Mustafa Irgat Kimdir? Hayatı, Eserleri

22 Ocak 1950 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Mustafa Irgat, Saint-Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yapı Kredi Yayınları’nda editör olarak çalıştı. Kanser tedavisi gördüğü esnada Cerrahpaşa Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu. Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yatmaktadır.

Haber Merkezi / Annesi Mina Urgan tarafından “Bütün bu söylediklerin hakikat (olsa da), sen kimseye bir şey anlatmazsın ki!”, denen Irgat Türkçe şiirde uç kimliklerden birini temsil etmektedir. İlk şiiri 1971 yılında Yeni Dergi’de çıkan şairin tek kitabı Ait’siz Kimlik’tir. Bu kitaptaki şiirler Irgat’ın yaşam, ölüm, cinsellik gibi konulardaki görüşlerini yansıtması bakımından önemli örneklerdir.

Radikal biçimde negatif bir üslupla yazılan bu şiirlerde yeni bir söylem inşası göze çarpar. Söz konusu söylem bu şiiri Türkçenin en zor poetikalarından biri yapmakla kalmaz; kendisinden sonrakiler için de bir mit yaratır. Dolayısıyla Irgat’ın oldukça avangard bir dil kullandığı ve yoğun bir imgelem örüntüsüne sahip olduğu söylenebilir.

Bu açıdan Türkçede Ece Ayhan’ın öncüsü olduğu asimetrik şiirsel düzenin Irgat’ta da kabul gördüğü; hatta daha da ileriye taşındığı vurgulanabilir. Irgat’ın şiirleri Sokak ve Beyaz gibi öncü dergilerde de yayımlanmıştır. Şairin sinema üzerine yazdığı yazıları ölümünden sonra Duhuldeki Deney isimli kitapta toplanmıştır. Irgat’ın sinema ilgisi oyunculuk düzeyine varmış ve 1985 tarihli Tekerleme isimli filmde şair İzzet Yasar’la birlikte rol almıştır.

Eserleri;

Ait’siz Kimlik
Duhuldaki Deney

Ödülleri:

1995 Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülü / Ait’siz Kimlik ile

Paylaşın

Mustafa Seyit Sutüven Kimdir? Hayatı, Eserleri

1908 yılında Balıkesir’in Edremit İlçesinde dünyaya gelen Mustafa Seyit Sutüven, 14 Ekim 1969’da İzmir’de öldü, cenazesi İstanbul’a getirilerek Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Edremit Numune İptidaisini bitirdikten (1921) sonra dışardan sınavlara girerek Balıkesir Lisesi’nden mezun oldu. Ticaret hayatına atıldı. 1929’dan itibaren uzun yıllar doğduğu şehirde bir kırtasiye dükkânı işletti; Edremit Zeytinyağı Satış Kooperatifi’nde müdür (1943-44), İzmir Zeytinyağı Kooperatifi’nde yönetim kurulu başkanı (1952-55) olarak çalıştı. 

Haber Merkezi / Mustafa Seyit Sutüven, 1938’de Mehmet Behçet Yazar’a yazdığı mektupta kendisinde edebiyat zevkinin oluşmasında aynı zamanda hocalığını yapan Ruhi Naci Sağdıç’ın büyük etkisinin olduğunu belirtir (Yazar 1938: 296). Hayatı boyunca büyük şehirlerdeki edebiyat muhitlerine dâhil olmayı isteyen Mustafa Seyit Sutüven, bu sebeple zaman zaman Ankara ve İstanbul’a seyahatler yaparak dönemin önemli şairleriyle tanışma imkânı bulur.

Bir taraftan aruz vezniyle kaleme aldığı gazel ve mesnevilerinde eski şiir geleneğini sürdüren şair, diğer taraftan halkın sorunlarıyla dertlenip mutluluklarıyla saadet bulan bir duyarlılıkla hicivler yazar. Serbest vezne, özellikle de bu vezinle yazdığı şiirleriyle adını duyuran Nâzım Hikmet’e hayran olan Mustafa Seyit, Nev-Yunanîlik ve Akdeniz Havzası Edebiyatı cereyanının etkisinde kalır.

Şair, bu minvalde aruz ölçüsüyle kaleme aldığı ve kendisini ünlendiren “Sutüven” adlı şiirini yazar. Sutüven, şairin doğum yeri olan Edremit’te bir şelalenin adıdır. 1934’te Atatürk’ün İzmir’den Edremit’e geleceği öğrenilince zamanın Edremit Kaymakamı Mithat Kemal Bey, Edremit bölgesinde şairliğiyle tanınmış Mustafa Seyit’ten bölgenin güzelliğini anlatan bir şiir yazmasını ister. Mustafa Seyit, Ocak ve Şubat aylarının soğuk günlerinde Sutüven şelalesine bakarak tarihsel ve zihinsel bir yolculuğa çıkmış, çıktığı bu yolculuk sonucunda da “Sutüven” şiirini yazmıştır.

Şair, bu şiirinde başta Yunan medeniyeti olmak üzere Moğol, Mısır, Med, Roma ve Türk medeniyetlerinden bahsederek duyarlılığını oldukça geniş bir medeniyet ve kültür coğrafyasından kotarmayı başarır. Mustafa Seyit, “Sutüven” şiirinde büyük bir kültür birikimine yaslanır ve şiirinin varlığını derin bir medenî yapıdan besler.

Zahir Güvemli, şairin Şiirler kitabına yazdığı önsözde bu konuda şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Mustafa Seyit içinde yaşadığı toplumun bütün acılarını, sevinçlerini duyan, duyuran bir halk çocuğu. Öyle bir halk çocuğu ki, yaşadığı topraklara Halikarnas Balıkçısı’nın gözüyle bakıyor ve o topraklardaki medeniyet bütünlüğünü, kültür bütünlüğünü görebiliyor. Bu sebepledir ki şiirlerinde çeşitli anlatım imkânlarına başvurabiliyor. Onun ilk zamanlarında, birtakım amatörler Vergilius ya da Ovidius’u taklit ederek yalnız mitologya konulu şiirler yazarlardı.

