İYİ Parti: CHP’ye Borcumuzu Mahalli Seçimde Ödedik

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olup olmayacağı merak ediliyor. 21 Ağustos’taki ‘altılı masa’ buluşmasının vakti yaklaştıkça tartışma bu sorunun yanıtına odaklanıyor. 

Halk TV yazarı İsmail Saymaz, ismini paylaşmadığı İYİ Parti’nin bir ağır topunun, Kılıçdaroğlu’nun bugüne dek adaylık bahsini kendilerine açmadığını, “Bizimle öyle bir görüşmesi, öyle bir niyet açıklaması olmadı. Bizim kimseye bir sözümüz, mecburiyetimiz yok” dediğini aktardı.

Saymaz’ın aktarımına göre, İYİ Parti’nin ağır topu devamında şunları söyledi:

“Kılıçdaroğlu aday olacaksa gelsin söylesin. Bize iletilmiş bir şey yok. Masada bununla ilgili bir konuşma da yok. Kılıçdaroğlu, ‘Böyle böyle yapacağım’ diyor. Diyebilir, hakkıdır, belki tek başına iktidar olacak.”

Kimi çevrelerde 2018’deki seçimde CHP’nin 15 milletvekili transfer ederek, İyi Parti’nin seçimlere girme hakkı kazanmasına imkan sağladığı ve Akşener’in borcu kapatmak için Kılıçdaroğlu’nun adaylığına “Evet” diyebileceği savunuluyor. İyi Parti’nin ağır topu ise bu düşünceye şöyle yanıt verdi:

“Ne borcu? Biz borcumuzu mahalli seçimde ödedik. Kaldı ki bizim seçime katılma hakkımızı YSK vermişti. CHP o imkanı tanıdıktan sonra bu kararı almış olabilirler. Olmasa belki yapmayabilirlerdi. Ama zaten seçime girme hakkını kazanmıştık.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: İktidara En Yakın Dönemdeyiz

CHP Yurt Dışı Örgütlenme Çalıştayı’nda konuşan Kılıçdaroğlu, konuşmasında “Dünya siyaset tarihine bir şey bırakmak istiyoruz. Dünya siyaset tarihine bırakacağımız miras, özellikle gençlerin, yani ilk kez oy kullanacakların bırakacakları miras, otoriter bir yönetimi demokratik yöntemlerle değiştirmektir” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasının devamında, “Avrupa Birliği’nde öngörülen, demokratik ülkelerde öngörülen bütün demokratik kazanımların Türkiye’de de olmasını istiyoruz” ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, “Herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği bir Türkiye istiyoruz. Hiç kimsenin inancından, kimliğinden, yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmediği bir Türkiye istiyoruz. Bunun kavgasını, mücadelesini veriyoruz. Eski, klasik söylemlerin çok dışında, uygar dünyanın bir parçası olmak için mücadele eden bir CHP var” ifadelerini kullandı.

Yurtdışında yaklaşık 4 milyon seçmen bulunduğunu aktaran CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Biz, oralardan beklediğimiz oyu alamıyoruz. Oyu alamıyorsak klasik bir söylemle ‘Efendim onlar bize oy vermiyorlar’. Hayır, bunu kabul etmiyorum. Niçin bize oy vermiyorlar? Asıl üzerinde düşüneceğimiz nokta bu” dedi.

Geçmişte CHP’de kısır çekişmeler yaşandığını belirten Kılıçdaroğlu “Bunları tamamen ayıkladık. Kısır çekişmeler yok artık. Her birimiz iktidara odaklanmış vaziyetteyiz. Her birimiz Türkiye’nin sorunlarını çok iyi biliyoruz ve bu sorunları çözmek istiyoruz. Sorunların nasıl çözüleceğini de biliyoruz. Kafa yoruyoruz. Sadece parti içinde değil, akademik dünyadan, bürokratik dünyadan da yardım alıyoruz… Sivil toplum örgütleriyle tartışıyoruz. Çağdaş bir CHP; sorunları bilen, sağlıklı ve tutarlı çözümler üreten bir CHP var artık. Bunu sadece Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımız değil, artık bütün dünya biliyor” diye konuştu.

CHP Yurt Dışı Örgütlenme Çalıştayı, İstanbul Maltepe Yaşar Kemal Kültür Merkezi’nde başladı. CHP’nin yurt dışındaki 43 birlik başkanları ile yöneticilerinin katılacağı çalıştayın açılışını Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu yaptı.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, CHP İstanbul Milletvekilleri Gürsel Tekin, Yunus Emre, Sezgin Tanrıkulu ve Mahmut Tanal ile Eski Kültür Bakanı ve SODEV Onursal Başkanı Ercan Karakaş’ın da yer aldığı etkinlikte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, açıklamalarda bulundu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Her birimiz tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Bugün içinde yaşadığımız şartlar, her birimizin daha fazla düşünmesini, daha fazla tartışmasını, yeni yollar, yöntemler bulma konusunda çalışmasını zorunlu kılan bir süreç. Biz dünya siyaset tarihine bir şey bırakmak istiyoruz. Dünya siyaset tarihine bırakacağımız miras, özellikle gençlerin bırakacağı bir miras.

Yani ilk kez oy kullanacakların bırakacakları miras, otoriter bir yönetimi demokratik yöntemler ile değiştirmektir. Bunu gerçekleştirmek için yola çıktık. Biz pek çok sorun yaşadık. İster Türkiye’de olsun ister yurtdışında olsun. Artık sorunlarımızdan arınmak istiyoruz. Geleceğe güvenle bakmak istiyoruz, daha güzel bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz.

Avrupa Birliği’nde (AB) öngörülen, demokratik ülkelerde öngörülen bütün demokratik kazanımların Türkiye’de de olmasını istiyoruz. Herkesin düşüncesini özgürce ifade ettiği bir Türkiye istiyoruz. Hiç kimsenin inancından, kimliğinden, yaşam tarzından ötürü ötekileştirilmediği bir Türkiye istiyoruz. Bunun kavgasını veriyoruz, mücadelesini veriyoruz.

Eski klasik söylemlerin çok dışında, uygar dünyanın bir parçası olmak için mücadele eden bir CHP var. Bunun farkında olmanız lazım. Ve bizler, eleştiri yaparken arkasından mutlaka çözümü de getiren, çözümü de öneren, topluma duyuran bir partiyiz. Sorunları sadece dillendiren değil, sorunların nasıl çözüleceğini de ifade eden partiyiz. Dolayısıyla uzun yıllardır iktidar olamayan bir CHP, iktidara en yakın dönemdedir. Bunu yapacak olan, bunu sağlayacak olan sizlersiniz, bu partiye emek verenlerdir.

Yaklaşık 4 milyon seçmen, 6 milyon civarında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız var. Biz oralardan beklediğimiz oyu alamıyoruz. Niçin bize oy vermiyorlar? Asıl üzerinde düşüneceğimiz nokta bu. Çuvaldızı önce kendimize batırmak zorundayız. Eğer biz güven vermiyorsak, niye bize oy versinler? Siyaseti bireysel çıkarlar üzerine inşa ediyorsak, niye bize oy versinler? Derdini anlatmak isteyen vatandaş derdini anlatırken lafını ağzına tıkıyorsak, niye bize oy versinler? Yaşadığı dünya kadar sorun var, çözümüyle ilgili çaba harcamıyorsak, niye bize oy versinler?

“Türkiye’de nüfusun yarısından fazlasını CHP’li büyükşehir belediye başkanları yönetiyor”

Yeni bir siyaset anlayışını aslında ülkemize getiriyoruz. Yeni siyaset anlayışının CHP’ye kapılarını araladığını da gayet iyi biliyoruz. Yerel yönetimler bunun en güzel örneğidir. Biz büyük kentleri alacağımızı söylediğimizde kimse inanmıyordu, rakiplerimiz inanmıyordu. Ama biz yeni siyaset anlayışımızla bu kapıları araladık. Bugün yeni siyaset anlayışının meyvelerini de görüyoruz. Bugün Türkiye’de nüfusun yarısından fazlasını CHP’li büyükşehir belediye başkanları yönetiyor.

Verdiğimiz mücadele, bir hak mücadelesidir, bir demokrasi mücadelesidir. Evet örgütlendik, ama halkın bölgede yaşadığınız ilde, kentte veya ülkede seçmenlerle çok sıcak ve samimi bir ilişki kurmak zorundasınız. Onların sorunlarını dinlemek, biz nasıl çözüyoruz, neyleri öneriyoruz bunu çok iyi anlatmak zorundasınız. Yurt dışından gelen kardeşlerimiz var. Oralarda çalışıyorlar, emek harcıyorlar, o ülkelerin kalkınmasında, büyümesinde katkıda bulunuyorlar. Unutmayalım, aslında çok çalışkan bir halkız biz. Yaratıcı bir zekamız var. Düz işçi olarak bizim babalarımız, dedelerimiz gitti. Ama şimdi onların üçüncü, dördüncü kuşakları üniversitede hoca, sanatçı, gazeteci, bilim insanları. Hayatın her alanına girmiş vaziyetteler.

Geçmişte CHP’de kısır çekişmeler vardı, bunları tamamen ayıkladık. Kısır çekişmeler yok artık. Her birimiz iktidara odaklanmış vaziyetteyiz. Her birimiz Türkiye’nin sorunlarını çok iyi biliyoruz. Sorunları çözmek istiyoruz, sorunların nasıl çözüleceğini biliyoruz. Sadece parti içinde değil, akademik dünyadan, bürokratik dünyadan da yardım alıyoruz. Sivil Toplum Örgütleri ile tartışıyoruz.

Çağdaş bir CHP, sorunları bilen, sağlıklı tutarlı çözümler üreten CHP var artık. Bunu sadece Türkiye’de yaşayan yurttaşlarımız değil, artık bütün dünya bunu biliyor. Ülkesini seven, yurtta barışı ve dünyada barışı savunan, barışın ne kadar değerli olduğunu bilen, bütün halklarla barış içinde yaşamayı ilke edinen bir anlayışı büyütmeye çalışıyoruz. Temel görevlerimiz bu.

Yaşadığınız ülkelerde sorunlar var biliyoruz. Türkiye’de emeklilik haklarınız, diğer yasalar, sağlık hizmetlerini Türkiye’de yeteri kadar alamamak gibi pek çok sorunlarınız var. 2013-2022 ilk kez yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın kendilerini temsil etmek üzere yurt dışı seçim çevresi oluşturulması gerekir diye telaffuz eden ve kanun teklifini veren bir partiyiz.

“Kucağımızı açacağız, herkese açacağız”

Sizler CHP’yi temsil ediyorsunuz bulunduğunuz ülkelerde. Kucağınızı ne kadar büyük açarsanız, ne kadar geniş kitleleri kucaklarsanız, emin olun o kadar büyüyeceksiniz. Kucağımızı açacağız, herkese açacağız. Kimlik üzerinden siyaset yapmayacağız, inanç üzerinden siyaset yapmayacağız, yaşam tarzı üzerinden siyaset yapmayacağız. Eğer siyaset yapacaksak, Türkiye’yi nasıl büyütürüz, katma değeri yüksek ürünleri nasıl üretiriz… Bunları tartışmalıyız.

AB’de hangi demokratik standartlar varsa, oturalım parlamentoda hepsini yapalım. Dönüp AB’ye diyelim ki, ‘kardeşim zaten biz hepsini yaptık. Bizde düşünce özgürlüğü var. düşüncelere, insana saygı, demokrasi var. Sizin ülkenizde var olan bütün demokratik kurallar bizim ülkemizde de var.’ Onların talimatı, beklentileri değil. Biz üçüncü sınıf demokrasiyi hak eden bir ülke değiliz. Ülkemizde birinci sınıf demokrasi olmalı. İnsan hakkı olmalı, çevre hakkı olmalı. Birilerinin dayatmasıyla demokrasi değil, kendi özgür irademizle kendi ülkemize demokrasiyi getirmeliyiz. ‘Bekleyelim, bize bir fasıl açsınlar şunu yap diye, biz de onu yapalım.’ Niye kardeşim? Biz bunları yapacağız, kararlıyız.

Göreceksiniz, ilk iktidarımızda göreceksiniz, AB’nin öngördüğü kendi ülkelerinde var olan bütün demokratik kuralları ülkemize getireceğiz. Şu tarihsel gerçeği sakın unutmayın: Türkiye bütün mazlum milletlere örnek olan bir ülkedir. Milli Kurtuluş Savaşı verdikten sonra mazlum ülkelerin büyük bir kısmı kurtuluş savaşı verdi. Bu ülkelerde kurtuluş savaşı veren gençler, göğüslerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafını taşıyorlardı. Cumhuriyeti kurduktan sonra bütün mazlum ülkelerin cumhuriyet kurduğunu görüyoruz. Biz aynı zamanda, bütün mazlum ülkelere örnek olan bir ülkeyiz. Bize tarihin yüklediği böyle bir sorumluluk da var.

“Eleştiriyi sabırla dinlemeliyiz ve kendi çözümlerimizi de anlatmalıyız”

İşin özeti; hepimize çok iş düşüyor. Bana da iş düşüyor, size de iş düşüyor. Kısır tartışmalardan kesinlikle uzak duracağız. Bizi eleştirmek isteyenleri sabırla dinleyeceğiz. Birisi sizi eleştiriyorsa, size değer verdiği içindir. Eleştiriden korkmayacağız, sağlıklı eleştiri kadar değerli bir şey yoktur. Eleştiriyi sabırla dinlemeliyiz ve kendi çözümlerimizi de anlatmalıyız.

Geldiğimiz nokta şudur: Her sorunu biliyoruz ama her sorunun nasıl çözüleceğini de biliyoruz. Bugün bizim çözümlerimizi iktidar olmadığımız halde iktidar sahipleri çözmek istiyorlar. Çünkü onlar çözümü bilmiyor. Neyi nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Bir sorunlar yumağı ile Türkiye karşı karşıya. İktidar çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıya. İktidara geldiğimizde, halkın iradesiyle geleceğiz, Türkiye kısa zamanda toparlanacak, bütün dünyaya örnek olacak. Her birimizin tarihi sorumluluğu var. Örgütlerinizi kurarken kadın-erkek dengesine dikkat edin, kadın kardeşlerimizin de siyaset alanını açın. Cinsiyet kotası getirdik yüzde 33, yüzde 20 de gençlik kotası getirdik. İktidar olduğumuzda bunu Siyasi Partiler Yasası’na da koyacağız. Her şeyi beraber yapacağız.”

