İlhan Büyükcebeci Kimdir? Hayatı, Eserleri

1957 yılında İstanbul’da dünyaya gelen İlhan Büyükcebeci, çocukluğu Çankırı’da ve İstanbul’da geçti. 1979 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. Özel bir bankadan emekli oldu.

Haber Merkezi / Halen İstanbul’da yaşayan İlhan Büyükcebeci’nin şiir ve yazıları Adam Sanat, Amatör Sanat, Broy, Cumhuriyet Dergi, Damar, Dönemeç, Dört Eylül, Evrensel Kültür, Karşı, Kıyı, Mum, Oluşum, Sevi, Varlık, Yaba / Öykü, Yazıt, Yazko Somut gibi dergilerde yayımlandı.

Eserleri;

Çile Çocuğu (1979)
Yakın Güz (1999)

“Bir Fotoğraftan”

Bir acının gizlice
Başka bir acıyla sözleştiği
Eski aşkların konuk geldiği odama
Yaralı bir gece:
Bir fotoğraftan sessizce
Gülümseyişin bana

Soluk bir fotoğrafın
Bir geçmişi kanattığı
Hüznünse gitgide
Koyulaştığı
yağmurlu bir gece

Ah anımsayış! Bir yangının
Acıyla umutsuz eşelenen külleri
Gene şiir kitaplarıyla dolu her yanı masamın
Zamanla yıpranmayan yalnızca
Günün birinde rastlamak sana
Kokusu uzaklarda kalsa da saçlarının

Sevgilim, usul yağan yağmur da dindi
Gözlerimin ıslaklığı düşüyor saçaklara…

“Ömrün kırık imecesi”

Çocukların yüreğine üşüyor yetim güz
Kıymık acısı uykularında
Korku yıldızına çıkarken yokuşları

Dutların en sevdikleri mevsim yaz
Geçip giderken tarlakuşları
Ne yapsalar yalnızlıkları kalıyor

Alt katı kilisenin kış evi
Masalların gölgesinde yetimyurdu
Yıllarla epriyen siyah beyaz fotoğrafları

Kiraz dalı inceliğinde
Kollarını taşıyorlar uzak çeşmeden
Bilek göverten kırbalarla
Kırık imecesini ömrün

Bilinmez bir yarın düşüyor
Acı soğuran yüzüyle annecil ayrılığa
Dudakları karadut içimi yangın
Akşamın alaca düşünde

Neydi hayat
Yetim bir kız çocuğunun saçlarını
Her sabah ören sabır
Anne yarısı morakur’un
Buruk sevecenliğinden

Ürperişlerin buzdan yatakhanesi
Ne çok özlemek sevgiyi, demir karyola
Örtününce karanlığın yorganını

Acılar kıvamında horozşekeri
Ot bürümüş bahçesini tahta atların
Öteki çocukların gül yaprağında cenneti

Bozulmuş bağlar, bozlaklar, Sarı Gelin Türküsü
Çocukluk, hani şu
Gözlerinizde hiç gidilmemiş masal ülkesi

“Telgrafçiçeği”

Gezginliği yerleşik
Sığ toprağın gizemine büyümüş
Kısa pantolonlu gelincik

Ovalarda bir turaç
İncecik boynu kırılgan
Bozkır ateşleri söndürülmüş
Çok eski bir haziran

Ürpertisinde sevdaların
Nasıl da üşümüş sırt çantası
Tadı belleğinde dalgın bir öpüş ki
Salıvermez ayrılığı dudağından

Özlemi savunan kapı eşiği
Geçitlerine yasak örülmüş duvar
Kendini unutan paslı çıngırak
Sessizliği kırık camların

Mızıkası eskimiş bir çocuk
Üzgün sesleri yineler durmaksızın
Süreğen hüznüyle bir ip cambazı
Yürürken telden köprüsünü

Düş alazına vuran çocuk yüzleri
Gibi bakıyor ayçiçekleri
Utangaç gülüşlü bir yolcunun
Okul kasketine takılıyor suskunluğu

Yalımlarla koşuyor çocukluğu yitik
Sevginin giyimsiz koyaklarına
Güncesinde eksi sonsuz bir soru üşüyor

” Ne kadardır ömrü telgrafçiçeğinin ”

“Yüzünün hırpalanmış ipeği”

Bir anımız olsun günçiçeği
Ihlamur ağacının en uçarı dalına
Yuva yaparken bilinçli üveyik
Yüreklerimizin birlikte kanat çırpması

Birlikte kanat çırpması yüreklerimizin
Gelincik yanığı yüze değercesi
Uykuda saçını okşayan baba
Unutulmuş çocukluğun ilkyaz güncesi

İlkyaz güncesi unutulmuş çocukluğun
Yorgun açılır papatya beyazına
Kırların böğürtlen sevinci kelebek ömrü
Eski bir tarihin zaman duvarında

Zaman duvarında eski bir tarihin
Aslanağzı, yıldızçiçeği, sarmaşık gülü
Okşayıp geçer fesleğenleri
Yalaza durmuş özlemin alacası

Kalsaydı
biraz daha
sesindeki gül bahçesi
Ve unutulmuş çocuk yüzünün
hırpalanmış ipeği

Paylaşın

İlhan Berk Kimdir? Hayatı, Eserleri

1916 yılında Manisa’da dünyaya gelen İlhan Berk, 29 Ağustos 2008’de Bodrum’da hayatını kaybetmiştir. İlk ve ortaokulu doğduğu kentte bitirdikten sonra Balıkesir Necatibey İlköğretim Okulu’ndan mezun oldu. Espiye’de iki yıl ilkokul öğretmenliği yaptı. Daha sonra Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümü’nü bitirdi.

