CHP’de Olağan Kurultay Bir Yıl Ertelendi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM),  Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı. Toplantıda, CHP’nin  temmuz ayında yapılması planlanan 38. Olağan Kurultayı’nın bir yıl ertelenmesi kararı onaylandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplanan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM), temmuz ayında yapılması planlanan 38. Olağan Kurultay’ın bir yıl ertelenmesi kararını onayladı.

Genel Başkanın sunuşu ile başlayan Parti Meclisi’nde (PM), son ekonomik gelişmelerin yanı sıra mevcut siyasi gelişmeler ışığında siyasi tutum değerlendirmeleri, eğitim politikaları sunumu yapıldı, Parti Okulu’nun 2021 yılı raporu görüşüldü.

37. Olağan Kurultayı’nı 25-26 Temmuz 2020 tarihinde Ankara’da gerçekleştiren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yine temmuz ayında yapılması planlanan 38. Olağan Kurultayı bir yıl ertelemeyi de görüştü.

Parti Meclisi’nde (PM) ertelenme kararı onaylandı. Erteleme kararının olası erken seçim ve artan salgın şartları nedeniyle alındığı belirtildi.

28-29 Mart 2020 tarihlerinde Ankara Spor Salonu’nda gerçekleştirilmesi kararlaştırılmış olan 37. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Olağan Kurultayı , Kovid 19 pandemisi nedeniyle 16 Mart 2020 tarihinde alınan kararla ileri bir tarihe ertelenmişti.

Sonradan alınan kararla 25-26 Temmuz 2020 tarihinde Bilkent Üniversitesi Odeon’da gerçekleştirilen kurultayda mevcut Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, tek aday olarak girdiği başkanlık seçimini 1251 delegenin oyuyla kazanmıştı. Bu kurultayda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi kabul edilmişti.

Paylaşın

2021 Yılında 101 Bin 750 Esnaf İflas Etti

2021 genelinde 81 bin 159 esnafın sicilden terkinini, 20 bin 591 esnafın ise meslekten terkinini yaparak kepenk kapatmak zorunda kaldığını aktaran CHP’li Veli Ağbaba, “Birkaç yandaşı daha fazla zengin etmek için kuru bilinçli bir şekilde köpürten iktidar, 101 bin 750 esnafın iflasına sebep oldu” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Özellikle aralık ayının esnaf iflaslarının pik yaptığı ay olduğunu belirten Veli Ağbaba, “Dolar kurunun 18,40’ı gördüğü aralıkta sadece 13 bin 16 esnaf iflas etti. Yüksek döviz kuruna ve artan girdi maliyetleri nedeniyle ürün tedarikinde zorlanan esnaf, borç sarmalından kurtulmak için son çareyi ekmek teknesini elinden çıkarmakta buldu. Köpüğün maliyeti 2021 yılında esnafa açlık ve iflas olarak geri dönmüş oldu” dedi.

2021 yılında tescil edilen esnaf sayısının 2020 yılına göre yüzde 21 oranında azalarak 287 bin 550’ye gerilediği bilgisini veren Ağbaba, “Tescil sayısının azalması ve iflas sayılarında yaşanan artışlar, esnafın artık iktidarın ekonomi politikalarına güvenmediğinin de en büyük kanıtı oldu” ifadelerini kullandı.

2022’nin henüz ilk iki haftasını geride bırakmamıza rağmen zamların ardı arkasına kesilmediğine vurgu yapan Ağbaba, “A’dan Z’ye tüm girdi maliyetleri ikiye katlanmış durumda. Henüz kepenk kapatıp, iflasını ilan etmemiş esnaf ise; hem bankalara borçlu hem BAĞ-KUR primlerini yatıramaz haldeler” dedi.

En düşük Bağkur priminin 1726 TL’ye yükseldiğini, esnafın elektrik ve doğalgaza gelen zamlar nedeniyle dükkânında müşterisini karanlıkta karşılamak zorunda kaldığını aktaran Ağbaba’nın konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklama şöyle;

“Esnaf ve Sicil Gazetesi verilerine göre; 2021 yılının genelinde meslekten ve sicilden terkinini yaparak iflas eden esnaf sayısı en az 101 bin 750 olarak kayıtlara geçti. Birkaç yandaşı daha fazla zengin etmek için kuru bilinçli bir şekilde köpürten iktidar, 101 bin 750 esnafın iflasına sebep oldu.

2021 yılının genelinde 81 bin 159 esnaf sicilden terkinini, 20 bin 591 esnaf ise meslekten terkinini yaparak kepenk kapatmak zorunda kaldı. Toplamda 101 bin 751 esnafın iflas ettiği 2021 yılında Aralık ayı, esnaf iflaslarının pik yaptığı ay oldu. Dolar kurunun 18,40’ı gördüğü aralık ayında sadece 13 bin 16 esnaf iflas etti.

Yüksek döviz kuruna ve artan girdi maliyetleri nedeniyle ürün tedarikinde zorlanan esnaf, borç sarmalından kurtulmak için son çareyi ekmek teknesini elinden çıkarmakta buldu. ‘Köpüğün’ maliyeti 2021 yılında esnafa açlık ve iflas olarak geri dönmüş oldu.

Ekonomik krizin pik yapması ve piyasalarda yaşanan güvensizlik neticesinde 2021 yılında tescil edilen esnaf sayısında da azalmaya neden oldu. 2021 yılında tescil edilen esnaf sayısı 2020 yılına göre yüzde 21 oranında azalarak 287 bin 550’ye geriledi. Tescil sayısının azalması ve iflas sayılarında yaşanan artışlar, esnafın artık iktidarın ekonomi politikalarına güvenmediğinin de en büyük kanıtı oldu.

‘Esnaf köşeye sıkışmış durumda’

2022 yılının henüz ilk iki haftasını geride bırakmamıza rağmen zamların ardı arkasına kesilmedi. A’dan Z’ye tüm girdi maliyetleri ikiye katlanmış durumda. Henüz kepenk kapatıp, iflasını ilan etmemiş esnaflar ise hem bankalara borçlu hem BAĞ-KUR primlerini yatıramaz haldeler. En düşük bağ kur primi 1726 TL’ye yükselmiş durumda.

Esnaflar, elektrik ve doğalgaza gelen zamlar dükkânında müşterisini karanlıkta karşılamak zorunda kalıyor. Esnaf pandemi sürecinde çektiği kredilerin faizleri ve piyasaya olan borçları yüzünden adeta köşeye sıkışmış durumda. Esnaf, bugün sattığı ürünü yarın aynı fiyatla yerine koyamamaktan şikâyetçi.  Halen bir umut evine ekmek götürmek için bekleyen, ekmek teknesini terk etmeyen esnaf ise esasında yaşadığı sıkıntılar göz önüne alındığında fiilen iflas etmiş durumdadır.”

Paylaşın

Davutoğlu, Akşener Ve Kılıçdaroğlu’na ‘Yeni İttifak’ Önerdi

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, yaklaşık 10 gündür Millet İttifakı ortakları CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener arasında “ev ziyareti” ve “akşam yemeği” buluşmaları ile adeta mekik dokuyor.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; Görüşmeye ilişkin olarak parti genel merkezlerinden, liderlerin ülke meselelerini görüştüğüne ilişkin birkaç cümlelik açıklamalar yapıldı. Ancak kulislere yansıyan bilgiler, Davutoğlu’nun, önümüzdeki seçime yönelik olarak, partisinin de içinde yer alacağı “yeni bir ittifak tasarımı” için mesai yaptığı yönünde.

‘Sürpriz görüşmeler’ zinciri

Muhalefet partilerinin genel başkanları arasında karşılıklı olarak, heyetler halinde genel merkez ziyaretleri uzunca süredir yapılıyor. Ancak son dönemde dikkat çeken ise haberciler tarafından “sürpriz ziyaret” başlığıyla duyurulan, liderlerin resmi program dışı yaptıkları görüşmeler oldu.

Bunların ilki 6 Ocak akşamı Akşener’in Davutoğlu’nu konutunda ziyaretiyle gerçekleşti ve görüşmeye ilişkin resmi bir açıklama yapılmadı. Daah sonra Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu Salı günü akşam yemeğinde bir araya geldi. Genel merkezler tarafından iki liderin fotoğrafları ile birlikte “güncel gelişmeleri değerlendirdiği” bilgisi paylaşıldı.

Bu görüşmeden bir gün sonra ise Davutoğlu, Meral Akşener’e bir kez daha “sürpriz ziyaret”te bulundu ve bu bilgi kamuoyuyla yine görüşme sonrasında paylaşıldı.

Millet İttifakı yerine yeni ittifak önerisi

Kulislere yansıyan bilgilere göre Davutoğlu’nun iki liderle başlattığı program dışı görüşmelerinin temel konusu ise “yeni bir ittifak tasarımı” üzerinde çalışılması önerisi.

Edinilen bilgiye göre, Akşener ve Kılıçdaroğlu’na yeni ittifak modeli ve bunun sağlıklı işlemesi için de bir mekanizma kurulması önerisi götüren Davutoğlu, liderlerin uzlaşması halinde bunun en kısa sürede bir deklarasyonla kamuoyuna açıklanmasını istiyor.

Davutoğlu’nun bu hamlesinin altında ise yeni kurulan bir parti olarak “Millet İttifakı’na eklemlendi” algısını engellemenin yanı sıra, seçmene güven verecek bir ittifak mekanizması oluşturulması arayışının yattığı konuşuluyor.

‘Millet İttifakı tıkandı, üst tasarıma geçilmeli’

Gelecek Partisi kaynakları, parlamenter sistemi savunan muhalefet partilerinin “iktidar ve sistem değişikliği” iddiasıyla yola çıktığını ve bunun için seçmene güven verecek bir ittifak modelinin ortaya konulması gerektiğini belirtirken, mevcut Millet İttifakı’nın yapısının bunun için yeterli olmadığını söylüyor:

“Millet İttifakı bir yere geldi ama tıkandı, durdu. Aralarında bir senkronizasyon sorunu var. Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli görüşmesi bile liderler zirvesi gibi oluyor. Fakat Millet İttifakı’nın liderleri onlardan daha az bir araya geliyor. İktidara aday olan ittifakın ortakları daha fazla bir araya gelmeli. Biz bu konudaki tavsiyelerimizi de söylüyoruz.