Paylaşın

Yöneylem Araştırma: Muhalefet Adaylarının Hepsi Erdoğan’ı Yeniyor

Yöneylem Araştırma 27 ilde 2400 kişi ile 28 Temmuz- 1 Ağustos arasında yaptığı Temmuz 2022 araştırmasının sonuçları yayınlandı. Yüzde 95 güven aralığındaki araştırmada kararsızlar “dağıtıldıktan sonra” Cumhur İttifakı’nın 35,6’da kaldığı Millet İttifakı’nın ise 44,3’e yükseldiği görüldü.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde de seçmenle muhalefet adaylarına yöneliyor. Çalışmaya göre Millet İttifakı, kararsızlar dağıtılmadan önce yüzde 35.4 oranında oy alırken Cumhur İttifakı yüzde 28.4 seviyesinde kaldı. Ankette ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminde de seçmenin tercihinin muhalefet adayı olduğu görüldü.

Yöneylem tarafından 27 ilde 2400 katılımcı ile 28 Temmuz- 1 Ağustos tarihleri yapılan araştırmanın sonuçları kamuoyu ile paylaşıldı.

MHP baraj altında

Kararsızlar ve oy kullanmayacaklar dağıtıldıktan sonra milletvekili genel seçimlerinde genel görünüm aşağıdaki tabloda görüldüğü şekilde oluştu, önemli ayrıntı Cumhur İttifakı ortaklarından MHP’nin yüzde 7 olarak belirlenen yeni seçim barajının altında kalması.

Türkiye iyi yönetilmiyor

Yöneylem’in Temmuz araştırmasında katılımcılara yönelttiği “Türkiye nasıl yönetilmektedir?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 63.7’si “kötü yönetilmektedir” yanıtını verirken yalnızca 23.1’i “iyi yönetilmektedir” yanıtını verdi.

Seçmen parlamenter sistemi istiyor 

Araştırmada katılımcılara “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mi, Parlamenter Sistem mi?” diye sorulduğunda ise Parlamenter Sistem diyenlerin oranı yüzde 66.4 seviyesinde seyretti. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diyenlerin oranı ise yalnızca yüzde 28.5 oldu.

Erdoğan’ı “asla istemeyenler” yüzde 58,4

Önümüzdeki seçimlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın aday olması halinde oy verir misiniz? sorusuna katılımcıların yalnızca yüzde 30.7’si “kesinlikle oy veririm” yanıtını verirken, “asla oy vermem” diyenlerin oranı ise yüzde 58.4 oldu.

Muhalefet adaylarının hepsi Erdoğan’ı yeniyor 

Yine çalışmada katılımcılara sorulan sorular arasında yer alan “Erdoğan mı, muhalefet adayı?” sorusuna muhalefet adayı diyenlerin oranı yüzde 54.3 iken Erdoğan diyenlerin oranı yalnızca 33.1 oldu..

  • Erdoğan ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kalması halinde Erdoğan diyenlerin oranı 38.3 olurken Kemal Kılıçdaroğlu diyenlerin oranı ise yüzde 47.8 seviyesinde seyretti.
  • Erdoğan, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu karşısında yüzde 37.1 oranında oy alırken İmamoğlu 50.9 seviyesinde seyretti.
  • Son olarak ABB Başkanı Mansur Yavaş karşısında ise Erdoğan yüzde 31.2 oy alırken Mansur Yavaş’ın yüzde 61.5 oranında oy aldığı görüldü.

Muhalefete güven artıyor

Ekonomiyi iktidarın mı yoksa muhalefetin mi daha iyi yöneteceği yönündeki soruya katılımcılar yüzde 46.3 muhalefet yanıtını verirken iktidar diyenlerin oranı yüzde 35 oldu. Hiçbiri yanıtını verenlerin oranı ise 10.2 seviyesinde seyretti.

İktidar hiçbir alanda güven vermiyor

  • Demoktarik düzen, hak ve özgürlükler alanında muhalefetin daha iyi bir savunucu olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 53.7 olurken bu oran iktidar için yüzde 32.4 oldu.
  • Yaşam tarzına saygı noktasında ise iktidar yüzde 34.1 seviyesindeyken muhalefet yüzde 53.1 oranında seçmenden karşılık buldu.
Paylaşın

5 Yılda Yabancılara 200 Bin Konut Ve İş Yeri Satıldı

CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, son 5 yılda ve 2021 yılında yabancılara ne kadarlık veya kaç adet konut, arsa, gayrimenkul satışı yapıldığına ilişkin Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesine gelen yanıtla ilgili yazılı açıklama yaptı.

Kılıç, “Bakan Kurum’un cevabı ülkemizin ve topraklarının parsel parsel yabancılara peşkeş çekildiğini ortaya koymaktadır” dedi. Bakan Kurum’un, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün “İstatistik Bilgi Sistemi” kayıtlarından alınan bilgilere göre önergesine yanıt verdiğini belirten Kılıç, şunları kaydetti:

“Türkiye’de son beş yılda yabancı gerçek kişiler 10 bin 419 ana taşınmaz (arsa, arazi, tarla, bağ, bahçe vb.) 197 bin 555 de konut, işyeri vb. taşınmaz satın aldı. Yabancılar son beş yılda en çok İstanbul’da ana taşınmaz ile konut ve işyeri satın aldı. Yabancıların son beş yılda İstanbul’da aldığı ana taşınmaz 2 bin 492 adet; konut, işyeri vb. taşınmaz ise 93 bin 909 adet olarak gerçekleşti. Bakan Murat Kurum, cevabında 2021 yılında yabancı gerçek kişilere yapılan ana taşınmazlar ile konut ve işyeri satışları hakkında da bilgi verdi. Buna göre; geçen yıl yabancılar 3 bin 794 ana taşınmaz, 62 bin 124 adet de konut ve işyeri satın aldı. Yabancılara geçen yıl en çok ana taşınmaz ile konut ve işyeri satışı yine İstanbul’da yapıldı. İzmir’de 2021 yılında yabancılara 76 adet ana taşınmaz (arsa, arazi, tarla, bağ, bahçe vb.), bin 518 de konut ve işyeri satışı gerçekleştirildi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Kurum cevabında, taşınmaz satışı ile ilgili verilen rakamların ‘aktif taşınmazları’ içerdiğini, süreç içerisinde yabancıların Türk vatandaşı veya tüzel kişilere yaptıkları devirlerin ‘pasif istatistikler’ olduğunu ve hesaba dahil edilmediğini kaydetti.”

“Gerçek rakam daha yüksek”

Sevda Erdan Kılıç, Kurum’un verdiği yanıtı şöyle değerlendirdi:

“Bakanın bu cevabı ülkemizin ve topraklarının parsel parsel yabancılara satıldığını ve peşkeş çekildiğini tüm gerçekliği ile ortaya koymaktadır. 2017 yılından beri yabancılara 200 bin konut ve işyeri satılmış ve bu satışın 62 bini de geçen yıl gerçekleşmiş. Yani son beş yıldaki toplam satışın yaklaşık üçte biri 2021 yılında gerçekleşmiş. Bu da yıllar içerisinde yabancılara ülkemizde satılan konut ve işyeri sayısının arttığını ortaya koymaktadır. Tabi bunda AKP iktidarının ‘Önce 250 bin dolara sonra 400 bin dolara konut alanlara Türk vatandaşlığı vermesinin’ de etkisi olduğu muhakkak. Üstelik cevapta belirtilen yabancılara satış rakamlarının, bakanın da ‘Süreç içerisinde yabancıların Türk vatandaşlarına yaptıkları devirlerin hesaba dahil edilmediği’ sözleri ile belirttiği gibi daha yüksek olduğu gerçeği ortadadır.

“Oy hesabı yapıyorlar”

Ülkemizi, ormanlarımızı, dağlarımızı, ovalarımızı, en verimli arazilerimizi, deniz kenarlarındaki hazine arazilerimizi yabancılara peşkeş çektikleri yetmezmiş gibi, üstüne bir de 400 bin dolara Türk vatandaşlığını yabancılara sattılar ve satıyorlar. Ülkemiz adeta istila edilmektedir, işgale uğramaktadır. Tabi yabancılara vatandaşlık hakkını niye bu kadar kolay verdiklerini tahmin etmek çok zor olmasa gerek. Yapılacak seçimde yabancıların AKP’ye oy vermelerinin hesabını yapmaktadırlar. Ama istediklerini yapsınlar, ister tüm yabancılara vatandaşlık vererek oy hakkı tanısınlar isterlerse mezarda bulunanlara oy hakkı tanısınlar, Türkiye’nin geleceğinin belirleneceği seçimde, Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki Cumhuriyet Halk Partisi ve Millet İttifakı iktidarını engelleyemeyecekler.”

(Kaynak: Gerçek Gündem)

Paylaşın

Kulis: Altılı Masada 3 Ayrı Senaryo Çalışılıyor

Parlamenter sisteme geçiş konusunda anlaşan altı muhalefet partisinin önünde iki kritik başlık bulunuyor. Birincisi ortak cumhurbaşkanı adayı belirlemek. İkincisi seçimi kazanmaları durumunda yürüyecekleri yol haritasını bugünden oluşturmak. Seçim takvimi açıklandığında toplumun karşısına da 6 genel başkanın imza atacağı bir protokolle çıkmayı hedefliyorlar.

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın haberine göre aday belirleme sürecini sonbahara bırakan liderler geçiş sürecinin yol haritası içinse hummalı bir çalışma yürütüyor. Bu çalışma şimdilik partilerin kendi mutfağında sürse de temelde 3 ayrı senaryo üzerinde fikir yürütülüyor.

Geçiş süreci çalışmasını ‘en önemli konu’ olarak nitelendiren partiler var olan sistemden güçlendirilmiş parlamenter sisteme hangi takvim ile geçileceğini çalışıyor. Bu çalışma farklı senaryolara göre seçenekli olarak yürütülüyor. Çünkü geçiş sürecinin takviminde Meclis’te elde edilecek çoğunluk belirleyici olacak. İşte burada 3 senaryo çalışılıyor.

İlk senaryo muhalefetin seçim sonrası parlamentoda 400 milletvekili kazanması. Bu durumda partiler hızlı bir anayasa değişikliği sürecini işletebilir.

İkinci senaryoda 360 milletvekili çıkarılması durumunda da anayasa değişikliğinin referanduma sunulmasının önü açılıyor. Ancak anketler parlamenter sisteme geçişi öngören partilerin anayasa değişikliği yapacak bir güçle Meclis’e gireceğini şimdilik göstermiyor.

O nedenle üçüncü senaryo da (anketlere göre 340 milletvekili çıkarma potansiyeli var) Meclis’te 301 milletvekili kazanılması durumuna göre hazırlanıyor.

Parlamenter sisteme geçişi öngören partilerin 301 ve üzerinde milletvekili çıkarması Meclis Başkanlığı seçiminin ve komisyonlarda çoğunluğun alınması demek. Bu da istenen kanunların rahatlıkla Meclis’ten çıkarılmasına imkân tanıyor. Kanun yapma çoğunluğuna sahip olunduğunda birçok alanda düzenleme yapmak için sorun kalmayacağı ifade ediliyor.

‘AK Parti’nin muhalefet edeceğini düşünmüyoruz’

Meclis kanun yapabilecek ama parlamenter sistem için anayasa değişikliği yapacak çoğunluk olmadığında partilerin bu vaadi ne olacak? Başta CHP ve İYİ Parti olmak üzere Altılı Masa’daki birçok parti iktidar olmaları durumunda, muhalefete düşecek AKP ve MHP’nin de anayasa değişikliğine sıcak bakacağını düşünüyor.

CHP’de “İktidara gelirsek güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda AK Parti’nin muhalefet edeceğini düşünmüyoruz. Bu konuda sunulacak Anayasa değişikliğine destek vereceklerdir. Çünkü AK Partili milletvekilleri de siyaset yapmak istiyor” değerlendirmesi yapılıyor.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Edirne’den İktidar Mesajı Verdi

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, partisinin Edirne’de düzenlediği grup toplantısında yaptığı konuşmada, iktidara hazır olduklarını ifade ederek, “Tek kişinin iradesine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bırakmayacağız. Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. Halkın Cumhurbaşkanı olacak. Birilerinin Cumhurbaşkanı olmaz. Yapacak çok işimiz var. Neyi nasıl yapacağımızı çok iyi biliyoruz.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin konuşmasının devamında, “Altı lider de çok iyi biliyor. Bütün mesele bunun zamanlaması. Bununla ilgili çalışmayı da yapıyoruz. Belli bir yere geldikten sonra kamuoyuyla paylaşacağız. Altı parti farklıyız ama hepimiz bu ülkenin demokratikleşmesini savunuyoruz.” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri, seçildiklerinde ülkeyi Çankaya’dan yöneteceklerini belirterek, “Bizim sarayımız yok. Beyefendiye tahsis edilen 10 tane saray var. Biz, ülkemizi mütevazi Çankaya’dan yönetmek isteriz. Bizim hedefimiz şu, Erdoğan’a da söyledim. Allah aşkına israf haramdır, israf yapma. Bari bir israf genelgesi çıkar. Yetmiyor mu bir uçak sana? Hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmamış kadar sarayın var. Ne yapacaksın bu sarayları? Düzelteceğiz” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Meclis’in tatile girmesinin ardından başladığı grup toplantılarına bu hafta Edirne’de devam etti. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

“Edirne 8300 yıllık tarihiyle görkemli bir kent. Metrekare başına düşen tarihi eser itibariyle Floransa’dan sonra dünya ikincisi. O nedenle bu kenti bütün dünyaya tanıtmak zorundayız. Türkiye’ye gelen her üç turistten biri Edirne’ye geliyor.

Bugün bir ayçiçeği tarlasına gittik. Çiftçilerle buluştuk, dertlerini kısmen de olsa dinledik. Bir sorunu çözmek istiyorsan sorunu yaşayanı dinleyeceksin. Mazotta sıkıntımız var diyorlar. Gübre de sıkıntımız var diyorlar. İlaçta, tohumda sıkıntı var diyorlar. Ürünü satacağız ya zarar edersek diyorlar. Söyledim, tonunu 16 bin liradan almak zorundadır mevcut iktidar.

Pandemiden sonra tarımın bir stratejik sektör olduğunu bütün dünya öğrendi. Bizi yönetenler tarımı stratejik sektör olduğunu öğrenebildiler mi? Erdoğan iktidarları döneminde 34.5 milyar dolar ayçiçeği ve benzeri ürünlerin ithalatına para verildi.

Trakya topraklarının bölündüğünü de biliyorum. Bu konuda da kaygılar var. Bu bereketli toprakların sanayiye dönüşmemesi lazım. Bu topraklar bizi besleyen topraklar, tarım için korunması lazım.

Akaryakıta zam geldi. Şehirde yaşıyorsanız arabanızı kullanmazsınız. Otobüse, metroya binersiniz. Çiftçi ne yapacak? Tarlaya metroyla mı gidecek? Tarlaya belediye otobüsüyle mi gidecek? Traktörle gidecek. Ona mazotu indirimli vereceksin. KDV’siz ÖTV’siz. Bu konuda Bay Kemal’in sesi var. Açık ve net söylüyorum iktidarımızda çiftçiye mazotu KDV’siz ÖTV’siz kırmızı mazot vereceğiz.

Kadın kardeşlerim için şunu söyleyeyim. Aile Destekleri Sigortasını getireceğiz. Hiçbir evde hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Özellikle yoksul ailelerde kadın kardeşlerime söylüyorum. Sizi yaşadığınız evde erkeğe muhtaç etmeyeceğim. Yoksulluğu yenmek için yoksulu afişe etmeyeceksiniz. Sağ elin gördüğünü sol el görmeyecek. İnsanın onurunu koruyacaksınız. Yoksulluk kader değildir. Yoksulluğu yaratan iktidarın politikalarıdır. Aile Destekleri Sigortası, 1971 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosu hayata geçireceğine dair söz vermiş. Niçin bugüne kadar hayata geçmedi? Çünkü yoksulluğu kullanıyorlar, istismar ediyorlar. Bu kardeşiniz diyor ki, ister oy verin ister oy vermeyin hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği Türkiye’yi kesinlikle yaratacağız.

“10 tane saray var”

Bizim sarayımız yok. Beyefendiye tahsis edilen 10 tane saray var. Biz, ülkemizi mütevazi Çankaya’dan yönetmek isteriz. Bizim hedefimiz şu, Erdoğan’a da söyledim. Allah aşkına israf haramdır, israf yapma. Bari bir israf genelgesi çıkar. Yetmiyor mu bir uçak sana? Hiçbir Osmanlı padişahına nasip olmamış kadar sarayın var. Ne yapacaksın bu sarayları? Düzelteceğiz.

Bir devletin erdemle, ahlakla yönetilmesi gerektiğini defalarca söyledim. Bir devlet hukukun üstünlüğü ile yönetilir. Baskı, şiddet ile yönetilmez. Her alanda demokrasi istiyoruz. Devleti ahlakla, bilgiyle, birikimle yöneteceksiniz. Şu anda çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıyayız. TBMM’ye bakın. Milletvekillerinin büyük bir kısmı milletin değil, sarayın vekili. Saraydan talimat alıp el kaldırıp indiren insanlar milletin sesi olamazlar.

Sarayın talimatını dinleyen savcı hemen alınır süratle Yargıtay üyesi yapılır. Bir tek kararın altına imzası olmadan AYM’ye seçilir. Bay Kemal de bunu yiyecek… Yemezler. Bu kadar yargıç varken birisi paraşütle gelecek niçin? Sezgin Baran Korkmaz’ı talimatla serbest bıraktılar ya onların ödüllendirilmesi lazım. Nereye üye olursan ol sen yargıçlık yapamazsın. Yargıç vicdanıyla karar veren kişidir. KPSS bunun en basit örneğidir. Olay bu kadar büyümese derhal kapatacaklardı. Dünyanın yolsuzluğu var, beşli çeteler malı götürüyor. Görevlendirsene Devlet Denetleme Kurulu’nu. Görevlendiremez oraya, kendisi de bir parçası çünkü.

Tek kişinin iradesine Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bırakmayacağız. Cumhurbaşkanı tarafsız olacak. Halkın Cumhurbaşkanı olacak. Birilerinin Cumhurbaşkanı olmaz. Yapacak çok işimiz var. Neyi nasıl yapacağımızı çok iyi biliyoruz. Altı lider de çok iyi biliyor. Bütün mesele bunun zamanlaması. Bununla ilgili çalışmayı da yapıyoruz. Belli bir yere geldikten sonra kamuoyuyla paylaşacağız. Altı parti farklıyız ama hepimiz bu ülkenin demokratikleşmesini savunuyoruz.

Kur korumalı mevduat… ‘Faize karşıyım’ diyor, değil mi? Erdoğan ‘faize karşıyım’ diyor. İlk altı ayda yani bu yılın ilk altı ayında felaket bir tablo var; bankaların kârı milyarları buluyor. Bu yılın ilk altı ayında bankaların kârı yüzde 400. Faiz geliyor, banka ne yapar? Para ticareti yapar, kredi verir, faiz uygular karşılığını alır. Eğer bankalar yüzde 400 ilk altı ayda kar elde ediyorsa… Çiftçi yüzde 400 kar elde ettin mi? Hayır. Esnaf, sanayici, ücretli? Hiçbir meslek grubu yüzde 400 kar elde etmedi. Bankacılık hariç. Yüzde 400 kar. Neymiş? Beyefendi faize karşıymış. Ne yapacaksın? Karşı olduğunu söyleyeceksin, birileri malı götürecek. Sadece bu mu? Hayır. Kur korumalı mevduat. ‘Ekonominin kalbine yerleştirilmiş bombadır’ diyorlar. Bomba değil, atom bombası, atom bombası. Dünyanın parası, beyler götürdüler. Bir; parayı yatırıyorsun, Türk lirası yatırıyorsun. İki; sana güvence veriyorlar. Üç; faiz artarsa, ‘hiç merak etme hiç zararın olmayacak dövizle ödeyeceğiz.’ O garantiyi de sana veriyorlar. Vergi? ‘Senden vergi de almayacağım’ diyor.

“Bizim iktidarımızda öyle döviz garantisi falan filan yok”

Buradan kur korumalı mevduat sahiplerine, yani bir avuç kişiye sesleniyorum. Bizim iktidarımızda; sadece ve sadece faizi alacaklar. Öyle döviz garantisi falan filan yok. Türkiye, sömürge bir ülke değil. Birilerinin sömürge alanı da değil. Bu ülkenin hakkını, hukukunu da sömürü etmeyeceğiz kimseye. Paran varsa bankaya yatırsın, kaç lira faiz götürür koyarsın faizini de alırsın.

Kardeşim sonra döneceksin, sanayiciye gideceksin ‘sen stokçuluk yapıyorsun’ diye suç atacaksın. Stokçuluk yapıyorsun dedikleri reel sektörün, 160 milyar dolarlık açığı var. Para ihtiyacı var. Bunların ekonomiden haberleri bile yok. Ekonomi nasıl yönetilir bunu dahi bilmiyorlar. Bir sanayiciye, ‘stokçu’ denir mi Allah aşkına? Adam üretiyor zaten belli bir stoku olmak zorunda. Üretimin ne olduğunu, stokun ne olduğunu bilmiyorlar. Ama stokçuluğu çok iyi biliyorlar. Ülkenin çözülecek çok sorunu var. Ama biz çözeceğiz. Bundan emin olmanızı isterim. Sanayiciler de özellikle katma değeri yüksek ürün ürettikleri sürece hep yanlarında olacağız.

İktidarımızda ilk bir hafta içinde esnafın bankalardan ve esnaf kefalet kooperatiflerinden aldıkları faizleri sileceğiz. Faiz olmayacak, bir sefere mahsus faizleri sileceğiz. Zaten esnaf battı. Yerine koyamıyor zaten esnaf. Bir de faiz var, sürekli takla attırıyor, sürekli borçlar büyüyor, ödeyemiyor.

Çiftçiye de sözüm var. Çiftçilerin de bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz. Onların da faizi olmayacak. Bir sefere mahsus olarak silinecek. Dolayısıyla kim üretiyorsa, kim emek harcıyorsa onlardan yana politika izlemeye devam edeceğiz.

Başka? Elbette ki kamunun kendi içinde de sorunları var. Örneğin; dünyada hastanesi olmayan tek ordu, bizim ordumuz. Askeri hastaneleri yeniden açacağız. GATA’yı tekrar şanlı ordumuza teslim edeceğiz.

Başka ne yapacağız? Allah nasip ederse sizlerin takdiriyle iktidar olduğumuzda göreceksiniz. Cumhuriyet döneminde kaybettiğimiz bir yer var. Süleyman Şah Türbesi’nin bulunduğu yer. Bunlar kendilerini kahraman ilan ediyorlar. Ya türbeyi kaçırıp, o toprağını terk eden adamı kahraman ilan ettiler. Akıl tutulması var. O türbeyi yerine götüreceğiz. Şanlı bayrağımızı oraya dikeceğiz. Hiç kimsenin endişesi olmasın.

Buraya bir parantez açalım. Bahçeli ne diyor bunun için Allah aşkına? Ne diyor Bahçeli? Bana kızıyor. Bizim milliyetçiliğimiz öğrenmek istiyorlarsa rahmetli Ecevit’e bakacaklar. Kıbrıs’a bakacaklar. Akdeniz’e bakacaklar, Akdeniz’in sularına bakacaklar. Sen kim; bizim milliyetçiliğimiz, tartmak, ölçmek kim? Süleyman Şah Türbesi kaçınırken, toprak terk edilirken sesin bile çıkmadı. Parantezi kapatalım.

EYT’liler… Biliyorum, sizin sorununuzu biliyorum. EYT sorununu çözecekse, bir kişi çözer. Onun adı da Bay Kemal. Hiç endişe etmeyin.

“Ceplerini dikeceğim”

O malı götürenlerin ceplerini tamamen dikeceğim. Arayacaklar, cep bile yok. Ceplerini dikeceğim, hiç merak etmeyin. Sakın umutsuzluğa kapılmayın. Ülkemiz en zor koşullarda bile başarıyı yakalamış bir ülke. Olağanüstü bir potansiyelimiz var. Gençlerimiz olağanüstü güzel şeylerin altına imza atıyorlar. Spordan tutun bilime kadar çok şey var, çok güzel şeyler yapılıyor. Üniversitelerimizi mahvettiler biliyorum ama üniversiteleri de ayağa kaldıracağız.

Barış akademisyenlerini derhal bir kararnameyle bir hafta içinde görevlerine iade edeceğiz. Bir üniversitede her türlü düşünce özgürce tartışılmalıdır. Bir örnek vereyim, Orta Çağ’da bir adam çıkmış demiş ki ‘beyler dünya yuvarlaktır.’ ‘Vay sen misin?’ Yakalayıp, doğru engizisyon mahkemesine çıkarmışlar. ‘Sen nasıl milyarlarca insan düz diyor, sen nasıl diyebilirsin, dünya yuvarlaktır.’ Milyonlarca kişi mi haklı, bu bir kişi mi haklı? Dolayısıyla bütün aykırı düşüncelere bizim ihtiyacımız var. Hiçbir aykırı düşünceden korkmamak lazım. Düşündükçe insanoğlu geleceği daha sağlıklı kurgular ve daha sağlıklı oluşturur.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Devlet Planlama Teşkilatını kapattı. Akıl alacak şey değil. Bir kişi, her şeyi bilince; planlamayı da o biliyor. Dua edin ameliyathaneye girmedi, ya bypass yapmaya kalkarsa ne olacak, o da olabilir.”

Paylaşın

CHP’den Seçim Sonrası Hazırlığı: Bürokrasi Çalışılmaya Başlandı

AKP’nin 20 yıllık iktidarında, siyasi düşünceleri iktidardan farklı olan hiçbir bürokrat görevde kalmadı. Örneğin vali, kaymakam, genel müdürlük, daire başkanlığı, il Emniyet müdürlüğü gibi görevlerde darbe girişimi öncesinde yoğun olarak FETÖ’cü kadrolar bulunuyordu. Darbe girişiminin ardından bir iki yıl farklı düşünceye sahip bürokratlara zorunlu olarak makam verilirken daha sonra bunların da tasfiye edildiği biliniyor. 

Cumhuriyet’ten Sertaç Eş’in haberine göre yapılan bir çalışmada, kamuda kritik görevde yer alan toplam 12 bin bürokratın bulunduğu belirlendi. 6’lı masada yer alan partiler, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi nedeniyle kısa sürede bu kadroların değiştirilmesi gerektiği konusunda fikirbirliği yapmış durumda. Bu amaçla bazı partilerin çalışmaları da bulunuyor.

Çok sayıda AKP’li bürokrat da iktidarın zayıflaması nedeniyle CHP ile bağlantı kurmaya, birtakım bilgileri paylaşmaya başladı. CHP’li kaynaklar, bürokratlardan kendi partilerine yönelmenin daha önce olandan farklı boyutlarda olduğunu kabul ediyor. Ancak seçim sonrasına hazırlıklı olmak için CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun isimlerini gizli tuttuğu bazı danışmanları aracılığıyla bürokrasiye ilişkin çalışma yaptırdığı öğrenildi.

İstekler inceleniyor

Bürokratların taleplerinin incelenmesinin yanı sıra Kılıçdaroğlu’nun sürekli dile getirdiği “siyasi görüşe göre değil liyakate göre” ölçüsünün ön plana çıkarılacağı kaydediliyor. Ayrıca CHP’li belediyelerde çalışan güvenilir ve başarılı olmuş çok sayıda bürokratın da bu kapsamda değerlendirileceği, özellikle üç büyük kentin yerel yönetimlerinden bazı bürokratların adının öne çıktığı dile getiriliyor.

Yol haritası komisyonu

CHP, altı parti arasında kurulması planlanan “Yol Haritası Komisyonu”na hazırlık amacıyla kendi bünyesinde aynı isimle bir komisyon oluşturdu. Komisyonda, hukukçu isimler ağırlıklı olarak yer aldı. Muharrem Erkek, Hakkı Süha Okay, Bülent Tezcan, Oğuz Kaan Salıcı ve İbrahim Kaboğlu’nun yer alacağı komisyon, CHP’nin geçiş sürecindeki önceliklerini tespit edecek. Altı parti arasında oluşturulan bu komisyon henüz bir toplantı yapmadı. Öncesinde partilerin yapacağı çalışmaların bu komisyonda ele alınacağı ve geçiş sürecinde nasıl hareket edileceğine ilişkin ölçütlerin belirleneceği kaydediliyor.

Paylaşın

Vatandaşların Bankalara Borcu 153 Milyar TL Arttı

Son 3 ayda vatandaşların bankalara olan borçlarında 153 milyar TL’lik artış yaşandı. Ödenen faiz de 6 ayda yüzde 47,4 oranında artarak 78,9 milyar TL’ye yükseldi. BDDK verilerine göre vatandaşların kredi kartı borcunda da son bir yılda 120 milyar 800 milyon TL’lik artış yaşandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Grubu’nun ekonomi raporunda da bankacılık sektöründeki gelişmeler incelendi.

Rapora göre, sektörün toplam aktiflerinin yüzde 74, özkaynaklarının ise yüzde 62,7 oranında arttığı bir dönemde net kârlarındaki artış ise yüzde 400,5’i buldu. Geçen yıl kârı 33,7 milyar TL olan bankalar bu yılın ilk 6 aylık döneminde net olarak 169,1 milyar TL kâr elde etti.

Cumhuriyet’ten Mustafa Çakır’ın haberine göre, bankacılık sektörünün net kârını artırmasında iktidarın ekonomi politikalarının önemli rolü olduğuna işaret edilen raporda, şu bilgiler yer aldı:

“Devlet, Kur Korumalı Mevduat’la (KKM) bankaların topladığı 1,1 trilyon TL’lik mevduatın faiz maliyetinin büyük bir kısmını üstlenirken bankalar yüzde 14-17 faiz oranıyla topladıkları bu parayı Hazine’ye, şirketlere ve vatandaşlara çok daha yüksek bir faiz oranıyla borç ve kredi olarak sattı.

Bu yılın ilk 6 aylık döneminde bankaların toplam faiz ödemeleri geçen yıla göre yüzde 43,9 oranında artarken toplam faiz gelirlerindeki artış ise yüzde 99,1 olarak gerçekleşti. Net faiz geliri yüzde 203 oranında artarak 285 milyar TL’yi buldu.

Bankalar kazanırken KOBİ’lerin bankacılık sektörüne olan kredi borçları haziranda 66,9 milyar lira daha artarak bir trilyon 573 milyar TL kadar yükseldi.

Tarım sektörünün borçları ise haziranda 16,8 milyar TL artarak 224,8 milyar TL’ye yükseldi.

Son 3 ayda yurttaşların bankalara olan borçlarında ise 153 milyar TL’lik artış yaşandı. Ödenen faiz de 6 ayda yüzde 47,4 oranında artarak 78,9 milyar TL’ye yükseldi.”

Kredi kartı borçları

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre yurttaşların kredi kartı borcunda da son bir yılda 120 milyar 800 milyon TL’lik artış yaşandı.

Paylaşın

Türkiye’de Her Üç Çocuktan Biri Aşırı Yoksulluk İçinde

Türkiye’nin “başkanlık sistemi”ne geçişinin ardından artan yoksulluk, çocukları da etkiledi. CHP’li İlgezdi’nin raporuna göre 7 milyon 436 bin derin bir yoksullukla karşı karşıya kaldı. İlgezdi, söz konusu dönemde suça sürüklenen çocukların sayısındaki artışa da dikkat çekti.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, hazırladığı “Çocuk Yoksulluğu” raporunu paylaştı. Raporda, “başkanlık sistemi”ne geçişle birlikte ortaya çıkan yoksulluğa işaret edilirken; 2017 yılında 6 milyon 893 bin olan yoksul çocuk sayısının tek adam rejimine geçişle birlikte yüzde 8 artarak, 2021 yılında 7 milyon 436 bine ulaştığı belirtildi.

‘Türkiye’de her 3 çocuktan birinin aşırı yoksulluk içinde’

“2022 itibarıyla Türkiye nüfusunun yüzde 27’sini çocuklar oluşturuyor. Ne var ki iktidarın geleceksizleştirme politikalarının sonucu olarak 22 milyon 738 bin 300 çocuğun yüzde 33’ü yani 7 milyon 436 bini derin bir yoksullukla karşı karşıya kaldı. Bu veri Türkiye’de her 3 çocuktan birinin aşırı yoksulluk içinde hapsolduğu, sefalet ve sömürü çarkı arasında yaşama tutunmaya çalıştığı anlamına geliyor” ifadelerine yer verilen raporda, “Türkiye’nin kaynaklarını 5’li çetenin emrine sunan, para musluklarını sonuna kadar yandaş havuzuna akıtan, halkın alın terini naylon vakıflar aracılığıyla yurt dışına transfer eden Erdoğan rejimi 2017 yılından bugüne her hafta yoksullar ordusuna 2 bin yeni çocuk ekleyerek ülkenin geleceğini kararttı” denildi.

Evrensel’den Damla Kırmızıtaş’ın haberine göre, gelinen noktada tek adam rejiminin her aileye en az bir yoksul çocuk vaat ettiği ifade edilen raporda, “Haziran 2022 verilerine göre yoksulluk sınırının 20 bin lirayı geçtiği Türkiye’de, TÜİK’in makyajlı verilerine göre 2021 yılında geliri 19 bin liranın altında olan 23 milyon 789 bin yoksul bulunuyor. ‘Ben ekonomistim’ diyerek tüm yetkiyi elinde toplayan ve yılda bir milyon 200 bin lira maaş geliri olan Erdoğan, bugün mevcudu 390 bin 960 olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nden tam 19 kat daha büyük bir yoksullar ordusu yaratarak, sefalet düzeninin de başkomutanı oldu” ifadeleri kullanıldı.

Çocuklar suça sürüklendi

Erdoğan’ın, çocukların “yaşama-gelişme-büyüme” haklarını ortadan kaldıran politikalarda ısrar ettiği vurgulanan raporda, “Yoksulluğun pençeleri bir aileye uzandığında, çocuk haklarının da yaygın biçimde ihlal edilmesine yol açıyor. Suç verileri kara tabloyu gözler önüne seriyor. 2009-2020 yıları arasında 18 yaşından küçük 88 bin 741 çocuk ceza infaz kurumuna girdi. Bu çocukların yüzde 15’ini yani 13 bin 376’sını 15 yaşından küçükler oluşturdu. Siyasetin toplum üzerinde giderek artan baskısı suça sürüklenen çocuk istatistiklerine de doğrudan yansıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği 2014’ten sonra suç işleyerek ceza infaz kurumuna giren çocuk sayısında yüzde 35 artış yaşandı. Ayrıca 2009-2020 yılları arasında ceza infaz kurumuna giren toplam çocuk sayısının yüzde 85’i yani 75 bin 345’i Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiği döneme denk geliyor” bilgileri yer aldı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Bizim İçin Tek Bir Kriter Olmalı, O Da Adalet

Aşura Matem Merasimi’ne katılan CHP Lideri Kıılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, “Kendisinden çıkaracağımız sonuç kin ve intikam değil, mutlak anlamda adalet ve kardeşlik olmalıdır. Hz. Hüseyin Kerbela’da şüphesiz adaleti temsil ediyordu. Ve elbette bizler, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da temsil ettiği adaletten yanayız, adaletten tarafız” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Ancak şunu da vurgulamak isterim. Hz. Hüseyin’e ağlayanlardan olup Yezit gibi davrananlardan da değiliz. Hz. Hüseyin’e ağlayıp; kim olursa olsun, kimden yana olursa olsun, hangi inanca, mezhebe, etnik kimliğe sahip olursa olsun Yezit gibi davrananlardan değiliz. Olmayacağız. Olmamalıyız” dedi.

CHP Lideri, konuşmasını, “Haksızlık, şiddet, adaletsizlik, eşitsizlik; kimden gelirse gelsin, kimden kaynaklanıyorsa kaynaklansın hep birlikte karşı çıkmalıyız. Günümüzün Yezidi anlayışına; ‘Ama, ancak, fakat, lakin’ ile başlayan cümleler kurarak meşruiyet kazandırmamalıyız” ifadeleriyle sürdürdü.

Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonuna doğur, “Tek bir Müslüman’ın dahi kendi Yezit’ine sahip çıkmak gibi gafletin içine düşmesini, asla ve asla kabul edemeyiz. Şehit düşeceğini bile bile yolunu muktedir olandan, yani gücü ve iktidarı elinde bulundurandan ayırarak, Hz. Hüseyin’e katılmaktan tereddüt etmeyen Hür şehit gibi zihni bir özgürleşmeye yönelmeliyiz” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Küçükçekmece’de Yahya Kemal Beyatlı Kültür Merkezi’nde düzenlenen Aşura Matem Merasimi’ne katıldı. Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Saygıdeğer protokol, sevgili dostlarım, CAFERİDER tarafından düzenlenen Evrensel Aşura Matem Merasiminde sizlerle birlikte olmanın memnuniyetini yaşıyorum.

