BTI Endeksi: Türkiye ‘Ilımlı Otokrasi’ Kategorisinde

2024 Dönüşüm Endeksi’ne (BTI) göre, kötü yönetilen ve demokrasinin gerilediği ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Raporda, Belarus ve Rusya ile birlikte “otokrasinin kök saldığı” ülke olarak tanımlanan Türkiye’nin “Kutuplaştırıcı ve otoriter bir liderlik tarzına sahip aktör tarafından yönetilmekte olduğu” aktarılıyor.

Türkiye, 10 üzerinden 4,23 puanla “Ilımlı otokrasi” kategorisinde, Singapur, El Salvador, Papua Yeni Gine, Tunus, Tanzanya, Togo, Gabon, Cezayir, Uganda, Angola ve Irak gibi ülkelerin de gerisinde yer alıyor. Raporda, El Salvador, Guatemala, Mozambik, Nikaragua, Tayland ve Uganda’da olduğu gibi Türkiye’de de en önemli demokratik kurumların erozyona uğramasının otokratik yönetimlerin inşasını kolaylaştırdığı kaydediliyor.

Bertelsmann Vakfı’nın bugün yayımladığı 2024 Dönüşüm Endeksi (BTI), demokrasinin dünya genelinde zemin kaybetmeye devam ettiğini, kötü yönetilen devletlerin sayısında da daha önce görülmemiş bir artış olduğunu ortaya koydu. “Ilımlı otokrasi” olarak sınıflandırılan Türkiye’nin de kötü yönetilen ülkeler arasında yer aldığına işaret edilen raporda, dikkat çekici saptamalara yer verildi.

137 gelişmekte olan ülkede demokrasinin durumunu, ekonomik kalkınma ve yönetişim performansını mercek altına alan BTI Endeksi, karamsar bir tablo ortaya koydu. Rapora göre son iki yılda demokratik olarak nitelendirilebilecek ülkelerin sayısı azaldı, otokrasiler ise zemin kazandı. 63 ülkenin demokratik ilkelere bağlı kaldığı, buna karşın 74 ülkenin otoriter bir yönetimin pençesi altında olduğu belirtildi.

“Daha az demokrasi, daha az başarı” ifadelerine yer verilen raporda devletlerin yönetişim performansının da “dip seviyeye” gerilediğine, bu gelişmelerin “kasvetli bir küresel tablo ortaya koyduğuna” vurgu yapıldı.

Kötü yönetişimin demokratik kurumlara güvenin erozyona uğramasına yol açtığına, demokratik ve piyasa odaklı reformları savunanların artan oranda dışlandığına, yürütmenin hesap verebilirliğinin zayıfladığına, hükümet politikalarının eleştirilmesinin de giderek zorlaştığına dikkat çekildi.

“Görevi kötüye kullanma, yolsuzluk ve kötü yönetim vakaları çoğu zaman cezalandırılmayarak cezasızlık kültürü sürekli kılınıyor” tespitine yer verilen raporda, hükümetlerin uzun vadede sürdürülebilir ve sosyal açıdan kapsayıcı ekonomi politikaları benimsemek yerine “yozlaşmış bir patronaj sistemini sürdürmeye yöneldikleri,” kayırmacılık ve yolsuzluğun güçlendiği aktarıldı.

Türkiye, otokrasinin kök saldığı ülkelerden biri

BTI Endeksi’ne göre kötü yönetilen ve demokrasinin gerilediği ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Raporda Belarus ve Rusya ile birlikte “otokrasinin kök saldığı” ülke olarak tanımlanan Türkiye’nin “Kutuplaştırıcı ve otoriter bir liderlik tarzına sahip aktör tarafından yönetilmekte olduğu” aktarılıyor.

Türkiye, 10 üzerinden 4,23 puanla “Ilımlı otokrasi” kategorisinde, Singapur, El Salvador, Papua Yeni Gine, Tunus, Tanzanya, Togo, Gabon, Cezayir, Uganda, Angola ve Irak gibi ülkelerin de gerisinde yer alıyor. Raporda, El Salvador, Guatemala, Mozambik, Nikaragua, Tayland ve Uganda’da olduğu gibi Türkiye’de de en önemli demokratik kurumların erozyona uğramasının otokratik yönetimlerin inşasını kolaylaştırdığı kaydediliyor.