Haber Merkezi / Zonguldak, Samsun ve Kırşehir ortaokul ve liselerinde Fransızca öğretmenliği görevinde bulunan İlhan Berk, daha sonra Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü Yayım Bürosuna çevirmen olarak girdi, onüç yıl burada çalıştıktan sonra emekli oldu. Bu tarihten sonra kendini tümüyle yazmaya verdi, bir anlatı kitabı dışında, yalnız şiir ve şiire ilişkin yazılar yazdı. İlhan Berk, modern dünya şiirinin iki büyük şairi sayılan Arthur Rimbaud ve Ezra Pound’un kimi şiirlerini de çevirerek kitaplaştırdı

İlk şiirlerini Manisa Halkevi’nin dergisi Uyanış’ta yayımladı. (1935). On dokuz yaşındayken Güneşi Yakanların Selâmı adıyla kitaplaştırdı. Bu şiirlerinde “hece vezni” kullanmakta ve o dönemin şiir anlayışına özgü bir karamsarlık taşımaktaydı.

İlhan Berk, daha sonra 1940’lara doğru Yeni Edebiyat anlayışı içinde yer almış, Servet-i Fünun (Uyanış), Ses, Yığın, Yeditepe, Yeryüzü, Kaynak gibi dergilerde yazmıştır. Bu dönemde şiirlerinde uzun dizelere eğilim duydu. Sözcüklerin sadece anlam yönünden gözetildiği bu şiirlerde iç yapı sorunlarının kaygısı duyulmuyor, güzellik bütünde aranıyordu. Genellikle Walt Whitman’ın dünyasına yakın kabul edilen bu döneminden sonra kısa dizelere eğilim duydu, ülke gerçeklerine bakarak yeni deyişler, uyumlar aradı. Başarı da gösterdi.

1955’e kadar toplumsal gerçekçi anlayışa bağlı bir şair olarak tanınan Berk’in; Günaydın Yeryüzü adlı kitabının 142. maddeye aykırı görülerek kovuşturmaya uğraması bu döneme denk gelir.

“İkinci Yeni” şiir görüşünü benimsedi, ” Şiiri soyut bir yolculuk ” olarak tanımlama anlayışının örneklerinde ise yeni bir İlhan Berk vardır. Eski anlayışıyla birlikte özü de anlamı da yadsıdı. 1965’den sonraki ürünlerinde yeniden içeriğe önem verdi; yer yer toplumsal temaları işledi.

Türk şiirinin en deneyci şairlerinden biri olan İlhan Berk, durmadan yatak değiştirerek, ama bazı sorunsallara hep bağlı kalarak şiirini günümüze kadar eskitmeden getirmeyi başardı, şiirleriyle olduğu kadar, şiir üzerine yazı ve konferanslarıyla da tartışmalara konu oldu. 29 Ağustos 2008’de Bodrum’da öldü.

Eserleri;

Güneşi Yakanların Selâmı (1935)
İstanbul (1947)
Günaydın Yeryüzü (1952)
Türkiye Şarkısı (1953)
Köroğlu (1955)
Galile Denizi (1958)
Çivi Yazısı (1960)
Otağ (1961)
Mısırkalyoniğne (1962)
Aşıkane (1968)
Şenlikname (1972)
Taş Baskısı (1975)
Atlas (1975)
Kül (1978)
İstanbul Kitabı (1979)
Kitaplar Kitabı (1981- Seçilmiş Şiirler)
Deniz Eskisi (1982- Şiirin Gizli Tarihi’ni de içererek)
Delta ve Çocuk (1984)
Galata (1985)
Güzel Irmak (1988- Şairin Kanı’nı da içererek)
Pera (1990)
Anlatı: Uzun Bir Adam (1982),
Öteki yapıtları:
Başlangıcından Bugüne Beyit Mısra Antolojisi (1960), Aşk Elçisi (1965-antoloji), A. Rimbaud : Seçme Şiirler (1962), Dünya Edebiyatında Aşk Şiirleri (1968), Dünya Şiiri (1969), Şifalı Otlar Kitabı (1982), El Yazılarına Vuruyor Güneş (1983), E. Pound : Seçme Kantolar (1983), Şairin Toprağı (1992).

Ödülleri;

Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü (1979)
Behçet Necatigil Şiir Ödülü (1980)
Yeditepe Şiir Armağanı (1983)
Simavi Edebiyat Ödülü (1988)

(Kaynak: siirakademisi.com)

Paylaşın

İlhami Çiçek Kimdir? Hayatı, Eserleri

1954 yılında Erzurum’un Oltu ilçesinde dünyaya gelen İlhami Çiçek, ilk ve ortaokulu Oltu’da, liseyi Erzurum’da  tamamladı. Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne  kaydoldu. Üniversite öğrenimi sırasında bir yandan vekil öğretmenlik yaptı.

Edebiyat Fakültesinden  mezun olunca Kırıkkale Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak atandı. Daha sonra İstanbul Pendik Lisesi’ne atandı ve o dönemde evlendi. 1983 yılı Martında kısa dönem askerlik için Tokat’a gönderildi. Askerde hastalığı artınca bir süre Mevki Hastanesi’nde tedavi gördü. Tekrar birliğine gönderilen Çiçek askerliğinin bitmesine az bir süre kala, geçirdiği bunalım sonrası tedavi gördüğü hastanenin 5. katından atlayarak kendi isteği ile 14 Haziran 1983 yılında aramızdan ayrıldı.

Örselenmiş bir çocukluk dönemi yaşadı. Toplumla uyum sorunu yaşadığında şiire sığınmayı seçti ve aşıklık geleneğine ilgi duymaya, şiir yazmaya başladı. Lise yıllarında yazdığı şiir ‘Adımlar’ Dergisi’nin açtığı yarışmada birinci oldu. Üniversite yıllarında yerel gazete ve dergilerde  Halk Edebiyatı’na ilişkin yazılar yazdı. Divan Şiiri’ne tutkuyla bağlandı ve araştırmalar yaptı. Şiirleri çeşitli dergilerde görünmeye başladı ve  Edebiyat Dergisi’nin şair kadrosunda yer aldı, şiirlerini burada yayımladı.

Sıkıntılı ve sancılı dönemlerinin ürünü olan “Satranç Dersleri” ölümünden kısa süre önce yayımlandı. Şiirleri, öyküleri ve hakkında yazılanlar 1991 yılında ‘Göğ Ekin’ (İlhami Çiçek’in Anısına) adıyla yayımlandı.

Eserleri;

Satranç Dersleri -1983
Göğ Ekin (İlhami Çiçek’in Anısına) – 1991

Çiçek’in şiirlerinde belli bir ideoloji, ucu belli bir dünya görüşü için yeterli veri yoktur. Hem tematik açıdan hem de kullandığı dil bakımdan sanatkâr, şiirini ideolojiden kurtarıp salt estetik kaygıların üzerine temellendirdi. Şiirlerinin merkezinde modern insanın türlü açmazlarıyla bunalımlarını, acılarını, örselenmişliklerini, kimi zaman da umutlarını işledi. Yoğun bir hüzün, yalnızlık, intihar düşüncesi ve anlaşılamamanın trajedisi şiirlerinin temel konu ve izlekleri arasında yer aldı. Herkesin kaba ve kalabalık dünyasından uzak, toplumsal alanla arada açılan mesafede uyumsuz, kırgın ve kötümser bireyin derin sorgulamalarına yer verdi.

Şiir yazmaya başladığı ilk yıllarda geleneksel nazım şekillerini kullanan Çiçek, sonraki dönemlerinde vezin, kafiye gibi ahenk unsurlarına pek aldırış etmeksizin daha ziyade serbest tarzda, metaforik ve imge yüklü şiirler yazdı. Başta İslami ögeler olmak üzere çok sayıda metinler arası unsurları içeren ve “anlatım”ın öncelikli olduğu şiirleri zengin gönderimleriyle dikkat çekti. Yazdığı az sayıda hikâyede olay örgüsünü geri planda tutan sanatkâr; birtakım kesitleri, psikolojik ve sembolik unsurları esas aldı. Şiirlerinde sıklıkla kullandığı oyun, yol, ay metaforlarına hikâyelerinde de yer verdi ve tabiatın dilini okuyan insanın çağa tanıklık öyküsünü yazdı.

Dostoyevski, Cengiz Aytmatov, Kemal Tahir’i beğeniyle okuyan, Nurettin Topçu’nun tüm eserlerini dikkatle inceleyen Çiçek; Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, Cemal Süreya, Attilâ İlhan, Edip Cansever, Asaf Hâlet Çelebi’nin şiirlerini önemsedi. Şiirlerinde divan ve halk edebiyatının, II. Yeni’nin, İsmet Özel ve Ataol Behramoğlu gibi şairlerin etkisi izlenmekle beraber kendine özgü estetik bir dil geliştirdi. Yirmi dokuz yaşında hayata veda eden, melankolinin sanatkâr muhayyileyi besleyen ama bir o kadar da tahrip eden yönüyle yaşayan şair, edebiyat dünyasının ‘dalgınlığına gel’diği sanatkârlardan biri olarak Türk edebiyatı tarihindeki yerini aldı.

Paylaşın

İlhami Bekir Tez Kimdir? Hayatı, Eserleri

1906 yılında Libya’nın Trablus şehrinde dünyaya gelen İlhami Bekir Tez,  29 Mart 1984 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Şiir ve yazılarında “İlhami Bekir”, “Vecdi Ahmed” ve “Herhangi Biri” müstear isimlerini de kullandı. Berberî asıllıdır. Küçük yaşta, subay olan dayısıyla birlikte İstanbul’a gitti (1911). Dayısının ölümü üzerine Darüleytam’a verildi. Darülmuallimin’i (İlköğretmen Okulu) bitirdi (1926).

Haber Merkezi / 1954’e kadar Bolu, Düzce, İzmir, İstanbul gibi şehirlerde öğretmenlik yaptı. Cumhuriyet, Vatan, Son Posta ve Tan gazetelerinde çalıştı. Son Posta gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Şiir, roman ve çocuk kitaplarının yanı sıra eczacılıkla ilgili kitaplar yayımladı. Bilmece, Memleketimizde ve Dünyada Kitaplar, SEK (Sanat El Kitapları) adlı dergilerin çıkışında emeği geçti.

Nâzım Hikmet, Sabiha ve Zekeriya Sertel, Vâlâ Nurettin gibi isimlerin çevresinde bulunan İlhami Bekir, sosyalist düşüncenin önde gelen edebiyatçılarından biri olmuştur. Tuna Baltacıoğlu hatıralarında İlhami Bekir’in portresini şu cümlelerle çizmektedir: “İlhami Bekir Tez’le Yeni Adam günlerinde ve sonrasında yakın ilişkimiz oldu. Yumuşak, sevecen bir insandı. Görünümü bir Habeş’i andırırdı. Kafasını arkaya atma biçiminde bir tiki vardı. Yüzünden eksik olmayan gülüşüyle ve sıcak yaklaşımıyla sizi kolaylar, her konuyu rahatça tartışabilirdiniz. 1950 yılının Şubat ayında Memet Fuat, Oktay Verel, İlhami Bekir Tez ve ben Memleketimizde ve Dünyada Kitaplar adı altında bir dergi yayınlamaya başlamıştık. Bu dergi 11 sayı çıktı ve Aralık ayında kapandı. Biz üç genç, neden İlhami Bekir’i de aramıza almıştık. Sanırım onun deneyimi, bilgisi ve yol göstericiliği bizi etkilemişti. Ama bunların ötesinde onun sıcak yaklaşımı ve her türlü tartışmaya açık olması başlıca nedendi.”

İlhami Bekir 1955’ten itibaren, eşinden ayrıldığı ve ailesinden kimsesi kalmadığı için, yalnız olarak otellerde yaşadı. Son yıllarını İstanbul Bağcılar Huzurevi’nde geçirdi.

İlhami Bekir, ilk şiirlerini 1924 yılında Millî Mecmua’da yayımlamaya başlar. Ölçülü-uyaklı kaleme aldığı ilk şiirlerinden sonra şiir ve yazıları daha çok Servet-i Fünun (Uyanış), Resimli Ay, Meşale, Halkevi, Varlık, Resimli Şark, Yeni Adam gibi dergilerde görülür. Naşit Galip’le ortaklaşa kaleme aldıkları Hayat Bilgisine Göre Çocuk Şiirleri (1928), İlhami Bekir’in yayımlanan ilk kitabıdır. Bir işçinin yirmi dört saatini ele alan 24 Saat (1929), İlhami Bekir’in ilk önemli şiir kitabı olarak kabul edilmektedir. İlerleyen yıllarda Herhangi Bir Şiir Kitabıdır (1931), Mustafa Kemal (1933), Olduğu Gibi (1935), Birinci Forma A (1939), Hürriyete Kaside (1945), Birinci Seans (1956), En Güzel Şarkı (1960), Küba (1962), Şiirler (1971), Altın Destan: Mustafa Kemal (1973), Yetmiş Yaşın Melankolisi (1975), Unuttum (1979) adlı şiir kitaplarını yayımlar.

İlhami Bekir, Türk edebiyatında Nâzım Hikmet, Nail V. Çakırhan ve Ercüment Behzat Lav’la birlikte serbest şiirin ve toplumcu gerçekçiliğin ilk temsilcileri arasında yer almaktadır. Serbest şiire yönelmesinde ve toplumsal sorunlara bakış açısının oluşmasında Nâzım Hikmet’in etkisi vardır. İlhami Bekir de 1930’lardan başlayarak Nâzım Hikmet’le aynı edebiyat anlayışını ve ideolojik görüşleri benimsediğini reddetmez ancak kendi tavrını Nâzım Hikmet’e göre “daha yerli ve millî” olarak nitelendirir. Serbest şiirin öncülerinden olmasının yanı sıra 24 Saat adlı kitabındaki şiirlerle Türk şiirinde işçileri konu edinen ilk şair olarak kabul edilmektedir. Kendi şiirini anlatırken “Ben bir aşk şairiyim” diyen İlhami Bekir’in şiirlerinde tasvirci ve zaman zaman coşkun bir anlatımı vardır. Şükran Kurdakul’un tespiti ile İlhami Bekir, Türk şiirinde “toplumsal, gerçekçi, kimi sesini sözcüklerin gücünden alan şiirleriyle” ön plana çıkmıştır.

İlhami Bekir’in dikkate değer diğer bir edebî yönü romancılığıdır. Yazarın İstanbul’un Suadiye semti çevresindeki sosyal değişimleri konu edinen ilk romanı Asfalt (1928), savaşın insanlar ve toplum üzerindeki psikolojik etkilerini anlattığı ikinci romanı Taşlı Tarladaki Ev (1944), iki romanından uzun bir süre sonra yayımlanan üçüncü ve son romanı ise Herhangi Bir Roman Kitabıdır (1965) adını taşır.

İlhami Bekir, romanlarında daha çok toplumdaki dengesizliklerden doğan trajediyi anlatmaya çalışmıştır. I. Dünya Savaşı’na ve sonraki yıllara ilişkin gözlemlerini, insan ve toplum gerçeklerini yansıttığı Taşlı Tarladaki Ev adlı romanı yenilikçi anlatımı ve kurgusuyla dikkat çekmiştir. Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, bu roman hakkında şu yorumu yapar: “İlhami Bekir, bu ilk romanıyla bizi bir maden mühendisi gibi yeryüzünün solunması ve yaşanması olanaksız olan en alt katına indiriyor ve orada hem altın hem çamurla yüz yüze getiriyor. Ve hiç kuşkusuz betimlemelerinde ölüler diriliyor ve birçok diri güçler toprağa gömülüyor. Onun kaleminde eski Türk evreninin nasıl dile geldiğini görmek için bu romanı okumak gerekir.”

Yazarın Herhangi Bir Roman Kitabıdır adlı eseri, hem yazarın ilk iki romanından hem de yayımlandığı dönemdeki eserlerden zihniyet, yapı, tema ve özellikle de anlatım bakımdan ayrılan yönleriyle Türk roman geleneği içinde kendine özgü bir yere sahiptir. Herhangi Roman Kitabıdır her şeyden önce adından başlayarak gerek içeriği gerekse bu içeriği ifade etme biçimleriyle farklı bir bakış açısının ürünüdür. Böyle bir metnin yazılmasına zemin hazırlayan zihniyet, 1960’ların Türkiye’sinde ve dünyada gelişen siyasi gelişmeler ve edebî yönelişlerde saklıdır. İlhami Bekir’in bu romanında kullandığı dil ve anlatım teknikleri, dönemindeki eserlere nispetle pek çok yenilik ve farklılık barındırsa da içerik ve içeriğin ele alınışı dikkate alındığında 1960’lı yıllarda yeniden canlanan toplumcu-gerçekçi edebiyat anlayışının ve antiemperyalist dünya görüşünün metne yansıdığı görülür. Bu yönüyle Herhangi Bir Roman Kitabıdır, bir yandan geleneksel romanın pek çok özelliğini terk edip daha serbest ve parçalı bir anlatım dili kurarken, bir yandan da Libya ve Cezayir’deki sömürgeci işgallere karşı çıkan muhalif duruşun bir örneği olarak okur karşısına çıkar.

Serbest şiir anlayışında Nâzım Hikmet’in en yakın yol arkadaşı olan İlhami Bekir Tez’in gazetelerde tefrika hâlinde kalmış veya yayımlanamamış çocuk kitapları ve romanları da bulunmaktadır. Eczacılıkla ilgili kitap ve kitapçıklar da hazırlayan İlhami Bekir’in, Son Burhan (1927) ve Yeni Can, Yeni Işık, Yeni Ses (1930) adlı şiir kitapları basılmış fakat piyasaya çıkmamıştır. Yalnızlık, Ninni gibi şiir kitapları ile Bir Otel Müşterisi adlı romanı ise kayıptır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

İkbal Kaynar Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Ekim 1957 yılında Uşak’ta dünyaya gelen İkbal Kaynar, Uşak Öğretmen Lisesi’nden mezun olduktan sonra Eskişehir Eğitim Enstitüsü İngilizce Bölümü’ndeki öğrenimimi 1979 yılında tamamladı. Aynı yıl Manyas Lisesi’nde İngilizce öğretmeni olarak göreve başladı, kısa bir süre sonra Eskişehir’e tayin istedi.

Haber Merkezi / 1980 Türkiye coğrafyasında yaşayan çoğu demokrat, aydın gibi bu dönemden payını aldı. Görev yaptırılmadığı on yılda beste yaptı, şarkı sözü yazdı. Bağlama, kabak kemane dersleri aldı, halk oyunları, korolar ve el sanatlarıyla, edebiyatla bütünlendi. İçimdeki yetenekleri ortaya döktüğü için 12 Eylül’e tırnak içinde “ teşekkür!” etti.

1991 yılında Eskişehir’de yeniden göreve başladı. 92’deKartal Lisesi’ne tayin olup İstanbul’a geldi. 1995 yılında söz ve müzikleri kendisine ait olan “Yasakları Kaldır Bana” adlı albümü yaptı. Bu arada Cumhuriyet, Bir Gün, İnsancıl, Eski, Yaba Edebiyat, Tay, Kar… gibi gazete ve dergilere deneme, mektup, gezi vs. türünde yazılar yazdı. 2000 yılında sekiz yıl çalıştığı Fenerbahçe Lisesi’nden emekli oldu.

Yazdığı yazılardan 2004 yılında Mavilere Saldım Umutları, 2007 yılında Mavi Yazılar adlı kitaplar doğdu. Ardından içinde 2. albümü de olduğu Ebruli Şarkılar adlı şiir- şarkı sözleri kitabı geldi. Bunu Biyografi türündeki Şiire Adanmış Bir Ömür: Sedat Umran takip etti.

“Düğün var düğün”

İşte yine ilk yaza merhaba diyor
yeni doğan gün
Göz kırpıyor kelebeğe hınzır çiçek
İçim içime sığmıyor birşeyler mi olacak ne
Belki bir gelincik sevdalanacak menekşeye
Belki sık göremediği için
gül sitem edecek yavuklusuna
Düğün fısıltıları geliyor kulağıma
Aa bakın begonvilin rengine
Nasıl da canlı giyinmiş
Biraz boynu bükük şebboyun
Kıskandı mı dersin rengini gülün
Kasım kasım kasılmış cihannüma
en uzun benim der gibi
Sarmaşık güllerine de kur yapmakta
Bakın nasıl da koyultmuşlar sohbeti
Sardunya ile begonya
Durun bir koşu anlayıp geleyim ben durumu
Gitmeye gerek kalmadı
Muştuladı saka kuşu haberi
Düğün varmış düğün
Kavuşuyormuş sevdalılar bu gün
Hadi davransana kardeş
Irak  durma öyle el gibi
Bir koşu al gel hediyeni
Giyin en pak giysini
Düğün renklerin düğünü
Düğün siyahla beyazın düğünü
Siyah beyaz farketmez
Bu renklerin cümbüşü

“Eylül sinmiş üstümüze”

Neydi suçu kitapların
kırmızının yüreğimizdeki
Çöreklendi bağrımıza ağılığı postalların
üzerimize yapıştı Eylül bulaşığı

Konmasa da kahkaha kuşları omzumuza sık sık
yok saymadık gülüşleri
Kırık olsa da bir dalımız
maviyi hiç unutmadık

Fesleğen kokularıyla gelirdi sesimiz
düşlerimizdeki bulutun terkisinde
her isyanda, her kayıpta.

Şimdi…
bitsin bu suskun beklemeler
“Heyamola” deyip imecenin coşkusuyla
haydi bırakalım kendimizi
taze sürülmüş toprağa

Eksilmesin avlumuzdan
çoban ateşlerinin ışığı
aysız kalmasın güz geceleri
gülüşümüze sinmedi mi devrimin sesi
“Karatmayanlar sol memelerinin altındaki cevahiri”
yükselt sesini ey çok sesli koro!

Paylaşın

İhsan Üren Kimdir? Hayatı, Eserleri

24 Ağustos 1939 yılında Tekirdağ’ın Çorlu İlçesinde dünyaya gelen İhsan Üren, 12 Ekim 2014’te Bursa’da vefat etti. İlköğrenimini Çorlu’da tamamladı. Okumaya ve edebiyata merakı da ortaokul yıllarında başladı. Öğretmen olma isteğiyle Çanakkale İlköğretmen Okulu’na devam etti. Üren’in ilk şiiri “Çifte Perçin”, 1956 yılında Edirne’de çıkan Damla dergisinde yayımlandı.

Haber Merkezi / 1958’de Çanakkale İlköğretmen Okulu’ndan mezun olduktan sonra Mardin Nusaybin’e edebiyat öğretmeni olarak tayin oldu ancak eğitimine devam etmek istediği için öğretmenliğe kısa bir süre ara verdi. 1961’de Bursa Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nden mezun oldu ve Kayseri’de Bünyan Ortaokulu’nda Türkçe Edebiyat öğretmeni olarak göreve başladı. Sonraki 20 sene boyunca Çanakkale Öğretmen Okulu ve 1973’te atandığı Bursa Kız Öğretmen Okulu’nda öğretmenlik yaptı. 1962’de resim öğretmeni Mesture Yerli ile evlendi.

1980 yılında eğitim sisteminden duyduğu rahatsızlık nedeniyle öğretmenliği bıraktı. 1981-1991 yılları arasında Çorlu’da kendi açtığı kitabevinde çalıştı. Emekliliğiyle birlikte yazınsal açıdan üretken bir döneme giren Üren, 1990 senesi içinde hem ilk şiir kitabı Sevmek Mevmek’i hem de Harman Yangını’nı yayımladı.1991’de hayatının sonuna dek yaşadığı ve yazınsal üretimine devam ettiği Bursa’ya yerleşti. Bursa’nın önde gelen entelektüellerinden biri olarak şehirdeki sanat ve edebiyat etkinliklerine katkılarda bulundu.

1950’lerin ikinci yarısından itibaren Akatalpa, Biçem, Yeni Biçem, Eliz, Düşlem gibi kuruluşunda katkısı olduğu edebiyat dergilerinin yanı sıra Karabük Postası ve Ankara Ekspres gibi gazeteler ile Yön, Kuzeysu, İzlek, Somut, Yedi Tepe ve Düşlem gibi dergilerde şiirlerini ve şiir eleştirilerini yayınladı. 1998 yılında “Şiirimizde Ufuk Turu” adını verdiği yılllık şiir seçkilerini hazırlamaya başladı. 1999-2007 yılları arasında Akatalpa dergisinin özel bir eki olarak yayınlanan bu seçkilerde, hem şairleri tanıttı hem de o senenin şiir tartışmalarına yer verdi.

Edebiyatçılar Derneği ve Dil Derneği üyesi olan Üren, kişisel kitaplığında yer alan 1100 kadar kitabı Bursa Nilüfer Belediyesi tarafından kurulan Şiir Kütüphanesi’ne bağışladı. Kitaplığının ve eşinden kalan resim koleksiyonunun bir kısmı da bugün müze haline getirilen Mudanya’daki İhsan Üren Evi’nde yer almaktadır. 2005 yılında Bursa Yazın ve Sanat Derneği tarafından “Onur Ödülü”ne layık görülen Üren için 5 Mart 2010 tarihinde 8. TÜYAP Bursa Kitap Fuarı’nda katılımcılar arasında Rasim Dara’nın da bulunduğu “İhsan Üren’e Saygı” etkinliği düzenlendi ve şairin poetikası ile Bursa’ya katkıları tartışıldı.

Hem öğretmenlik hayatında hem de şiirlerinde toplumcu bir tavır sergileyen İhsan Üren, çeşitli dergilerde yayınlanan ilk şiirlerini topladığı Sevmek Mevmek’ten son şiir kitabı Sıradaki’ne dek biçimsel arayışlarını sürdürdü. 90’lı yılların ikinci yarısından sonra haikudan etkilenen şiirler de yazdı. Japongülü Gibi ve Milenyum Haikuları adlı kitaplarında bu ilginin ürünlerini görmek mümkündür. Nazım Hikmet, Garip akımı şairleri ve II. Yeni şiir akımından etkilendi. Sanatsal ilgi alanı modernist şiirden resme, geleneksel Japon şiirinden folklorik derlemelere, mitolojiden heykele dek uzanır. Şiir kitaplarında şiirlere çeşitli resimler de eşlik eder.

Şiirlerinin konusunu toplumsal sorunlardan aldığı kadar bireysel yaşantısından da aldı. Otobiyografik öğelerin kuvvetli olduğu şiirlerinde kişisel açmazları, gündelik çelişkiler, emek, umut, aşk, acı, doğa ve yaşama sevinci gibi konulara değindi. Şiir eleştirilerinde zaman zaman polemikçi bir üsluba sahip olan Üren, yeni çıkan şiir kitaplarının ve dergilerde yayımlanan şiirlerin sıkı bir takipçisiydi. Mehmet H. Doğan’ın Kitap-lık dergisi için hazırladığı yıllık şiir antolojilerinden esinlenerek Akatalpa dergisi için hazırladığı yıllık seçkilerde, o yılın şiir tartışmaları, şairlerin şiirsel gelişimleri ve yaşam öyküleri hakkında bilgiler de verdi. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

İhsan Topçu Kimdir? Hayatı, Eserleri

30 Ağustos 1948 yılında Trabzon’un Sürmene İlçesine bağlı Kuşluca köyünde dünyaya gelen İhsan Topçu, ilk ve ortaöğrenimini Trabzon’da, liseyi 1965’te Kilis’te bitirdi. 1971 yılında İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi.

Haber Merkezi / Değişik liselerde edebiyat öğretmenliği yapan Topçu, 7 Mart 1994’te Kocaeli Üniversitesi Türk Dili Bölümünde göreve başladı. 19 Ekim 1994’te Türk Dili Bölüm başkanlığına atandı. 30 Mart 1995’te Kocaeli Üniversitesi Şiir Okulu’nu kurdu. Topçu aynı üniversitede Şiir Bayramını başlattı ve kesintisiz emekli olana dek sürdürdü. 22 Ağustos 1996 ve 24 Ocak 2002 tarihlerinde iki kez kurduğu Şiir Okulu, 23 Aralık 1998’de üniversitenin Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlükleri görevini sürdüren sanatçı, 17 Ocak 2016’da emekli oldu.

İhsan Topçu ilk şiirini 1964’te Kilis Hududeli gazetesinde yayımladı. Onun şiir ve düzyazıları Cumhuriyet Kitap, Kıyı, Çağdaş Türk Dili, Türk Dili Dergisi, Peotikus, Pencere, Damar, Şehir ve daha pek çok dergide yayımlandı. 1992’de İsveç’te düzenlenen uluslararası bir yarışmada Gökyüzünü Yitiren Kuş adlı şiir dosyasıyla “Hümanist İnternasyonal Şiir Onursal Ödülü”, 2004’te Yaşam Avuçlarımızda Sonsuzveren Gül kitabıyla “Ş. Avni Ölez Şiir Emeği Ödülü”, 2012’de “Sesi Kendine Arkadaş” adlı şiir dosyasıyla “M. Sunullah Arısoy Şiir Ödülü”, 2013’te “Kalbinden Kanıyor Zaman” adlı şiir dosyasıyla Oğuz Tansel Şiir Ödülü’nü aldı.

Sanatçının 35. Sanat yılı, Saraybahçe Belediyesi ve 40. Sanat yılı Kocaeli Üniversitesi tarafından izmit’te; 45. Sanat yılı, Rorm Edebiyat dergisi tarafından İstanbul’da kutlandı.

İlkokul üçüncü sınıfta şiire başlayan İhsan Topçu, Ömer Bedrettin Uşaklı’nın “Denize Hasret” adlı şiirinin onu şiir yazmaya yönlendirdiğini Kadir İncesu ile gerçekleştirdiği bir söyleşide söyler. Onun ilk şiirlerinde karamsar bir duygunun hakim olduğunu Halit Fahri Ozansoy Tercüman gazetesinde yazdığı 19.09. 1969 tarihli yazısında: Çok mütevazi fakat çok karamsar duygulu bir şair. Bazen sosyal ve ekonomik davalara da dokunuyor… Şair bu yönde zamanla daha güçlenir. Bazı şiirlerinde isyan var, bunalımlı… Çok içli ve özlü bir genç şair bu der. Hayat olduğu sürece şiirin kaynağı kurumaz diyen şair, şiirin hayattan beslendiğini söyler. Şiirlerinde aşk, evren, insan, yaşam, zaman, yol, özgürlük, yenilgi ve şiir gibi temaları işleyen şairin, insani olan her şey ilgi alanı olmuştur.

Topçu, şiirde hep bir arayıştan peşindedir. İncesu ile gerçekleştirdiği söyleşide aşk şiirleri bir yana koyarsak, sosyal içerikli şiirlerinin okurun arayış düşüncesini geliştirmesini istemişim diyerek bu arayışın okurda da gelişmesini ister. Topçu, 1975’te yayımlanan “Yarınsız Sayfaları Yırtıyorum” adlı ikinci şiir kitabının hem Türkçe hem İngilizce olarak yayımlanmasına yirmi yedi yaşındaki yanlışlarımdan biridir şeklinde açıklar. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

İhsan Tevfik Kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Aralık 1967 yılında Sivas’ın Suşehri İlçesinde dünyaya gelen İhsan Tevfik, ilkokulu, ortaokulu ve liseyi memleketinde tamamladı. Büyüklerinin Rumeli kökenli oluşunun yanında, çok farklı bir coğrafyada doğup büyümesi farklı kültürlerden beslenmesini sağladı. Ailede şair Cemal Kırca’dan sonra yazma eylemine devam eden İhsan Tevfik oldu.

Haber Merkezi / 1988’de Erzurum Atatürk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. 1989’da öğretmenliğe başladı. İstanbul liselerinde mesleğini sürdürdü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde Yeni Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı (1996-99). Tanzimat döneminin gazetelerinden Tarîk (1884-1899) üzerine tez hazırladı.

1985’ten başlayarak şiirle uğraşmasına karşın, 1995’ten sonra şiir ve yazılarını Türk Edebiyatı, Dize, Pencere, Ayışığı, Öteki-siz, Le Poéte Travaille, Akatalpa, Kavram Karmaşa, S’imge, Ağır Ol Bay Düzyazı, Hayvan, Yom Sanat, Ünlem ve Bireylikler dergilerinde yayımladı. 2000 yılı Mart ayında Çıkın adlı edebiyat seçkisini çıkardı. Seçkiyi, 13. sayısında şiir seçkisine çevirerek Şiirli Çıkın adıyla 30. sayıya kadar sürdürdü.

Eserleri;

Şiir; Dipsuları (2005)

İnceleme / Derleme; Geçit / Cemal Kırca Kitabı (2004)

“Bir gülüşün ormanı”

içinin zehrini alır
gülümse

inan ve yürü
bir başka zamana gider bu yol
dudaklarında müjdeci kuşlar
çıkıverirsin bir masalın içinden

an ve kâ
güzelim kuşum
gülümse hadi
muştular sun öpücükler
değiştir onar beni

gülümse ve bir yol söyle
ki anlatıversin gizini
ormanın
bir başına da ağaç olabilmeyi

gülümseyelim hadi
en güzel ağlamak
en güzel susmak
bir gülüşün ormanı

döktüm zehrimi
an ve ka(l)
zümrüdüm, cankuşum

“Günbahçe”

hadi şimdi bir de bunu dene
ilkyaz sevinciyle gelmeyi
bırak dağılıversin yılgın çiçekler
şimdi bir de bunu dene
dalın en sayrı yerinden
çıkıvermeyi

suyun beline dolanmış ağaç
yürüyor damarlarda özsu
bir gümbürtü ana arterlerde
gidiyor mu yüreğin kalıyor mu

hep sancıyan bir şey yaşamda
umutla umutsuzluk körebe
ama yine de akıyor su
gün yine eskisi gibi bahçede

“Yazgı”

yazgıdır bu
kendi elimizle kararttığımız
ya da ağarttığımız

bir değirmen dönedursun
yalnızlığın sarkacında
sudur, çağlar içre
kendimize baktığımız

mevsimler neyi söylüyor
ne koyabildik üst üste
hangi hiçtir
habire çoğalttığımız?

Paylaşın

İhsan Fikret Biçici Kimdir? Hayatı, Eserleri

1934 yılında Diyarbakır’da dünyaya gelen İhsan Fikret Biçici, 29 Kasım 2013 tarihinde Diyarbakır’da vefat etti ve Yeniköy Mezarlığında toprağa verildi. Aynı şehirde Cumhuriyet İlkokulunu (1945) ve Ziya Gökalp Lisesini (1953) bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladığı eğitimini 1960’ta tamamladı.

Haber Merkezi / İlk gençliğinden beri ülkemizde çıkan edebiyat ve sanat dergilerinin birçoğunda şiirleri yayımlandı. Daha öğrencilik yıllarında Lise (1952-1953) ve Koza (1956) adlı dergilerini, sonraki yıllarda Diyarbakır’da arkadaşlarıyla birlikte Yaratım dergisini çıkardı. Üniversiteden sonra bir süre Ankara’daki Öncü, Vatan, Son Baskı gazetelerinde ve Ülkü dergisinde çalıştı. 1966 yılından itibaren Diyarbakır’da avukatlık yaptı.

Diyarbakırlı şairler arasında öne çıkan isimlerden olan İhsan Fikret Biçici, Diyarbakır temalı şiirleri anılmaktadır. Ancak o sadece Diyarbakır temalı şiirleriyle değil, insana ve topluma değen her temadaki şiirleriyle de edebiyat tarihimizde kendisine bir yer edinmiştir. Diyarbakır üstüne yazdığı özellikle “Delilo” ve “Vay Limin” adlı şiirleri yıllardan beri çok kişi tarafından çeşitli şiir ve edebiyat meclisinde ezbere okunmaktadır.

Eserleri;

Şiir;

Şıpka’ya Mektuplar (1997)
Vay Limin (1997)
Adınla Vurulup Ölmek (2004)
Bütün Şiirleri (Toplu şiirleri, 2009)

“Buz tutmuş bir şafaktı” 

Adına ağıtlar yüklenen şehir
Katli vacip sayıldı çok dönemde
Hep sırtından hançerlendi Diyarbekir
Aktıkça kan ağladı Dicle
Püskürdü öfkesini Karacadağ
Her gelen hükümdar kavlince
Yasalar, yarasalar gece karanlığında
Yine de güller yeşerir ki hiçbir güle benzemez
Toprakla tohum baş başa kaldığında
Sesin ağlamaklı ama kâr etmez.
Kaç dîne inansan ve kaç dili konuşsan
İmana da inkara da hiç biri yetmez…
Bu şiirin sonunu da “kalma” adına şöyle bitiriyor:
“Yaşayacak ne kadar ömrü kısa olsa da
Ucuz karanlıklara alışıktır geceler
Bir şeyler kalır elbet sesleri kaybolsa da

“Çoğunu ezbere bildiğim kızlar”

sevdalar geçit vermez gözbebekleri
akşam bir esmerliğe doğru yol alırken
pencere pervazlarına otururlar

Çoğunu ezbere bildiğim kızlar
niteliksiz bir hüznün ortasında
yerli yerine oturmamış bir gece vakti
kurutulup saklanan bir acı kuşanırlar

Çoğunu ezbere bildiğim kızlar
çıkmaz bir sokakta yürekleri
tahta bir merdivene benzer ki
her basamağı ayrı sesle gıcırdar

Paylaşın

İhsan Deniz Kimdir? Hayatı, Eserleri

8 Nisan 1960 yılında Bursa’nın İnegöl İlçesinde dünyaya gelen İhsan Deniz, İstanbul/Küçükyalı’da ilkokulu, Bursa’da ortaokul ve liseyi okudu. Lisenin ardından İzmir/Ödemiş’te memurluk yaptı, İnegöl’de çeşitli işlerde çalıştı.

Haber Merkezi / Kırıkkale Meslek Yüksekokulu Elektrik Bölümü’ne kayıt yaptırdıysa da bir yıl okuyarak bıraktı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. 1985’te Felsefe Bölümü’nde başladığı yüksek lisans öğrenimini tez aşamasında bıraktı. Askerliğini Bilecik ve Zonguldak/Devrek’te tamamladı.

1980’li yıllardan günümüze çeşitli dergilerde şiir ve yazıları yayımlandı. İlk şiirleri Yönelişler dergisinde yayımlandı. Yönelişler ve Bürde dergilerinin kurucuları arasında yer aldı. Nisan 1995’ten Ekim 1999’a kadar (15 sayı) İpek Dili şiir seçkisini çıkardı. Yeni Şafak gazetesi kültür/sanat sayfasında “Hurûfât” başlığı altında çeşitli yazılar kaleme aldı. TRT 2’de 39 bölüm halinde gösterilen “Sesler Kalır” adlı programın yayın danışmanlığını yaptı.

2001’de Mehmet Ali Deniz Kültür Vakfı bünyesinde kurulan Bursa Araştırma Kütüphanesi’nde yöneticilik yapmaya başlayan ve halen bu görevine devam eden İhsan Deniz, evli ve iki çocuk babasıdır. Şair, 2011’de Kosova’da düzenlenen Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni’nde Ahmet Hamdi Tanpınar Büyük Ödülüne lâyık görüldü.

“Asıl şiirlerim” dediği çalışmaları Yönelişler dergisinde yayımlanan İhsan Deniz’in şiirinin şekillenmesinde, derginin atmosferi etkili olmuştur. İhsan Deniz’e göre şiirin ve şairin en çok ihtiyaç duyduğu şey “metafizik algı”dır. Yönelişler dergisinde yayımlanan “Metafiziksiz Şiir” başlıklı yazısında Türk şairinin metafizikten yoksun olduğu görüşünü dile getiren Deniz, 1980’lerden beri bu anlayış doğrultusunda yadığı şiirlerle mistik-metafizik algıyla şiir yazanların yolunu açmıştır.

İhsan Deniz’in şiire bakışı estetik ve ruhsal algı dairesi içindedir ve şiirin şairin ruhuyla bağlantısı olduğuna, bu ruha ve geçmiş şiirin ruhuna yönelerek, ona sahip çıkarak iyi şiir yazılabileceğini savunur.

Şiirin imkânını “derin bir içgörü sayesinde irreel ve irrasyonel bir şair dünyası tasarımı”nda aradığını dile getiren Deniz, 1980’lerin şiir dünyasının aksine, politik bir kimlikle şiir yazmak yerine dünyayı ve hayatı salt şair gözüyle kavrayan bir tutumu benimsemiştir. İhsan Deniz, ilk kitabından itibaren gündelik dilin söyleyiş rahatlığını, ironiyi ve imgesel havayı kendine has bir şiir dili ve atmosferiyle birleştirmiştir.

Paylaşın