Hz. Hüseyin’in 10 Muharrem 61’de yani 10 Ekim 680’de 72 yol arkadaşıyla birlikte Kerbela’da şehit edilmesinin yıldönümünde bu çatı altında buluşan sizlere yani tüm dostlarıma sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sevgili dostlarım, tüm farklılıklarımıza rağmen Hz. Hüseyin ve arkadaşlarının şahadetlerinden duyduğumuz acı ve onların aziz hatıralarına karşı beslediğimiz saygı bizi bugün burada buluşturdu. Ben de bu çatı altında, acı ve saygı kavramları ışığında Kerbela’ya nasıl baktığımı, Kerbela’ya baktığımda neleri gördüğümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

Sevgili dostlarım, Kerbela’da yaşanan sevgili peygamberimizin vefatından yaklaşık yarım asır sonra çok sevdiği torununun katledilmesidir. Ancak Kerbela’nın bir diğer önemli boyutu, bu katliamın bizzat sevgili peygamberimizin yolundan gittiğini savunanlarca gerçekleştirilmiş olmasıdır. Dolayısıyla Kerbela’da sadece Hz. Hüseyin’in ve 72 arkadaşının toprağa düşmüş cansız bedenlerini değil katledilenler ve katledenlerin insani ve ahlaki tercihlerinin bir bütün olarak Kerbela’ya baktığımızda sevgili peygamberimizi de bir muhayyel olarak görüyoruz.

Bu muhayyel durumdan kendisine ve kendisinin tebliğine aracılık ettiği İslam dinine bağlı kişilere torununun katledilmesinden kaynaklı bir hüzün, bir dram ve bir acıyı görüyoruz. Çünkü Kerbela’da hak gelince yok olan batıl yeniden uyandırılmış, dinimizin devletin temel ilkesi kabul ettiği ve en güzel örneklerini sevgili peygamberimizin sünnetinde gördüğümüz adalet yok sayılmıştır.

Bu kısa izahat ışığında ve öz bir şekilde ifade etmek isterim ki; Kerbela sadece İslam tarihinin değil insanlık tarihinin de en büyük trajedilerinden birinin adı olsa dahi kendisinden çıkartacağımız sonuç kin ve intikam değil mutlak anlamda adalet ve kardeşlik olmalıdır. Hz. Hüseyin Kerbela’da şüphesiz adaleti temsil ediyordu ve elbette bizler Hz. Hüseyin’in Kerbela’da temsil ettiği adaletten yanayız, adaletten tarafız.

Ancak şunu da özenle vurgulamak isterim. Hz. Hüseyin’e ağlayanlardan olup, yezit gibi davrananlardan da değiliz. Bunu bir kez daha tekrar ediyorum. Hz. Hüseyin’e ağlayıp kim olursa olsun, kimden yana olursa olsun, hangi inanca, mezhebe, etnik kimliğe sahip olursa olsun yezit gibi davrananlardan değiliz, olmayacağız, olmamalıyız. Hz. Hüseyin “Ben zulme karşı adaletin savaşını verirken kendisi zalim olan birisinin bu harekete katılmasını istemiyorum” demiştir.

Bu sözün, bu şartın günümüz İslam dünyasındaki karşılığı şudur: Her türden haksızlığa, her türden şiddete, her türden adaletsizliğe, her türden eşitsizliğe karşı birlikte davranmalı ve birlikte karşı çıkmalıyız. Haksızlık, şiddet, adaletsizlik, eşitsizlik, kimden gelirse gelsin ve kimden kaynaklanıyorsa kaynaklansın hep birlikte karşı çıkmalıyız. Günümüzün yezidi anlayışına; ama, ancak, fakat, lakin ile başlayan cümleler kurarak meşruiyet kazandırmamalıyız. Tek bir Müslümanın dahi kendi yezidine sahip çıkmak gibi bir gafletin içine düşmesini asla ve asla kabul edemeyiz.

Şehit düşeceğini bile bile yolunu muktedir olandan yani gücü ve iktidarı elinde bulundurandan ayırarak Hz. Hüseyin’e katılmaktan tereddüt etmeyen Hür gibi yani Hürşehit gibi zihni bir özgürleşmeye yönelmeliyiz. Bu özgürleşmeye, bu hürriyete de ancak ve ancak Hüseyin’in Kerbela’nın kumuna düşen kanından kin ve nefret değil, barış ve kardeşlik çıkartmamız halinde ulaşabiliriz. Dedesinin, babasının ve kendisinin dilinde, fikrinde, irfanında olmayan kin ve nefreti; Sünni, Şii, Caferi, Alevi, Bektaşi, ezcümle kendisine Müslümanım diyen tek bir ferdin de sürdürmeye hakkı yoktur.

Bizim için tek bir kriter olmalıdır, o da adalet. İslam dünyasının ve tüm dünyanın temel problemlerine adalet penceresinden bakabilmeliyiz. Tüm İslam dünyası olarak bugüne kadar bunu başaramamış olmamız başaramayacağımız anlamına gelmez. Bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Birbirimize karşı tahammülsüzlüklerimizi ortadan kaldırmakla başlayacağımız yeni bir gelecek inşası, tüm coğrafyamızı barışa, kardeşliğe bir adım daha yaklaştıracaktır.

Sevgili dostlarım, bir Müslümanın açlığı, bir Müslümanın esirliği, bir Müslümanın yoksulluğu, bir Müslümanın çaresizliği; tüm Müslümanlığın açlığı, esirliği, yoksulluğu, çaresizliği demektir. Komşusu açken tok yatmamak ilkesi sadece beslenmeyle ilgili bir durumun reddiyesi değildir. Bu reddiye aynı zamanda bir Müslümanın her türden mağduriyetine, Müslümanın kör, sağır, dilsiz olmayacağını da bizlere anımsatır. Dahası bu reddiye; bir Müslümanın, bir Müslümanın mağduriyetinin yaratıcısı da olmaması gerektiğini ifade eder.

Dolayısıyla komşumuz açken, mağdurken, yoksun ve yoksulken susamayız. Haksızlık karşısında susup dilsiz şeytan olmayı tercih edemeyiz. Hürşehit haksızlık karşısında susup dilsiz şeytan olmayı reddetmiştir ve kabul etmemiştir. Susmamalıyız ve İslam dünyasında öfkeyi değil, hoşgörüyü büyütmeliyiz. Bunu başardığımızda Hz. Hüseyin’in hala akmaya devam eden kanını durdurabilir, onu huzura kavuşturabilir, Kerbela’daki hüznü dağıtabiliriz.

Bu noktada, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyetimizin demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti kimliğinin tüm İslam dünyasına rehber olacağına inanıyorum. Cumhuriyetimizin demokrasiyle taçlanacak ikinci yüzyılının Kerbela’da hala akmaya devam eden kanın durmasına çok önemli katkılar sunacağını görüyorum.

Sevgili dostlarım, bu duygularla sevgili peygamberimiz Muhammed Mustafa’yı, Hz. Ali ve Hz. Fatma’nın şahsında tüm Ehlibeyti ve Sahabeyi, Kerbela’da şehit olan Hz. Hüseyin’i ve yol arkadaşlarını ve bu topraklar için toprağa düşmüş tüm şehitlerimizi şükranla yad ediyor, hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.”

Paylaşın