Eski Yunan Tanrıları arasında dünya edebiyatınca sakız edilmiş hikâyeleri, isimleri, mısralarına doldurdular mı kendilerini ‘Yunanî şair’ ya da Şiirimizin Homeros’u diye ilan ettirirlerdi. Oysa Mustafa Seyit, gerçeği görmüş, Yunan ve Latin şairlerini, hatta Yunan mitologyasını hangi toprakların nasıl Kazdağı’nın, Edremit’in ne zaman yetiştirdiğini anlamış bir insan olarak kendi yaşadığı memleket açısından o isimleri bütünleştiren coğrafyayı öne almıştı”. Sutüven, ilerleyen yıllarda da Nev-Yunanî tarzda şiirler kaleme almayı sürdürmüştür. “Akdeniz”, “Kutup Yollarında”, “Orşilim Kızları”, “Şıpşıp I-II” şiirleri bu bağlamda örnek verilebilecek metinlerdir.

“Sutüven şiiri, gerek şekil, gerek muhteva bakımından zengin bir şiirdir. Ona bu zenginliği veren âmil, çeşitli unsurların dil musikisinin, tarih ve efsanenin, kendini ve milletini yüceltme duygusunun ve son parçalarda hissolunan esrarlı havanın bir araya gelmesidir. Şiirde teferruat ile bütün, dış ile iç arasındaki sıkı bir münasebet vardır.”

Mustafa Seyit Sutüven; Yücel, Servetifünun (Uyanış), Yeni Ses ve İnsan dergilerindeki şiirlerinden sonra bir suskunluk dönemine girmiş; daha sonra Yurt ve Dünya, Türk Dili, Varlık, Yeditepe, Yeni İnsan dergilerinde görünmüştür. 1960’tan sonra şiirden tamamen kopmuştur. Cemal Süreya bu kopuşu “şairin ‘Sutüven’ şiirinden sonra bir daha aynı başarıyı gösteremediği, hep bu şiirin gölgesinde kaldığı ve ilk şiirine yenilmiş bir şair olduğu” şeklinde değerlendirmiştir.

Sutüven, içinde yaşadığı toplumun bütün acılarını, sevinçlerini duyan, duyuran, halk söyleyişine bağlı bir şairdir. Şiirlerine bakıldığında, mitolojik unsurlarla bir ufuk genişliği yaratmak istediği, halk öykü ve efsanelerine yaslandığı, Köroğlu destanından esinlendiği, Il. Dünya Savaşı yıkımlarına başkaldırdığı ve çağının sorunlarını işlediği görülür. Şiirlerinde çeşitli anlatım imkânlarına başvurmuş; biçim yapısı bakımından her türü denemiştir. Sağlığında kitaplaştırmadığı seksen kadar şiiri, 1976 yılında Zahir Güvemli ve Behçet Necatigil’in önsözleri ile yayımlanmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Mustafa Fırat (Çelikbaş) Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1978 yılında İzmir’de dünyaya gelen Mustafa Fırat (Çelikbaş), ilkokulu İzmir’de, liseyi Özel Antalya Lisesinde okudu. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu.

Haber Merkezi / Şair, yazar ve öğretmen Mustafa Fırat, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı İstanbul’daki bir lisede edebiyat öğretmeni olarak görev yapmaktadır.

Mustafa Fırat, şiir kitaplarında da aşk, hasret, yalnızlık vb. temaların yanı sıra zaman zaman sosyal konuları da işler. Şiirleri Varlık, Mühür, Budala vd. dergilerde yayımlanmıştır. Yalın dili, imgeye önem veren bir üslubu vardır. Çıkardığı Mühür dergisi ve kurduğu Mühür Yayınları, son dönem edebiyatımıza ciddi katkılar sunmuştur.

Bu dergide 80’leri ve günümüzün önde geklen şairleriyle ilgili dosyalar yayımlamıştır. Dersaadette Sabah Cesetleri (2016) romanında; işgal altında bir kent, yorgun, umutsuz bir halk, fırsattan istifade etmeye çalışan çeteler, hainlerin çoğaldığı İstanbul’da özel bir emniyet görevlisinin etrafında gelişen serüvenler anlatılır.

“Yeşil gözler çiçeği”

üç gece üç gündüz gibi geçti ömrümden üç sene
çivi di kasrın kurnalarında yüzdürdüğüm bronz gemilerim
çıktılar aşkın o derin yeşil gözler seferine;
ve yeniden doğdu şiirin yüzünde o hükümsüz kimliğım…

Ye yeniden şekillendi şerbetini susamışçasına içtiğimiz yaşam!
en savruk en heder yanımla yanındayım
hicazkar günlerin ardından,
haber saldım türküler söylemesi için ağustos böceğine;
tut ki sevinç içre bir avuç ağlasam!

-ey can ne gelır elden?
nâçar düşmüş kalbimle paylaş kalbini
sonsuz bir şehir olmak istiyorsa bir kasaba!

“Hasret”

kucağımda harmanlar ve ateş böcekleri
gibi uçtu üzerimden bütün ayrılıklar
elimdeki kalemim vurduğum dizelere sırdaştır
geçti ve yazıldı göğe o eski zamanlar

hangi merhem en iyi ilaçtı
bir kanayan bir duran bu tarifsiz yarama
göğsüm ki kuşların konakladığı
bir kadavradan bihaber boyandı kızıla

yerim de yurdum da unutulandır artık
bakışlarım yalnızca dilek taşı
kesilsin ve altında kalsın şair bırak
dinmesin dilime dolanan bu hasret şarkısı

-bu yollar ve yolculuklar götürsün beni ötelere
dokudum en sırça köşklere o kavuşmayı
dahası dokundum

Paylaşın

Mustafa Ergin Kılıç Kimdir? Hayatı, Eserleri

29 Ekim 1977 yılında Ankara’da dünyaya gelen Mustafa Ergin Kılıç, ilkokul ve ortaokuldan sonra Ankara Aydınlıkevler Lisesinden mezun oldu. Yüksek öğrenimini Orta Doğu Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümünde 2001 yılında tamamladı.

Haber Merkezi / 2001-2010 yılları arasında, Kuzey Afrika, Ortadoğu, Uzakdoğu ve Avrupa coğrafyaları başta olmak üzere, dünyanın 40’tan fazla ülkesini ziyaret etti. 2005-2009 yılları arasında Patika edebiyat dergisinin editörlüğünü ve yayın kurulu üyeliğini yürüttü. 2009 yılında Modern Elit Dinamik Şiir Bildirgesi’ni, Şiir Özlüyorum dergisinin Ocak-Şubat 2009 sayısında yayımladı.

4. Uluslararası Çukurova Edebiyat Günleri kapsamında, şiir bildirgesini sundu. Modern Elit Şiir Bildirgesi, Papirüs dergisinin, Mayıs-Haziran 2011, 4.sayı’sında mercek altına alındı ve dosya konusu yapıldı. Cemal Süreya’nın ilk sayısını Haziran 1966 yılında (yalnızca dört sayı, Haziran 1966-Mayıs 1970 arası 47 sayı, 1980-1981 arasında iki sayı) çıkardığı Papirüs’ü güncel olarak yepyeni bir yüz ve vizyonla, Kasım-Aralık 2010 tarihinden itibaren (Özgür Özmeral ile birlikte) yayıma hazırlamaktadır.

Mustafa Ergin Kılıç, şiir yazmaya 1994 yılında başladı. İlk şiirleri 2000 yılından sonra Kuzey Yıldızı, Budala, Yom Sanat gibi dergilerde yayımlandı. Sonraki yıllarda şiirleri, şiir üstüne inceleme yazıları, söyleşileri, soruşturma dosyaları; Edebiyat ve Eleştiri, Cumhuriyet Kitap, Varlık, Yasakmeyve, Yeni Yazı, Edebiyat Ortamı, Özgür Edebiyat, Dize, Mühür, Şiiri Özlüyorum, Deliler Teknesi, Patika, Hayal, Eliz gibi dergilerde yer aldı. Gam Kuşağı kitabıyla, kendi şiir çezgisini oluşturduğu görülür.

Kılıç’ın aşk merceğinden insana ve insanın “hâllerine” odaklandığı Gam Kuşağı, adından da anlaşıldığı gibi, izlek olarak günümüzün ruh hâlini de yansıtır. Mustafa Ergin Kılıç’ın aldığı ödüller şunlardır: Homeros Ödülleri 2010 / Kemal Özer Şiir Ödülü (3.lük), 2008 Yılmaz Güney Şiir Ödülü, Homeros Ödülleri 2007 / Attilâ İlhan Şiir Ödülü (Mansiyon), 7. Safranbolu Uluslararası 2006 Film Festivali Şiir Ödülü (2.lik), 2006 Hasan Bayrı Şiir Ödülü (3.lük), 2. Eskişehir 2006 Yunus Emre Şiir Ödülü (Özendirme), Kocaeli Üniversitesi 2006 Gençlik Şiir Ödülü (Seçici Kurul Özel Ödülü). (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Murathan Mungan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1955 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Murathan Mungan, çocukluk ve ilk gençlik yıllarını Mardin’de geçirdi. Bu yıllarda Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay, Ömer Seyfettin ve Peyami Safa gibi Türk klasiklerini okudu. Mardin Lisesi’nden ve Ankara Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek lisans derecesini de aynı bölümden aldı ve Ankara Devlet Tiyatroları’nda 6 yıl, İstanbul Belediye Tiyatroları’nda da 3 yıl oyun yazarı olarak çalıştı.

Haber Merkezi / 1978’de şiirlerini yayımlamaya başladı. Sadece tiyatro ve şiir türlerinde değil, öykü, roman ve deneme türlerinde de yapıt verdi ve kendine özgü yaralı lirizmiyle edebiyata damgasını vurdu. Mungan İstanbul’da yaşamaktadır. Murathan Mungan’ın edebiyatı, bir ayağını Anadolu coğrafyasının çok kültürlü yapısına, diğer ayağını ise modern toplumun çatışmalı ikliminde yalnızlaşan bireyine basan bir köprü gibidir; yapıtları toplumun gelenekselliğine yaslanan ancak bir yandan da modernleşen ve değişen dünyada bocalayan öznelerin çelişkili sesini duyurur.

Mungan, ilk kitabı Mahmut ile Yezida’nın yayımlandığı 1980’den beri, tiyatrodan şiire, öyküden romana farklı pek çok türde yapıt vermiş ve prestijli pek çok ödül kazanmıştır. İlk şiir derlemesi “Osmanlı’ya Dair Hikâyat” ile Akademi Kitabevi Şiir Ödülü’nü alan Mungan, 1987’de yayımlanan Kırk Oda ile Haldun Taner Öykü Ödülü’nü, eski ve yeni yazılarının bir araya getirildiği Tuğla adlı kitabının yayımlandığı 2012’de ise tiyatro, şiir, kısa hikaye, roman tarzındaki eserlerindeki yaratıcılık, orijinallik ve yeteneklerinden dolayı Erdal Öz Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır. Mungan ilk kitabından bugüne tutkulu bir okur kitlesi yaratmış ve her yeni yapıtı ile bu kitleyi daha da genişleterek peşinden sürüklemiştir.

Mungan’ın edebiyatında otobiyografik öğelerin çarpıcı bir ağırlığı bulunur ve bu öğeler, bir çeşit hesaplaşmayı anlatının parçası kılar. Mungan, çocukluktan devralıp yalnızlığımıza kattığımız kişisel tarihimizin, içimizde yankılanan seslere dönüştüğünü gösterir. Yazarın yapıtlarında ayrıca, mitoloji, masallar ve anlatı geleneğinin sözlü aktarım özellikleri önemli yer tutar. Pek çok şiirinde ve öyküsünde yerel motiflerle bezeli bir anlatı göze çarpar: şamanistik dönemden kalma inanışlar, masal öğeleri, folklorik deyişler vb. dramatik anlatının merkezi unsurlarını oluştururlar.

Örneğin kırk oda motifi, yazarın yıllara yayılan bir seri kitabının çerçevesini oluşturmaktadır: Kırk Oda (1987), Üç Aynalı Kırk Oda (1999), Yedi Kapılı Kırk Oda (2007) ve Dokuz Anahtarlı Kırk Oda (2017) kırk öykü ile tamlığa ermesi planlanan masalsı bir arayışın ayaklarıdır. Bu serinin son kitabı yazılan öykülerin toplamda kırka tamamlanacağı Son Oda olarak planlanmış ve bu başlık yazar tarafından duyurulmuştur. Yapıtlarını çok boyutlu bir tarihsel çerçeve içinde planlayan Mungan, kitapları arasındaki bağı da ilmek ilmek örer.

Mungan, Yüksek Topuklar, Şairin Romanı ve Çador adlı romanlarında da toplumsal eleştirisini kurarken, fantastiğe yaslanan mitolojik bir dil yaratırken ve toplumsal çatışmaların açtığı yaraları yansıtırken yine sözün yazılı kültüre mesafesine, edebiyatın işlevine ilişkin değinilere yer verir ve metinleri birbirine bağlayacak temas noktaları inşa eder. Şairin Romanı, eleştirmenler tarafından Mungan’ın başyapıtı olarak nitelendirilmektedir.

Yapıtlarında tutarlılık gözettiğini “mimari bir bütünlük” arayışı ile ifade eden yazar, bir yandan bu bütünlüğü yıllara yayılan yapıtlara dağıtmış bir yandan da bir yapıtta farklı türsel denemelere imza atabilmiştir. Örneğin Mungan, “Aynı Malzemenin Üç Ayrı Türde Yazılması ve Yazarlık Sorunları Açısından İncelenmesi” başlıklı üniversite yüksek lisans bitirme tezine dayalı kitabı Dört Kişilik Bahçe’de (1997), bir türden diğerine söylemin nasıl farklılaştığını tartışır. 1-1.5 sayfalık kısa öykülerden oluşan kitabı Kibrit Çöpleri (2011) de yazarın bu deneysel tarzının bir yansıması olarak değerlendirilebilir.

Şiirlerinde korku, merak, öfke gibi duyguları çerçeveleyen, çocuklukla, toplumla, tarihle hesaplaşan bir lirizm egemendir. Pek çok farklı imgeden aileyle, toplumla, tarihle bir hesaplaşma devşirilir ve bir yandan mitolojiye, sözün kayda geçmediği zamanlara atıfla bu hesaplaşma kendi içinde tarihsizleştirilirken, diğer yandan da paradoksal bir şekilde okuru kendi döngüsüne çeken samimi bir kişisel tarih inşa edilir.

Mungan, edebiyattaki kendi kişisel tarihini çeşitli denemelerinde detaylı bir şekilde açığa vurur. Yazma sürecini, okumalarını ve notlarını okurlarıyla paylaşır ve adeta edebi kişiliğini anlamak isteyenlere yol gösterir. Farklı tematik çerçevelerde derlediği hikayeler, köşe yazıları, deneme ve notlarıyla kendi okuma yolculuğuna, edebiyat meraklarına ve zevklerine ışık tutan Mungan, bir tür edebiyat tarihi kurmuş ve kendisini de içine yerleştirmiş olur.

2013 yılında yayımlanan oyunu “Mutfak” ile edebiyata adım attığı tiyatro türüne geri dönen Mungan, bu türde de çok başarılı yapıtlar vermiştir. Yapıtları farklı ekipler tarafından Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde ve yurtdışında sahnelenmiştir.

Eserleri;

Osmanlıya dair Hikâyat, 1981
Taziye, 1982
Kum Saati, 1984
Son İstanbul, 1985
Sahtiyan, 1985
Cenk Hikâyeleri, 1986
Kırk Oda, 1987
Lal Masallar, 1989
Eski 45’likler, 1989
Yaz Sinemaları, 1989
Mırıldandıklarım, 1990
Yaz Geçer, 1992
Yaz Geçer – Özel Basım, 1992
Geyikler Lanetler, 1992
Mahmud ile Yezida, 1992
Bir Garip Orhan Veli, 1993
Oda, Poster ve Şeylerin Kederi, 1993
Omayra, 1993
Kaf Dağının Önü, 1994
Metal, 1994
Murathan’95, 1996
Li Rojhilatê Dilê Min, 1996
Paranın Cinleri, 1997
Başkasının Hayatı, 1997
Dağınık Yatak, 1997
Dört Kişilik Bahçe, 1997
Oyunlar İntiharlar Şarkılar, 1997
Mürekkep Balığı, 1997
Başkalarının Gecesi, 1997
Metinler Kitabı, 1998
Üç Aynalı Kırk Oda, 1999
Doğduğum Yüzyıla Veda, 1999
Meskalin, 2000
Soğuk Büfe, 2001
Erkekler İçin Divan, 2001
Yüksek Topuklar, 2002
7 Mühür, 2002
Timsah Sokak Şiirleri, 2003
Yabancı Hayvanlar, 2003
Çador, 2004
13+1, 2004
Bir Kutu Daha, 2004
Beşpeşe, 2004 (Elif Şafak, Pınar Kür, Faruk Ulay, Celil Oker ile birlikte)
Eteğimdeki Taşlar, 2004
Elli Parça, 2005
Söz Vermiş Şarkılar, 2006
Kâğıt Taş Kumaş, 2007
Kullanılmış Biletler, 2007
Yedi Kapılı Kırk Oda, 2007
Kentten kadınlar 2008
Seçkileri:
Ressamın İkinci Sözleşmesi, 1996
Çocuklar ve Büyükleri, 2001
Yazıhane, 2003
Erkeklerin Hikâyeleri, 2004
Kadınlığın 21 Hikâyesi, 2004
Büyümenin Türkçe Tarihi, 2007

Ödülleri:

1979 Türkiye İş Bankası Ödülü -ikincilik- / Mahmud ile Yezida ile
1980 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü / Osmanlıya Dair Hikayat ile -Turgay Fişekçi ve Ozan Telli ile paylaştı-
1981 Gösteri Dergisi Şiir Ödülü / Sahtiyan ile
1987 Haldun Taner Öykü Ödülü’ -Nedim Gürsel’le- / Hedda Gabler Adlı Bir Kadın ile
1984 Sanat Kurumu yılın en iyi tiyatro yazarı / Taziye ile -Mehmet Baydur ile birlikte-

Paylaşın

Murathan Çarboğa Kimdir? Hayatı, Eserleri

1974 yılında Hatay’ın Dörtyol İlçesi’nde dünyaya gelen Murathan Çarboğa, 10 Ocak 2021’de evinin balkonundan düşerek hayatını kaybetti. Aslen Adanalıdır. 1991 yılında Adana İsmet İnönü Endüstri Meslek Lisesini bitirdi.

Haber Merkezi / 1997 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun olan Murathan Çarboğa’nın çocukluğu, üniversite öğrenimi ve öğretmenlik hayatımın büyük bir bölümü Hatay’da geçti.  On yaşına kadar Dörtyol’da bahçeler içinde yaşadı. Babası Demirçelik fabrikasında çalışıyordu. 1984’te Adana’ya  (memlekete) taşındı. Sonra yeniden Hatay’a döndü.  Antakya’da öğretmen olarak görev yaptı. Çeşitli ulusal ve uluslararası etkinliklere katıldı.

Eserleri;

Şiir: Dönen Rüya (2003),

Roman:  Kadem (2018)

Öykü:  İshak Kuşunun Çağırdığı Çocuk (2018).

Ödülleri:

2001 Cemal Süreya anısına düzenlenen Hatay Şiir Ödülü’nde ikincilik
2001 4.Hasan Bayrı Şiir Yarışması’nda birincilik
2002 Kocaeli Üni. Şiir Ödülü’nde üçüncülük
2003 Uğur Mumcu Şiir Ödülü’nde birincilik
2003 Lions Şiir Ödülü’nde birincilik
2003 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü’nde dikkate değer
2003 Bursa Kültür ve Sanat Vakfı’nın düzenlediği “Öğretmen Mektupları” yarışmasında ikincilik
2004 Deneme dalında düzenlenen Behzat Ay Yazın Ödülü’nde birincilik
2005 Cemal Süreya Şiir Ödülü’nde birincilik
2007 Ali Rıza Ertan Şiir Şiir Ödülü

“Her veda”

Veda

‘Her Karşılaşma Bir Veda’
Orhan Tüheylioğlu

yüzümden kuşlar göçüyor
uğursuz kıssalar
ve kara muskalar kabarıyor etimde
küfrün hamasi söylemleri
sızıyor sözüme

her veda
suya söylediğim hüzün
her veda
güne dönen rüya

bozkırın büyük öyküsüdür şimdi an
zaman ağır yüküne yenilmemiştir
ve yıkılmıştır doru atlar sağrısına

sesime soysuz ilençler çörekleniyor
içime birikiyor ağulu cerahat
söylenemeyen devroluyor düşlere

her veda
kör kuyulara bağırdığım zan
her veda
zamana savurduğum veba

Paylaşın

Murat Üstübal Kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Mayıs 1968 yılında Almanya/Salzgitter Lebensterdt’de dünyaya gelen Murat Üstübal, ilkokul, ortaokul ve liseyi Konya’da tamamladı. 1996’da Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1996-1997’de Antalya-Kemer, 1997-1998’de İzmir’de Tıp Hekimi olarak görev yaptı. 1998’den bu yana Konya’da hekimliğini sürdürüyor. 2016’da kızı Masal doğdu.

Haber Merkezi / İlk şiiri 1993’te İstanbul’da çıkan Sandal dergisinde yayımlandı. 2001’de Yomsanat dergisini kuran ekibin içinde yer aldı. 2002’de Bülent Keçeli’yle birlikte Ücra Şiir Atölye dergisini kurdu. 2005’te yayınına ara verilen Ücra Şiir dergisi 2009’da ikinci dönemine başlayıp 2015’te sonlandırıldı. Başta Dize, Habis, Heves, Islık, Karagöz, Kitap-lık, Mahfil, Ücra, Yomsanat olmak üzere yazı, şiir ve çevirileri birçok dergide yayımladı.

Murat Üstübal şiirlerinde farklı bir söylem geliştirdi. Sözcükleri bozarak ve parçalayarak anlamın sınırlarını yokladı. Sözcüklerle oynamayı sevdi. Şiirlerinde; yokkabaz, adi’ce’vap’, iç-kin, keş..k..ke, deretepeyüz, kartellektüel, rom’antik, yazındonu, hazcıbılcısı, tüp-canı, istateistik, hangillerden, cıklamak, çarkeviren, teknosağaltım, vazomotor, teknonazi, egomonya vb kelimeler üretti. İnsanla teknoloji arasındaki karşılıklı ilişkileri sorgulayarak Transhumanizm’in yalnızca bilimde değil, aynı zamanda şiirde de etkili olduğunu göstermeyi denedi.

Murat Üstübal, şiirle ilgili yazılarını topladığı Dirim Kurgu (Şiirde Polilektik Akış ve Heterotopya) adlı kitabında “görsel-şiir” ile ilgili görüşlerini şiir, şair ve felsefe bağlamında ortaya koydu. Üstübal’ın yazılarındaki temel kavramlar Michel Foucault’nun “heterotopya”; Gilles Deleuze’ün “yersiz yurtsuzlaşma” , “köksap” ve Jacques Derrida’nın “yapısökümü”ydü.

“Aldırma bekler, beklemez”

kesildim kesinlikten: öte duyar
makus yamayla muskalı zembile
gökten inmeye saatler kala kıyamla

içkin ne olursa har kahrolsa

ekranım değilsin haddeden geçeli
soyarken bilgiyi pastoral camla
tozla palazlarken çakılı akranı

sirayettir bu buhur, bir ikon-meryeme
zuhur… bir hilkat aldırış çözünür
zerre… arzu manik keşif ağı
bu çemberde bir taktik var/ oluş ki olup

tayftır kafa dar aynılıkla ayna ayna var mı
ötesi güzel ölçüşen benden yana yanı
çalımdır dik ve efe… aldırma çelimsiz ve sakar
kam ölçerdir kamçısız gizle göz çeken

falcıdır eğen rengiyle ebem (kuşağında yırtık
yılgıya) eteğinden eksik lafı taşan
söylenceyi etraflıca taşla yıkayan
uyarıdır bir sivrilir bir aldırır

acı hallacı şekilsiz bir kuşağın altı üstüne
kuşatılmış atmış sekizlere bölünür sayı: suyum

tövbe
ya sonra dönüşümsüzdür, üleştirilmez de hitapsız
teferruat hurdası bekler yamalı pasla

Paylaşın

Murat Karacan Kimdir? Hayatı, Eserleri

23 Mart 1973 yılında Samsun’da dünyaya gelen Murat Karacan, ilkokulu Çarşamba’da, ortaokul ve liseyi Samsun’da tamamladı. Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği bölümünden 1997’de mezun oldu. 1998’de Ordu’da İl Telekom Müdürlüğünde mühendis olarak göreve başladı.

Haber Merkezi / 2009’dan bu yana Ankara’da Türk Telekom Anonim Şirketi Genel Müdürlüğünde mühendis olarak görevini sürdürmektedir. 2013’te doğan Bahar ve Hüseyin Kerem’in babasıdır. Edebiyat dünyasına 2003 yılında Samsun’da çıkardığı Sevginin Kesiştiği Nokta adlı şiir kitabıyla adım atan Murat Karacan, Hükümsüz Hayatlar adlı şiir dosyasıyla 2009 Salâh Birsel Homeros Jüri Özel Ödülünü aldı ve kitabın ilk baskısı aynı yıl; ikinci baskısı 2015’te Mühür Kitaplığından çıktı. Karacan şiir ve yazılarını başta Ada, Akatalpa, Alaz, Eliz, Mühür, Sonra Edebiyat ve Uzak olmak üzere birçok dergide yayımladı.

Murat Karacan, Hükümsüz Hayatlar’da alıntı, anıştırma ve gönderme yoluyla çeşitli şairlere yer verir: Ahmet Haşim, Attilâ İlhan, Hayati Bâki, Hüseyin Yurttaş, Nâzım Hikmet, René Char ve Şeref Bilsel. Ancak ilk kitabı Sevginin Kesiştiği Nokta’da bulunan “Nazım” adlı şiirinde “Şiir Nazımdır” diyen Karacan için Nâzım Hikmet şiirin parladığı noktadır. Hükümsüz Hayatlar’da yalnızca şairler değil, aynı zamanda şehirler de vardır: İstanbul, İzmir, Kudüs, Paris ve Samsun. Şehirler içinde Samsun daha bir belirgindir. Karacan’ın ikinci kitabında piri-mürteşi, mürted, mühtedi gibi az da olsa ilk kitaba göre Arapça ve Farsça kökenli sözcükler dikkat çeker.

“Hükümsüz hayatlar enstitüsü”

Beni akşama gömün,
Acıların rengini gizlediği saatlere
Gün düşün çocuk benizli ölüler takvimine
Kim kundakladı ömrümü
Saatini sorun celladın
Kıyametin kopmasına daha kaç kan var

Ah! Yer, göğün altına sıkışmış et parçası,
Tüysüz, diken nedir bilmez
Celladını memur tayin et kendine
Say, kaç timsah avladı gözyaşların için

Ah Yer! kürenin hangi yüzünde ellerim,
Ateş koparılır bir ucundan
Hangi tene can değer
Hangisinden koparılır usulca

Acıya büyüyen çocuklar
Daha doğmadan uslanır
En bildik sözün ardına
Süpürülür de gözyaşları
Benim gözümde sulanır

Ey ruh!
İstifa et bu bedenden,
Ya da
Ey dünya! Bu bildik sensen
Beni içine zerk et

“Taş ki çölden uzak”

Çöl titrek
Kuyruk ki
canından can
Kavgaya hazırlanmada

Bulutlanmış kum
Esintiden uzak
Yanıyorken ortalık
Akrep olsa
İntihar etmişti çoktan

Suyu bilmezdi
Kuyu ki
sığıntı kalmış
avare
Rüzgâr
devinip durmada
Krallığında güneşin
Alışmışlıktan
bilinmezliğe

Taş ürkek
Delik ki
sığınmada karanlığa
kuytu aramada
Ot tıkanmış ağzına yağmurun

Toprak ki
Gölgesinden kaçmada dağların
Ayak izinde saklı acıları

Kurtlanmış hasret
Üstüne bir de kuyruk
Kuyruk ki
canından can
Düşman ki tek
çöl titrek
taş ürkek

Paylaşın

Murat Batmankaya Kimdir? Hayatı, Eserleri

7 Temmuz 1968 yılında dünyaya gelen Murat Batmankaya, Ankara Üniversitesi, BYYO, Radyo Televizyon Bölümünden 1992’de mezun oldu. Kısa bir süre TRT’de çalıştı. Yönetmenliğini Ertem Göreç’in, yapımcılığını Behlül Dal’ın üstlendiği “Birinci Meclis” belgeselinde oynadı.

Haber Merkezi / Attilâ İlhan’ın “Cinayet Saati” adlı şiirini kısa metraj formatında sinemaya uyarladı. Sonrasında mesleki yaşamını Almanya’da sürdürdü. Pro7 ve RTL’de kameramanlıktan program yapımcılığına yükseldi. 1996-2000 arası Hürriyet ve Sabah’ta muhabirlik ve editörlük; 1 Numara Hearst grubu adına çıkardığı üç dergide de yayın yönetmenliği yaptı. Üç yıl Radikal Kitap’a “Geçmiş Zaman Tesellileri” başlığı altında denemeler yazdı. Hafta bir çıkan Gazete Pazar’da Mehmet Batman takma adıyla tiyatro yazıları yazdı. Şu anda “Cümle Kapısı” üst başlığıyla Aydınlık Kitap’ta denemeler yazıyor ve Çizmeli Kedi Yayınları’nda editörlük yapmaktadır.

Murat Batmankaya’nın şiir, öykü, deneme ve eleştirileri başta Akatalpa, Çağdaş Türk Dili, E, Eşik Cini, Hürriyet Gösteri, Karabatak, Ludingirra, Milliyet Sanat, Mühür, Poetik’us, Roman Kahramanları, Simge, Uç, Varlık, Yasakmeyve, Yazılı Günler ve Yeni Biçem olmak üzere birçok dergide yayımlandı. Şair, yazar, çevirmen Batmankaya’nın birçok takma adı vardır: Elif Argıllı, Mehmet Dürser, Murat Aksoy, Sevinç Aksoy, Mehmet Batman.

Murat Batmankaya, Galibala ve Şenayi adlı şiir kitaplarını; Küçülteç (Edebiyatımızın Gayriresmi Tarihi) adlı edebî fragmanlarını; Geçmiş Zaman Tesellileri başlıklı denemelerini ve Haydarpaşa adlı semt monografisini yazdı. Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt’ini ve Ahmet Mithat Efendi’nin Dürdane Hanım’ını eski yazıdan yeni yazıya aktardı. Dil içi çeviri yaptığı Ömer Seyfettin’in bazı hikâyelerini Seçilmiş Öyküler ve tercüme ettiği Grimm-Andersen-Perrault masallarını Masal Dünyası adlı kitapta derledi.

Kenan Sarıalioğlu’yla Nietzsche, Cengiz Güleç’le Freud adlı ortak kitaba imza attı. Erich Fromm’un Sevme Sanatı; Friedrich Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt; Dionyssos Dithyrambosları, Deccal, Gezgin ile Gölgesi; Karl Jaspers’in Nietzsche-Nasıl Felsefe Yapıyordu; Stefan Zweig’ın Satranç; Arthur Schopenhauer’un Aşkın Metafiziği; Franz Kafka’nın Aforizmalar; Gudrun Pausewang’ın Son Çocuklar; Samed Behrengi’nin Küçük Kara Balık; Ottfried Preussler’nin Küçük Cadı; Angela Sommer-Boddenburg’un Hanna-Tanrının Küçük Meleği, Berenice; Thomas Brezina’nın Büyücüler Kulesi ve Helmut Werner’in Ezoterik Sözlük adlı eserini Türkçeye çevirdi.

Murat Aksoy takma adıyla çocuklar için Drogba, Hagi, İniesta, Maradona, Neymar, Ronaldinho, Ronaldo, Roberto Carlos, Messi, Nuri Şahin adlı biyografik roman; Göbekli ve Bir Ordu Kedi adlı fantastik roman; Cem Bol adlı polisiye roman; Yamuk Prenses-Kayıp Günlük ve Yamuk Prenses-Çılgın Günler adlı gençkız romanlarını kaleme aldı. Afacan Bilmeceler ve Öğretmenim Fıkram Geldi adlı kitapları yazdı.

Aynı adla Thomas Brezina’nın on beş kitaptan oluşan Kaplan Takımı dizisini, Joachim Friedrich’in Cadılar da Tatil Yapar ve Uçan İneğin Sırrını Türkçeye kazandırdı. Sevinç Aksoy takma adıyla Rüya Yorumları Ansiklopedisi ve Burçlar Kitabı’nı; Mehmet Dürser takma adıyla Bulmaca Sözlüğü’nü yazdı. Elif Argıllı takma adıyla Elif’in Mutfağından’ı kaleme aldı. Kısacası şiirden romana, denemeden çeviriye, derlemeden sözlüğe, bulmacadan kişisel gelişime edebiyatın birçok alanında ürün veren çalışkan ve velut bir yazar olan Murat Batmankaya, bir yaşam biçimi olarak edebiyatı seçti. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Munis Faik Ozansoy Kimdir? Hayatı, Eserleri

4 Nisan 1911 yılında Midilli’de dünyaya gelen Munis Faik Ozansoy, 31 Mart 1975 yılında Paris’te hayatını kaybetti. Amcası da Servet-i Fünûn’un tanınmış şairlerinden Süleyman Nazif’tir. Şişli’deki École Moderne’de ilköğrenimine başladı, orta ve lise öğrenimini Galatasaray’da tamamladı (1932). Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra (1935) İş Bankası müfettiş muavinliği, Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Şubesinde müdür muavini, müdür, müfettiş, teftiş heyet başkanı olarak çalıştı.

Haber Merkezi / Sanatın çeşitli dallarıyla ilgilenen Ozansoy Ankara Sanatsevenler Kulübü’nü kurdu (1950). Memuriyet hayatına Dış Ticaret Dairesi Başkanı, müsteşar, Basın-Yayın ve Turizm Umum Müdürü ve nihayet Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olarak devam etti. 1960 İhtilali sonrası Balmumcu’da nezaret altında tutulduktan sonra tahliye edildi. T.C. Merkez Bankası Umum Müdürlük müşaviri ve Ankara Sanayi Odası genel sekreteri oldu. Ankara Öğretim Derneği ve Galatasaray Kültür Merkezi’ni kurdu. 1965’te Başbakanlık Müsteşarı, 1971’de Dışişleri Bakanlığı UNESCO Daimi Temsilcisi ve Paris büyükelçisi olarak görev yaptı.

Küçük yaşlarından itibaren babasından dinlediği Abdülhak Hamid’in, Tevfik Fikret’in şiirlerini ezberleyen Ozansoy, henüz alfabeyi öğrenmeden aruzla beyitler düşünmeye başlamıştır. İlk şiirleriyle birlikte edebî yazılarını da Galatasaray’da öğrenciyken, kurucuları arasında yer aldığı ve 15 Ekim 1931 tarihinden sonra Galatasaray adını alan Akademi dergisinde yayımlamış, babası Faik Ali Ozansoy ile birlikte Marmara’yı çıkarmıştır (15 Nisan 1936). İlk şiir kitabı, Abdülhak Hamid’e ithaf ettiği şiirle de aynı adı taşıyan Büyük Mâbedin Eşiğinde (1938)’dir. 1948’de yayımlanan şiir kitabı Hayâl Ettiğim Gibi, Marmara ve Çığır dergilerinde yayımlanmış şiirlerinden oluşmuştur. Gerek yurt içi gerekse yurt dışında pek çok dernekle bağlantısı olan sanatçının üyesi olduğu dernekler arasında AICA (Association Internationale des Arts Critiqués) da vardır.