“Cumhurbaşkanlığı seçiminin kazanılması halinde Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilecek. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilmesinden sonra da bir seçime gidilecek ve orada da başarı sağlanması gerekiyor. Çok zorlu, sancılı bir süreç var önümüzde. Onun için ilkeleri baştan belirlenmiş, sağlıklı işlemesi için mekanizmaları oluşturulmuş daha üst bir ittifak tasarımı oluşturulması gerekiyor. Biz eğer böyle bir yeni ittifak tasarımı olursa, içinde yer alacağımızı söylüyoruz.”

‘Aday tartışması tuzağına düşülmemeli’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, muhalefeti “Kim aday olacak?” tartışması üzerinde ayrıştırmak ve çatıştırmak istediğine dikkat çeken Gelecek Partisi kurmayları, bu tartışmanın önünü kesmek için “yeni ittifak modelinin ilkeleri ve mekanizmalarının” oluşturularak bir an önce kamuoyuna açıklanması gerektiğine işaret ediyor.

Davutoğlu’nun bu görüşleri hem Kılıçdaroğlu, hem de Akşener’e ilettiği belirtilirken, iki liderin de bu önerilere sıcak baktığı vurgulanıyor.

‘Ortak deklarasyon’ önerisi

Gelecek Partisi kurmaylarının verdiği bilgiye göre Davutoğlu’nun Kılıçdaroğlu ve Akşener’le görüşmeleri önümüzdeki günlerde de “yeni bir kompozisyonla” devam edecek. CHP ve İYİ Parti liderleri ile kesin uzlaşmaya varılması halinde, “yeni ittifak tasarımı” önerisi diğer muhalefet partileriyle de tartışılacak.

Öneri konusunda iki liderle yapılan görüşmelerde önemli mesafe kat edildiğini belirten bir parti yöneticisi, BBC Türkçe’ye gelinen noktayı şöyle anlattı: “Gelecek hafta biz yine görüşmelere devam edeceğiz. Ama bu görüşmelerin biraz farklı kompozisyonu olabilir. Bu çalışmayla ilgili ortak mesaj verme yolunda çaba sarfediyoruz ve bu konuda da adım atıldı.

“Türkiye’de seçimlerde hiç kimsenin kaybettiği düşüncesine kapılmadığı, herkesin kazandığını hissedeceği bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Bu konuda seçimden önce muhalefet olarak seçmene güven verecek, ilkelerin ortaya konulduğu bir ortak açıklama yapılabilir. Bu bir deklarasyonla olabilir. Ama bunun çok gecikmeden, kısa bir süre sürede hayata geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Genel Başkanımız da bu görüşleri Millet İttifakı’nın liderlerine iletti.”

Paylaşın

CHP’den Aysel Tuğluk Serbest Bırakılsın Çağrısı

CHP Adana İl Başkanı Mehmet Çelebi, “Cezaevinde kalamayacağına dair verilen raporlara rağmen tutukluluğu devam eden Aysel Tuğluk sağlığı daha da bozulmadan tahliye edilmeli ve tedavisine uygun yaşam koşullarına kavuşması sağlanmalıdır” dedi.

CHP Adana İl Başkanı Mehmet Çelebi’den Aysel Tuğluk çağrısı geldi. Çelebi, cezaevinde hafıza kaybı yaşadığı açıklanan ve “cezaevinde kalamaz” raporuna rağmen tahliye edilmeyen eski HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un serbest bırakılmasını istedi.

Çelebi ““Hasta tutuklular çoğu zaman kaderine terk edilmekte, tedavi edilemez noktalara gelindiği zaman yoğun kamuoyu baskısı olursa fark edilmekte ya da içeride sağlık ve bakım hizmeti olanaklarından mahrum bir şekilde yaşamlarını yitirmektedirler. Birçok tutuklu eski sağlığına yeniden kavuşamayacak bir şekilde zarar görmektedir. Cezaevinde kalamayacağına dair verilen raporlara rağmen tutukluluğu devam eden Aysel Tuğluk sağlığı daha da bozulmadan tahliye edilmeli ve tedavisine uygun yaşam koşullarına kavuşması sağlanmalıdır” dedi.

Ne olmuştu?

Aysel Tuğluk, HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı görevinde bulunduğu dönemde, 29 Aralık 2016’da tutuklanmıştı. Tuğluk, hakkında hazırlanan iddianamede, DTK Eş Başkanlığı döneminde yaptığı açıklamalar ve faaliyetleri nedeniyle suçlanmıştı.

16 Mart 2018’de kararını açıklayan Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi, Aysel Tuğluk’a “örgüt yöneticisi olmak” iddiasıyla 10 yıl hapis cezası vermişti. Yapılan itirazların ardından Yargıtay 16. Ceza Dairesi de Tuğluk hakkında verilen hapis cezasını onamıştı.

Son olarak ise Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 6-8 Ekim Kobani eylemlerine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında Tuğluk için tutuklama kararı verilmişti.

Annesinin cenazesi

2017 yılında Tuğluk, annesi Hatun Tuğluk’u kaybetmiş, Tuğluk’un cenazesi vasiyeti üzerine defin için Ankara’da bulunan İncek Mezarlığı’na getirilmişti. Aysel Tuğluk’un cezaevinden izinli çıkarak gittiği cenazenin defnedilmesinden kısa bir süre sonra ilk etapta 5-6 kişiden oluşan bir grup cenazeyi protesto etmek üzere toplanmıştı.

Cenazeye katılanlar, grubun sayısının daha sonra giderek arttığını ve mezarlığa saldırmaya çalıştıklarını açıklamıştı.

Saldırıların devam etmesinin ardından toprak açılarak cenaze mezardan çıkarılmak zorunda kalmış, başka bir yere defnedilmişti. Cenazeye saldıran bir kişinin emniyette İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile fotoğrafı ortaya çıkmıştı.

Sağlık problemleri

Annesinin ölümünden sonra hafıza kaybı yaşamaya başlayan Aysel Tuğluk’un abisi Alaattin Tuğluk bianet’e kardeşinin sağlık durumuna ilişkin şu açıklamaları yapmıştı:

“Kardeşimi iyi görmedim. Soruyu 3-4 kez soruyor. Bazı şeyleri hatırlamıyor. Mesela, aileden birisini soracak. ‘Kimdi, kimdi?’ diyor. Onlar yakın insanlar, tanımaması mümkün değil. Endişem, bunun ilerlemesi, geri dönülemez bir yere gelmesi, kardeşimi kaybetmemiz… Yol yakınken, tedavi istiyorum. Bir heyet daha incelesin ve ona göre karar verilsin. Şu an 1-2 ilaç veriliyor. Yeterli değil. Tedavisi biter, sonra gider yatar.”

Aysel Tuğluk hakkında

Demokratik Toplum Partisi’nde (DTP) Eş Başkanlık yaptı. 2007-2009 yılları arasında Diyarbakır milletvekili, 2011-2015 yıllarında HDP Van milletvekili oldu.

Ayrıca HDP Hukuk ve İnsan Haklarından sorumlu eski Eş Genel Başkan Yardımcılığı görevini sürdürdü. Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı Yönetim Kurulu üyesi, İnsan Hakları Derneği Üyesi ve Yurtsever Kadınlar Derneği kurucusu oldu.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a ‘Adaylarını Açıklayamıyorlar’ Yanıtı

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, katıldığı bir etkinlikten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Cumhurbaşkanı adaylarını açıklayamıyorlar” eleştirisine, “Seçim tarihini belirlesin biz adayımızı belirleyeceğiz. Adayımızı açıklamamız için senin ‘Ben erken seçim istiyorum, sandığı getiriyorum. Bay Kemal gel sen de oy kullan’ demesini bekliyoruz” cevabını verdi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın kendine yönelik eleştirileri hakkında “Benden uzak beni eleştiriyorsun. Çıkarsın karşıma iki uygar insan gibi tartışırız. Senin taraftarların da izlerler, beni de bütün vatandaşlar izlerler. Yani hem benden çekiniyor, arkaya dolanıyor, arkadan bir sürü laf ediyor. Ya sen çık karşıma kardeşim. Otur, beraber tartışalım. Türkiye de izlesin yani. Kaybedeceğimiz bir şey yok ki zaten. İki uygar insan gibi oturur tartışırız” dedi.

Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “Edirne, İmralı’ya hesap verecek’ dedi. Sizi hedef alırken, ‘eli kanlı teröristleri güvenen siyasetçiler, Bay Kemal’ gibi. Kanda onların da payı var” ifadelerinin anımsatılması üzerine şu yanıtı verdi:

“Gidip İmralı’da masaya oturan kimdi? Şimdi İmralı’nın postacılığına soyunmuş, öyle anlaşılıyor. Posta memuru mu kendisi? Gidip tezgahı kuran, konuşan, medet uman o. Yerel seçimlerde ne yaptı? Yerel seçimlerde de ona bir akademisyen gönderdi. ‘Acaba bize oy verebilirler mi?’ diye. Selamlarını getirdi. Devletin televizyonunda bunu canlı yayınladılar. Şimdi dönüp bizi suçluyor. Ne yaparsa yapsın, beyefendi gidici artık. Millet tahammül edemiyor. Yalana, zamma, haksızlığa tahammül edemiyor. Gidecek. Beni suçluyor. Çıksın karşıma.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Zonguldak’ta Muhtarlar, STK Temsilcileri ve Kanaat Önderleri Buluşması’nda konuştu. Kılıçdaroğlu, helalleşme çağrısını yineleyerek özeleştiride bulundu ve “Bizim de yanlışlarımız oldu. Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hatamız, eksiğimiz, yanlışımız oldu. Onları telafi etmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

Ne ezen ne ezilen, insanca, hakça bir düzen’ ifadesi bu topraklarda söylendi. 84 milyon insan evlerinde huzur içinde yaşasın diye düşünülüyorsa ezenin ve ezilenin olmadığı, barış, huzur, sevginin olduğu bir toplumu inşa etmek zorundayız. Her birimiz eleştirebiliriz. Övgüde de bulunabiliriz ama şimdi her birimizin düşünme zamanı. Memleketin iyiye gitmediğini, işsizliğin olduğunu siz de ben de biliyorum. Buradan nasıl çıkarız siz de ben de düşünüyorum. Kim buradan Türkiye’yi çıkaracak? Siyaset kurumu. Siyaset kurumu dışında başka seçeneğimiz yok. Her birimizin doğuştan siyasetle ilişkisi çıkıyor.

Zonguldak’ın şöyle bir önemi var. Altında bir hazine var. Kömür diyoruz buna. 38 milyon ton kömür tüketiyoruz bir yılda. Burada kömür varken biz neden dışarıdan kömür getiriyoruz diye Zonguldaklının sorması lazım. Doğru düşünceden hareket edeceksek 38 milyon ton kömür tüketiyoruz, 35 milyonunu neden ithal ediyoruz? 1.5 milyar ton kömür rezervi var sadece Zonguldak’ta. Bunun kararını alan siyaset kurumu. İçeriden çıkarmayalım, dışarıdan ithal edelim.

Ülkenin sorunları sadece beni değil her birimizi tek tek ilgilendiriyor. Kömür çıkarırsak ne olur? Üç temel şey olur. İstihdam yaratırsınız. Kömür çıkarırken işçi çalıştıracaksınız. Eskiden burada on binlerce işçi çalışırdı. Dışarıdan getiriyorsun döviz ödüyorsun, daha yüksek para ödüyorsun. Zonguldaklı, Türkiye kazanmıyor dışarıdaki kazanıyor. Türk Lirası ile ithal etmiyorsunuz. Öyle bir noktaya geldik ki Merkez Bankası’nın rezervleri ekside. O zaman bir taşla üç kuş vurmak varken neden üç ayrı alanda negatif bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz? Bunu düşünmemiz lazım.

Sorunun çözümü çok kolay. Siyasi otorite diyecek ki ‘Yeteri kadar çıkaramazsam dışarıdan kömür alacağım’ demesi lazım. Neden biz çıkarmıyoruz, kazanmıyoruz da başkaları kazanıyor? Bu bir siyasi tercihtir. Bu tercihe doğru diyorsanız, aynı şekilde oyunuzu gidip mevcut iktidara veriniz. Bu tercih yanlıştır diyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız. ‘Biz dünyaya meydan okuyoruz’ diyorlar. İşsizle mi, eksi rezervlerle mi meydan okunur? Bir ülkenin dünyaya meydan okumasının tek yolu vardır üretim.

Demir-Çelik sektörümüz kömürü dışarıdan getiriyorlar. Uzun Mehmet’in topraklarındayız. Bu bereketi yeniden yakalamak zorundayız.

Zonguldak’ta gezdiğim zaman emeklilerle karşılaştım. ‘Emekli şehrine döndük’ diye sitem ettiler. Emekli, çalışır, alın teri döker, vergisini, sigorta primini öder, belli bir yaşa gelince de emekli olur. Diğer ülkelerin emeklileri gibi rahat yaşamak ister. Bir yasal düzenleme yapılır ve ‘Emekli milli gelir artışından pay alamaz’ diye bir kanun konuluyorsa bütün emeklilerin düşünmesi lazım. ‘Ben bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşı mıyım?’ diye düşünülmesi lazım. Emekli geçinemeyince, bayramlarda birer maaş ikramiye verin diye meydan meydan gezdim. Bütün mitinglerde söyledim. Bir ilden bir grup emekli bana telgraf çekti. ‘Biz ikramiye istemiyoruz durumumuz iyi’ dediler. Aynı emekliler şimdi aynı telgrafı çeker mi bilmiyorum. Sizin hakkınızı savunan kişiye, bizim hakkımızı savunmayın diyor bu emekli kardeşlerimiz. Bana oy verin diye değil, sizin hakkınızı bu ülkeye yaptığınız katkılar dolayısıyla savunuyorum.

CHP olarak biz sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz. İşin kolayına kaçıp da etnik kimlik üzerinden, din iman üzerinden edebiyat yaparsanız ülkeyi ayrıştırırsınız. Hanginiz anne babasını seçme özgürlüğüne sahipsiniz? Biz kimliğimizle gurur duyarız. Her kimlikten insanın bizim başımızın üstünde yeri var. İnanç üzerinden siyaset de yanlış. Kimin Allah’a daha yakın ya da daha uzak olduğunu kim bilebilir? Herkesin inancı kendi vicdanıdır. Yaşam tarzı üzerinden siyaset de yanlıştır. Siyasetin konusu manav, bakkal kazanıyor mu, emekli geçiniyor mu budur… Biz bunları bıraktık başka işlerle uğraşıyoruz. Sosyal kimlikler üzerinden siyaset yaparak olayı götürmeye çalışıyoruz.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar sorunu

Emekliye iki maaş ikramiye dedik ama biner lira verdiler. 2021’de bin 100 lira vermeye başladılar ama benim hedef iki maaş ikramiyedir.

EYT’liler neden şikayetçi? Ne kadar çok çalışırsanız o kadar az emekli aylığı alacaksınız, akıl tutulması… Bir garabet. Normali, ben daha fazla çalışır, daha fazla prim öderim daha çok emekli aylığı alırım. Bütün dünyada budur. Tek istisna var Türkiye. Çok prim ödersen daha düşük alıyorsun. O yüzden emeklilik hakkını dolduran kişi işinden ayrılıyor. Bu kanun çıkarken sendikalarımız, emeklilerimiz, işçilerimiz neredeydi? Bu Meclis’te çalışırken biz CHP olarak terk ettin ‘bu olmaz’ diye. EYT’liler haklı olarak ‘çalışamıyoruz, geçinemiyoruz’ diyorlar. Sendikaların da bunun için mücadele etmesi lazım.

Memleketin her tarafı dolar oldu, milli parayı unuttuk. Milli para itibarsız bir hale geldi. Merkez Bankası’nı 1930 yılında kurduk. Osmanlı’nın parasını basacak matbaası yoktu. Yabancılar tarafından basılırdı. Sonra 1930 yılında kendi paramızı basacak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı kurduk. Siz ekonomiyi alır yabancı bir paraya endekslerseniz, bütün fiyatları yabancı para üzerinden çözerseniz, mevduatınızı da kura ayarlarsanız bunu yapanların milliyetçiliğini ben sorgularım. Milliyetçilik, siyasi bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla taçlandırılması demektir. Ekonomik olarak güçlü değilseniz, siyasi bağımsızlığınız yoktur. Bütün fabrikaları sattık peki ne yaptık yerine? Kim üretimde güçlüyse onun parası güçlüdür. O nedenle üretim, üretim, üretim diyoruz.

‘Faizleri düşüreceğiz. Yeni bir modele geçtik’ dediler. Hangi faiz düştü? 17 Eylül’de iki yıl vadeli devlet tahlili yüzde 17.68’di faiz. Şimdi yüzde 24.41. 5 yıl vadeli devlet borçlanması Eylül ayında yüzde 17,61’di şimdi 26.44. Hangi faiz düştü? Kimin faizi düştü, kim vurgunu yaptı? 18 liradan doları bozdurup 13 liradan doları aldığın zaman milyarları kim götürdü? Araştırma önergesi verdik o da reddedildi. Benim Zonguldaklılara sözüm var. Allah’ın izniyle Millet İttifakı iktidara geldiği zaman bunu araştıracağız. Bütün soygunu milletin önüne koyacağız.

Tüketici kredisi Eylül ayında yüzde 23’dü şimdi 29.55. Hani faiz düşmüştü, hani din iman vardı, hani günahtı? Milletin derdi geçim. Bunlar tutmuyor. Her birimizin düşünmesi lazım.

“Millet İttifakı ile inşallah bu kanunu çıkaracağız”

Muhtarlar demokrasinin temel taşıdır. Bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Siz de birleşik oy pusulası yok. Eğer bir rakibiniz sizin oy pusulasınızı kabinden alabilir. Neden birleşik oy pusulanız yok? Çünkü itibar yok. Size özen gösterilmiyor da onun için. Bir mahallede veya bir köyde kimin yoksul olduğunu en iyi bilen kişi mahallenin muhtarı ya da bakkalıdır. Sosyal yardımı dağıtırken neden muhtarlar aracılığıyla dağıtmıyoruz? Muhtarlık kanuna göre bir kamu kurumu olarak tanımlanmıyor. Çünkü belediyeler sizinle ortak proje geliştiremezler. Çok sayıda kanunda muhtar adı geçer. Sizin temel bir muhtarlık kanununuz yok. Onunla ilgili bir çalışma yaptık, TBMM’ye bir kanun teklifi olarak verdik. Millet İttifakı ile inşallah bu kanunu çıkaracağız.

Size birer personel verilmesi gerektiğini ısrarla söyledim. Ben bunu söylediğim de kıyameti kopardılar. Bizim çoğu belediyemiz muhtarlara bir eleman tahsis ediyor ama muhtar o zaman belediye başkanını rahat eleştiremiyor.

Bir çalışma yapılıyor. Belediye seçimleri ile muhtarlık seçimleri ayrı ayrı zamanlarda yapılsın diye. Buna karşı çıkın, sandığa kişi getiremezsiniz. Türkiye’nin kavgaya değil, helalleşmeye ihtiyacı var. Bizim de yanlışlarımız oldu. Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hatamız, eksiğimiz, yanlışımız oldu. Onları telafi etmeye çalışıyoruz. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir. Kimin derdi varsa onunla dertleşiriz.”

‘Çıkarsın karşıma iki uygar insan gibi tartışırız’

Program çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan CHP lideri, Cumhurbarşkanı Erdoğan’ın kendine yönelik eleştirileri hakkında “Benden uzak beni eleştiriyorsun. Çıkarsın karşıma iki uygar insan gibi tartışırız. Senin taraftarların da izlerler, beni de bütün vatandaşlar izlerler. Yani hem benden çekiniyor, arkaya dolanıyor, arkadan bir sürü laf ediyor. Ya sen çık karşıma kardeşim. Otur, beraber tartışalım. Türkiye de izlesin yani. Kaybedeceğimiz bir şey yok ki zaten. İki uygar insan gibi oturur tartışırız” dedi.

Erdoğan’ın, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının açıklanmaması ile ilgili eleştirilerine ise, “Gayet güzel. Seçim tarihini belirlesin biz adayımızı belirleyeceğiz. Seçim tarihini belirlemiyor. ‘Adayınız kim?’ adayımızı açıklamamız için senin ‘Ben erken seçim istiyorum, sandığı getiriyorum. Bay Kemal gel sen de oy kullan’ demesini bekliyoruz. Söylemiyor” diye yanıt verdi.

Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “Edirne, İmralı’ya hesap verecek’ dedi. Sizi hedef alırken, ‘eli kanlı teröristleri güvenen siyasetçiler, Bay Kemal’ gibi. Kanda onların da payı var” ifadelerinin anımsatılması üzerine şu yanıtı verdi:

“Gidip İmralı’da masaya oturan kimdi? Şimdi İmralı’nın postacılığına soyunmuş, öyle anlaşılıyor. Posta memuru mu kendisi? Gidip tezgahı kuran, konuşan, medet uman o. Yerel seçimlerde ne yaptı? Yerel seçimlerde de ona bir akademisyen gönderdi. ‘Acaba bize oy verebilirler mi?’ diye. Selamlarını getirdi. Devletin televizyonunda bunu canlı yayınladılar. Şimdi dönüp bizi suçluyor. Ne yaparsa yapsın, beyefendi gidici artık. Millet tahammül edemiyor. Yalana, zamma, haksızlığa tahammül edemiyor. Gidecek. Beni suçluyor. Çıksın karşıma.”

Paylaşın

Altı Muhalefet Partisi Yeniden Bir Araya Geliyor

Altı muhalefet partisi CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e ilişkin yürüttükleri ortak metin çalışması kapsamında hedefledikleri son redaksiyon toplantısı iki haftadır yapılamayınca, kulislerde imza krizi yaşandığı öne sürülmüştü.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre; Gelecek Partisi’nin son toplantıya katılmak istemediği iddia edilirken Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün “Parti liderleri, imza atılıp atılmayacağını, çalışmanın kamuoyuna ne şekilde sunulacağını kendi aralarında belirleyecektir. Zaman zaman yavaşlar, zaman zaman hızlanır. Böylesi önemli bir çalışmanın akamete uğrayacağını tahmin etmiyorum” ifadesini kullanmıştı.

Davutoğlu ve Karamollaoğlu ile görüştü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu dün akşam sürpriz bir şekilde bir araya geldi. Görüşmede Davutoğlu’nun seçim öncesi ittifak görüşmeleri de dahil olmak üzere seçim sonrası Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş süreci ile ilgili yaklaşımlarını Kılıçdaroğlu’na aktardığı ifade edildi. Kılıçdaroğlu, bu görüşmenin ardından da hastanede tedavi gören Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nu ziyaret etti.

Salı günü saat 17.00’de

Dün akşamki liderler görüşmesinin ardından bu sabah değerlendirmelerde bulunan 6 muhalefet partisinin genel başkan yardımcıları ortak metne son şeklini vermek ve redaksiyon toplantısını yapmak üzere önümüzdeki Salı günü saat 17.00’de TBMM’de bir araya gelme kararı aldı.

Uzlaşılan ilkeler ortak metne işlendi

6 muhalefet partisinin, seçim sonrasında parlamenter sisteme dönüşe ilişkin yol haritası ve ilkelerin belirlenmesi amacıyla ilkini Eylül ayında başlattığı toplantılara CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya ve Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp katılıyordu. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisi doğrultusunda yasama, yürütme ve yargı alanlarında kapsamlı düzenlemelere gidilmiş, bu alanlarda önemli olan ve üzerinde uzlaşılan ilkeler öngörülerek ortak metne işlenmişti.

Paylaşın

CHP’li Salıcı, Erken Seçim İçin Tarih Verdi

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz ve siyasi atmosferle ilgili değerlendirmelerde bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, muhtemelen önümüzdeki sonbaharda seçime gidileceğini söyleyerek, “AKP kolay kolay seçim istemez. Elinde mevcut bir güç var ve bunu devam ettirmek ister. Biz de ülkenin bu sıkıntıdan çıkması için seçim olmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Seçime hazır olduklarını belirten Salıcı, “Bugün de seçim olsa hazırız. Seçime hazır olmanın koşulları var. Bu pazar seçim olsa CHP sandıkların başına yerleştireceği sandık sorumlularının yüzde 95’i hazır. Sandığa ne giriyorsa onun çıkmasını sağlamamız lazım. Vatandaşımızın da kendi oyuna sahip çıkacağı bir sorumluluk göstermesi lazım. Biz çok seçim kaybettik ama bu sefer kazanacağız. Nerede yanlış yaptık diyerek çok ders çıkarttık. Eğer ders çıkarmamış olsaydık 31 Mart seçimlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin toplam 11 büyükşehir CHP tarafından yönetiliyor olmazdı. Nüfusun yüzde 50’si yapıyor. Biz aslında yerelde iktidarız. İktidar bunu çekemediği için bize baskı uygulamaya çalışıyor” dedi.

Salıcı, İBB’ye teştişe ilişkin ise, “Bizim belediye başkanlarımıza hiçbir şey yapamazlar. İstanbul’un ikinci seçimi bunun için oldu. Hayatı boyunca “millet iradesi” lafı ağızlarından düşmeyen iktidar, millet iradesi kendi aleyhlerine tecelli edince korktu ve ne yapacağını bilemedi” dedi.

Salıcı, ayrıca, “Millet İttifakı’nın içinde HDP yok ve katılmak gibi bir talebi de yok. İktidar bizi yan yana getirme gibi bir algı oluşturursa başarılı olacağını düşünüyor” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, FOX TV’de İsmail Küçükkaya ile Çalar Saat’in konuğu oldu. Salıcı’nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

“AKP kolay kolay seçim istemez. Elinde mevcut bir güç var ve bunu devam ettirmek ister. Biz de ülkenin bu sıkıntıdan çıkması için seçim olmasını istiyoruz. Muhtemelen önümüzdeki sonbaharda seçime gideceğiz.

Biz hazırız. Bugün de seçim olsa hazırız. Seçime hazır olmanın koşulları var. Bu pazar seçim olsa CHP sandıkların başına yerleştireceği sandık sorumlularının yüzde 95’i hazır. Sandığa ne giriyorsa onun çıkmasını sağlamamız lazım. Vatandaşımızın da kendi oyuna sahip çıkacağı bir sorumluluk göstermesi lazım.

Biz çok seçim kaybettik ama bu sefer kazanacağız. Nerede yanlış yaptık diyerek çok ders çıkarttık. Eğer ders çıkarmamış olsaydık 31 Mart seçimlerinde İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Antalya, Mersin toplam 11 büyükşehir CHP tarafından yönetiliyor olmazdı. Nüfusun yüzde 50’si yapıyor. Biz aslında yerelde iktidarız. İktidar bunu çekemediği için bize baskı uygulamaya çalışıyor.

Millet İttifakı’nın içinde HDP yok ve katılmak gibi bir talebi de yok. İktidar bizi yan yana getirme gibi bir algı oluşturursa başarılı olacağını düşünüyor.

Bizim belediye başkanlarımıza hiçbir şey yapamazlar. İstanbul’un ikinci seçimi bunun için oldu. Hayatı boyunca “millet iradesi” lafı ağızlarından düşmeyen iktidar, millet iradesi kendi aleyhlerine tecelli edince korktu ve ne yapacağını bilemedi.

Halk geçinemiyor. Sorunu çözmeye çalışan bir AKP iktidarı var ama meselenin tamamını görmüyor. Pansuman tedbirlerle uğraşıyorlar. Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın ortaya koyduğu ve dünyada da kimsenin arkasında durmadığı ekonomi teorisi uygulanmaya çalışıldığı sürece biz bunlarla boğuşmaya devam edeceğiz.

Sayın Genel Başkan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kanaat önderleriyle görüşüyor. Vatandaşın genel başkana sorabileceği her türlü soruyu sorabiliyorlar.

Terör terördür. Dini inançları sömüreni de terördür, etnik kökenleri ayrıştırmaya çalışanı da terördür, başka bir düzen kurmak istiyorum diyen de terördür. Elinize silah aldığınız andan itibaren demokratik mücadele olarak nitelendiremezsiniz. Bu iktidar herkese “terörist” diyor. Terör sözcüğünün ağırlığını yerle bir etti. Bankada paranız varsa, dolarınız varsa terörist oluyorsunuz.

Adayımız şu an belli değil. İttifakı oluşturan partiler bir araya gelerek adayı belirlerler ama şu an için belli değil.

“Karar mercii Millet İttifakı’nın masasıdır”

Benim gönlümden Sayın Kılıçdaroğlu geçer. Ben Kılıçdaroğlu’nun yardımcısıyım, benim liderim. 31 Mart sürecini ören, o ittifakı oluşturan, siyasi başarıya götüren lider. Biz başkanlık sisteminde değil de parlamenter sistemde olsaydık bizim başbakan adayımız kim olacaktı? O zaman da tartışılacak mıydı? Partinin genel başkanı, başkakan adayı olacaktı, yetki ona verilecekti. Benim gönlümden Sayın Kılıçdaroğlu’nun geçmesinden daha doğal bir şey yok. Ama günün sonunda karar mercii Millet İttifakı’nın masasıdır.

Bu pazar seçim olsa Erdoğan’ın aday olacağı belli ama karşısında kimin aday olacağı net değil. Bir süre oran 40-50’lerde idi. Ama şu an Erdoğan’a kesinlikle oy vermem diyenler yüzde 50’nin üzerinde, kesinlikle oy veririm diyenler ise yüzde 30’larda.

Sıkıntı büyük, insanımız yoksullukla, açlıkla sınanıyor ama umudunuzu kaybetmeyin. Türkiye, bütün bu sıkıntıları atlatacak siyasi iradeye sahip. İktidar değişecek. O kendisini yurt dışına atmak isteyen gençlerimiz Türkiye’de kalmak isteyecek.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Erdoğan Tefecilere Hizmet Ediyor

Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “AK Parti’nin ve MHP’nin milletvekilleri fakirin değil soyguncuların yanında yer almıştır. Hem hak, hukuk diyecekler 84 milyon insan soyuluyor kim soydu bunları deyince hayır diyorlar. Siz ortak mısınız onlara? Siz o soyguncuların ortağı mısınız? Erdoğan tefecilere hizmet ediyor” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomiye ilişkin eleştirilerini sıralayan Kılıçdaroğlu, “Şu anda devlet yönetilmiyor. Hükümet çoklu organ yetmezliği yaşıyor. Adalet, devleti ekonomik bağlamda sağlıklı yönetim istiyorsanız ekonomide de adalet olması lazım. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım” diye konuştu.

“Yargının en tepesindeki başkan, Anayasa Mahkemesi Başkanı da adaletsizliği söylüyor” diyen Kılıçdaroğlu, Zühtü Arslan’ın sözlerini aktardı. Kılıçdaroğlu, “Evet, temel bir meselemiz var. Adaleti sağlamazsınız devleti yönetemezsiniz, güveni sağlayamazsınız, bir araya gelemezsiniz, toplumsal bilinciniz gelişmez. Devletin dini adaletse bunların yaptığı ne? Her yerde adaletsizlik var” diye konuştu.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, “20 Aralık gecesi dolarda ciddi düşüş oldu. Birileri 18 liradan dolarını bozdurdu, 13 liradan dolar aldı. Milyarlarca lira para kazandı birileri. Bunu Meclis’te araştıralım dedik. AK Parti ve MHP milletvekilleri ‘Bunu araştırmayın’ dedi. Milletime şikayet ediyorum. Hem hak, hukuk diyecekler; bu milleti kim soydu? Siz ortak mısınız onlara?” ifadelerini kullandı.

Son dönemde gelen zamları eleştiren Kılıçdaroğlu, “Bir yılda akaryakıta gelen zam 46 kez. Dolar artar zam gelir, dolar düşer yine zam gelir. Dolar yükselince zam yapıyorsun ama dolar düşünce niye zam yapıyorsun? Galiba trafik sorununu böyle çözecekler. Elektriğe yüzde 127 zam. Bir de dükkan kirası var, bir de eleman masrafı var… Nasıl geçinecek bu işletme? Bir avuç insana milyarları kazandırdılar” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“Elbette ki hepimiz huzur içinde yaşamak istiyoruz. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, kimliklerimiz, yaşam tarzlarımız farklı olabilir ama bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz. Güzel Türkiye’mizde, güzel coğrafyada huzur içinde yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. O kadar güzel hasleti var ki bu toplumun, komşu komşunun külüne muhtaçtır denir. Komşuluk ilişkilerimiz vardı, dostluklarımız vardı… Neredeyse herkes birbirine düşman olmaya başladı ama Türkiye’yi bu atmosferden çekip çıkaracağız, o eski güzel günlerine, anlayışlı günlerine yeniden kavuşturacağız. Bunun sözünü 84 milyon vatandaşıma veriyorum. 84 milyon vatandaşım umutsuzluğa kapılmasın.

“Barış Akademisyenleri”nin kanun hükmünde kararname ile atılmalarının, görevlerinden atılmalarının altıncı yılı; unutmadık onları, unutmayacağız. Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılabilmeli, üniversiteyi üniversitede yapan budur. Eğer üniversitede siz düşünceyi sınırlarsanız üniversite, üniversite olmaktan çıkar, orası bildiğimiz normal ilkokul, ortaokul, lise gibi bir kuruma dönüşmüş olur. O nedenle üniversitenin önemini ve değerini bilmemiz gerekiyor.
Bursa Orhaneli’nde 4 itfaiyeci can kurtarmaya giderken hayatlarını kaybettiler, onlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Konyaspor’da sevilen, sayılan milli futbolcumuz Ahmet Çalık hayatını kaybetti. Konyaspor’a, Konyalılara, spor camiasına da başsağlıklarımı diliyorum.

Efendim dün 10 Ocak’tı, Dünya Çalışan Gazeteciler Günüydü. Basın özgürlüğü raporu çıktı bu konuda Basın Konseyi’nin. Sadece raporun bir bölümünü okuyacağım. Kapanan gazeteler ve 2021 tablosuyla ilgili şunu söylüyor: “Kapanan gazeteler ve televizyonlar çok sayıda işsiz kalan 12 bini aşkın basın emekçisi; gözaltına alınan, yargılanan, mahkûm edilen gazeteciler; saldırıya uğrayan, sokak eşkıyalarınca öldüresiye dövülen gazeteciler; gazetecileri hedef alan polis şiddeti; habere erişimin kamu gücüyle engellenmesi, ifade ve bazı basın özgürlüğünün hiç olmadığı kadar kısıtlanması, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılması demokrasilerde kabul edilemez” diyor.

Evet, aslında siyasetçiler için basın özgürlüğü kadar değerli bir şey yoktur. Çünkü biz siyasetçiler Türkiye genelinde, hatta dünyada nelerin olup bittiğini belki yeteri kadar öğrenemeyebiliriz belli bir zaman dilimi içinde. Ama medya, hele bugünkü medya, sosyal medya da dahil olmak üzere medya bize bütün doğruları araştırır ve önümüze koyar, haberi önümüze koyar ve bizler de gerçekleri öğreniriz. Bir yerde bir hata mı yapıldı? Bir yerde bir haksızlık mı yapıldı? Bir yerde birisine hakkı mı yenildi? Siyasi otorite hemen müdahale edip o haksızlığı gidermek ister. Ama siz tek sesli bir basın yaratırsınız, o zaman haksızlığı veremezsiniz. Tam tersine sizi öven, sizi alkışlayan gazeteciler… Oysa siyasetçinin alkışa değil, siyasetçinin sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. O zaman siz devleti adaletle yönetmiş olursunuz.

Ama buradan basın dünyasına da bir şeyler söylemek isterim: Hiç meraklanmayın, az kaldı zaten. Göreceksiniz önümüzdeki süreçte kim olursa olsun, hangi kalem olursa olsun, ahlaklı davrandığı sürece basın özgürlüğünü görecekler. İstediklerini yazabilecekler, istedikleri gibi siyasetçiyi eleştirecekler, biz de o eleştirilerden ders almasını bileceğiz. Bunun altını özellikle çizmek isterim.

Efendim Adıyamanlılar, Adıyaman tütün üreticileri “illa bizim derdimiz mutlaka dile getirin” diye söylediler, onların dertlerini dile getireceğiz. Sadece Adıyaman’da değil, Adıyaman başta olmak üzere Malatya, Çanakkale, Artvin, Bitlis, Düzce, Mardin, Muş, Bingöl, Batman, Diyarbakır, Hakkari ve Hatay illerinde kıymalık tütün üretiliyor, kıyılıyor ve bu piyasada satılıyor. 3 yılla 6 yıl arasında hapis cezası “belli kurallara uymasınız” diyor. Kuralların temelinde de bir kooperatif kurun. Kooperatifler bugüne kadar kurulmadı. Şimdi 3 yılla 6 yıl arasında insanlar hapse atılacak. Ya hapishaneler dolu kardeşim ya, dolu kardeşim. Bu insanların ekmeğini niye ellerinden alıyorsunuz? Bu insanları neden hapisle tehdit ediyorsunuz? Tütün üreticileri de meraklanmasınlar, onların da sorunlarını çözmek benim boynumun borcu olacaktır. Herkes bunu bilsin.

Efendim; mağdur olan ya da hak arayan ama hakkını yeteri kadar alamayan bir grubumuz var: Engeliler. Engellilerle ilgili Anayasa’da özel bir düzenleme var. “Devlet, sakatların korunmasını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirler alır” diyor. Alabilir değil, “alır” diyor, “alacak” diyor. “Sakatları koruyacaksın, toplum hayatını, hayatına intibaklarını, uyumunu da sağlayacaksın” diyor. Bunu Anayasa iktidarların, yapması gereken temel bir kural olarak önüne koymuş vaziyette. Toplum hayatına uyumunu sağlamak iktidarların görevidir, engelliler için bunlar yapılacak. Tabii şöyle bir şey: Parlamento, zaman zaman gelen yasa teklifleriyle ilgili görüşlerini beyan ediyor. Örneğin engellilerin istihdamı için özel sektörde yüzde 3, kamu sektöründe de yüzde 4 kontenjan var. Bütün engelli kardeşlerim de biliyor ki, binlerce engelli kadrosu şu anda boş. Dışarıda pek çok engelli var işsiz ama bunlar istihdam edilmiyorlar. O kadroları da Allah nasip eder, iktidar olduğumuzda göreceksiniz bütün engellilere hakkaniyetli, adalet ölçüsü içinde kadrolarını teslim edeceğiz. Onlar da çalışacak, onlar da üretecek, onlar da alın teri dökecek, onlar da evlerine helal ekmek götürecek. Ne zaman? Bizim iktidarımızda, milletin iktidarında.

Tabii engellinin eğitilmesi lazım, eğitim kurumları lazım. Bununla ilgili kamunun eğitim kurumları var. Özel sektörün de engellileri eğitmesiyle ilgili özel bir yasa çıkmış vaziyete, 5580 sayılı yasa. Bu yasaya göre özel sektör de engelliler için özel eğitim kurumları açıyor ve bu özel eğitim kurumlarında engellileri eğitiyor. Özel eğitim kurumları, özel eğitim olduğu için burada görev yapan öğretmenlerin bazı özelliklerinin olması lazım. Örneğin işitme engeliyle ilgili nasıl ders verecek, görme engelli ile ilgili nasıl ders verecek gibi özel niteliklerinin olması lazım ve özel programlarının olması lazım. Bunların okuyup çalışıp, sınavlara girip, mezun olmaları lazım. Bu konuda özel eğitim kurumları da ellerinden gelen çabaları gösteriyorlar. Özel eğitim kurumlarında çalışan sayısı 47 bin. Ortalama 47 bin kişi özel eğitim kurumlarında şu anda çalışıyor; kimisi öğretmen olarak, kimisi yönetici olarak, kimisi engellilere yardımcı olmak açısından çalışıyor. 425 bin engelli özel eğitim kurumlarında eğitiliyor. Engelli çocukların servis hizmetlerini bu kurumlar ücretsiz kendileri sağlıyorlar. Ailelerden de hiçbir ücret alınmıyor; her bir birey için devlet belli bir para ödüyor bunlara, özel eğitim kurumları engelleri eğitsin diye.

2006 yılında her bir engelliyi için Milli Eğitim Bakanlığı, asgari ücret kadar özel eğitim kurumlarına bir para ödüyordu. Ama bugün bu rakam asgari ücretin yüzde 20’sine kadar indi. Dün bir tebliğ yayınlandı, yüzde 35 zam yapmışlar bu ücretlere. Ya arkadaş, asgari ücret yüzde 50 arttı, elektrik fiyatları yüzde 127 arttı, mazot fiyatları yüzde 50 arttı. Peki bu insanlar nasıl yapacaklar bu eğitimi? Engellinin eğitimine bile yeteri kadar kaynak ayıramayan bir iktidar var. Bütün engelli anne babalara sesleniyorum: Bizim iktidarımızda göreceksiniz, bütün engelliler okullarında rahat huzur içinde eğitim alacaklar. Devlet her türlü desteği yapacak onlara ve o çocuklar mezun olduklarında da inşallah işleri de hazır olacak ve çalışacaklar.

Efendim, 10 Ocak zirai eğitimin başlangıcının 176’ıncı yılı. 176 yıl önce, 10 Ocak 1846’da İstanbul’da Mektebi Zirai Şahane kuruldu ve eğitime başladı. 176 yıldır bu topraklarda çiftçiye yardımcı olmak açısından ziraat mektepleri, şimdi ziraat fakülteleri görevi yapıyor. Daha önce atama bekleyen öğretmenlerle çok sohbet ettik. Çok geldiler; sadece bize değil bildiğim kadarıyla bütün siyasi partilere gidiyorlar, haklarını arıyorlar. “Okullardan mezun olduk ama bize iş lazım.” Dolayısıyla atama bekleyen öğretmenler vardı, atama bekleyen sağlık çalışanları vardı, şimdi atama bekleyen ziraat mühendisleri var. Onlar da bana geldiler, “siz dillendirin” dediler. “Siz dillendirirseniz beyefendi duyabilir” dediler. “O sesi dikkatle dinliyor” dediler. Dikkatle dinleyecek tabi, çünkü doğruları sadece ben ona söylüyorum. Başka kimse doğruları söylemiyor ona.

2 yılda bir KPSS sınavı var ziraatçılar için; 9 Eylül 2020’de yapılmış, 6 ay sonra bitecek ama bir türlü açılmıyor, ziraat mühendisleri yerleştirilmiyor. Onlar da diyorlar ki, “ya 2 yıl geçti, 6 ay kaldı 2 yılın dolmasına; yüksek puanlar aldık, atama bekliyoruz, atama niye yapılmıyor?” diye. Tabii Tarım Bakanı’na bakmak lazım. Tarım Bakanı’nın bunları atama kapasitesi var mı, bilgisi var mı, becerisi var mı, gücü var mı? Bunların hiçbirisi yok. Büyük bir ihtimalle Tarım Bakanı şunu söyleyecektir: “Gidin pazarda limon satın yahu. Siz bir de mühendissiniz, ziraat fakültesini bitirdiniz. Limon satın, tarım işiyle uğraşın.” Belki bunu söyleyecektir. Söylediği başka bir şey daha var: “Devlette çalışmak bir kızıl elmadır” diyor. Yani ayrıcalıklı bir iştir. Doğru, ayrıcalıklı bir işi olabilir. Sınava girdi, KPSS’ye girdi. Sınavı yapan devlet; başarılı olan öğrenci var, daha doğrusu mezun ziraat mühendisi var. Bunları istihdam et. “Hayır ben istihdam etmeyeceğim” diyor. Tarım Bakanı: “Yine benim onlara tavsiyem, bir yerde mutlaka toprağı eşelesinler.” Beyefendi eşelemekten çok memnunsan, git sen eşele. O kişi fakülteyi bitirdi, ziraat fakültesini bitirdi, toprakla da uğraşır, ağaçla da uğraşır, bitkiyle de uğraşır, hayatın her alanıyla da uğraşır. Senin görevin ona istihdam olanağını sağlamaktır, onunla dalga geçmek değildir. Ama buradan da atama bekleyen öğretmenler gibi, atama bekleyen sağlık çalışanları gibi, atama bekleyen ziraat mühendislerine ve teknisyenlerinin de seslenmek isterim: Allah’ın izniyle iktidarımızda kırsalın bulunduğu her yerde mutlaka bir ziraat teknisyeni veya ziraat mühendisi olacaktır. Besiciliğin yapıldığı herhangi bir yerde, nerede olursa olsun Türkiye coğrafyasında orada da bir veteriner görev yapacaktır. Çiftçiye her türlü destek verilecektir. Bunlar yapamadı, yapmak istemiyorlar; bunların derdi başka, bizim derdimiz başka. Bunları her türlü imkanı sağlayacağız, bunu da bilmelerini isterim.

Gelelim ekonomiye: Daha önce ifade etmiştim; bu iktidar, yani tek kişilik hükümet çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıyadır. Şu anda devlet yönetilmiyor. Güçler aslında siyasi otoriteye yön veriyor. Bu güçlerin bazıları uyuşturucu baronları, bazıları dolar baronları, bazıları tefeci baronları ve bunlar yön veriyorlar. Şimdi size rakamları da açıklayacağım, bilgeleri de vereceğim. Benim ne kadar doğruları söylediğimi bütün milletimin bilmesini isterim.

Adalet… Devleti ekonomik bağlamda sağlıklı yönetmek istiyorsanız ekonomide de adalet olması lazım. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım. Gencecik evlatlarımız evleniyor, anneler-babalar büyük bir umutla düğünlerini yapıyorlar, borçlanıyorlar. Anne babalardan ayrı olarak ev açılıyor, evler tutuluyor. İkisi de işsiz, ne yapıyorlar biliyor musunuz? Evi bırakıp, anne ve babanın yanına geliyorlar. Kimi düşüneceksiniz. Anne babayı mı düşüneceksiniz? Yeni evli çiftleri mi düşüneceksiniz? “Ekonomik olarak geçinemiyoruz, geçinme imkanımız yok. Mecburen baba evine sığınıyoruz, bari hiç değilse orada geçinelim” diye. Ekonomiyi bu hale getirdiler, insanları da bu hale getirdiler.

Değerli arkadaşlarım; SODEV’in bir anketi var. Soruyorlar: “Türkiye iyiye gidiyor mu, kötüye gidiyor mu?” diye. Nereye gidiyor Türkiye ekonomik olarak? “İyi gidiyor” diyenlerin oranı yüzde 10,8. Demek ki bu toplumun yüzde 90’ı “ekonomi kötüye gidiyor” diyor. Gerçek öyle mi? Evet, gerçek öyle. Gerçeği her birimiz tek tek görüyor muyuz? Evet, tek tek görüyoruz. Görmenin ötesinde yaşıyor muyuz? Evet, tek tek bu zamları da, fakirliği de, birilerinin zenginliğini de tek tek görüyoruz. Mülakat dolayısıyla haksızlığa uğrayanlar vardı. Onlarla toplantılar yaptım, onların hakkını hukukunu savunmak istedim. Cahide diye bir kardeşimiz bir mesaj göndermiş. Ordu milletvekilimize gönderiyor:

“Size KPSS mülakat mağduru yüzlerce gençten biri olarak Ordu’dan yazıyorum. Ben iki branşta öğretmenlik bitirmiş, iki yüksek lisansı olan KPSS’den de kendi branşında 96 puan alan birisiyim” diyor. “Mülakatım da çok iyi geçmesine rağmen elendiğimi öğrendim. Elenme nedenlerini hiçbirimiz bilmiyoruz. O puanlar hiç kolay alınmıyor sayın vekilim” diyor. “Örneğin ben her gün Ordu’dan Giresun’a gidip geldim okul için, ki bunun 7 ayını da hamile olarak geçirdim. Bir yandan okul dersleri, bir yandan ev işleriyle, bir yandan küçük çocuğumla gecemizi gündüzümüze katarak aldım o puanı. Birkaç dakikalık bir mülakatın bunca emeği hiçe sayması çok büyük bir adaletsizlik ve haksızlık. Bu konuda sesimizi ilk kurak veren de yine adalet ve hakkaniyet noktasında hassasiyetiyle Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu oldu. Ben bu konuda sesimize ses olmanızı, hakkımızın iadesi noktasında bizi yalnız bırakmamanızı arzu ve rica ediyorum. Sayın vekilim, hürmet ve selamlarımı iletir, iyi mesailer dilerim” diyor.

Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Cahide’ye ve bütün Cahidelere selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz ve diyoruz: Asla umutsuzluğa kapılmayın, adalet mutlaka gelecektir bu ülkeye ve mutlaka adaleti geri getireceğiz. Adaletsizlik o kadar yüksek boyutlara ulaştı ki, kişinin elinden ekmeğini almaya başladılar, onu açlığa mahkum etmeye başladılar. Cahide bunlardan birisidir işte.

Adaletsizlik var mı? Var… Adalet Yürüyüşü yaptık, Adalet Kurultayları yaptık ama şu da bir gerçek: Sadece biz mi söylüyoruz bunu? Hayır, yargının en tepesindeki başkan da söylüyor, Anayasa Mahkemesi Başkanı da söylüyor adaletsizliği. Şöyle diyor: 2021’de 66 bin 121 başvuru yapıldı, bireysel başvuru. Bunların yüzde 73’ünden fazlası adil yargılanma hakkı için. Bu sayı ve oranlar bize aslında vahim bir durumu işaret ediyor.” Evet, vahim bir durumu işaret ediyor. “Adil yargılanma hakkıyla ilgili bir meselemiz var” diyor. Evet, temel bir meselemiz var. Adaleti sağlayamazsınız devleti yönetemezsiniz, adaleti sağlamazsanız güveni yaratamazsınız, adaleti sağlamazsanız bir araya gelemezsiniz, adaleti sağlamazsanız toplumsal bilincimiz gelişmez. Adaleti sağlamazsanız dostluk kuramazsınız, düşmanlık yaratırsınız. E devletin dini adaletse, bunların yaptığı ne? Bunun sorgulanması lazım. Yargıda adalet yok, ekonomide adalet yok, istihdamda adalet yok, eğitimde adalet yok. Her yerde adaletsizlik var. Toplum bunun farkında ve bunu biliyor.

Bakın 20 Aralık gecesi malum dolarda ciddi bir düşüş oldu. Birileri 18 liradan dolarını bozdurdu, 2 gün sonra gitti, 13 liradan dolar satın aldı. Milyarlarca lira para kazandılar; milyon demiyorum bakın, milyarlarca lira para kazandı bazıları. Dedik ki, bunu araştıralım Meclis’te; kim parayı kazandı, kim kaybetti? Ak Parti’nin ve MHP’nin milletvekilleri “hayır, bunu araştırmayın” dediler. Buradan açıkça milletime şikayet ediyorum: Ak Parti’nin milletvekilleri, MHP’nin milletvekilleri fakirin fukaranın yanında değil, soyguncuların yanında yer almıştır.

Hem hak diyecekler, hukuk diyecekler; 84 milyon insan soyuluyor. Ya kim soydu bunu, bu devleti kim soydu? Araştıralım, “hayır araştırmayın, dokunmayın buna” diyorlar. Siz ortak mısınız onlara? Bu soruyu sormak benim hakkım, size o soyguncuların ortağı mısınız? Niye izin vermiyorsunuz? Yine SODEV araştırma yapıyor, diyor ki: “Bu önergenin kabulü ve reddi konusundaki görüşünüz nedir?” diye. Ankete katılanların yüzde 80,9’u, yani yüzde 81’i “kesinlikle bu önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor. Soygunu bu milletin bilmesi lazımdı. Kim malı götürdü bilmesi lazımdı. Ak Parti seçmeninin yüzde 66,2’si “önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor. MHP seçmeninin yüzde 74,5’i “önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor.

Şimdi ben haklı olarak geçmişte AK Parti’ye ve MHP’ye oy veren bütün kardeşlerime sesleniyorum: Soygunun arkasında duran, soyguncuları destekleyen, onları koruyan AK Parti’nin ve MHP’nin sizi sürüklediği çıkmaz yoldan bu kardeşiniz kurtaracaktır. Hiç endişe etmeyin. Herkesin hakkını hukukunu savunacağız. Öyle AK Partili ayrım yapmayacağız, MHP’li ayrımı yapmayacağız. Kim devleti soyuyorsa, araştırıp bulacağız kardeşim. Devlet soyulan bir organ değil ya da soyulacak organ değil devlet. Devlet vatandaşa hizmet eder. Bunun yapılması lazım.
Efendim fakirlik, yoksulluk artıyor; evet, doğru artıyor. Bir milletvekili arkadaşımız bir önerge vermiş, “kaç kişi doğalgaz faturalarını ödeyemedi diye?” Ankara’da. 2019 yılında 74 bin 61 kişi doğalgaz faturasını ödemediği için kapatılmış. 2020 yılında 74 binden, 87 bin 626’ya çıkıyor. 2021 ilk 8 ayında, ağustos ayına kadar, ocak-ağustos arasında 87 binden, 107 bin 679 da çıkıyor. Şimdi saray ve şürekası ona sormak zorundayız: Beyefendi sen orada rahat oturuyorsun. Bir elin yağda, bir elin balda. Ev kirası vermiyorsun, doğalgaz parası vermiyorsun, ulaşım parası vermiyorsun, su parası vermiyorsun, elektrik parası vermiyorsun. Bu adamcağızın ve doğalgaz faturasını ödeyemediği için 107 bin 679 kişinin doğalgaz saati kapatılıyor. Kim soracak bunu? Kim bunun hesabını soracak? Kim doğalgazı kapatılan fakirden, fukaradan yana olacak? Saray mı olacak? Saray görmüyor ki bunları… Biz olacağız, beraber olacağız, halkın partisi olarak onların yanında olacağız.

Akıl alacak şey değil, 1 yılda akaryakıta gelen zam tam 46 kez, bir yılda ya… Cumhuriyet tarihinde hiç böyle bir şey yaşamadık. Dolar artar zam gelir, dolar düşer yine zam gelir. Sormak lazım Ak Parti’ye, Milliyetçi Hareket Partisi’ne geçmişte oy veren kardeşlerimize, sormak lazım. Hadi dolar yükselince zam yapıyorsun biz bunu anladık, dolar düşünce niye zam yapıyorsun? Hazine tam takır oradan mı? Galiba trafik sorununu böyle çözecekler, öyle anlaşılıyor.

Elektriğe yüzde 127 zam. İnsaf ya, yüzde 127 zam! Şimdi bir kasabı düşünün veya dondurucusu olan bir esnafı düşünün; yüzde 127 zam geldiği zaman bu adam ne yapacak? Ya eti kaçtan satacak bu adam? Bir de dükkanın kirası var, bir de yanında birisi çalışıyorsa onun masrafı var. Nasıl geçinecek bu esnaf? Küçük fason iş yapan aile işletmeleri var. Denizli Babadağ Kelleci Mahallesi’nde çok sayıda kişi fason iş yapıyor. Elektriğe gelen yüzde 127 zamdan sonra yüzde 90 fason işletmeler kapatıldı. Kimse belki farkında bile değil. Belki bunların tamamı AK Parti’ye oy verdiler.

Değerli arkadaşlarım; Denizli Babadağ yine Kelleci Mahallesi’nden İbrahim Karakaya şöyle diyor: “Yaklaşık 14 yaşından beri bu mesleğin içindeyim. Bu zamana kadar hiç böyle bir darboğazla karşılaşmamıştık. Benim altı tane makinem var. Eşimle beraber işletiyoruz, kapattık makineleri, yapılır gibi değil. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim, yüzde 127 zam… Hadi yüzde 100’ünü gördük de, yüzde 127’sini görmedik, kapattık” diyorlar.

Şahin Çetin: “Kelleci Köyünde oturuyorum, yaklaşık 35 yıldır bu mesleği yapıyorum. İşlerimiz iyi bir şekilde gidiyordu. Bu elektrik faturası, elektrik fiyatının artması, dükkanı kapatmak zorunda kaldık” diyor.

Yine Babadağ Molla Ahmetler Mahallesi’nden 63 yaşında bir kadın, Zeliha Karakaya diyor ki: “Ben Zeliha Karakaya, 63 yaşındayım. Bu tezgahlar oğlumun. Elektrik çalıştığımızı kurtaramadığı için çalışmayı bıraktık. Bıktık artık… Daha önce çiftçilik yapıyorduk. Gübreye, her şeye zam geldi, bıraktık; şimdide tekstil bitti. Bunun neresi iyi bilemedim. Kim iyi yapacaksa, o gelsin artık” diyor. Zeliha; kardeşim hiç meraklanma geliyor gelmekte olan ve düzelteceğiz.

Bir şeyi daha bütün milletvekili arkadaşlarımın unutmamasını isterim: Ne diyorlardı? Bütün bu döviz dalgalanmalarıyla cumhuriyet tarihin en büyük soygununu gerçekleştirdiler. Bir avuç insana milyarları kazandırdılar. Ne dediler? “Faizi düşürüyoruz” dediler. Öyle değil mi? Herkes dedi ki: “Erdoğan faizi düşürecekse, her türlü desteği verelim” diye. Kasım başında devletin 5 yıllık borçlanması faiz oranı yüzde 19,44. Kasım ayının başında devlet 5 yıllık tahvili veriyor, borç alıyor vatandaştan. Aralık başında 19,44 olan faiz 22,70’e çıkıyor. Ocak başında -yeni dün galiba açıklandı- devletin 5 yıllık borçlanma faizi 22,70’ten 26,34’e çıktı. Hani faizler düşüyordu? Peki bu faizleri kim ödeyecek? 84 milyonu ödeyecek. Faiz artıyor, dolar da yükseliyor. Yani bu vatandaş iki ayrı yerden negatif olarak etkileniyor ve geliri eriyor ve fakirleşiyor. Bilinmesini isterim: Tefecilere hizmet eden kişinin adı Erdoğan’dır, hiç kimse unutmasın. Öyle “faize karşıyım, faiz olmaz” bunların hepsi hikaye. Çıksın şunu söylesin: “Ey Kılıçdaroğlu” desin. Ya da onun ifadesiyle diyeyim: “Bay Kemal; sen faiz yükseldi diyorsun, devletin borçlanma faizi senin dediğin rakamlar değil, tam tersine düştü” desin. Desin, “sen doğruları söylemiyorsun” desin. Diyebilir mi? Diyemez. Duyabilir mi? Duyamaz. Haksızlık olduğunu biliyor mu? Biliyor. Kime hizmet ediyor? Açık ve net söylüyorum: Tefecilere hizmet ediyor, 84 milyona değil. Dolar baronlarına hizmet ediyor, vatandaşa değil. Bakın tam bir çöküş yaşanıyor ekonomide. Dedim ya çoklu organ yetmezliği, tam bir çöküş yaşanıyor. 3 ayrı yerden çöküşü paylaşacağım sizlerle:

Birincisi yüksek mevduatı olanlara verilen rüşvet. Kur garantili mevduat var ya… 1 milyar liran var, 1 milyon liran var, 10 milyon liran var ama “döviz kuru artınca ben tamamlayacağım” diyor. Fakirin mi bu, fukaranın mı bu? Hayır. Garibin mi bu? Hayır kimin? Bir avuç zenginin bankada biriktirdiği mevduata “ben sana para vereceğim, sen yeter ki paranı orada tut” diyor. Bu nedir? Fakir fukaradan aldığını zengine aktarmaktır. Yani ona rüşvet vermektir. Vatandaşın sırtından rüşvet veriyor.

İkincisi, baktılar yine maya tutmuyor, bu dolar yukarıya doğru gidiyor, o zaman dediler ki ihracatçılara: “Kardeşim ihracat mı yapıyorsun? Alkışlıyorum seni ama ihracat bedelinin yüzde 25’ini getireceksin, Merkez Bankası’na yatıracaksın.” İhracatçının sırtına çöktüler şimdi. Ya ihracatçı kardeşim; parasını ödeyecek, geliri olacak, gideri olacak, borcunu ödeyecek, dolara ihtiyacı olacak… “Yüzde 25’ini getireceksin, yatıracaksın” diyor.

Üçüncüsü -bu Bahçeliye kapak olsun- vatandaşlığı satmak. Konut alana vatandaşlık veriliyordu. Baktılar bu çok fazla tutmadı, “bankaya 500 bin dolar para yatırsan, sana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı vereceğim” diyor. 500 bin dolara vatandaşlığı satıyorsun ya. Uyuşturucu baronları niye bunları satın alıyorlar? İnsan ticareti yapanlar, vergi cennetlerinde milyar dolarları olanlar, kendilerini aklamak için “500 bin dolar yatırsan, ben sana vatandaşlığı veriyorum” diyor. Hani siz milliyetçiydiniz? Hani siz ülkücüydünüz? Hani siz vatanseverdiniz? Ya biz insanımızın tırnağına zarar gelmesin diye mücadele ederken, sen dolar baronlarına getir parayı, uyuşturuculara getir parayı, tefecilere “getir parayı, koy 500 bin doları ben sana vatandaşlık vereceğim” diyor. Bunların tamamını düzelteceğim ve o beylerin burnundan fitil fitil getireceğim; hiç kimse endişe duymasın.

Türkiye’yi öyle bir itibarsızlaştırdılar ki, içim acıyor gerçekten. Şimdi bir Merkez Bankası Kanunu teklifi getirdiler, Merkez Bankası Kanunu’nda bir değişiklik getirdiler. Bir maddelik bir değişiklik, gerekçeyi okuyorum: “Bu maddeyle merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini teminen diğer merkez bankalarının banka nezdinde para, alacak, mal, hak ve varlıklarının haczedilmemesi amaçlanmaktadır.” Yani Katar Merkez Bankası bizim Merkez Bankası’na para gönderdiği zaman bizden herhangi birisi gidip o parayı haczedemeyecek, kanun getiriyorlar. Gerekçesi ne? Diyor ki, “güven temelinde yürütülmesini teminen.” Demek ki hiç kimse sana borç para vermeye güvenmiyor. Türkiye’yi en güvensiz, en itibarsız devlet haline getirdiler. Bir daha ifade edeyim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dünyadaki bütün merkez bankaları nezdinde en itibarsız, en güvensiz ülke haline getirdiler ve diyorlar ki: “Sen haczedilmeme garantisini verirsen, ben ancak getiririm oraya.” Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey yoktu, Merkez Bankası Kanunu’nda da böyle bir şey yoktu. Yurtdışından paralar gelirdi, paraları öderdik. Şimdi öyle bir noktaya geldi ki, parayı vereceğim; ya ödemezse? Tabii soru şu: Gelen bu paralar kimin parası? Kimin parası? Niye o ülkeler size güvenmiyorlar? Başka bir ülkenin parasını biz niye haczedelim? Bu sorunun cevabı hala açıkta. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşülecek. Şimdi ben yine bütün ülkücüler adına, bütün milliyetçiler adına Sayın Bahçeli’ye soruyorum: Bu maddeye hangi gerekçeyle siz evet diyeceksiniz? Hadi Ak Partilileri saymıyorum, onları saymıyorum.

Çünkü sultanın sofrasına oturan alimin bilgisine itibar edilmez. Onlar sultanın sofrasına oturdular. Ben MHP milletvekillerinin sultanın sofrasına oturduğunu düşünmüyorum ama onların vicdanına sesleniyorum: Bu memleket sadece benim memleketim değil, hepimizin memleketi. O zaman başka bir ülkenin Merkez Bankası, bizim Merkez Bankası’na para yatırdığında biz bunu haczetmeyeceğiz garantisi veriyorsunuz. Kimden korkuyor bu devletler? Niye korkuyorlar? Neden Türkiye’ye güven duymuyorlar? Neden Türkiye’nin itibarı bu kadar ayaklar altında? E sorun kardeşim, bir sorun bakalım. Soracaklar mı? El kaldırıp indirecekler. Sormayacaklar, sormazlar… Zaten Türkiye’nin sorunu da o. Ne dedik? Adalet ve ahlak, adalet ve ahlak… Hem adaleti kaybediyorsunuz; adaleti kaybettiğinizde zaten ahlak olmaz. Ahlakı kaybettiğinizde itibarı olmaz, itibarı kaybettiğinizi dünya size farklı bir gözle bakar. O nedenle kimse umutsuzluğa kapılmasın, sözlerimi öyle bitireyim.

Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, bütün bunların tamamını düzelteceğiz. 6 ay içinde Allah’ın izniyle göreceksiniz; Türkiye’nin bütün çarkları “adalet” diye dönecek. Türkiye’nin bütün çarkları üretim diye dönecek, Türkiye’nin bütün çarkları Türkiye’nin itibarı için dönecek. Bunları yapacağız.

Paylaşın

CHP, Katarla İlişkiler İçin Araştırma Komisyonu İstedi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye ile Katar arasında geliştirilen ilişkilerin, “Türkiye’nin çıkarlarını zedelediği” gerekçesiyle Meclis tarafından incelenmesi için Araştırma Komisyonu kurulmasını istedi.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç tarafından hazırlanan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

TBMM Genel Kurulu’nda bugün görüşülmesi istenecek önergede, Türkiye-Katar ilişkisinde iktidarın attığı adımların, Katar’ın Türkiye’deki çıkarlarını korumaya yönelik olduğu vurgulandı.

Önergede,“İktidarın yıllardır uygulamaya koyduğu kimi siyasi ve ekonomik karar ve tercihlerin, Katar’ın Türkiye’deki çıkarlarını korumaya yönelik olduğu açıkça görülmektedir” denildi.

Önergede araştırılması istenen bazı iddialar şöyle ifade edildi:

  • Türkiye’nin ulusal tank projesinin, tank üretimi konusunda hiçbir birikimi olmayan Katar Ordusunun ortak olduğu bir şirkete teslim edilmesi ve bu projeyle ilgili olarak Tank Palet Fabrikasının ihalesiz ve bedelsiz olarak devredilmesi,
  • Katarlıların da işletmecisi olduğu limanların işletme hakkı sürelerinin 49 yıla uzatılması,
  • Hiçbir geçerli gerekçesi ve ihtiyacı olmadığı halde Katarlıların arsa topladığı Kanal İstanbul Projesiyle ilgili anlamsız ısrarlar,
  • Katar’ın Exxon Mobil-Katar Petrolleri Ortaklığı aracılığıyla, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden, bir bölümü Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı içinde kalan bir bölgede ve Ada’nın ortak sahibi Kıbrıs Türklerinin haklarını ihlal ederek doğalgaz arama izni almasına sessiz kalınması,
  • Türkiye’de de maç yayınlarını alan Katar merkezli medya kuruluşunun, spor kulüplerine yapması gereken 300 milyon liralık ödemenin Devlet tarafından yapılması,
  • Bir rekabet ortamı oluşturulmadan Borsa İstanbul’un yüzde 10 hissesinin Katara satılması.
Paylaşın

‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’de Gelecek Partisi Çatlağı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi’nin Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e ilişkin yürüttükleri çalışma kapsamında hedeflenen son redaksiyon toplantısı iki haftadır yapılamayınca, kulislerde imza krizi yaşandığı iddia edildi.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre; 6 muhalefet partisinin genel başkan yardımcıları, ortak metin için 21 Aralık’ta TBMM’de bir araya gelirken, toplantı sonrasında yapılan açıklamalarda tüm başlıklarda uzlaşıldığı belirtilmişti. Parti temsilcilerinin 28 Aralık’ta son olarak redaksiyon için toplanacakları ve sonrasında ortak metnin genel başkanlara sunulacağı açıklanmıştı.

Ancak o günden bu yana TBMM’de bir toplantı yapılmaması Ankara kulislerini de hareketlendirdi. Muhalefet bloku içerisinde yer alan bazı partilerin üst düzey yöneticilerinden alınan bilgiye göre, Gelecek Partisi, “Ortak metin çalışması, ittifak görüntüsüne neden oluyor” endişesini dile getirdi. İddiaya göre Gelecek Partisi yetkilileri, bu gerekçeyle “Son toplantıyı ve ortak metne imza atılmasını bir süre askıya alalım” talebinde bulundu.

İkna çabası sürüyor

Buna karşın başta CHP, Demokrat Parti ve bazı İYİ Partili yetkililerin ortak metni imzalaması için Gelecek Partisi’ne yönelik ikna çabası içerisinde oldukları belirtildi. Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, 6’lı toplantılarda çok güzel bir ürün ortaya çıktığını ifade etti. Üstün, “Bu ürünün, çıkan bu ortak metnin, heba olmasını hiç kimse istemez, Gelecek Partisi hiç istemez” dedi.

“Akamete uğrayacağını tahmin etmiyorum”

Ortak metinle ilgili parti başkanlık kuruluna kapsamlı bir sunum yaptığını ve genel başkanın da bazı notlar aldığını ifade eden Üstün, “Metin üzerinde ciddi bir çalışma yürüttük. Varsa değişiklik önerileri, liderler toplantısında sunulabilir. Biz bu metnin ilk yazarıyız, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemini ete kemiğe büründüren parti, Gelecek Partisi’dir” ifadelerini kullandı. Üstün, “Redaksiyon toplantısı henüz neden yapılamadı?” sorusunu ise şu sözlerle yanıtladı: “Redaksiyon toplantısı her zaman yapılabilir. Metin kamuoyuna tam sunulacak noktaya geldiğinde yapılabilir. Bizim 6 partinin temsilcileri açısından son aşamaya geldi. Yapılacak işlem neredeyse kalmadı gibi.”

Üstün, “Gelecek Partisi, ortak metne imza atmak istemiyor mu?” sorusu üzerine de, çalışmaya son şeklinin genel başkanlar tarafından verileceğini belirterek, şunları söyledi: “Parti liderleri, imza atılıp atılmayacağını, çalışmanın kamuoyuna ne şekilde sunulacağını kendi aralarında belirleyecektir. Süreci şu ana kadar sağlıklı yürüttük. Zaman zaman yavaşlar, zaman zaman hızlanır. Sadece bizim karar vereceğimiz konular değil. Partilerin kendi iç programları var. Böylesi önemli bir çalışmanın akamete uğrayacağını tahmin etmiyorum.”

Üstün: “İttifak görüntüsü” endişemiz yok

Üstün, “Gelecek Partisi, ittifak görüntüsü içerisinde yer almaktan endişe duyuyor mu?” sorusu üzerine de şunları söyledi: “Biz bu meselenin bir siyasi ittifakla alakalı olmadığını söylüyoruz. Bir siyasi ittifak arayışı başka bir şeydir, böylesi bir konuda iş birliği yapmak da başka bir durumdur. Bu aslında siyasi partiler arasında iş birliğidir. İş birliği ile siyasi ittifakları ayırmak lazım. Bu anlamda bir endişemiz yok. İttifak süreçleri olacaksa bunlar ayrı zeminde yürür.”

Uzlaşılan ilkeler ortak metne işlendi

6 muhalefet partisinin, seçim sonrasında parlamenter sisteme dönüşe ilişkin yol haritası ve ilkelerin belirlenmesi amacıyla ilkini Eylül ayında başlattığı toplantılara CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Bahadır Erdem, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya ve Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp katılıyordu. “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisi doğrultusunda yasama, yürütme ve yargı alanlarında kapsamlı düzenlemelere gidilmiş, bu alanlarda önemli olan ve üzerinde uzlaşılan ilkeler öngörülerek ortak metne işlenmişti.

Paylaşın