Anayasa Mahkemesi, Seçim Kanununa İtiraz Başvurusunu Kabul Etti

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 4 maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuştu. AYM Genel Kurulu, bugünkü gündem toplantısında başvurunun ilk incelemesini yaptı.

Haber Merkezi / İtiraz başvurusunda bir eksiklik tespit etmeyen Yüksek Mahkeme, iptal istemini daha sonra belirlenecek bir günde esastan görüşerek karara bağlayacak. Yürürlüğün durdurulması talebi de esas inceleme aşamasında karara bağlanacak.

CHP, AK Parti ve MHP’nin ortak imzasıyla Meclis’e sunulan ve geçtiğimiz günlerde yasalaşan Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un seçim kurullarını düzenleyen 5-6, Cumhurbaşkanını propaganda yasakları dışında tutan 11 ve seçim kurullarının 3 ay içinde yenilenmesini öngören 12. maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurmuştu.

Söz konusu maddelerin, telafisi imkansız zararlar ortaya çıkacağı için iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına ve iptallerine karar verilmesi talep edilen başvuru dilekçesinde şu görüşlere yer verilmişti:

“7393 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 5, 6, 11 ve 12’nci maddeleriyle 298 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler (il ve ilçe seçim kurullarında görev alan hakimlerin kıdem esası yerine ad çekme usulüyle belirlenmesi ve mevcut kurulların üç ay içinde getirilen değişikliğe istinaden yeniden teşekkül ettirilmesi ile Cumhurbaşkanı için öngörülen propaganda yasaklarında hukuki boşluk oluşturulması) başta demokratik hukuk devleti ve seçim güvenliği ilkeleri olmak üzere; Anayasa’nın 2, 5, 11, 13, 14, 17, 36, 37, 67, 68, 79, 138’inci maddelerine aykırı olması sebebiyle; telafisi imkansız zararlar ortaya çıkacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar ivedilikle yürürlüklerinin durdurulmasına ve iptallerine karar verilmesi talep edilmektedir.

Kanunun 5., 6. ve 12. maddeleriyle; çok partili yaşamımızın ilk yıllarından bugüne uygulanmış olan il ve ilçe seçim kurullarının başkanlarının ve üyelerinin kıdem esasına göre belirlenmesi kuralının yerine, kurul başkan ve üyelerinin birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından kura ile belirlenmesi ve halihazırda yaklaşık iki yıl görev süreleri bulunan kıdemli kurul başkan ve üyelerinin yerine (Anayasa’ya aykırı şekilde) kurayla belirlenecek yeni kurul başkan ve üyelerinin yerleştirilmesi öngörülmektedir.

Ayrıca, Ocak 2022’de yürürlükteki Kanun’a göre oluşmuş olan ve iki yıl görev yapması gereken seçim kurullarının lağvedilecek olması ise Anayasa’nın amir hükümlerini açıkça ihlal etmektedir. Anlaşılmaktadır ki, son yıllarda AKP teşkilatıyla organik ya da dolaylı bağı olduğu için yargıç yapılan kişilerin birkaç ay içinde kurayla seçim kurulu başkan ve üyelerinin olmasını ve böylece önümüzdeki seçimlerin partizanca gerçekleştirilmesi tasarlamaktadır. Bu bakımdan yaklaşık iki yıl görev süresi olan ve seçim hukukunu uygulayan kurulların lağvedilmesi, Anayasa madde 79’daki ‘seçimler, yargı organlarının genel yönetimi ve denetimi altında yapılır’ kuralına, madde 138’deki ‘mahkemelerin bağımsızlığı’ ilkesine ve madde 139’daki ‘hakimlik ve savcılık teminatlarına’ açıkça aykırıdır.

Kanunun, seçim yasaklarına ilişkin maddesinde, parti genel başkanı ve aday olan yürütme yetkisini tek başına kullanan Cumhurbaşkanı’nın dahil edilmemiş olması, ‘tarafsız’, ‘eşit’, ‘serbest’ ve ‘adil’ seçim olanağını ortadan kaldırmaktadır. Bu durum, devleti adeta “aday” konumuna taşımaktadır. Parlamenter rejimin geçerli olduğu dönemde başbakan ve bakanlar kurulunun sahip olduğu tüm yetkilere bugün tek başına sahip konumda bulunan ve uygulamada parti genel başkanı olan Cumhurbaşkanı’nın bu yasaklardan bağışık tutulması, kabul edilebilir değildir. Ayrıca ‘Cumhurbaşkanı yardımcıları’ da Cumhurbaşkanı ile birlikte yasaklar kapsamına dahil edilmelidir.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun Elektriği Kesildi

Elektrik zamlarına tepki göstermek amacıyla faturasını ödemeyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriği bu sabah EnerjiSA ekiplerince kesildi.

Haber Merkezi / Şubat ayında sosyal medya hesabından açıklama yapan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, zamlar geri alınana kadar faturasını ödemeyeceğini duyurmuştu.

Kılıçdaroğlu o dönemden bu yana Şubat, Mart ve Nisan ayı faturalarını ödemedi. Yönetmelik kapsamında 65 yaş üstü vatandaşlara üç ay süre tanındığı için Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriği bugüne kadar kesilemiyordu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada “Eşimden az önce haber geldi, bugün elektriğimizi kesmişler. Buna maruz kalan milyonlar için çıktım bu yola. Bu eylemim bir sivil itaatsizlik çağrısı değildir. Bir direniştir. Eylemim ülkenin karanlıkta kalan ailelerine, çocuklarına ses olmak içindir” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Altı Muhalefet Partisinin Gündeminde Hangi İttifak Senaryoları Var?

İttifak yapan siyasi partilerin çıkaracağı milletvekili hesaplama sistemini, oy oranı düşük partiler aleyhine değiştiren yeni Seçim Yasası, cumhurbaşkanlığı seçiminde ortak aday çıkarma ve parlamento seçimlerinde de çoğunluğu sağlamayı hedefleyen muhalefet partilerinde, hesapların değişmesine neden oldu.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre, parlamenter sistem mutabakatı açıklayan 6 muhalefet partisi, parlamento seçimlerinde daha fazla milletvekili çıkarabilecek senaryolar üzerinde çalışıyor.

Aritmetik olarak daha fazla getirisi olan formüllerin, “siyasi karşılığının olmayabileceği” endişesi, muhalefeti, iki seçeneği buluşturabilecek formüllere yoğunlaştırmış durumda. Olası formüllerin, Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın evsahipliğinde Pazar günü yapılacak 6’lı masa toplantısının ana gündem maddesi olması bekleniyor.

Seçim işbirliği ve ittifak planlarını, yeni Seçim Yasası’na göre yapmaya hazırlanan 6 muhalefet partisinin bu konuda henüz ortaklaşmış bir çalışması yok.

Ancak her parti kendi içinde, akademisyen, kamuoyu araştırmalarından destek alarak veya bizzat kendileri saha analizleri üzerinden seçenekli formüller üzerinde çalışıyor.

Son olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinde de bu yönde hazırlıklar olduğunu belirterek, halen 8 senaryo üzerinde çalışıldığını ve 6’lı masa toplantısına da önerilerini getirebileceklerini açıkladı.

CHP kulislerinden yansıyan bilgiye göre Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği 8 seçenekli senaryo Ankara Üniversitesi’nden bir akademisyen grubu tarafından hazırlandı.

Parti kaynakları, bu yönde Kılıçdaroğlu’na birçok çalışma geldiğini, ancak esas verinin, partinin il il yaptıracağı saha analizleri ile ortaya çıkacağını belirterek, “Seçime nasıl bir sistemle gidileceğine, ittifakların nasıl şekilleneceğine parti tek başına karar vermeyecek, 6’lı masada, tarafların önerilerine göre netleşecek” görüşünü dile getiriyor.

Kulislerde ittifak veya seçim işbirliği seçeneklerine ilişkin konuşulan formüller ile bunların “artı ve eksileri” ise şöyle sıralanıyor:

Aritmetik avantajı en yüksek seçenek: Tek liste

Yeni seçim sistemi büyük partilere daha fazla milletvekili çıkarma olanağı sağladığı için bir partiden tek listeyle seçime gidilmesi aritmetik olarak “en avantajlı” sonuç verecek formül olarak görülüyor.

CHP’de yapılan simülasyonlarda, 6’lı masada yer alan siyasi partilerin tek bir parti listesinden, örneğin CHP listesinden seçime girmesi, 43 milletvekili daha fazla çıkarması yolunu açıyor ve ittifak 300’e yakın milletvekili çıkarabiliyor.

Bununla birlikte seçime ayrı girecek olan HDP’nin çıkaracağı milletvekilleriyle birlikte muhalefet parlamentoda çoğunluğu sağlıyor.

Bu formül CHP içinde, “liste sancısı” yaratacak olmasına karşın, seçim kazanmak için en avantajlı formül olarak değerlendiriliyor ve “cumhurbaşkanı adayı çıkaracak parti olarak, milletvekili listeleri konusunda daha özverili olunabileceği” yorumu yapılıyor.

Ancak sadece matematik hesabıyla “en avantajlı” görünen bu senaryonun açmazı olarak, siyasi olarak uygulamasının son derece zor ve tabanda karşılık bulmama olasılığı görülüyor.

Başta İYİ Parti olmak üzere, ağırlıklı olarak sağ ve muhafazakar seçmen tabanına sahip siyasi partilerin liderlerinin, CHP çatısı altında seçime girmeye sıcak bakmayacağı ve parti tabanlarında da kabul görmeyeceği ifade ediliyor.

Cumhurbaşkanı adayının CHP’li bir isim olacağı konusunda 6’lı masada neredeyse ortak bir görüşün oluştuğu ifade edilerek, CHP’nin bir başka siyasi partinin listesinden seçime girmesi de “uygulanamaz” bir formül olarak dile getiriliyor.

CHP’nin böyle bir tercih yapması halinde, seçmenin ittifak dışı partilere yönelmesinin kaçınılmaz olacağı vurgulanıyor.

Muhazakar partiler, ittifak içinde ittifak yapabilir

Kulislerde en çok konuşulan formüllerin başında ise Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun da gündeme getirdiği “ittifak içinde ittifak” geliyor.

6’lı masada yer alan siyasi partilerin, 2018 seçimlerindeki gibi SP, DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve DP’nin Millet İttifakı’nın iki büyük partisi CHP ve İYİ Parti listelerinden seçime girmesi bir seçenek olarak değerlendiriliyor.

İkinci seçenek olarak da DP’nin İYİ Parti listesinden, muhafazakar tabana sahip DEVA ve Gelecek Partisi’nin, SP çatısı altında seçime girmesi formülü.

2018 seçimlerinde Millet İttifakı’na avantaj sağlayan bu formülün, çok iyi saha analizleriyle ile uygulanabilir hale gelebileceği ifade ediliyor.

Muhafazakar partilerin SP çatısı altında seçime girmesi halinde, muhafazakar seçmenin yoğun olduğu yerlerde, “eli CHP’ye oy vermeye gitmeyen” seçmenin tercihini olumlu yönde etkileyebileceği yorumu yapılıyor.

Özellikle SP, bu formüle yakın duruyor. Ancak, ilk kez seçime girecek olan DEVA Partisi, kendi ad ve amblemiyle seçime girmek istediklerini her fırsatta vurguluyor. CHP ve İYİ Parti çatısı altında seçime girilmesi halinde oy bölünmesi daha az olacağı için, matematiksel olarak milletvekili çıkarma olasılığı daha yüksek.

SP, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi’nin Millet İttifakı içinde tek listeyle seçime gitmesi halinde, muhafazakar seçmenden daha fazla karşılık bulabilecek olması “avantaj” olarak görülse de, milletvekili sayısı düşük olan seçim çevrelerinde baraj otomatik olarak yükseleceği için milletvekili çıkaramama riski de bulunuyor.

Her parti kendi listesiyle seçime gidebilir

Yeni Seçim Yasası’yla ittifak içindeki partilerin çıkaracağı milletvekili sayısı d’hont sistemine, yani her partinin bir seçim çevresinden aldığı oy oranına göre hesaplanacağı için yüzde 7 olan ülke barajını geçmek için 6 parti muhalefet partisinin ittifak yapması yüksek olasılık olarak görülüyor.

Ancak ittifak oylarının milletvekili sayısına bir etkisi olmaması nedeniyle, her siyasi partinin ayrı olarak seçime de girmesi olası.

Özellikle DEVA Partisi bu seçeneğe sıcak bakıyor. Oy oranı düşük partilerin milletvekili çıkarabilmesi için, güçlü oldukları seçim çevrelerinde, diğer ittifak partilerinin desteğiyle en az bir milletvekili çıkarmasının sağlanması da bir seçenek olarak görülüyor.

Ancak bunun için çok iyi saha analizi yapılması, her seçim çevresinin eğilimlerinin iyi tahmin edilmesi gerekiyor.

CHP’de yapılan değerlendirmelerde, bu formülün uygulanması halinde, Millet İttifakı’nın milletvekili sayısı umulandan çok daha düşük gelebilir. Hatta bazı siyasi partiler parlamentoya hiç milletvekili gönderemeyebilir.

Gelecek ve DEVA Partisi’nde ise bu formülün iyi dizayn edilmesi halinde, her partinin güçlü olduğu yerlerden parlamentoya temsilci gönderebileceği ifade ediliyor.

Hatta özellikle CHP’nin milletvekili çıkaramadığı muhafazakar seçmenin yoğun olduğu, başta İç Anadolu olmak üzere bazı bölgelerden, Millet İttifakı’nın daha fazla milletvekili çıkarabileceği yorumu yapılıyor.

Üçüncü ittifak veya ittifaksız formüller

6’lı masada yer alan siyasi partilerin, Millet İttifakı dışında “üçüncü” yeni bir ittifakla seçime gitmesi veya her partinin ayrı ayrı seçime girmesi, en düşük olasılık olarak görülüyor.

CHP ve İYİ Parti’nin ittifakı sürdürmekte kararlı olduğu, çok olağanüstü bir gelişme olmadıkça da ittifakla seçime gitmesine kesin gözüyle bakılıyor.

DP ve SP’nin de Millet İttifakı’na karşı olmadığı biliniyor. 6’lı masada yer alan partilerin, CHP ve İYİ Parti’den ayrı olarak yeni bir ittifak kurmaları halinde, yüzde 7 barajını aşamama riski bulunuyor ve bu nedenle de çok önemli bir görüş ayrılığı olmadığı sürece partilerin bu yöntemi tercih etmeyeceği ifade ediliyor.

Cumhur İttifakı’nın biçimlenmesine göre senaryolar değişebilir

6’lı masada yer alan muhalefet partileri yeni seçim sistemine göre olası senaryolar üzerinde çalışma yaparken, erken seçim ve AKP ile MHP’nin oluşturduğu Cumhur İttifakı’nın izleyeceği tutuma göre de alternatif seçenekleri değerlendiriyor.

Sonbaharda bir erken seçime gidilmesi halinde, yeni seçim yasası uygulanmayacağı için, ittifak senaryolarının da buna göre şekilleneceğine dikkat çekiliyor.

Böyle bir seçenekte, milletvekili dağılımı siyasi partilerin oylarına bölünerek hesaplanacağı için, isteyen partilerin kendi listesiyle seçime girmesi formülünün daha ağırlık kazanması olası görülüyor.

MHP ve BBP’nin AKP çatısı altında tek listeyle seçime girmesi halinde formüllerin buna göre dizayn edileceği ifade ediliyor.

MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, MHP’nin AKP listelerinden seçime gireceği iddialarına, “Ağzıma bile almam. Bizim seçmen üç hilali görecek kardeşim” sözleriyle nokta koymasına karşın, muhalefet hala bu seçeneği olasılık dahilinde değerlendiriyor.

Böyle bir durumda, Cumhur İttifakı’nın avantajlı olacağına dikkat çekilerek, bu durumda muhalefetin de “tek liste” seçeneğinin güçleneceği yorumu yapılıyor.

6’lı masanın gündeminde

Yeni seçim yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle, DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın evsahipliğinde Pazar günü yapılacak 6’lı toplantıda da olası seçim senaryolarının gündeme gelmesi bekleniyor.

Katılımcı partiler, buradan bir ittifak kararı çıkmayacağını, ittifak ve cumhurbaşkanlığı seçiminin, seçim takvimi açıklandığında gündeme geleceğini, ancak yeni seçim yasasına göre en fazla milletvekili çıkarmaya dönük formülleri konusunda karşılıklı görüş alışverişinde bulunulacağı ifade ediliyor.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’ın ‘Kudüs’ Sözlerine Sert Tepki

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İsrail’le ilişkilerimiz başkadır, Kudüs davamız başkadır” sözlerine yanıt verdi. Kılıçdaroğlu, “Bilmez miyiz! Sende hep başka başka” diyerek geçmişte yaşananları hatırlattı.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında sarf ettiği “İsrail’le ilişkilerimiz başkadır, Kudüs davamız başkadır” sözleri muhalefetin tepkisini çekti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabında yaptığı paylaşımla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yanıt verdi.

Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul’daki başkonsolosluğunda öldürülmesine ilişkin davanın Suudilere devredilmesini, ‘Rahip Brunson’ krizini ve ‘Mavi Marmara’yı hatırlatan Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“İsrail’le ilişkilerimiz başkadır, Kudüs davamız başkadır, demişsin Erdoğan. Bilmez miyiz! Sende hep başka başka… Kaşıkçı cinayeti başka, Rahip Brunson başka, Mavi Marmara şehitleri başka. Dünden beri sığınmacılar da bir başka. Ahlak anlayışı bambaşka.”

Paylaşın

Erdoğan Ve Bahçeli, Kılıçdaroğlu’nun Söylediği Noktaya Geldi

Gazeteci Murat Yetkin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sığınmacılar konusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile aynı noktaya geldiğini söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve devamında AK Partili kurmayların Türkiye’deki sığınmacılarla ilgili politikalarını değiştirmeye başlaması, son günlerde en çok tartışılan konularından biri.

Yaklaşık bir ay önce “Muhalefet, seçimi kazanırsak Suriyelileri göndereceğiz diyor. Biz göndermeyeceğiz. Ensarın ne olduğunu biliyoruz” diyen Erdoğan, geçtiğimiz günlerde “Suriyeli kardeşlerimizin gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için elimizden gelen gayreti gösteriyoruz” ifadesiyle ‘fikir değiştirdi.’ Ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de, aslında bir süredir ittifak ortağıyla ters düştüğü görüşünü yineledi:

“Suriyeli sığınmacıların ülkelerinden ayrılık ve kopuşlarına neden olan ağır şartlar ortadan kalkınca geldikleri gibi uğurlamak bizim asıl hedefimizdir. Misafirliğin süresi kısıtlıdır. Her insanın kendi yurdunda, emniyetli ve esenlik içinde yaşamaya hakkı vardır. Önümüzdeki bayram günlerinde ülkelerine gidebilen Suriyeli sığınmacıların geri dönmelerine gerek yoktur.”

Gazeteci Murat Yetkin, yetkinreport.com’da yayınlanan yazısında Erdoğan’ın da Bahçeli’nin de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yıllardır söylediği noktaya geldiğini söyledi.

Ana muhalefet partisi liderinin 18 Nisan’da parti genel merkezine astırdığı dev pankart ile AKP hükümetine dört soru sorduğunu hatırlatan Yetkin, yazısının ilerleyen bölümlerinde şu görüşü dile getirdi:

“Erdoğan’ın da Bahçeli’nin de Kılıçdaroğlu’nun yıllardır söylediği noktaya doğru geldiği görülüyor. Kılıçdaroğlu bunu kaçırır mı? 19 Nisan’da TBMM Grubuna ‘3 milyon 800 bin Suriyeliyi besliyoruz. Herhalde anket yaptırdı ve halkın da bu siyasetine karşı olduğunu gördü’ dedi; ‘Bu halkın nabzını tutan, ırkçılık yapmayan partinin de CHP olduğunu gösteriyor’.”

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Üçüncü İttifak, Millet İttifakı’nda Kayıp Yaratır Mı?

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın Millet İttifakı içerisinde krize neden olan tweetinin ardından birbiri ardına gelen açıklamalar, “Üçüncü İttifak mı kuruluyor?” sorusunun gündeme gelmesine neden oldu.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre, bazı simülasyonlara göre üçüncü ittifak durumunda muhalefetin sandalye sayısının düşme ihtimali bulunuyor. Ancak bir yandan da kulislerde muhafazakar sağ seçmenin, CHP’ye oy vermekte zorlanacağı endişesi dile getiriliyor.

CHP’li yetkili: Her ihtimali değerlendiriyoruz

6 muhalefet partisi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in yol haritası için çalışmalarını sürdürürken, liderlerin görüşmesine günler kala da kulislerde her gün yeni bir ittifak senaryosu konuşuluyor.

Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın, Gelecek ve DEVA partilerinin tepkisine neden olan tweetinin ardından Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun da “İttifak içinde ittifak” ifadesiyle “Üçüncü İttifakı” gündeme getirmesi, kulislerin hareketlenmesine neden oldu.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın da “Biz henüz ittifakta değiliz” sözleri, gözleri bu üç partiye çevirdi. Edinilen bilgiye göre, Saadet, Gelecek ve DEVA Partisi’nde yetkililer, AKP’den kopan seçmenin CHP’ye oy vermek istemeyeceği gerekçesiyle üçüncü ittifakı gündemlerine aldılar ve bu konuda simülasyon çalışmaları da başladı.

Öte yandan CHP’de de il başkanlıklarının da önümüzdeki günlerde farklı ittifak senaryolarına ilişkin anket çalışmaları yürüteceği öğrenildi. CHP’li üst düzey bir yetkili de, il il en çok milletvekilinin nasıl çıkarılacağı üzerinde çalıştıklarını belirterek, “Üçüncü ittifak kurulur mu?” sorusunu, “Her ihtimali değerlendiriyoruz” sözleriyle yanıtladı.

Millet İttifakı, 32 vekil kaybeder iddiası

Her iki duruma ilişkin de farklı görüşler ortaya atılırken, Polimetre’nin kurucusu Veri Analisti Mehmet Günal Ölçer de yeni seçim yasasına göre, ittifakların vekil sayısı üzerindeki etkisini ortaya koyan ve mevcut anketlerin ortalamasını baz alan bir çalışma yürüttü.

Ölçer’in D’hondt sistemine göre yaptığı hesaplamalara göre bugün seçim olursa ve 6 muhalefet partisi Millet İttifakı çatısı altında seçime girerse, HDP ile birlikte muhalefetin TBMM’deki sandalye sayısı 374’ü buluyor. Cumhur İttifakı ise 226 vekilde kalıyor. Bu senaryo Cumhur İttifakı için en olumsuz tablo.

Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin ayrı bir ittifak ile seçime girmesi durumunda muhalefetin vekil sayısı 342’de kalıyor, Cumhur İttifakı ise 258 sandalyeye ulaşıyor. Ölçer’in çalışmasına göre üçüncü ittifak kurulması durumunda muhalefet 32 vekil daha az çıkartıyor.

Kulat: Ne getirir, ne götürür ölçmeye çalışılıyor

MAK Danışmanlık Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat’a göre ise Millet İttifakı’nda bir ayrılma söz konusu değil. 6 partinin şu anda birlikte hareket ettiğine dikkat çeken Kulat, yine de muhafazakar seçmene yönelik duyulan endişeyi dile getirdi.

Kulat, “CHP’den dolayı oy verme endişesi duyanları sağ bir alt blokta bir arada tutmak mümkün olur mu diye bir blok oluşturuluyor” dedi.

Bu konuda simülasyonların devam ettiğini kaydeden Kulat, “Yani ne getirir, ne götürür ölçmeye çalışıyorlar” dedi. Millet İttifakı içerisinde kalmak kaydıyla yeni partilerle de görüşülebileceğine dikkat çeken Kulat, HÜDAPAR, Bağımsız Türkiye Partisi gibi partilerle de birlikte hareket edilebileceğini söyledi.

Daşdemir: Yüzde 7’yi aşamazlar

OPTİMAR Araştırma Şirketi Başkanı Hilmi Daşdemir de muhafazakar seçmende CHP’nin ismine karşı bir duruşun olduğunu belirterek, “Bu sebepten dolayı Temel Bey, üçüncü bir ittifak ya da ittifak içindeki bir ittifaktan bahsetti” dedi.

Buna karşın üç partinin yüzde 7 barajı aşmasının mümkün olmadığını bu yüzden “ittifak içerisinde ittifak” ifadesinin dillendirildiğini kaydeden Daşdemir, bazı bölgelerde birleşerek vekil çıkartma yoluna gidilebileceğini kaydetti.

İttifak içerisindeki oy oranı düşük olan partilerin CHP’nin listesinden seçime girmek durumunda kalacağını kaydeden Daşdemir, “Üç partinin bir araya geldiği takdirde yüzde 7’yi bulamayacaklarını söylüyorum. Bulamayacaklardır. Bunun için çok ciddi oy artışına ihtiyacı var” diye konuştu.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Biz Neden 3 Milyon 800 Bin Suriyeliye Bakmak Zorundayız?

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sığınmacılar üzerinden iktidarı eleştirerek, “Suriyeli sığınmacılara değinmek istiyorum. Bir sabah, ’24 saat içinde Emevi camine gideceğiz ve namaz kılacağız’ diye açıklama yaptılar. Bu lafı ettiler, bir süre sonra baktılar ki 3 milyon Suriyeli Türkiye’ye gelmiş. Şu yönetim, devlet anlayışına bakar mısınız? Hedef koymuşlar 24 saatte gidecekler tam tersi 3 milyon 800 bin Suriyeli Türkiye’ye geliyor. Buraya gelenler burada kalmak istemiyor daha gelişmiş ülkelere gitmek istiyorlar.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Avrupalılar bizimle masaya oturdular. ‘Bunlar sizin topraklarınızda kalsın. Bize gelenleri biz size iade edeceğiz size biraz para verelim siz bunlara bakın’ dediler. ‘Dolar’ deyince vazgeçtiler geri kabul anlaşmasını imzaladılar. 3 milyon 800 bin Suriyeli şu anda Türkiye’de hapiste. Bir yere gidemiyorlar. Gitseler Geri Kabul Anlaşması’na göre Türkiye’ye iade ediliyorlar. Dünyada hangi devlet böyle yönetilir? Biz neden 3 milyon 800 bin Suriyeliye bakmak zorundayız.” ifadelerini kullandı.

Grup konuşmasında ekonomik krize de değinen Kılıçdaroğlu, Aksoy Araştırmanın ekonomiye ilişkin yaptığı çalışmanın sonuçlarını aktardı. Kılıçdaroğlu, “Milyonlarca emeklimiz var, birer maaş ikramiye verilmesini sağladık. 1000 lira yaptılar, sonra biraz artırdılar. Hayat pahalılığı malum. En büyük dramı yaşayanlar emekliler. Asgari ücretin neti tutarındaki bayram ikramiyesi teklifimiz Genel Kurul’da bekliyor” dedi.

“Açlık sınırı 4928 lira. Emekliye verilecek iki ikramiye, açlık sınırının altında” diyen CHP lideri, “İlk kez bu kadar garip, insanın yüreğinde derin acı bırakan tabloyla karşı karşıyayız. Saray ve şürekâsı ceplerini doldurmakla meşgul. THY’ye yandaşlarını atadılar, yüzde 190 zam yaparak huzur hakkı veriyorlar. 8678 lira huzur hakkı alıyorlardı, 25 bin liraya çıkardılar. Sen aybaşını zor getirirken yüzde 190 zam yapıp huzur hakkını 25 bin liraya çıkarmak doğru mudur? Kendi vicdanında tart bakalım” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Gençler sık sık dile getiriyorum, yine dile getireyim: Sizin hayalleriniz, benim hedefim olacak. O hayallerin tamamını gerçekleştireceğim.

Efendim, kahraman ordumuzun Pençe Kilit Operasyonu operasyon bölgesinde, Üsteğmen Ömer Delibaş şehit düştü. Kendisine rahmet, kahraman ordumuza, milletimize başsağlığı diliyorum. Ailesine başsağlığı diliyorum ve sabır diliyorum.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul’daydım. İstanbul Büyükşehri Belediye Başkanı ile birlikte yaptığı faaliyetlerin, yaptığı hizmetlerin bir bölümünü birlikte gezdik. Ayrıntılı bilgi verdi. Anadolu Hisarı’nda gezdik, orayı yeniden onarıyor, İstanbulluların hizmetine sunacak. On metro inşaatı aynı anda devam ediyor. Bu da olağanüstü güzel bir olay. Hiç kimsenin kolay kolay cesaret edip başaramayacağı projeleri başlatıyor ve sonuçlandırıyor. Finans kaynaklarının tamamını sağlamış durumda. Yerebatan Sarnıcı’nı yeniden restore ediyor, orayı da sadece İstanbulluların değil, bütün dünyanın hizmetine açacak. Dolayısıyla İstanbullular Ekrem Başkan gibi bir başkana sahip oldukları için son derece mutlular. Bunu da ifade etmek isterim.

Ayrıca orman alanlarını da İstanbullularla buluşturdu. İstanbullular hafta sonunda kent ormanlarında piknik yapıyorlar, geziyorlar, eğleniyorlar, konuşuyorlar ve dolayısıyla İstanbul yaşanabilir bir kent haline geliyor.

Akaryakıt zamları dolayısıyla eleştiriye haksız eleştiriye muhatap oldu. Elektrik zammını yaparsın, doğalgaz zammını yaparsın, akaryakıt zammını yaparsın. Belediye bu zamların, yüzde 100, yüzde 130, yüzde 120 yaptığın zamların yüzde 40’a oranında en azından “faaliyetleri sürdürelim” diye bir zam yaptığında da kıyameti koparırsın. Emin olun bu iktidarı anlamakta zorlanıyorum. Emin olun… Ya zammı yapan sensin; hangi belediye başkanı zam yapmak ister? Dünyanın zammını yapıyorsun, milleti perişan ediyorsun. Belediye başkanı ayak uydurmak istiyor, kıyameti koparıyorsun. Buna kısaca “ikiyüzlülük” derler, bu iktidarın da temel hedefi ikiyüzlülüğü dünyaya duyurmak.

Efendim, gazeteci İbrahim Haskoloğlu gece 23:00’de evinden alındı, evine baskın yapıldı, evinden alındı. Malum bunlar açıklama yapmışlardı: “Artık hiçbir zaman gece baskınları olmayacaktır. Yeni bir düzeni getiriyoruz, adaleti getiriyoruz” diye açıklama yapmışlardı. Şunu ifade etmek isterim, bunları yapamazlar. Bunlar demokrasiyi getiremezler. Bunlar özgürlüğü getiremezler. Bunlar insan haklarından çok uzaktırlar. Bunu getirecek olan biziz biz; Millet İttifakı beraber getireceğiz, demokrasiyi getireceğiz, özgürlüğü getireceğiz.

Genç bir üniversite öğrencisi bir tweet attı diye o da önce gözaltına alındı, sonra hapse atıldı. Alp Emeç… Alp Emeç’e buradan sesleniyorum: Sakın moralini bozma, bugün hapishanedesin ama yarın çocuklarına verdiğin demokrasi mücadelesini bu örnekle anlatacaksın. O nedenle moralini bozma, gözlerinden öpüyorum. Bu ülkenin bütün aydınlık insanları senin arkanda, onu da bilmeni isterim.

Dünya Turizm Haftası; bizim turizmcilerin gerçekten hepsine saygı duymak gerekiyor. Eğer önlerinde bir engel olmasa, Türkiye’yi bir turizm üssüne çevirebilirler. Yeter ki engel olmasın. Olağanüstü zengin bir coğrafyamız var, görkemli bir tarihimiz var ama gelen turist sayısı az. Ama bütün bunlara rağmen mücadele ediyorlar, bütün aksaklıkları aşmaya çalışıyorlar. 1,5 milyon insanımız turizm sektöründe çalışıyor doğrudan, 4,5 milyon insanımız da dolaylı olarak turizm sektörüne hizmet veriyor. Bacasız sanayi dediğimiz bir sanayi alanı aslında turizm.

Dolayısıyla turizmci arkadaşlarıma şunu söylemek isterim: Demokrasinin olduğu yerde, hoşgörünün olduğu yerde turizm canlanır ve bunu sağlayacak olan da bunlar değildir. Siz de görüyorsunuz ve yaşıyorsunuz. Bu iktidar turizme mecbur olduğu için, dolara mecbur olduğu için turizme kapılarını açıyor. Dolara mecbur olmasa bütün o 5 yıldızlı otellerin tamamını kapatır. Bundan adım gibi eminim. Mecbur, eli mahkum “dolar gelsin de, ne olursa olsun” diye bu anlayışıyla bakıyor. Dolayısıyla turizmci kardeşlerime şunu söylüyorum: Hiç meraklanmayın, siz de bekleyin. Çünkü geliyor gelmekte olan, asla unutmayın bunu.

Balıkçı kardeşlerimiz aramızda, onlara da “hoş geldin” diyoruz. Evet, Barış Karadeniz arkadaşımız Hopa’dan başlayıp Samandağ’a kadar bütün limanları gezdi, balıkçılarla konuştu. Bunların bir ikisine ben de iştirak ettim. Sorunlarınız var, biliyorum. Kendinizi yalnız hissediyorsunuz, bunu da gayet iyi biliyorum. Hiç unutmayın, bir cümleyi sakın unutmayın. Mustafa Kemal’in söylediği: “Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” Sizin sorunlarınızın sahibi Cumhuriyet Halk Partisi olacaktır. Alın terinizin koruyucusu Cumhuriyet Halk Partisi olacaktır.

Mazot fiyatlarının arttığını biliyorum, şu formülü sakın unutmayın: Balıkçının teknesinin mazot fiyatı eşittir, lüks yatın mazot fiyatı. Ona kaçtan veriyorlarsa, balıkçı teknesine de aynı fiyattan vereceğiz. Dolayısıyla ucuz mazot vereceğiz, en önemli girdi kalemdir. Ağlar konusu da, çok pahalı bunu da biliyorum, özel teşvik getirilmesi gerekiyor. Bankalara olan borçlarımız var, bunu da çok iyi biliyorum. Söz verdim, bir daha sizin huzurunuzda söz vereyim: İktidar olduğumuzda ilk bir hafta içinde sizin bankalardan çektiğiniz kredilerin faizlerini sıfırlayacağız, yani sileceğiz. Ana parayı da makul taksitler içinde geri alacağız.

Bir acil eylem planına ihtiyacınız var, bunlar bunu yapamazlar. Balıkçılık konusunda bu çalışmayı yapmamız aslında acil eylem planı hazırlama konusundaki en önemli adımımızdı. Dolayısıyla Barış arkadaşımızı bu bağlamda da kutluyorum. Balıkçılığın meslek olarak da bir tanımı yok, bir tanıma ihtiyacı var. Balıkçı ne demektir? Balıkçılık ne demektir? Bunların ayrıntılarına ihtiyacımız var. Denizcilik ve Balıkçılık Bakanlığı kuracağız ve sizlerin de bir muhatabınız olacak bu devletin içinde. Bunu da hafızanızın bir köşesine yazın. Akşam sizlerle beraber olacağız. İnşallah güzel, bereketli bir sofrada güzel sohbet ederiz.

Efendim, Çay Kanunu; daha doğrusu çay ve fındık Karadeniz için stratejik iki temel ürün. Çay konusunda bir kanun teklifi hazırlanmıştı, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gelmişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde çay üreticisinin sorunlarını çözmek istiyorduk. Ama AK Parti ve MHP milletvekilleri bizim getirdiğimiz kanun teklifini reddettiler. “Çay üreticilerini de, fındık üreticilerini de, biz perişan etmeye kararlıyız” diyorlar. Bunun üzerine bizim Rize İl Başkanlığı haklı olarak, “açıklanan yaş çay alım fiyatının altında alım yapılmasını yasaklayan Çay Kanunu teklifimiz, iktidar ve ortakları tarafından reddedilmiştir” diye bir pankart hazırladı.

Billboardlara götürdü, kimse korkudan asmıyor. Astılar İl Başkanlığına, Merkez İlçe Başkanlığının balkonundan astılar. Bazı yerlere yine astılar. Korkularından gelip pankartları indirdiler. Korku dağları bekliyor demek ki. Neden korkuyorsun kardeşim? Sanıyorlar ki o pankartı indirirseniz, Rizeliler bunu farkına varmaz. Hiç meraklanmayın; Rizeliler her şeyi biliyor, her şeyin farkındadırlar. Rizeliler şimdi yüzünü Cumhuriyet Halk Partisi’ne dönmüş durumdalar “ne diyecekler?” diye bunlar? Rize’de söz verdim, kaçak çayla mücadele edeceğime söz verdim. Kaçak çayları Rize meydanında yakacağım, bunun da sözünü verdim. Bütün Rizeli kardeşlerim bilsinler.

Ekonomik kriz, ekonomik buhran devam ediyor, artarak devam ediyor. Herkes kendine göre bir gündem oluşturmaya çalışıyor ama vatandaşın gündemi mutfak, ekonomi ve buraya kilitlenmiş vaziyette. Aksoy Araştırma’nın dün bir araştırması vardı: “Mevcut ekonomik gidişat psikolojinizi nasıl etkilemektedir?” diye bir soru soruyorlar. Seçmenin yüzde 48’i, “çok kötü etkilemektedir” diyor. Yüzde 39,6’sı, “kötü etkilemektedir” diyor. Yani psikolojiyi kötü etkileyen oran yüzde 87,6. Bir ay içinde ortaya çıkan sonuç yüzde 87,6 “bizim psikolojimizi olumsuz kötü etkiliyor” diyor. Ak Parti seçmeninde bu oran yüzde 78,2 AK Parti seçmeni de bunalıma girmiş vaziyette. O da geçinemiyor, “hayat pahalılığı bizim de psikolojimizi bozdu” diyor. “Düne kadar oy verdiğimiz parti, bizi sokağa çıkamaz hale getirdi, partiyi savunamaz hale getirdi” diyor. MHP seçmeninde yüzde 89, AK Parti seçmeninden çok daha yüksek.

Bir soru daha soruyorlar: “Geçen ay ile kıyasladığınızda -1 yıl 1 aylık süreyi esas alıyor- alım gücünüz nasıl değişmiştir?” diye soruyorlar. Seçmenin yüzde 45,5’i “çok azaldı” diyor. Yüzde 37,9’u “azaldı” diyor. Bir önceki aya göre alım gücünün azaldığını ifade edenlerin oranı, yüzde 83,4. Ak Parti seçmeninde bu yüzde 72,9, MHP seçmeninde ise yüzde 73,5. Dolayısıyla AK Parti seçmeni de, Milliyetçi Hareket Partisi seçmeni de gidişin ne kadar kötü olduğunu, mutfağı nasıl vurduğunu, kendilerini de ne kadar olumsuz etkilediğini gayet açık ve net bir şekilde ortaya koymuş durumdalar.

Değerli arkadaşlarım; milyonlarca emeklimiz var. Uzun mücadeleden sonra emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramı’nda birer maaş ikramiye verilmesini sağladık. Elleri mahkum oldu, “artık biz bunu ödeyeceğiz” dediler. 1000 lira yaptılar, sonra biraz artırdılar. Şimdi hayat pahalılığı malum. Az önce söyledim, oranları verdim; Ak Parti seçmeni için de, MHP seçmeni için de, diğer partilerin seçmenleri için de hayat çok kötü, gidişat çok kötü. Yüzde 80’in üzerinde, yüzde 90’a yaklaşmış vaziyette. En büyük dramı yaşayanlar ise emekliler, geçinemiyorlar. Şimdi bayramda torunları gelecek, evlatları gelecek, elini öpecekler. Torunlarına en azından rahat bir harçlık verebilirsin, böyle bir imkanı yaratabilsinler diye üç grup başkanvekilimizin de imzasıyla “emeklilere asgari ücretin neti tutarında bir bayram ikramiyesi verelim” diye hazırlanan teklif indirildi Genel Kurul’a. Genel Kurul’da bekliyor değil mi? Bekliyor.

Şimdi buradan bütün emekli kardeşlerime sesleniyorum: Size verilecek ikramiye, asgari ücretin neti kadar olacak, 4 bin 253 lira, 4 bin 250 lira. Yılda iki sefer çok büyük bir para değil. 5’li çeteye verdiğinin binde birini vermeyeceksin, 5’li çeteye, emekliye vereceksin; o kadar. 5’i çeteye diyeceksin ki: “Kardeşim sana binde birini vermiyorum, emekliye veriyorum bunu.”

Bize inanmayabilir. Sayın Erdoğan diyebilir ki: “Ya bunlar muhalefettir, ben bunlara inanmıyorum; bunlar çok abartıyorlar” diyebilir. Hayat ne kadar güzel! Ben bakıyorum, herkesin yüzü gülüyor sarayda. “Nereden çıktı? Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor” diyebilir. Ama sarayda oturan ve biraz da vicdan sahibi olan bir kişi daha var: Sayın Bülent Arınç. Bana inanmıyorsan, Sayın Bülent Arınç’ı çağır, bir kendisini dinle. Allah aşkına ya, ne söylüyor? Bari, “Hayatın gerçeği nedir, onu bir dinle” diyelim.

Efendim, bunu verin diyoruz ama Türk-İş’in yayınladığı açlık sınırı 4 bin 928 lira. Yani emekliye verilecek bir ikramiye, iki ikramiye birer bayramda verilecek olan, açlık sınırının altında bir rakam zaten. Açlık sınırı 4 bin 928 liraya çıkmışsa, bunu ben değil, TÜİK değil, herhangi bir kuruluş da değil, doğrudan doğruya Türk-İş, yani Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu yıllardır bunu yapar ve yayınlar. İlk kez bu kadar garip, bu kadar gerçekten insanın yüreğinde derin iz bırakan, acı bırakan bir tabloyla karşı karşıyayız. Açlık sınırı 4 bin 928 lira, asgari ücret 4 bin 253 lira; olacak bir şey değil. Ama saray ayrı havalarda. Saray ve şürekası ceplerini doldurmakla meşgul. Ne emekliyi düşünür, ne asgari ücretliyi düşünür. Hemen yandaşlarını atadılar Türk Hava Yolları’na, onlara yüzde 190 zam yaparak huzur hakkı veriyorlar. Yüzde 190 zam…

Emekli kardeşim sana sesleniyorum, asgari ücretli kardeşim sana sesleniyorum: Sen 4 bin 253 liraya talim ederken, emekli 1000 liralık bir bayram ikramiyesi talim ederken, “yeriniz, durumunuz iyidir” diye iktidar kanadı size seslenirken, kendi yandaşlarının, şürekalarının aylıklarına huzur hakkı olarak yüzde 190 zam yaptılar. 8 bin 678 lira huzur hakkı alıyorlardı, bunu 25 bin liraya çıkardılar.

Şimdi ben senin vicdanına sesleniyorum, senin ahlakına sesleniyorum, senin adaletine sesleniyorum emekli kardeşim; adalet duyguna sesleniyorum emekli kardeşim, asgari ücretli kardeşim. Sen ay başını zor getirirken, ele güne muhtaç olmamak için kahveye bile gitmezken, yüzde 190 zam yapıp huzur hakkını 8 bin 678 liradan 25 bin liraya çıkarmak doğru mudur, yanlış mıdır? Vicdanla soruyorum, kendi vicdan terazinde bir tart bakalım kardeşim ya. Tart bir bakalım.

Değerli arkadaşlarım; gerçekten vatandaşın durumu iyi değil, gerçekten iyi değil. Bunu siyaset olarak değil, hayatın bir gerçeği olarak ifade ediyorum. 21’inci Yüzyıl’ın Türkiye’sinde 3 milyon 449 bin 344 hanenin elektriği kesiliyor ödeyemediği için. Cumhuriyet tarihinde böyle bir tablo yoktu. Dolayısıyla sorunumuz çok derin ve bu derin sorunları bunlar çözemezler. Çünkü devleti yönetemiyorlar, yönetmeyi bilmiyorlar. Tek düşündükleri, “biz yandaşlarımızla beraber nasıl köşeyi döneriz, nasıl vurgun vururuz?” Tek hedefleri bu ve bunları yaparken de, “ağıza bir parça bal çalalım, böylece onlar da oylarını sürekli bize vermeye devam etsinler.” Ama milletin gözü açıldı, yok artık öyle bir şey. Yok artık öyle bir şey.

Suriyeli sığınmacılara değinmek istiyorum. Kalktılar bir sabah şu açıklamayı yaptılar: “24 saat içinde Emevi Camii’ne gideceğiz ve namaz kılacağız.” 24 saat, 24 gün de değil; “24 saatte gideriz, darmadağın ederiz, Emevi Camii’nde de namazımızı kılarız.” Bu lafı ettiler. Bir süre sonra baktılar ki; bırakın Emevi camiine gitmeyi, 3 milyon 800 bin Suriyeli Türkiye’ye gelmiş. Şu yönetim anlayışına bakar mısınız? Şu devlet anlayışına bakar mısınız? Şu devletin yönetiminden ne kadar kopuk olduklarını görüyor musunuz? Hedef koymuşlar, 24 saatte gidecekler; tam tersi 3 milyon 800 bin Suriyeli Türkiye’ye geliyor.

Buraya gelenler burada kalmak istemiyorlar tabii, daha gelişmiş ülkelere gitmek istiyorlar. Avrupa’ya, Amerika’ya, Finlandiya’ya, Kanada’ya her yere gitmek istiyorlar. Gitmek isteyince Avrupalılar bizimle masaya oturdular, bu hükümetle masaya oturdular. “Bunlar sizin topraklarımızda kalsın. Bize gelenleri biz size iade edeceğiz. Size biraz para verelim, siz bunlara bakın.” Doları duyunca vazgeçtiler. Gittiler, geri kabul anlaşmasını imzaladılar. 3 milyon 800 bin Suriyeli şu anda Türkiye’de hapiste. Bir yere gidemiyorlar. Gitseler, Geri Kabul Anlaşmasına göre hemen kolundan yakalayıp Türkiye’ye iade ediyorlar. Değerli arkadaşlarım, dünyada hangi devlet böyle yönetilir? Hangi devlet böyle yönetilir? Ve biz neden 3 milyon 800 bin Suriyeliye bakmak zorundayız?

Çıktı, 14 Şubat 2020’de Erdoğan bir konuşma yaptı. Suriyelilere 22 değil, 20; 2 yıl önce. “Suriyelilere 40 milyar dolardan fazla para harcadık” dedi. Şimdi 2022’deyiz. Demek ki 50 milyar dolardan fazla para harcandı. Nereye gitti bu para? 50 milyar dolar… 50 milyar dolar hangi Suriyelilere verildi? 50 milyar dolar nasıl buharlaştı? 50 milyar doları Suriyelilere versen, bütün Suriyeliler Türkiye’de han-hamam sahibi olur. Nereye gitti bu para? Asgari ücretin yarısıyla çalışıyorlar bu insanlar.

Değerli arkadaşlarım, 15 Mart 2022’de diyor ki: “Dün Irak’tan, Suriye’den, Afganistan’dan gelmişlerdi. Bugün Ukrayna’dan geliyorlar.” Öyle ya, artık kim para verirse bütün millet buraya. Bizim millet aç, “olsun, bizimkiler açlığa alışmış vaziyette” diyor. “Yarın nereden gelip geleceklerini bilemeyiz” diyor Erdoğan. Yani daha gelecekler ama daha bilmiyoruz bakalım daha nerelerden gelirler. “Bu güzel ülkede ana muhalefetin başındaki ve yanındakiler ne diyorlar? Biz seçimi kazandığımızda bu ülkedeki mültecileri ülkelerine göndereceğiz diyorlar. Biz göndermeyeceğiz” diyor. 3 milyon 800 bin Suriyeli, sayısını tam bilemediğimiz Afganistanlı, Irak’tan gelenlerin kim olduğunu, ne kadar olduğunu bilmiyoruz. “Bunları göndermeyeceğiz” diyor.

Değerli arkadaşlarım; bunun üzerine büyük bir ihtimalle anket yaptı beyefendi. Baktı ki ankette Suriyelilerin gitmesini çoğu kişi istiyor. 18 Nisan’da, yeni yan bir açıklama yaptı. “Tek başına bırakılmış olsak da…” Türkiye tek başına bırakılmış, sen bıraktın. Geri kabul anlaşmasını Bay Kemal mi imzaladı? Seni imzaladın. Suriyelilere “Emevi Camii’nde 24 saatte namaz kılacağız” diyen Bay Kemal miydi? Sendin. Oradan 3 milyon 800 bin Suriyeliyi buraya getiren Bay Kemal miydi? Sendin. Buna itiraz eden kimdi? İtiraz eden Bay Kemal’di, “yanlış yapıyorsun” diyordu, yanlış yapıyorsun…

Evet, şimdi kalkmış anketleri gördü, aşağıdan gelen tepkiyi gördü; “Suriyeli kardeşlerimizin dönüşü için elimizden gelen gayreti göstereceğiz” diyor. Nasıl bir omurga bu ya, nasıl dönüyorsun öyle? 180 derece ya, 180 derece nasıl dönüyorsun? .

Bu neyi gösteriyor? Bu bizim ne kadar haklı olduğumuzu gösteriyor. Bu neyi gösteriyor? Halkın nabzını en iyi tutan partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu gösteriyor. Bu neyi gösteriyor? Türkiye’nin çıkarlarını sonuna kadar savunan partinin Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu gösteriyor. Bu neyi gösteriyor? Irkçılık yapmayan partinin de Cumhuriyet Halk Partisi olduğunu gösteriyor. Çünkü biz onları özgür iradeleriyle göndereceğiz, onlar dönecekler diyordu.

Teşekkür ederim. Biz de Isparta ile gurur duyuyoruz, Ispartalılar ile gurur duyuyoruz. Hiçbir sorunumuz yok, gayet güzel.

Tabii Erdoğan böyle 180 derece çark edince, küçük ortağı da, o da 180 derecelik bir çark… Geçen söylemiştim, bütün bunlar olurken acaba Bahçeli ne diyor diye. O da açıklama yapmış: “Demografimizi, istiklalimizi düşünmek zorundayız.” Günaydın, günaydın; yeni düşünmek zorunda… “Misafirin ve misafirlerin süresi sınırlıdır.” Sınır ne kadar, süre ne kadar? Erdoğan cevap vermediği için bekliyor. Orası ne zaman cevap verecekse ona göre konuşacak. “Bayramda ülkelerine gidebilen Suriyeli sığınmacıların dönmesine gerek yoktur.” Sayın Bahçeli, bunların tamamı bayramlaşmaya Suriye’ye gidecek, daha sonra da gelecekler. Bunları getirecek olan kişinin adı da Süleyman Soylu. O işten sorumlu olan senin desteklediği kişidir. Sınırlarımızı yolgeçen hanına döndüren döndüren kişi de odur. O kişinin öyle mültecilerle falan bir ilgisi yok. Onun bütün vakti uyuşturucu baronları ile fotoğraf çektirmek. Zaman bulamıyor adam, ne yapsın? Ne yapsın adam?

Dolayısıyla İçişleri Bakanı zaten yok hükmünde. Geriye dönüyoruz: Göç İdaresi, Jandarma; onlar da birbirleriyle şiirle atışıyorlar. Güzellikler, güller atıyorlar birbirlerine. Akıl alacak şey değil ama biz Suriyeli kardeşlerimizi, onların can ve mal güvenliklerini de sağlayarak kendi ülkelerine, kendi iradeleriyle göndereceğiz. Nasıl göndereceğimizi oturdum, defalarca uzun uzun anlattım. Suriye ile barışacağız; ortak kültürümüz var, ortak tarihimiz var, akrabalıklarımız var. Oraya göndereceğiz, gidecekler.

Yollarını, köprülerini, okullarını, kreşleri yapacağız, fabrikalar açacağız, orada çalışacaklar. Onlar Türkiye’ye turist olarak gelecekler, Türkiye’nin güzelliklerini yaşamak için gelecekler. Bu imkanı da onlara sağlayacağız. Irkçılık yapmayacağız, bu necip millete o kara lekeyi asla sürdürmeyiz. Bunu da bütün milletimin bilmesini isterim. Biz insanı severiz. İnsanın sorunları varsa çözmeye çalışırız. Bizim ülkemize gelmişse, geçici bir süreyse, geçici süre içinde baktık güzel ama o ülkeyle barışıp kendi ülkelerine bunları göndereceğiz. Bu işi neden sadece biz yaparız? Çünkü biz Kuvayı Milliyeciyiz, çünkü biz vatanseveriz. .

Efendim bir de komik bir duruma değineyim… Bu Man Adası işine bir değineyim izninizle: 27 Kasım 2017’de bu kürsüden belgeleri açıklayarak, Erdoğan ailesinin eski özel kalem müdürü, oğlu, eniştesi, damadı; bunların Man Adası’nda 1 sterline şirket kurduklarını; sonra bu şirketle aralarında milyonlarca dolarlık para alışverişi olduğunun belgelerini açıklamıştım. Banka dekontlarının orijinallerini de açıklamıştım. Erdoğan itiraz etti, yandaş medyası itiraz etti. Açıkladığım belgelerin doğru olmadığını, sahte olduğunu söylediler. Defalarca yazdılar. “Ben seni mahkemeye vereceğim” dedi. “Ver” dedim. Hatta ben dedim ki: “Mahkemeye verirsen, bu belgelerin tamamını ben de yargıya teslim etmiş olurum.” Dava açıldı, Erdoğan ailesi ve şürekası tarafından davalar açıldı.

İstanbul’da 5, 9, 15 ve 20’nci asliyelere düştü. Ama baktılar ki buradaki hakimler namuslu hakimler, düzgün hakimler. Bunlar vicdanlarına göre karar verecekler, belgelere bakacaklar. O zaman şunu yaptılar: O hakimleri değiştirdiler, yerlerine sarayın hakimlerini getirdiler. Bir daha ifade edeyim: Bu mahkemelerdeki hakimleri değiştirdiler. Bunların isteği olmadan yerlerine sarayın hakimlerini getirdiler ve o hakimlere: “Ya delillere bir bakın, gerekirse yeni deliller toplayın. Bizim şahitlerimiz var, onları bari dinleyin” dedik. “Hayır” dediler ve tazminata mahkum ettiler Erdoğan’ın istediği rakamlarla. 197 bin, 142 bin, 190 bin, 130 bin ve 359 bin liralık tazminata mahkûm edildik.

Devam ettik… Tazminata mahkum edilince Erdoğan yine coştu. “işte demedik mi, Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor. Bak mahkeme de tazminata mahkûm etti bunu. Belgeler de zaten sahteydi.” Sabahtan tut akşama kadar havuz medyasının bütün gazeteleri aleyhimize her türlü yayını yaptılar. Sonra biz itirazımızı sürdürdük, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne gittik. 4’üncü Hukuk Dairesi’nin başkan ve üyelerini de değiştirdiler. Biz oraya gidiyoruz ya, itiraz ediyoruz ya, orayı da değiştirdiler. Sonra Yargıtay’a geldi. Yargıtay’da kim ne derse desin, namuslu hakimler var, vicdan sahibi hakimler var ve onlar kararlarını verdiler değerli arkadaşlarım.

Sadece bir bölüm okuyayım: “Sabit olduğu üzere Halk Bankası Galata Şubesince verilen 21.12.2017 tarihli cevabi yazıya göre- yani bankanın mahkemeye verdiği yazıya göre- Man Adası’nda faaliyet gösteren Bellway Limited şirketinin belirtilen banka şubesinde bulunan hesabından yüksek miktarda yabancı paraların -dolar bu- bir kısım davacıların banka hesaplarına aktarıldığı ve yine Mali Suçlar Araştırma Kurulu Başkanlığı’nın -yani MASAK’ın Maliye Bakanlığı’na bağlı MASAK’ın- 22.12.2017 tarih ve esas 34321 sayılı yazısı ekinde gönderilen raporda belirtilen para hareketlerinin banka cevabı yazısıyla aynı olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca bu belgelerin sahteliği hususunda da herhangi bir tespit bulunmamaktadır.” .

Evet değerli arkadaşlarım; Erdoğan ve ailesi neden bunu yapar? Neden 1 sterlinlik şirketi yurtdışında vergi cennetlerinde kurarlar? Milyonlarca dolar para gider-gelirken, bunlar da vicdan var mı, bunlarda ahlak var mı, bunlarda erdem var mı? Allah aşkına, ben bu soruyu sordum. Milyonlarca dolar ya gidip geliyor, milyonlarca dolar… Kendi ülkesine vergi vermemek için… Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetiyorsun, senin aile efradı damadın, özel kalem, müdürün, kardeşin devlete vergi vermemek için, bu devlete vergi vermemek için orada şirket kuruyor. Parayı getiriyor, burada sıfır vergi. Ekmek alırken vergi veriyor; emekli, işçi, memur herkes vergi veriyor. Milyonlarca dolar para kazanan, 5 kuruş vergi vermiyor ve beş kuruş vergi vermeyenler de Erdoğan ailesinin yakınları, akrabaları, kardeşleri, dayıları, evlatları.

Şimdi ben AK Partili kardeşlerime seslenmek isterim. Sen vergi verirken, çay üreticisi sen vergi verirken, fındık üreticisi sen vergi verirken; esnaf, çiftçi siz vergi verirken; tır şoförü, kamyon şoförü sizler vergi verirken; sanayici sen vergi verirken; milyonlarca dolar parayı Türkiye’ye getirip 5 kuruş vergi vermemek ne demektir? Ve bunun başında olan kişi, bunu bilen kişi, bunu teşvik eden kişi de şu anda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturmaktadır. Ağırıma giden budur. Bunu dile getirdim ki, gereğini yap kardeşim, gereğini yap. Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30’uncu maddesinin 7’nci fıkrası diyor ki: “Vergi cennetlerinden gelen para yüzde 30 oranında vergilenir.” Tek şartı var, Erdoğan vergi cennetleri listesini yayınlayacak. O kadar…

2006-2022… Yayınlamıyor. Niye yayınlamıyor? E damat dışarıdan para getiriyor, yayınlarsa vergilenecek. E oğlu dışarıdan para getiriyor, kardeşi dışarıdan para getiriyor, gelirse vergilenecek. Vergilenmesin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne vergi ödemesin bunlar. Bundan kim cesaret alıyor? Uyuşturucu baronları da; onlar da böyle para getiriyorlar, onlar da beş kuruş vergi vermiyorlar, onların arkasında da Erdoğan var. Şimdi bunun üzerine tekrar dava açacak. Sanacak ki ben korkacağım, geri adım atacağım. Kardeşim, sen bu kardeşini daha tanımadın. Hiç kimsenin önünde geri adım atmadı haklı olduğu sürece, atmayız biz!

Sadece bunlar değil; Burak Erdoğan, Mustafa Erdoğan, Ziya İlgen… Bunlar da BUMERZ, isimlerinin baş harflerinden oluşan bir şirket de kuruyorlar yine Man Adası’nda. Sıtkı Ayhan’a satıyorlar bunu.

Bakın değerli arkadaşlar; oradan da paralar geliyor, oradan da gene vergi yok. Erdoğan’la Bilal Erdoğan arasındaki konuşmayı okuyorum size, tape:

“Bilal Erdoğan- Dün Sıtkı Bey geldi. Sıtkı Ayhan geldi. Ondan sonra işte, bir türlü işte böyle doğru bir şekilde transfer işlemini yapamadığını -yani para gönderemediğini- yani bir 10 milyon dolar filan olduğunu şimdiye kadar birikenin. Ondan sonra onu istediğimiz zaman verebileceğini, bir şekilde devam edeceğini falan…”

Tayyip Erdoğan, oğlu Bilal’in sesini kesiyor…

“Tayyip Erdoğan- Sakın alma, sakın alma. O 10 milyon doları sakın alma.

Bilal Erdoğan- Ben almayacağım.

Tayyip Erdoğan- Yok, yok. Hayır, hayır alma. Kendisi bize ne söz verdiyse, onu getirecekse getirsin. Kendisi bize ne söz verdiyse, onu getirecekse getirsin. Getirmeyecekse gerek yok. Başkaları getiriyor da o niye getirmiyor? Başkaları getiriyor da o niye getirmiyor? Laf mı? Bunlar ne zannediyor bu işi ya. Ama şimdi düşünüyorlar, kucağımıza düşecekler merak etme.

Bilal Erdoğan- Tamam babacığım diyor.”

Bunu da getireceğim mahkemeye. Bunu da istedik, hakim korkuyor, bu bandı istemiyor. Kardeşim, bu bandı ben biliyorum, sana veriyorum ama sen istiyorsan ilgili kurumdan al. Devleti soyan adamlardan cumhurbaşkanı olur mu Allah aşkına ya? Devletine vergi vermemek için numara çeken adamdan cumhurbaşkanı olur mu Allah aşkına ya? Kul hakkını yiyen adamdan cumhurbaşkanı olur mu ya? Kul hakkını yiyen adamdan, fakirin fukaranın hakkını yenden cumhurbaşkanı olur mu?

Değerli arkadaşlarım; “bunların tamamı bankaların resmi kayıtlarıdır” demiştim o tarihte, 28 Kasım 2017, “hiç sağa sola kaçmaya gerek yok, haysiyetli bir adamsan, gereğini yapacaksın” dedim. O da, “ispat edersen cumhurbaşkanlığını da bırakırım” dedi. İspat ettik, şimdi ne yapacaksın? Ne yapacaksın şimdi? Buna biliyorum 50 tane kılıf uyduracaklar. Havuz medyası yazıyor, “şöyledir, böyledir.” Ne yazarsanız yazın, söylediklerimin tamamı doğrudur. Erdoğan beni tanımıyor hâlâ… Bir şeyi söylüyorsam, mutlaka belgesini elimde tuttuktan sonra söylerim. Bir şeyi söylüyorsam, o yüzde yüz doğrudur; en az 3-4 yerden onu doğrulatmışımdır ben. Dolayısıyla orada oturuyorsun, millete söz verdin, “cumhurbaşkanlığını bırakacağım” dedin. O zaman gereğini yap, millet bunu bekliyor.”

Paylaşın

CHP’den ‘6’lı Masada Çatlak’ İddialarına Yanıt

CHP’li Zeynel Emre, katıldığı bir televizyon programında, ‘6’lı masada çatlak’ iddialarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, ”İktidarı hedefliyorsanız farklı fikirlerdeki insanların bir araya gelip güç birliği yapması lazım. Bu masayı biz ittifak olarak görüyoruz. Bu masanın öncüsü olmaktan gurur duyuyoruz. Yanlış anlamanın önlenmesi için elbette her türlü girişimde bulunuruz” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, Habertürk canlı yayınında Kübra Par’ın sorularını yanıtladı.

Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’na yaptığı ziyaret sonrası ‘6’lı masada çatlak’ iddialarına yanıt veren Emre, ”İktidarı hedefliyorsanız farklı fikirlerdeki insanların bir araya gelip güç birliği yapması lazım. Bu masayı biz ittifak olarak görüyoruz. Bu masanın öncüsü olmaktan gurur duyuyoruz. Yanlış anlamanın önlenmesi için elbette her türlü girişimde bulunuruz. Türkiye’de iktidar olmak istiyorsanız elbette ki AKP’ye oy vermiş kişilerin de oylarını almamız lazım” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı adayı

Cumhurbaşkanı adayının neden belli olmadığına da yanıt veren Emre, ”Seçim zamanı geldiğinde adayımız belli olacaktır. Seçim kararı alınmadığı için öncelikli olarak yapılması gerekenler vardır. Ortak aklı arayan bir yönetim şekline ihtiyacımız var. Türkiye 2017 referandumundan bu yana ciddi gerileme kaydetti. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarla birlikte ortak adayla çıkacağız. Seçim tarihi açıklanmadan, kampanya dönemine girilmeden aday açıklanmaz. Bizim açıklayacağımız aday ortak aklı temsil eden bir isim olacak. Aday açıklandığı zaman masa dağılacak diye bir şey yok. Aday açıklarken birlikte çalışma çabası içinde olacağız” ifadelerine yer verdi.

Paylaşın

DP Lideri Uysal ‘Cumhurbaşkanı Adayı’ Sözlerine Açıklık Getirdi

“Cumhurbaşkanı adayı tarifinin, diğer partiler arasında rahatsızlık yarattığı” yönündeki sorulara DP Lideri Gültekin Uysal, “Toplumumuzun ve milletimizin yüklediği sorumluluk ve beklenti her şeyin önünde. Hepimiz de bunun bilincindeyiz. Bu sorumluluğun bilinciyle hareket ediyoruz. Bundan ötesi lafügüzaftır” şeklinde cevap verdi.

Haber Merkezi / CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Deva Partisi ve Gelecek Partisi’nin yer aldığı altılı ittifak masasında görüşmeler sürerken bugün kritik bir ziyaret daha gerçekleşti.  Demokrat Parti (DP) Genel Başkanı Gültekin Uysal, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etti.

Basına kapalı ve yaklaşık 1 saat süren ziyaretin ardından DP Lideri Uysal, basın mensuplarına açıklamada bulundu. Açıklamasında, 24 Nisan Pazar günü altılı masa etrafında tekrar bir araya geleceklerini belirten DP Lideri Uysal, şu ifadeleri kullandı.

“Usul olduğu üzere Sayın Genel Başkan Kılıçdaroğlu’ndan başlayarak, tüm genel başkanları bu hafta içerisinde ziyaret edeceğiz. Bugün saat 3’te Sayın Karamollaoğlu’nu, yarın Sayın Babacan’ı, çarşamba günü de Sayın Akşener ve Sayın Davutoğlu’nu ziyaret edeceğiz. Hem toplantı öncesi bir gündem değerlendirmesi yapalım hem de yaşadığımız süreci değerlendirelim. Bu vesileyle Sayın Kılıçdaroğlu’nu ziyaret ettik. Kendilerine sizlerin huzurunda teşekkür ederim. İftar sofrasında tatlı yiyerek, tatlı şeyler konuşacağımız bir toplantı olacak diye ümit ediyorum.”

Cumhurbaşkanı adayı

“Cumhurbaşkanı adayı tarifinin, diğer partiler arasında rahatsızlık yarattığı” yönündeki sorulara DP Lideri Uysal, “Toplumumuzun ve milletimizin yüklediği sorumluluk ve beklenti her şeyin önünde. Hepimiz de bunun bilincindeyiz. Bu sorumluluğun bilinciyle hareket ediyoruz. Bundan ötesi lafügüzaftır.” şeklinde cevap verdi.

Ne olmuştu?

Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal’ın Cumhurbaşkanı adaylığı için sıraladığı ölçülerin masada krize neden olduğu öne sürülmüştü. Uysal, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullanmıştı:

“1) 20 yıllık AKP döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak,

2) Seçilebilirlik,

3) Seçim sonrası 20 yılda AKP tarafından ‘devr-i sabık’ muamelesine maruz kalan T.C. Devleti’ni kurucu bir ruhla yeniden tesis etme yetisi!”

Kılıçdaroğlu’ndan Davutoğlu’na telefon

Öte yandan Halk TV yazarı İsmail Saymaz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün gece Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nu aradığını ve Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal’ın cumhurbaşkanlığı çıkışını sorduğunu yazdı.

Kılıçdaroğlu’nun, Uysal’ın ’20 yıllık AKP iktidarında sorumluluğa ortak olmamış olmak’ şeklindeki tweetini hatırlatarak, “Biliyorum, böyle bir gelişme oldu. Yarın görüşeceğiz. Bana söyleyeceğiz bir şey var mı?” diye sorduğunu aktaran Saymaz, “Gece telefonu biraz da Davutoğlu’nun gönlünü almak içindi” dedi.

Davutoğlu’nun, Uysal’ın tweet’i karşısında şaşırdığını ve yakın çevresine “CHP’nin de bir şeyler söylemesi gerekmez mi?” dediğini ifade eden Saymaz, “Kılıçdaroğlu, Hoca’nın kırgınlığını duymuş olmalı ki, gece yarısı telefon açtı. Dünkü görüşmede Davutoğlu, ‘Doğrusu, üzüldüm. Bu işin muhatabı liderlerdir. Biz bir uzlaşma iklimi oluştururken, hoş olmadı’ dedi. Öğrendiğim kadarıyla Gelecek Partisi, Uysal’ın düzeltmesini yeterli bulmadı. Uysal, bugün Kılıçdaroğlu ve Temel Karamollaoğlu’nu, yarın Ali Babacan’ı, çarşamba günü Meral Akşener ve Davutoğlu’nu ziyaret edecek. Bu ziyaretler hasarı onarır diye düşünüyorum” dedi.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Davutoğlu’na Dikkat Çeken Telefon!

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dün gece Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu’nu aradığını ve Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal’ın cumhurbaşkanlığı çıkışını sorduğunu yazdı.

Kılıçdaroğlu’nun, Uysal’ın ’20 yıllık AKP iktidarında sorumluluğa ortak olmamış olmak’ şeklindeki tweetini hatırlatarak, “Biliyorum, böyle bir gelişme oldu. Yarın görüşeceğiz. Bana söyleyeceğiz bir şey var mı?” diye sorduğunu aktaran Saymaz, “Gece telefonu biraz da Davutoğlu’nun gönlünü almak içindi” dedi.

Davutoğlu’nun, Uysal’ın tweet’i karşısında şaşırdığını ve yakın çevresine “CHP’nin de bir şeyler söylemesi gerekmez mi?” dediğini ifade eden Saymaz, “Kılıçdaroğlu, Hoca’nın kırgınlığını duymuş olmalı ki, gece yarısı telefon açtı. Dünkü görüşmede Davutoğlu, ‘Doğrusu, üzüldüm. Bu işin muhatabı liderlerdir. Biz bir uzlaşma iklimi oluştururken, hoş olmadı’ dedi. Öğrendiğim kadarıyla Gelecek Partisi, Uysal’ın düzeltmesini yeterli bulmadı. Uysal, bugün Kılıçdaroğlu ve Temel Karamollaoğlu’nu, yarın Ali Babacan’ı, çarşamba günü Meral Akşener ve Davutoğlu’nu ziyaret edecek. Bu ziyaretler hasarı onarır diye düşünüyorum” dedi.

Ne olmuştu?

Demokrat Parti lideri Gültekin Uysal’ın Cumhurbaşkanı adaylığı için sıraladığı ölçülerin masada krize neden olduğu öne sürülmüştü. Uysal, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullanmıştı:

“1) 20 yıllık AKP döneminde sorumluluğa ortak olmamış olmak,

2) Seçilebilirlik,

3) Seçim sonrası 20 yılda AKP tarafından ‘devr-i sabık’ muamelesine maruz kalan T.C. Devleti’ni kurucu bir ruhla yeniden tesis etme yetisi!”

Paylaşın