşme başladı. Görüşmenin ardından ortak basın toplantısı da düzenlendi.

Burada konuşan Bakırhan, “Kayyum, yönetim biçimine doğru ilerliyor. Bu mesele sadece DEM Parti’nin değil, hepimizin meselesidir. Yasal düzenlemeler yapılarak bu kayyum sorunundan kurturulur. CHP’nin bu konuda ortaya koyduğu pratik değerliydi. Bu ülkeyi umarım bu ayıptan kurtarabiliriz” dedi.

Bakırhan, PKK lideri Abdullah Öcalan ve DEM Parti’nin görüşmesine ilişkin Adalet Bakanlığı’na yapılan başvuruya ilişkin kendisine sorulan soruyu yanıtladı. Bakırhan, “Başvurumuzu yaptık ama henüz resmi bir yanıt gelmedi. Olumlu bir yanıt gelmesini umuyoruz. Önemli olan oraya kimin gittiği değil, orada ne söylenildiği ve ne düşünüldüğüdür. Bekliyoruz” diye konuştu.

Ardından CHP lideri Özgür Özel konuştu. Özel, yeni süreç hakkında “Samimiyetle ve şeffaflıkla davranılırsa Türkiye 40 yıldır çözemediği ve hepimize çok acılar yaşatmış bir sürecin toplumsal barış sürecine dönmesi Türkiye’deki herkese kazandırır. Türkiye’yi çok sayıda riskten de kurtarır” ifadelerine yer verdi.

“Herkesin eşit hissettiği bir ülke istiyoruz”

Kayyum atamalarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Özel, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye genelinden ilk günler yaratılan algının oldukça değiştiğini ve anket değerlendirmelerinde kayyum atamanın hoş karşılanmadığını hep birlikte görüyoruz.

Bu günlerde Meclis’teki 10 muhalefet partisi bir araya geldi ve kanun teklifi verdi. Yargı süreci tamamlanmamış olanlar için yargı süreci işler. Ama görevine devam eder.

Biz yaşayan herkesin eşit hissettiği bir ülke istiyoruz. Bunun için de üzerimize düşen adımları atmaya hazırız. Tüm siyasi partilerin birbirleriyle diyalog kurabilidiği bir süreci hep beraber yaşamak isteriz. Bu konuda geçmişten gelen tüm kötü tecrübelere rağmen tarihsel tutarlılığımızdan farklı bir noktada değiliz”

Özel, bir gazetecinin Akın Gürlek’e yönelik sözleri nedeniyle kendisi hakkında başlatılan soruşturmayla ilgili sorusunu yanıtladı. Özel, “Kendisine görevi ile ilgili hakaret ettiğimi söylüyor. Sabahın köründe bir eve gitmek senin görevin mi? Öyle aynayla konuşan başsavcıdan bize de kendisine de faydası yok” dedi.

Paylaşın