16 Mart 1950’de yayın hayatına başlayan Hisar dergisini İlhan Geçer, Mehmet Çınarlı, Yahya Benekay, Gültekin Sâmanoğlu, Mustafa Necati Karaer, Fikret Sezgin, Hasan İzzet Arolat ve Osman Fehmi Özçelik ile birlikte çıkarır. Dergide “Düşündüğüm Gibi” genel başlığı altında edebiyatla ilgili pek çok konu üzerindeki düşüncelerini, yorumlarını deneme-eleştiri türü ile vermiş ve bu yazılarını yine aynı isimle 1957’de kitap olarak yayımlamıştır. 1959 yılında Bir Daha ve hece vezniyle yazılmış şiirlerden oluşan Yakarış adlı şiir kitapları basılır. Aynı yıl Ankara Devlet Tiyatrosu Küçük Sahne’de, Halit Ziya Uşaklıgil’in aynı adlı eserinden uyarlanan Kâbus sahnelenir. Tiyatroya olan ilgisiyle Türk edebiyatına 1963’te, Fransızcadan çevirdiği iki eser kazandırır: Medea ve Andromak. Kitaplarına ön söz yazma âdetinde olmayan Ozansoy, 1965’te yayımlanan Zaman Saati’nde zaman ve şiirle ilgili düşüncelerinden bahsetme ihtiyacı duyarak ön söze yer vermiştir.

1968’de yayımlanan Yakınma, büyük hayranlık beslediği Tevfik Fikret’e ithaf edilmiştir. 1970 yılında geçirdiği trafik kazasında başından ağır şekilde yaralanan ve uzun süren tedaviler sonucu iyileşen Munis Faik Ozansoy’un bu olay sonrasında gerek memuriyet gerekse edebiyat hayatı eskisi kadar hareketli ve verimli olmaz. 1971 yılında son şiir kitabı Kaybolan Dünya’yı yayımlanan sanatçıya 8 Mayıs 1971’de de Türkiye’nin Fransa Büyükelçiliğinde düzenlenen bir törenle Türkiye-Fransa Derneği başkanı Pierre Lyautey tarafından Fransız edebiyatına gösterdiği ilgi ve Fransızcadan Türkçeye yapmış olduğu tercümelerden dolayı Dostluk ve Nezaket nişanı verilir.

Munis Faik Ozansoy, Türk edebiyatında daha çok şair kimliğiyle tanınmasına rağmen dil, edebiyat ve diğer güzel sanatlar konusunda aktüeli takip eden bir sanatçı olarak yazdığı çok sayıdaki makalesiyle de dikkate alınması gereken bir isimdir. Türkiye İktisat Gazetesi, Standard, Türk Ekonomisi, Türkiye İktisat Mecmuası, işiyle ilgili az sayıdaki yazıları yayımladığı yayın organlarıdır.

Kurucuları arasında yer aldığı Hisar dergisinde (1950) şiirlerinin yanı sıra çok sayıda makalesi yer alır. Çığır, Millet, Şadırvan, Seçilmiş Hikâyeler, Devlet Tiyatrosu, Kalkınan Köylü yazılarının yayımlandığı diğer dergilerdir. Deneme, eleştiri, inceleme şeklinde kaleme aldığı yazılarında genel olarak edebiyat ve sanata dair görüşlerinden (şiirde şekil, konu, dil, gelenekten yararlanma, yeni şiir, nesir, millî edebiyat, tenkit, resim, müzik, tiyatro, Divan şiiri, Tanzimat sonrası Türk edebiyatı, Servet-i Fünûn şiiri, Meşrutiyet dönemi edebiyatı, Cumhuriyet dönemi edebiyatı, bu edebiyat devirlerinin öne çıkan şair ve yazarları, Batı edebiyatı, vb.) bahsetmiştir.

Babasından gelen etkiyle de şiiri hayatının merkezine koyan Ozansoy, döneminde eski şiiri ve aruzu bilen ustalardan biri olarak kabul edilmiştir. Yahya Kemal estetiğine bağlı olan şair aruzun yanı sıra az sayıda hece vezniyle de şiir yazmıştır. Yahya Kemal etkisi, gazelleri ve bestelenen şiirlerinde de sezilmektedir. Şiirlerinde karamsar, bu dünyadan beklentisi olmayan, hasretle bu dünyadan ayrılacağı günün gelmesini bekleyen, kaybettiği her yakınında ölüm acısını daha derinden hisseden bir şair vardır.

Tabiat, aşk ve sevgili, hayal/rüya, yalnızlık, karamsarlık/bezginlik, öte duygusu/kaçış arzusu, maziye özlem, zaman, inanç, ölüm gibi ferdî temaların yanı sıra, insan sevgisi, memleket sevgisi/tarih bilinci gibi sosyal temaları da şiirlerinde işlemiştir. Divan şiiri nazım şekillerinden gazel, mesnevi, müstezad ve şarkı; halk edebiyatından koşma, tekke edebiyatından da ilahi tarzında şiirler yazan Ozansoy, Batı edebiyatından aldığı şekilleri de değiştirerek şiir örnekleri vermiştir. Yayımladığı yedi şiir kitabındaki şiirlerin büyük kısmı daha önce çeşitli dergilerde çıkan şiirlerdir ve şiirde kolaya kaçma taraftarı olmayan Ozansoy, bu tarz şiirlerinde değişiklikler yaparak onları kitap hâline getirmeyi tercih etmiştir.

Şiirlerinde özellikle Divan şiiri etkisinde kalan Ozansoy, kültürün çıkış yeri olarak Grek ve Latin eserlerini gördüğü için Türk edebiyatının özellikle tiyatro alanında bu kaynaklara yönelerek gelişmesi gerektiğine inanmış ve bu düşünceye bağlı olarak Euripides’in Medea, Racine’in Andromaque adlı eserlerini Fransızcadan Türkçeye çevirerek uyarlamasını yapmıştır. Diğer tiyatro uyarlaması ise kitap olarak basılmayan Halit Ziya Uşaklıgil’in Kâbus adlı eseridir. Özellikle Hisar dergisi çevresinde gençlere örnek olan, onlara yol gösteren Munis Faik Ozansoy şiir anlayışında Abdülhak Hamid Tarhan, Tevfik Fikret, Yahya Kemal Beyatlı ve babası Faik Ali Ozansoy’un etkisi altındadır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın