Müştehir Karakaya Kimdir? Hayatı, Eserleri

4 Şubat 1961 yılında Muş’un Bulanık İlçesine bağlı Oğlakkaya Köyünde dünyaya gelen Müştehir Karakaya, dönemin şartlarından dolayı gerçek doğum tarihi (04.02.1961) geç yazdırılmıştır. Muhammed Arif Karakaya, pek çok dil bilmektedir. Molla Arif adıyla ünlenmiş M. Arif Karakaya özellikle Arap ve Fars edebiyatına vâkıftır ve bu alanlarda 20’ye yakın telif/tercüme eserleri bulunmaktadır.

Haber Merkezi / Müştehir Karakaya Muş Korkut Yatılı Bölge İlkokulunda başladığı ilköğrenimini ailesiyle beraber yerleştiği İstanbul’da Beykoz Ortaçeşme Hacı Numan İklokulunda tamamladı.Fevzi Çakmak Ortaokulnda başladığı orta öğrenimini Muş ve Paşabahçe Ferit İnal Lisesinde sürdürdü. 1980’de Patnos Lisesinden mezun oldu. Cağaloğlu’nda hamallık, müdürlük gibi çeşiitli işlerle uğraştı. 1988-1989 yıllları arasında Mavera dergisinde yazı işleri müdürlüğü, kurcuları arasında yer aldığı Dâvâ dergisinde yayın yönetmenliği yaptı. Bir müddet Bu Meydan gazetesinde çalıştı. Arkadaşlarıyla birlikte kurdukları Kardelen dergisinin dört yıl boyunca yayımlanmasını sürdürdü. 1995’te Van’a yerleşti ve Van Belediyesinin basın-yayın danışmanı olarak çalışmalarını sürdürdü. Burada da yazarlığın süreli yayın çalışmalarına devam etti.

Van’ın yerel gazetelerinden Şark Yıldızı’nın genel yayın yönetmenliğini yürüttü. Anadolunun Sesi, ve Gündemde Van adlı yerel gazetelerin kurucuları arasında yer aldı. Yine arkadaşlarıyla burada da Hazan (1990-1991 yıllları arasında yayın hayatını sürdürerek, toplam 13 sayı çıktı) adlı bir dergi yayımladı. Karakaya, 2017 yılından itibaren Van Büyükşehir Belediyesine bağlı kültür daire başkalığında genel yayın koordinatörü olarak çalışmaktadır. Günümüzde bulunan VAYAP (Van Şair ve Yazarlar Birliği)’a üye olmasa da yaptığı çalışmalara katkıda bulunmaktadır. Karakaya ayrıca günümüzde Van ve dışındaki şiir etkinliklerine aktif bir şekilde katılmakta; lise, ortaokul ve ilkokullarda öğrenciler ile buluşmaktadır.

Şiir, deneme, roman, hikâye ve çocuk kitapları kaleme alarak üretken bir isim olan Müştehir Karakaya daha çok şair kimliğiyle ön plana çıkmıştır. Onun şiir macerasının şekillenmesinde İstanbul önemli bir ayrıntıdır. Şiir ve düz yazıları; Mavera, Dâvâ, Bu Meydan, Kardelen ve Hazan gibi süreli yayınlarda yayımlanmıştır. O, hayatı boyunca gurbette yaşamanın hüznünü yüreğinde taşıyarak, gurbete atıldıktan sonra sılaya duyduğu özlemi “Oralarda Bir Yerde Yüreğimi Bıraktım” diyerek bir çığlık hâline getirmiştir. Karakaya, şiire başlama yaşını ve niçin bu türde karar kıldığını şu cümlelerle dile getirmiştir: “Sanırım üç yaşındayken, öyle olmalı. Çünkü üç yaşıma kadar konuşamıyormuşum. Ailem bir köyden bir köye, bir yaz günü, at sırtında giderken, bir dağ yolunda, bir pınarın başında, sulak çayır ve çimenlerin arasında, kuşların öttüğü, çiçeklerin meltem esintisiyle şarkı söylediği, hayvanların oynaştığı bir demde… Ben, ‘anne baba güzeller’ diyerek yeryüzüne üç kelimelik bir şiir düşürmüşüm… O gün bugündür şiir görür şiir söylerim… Ama kâğıt ve kalemi keşfettiğimde oniki yaşındaydım… Kendim için şiir, vicdanım için şiir, kalitem için, öngörüm için, kültürüm için, bilgim için, üst kimliğim için, azdan çoğu yaratmak için, sırrım için, gizemim için, suskunluğum için, gidiyor oluşum ve kalıyor oluşum için… Yer için, gök için, Tanrı için, Tanrının özel kulları için… İmanım için, değerlerim için, değer verdiklerim için, kalbim için, bana verilen bu has durum için, ayrıcalığımın farkına varabilmem için yani…”

Anadolu, bütün yönleriyle onun şiir, roman ve öykülerinde kendini belli eder. O sadece Anadolu’nun sosyal yaşamını anlatmakla kalmaz, mitolojilerde yer eden Anadolu’yu da anlatır. Kurbani, onun şiirlerindeki mitolojik unsurlara vurgu yaparak şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Sizlere ismiyle, içeriğiyle birbirine uyumlu bir kitaptan bahsetmek istiyorum. Epopeler. Taşra snat işçiliğinin gönüllü ve profesyonel fedakârı Müştehir Karalkaya’nın son şiir kitabının ismi. Yerden göğe tüm varları mitolojik olayların heyecanıyla anlatan ve mitolojik imgelerin bol bol kullanıldığı geniş yelpazeli bir şiir kitabı. Maddi sebeplerin bir araya getirdiği ince bir haleti ruhiye anlatısı.”

Her ne kadar şiirleriyle ön plana çıksa da Karakaya, yaşadığı coğrafyanın izlerini taşıyan roman ve hikâyeler kaleme almıştır. Tuşba’nın İncisi Semiramis (2012) ve Tuşba Yolunda (2014) onun kendi coğrafyasını ve tarihini harmanlayarak kurguladığı romanlardır. Yılmaz, Semiramis’i şöyle değerlendrimektedir: “Müştehir Karakaya’nın Van yöresindeki medeniyet tarihini konu edinen romanlarından Semiramis’te Urartu devletinin başkenti olarak imar edilen Tuşba anlatılırken, yazar anlatıcı tarafından yörenin taviri de yapılmış olur. ‘Doyumsuz gök denizin koyu maviliğiyle2 betimlenen göl çevresi, Prenses Semiramis’i kendine hayran bırakan doğa harikalarıdır. Baharın gelmesiyle birlikte kaleden çıkan Prenses, ‘göl kenarı boyunca uzanan’ ve yeşilin her tonunun cirit attığı bağlara’ dinlenmeye çekilir. Burada ‘şarıl şarıl sular akar, alabalıklar bu sularda, ceylanların ormanda mutlu ve huzurlu oynaştıkları gibi oynaşır.’, ‘türlü türlü kuşlar aralıksız şakır.’ Yörenin çoğunlukla imgelerle verildiği bu romanda deniz olarak isimlendirlen Van Gölü ve çevresi ‘birkaç koldan gürül gürül akan dereleriyle’ cenneti çağrıştırmaktadır.” Mazlum Halepçe (1991) roman tarzında oluşturulmuş eserdir ve Karakaya, Halepçe katliamının mahzun ve masum hikâyesini akıcı ve duru bir üslupla aktarmıştır. Kahramanların ve şehirlerin isimlerinin sembollerle ifadesi olan Dört Şehir Dört Kapı (2016), yaşanmış bir aşk hikâyesinden hareketle kurgulanan çağdaş bir aşk masalıdır.

Karakaya’nın eserlerinin pek çoğunda da kendi yaşamından izler bulunmaktadır. Bunu verdiği bir söyleşide şöyle dile getirmektedir: “Benim yazdıklarım zaten benim izdüşümlerim. Kimisi iyi yemek yediği için iyi bir şiire düşebilir, iyi koştuğu için koşunun şiirini, ağlayabildiği için ağlamanın rüştünü, vurduğu için kol gücünün izini görebilir yaptığı işte. Sanırım kim neyle meşgulse onu yazıyor… ” Nesir ve nazım türünde başarılı eserler veren Müştehir Karakaya, yazı serüveninde çocukları ihmal etmemiş; çocuklar için Düşlerin Kıyısına (1997), Irmak (1997), Ay Bölündüğü Gece (1997), Çocuk, Hüzün Ve Ölüm (1997) ve Kırmızı Gül (1997) adlı çocuk kitaplarını kaleme almıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Müştak Erenus Kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Eylül 1915 yılında Şam’da dünyaya gelen Müştak Erenus, 4 Kasım 2002 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Tam adı Müfehham Müştak Erenus’tur. Şükriye Hanım ile şimendifer makinisti Hüseyin Lütfi Erenus’un oğludur.

Haber Merkezi / Kadıköy İtalyan İlkokulu ve Beyoğlu İtalyan Ortaokulu’ndan sonra Haydarpaşa Lisesi’ni ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1940). 1998’e dek İstanbul’da avukatlık yaptı. PEN Yazarlar Derneği ve Nâzım Hikmet Vakfı üyesi olan Müştak Erenus, yazar Bilgesu Erenus’la evliydi.

İlk şiiri 1948’de Yücel dergisinde çıktı. İmzası bu dergide çokça görüldüğünden “Yücel Şairi” olarak anıldı. Şiirlerini Yeni Türk, Kaynak, Şadırvan, Yurt, Sanat Emeği, Yazko Edebiyat, Varlık ve Broy dergilerinde yayımladı. İlk şiir kitabı Şiirler’i 1965 yılında çıkardı. Bu kitabı sırasıyla Ölmeye Vakit Yok (1976), Duyuru (1979), Çağırın Gidenleri (1987), Sermaye Destanı (1989), Kalk Geleceğe Oturdun (1991), Önce Umut Vardı (1995) adlı kitapları takip etti. Toplu şiirlerini Taşlı Yazı (1995) ve Bu Günler (2000) adlı kitaplarında bir araya getirdi.

Şiirlerinde yakın çevresinde yaşadığı günlerin olaylarını gözlemlemeye ve yansıtmaya çalıştı. Sennur Sezer’in tespiti ile Müştak Erenus’un şiirleri 1960’lı yıllardan itibaren insancıllıktan, toplumsal eleştiriye ve toplumcu gerçekçiliğe yöneldi. Şiirlerinde abartısız, yalın ve samimi bir dil kullandı. Seyyit Nezir, Müştak Erenus’un şiirleri ile ilgili şu tespiti yapar: “Müştak Erenus, yarım yüzyıldır sulu sözcükler kullanmadan dobra bir hümanizmle yalana, çirkefe, halk düşmanlarına karşı şiirin yalın ve tok sesini umut ve cesaret alarak hep ama hep yükseltmesini bildi.

İnsanın doğadaki her şeyin yanı sıra ürettiklerini ve toplumsal ilişkilerimizin ürünü nice duyguyu, düşünceyi, hepsinin ötesinde sevgiyi bile salt kendinin kılma, edinme, başkalarından alıkoyma körlüğünü tek dizede, hiçbir sözcük oyununa başvurmadan yüzümüze haykırır.” 1997 yılında “Memetçik Memet” adlı bir şiir kaseti çıkaran Müştak Erenus, hatıralarını 1991 yılında Körbeyazı Sordu adıyla yayımladı.

Paylaşın

Müslüm Yücel Kimdir? Hayatı, Eserleri

1969 yılında Şanlıurfa’nın Bozova İlçesine bağlı Sızan Köyünde dünyaya gelen Müslüm Yücel, ilk ve ortaöğrenimini tamamladıktan sonra gazetecilik yaptı. İlk şiiri 1983’te Tomurcuk adlı okul dergisinde yer aldı.

Haber Merkezi / Müslüm Yücel, sonraki yıllarda ürünleri Anzılha, kendisinin çıkardığı Halay (1991-92, 13 sayı) ile Evrensel Kültür, Anadolu Ekini, Karşı Edebiyat, Ayrım, Yarın, İnsancıl dergilerinde yayımlandı. Suruç adlı öyküsü ödüle değer görüldü.

Eserleri;

Şiir; Kalbimizin Kuyusunda Kardeştir Yaralarımız (1994), İpekyolu (1995), Ölü Evi (2004).

İnceleme; İbrahim ve Harran Gizemi (2000).

“Gazele”

Gazele… hayatıma bir kır ekle
Çöz beni dağların ipiyle, ırmaklara kat
Suskun çay, kanayarak durulansın sende
Kalmanın tadı, gitmenin ağrısıdır. Gazele
Ayrılık geliyor, aşkı öğretiyor bize

Gazele… şiire yakışan, şairi yakan, bakışın
Sunağında kaç kurban. Dönüp durduğum
Cehennemin ağzında köpükten bir ay
Beyaz yakıyor geceyi, sen gelmesen de ayak
Seslerin gelsin yeter diyor Rabia hatun

Gazele toprak tel gibi ses taşıyor, kulağımda nal sesleri
göz kapaklarımı indiriyor uyku, uyu bir yılan biçiminde
Belli değil, bir kalbe dönüp yandığın kimin göğsünde
Sesin kayalara çarpıp dönecek mi geriye?
Metruk bir şarkı, simli bir kovukta yineliyor seni yine

Gazele, sevgilim annesinin yüzünü düşürdü yüzünden
Düze indi. Bir dilim daha olsa neler söylemem.
Hiçliğim bile bir şey anlatmıyor.Ağlıyor, göz yaşları
Kahkahadan öte geçmiyor kalbinde, Kalbi
Toprağa karışımş, kara bir gölgeyi çekiyor üstüne

Nereye dönsem bir sus ku dağı, bir çöl. Kalbimden
Geçen yolları siliyor bir karınca. Hayatım ki dudaklarımın
Arasında. Nereye dönsem bir kaya yüzümü yalayıp
Geçiyor. Sonsuz bir uyku, uyku bir kuyu.
Ne kadar uyusam, o kadar kanatıyor beni su

Anneler çocuklarını asıyor, balkon iki kere yıkanmış
Çamaşır kokuyor. Gazele, desem ki yağmurlar dindi
Desem ki kendini dünya ile örten insan çıplak ve evler
Odalara bölündükçe, bileğe yakın bir el kaldı.
Desem ki korku bitti, anneme benzeyen yüzün yok artık

Gazele, sır çözüldü, perdelerden döküldü sabah
Tanıdın beni, gözlerinle soydun gözlerimi. Gözlerin
Ateşten güller gibi açıldı geceye. Nice kelebek oldum
Döndüm, dudaklarının denizinde. Bir masal gibi
Dinledin beni, bir masal gibi unutuyorsun şimdi

Yüzün kaplan derisi çöl, yüzüm kanın yüzdüğü
Et parçası. İnsan derisinden yüzüme kurduğun çadır
Öldüğüm kulağımdan gitmeyen kahkahayla söküldü
Dallardan boğazıma uzandı bir sürgün, bir sürme dedim
Gazele bütün dünya sensiz yaşayacak, sessizdir kül..

Ruhum gecelerin, kör kuyuların, zamanın Gazele
Esirler sevemez, adım toprakla örtülmüş bir su cesedi
Bir ahu ölüsü, bir avcı diri, bir kök mezarlık,
Bir mezarlık bekçisi, Gazele, dayanamaz, beni de.
Eritir içine sindiğim et ve kemik, terimle mühürlendi derim

“Harran”

Bedevi bir yalnızlıktır beni saran çöl
Kitabelere sığmayan dövmelerdir inimdeki gurbet
Gitsem Kerem’in külü savrulur,akıl esir kalır ruha
Sussam sabahları kararır bütün sokakların
Çamurlu bir ayna gibi yayar kendini zaman

Çokça ayrılık sığar ölüme
Bir canda yüz bin beden çırpınır
Suyun yüreği ateşin sesiyle birleşir
Toprağın kalbi durur
Çığlıklar diken üstünde, sesler gömülmüştür
Gece serilmiştir çöle.Güneşe mayın
ömrümüze buğday ekilir
Harran yeşilinde soyulmuş bir şehirdir şimdi yeraltında
Gölgesinde ruhlarımız ayrılır ve tarih kendini yanıltan
bir bellektir burda.
Tapınakların rahminde tanrıların hücresi
Yere inen krallar, biçim değiştiren yüzler
Ve her karesi insanın yenilgisi olan dua
Sin yüzünü kapatır, acem sırtında taşır kendini,
zerdüşt kovulur yurdundan
Çöl biter…yol başlar
Uygarlık adına demiryolları… çeliğin ihaneti
Savrulan gün…Ay’da şeytanın surat buruşması
harelenen insan… ve artık gülyağı minarelerin harcında
her dilde sussan esrik bir köle çığlığıdır Harran.

Ah okusan… konuşan sesim olsan, dursan
Gölgesi olsan gidenlerin:Harran
Sen yüreğimden çıkmış gibi sırılsıklam.

Paylaşın

Müslüm Danaoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

23 Haziran 1982 yılında Gaziantep’in Nizip ilçesine bağlı İntepe Köyü’nde dünyaya gelen Müslüm Danaoğlu, ilk ve orta öğretimimi Nizip’te tamamladı. 2005’te Abant İzzet Baysal Üniversitesi Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Şırnak’a atanan Müslüm Danaoğlu, halen Cizre’de bir ilköğretim okulunda Türkçe öğretmeni olarak görev yapmaktadır.

Yazın dünyasına şiirle giriş yaptı. Şiirleri; Londra Olay gazetesi, Kalem, Şehir, İkindi Yağmuru, Andız, Mavi, Mavi Ada, Aylak Mavi Dünya, Çalı, Anafilya, Afrodisyas sanat, Akademi Gökyüzü, Mavi yaren, Taflan, Bireylikler, Su, Tekne, Sunak, Ortanca, Yazılıkaya Şiir Yaprağı, Mühür, Denizsuyu Kasesi gibi dergilerde yayımlandı. 2008’de Küçükkuyu Ulusal 1. Zeus Şiir Yarışmasında “Kırağı Çalmış Tenin” adlı şiir dosyasıyla ikinci oldu.

“Ben darağacında aşk”

Kirpiklerimde ısladım seni

Şakağından vurgun
Varoş gecelerin
Düş mezarlığına borçlandım
Ben bir kırlangıçtım ve narin
Göçlerime geç kaldım

Bedenime yas-ladım seni

Yatağından durgun suların
Kuytularına çağrıldım
Ben bir balıktım ve denizlerin
Gözyaşlarıyla boğuldum

Gömleğime ilikledim hançerini

Yükünden yorgun harflerin
Avuçlarıyla dilendim
Ben bir sözcüktüm ve derin
Anlamımda kirlendim

Harflerime astım kendimi:
A
Ş
K…

“Kuşlar geldiğinde seninle öleceğim”

-kuşlar geldiğinde seninle öleceğim- bir gün gözlerimin içine kibrit çöpü atıp yakacağım göz kapaklarım saçlarının siyahına gömülecek beni kirpiklerine yazdığında kirpiğinin her teli divit olacak yüreğime bütün alfabeleri, harfleri, bütün bedenleri dolaşıp senin şiirini yazacağım ruhuma mandallayacağım seni hafifliğin kadar kırılgan yaktığın kadar kutsal olacaksın bileceğim göz çukurlarımda ateşinle yüzümü yıkayıp ürpereceğim temizleneceğim, temizleneceğim ahhh! şiirime karışacak ellerin kalsın! hep kalsın ama dinle ben gökyüzünde ayı ikiye böldüm gözlerimle uykusuz yastıklar büyüttüm şafak vaktine ama sakııııın üzülme çünkü sen çünkü sen yağmur kuşlarını beklemesin çünkü ben raylarımda çarpışan trenlerin vagonlarından savrulan kaçak yüzlere sığınma hakkı vereceğim ancak tanrılar ağlar cehennemine bilirsin ben ki göz yaşlarımı içerek bitireceğim ve daktilomu asıp tavana intihar süsü vereceğim ve buna güleceğim ve çiçeklere su verecek ve avuçlarında kasımpatılar besleyeceğim ve jiletler öldüreceğim sakalımda ve melekler kuytularımda… ve sonra gideceğim biliyorsun en kör karanlıklara düşeceğim üzerine çalı çırpı serdiğim kuyuların tuzağına ve sen sevgilim sen yağmur kuşlarını beklemelisin biliyorsun ancak kuşlar geldiğinde bütün kuyularımı bir bir gömüp toprağa yalnız senle ölebilirim

“Melami yalnızlıkları”

-kalbime gömülmeli
aşka inat mugaylan dikeni-

yüzüm yılların bağrından koparıp hüzünleri
usulca bırakırken aynaya
ütopik düşlerimin
idam sehpası kurulurdu odama.

alfabetik olmayan harflere kanardım.
kinle bakardım kadeh tokuşturduğum boşluğa.
ahh! Melami yalnızlığım
gece yarısından sonra ağlama!

üşürdüm
üşürdüm ve ellerim
çaydanlığın titrek buğusunu boğardı ey Serena!
gamzelerimden başka çukurlar da varmış
anladım gözlerine bakınca.

dinle Serena!
dünyada
tek kişilik halaylar da olabilirdi
bir kitap elbette sondan okunabilirdi
bunu unutma.

ve hatırla:
sesin yeryüzünün en tiz çığlığı olunca
haykırmalar sona ererdi
çünkü acının
vakti dolardı Serena!

bekle
sabırla…

Paylaşın

Müslim Çelik Kimdir? Hayatı, Eserleri

1952 yılında Erzincan’ın Oğulcuk Köyünde dünyaya gelen Müslim Çelik, ilkokulu Oğulcuk köyünde bitirdi. Ortaokul, lise ve üniversite yıllarında hem öğrenimi yaptı hem de çalıştı.

Haber Merkezi / Antakya, İzmit ve Erzincan’da “Çiftçilik, ırgatlık, harita teknik memurluğu, türkücülük, yardımcı oyunculuk yaptı. Boks sporuyla uğraştı. Bursa Eğitim Enstitüsü’nün ardından Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’nde lisansını tamamladı. Bingöl, Muş, İstanbul ve Yalova’da lise edebiyat öğretmenliği yaptı. Edebiyat öğretmenliğinden emekli oldu.

Şiirleri 1981’den bu yana Yazko Edebiyat, Yarın, Türk Dili, Gösteri, Yaşam İçin Şiir, Anadolu Ekini, Milliyet Sanat, Adam Sanat, Varlık dergilerinde yayımlandı. Peryavşan adlı kitabıyla 1989 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü, Hayriye Yitik Ülke adlı kitabıyla da 1997 Hüseyin Topçugil Şiir Ödülü’nü aldı.

Eserleri;

Peryavşan (1988)
İhbarlı Gül (1990)
Erzincan’da Yağmurun Şarkısı (1993)
Hayriye Yitik Ülke (1995)
Göğü Kokla Açılırsın (1997)
Lirkuşu (2000)
Nâzım Hikmet Yahşi Güzel (2002)

Ödülleri:

1989 Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü / Peryavşan ile
1997 Hüseyin Topçugil Şiir Ödülü / Hayriye Yitik Ülke ile
2008 Cemal Süreya Şiir Ödülü / Necatigül ile

“Neruda”

kaptan dalgalar sesimi arıyor
atam gök anam yer vakitler aşk olsun
yüreğimdeki şiir yarası Şili
gül bahçesinde gül aşkın cemal olsun
kulaklarım çınlıyor yel terliyor
atam şiir anam barış aşk olsun
ANDlar’a kayıyor gönül mayısla
çiçeklerden difenbahya aşk olsun
sıradağ ince bir şerit alnımda
kaptan dalgalar sesini arıyor

“Ertelenmiş iki insan”

                                        İngeborg Bacbmann’a

Gözyaşları, sahici damlalar
kör balıkçının uydurduğu masal

Desem ben bir yalanım
şanına kazınmış kabartma

Küçük, iri, gülgün inciler
denize atsan yorulur

Gül çarparak kule mazgallarına
o yana itelesen kırılır

Desem, damaklarımda dağılan
baharın çiçekleri, koklasan

Paylaşın

Mümtaz Zeki Taşkın Kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Temmuz 1915 yılında Çanakkale’nin Bayramiç İlçesinde dünyaya gelen Mümtaz Zeki Taşkın, 2001 yılında İstanbul’da vefat etti. Ortaokul ve liseyi İstanbul Şehzadebaşı’nda özel bir lise olan İstiklal Lisesi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ve Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde bir süre öğrenim gördü.

Haber Merkezi / Ancak yükseköğrenimini yarıda bırakarak Emniyet Genel Müdürlüğü’nde (1941-48) memurluk hayatına atıldı. Buradan askere alındı. Yedek subaylığını Ayvacık Ezine ve Gelibolu’da yaptı. İkinci kez Kartal’da silah altına alındı. Ankara’da Küçük Tiyatro Müdürlüğü’nde 20 yıl çalıştı. Emekli olunca (1965) İstanbul’a yerleşerek İstanbul Şehir Tiyatroları basın müşavirliğini ve Türk Tiyatrosu dergisinin yönetmenliğini yaptı. Milliyet ve Karacan Yayınları’nda düzeltmenlik görevini yürüttü.1990 sonrası uzun bir süre Avustralya’da oğlunun yanında yaşadı. Felç geçirdi ama iyileşemedi. Yurda dönüp Bursa’da kızlarının yanında yaşamını sürdürdü.

İlk şiir kitabıyla yeni Türk şiirinde önemli bir imza olarak ortaya çıktı. Eski şiirin günün gerçeklerine uymadığını savunarak, yeni şiirin öncüleri arasında yer aldı. 1930’lu yıllarda etkili bir şiir akımı olan Dadaizm’in ülkemizdeki ilk ve son temsilcisi oldu. “Mümtaz Zeki Taşkın, Dadaistler gibi yazarak, egzotik renkler içinde, kapalı şiirimizin kapılarını açmaya, genişletmeye çalıştığı yıllarda (1930-1934) Ercüment Behzat Lav gibi, aşırı yeniler arasında yer aldı. 1940’tan sonra ise Orhan Veli’nin şiirine katıldı.” Şair arkadaşı Mustafa Niyazi’yle birlikte Allo!! Allo!! (1934) adlı şiir kitabını çıkardı. Bu şiir kitabında yeni şiir anlayışını ortaya koydu. Bu kitabında Dadaizm’in şiirdeki dil ve estetik kuralları görüldü. “Konu ve anlamın ikinci plana itildiği bu tür şiirde, başıboş bir anlatım göze çarpar. Şiirin yapısı bilinçsiz bir düzenle kurulmak istenir. Taşkın’ın bu kitabı şiirimizin öncü girişimlerinden biri olarak kabul edildi.”

1937 yılından itibaren çocuk edebiyatına ilgi duydu. Çocuk oyunları ve çocuklar için şiirler yazdı. Oyunlarından dördü İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oynandı. Oyuncakçı Dede (1957) adlı oyunu Ayten Gökçer’in de (1940) Devlet Tiyatrosu’nda sahneye çıktığı ilk oyun oldu. Çocuk edebiyatının çeşitli dallarında eserler veren Taşkın, radyofonik çocuk oyunları, çocuk şiir ve romanları yazarak çocuk edebiyatına katkıda bulundu.

Mümtaz Zeki Taşkın 1980 sonrası dönemde çocuklar için yazmayı uğraş edinen yazarlar arasında yer aldı. Ülkü Öğretmen adlı çocuk romanında her şeyini öğretmenliğe adayan roman kahramanının kişiliğinde, özverili bir yaşamı, “ideal bir öğretmen olma” niteliklerini yansıttı. Son eseri Yoklar Dağında Nar’da üç kardeşin şanslarını denemek üzere gittikleri Hint, Çin ve Peri padişahlarının ülkelerinde başlarından geçen serüvenleri konu etti. Bu oyunu, Ankara Devlet Tiyatrosu’ndaki sahnelenişinden yirmi yıl sonra İstanbul Devlet Tiyatrosu Çocuk Bölümü’nde yeni bir yorumla oynandı. Mümtaz Zeki Taşkın, bu çalışmalarıyla ülkemizin önemli imzaları arasında yer aldı. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Mümtaz Beğen Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Ağustos 1969 yılında Nevşehir’in Ürgüp İlçesine bağlı Aksalur Köyü’nde dünyaya gelen Mümtaz Beğen, Ozan Ülkü adını da kullandı. Aksalur Atatürk İlkokulu, Kayseri İmam-Hatip Lisesi, AÖF Bankacılık-Sigortacılık Meslek Yüksek Okulu mezunudur. 1999’dan itibaren sigorta acenteliği yaptı.

Haber Merkezi / İlk yazısını Diyanet Gazetesi’nde (1990) yayımladı. Daha sonra Yeni Düşünce, Kayseri Akın Günlük, Ortadoğu, Hergün, Kurultay, Türkiye, Diyanet, Genç Nefer, Geçit, Sesleniş, Yesevi, Erciyes, Ozan, Ece, Bizim Anadolu, Çemen, Türkü dergilerinde yazdı. Kayseri yerel televizyonlarından Kanal 38’de “Edebî Bakış” adlı kültür-edebiyat-sanat programını hazırlayıp sundu (2004-). ANASAM ve Aydınlar Ocağı üyesidir.

Nurkal Kumsuz, “Mümtaz Beğen, söyleyecek sözü olan ve bu paralelde varlığını şiirlerinde duyurmayı başaran bir şair. Halk şiiri geleneği çerçevesinde şekil ve muhtevayı kaynaştırarak modern bir çizgi yakalamıştır. Şiiri şiir yapan unsurları kavrayarak, şiirin kaynaklarına inmesi kendisini tekrar ve taklit tuzağının dışında bırakmıştır. Tema zenginliği, duygu ve düşünce akışı, buluş gücü ile artık şiirin damarlarını bulmuştur. Bu kitabıyla, kendi yolunun yolcusu olarak, uzun süre sesinin şiir vadisinde yankılanacağına inanıyorum…” ifadelerini kullanmıştır.

Eserleri;

Şiir;

Sevdam ile Övünürüm
Ozan Ülkü
Dediğin Olsun
Dahası Var mı?

“Deyin ki …”

Benden selam söylen nazlı yârime,
Gece gündüz seni anıyor deyin…
Nicedir bir ateş düştü serine,
İçin için narda yanıyor deyin…

Gece rüyasında gündüz hayalde,
Çeşit çeşit, bin bir türlü zevalde,
Kerem’den Mecnun’dan beter bir halde,
Her güzeli seni sanıyor deyin…

Sırrı aşikârın geldi sırası,
Bir’de gizli varla yoğun arası,
Lakin gönlündeki sevdâ yarası,
Dur durak bilmiyor kanıyor deyin…

Sultanmış, köleymiş, beymiş bilmezdi,
Bâdeymiş, şarapmış, meymiş bilmezdi,
Sevdâ nedir dense, neymiş bilmezdi,
Şimdi çok yakından tanıyor deyin…

“Gitti”

Dert belimi bükemedi,
Elime su dökemedi.
Dost bildiğim çekemedi,
Atıp gitti nara beni…

Gördüğümü göremedi,
Anda sırra eremedi,
Can verene veremedi,
Satıp gitti kâra beni…

İhanet etmez dediğim,
Can gitse gitmez dediğim,
Sevgim hiç bitmez dediğim,
Çekip gitti dara beni…

“Dediğin Olsun”

Ey sevdiğim güzel, benle dalaşa
Girme mi diyorsun? Dediğin olsun…
Öfke oklarını yay gibi kaşa
Germe mi diyorsun? Dediğin olsun…

Ne demiştin bana sen geçen salı,
Kesiyorsun şimdi bindiğin dalı,
Sakın ha bir daha yoluma halı
Serme mi diyorsun? Dediğin olsun…

Sanma ki arzumdu düşmen bu hale,
Ne yapayım? Sen de kaldı ihale,
Bundan sonra bana ngül ne lale
Derme mi diyorsun? Dediğin olsun…

Yarında var amma, unutma dünü,
Yok yere harcama şu genç ömrünü,
Değmem ben, kaptırma bana gönlünü
Verme mi diyorsun? Dediğin olsun…

Dayanırsın elbet kışa soğuğa,
Lakin sığmaz bu yük iki koltuğa,
Sen kim, mesut olmak kim, mutluluğa
Erme mi diyorsun? Dediğin olsun…

Akıntıya karşı çekilmez kürek,
Kolay değil ki bu, güç kuvvet gerek,
Aşk çile demekmiş, yok bende yürek
Sevme mi diyorsun? Dediğin olsun..

Paylaşın

Muzaffer Tayyip Uslu Kimdir? Hayatı, Eserleri

1922 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Muzaffer Tayyip Uslu, yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak 3 Temmuz 1946 tarihinde 24 yaşında iken vefat etti. Çocukluk yıllarını İstanbul’da geçirdi. Polis komiseri olan babasının görevi nedeniyle ailesiyle birlikte Mersin’e gitti. Ortaokul yıllarını Mersin’de geçirdikten sonra, babasının tayin yeri olan Zonguldak Kömür İşletmeleri’nde memurluğa başladı.

Haber Merkezi / Annesi ve küçük kardeşi birlikte Zonguldak’a yerleşti. Ağabeyi, babaannesi ile Mersin’de kaldı. Burada, geçirdiği zatürre hastalığı nedeniyle Mehmet Çelikel Lisesi’ni güçlükle bitirebildi (1943). Yakın arkadaşı Rüştü Onur’la birlikte öğrenim gördüğü bu lisede edebiyat öğretmenleri şair ve yazar Behçet Necatigil idi.

Muzaffer Tayyip, liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümüne girdiyse de hem hastalığının vereme çevirmesi, hem de parasızlık nedeniyle öğrenimini sürdüremedi. Zonguldak’a dönerek Ereğli Kömür İşletmeleri İş Mükellefiyeti Dairesi’nde memur olarak çalışmaya başladı. 18 yaşında zatürreye tutulan, zatürreyi atlatıp nekahet döneminde yoksulluk yüzünden iyi bakılmayan Muzaffer Tayyip ömrünün son altı yılını veremli olarak her gün ölebileceğini bilerek yaşadı

Ölümünden sonra Necati Cumalı, şairin tek kitabında yer alan ve dergilerde kalmış şiirlerini, yazılarından seçmeleri, ölümünden önce ve sonra hakkında yazılanları bir araya getirerek Muzaffer Tayyip Uslu Şiirleri, Yazıları, Kendisi İçin Yazılanlar (1956) adıyla yayımladı. 2013 yılında gösterime giren ve dönemin Zonguldak’ında bir grup şairin hayatlarına yoğunlaşan Kelebeğin Rüyası adlı filmde (Yönetmen: Yılmaz Erdoğan) Muzaffer Tayyip Uslu’yu Kıvanç Tatlıtuğ canlandırmıştır. Muzaffer Tayyip’in şiir ve yazıları derlenerek 2013 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından Şimdilik adı altında yeniden yayımlandı.

İlk şiiri 1941 yılında Varlık’ta yayımlanan Muzaffer Tayyip Uslu, kendisi gibi genç yaşta veremden ölen arkadaşı Rüştü Onur (1920-42) ile birlikte genç kuşağın başarılı şairleri arasında gösterildi. Varlık, Değirmen ve Kara Elmas dergilerinde ve Ocak gazetesinde yayımlanan şiirleriyle beğeni topladı. Uzun yaşamayacağını hisseden Muzaffer Tayyip, ömrünün son demlerinde şiirlerini manidar bir isimle bir araya getirip yayımladı: Şimdilik (1945). Muzaffer Tayyip’in şiirlerinden başka Kara Elmas dergisi ve Ocak gazetesinde yayımlanan “Yârenlik”, “Tenkide Dair”, “Yirmi Yılda Türk Edebiyatı”, “Son Çıkan Şiir Kitapları”, “Şiir ve Şiirde Primitif Anlayışa Dair”, “Halk Edebiyatımızdan Faydalanmanın Yolları”, “Şiirde İnsanı Aramak” başlıklı denemeleri bulunmaktadır.

Muzaffer Tayyip, aynı zamanda şairin edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil’in tespiti ile (Necatigil 1980: 392) yaşadığı dönemin en iyi şairlerinden biriydi ve hayatındaki acılara rağmen, şiirlerinde gizli bir hüzün içinde yaşamanın güzelliğini yazdı. Zaman zaman duygusal, kimi zaman da acı bir alayın egemen olduğu, ince bir duyarlıkla işlediği şiirlerindeki temiz dili ve ustaca söyleyişleriyle genç yaşta yeni şiir akımının şairleri arasında yer aldı. Şiirlerinde Orhan Veli ve Oktay Rifat etkisi hissedildi.

Muzaffer Tayyip Uslu, şiirin tarifinin yapılmayacağını, yapılan tariflerin onun ancak bir cephesini aydınlatabileceğini belirttikten sonra şiirin kelimelerle tasarruf etmek sanatı olduğunu söyler. Ona göre bir ressamın ilk endişesi tablosunu modele benzetmekten ziyade çizgilerin ve renklerin ahengini bulmaksa bir şairin de ilk endişesi güzel şeyler söylemekten ziyade güzel şekilde söylemektir ve halis şiir vezin ve kafiyenin hatta mânânın dışındadır.

Muzaffer Tayyip’e göre hakiki şair, harcıâlem şeylere teşbih ve mecazlarla lâyık olmadığı bir değeri vermek için çabalayan bir sahtekâr değil, bulanık düşünceleri berraklaştıran bir hakikat arayıcısıdır. Hakiki şiir, insandan mahrum olmayan şiirdir.

Muzaffer Tayyip’in poetik görüşünde Garip şiir akımının, bilhassa Orhan Veli’nin ortaya attığı fikirlerin etkili olduğu görülmektedir. Muzaffer Tayyip’in üzerindeki etkinin belirgin bir örneğini “Remzi Bey’e Şiirler” başlıklı şiirinde görmek mümkündür. Muzaffer Tayyip’in Remzi Bey’i, Orhan Veli’nin “Süleyman Efendi” ve “Montör Sabri” gibi şiirlerinde ele aldığı sıradan, kendi kabuğunda yaşayan insan tipinin hemen hemen aynısıdır. “Kenar Mahalle Şarkısı” şiirinde kendisini “kenar mahalle şairi” olarak adlandıran Muzaffer Tayyip Uslu; “Remzi Bey’e Şiirler”, “İşsiz Adam”, “Avare”, “Bahara Kaside” gibi şiirlerinde küçük adamın yoksulluğuna vurgu yapar. Duygusal bir bakış açısıyla yazılan bu şiirlerde açlıktan, veremden ve cephede savaşırken ölen insanlardan söz eder. “Bahara Kaside’de “Ve ceplerimi arasanız / Metelik bulamazsınız” (Uslu 2013: 16) diyen şair, birçok şiirinde kendi hayat macerasını dizelere aktarır (Yılmaz 2017: 7). Örneğin “Öldükten Sonra” şiirinde, şiir öznesi, Muzaffer Tayyip’in kendisidir: “Diyecekler ki arkamdan / Ben öldükten sonra / O, yalnız şiir yazardı / Ve yağmurlu gecelerde / Elleri ceplerinde gezerdi / Yazık diyecek / Hatıra defterimi okuyan / Ne talihsiz adammış / İmanı gevremiş parasızlıktan.

Muzaffer Tayyip, acılarla dolu hayatına rağmen hayata son derece bağlıdır. Şiirlerindeki acılara rağmen hayata umutla bakış, Cahit Sıtkı’nın şiirlerindeki yaşama sevincini hatırlatmaktadır. Yaşamaya her zaman tutkun olan şair, tıpkı Cahit Sıtkı gibi hayatın güzelliklerinin bir gün sona ereceğinin de farkındadır ve bu sonu -alışılmadık bir biçimde- insanlara hatırlatmaya çalışır. Örneğin “Ölüler Konuşuyor” adlı üç bölümden oluşan 12 kıtalık şiirinde ölüler kendi aralarında konuşur. Ölüm sebeplerini birbirlerine anlatırlar. İlki veremden ölmüştür. Maddi sıkıntısı olmasaydı, tedavi olabilseydi belki ölmeyecekti. Biri Varşova önlerinde, cephede, tek bir kurşunla can vermiştir, biri çok basit bir sebepten “soğuk algınlığından” ölmüştür, bir diğeri ise Sultanahmet’te tramvay kazasında yaşamını yitirmiştir. En ilginç ölüm sebebi ise yirmi yaşında bir gencin “açlıktan ölmesidir” (Özbek 2012: 223). Turgut Uyar’a göre Muzaffer Tayyip, küçük adamı Orhan Veli’den bile iyi dile getirmiştir: “Taşrada, tam küçük adam yaratan ortamda yaşamasının verdiği güdüyle daha saf durumunda bulup sunar onu. Ne var ki, Muzaffer Tayyip’in küçük adam’ı biraz yalınkattır; sadece para sıkıntısı çektiği için küçük adamdır…”.

Aşk, yaşama tutkusu, yoksulluk, İstanbul, hastalık, savaş ve ölüm Muzaffer Tayyip’ın şiirlerinde işlediği diğer temalardır. Garip şiir hareketinin belli başlı özelliklerinden biri olan humour (alaycı, nüktedan) tutum, Muzaffer Tayyip’in şiirlerinde de sıkça karşımıza çıkar. Örneğin “Esmer” adlı şiirinde bu tutum belirginleşmiştir: “Ne zaman aklıma gelse / İstanbul’daki sevgilim / Hep aynı şarkıyı söylerim / Bu berbat sesimle / “Aman esmer / Canım esmer / Civan esmer” / Oysaki sarışındır / İstanbul’daki sevgilim / Esmer değil.” .

Salâh Birsel, şairin ölümünün ardından kaleme aldığı yazısında Muzaffer Tayyip’in Türk şiirindeki yerini şu cümlelerle belirlemiştir: “Edebiyat delisi, kendi dışındaki bütün renklere, bütün güzelliklere hayran bir şairdi. Onda yer yer Oktay Rifat, Sabahattin Kudret ve Orhan Veli’nin etkilerine rastlamamız bizi şaşırtmamalıdır. O hayran olmayı, kimi zaman, sanat eseri yaratmaktan da yeğ tutardı. Ama gerektiğinde, hayran kaldığı nesneleri, istediği kılığa sokmasını da gayet iyi becerirdi. Her şairimizi imrendirebilecek bir içtenlikte şiirler yazmış olması, onun bu güzelliklerden zarar değil fayda gördüğünü ortaya koymaktadır. Denilebilir ki, yeni edebiyatımız içinde, Muzaffer Tayyip Uslu kadar mısraları rahatlıkla söylenmiş bir başka şairimiz daha yoktur. Hem sonra, Muzaffer bu rahatlığı, şiirini nesre düşürmeden elde etmesini de bilirdi. Genç neslin tarihi yazılırken, hiç şüphe yok, onun üzerinde de durulacak. O, bunu hak etti.”

Şair, Garip şairleri gibi şiirlerini serbest ölçü ile kaleme almıştır. Biraz da hastalığı nedeniyle aceleye getirilerek basılan Şimdilik’teki şiirlerinde yer yer acemiliklere rastlanır. Garip şiir hareketinin izinden giden Muzaffer Tayyip Uslu’nun, kendine has bir şiir dünyası kurabildiği, dönemin önemli şairlerden biri olduğu söylenebilir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Muzaffer Sarıgül Kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Şubat 1956 yılında Malatya’nın Akçadağ İlçesine bağlı Ören Kasabasında dünyaya gelen Muzaffer Sarıgül ilk öğrenimini burada tamamladı. 1980 yılında İzmir’e taşındı. Bir kamu kurumunda görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı. 

Haber Merkezi / Islık Yorumları adlı şiir kitabı ile 1998 yılında Kocaeli Üniversitesi Akademik Ödülü ve Uzaklar ve Yüzler adlı şiir kitabındaki bir şiirle de 2004 yılında Aykırı Sanat Ödülü gibi ödüllere layık görüldü. Hâlen İzmir’de yaşayan Sarıgül şiir ve yazı ile ilgili çalışmalarını da burada sürdürmektedir.

Muzaffer Sarıgül, yirmili yaşlarda iken kaleme aldığı şiirlerle yazı hayatına başlamıştır. Çimdik Moruyla Uzaklaşan O Gün başlıklı ilk şiiri 1993 yılında İzmir’de çıkarılan Yaratı dergisinde yayımlanmıştır. Kaleme aldığı şiir ve düz yazıları; Islık, Ayrım Şiir, Yaratı, Evrensel Kültür, Anadili, Dize, Berfin Bahar ve Poetik’s gibi süreli yayınlarda belli aralıklarla yayımlanmıştır. Sustukça Kanadı Dil adını verdiği ilk şiir kitabı 1995 yılında okurla buluşmuştur. Şiiri, şiir dilini, imgeyi ve poetik algıyı içselleştirerek şiirine yansıtan Sarıgül’ün sade ve anlaşılır bir şiir dili vardır.

Sarıgül bir yandan şiirler kaleme alırken diğer yandan şiirin meseleleri üzerine fikir yürütmüş ve bir anlamda kendi şiir anlayışını ortaya koyma gayreti içerisinde olmuştur. 1996 yılında Şiir ve Şiirin Sorunları adlı Sedat Şanver ile birlikte hazırlamıştır. Uzaklar ve Yüzler kitabı 1996 yılında Ekrem Kocaçal yönetmenliğinde tiyatroya uyarlanmıştır. Nâzım Hikmet Yılı (2000) kapsamında Bir Dünyayı Geçerken adlı Nâzım Hikmet şiirlerinden sahneye uyarlama yapmıştır. Aşk Ayinleri (2016) adlı eser şair olarak sanatçının şahsiyetini ve olgunluğunu belirgin bir biçimde yansıtmaktadır.

Kitaptaki şiirlerde; gençlik, özlem, sevgi gibi temalar serbest tarzda ve yer yer gelenekli şiiri hissetirecek bir biçimde dizelere işlenmiştir. Şiirlerde asıl dikati çeken ise; İstanbul, Kordonboyu ve saat kulesi başta olmak üzere mekânların sıradan insanların günlük uğraşlarıyla tasvir edilerek dizelere hareketlilik kazandırılmasıdır. Anlam kapalılığından uzak durarak günlük konuşma havasında kaleme aldığı şiirleriyle Sarıgül’ün şiirde üretken bir isim olduğu görülmektedir.

Paylaşın

Muzaffer Kale Kimdir? Hayatı, Eserleri

22 Ocak 1957 yılında Muğla’nın Bodrum İlçesinde dünyaya gelen Muzaffer Kale, çiftçi Osman ve Ayşe Kale’nin iki çocuğundan büyüğüdür. Yaşamının bir kısmı Bodrum Bahçeyakası köyünde geçti. Milas Sakarya İlköğretim Okulu’nu, Milas Merkez Ortaokulu’nu ve Milas Lisesi’ni bitirdi.

Haber Merkezi / Dicle Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Öğretmenlik yaptı. 1968’de Bodrum’dan Milas’a taşındı, 1980’de Milas’tan ayrıldı. 1993’ten beri İzmir’de yaşıyor. Evlidir, Sezgin adında bir oğlu vardır.

Muzaffer Kale “Ağaçların Yeşilinden Geçtim” şiiriyle 2009’da M. Sunullah Arısoy Şiir Ödülünü kazanmıştır. Güneş Sepeti adlı ilk öykü kitabıyla Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görülmüştür. Bu kitapta kısa öykünün olanaklarını başarıyla kullanmıştır.

Milas Belediyesi tarafından her yıl gerçekleştirilen “Edebiyat Günleri”nin üçüncüsü 5-6 Ekim 2012’de Muzaffer Kale adına düzenlenmiştir. Etkinlik sonunda Karyalı Şair: Muzaffer Kale adında bir eser yayımlanmıştır.

Muzaffer Kale’nin ilk şiiri, Tanju Cılızoğlu’nun yayımladığı Edebiyat ’81 adlı dergide çıktı. Daha sonraları başta şiir olmak üzere deneme, eleştiri, kısa öykü çalışmaları Varlık, Düşün, Yarın, Su, Körfez, Nitelik, Dize, Mavi Derinlik, Broy, Mühür, Yeni Biçem, Akatalpa, Sincan İstasyonu, Evrensel Kültür, Dönemeç, Sonra Edebiyat, Yasakmeyve, Agora, Edebiyat Eleştiri, Ünlem, Dilizi, Kavram Karmaşa dergilerinde yayımlandı.

Kale eserlerini son yıllarda Dize, Şiirden ve Bireylikler dergilerinde yayımlamaktadır. Kale’nin eserlerinde farklı coğrafyalardan izleri bulmak mümkündür. Günlük hayatta önemsiz görünen olay, hareket, eşya gibi şeyler onun eserlerinde kendine yer bulur. Şiirleri imge açısından İkinci Yeni şiirini andırır.

Paylaşın