Türkiye’nin de aralarında bulunduğu bu ülkelerde reformları önceliklendirme ve hayata geçirme yetkinliği ve iradesinin azaldığı, hükümetlerin ders çıkarma kapasitesinin de gerilediği belirtilirken, “Bu örnekler, politikalar tartışılmadığında, siyasi karar alma süreçlerinin daha az bilgiye dayandığını, daha az verimli olduğunu, nihayetinde de yön vermekten yoksun hale geldiğini göstermekte” görüşü aktarılıyor.

BTI Endeksi’ne göre hukuk devleti alanındaki en sert gerileme Türkiye ve Macaristan’da yaşandı. Raporda, Anayasa değişiklikleri ile Türkiye’yi parlamenter sistemden “cumhurbaşkanlığı cumhuriyetine” dönüştüren Erdoğan’ın bu yolla otoritesini daha da sağlamlaştırdığına vurgu yapılıyor.

Erdoğan’ın yasama, yargı, ordu ve medyayı kontrol ettiğinin altı çizilirken, Türkiye’de yolsuzluğun yaygın olduğuna işaret edilerek, “Hükümet, özellikle de kendi saflarından veya ilişkili iş çevrelerinden kişiler bu işe bulaşmışsa, ihtiyatlı davranmakta” gözlemi aktarılıyor.

BTI Endeksi’nin ekonomik dönüşüm verileri de Türkiye’nin son iki yılda bu alanda gerilediğine işaret ediyor. Türkiye’nin iki yıl önceki raporda 6,1 olan puanı, 5,68’e geriledi.

Raporda, ülkelerin ekonomide Covid-19 salgını ve Rusya’nın Ukrayna savaşı nedeniyle karşı karşıya kaldıkları sınamalara nasıl yanıt verdikleri de mercek altına alındı. Sınamalara verilen yanıtlarda hükümetlerin sergilediği esnekliğin ve öğrenme kabiliyetinin büyük önem taşıdığına vurgu yapıldı. İncelenen 137 ülkeden 88’inde sıkı para politikası izlendiği ve ülkelerin büyük bir bölümünün de enflasyonist eğilimlere karşı esnek ve uyum gösterecek hamlelerle yanıt verdiği aktarılırken, “Olumsuz istisnalar arasında ise Laos, Lübnan ve Türkiye yer aldı” denildi.

Türkiye’de enflasyon oranlarının üç haneli rakamlara kadar çıktığına dikkat çekilen raporda, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın karar alıcılarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atandıklarına ve onun talimatlarını uyguladıklarına dikkat çekilerek şunlar kaydedildi:

“Hatta Erdoğan’ın talimatları uygulayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, enflasyonist eğilimlere rağmen yatırımları teşvik etmek için 2021 yılında faiz oranını düşürdü. Bunun ulusal para biriminde yol açtığı hızlı değer kaybı 2022 yılında yüksek enflasyon oranlarını beraberinde getirdi. Bu da ülkede ağır sosyal maliyetlere yol açarken, uluslararası alanda da Türkiye’ye duyulan güvenin önemli ölçüde kaybedilmesine yol açtı.”

BTI Endeksi’ne göre Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 53 ülke iyi yönetişimden yoksun ve bu ülkelerde oydaşma erozyona uğradı. 10 üzerinden 3,75 puan ile Türkiye iyi yönetilmeyen ülkeler arasında yer aldı.

Oydaşma sağlama kapasitesindeki eksikliğin, yönetişim performansında gerilemeye yol açan etkenler arasında yer aldığına dikkat çekilen raporda, “Özellikle ülke içindeki gerilimleri azaltma ve uluslararası alanda iş birliği yapma konusundaki isteksizlik alarm verici” ifadelerine yer verildi.

Raporda ayrıca Türkiye örneğinin, “kişiye bağlı, dar yönetim anlayışının, sistemik sorunlara ve yanlış ekonomi politikalarına yol açabileceğini gösterdiği” de vurgulandı.

Almanya’nın saygın düşünce kuruluşlarından Bertelsmann Vakfı, Dönüşüm Endeksi’ni 2006 yılından bu yana, iki yılda bir yayımlıyor. Rapor, gelişmekte olan 137 ülke hakkında 5 bin sayfayı aşan kapsamlı ülke raporları ışığında, 120’den fazla ülkeden yaklaşık 300 uzmanın katkısıyla kaleme alınıyor. 2024 BTI raporu, 1 Şubat 2021 ile 31 Ocak 2023 tarihleri arasındaki dönemde yaşanan gelişmeleri kapsıyor.

Paylaşın

Dikkat Çeken Rapor: Demokrasi Dünya Çapında Geriliyor

Almanya merkezli düşünce kuruluşu Bertelsmann Vakfı Dönüşüm Endeksi (BTI), 2004 yılından bu yana ilk kez otokratik devletlerin sayısının, demokratik rejimlerden fazla olduğunu saptadı. Rapor kapsamında, gelişmekte olan ve gelişmenin eşiğindeki 137 ülke incelemeye alındı. Bunların 67’sini demokratik rejimler oluştururken, otokratik devletlerin sayısı 70’e yükseldi.

Bertelsmann Vakfı BTI Proje Yöneticisi Hauke Hartmann, “Bu, son 15 yılındaki çalışmalarımız kapsamında ölçtüğümüz en kötü siyasi dönüşüm sonucu,” diyor. Endekse göre, küresel bazda daha az özgür ve adil seçim, daha az ifade ve toplanma özgürlüğü söz konusu. Ayrıca kuvvetler ayrılığı prensibi de giderek aşınıyor.

Uzun zamandır Arap Baharı’nın demokratikleşme hareketlerinde son umut ışığı olarak kabul edilen Tunus, otokratikleşmeye doğru dönüşümün en güncel örneği olarak gösteriliyor. Cumhurbaşkanı Kays Said’in Temmuz 2021’de parlamentoyu feshedip hükümeti görevden alması ve anayasanın bazı kısımlarını rafa kaldırmasından bu yana ülke kararnamelerle yönetiliyor. Son olarak Said, ülkede yargı bağımsızlığının güvencesi konumundaki Yüksek Yargı Konseyi’ni de feshetmişti.

Dönüşüm Endeksi’nde Türkiye’ye dair tespitler de yer alıyor. Bertelsmann Vakfı BTI Proje Yöneticisi Hartmann, Deutsche Welle’ye (DW) yaptığı değerlendirmede “Aslında Erdoğan yönetiminde bir umut ışığı olmaya başlayan Türkiye, son on yılda demokrasi yolunda en fazla gerileyen ülke oldu. Çünkü burada kuvvetler ayrılığı ve toplumsal katılım o kadar kısıtlandı ki, iki yıl önce Türkiye’yi otokrasi olarak sınıflandırmak zorunda kaldık. Ne yazık ki aradan geçen sürede bu değerlendirmede bir değişiklik olmadı” görüşünü dile getirdi.

Siyasi ve ekonomik elitler

Yıllar önce kurulmuş ve oturmuş birçok demokratik rejimin de artık “kusurlu demokrasiler” kategorisine girmesi endişe verici bulunuyor. Örneğin, Hindistan’da Başbakan Narendra Modi’nin etnonasyonalist tutumu veya Brezilya’da Jair Bolsonaro ve Filipinler’de Rodrigo Duterte’nin sağcı otoriter hükümetleri, bu ülkeleri de otokrasiye doğru yaklaştırıyor.

Hartmann, “On yıl önce sağlıklı ve istikrarlı bir demokrasiye sahip olan bu ülkeler, bugün gelinen siyasi süreçte “ağır kusurları olan demokrasiler” haline dönüştü. Avrupa’da ise Polonya ve Macaristan’da hukukun üstünlüğü ilkelerinin çiğnendiğine şahit oluyoruz” diyerek endişelerini dile getiriyor.

Peki, otokratik sistemlerin güçlenmesinin ve demokratik normların erozyona uğramasının nedenleri ne? Bertelsmann Vakfı yetkilisi, başlıca itici güçlerin, torpil ve yolsuzluklar nedeniyle yozlaşmış sistemi kendi çıkarları için muhafaza etmek isteyen siyasi ve ekonomik elitler olduğunu söylüyor:

“İncelediğimiz 137 devletin çoğunda, göreceli toplumsal katılıma dayalı bir siyasal sistem ve rekabeti çarpıtarak ekonomik ve sosyal katılımı engelleyen bir ekonomik sistemle karşı karşıyayız.”

Bu durum, özellikle siyasetin mafya benzeri yapılarla çoğu kez iç içe olduğu Orta Amerika ülkelerinde yaygın. Aynı zamanda bazı kişilerin zayıf kurumsal yapılardan istifade ederek birtakım imtiyazlar elde ettiği Sahra’ın güneyindeki Afrika ülkelerinde de benzer olumsuzluklar söz konusu.

Popülist akımlar

Yoksulluk, açlık ve sosyal dışlanma tehdidi altında olan ve demokratik süreçler altında herhangi bir iyileşme görmeyen bazı vatandaşlar, genellikle popülist alternatifleri cazip görmektedir. Bu durum sadece söz konusu 137 ülkede değil, BTI’nin dikkate almadığı ABD gibi demokratik istikrarın var olduğu kimi demokrasiler için de geçerli olabiliyor. 1989’dan önce OECD’ye üye olan, demokratik süreçleri ve piyasa ekonomisi istikrara kavuşmuş olarak kabul edilen ülkeler, Bertelsmann Dönüşüm Endeksi kapsamı dışında tutuluyor.

Hartmann, “Donald Trump’ın seçilmesinden ve devam eden popülaritesinden ya da İngiliz elitlerinin sorumsuz tutumlarından dolayı, demokratik sistemlerimizin gücü hakkında bazı insanlar şüpheye kapıldı. Kimi grupların marjinalleştirilmesine ek olarak, özellikle basit çoğunluğa dayalı iki partili seçim sistemi, kutuplaşmanın fitilini ateşliyor. ABD’de bu durumu bariz bir şekilde gözlemliyoruz” diyor.

Pandeminin gölgesinde baskı

Korona salgını, birçok ülkede siyasi ve sivil hakların kısıtlanmasına da neden oldu. Hartmann, çoğu durumda bunların ılımlı, geçici ve demokrasiler söz konusu olduğunda, aynı zamanda parlamento tarafından onaylanan önlemler olduğunu belirterek şöyle konuşuyor:

“Ancak Filipinler veya Macaristan gibi otoriter özelliklere sahip popülist rejimlerde veya baskıyı daha da artırmak için salgını bahane olarak kullanan Azerbaycan, Kamboçya veya Venezuela gibi otokrasilerde istisnalar söz konusu. Ayrıca Çin gibi gelişmiş otokrasilerde, dijital gözetimin boyutu büyük ölçüde artmış durumda.”

Daha fazla otokrasi yönündeki küresel eğilime rağmen Hartmann, çoğunluğun daha fazla özgürlüğe ve söz hakkına özlem duyduğuna inanmaya devam ediyor. Küresel çapta sivil toplum faaliyetlerinde bir azalmanın olmayışını da hayli umut verici buluyor:

“Belarus’taki özgür seçimlerin, Lübnan’daki sivil toplum dayanışmasının, Sudan’daki askerî dikta ile mücadelenin veya Myanmar’daki darbe karşı protesto gösterilerinin aktörlerine bakın. Bu insanlar sıradan bir gösteriye gitmiyor. Daha iyi bir toplum için hayatlarını ortaya koyuyor. Onların hepsi birer kahraman. Otokrasiye karşı küresel mücadelenin son ve en sağlam kalesi.”

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın