Halil İbrahim Özbay Kimdir? Hayatı, Eserleri

30 Ağustos 1966 yılında Adana’nın Karataş İlçesinde dünyaya gelen Halil İbrahim Özbay, Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu. Öğretmenlik yapıyor. İzmir’de yaşıyor.

İlk şiiri Mavi dergisinde yayımlandı. Şiirleri, öyküleri, yazıları ve söyleşileri Akatalpa, Akköy, Amanos Edebiyat, Askıda Öykü, Beri Gel Oğlan Beri Gel, Evrensel Kültür, İle, Oğlan Bizim Kız Bizim, Öteki-siz, Sincan İstasyonu, Şiirden, Şiiri Özlüyorum,  Varlık, Yeniyazı, Yolcu vb. gibi dergi ve fanzinlerde yayımlandı.

Ödülleri: 2007 yılında “Düşkondu” isimli şiiri ile Ümraniye Belediyesi tarafından düzenlenen ‘Anne’ konulu 3. Geleneksel Şiir Yarışması’nda birinci oldu. “Kül Falı” adlı dosyasıyla 2008 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülü’nü aldı.

Eserleri;

Şiir;

Kül Falı (2008)
Elmanın İlk Anlamı (2012)

“Ay sesi”

anlayıverdi gölgem ölümün gerçek yüzünü
ve yalanını duvarlarda çivili kitapların
giymeden tenimi girdiği gölde
duymayınca serinliğini balkıyan suyun

çöl kumunu eşeleyen bir kumrunun umudu benimki
görüp göreceğim başka bir kum tanesi
duyup duyacağım karanlık boşluklardan
yeryüzüne bırakılmış kristal bir ay sesi

niçin yavaştı bildim…iştahla batan her kaşığın
çukurumuzu da büyüttüğünü anlayanlar
neden çoğalmıştı yalnızlığımızla bir
bakmayla yüz bulduğumuz aynalar…gördüm

hayat tebdil gezen ölüm dışarda

“Bir sözcük hayat”

aynada görüntüm kadar kısa kaldım
bir göründüm bir kayboldu ayna
camın aklına geldim

gövdemi bağladığım toprağa gölgemi bağışladım
ardımdan döktüğüm sular karşıladı beni
ne çok ses eskittimse
dilinde kaldım neyin

kulağıma üflenen ömürmüş bilemedim
bana kadar ölüm diye gelen
gürültüler içinde bir oyun
kulaktan kulağa oynanan

hayat

kestiğim yerlerinden çoğalan kör solucan
dilimle kanırttığım her sözcüğün altında
ve camdan
yalanıp durduğum yalan

“Ecza”

göz alıştıkça eşyaya karanlığı seçer
çeker tetiği kendini ölümle avutur avcı
hayatı ölümle unutur hayatı gürültüyle
gökyüzüne çarpan kuşların tüyü
duyulur

yer ki iki yüzlüdür gündüz ve gece
tanrısı bekler içinde yürek yerine
çarpan bir tanrı utanmaktan yapılma
esvab ile örterken dünya edep yerlerini
söylenmez en edepsiz yeri tetikteki elleridir

zaman eski cambaz olsa da şaşar
aşağıda nasıl durakaldığına ipsiz
kalabalığın
kalbine her kim kıble ayarlar
yıkadığı ölüden ağır ölü
sulara değdikçe daha kirlidir

su bir de dağılmayı sever
toprak dağ olmayı uzak
bir kapıya sıkışan insan
– yine başka bir duvara açılan kapıya –
tanrının yaralı serçe parmağıdır

her gün geçen
kahverengi bir rengeyiği sürüsü alır
aklın ağrımayışını
üzerimizden

ve denir ki sonsuz uzayan cezadır
iyi olmayan yaraya sürdüğü ecza
yer: yüzünden düşen bin parçayken tanrının

“Gözün sakarlığı”

buğdayın gürültüsü ekmeğe geçiyor
zamana geçiyor her şeyin ölüsü zaman insana
sonunda aleve mumyalanmış ipiz
sonunda yaşamaktan ölmüş her adam
taammüden iyi davranıyor kadavraya

susku: aramızda o derin nehir

sesim bilinsin diye bir ağacın yokuşundan düşüyorum
en çok hangi taş kanatırsa şeytanı oradan
taşlıyorum çünkü en iyisi dil
narkozunu almak unutulmuş her şey densin
densiz ve dengesiz yakalanma korkusuzluğuyla

aslında ölümü en çok cellat ipliyor
daha ilk ilikte parmağı şaşırınca hayat kısa
kalıyor göğsümüzde öbür yarısından
sular tuzla kanatırken kendini mahcup
vurup orada öylece duruyor kıyı

ya da susku: kuyumuzda o rehin nehir

dünya ateşler içinde tanrının sayıklaması
göz kapaklarında unutulmuş bir parça an
bulsam hiçbir şeye vakti olmayan ölülerin
ah inansam boşluk mürekkep lekesi uçurum kenarında
ve ölüm bir kerelik sakarlığı gözün

Paylaşın

Halil İbrahim Bahar Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Ocak 1928 yılında Trabzon’’un Vakfıkebir ilçesine bağlı Kavaklı (Zara) köyünde dünyaya gelen Halil İbrahim Bahar, 16 Kasım 2010 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Mezarı Ümraniye’de, Hekimbaşı Mezarlığı’ndadır.

Haber Merkezi / Annesinin adı Zeliha, babasının adı Ali’dir. İlkokulun üç sınıfını Kavaklı’da, iki sınıfını Çarşıbaşı’nda (İskefiye) okudu. Orta öğrenimini Trabzon Lisesi’nde (1940-46) tamamladı. 1946’da İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne girdi, 1952’de bitirdi. 1954-57 yılları arasında psikiyatri dalında uzmanlık öğrenimi gördü.

1957-58 döneminde askerliğini yedeksubay olarak İzmir ve İstanbul’da yaptı. 1960’ta Sosyal Sigortalar Kurumu İstanbul (Samatya) Hastanesi Nöroloji Kliniği’nde Sinir Hasatlıkları Uzmanı olarak çalışmaya başladı. 1974’te, çalıştığı kliniğin şefliğine atandı. Bu görevden 1989’da emekli oldu.

Halil İbrahim Bahar’ın ilk şiirleri Beş Sanat (1950-52) dergisinde yayımlandı. Bunları, daha sonra şu dergilerde basılan şiirleri izledi: Doğu-Batı, Esi, Yelken, Evrim, Yeni İnsan, Ataç, Dönem, Soyut, Sanat Olayı, Papirüs, Somut, Gösteri, Yazko Edebiyat, Karşı, Düşün, Varlık, Edebiyat ve Eleştiri, Adam Sanat, Kıyı, Şiir Oku, Mecaz, Kitap-lık, Üç Nokta.

Soyut dergisini çıkardı (İki ayrı döneminde toplam 144 sayı; Mayıs 1965 – Eylül 1977), pek çok genç şairin yetişmesine katkıda bulundu. Bir süre Yazko Edebiyat dergisinin yönetimini üstlendi (1985). Şiirleri çeşitli antolojilerde, yıllıklarda yer almıştır. Yaşarken hiç kitap yayımlamadı. Ardında, daktilo edilmiş, adlandırılmış ve ciltlenmiş çok sayıda kitap dosyası bıraktı.

Özdemir İnce, Halil İbrahim Bahar için, “Kırk bir yıllık (1963-2006) bir yazma döneminin ürünü olan seçme şiirlerden oluşan bu kitap Cumhuriyet döneminin en önemlileri olarak kabul edilen şairlerin yapıtlarının hiçbirinin, öz ve biçim olarak, gerisinde değil. Dahası şiirsel söylem bağlamında kimilerinden çok daha yetkin olduğu söylenebilir.” ifadelerini kullanmıştır.

Cemal Süreya ise, “Şiir kitabını gün gün beklediğim, yayımlanması için her şeyi yapmaya hazır olduğum, ilginç, benzersiz şair Halil İbrahim Bahar…” demiştir.

“Sor”

bir kelebek uçuyor
uçmak onun işi
gülhatmilere kaç adım var
bir balık zıplıyor
zıplamak onun işi
kaç karış bu suyun derinliği
yine bir çöl başlıyor
sendense bendense
esmeyen şu akşam serinliği
yor yor her şeyi sor
ne var bir yorumdan başka
hep aşk gerginliği

Paylaşın

Halil Gökhan Kimdir? Hayatı, Eserleri

17 Temmuz 1967 yılında Mersin’in Tarsus İlçesinde dünyaya gelen Halil Gökhan’ın tam adı Halil Gökhan Yiğitler’dir. Sırasıyla Balıkesir Mithatpaşa İlkokulu, Edremit Lisesi Ortaokulu, Işıklar Askeri Lisesi ve Kara Harp Okulunu bitirdi. 1997 yılında kendi arzusuyla ordudan ayrıldı. Yazı, eleştiri ve çevirileriyle kültür-sanat basınında uzun dönem yer aldı (1993-2012). 

Haber Merkezi / Roman, öykü ve şiir kitapları çevirdi. İlk kitap çevirisi Enstantaneler (Alain-Robbe Grillet) 1990’da yayımlanan Gökhan; Saint-Exupery, Jean Cocteau, Alain Robbe-Grillet, Andre Breton, Bernard-Henri Levy gibi yazarlardan kitaplar çevirdi. 1997’de Türkçenin ilk edebiyat web sitesi “Superonline/Edebiyat”ı kurdu ve yönetti. 1998’de, sanat yönetimini Bülent Erkmen ajansının yaptığı ve Beyoğlu’nda gerçekleşen LA DECADE DE LA FRANCOPHONIE Festivali’ni hazırladı ve yönetti. 1997-2012 arası çeşitli basın/medya gruplarındaki, dergi ve gazetelerde editör ve yazar olarak çalıştı.

2012’de resmileşen telif hakları ajansı COPIAE Istanbul’da (1997-2012) 1000’in üzerinde yabancı kitabın yayın haklarını ve editörlüklerini birçok büyük yayın kuruluşuyla çalıştı. Abdi İpekçi, Orhon Murat Arıburnu, Altın Koza, Yaşar Nabi Nayır yarışmalarında; öykü, film hikâyesi ve şiir dallarında ödüller kazandı. 2000 yılında Türkolog Timour Muhidine ile birlikte hazırladıkları Türk Edebiyatında Paris adlı kitap, aynı yıl Fransa’da çıktı. Modern ve çağdaş Fransız şiiri antolojileri hazırladı. “Barbuni.com” kültür sanat haber içerik sitesini kurdu ve yönetti. (2007-2009). 2012’de Kafekültür Yayınlarını kurdu.

2000’den bu yana serbest-bağımsız bir yazar ve yayıncı olarak çalışmakta ve Le Monde diplomatique’in Türkiye temsilciliği ile editörlüğünü yapmaktadır. Editörlük, yayın-basın danışmanlığı, yayın hakları, iletişim gibi alanlarda çalışmalarını sürdürmektedir. Yazınsal etkinlik ve ürünlerini 2010’dan bu yana sadece “halilgokhan.blogspot.com” adlı kendi bloğunda sürdürmektedir.

Halil Gökhan’ın ilk kalem ürünü 1989’da Varlık dergisinde yayımlanmıştır. Yedinci (1999) hayatı kasıp kavuran, çekip çeviren ve yönlendiren görüntü çağının peygamberleri sinemacıların kesin çoğunlukta olduğu bir mikrokozmosta edebiyatın görkemli yalnızlığının romanıdır. Kitabın gerçeküstücü anlayıştan kaynaklanan bir üstmetin gibi de okunabileceğini vurgulayan Gürsel “Halil Gökhan’ın, Aragon’un gerçeküstücü döneminde yazdığı anlatılardan, özellikle de Anicet’den etkilendiği, Kafka, Ionesco vb. gibi yazarların izinden gittiği de öne sürülebilir. İroniyi de, bu ustalar gibi, kitabın odağına yerleştirmiş. Yine de bana kalırsa, bu görünür etkilere rağmen özgün bir yolda ilerliyor yazar.(…) Edebiyatımızda benzeri olmayan kendine özgü bir kitap Yedinci.” değerlendirmesini yapmıştır.

Yazar, ikinci romanı Konuşan Kadın (2004)’da mode, tarih, felsefe, kutsallık, psikanaliz ve kriminoloji kavramlarının bir araya geldiği “suç-ceza”yı son derece saldırgan bir tarzla yargılar. Yeni Sevgili (2006) bir aşktan öte hayatın romanıdır. Yeni Sevgili’de Fransız yazar Marguerite Duras’ın 1984’te Goncourt ödülü kazanan ve Jean-Jacques Annaud tarafından sinemaya uyarlanan Sevgili romanından izler, esintiler bulunmaktadır. Kutsal kitaplar dâhil olmak üzere hiçbir yeni kitabın tek başına ortaya çıkmadığını ileri süren Halil Gökhan Yeni Sevgili’yi yirmili yaşlarında yazar idolü saydığı Duras’a -onun ölümünün onuncu yılında (3 Mart 1996)- bir saygı ve anma vesilesi olarak değerlendirmektedir.

Obtüratör (2009) romanında bir sabah kadınları görmekten yoksun olarak uyanan adam önce karısını bulamaz. Ardından hiçbir kadını Kısa zaman içinde kadınları sadece cam ve ayna yansımalarında görebildiğini anlar. Hasta mıdır yoksa ne? Sırayla her türlü teşhis ve tedavi yollarına başvurur. Nafile. Herhangi bir teşhis konamaz. Yarım bir halde karısını aramaya devam ederken çetin bir yol ve kader arkadaşına rastlar: Vamos. Aynı hastalıktan mustarip Vamos, kadınları görmeye yarayan bir aygıt ve uygulama icat etmiştir.

Yazar pornografik roman serüvenini Erkekler Cennetinde Son Tango (2009) ve Adamlar Kadınlardan Daha Orospuydu (2013) adlı romanlarıyla sürdürmüştür. Çeşitli otomobil dergilerinde bir bütün olarak yazdığı denemelerini Otomobil (2005) adlı kitabında bir araya getiren Halil Gökhan çok sayıda şiir, deneme ve hikâye antolojisi hazırlamıştır. Dünyanın En Güzel 100 Şiiri, En Güzel 100 Aşk Şiiri, Kadın Öyküleri Kadın Yazarlardan, Mutsuz Aşk Hikâyeleri, Kıskançlık Öyküleri, Erotik Öyküler ve Aldatma Öyküleri Gökhan’ın hazırladığı aşk ve erotik içerikli antolojiler arasında gösterilebilir. Halil Gökhan’ın Bütün Şiirleri ve Melek Zamanı adlı iki şiir kitabı bulunmaktadır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Halide Yıldırım Kimdir? Hayatı, Eserleri

11 Eylül 1959 yılında Kars’ta dünyaya gelen Halide Yıldırım, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Hatay Kız Öğretmen Lisesini bitirdikten sonra başladığı Bursa Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümünden mezun oldu. Anadolu Üniversitesinde bir yıl lisans öğrenimi gördü.

Haber Merkezi / Samsun; Alaçam, Kavak, Havza, Çanakkale; Biga, Lapseki, Kars; Selim, Sarıkamış ve Bursa gibi şehirlerde görev yaptı. Bursa’da edebiyat öğretmeni iken emekli oldu. Kars Cilavuz Öğretmen Okulu (1957) mezunu ünlü keman hocası ve öğretmen olan babası Hayrettin Avcı’nın Bursa’ya tayin edilmesi üzerine 1975 yılından bu yana Bursa eksenli bir yaşam sürdürmektedir.

Şiirle yakından ilgilendi ve Issız Kuğu (2005) adlı dosyasıyla 2004 yılında Süleyman Okay Şiir Birincilik Ödülü’ne layık görüldü. Çinikitap dergisinin yayın kurulunda görev aldı. Edebiyatçılar Derneği, Bursa Yazın ve Sanat Derneği kurucu üyesi olan Halide Yıldırım hâlen Diyarbakır Lîs Yayınlarında editör olarak çalışmaktadır.

Edebiyat dünyasında şair kimliğiyle dikkat çeken Halide Yıldırım’ın ilk şiiri 2003 yılında Evrensel Kültür dergisinde yayımlanmıştır. Daha sonra kaleme aldığı şiir ve yazılarını; Agora, Akatalpa, Akköy, Amanos Yazıları, Cumhuriyet Kitap, Çinikitap, Damar, Edebiyat ve Eleştiri, Esmer, Evrensel Kültür, İmgelem, Lacivert, Öteki-Siz, Sonsuzluk ve Bir Gün, Şiir Ülkesi, Virgül ve Yaratım gibi süreli yayınlarda yayımlamayı sürdürmüştür.

Okurunun karşısına Issız Kuğu (2005) adlı şiir kitabıyla özgün bir şair olarak çıkan Yıldırım, bu kitabında bireysel ve toplumsal temalar ekseninde yer yer kadın sorunsalını yer yer de öğretmenlik mesleğinden yansıyan yaşanmışlıkları dizelere işlemiştir. Kuşkonmaz, şairin ikinci şiir kitabı Çamur (2011)’u şu cümlelerle değerlendirmiştir. “Halide Yıldırım, Çamur adlı şiir kitabında, şiirini çamurdan çıkarmayı bilmiş. Bunu başarmak, ekmeğini taştan çıkarmaktan daha zorlu bir iştir. Tükenen, azalan, bozulan şeylerle; artan, gelişen insani olan şeyler, hepsi de bir tek imgenin içinde.

Üretken bir çamur imgesi öylesine bir ustalıkla bütün kitap boyunca akıyor. Öyle ki, derin bir çamurun kıyısında buluyorsunuz kendinizi. Çamur, madde olarak, mat ve içini göstermez haliyle şiire ev sahipliği yapıyor. Plastik niteliğinde de biçimden biçime girerek, şiire de elastikiyet katıyor.” (Kuşkonmaz 2017). Yıldırım, Dile Dokunma (2016) adlı kitabında, çeşitli dergilerde yazdığı yazıları, şiir üzerine kurduğu metinleri ve çeşitli türdeki kitaplar için yazdığı eleştirel denemelerini bir araya getirmiştir.

“Unutulmuş yerimiş”

          haydi, kalk gidelim
gidelim buralardan!*

unutulmuş bir yer
uç beyine yanmış bir köy
bulup yakarız kim bilir?

kalk, darmadağınım
kalk gidelim!
yanmış bir metin gibi
sanki kar!
buralarda da kravatlı beyazlar!

gidelim
gidelim hız çatlatır
kızarmış çizilmiş içim
gibi buralar

kalk sebepsizliğim
kalk gidelim!
yasak levhasına döndü yüzüm!
fırsatlar çok
her yerde aynı şifre!
annemin kızıığından onlara ne?

kalk güzelliğim
kalk, kayıp ilânına yapışık!
çiğniyor birileri
kayboluyar öteki
hükümsüzdür!

tezlik fiilinden içeri
dışarı fışkırıyor kalabalık
ısırgan gezdirir gibi tinlerini!

gidelim
gidelim, terk edilmişim
gibi dilim dilim

kalk, toplanmış bavul gibiyim
katlanmış kurumuş unutulmuş
bir eski şehre girer gibiyim!

bir yakını bir uzağa
bir sabah bir sabah
bir taze çay geçer gibi heves!

gidelim gidelim
kendimize
yine kendimiz

– unutulmuş buralarda yerimiz –

“bindokuzyüz…”

IV.
kapital’i heceliyoruz üç çocuk
kaleiçi’nde bir çekme katın çekilmiş en yerinde
biri vurulmaya aday
gözlerime sığmıyorsun
idris

zamanın en hız yeri
dokuzyüz yetmiş bilmem kaç geçiyor
unuttuğum neydi, adı o
kimin?

kalemin teriyle düştüm
kelepçeye vurulduk sonra
sonra kendimize

halkımız ey unut sen bizi!

Paylaşın

Halide Nusret Zorlutuna Kimdir? Hayatı, Eserleri

1901 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Halide Nusret Zorlutuna, 10 Haziran 1984’te İstanbul’da hayatını kaybetti. Erenköy Kız Lisesi’ni bitirdi. Mütareke yıllarında çalışmak zorunda kaldı ve Darü’lmuallimat sınavlarına girerek öğretmen oldu.

Haber Merkezi / Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde devam etti. Öğretmenliği seçti ve İstanbul, Edirne, Urfa, Kars, Ankara’da görev yaptı. Ankara Kız Teknik Öğretmen Okulu’nda görevliyken emekliye ayrıldı. Roman yazarı Emine Işınsu’nun annesi, Pınar Kür’ün teyzesidir. 10 Haziran 1984’te İstanbul’da öldü.

Yazın yaşamı şiirle başladı. On dokuz yaşında ilk romanı olan “Küller”i kaleme aldı. Şiirin yanı sıra öykü, deneme, roman türlerinde de ürün verdi. Şiir öykü ve yazıları Millî Mecmua, Aydabir, Çınaraltı, Hisar, Türk Kadını, Türk Edebiyatı, Ayşe, Töre, Yeni İstanbul, Sabah, Hürriyet gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Şiirlerinde hece ölçüsünü kullanan Zorlutuna, romanlarında da konuşulan Türkçe’yi kullanmayı seçti. Millî edebiyat akımı içinde değerlendirildi.

Memleket kaygısını her şeyin önünde tutan şair, kadın kimliğini gizleme gereği duymadığı gibi bunu ön plana geçirmek gibi bir tasarrufa da girmemiştir. O, her zaman bir anadır ve memleketi için çalışmak, özverili olmak durumundadır. Bunun dışındaki kadınlık özelliklerini göstermemiştir. Halide Nusret’i en iyi tanımlayacak sıfatlardan biri de vatan sevgisidir.

Eserleri;

Şiir:

Geceden Taşan Dertler (1930)
Yayla Türküsü (1943)
Yurdumun Dört Bucağı (1950)
Ellerim Bomboş (1967)
ağla bahar
gel bahar
git bahar

Roman:

Küller (1921)
Sisli Geceler (1922)
Gül’ün Babası Kim (1933)
Aşk ve Zafer (1978)

Öykü:

Büyük Anne (1971)
Aydınlık Kapı (1974)
Benim Küçük Dostlarım (1948)

Anı:

Bir Devrin Romanı 1978)

Paylaşın

Hakkı Özkan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1926 yılında Bursa’da dünyaya gelen Hakkı Özkan, 5 Şubat 1999 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. İlkokulu Bursa’da tamamladı. Bursa Eyüp Ortaokulu’nda başladığı ortaöğrenimini yarıda bırakarak gazete satıcısı ve basımevi işçisi olarak meslek yaşamına başladı. 1957 yılında İstanbul Belediyesi Basımevi’ne geçti.

Haber Merkezi / Daha sonra Basın Yayın Müdürlüğü’nde görev aldı. 1980’de buradan kendi isteği ile emekliye ayrıldı. Hayatının son dönemlerinde İstanbul Ortaköy Çarşısında kendi kitaplarının tanıtımı yaptı.

Hakkı Özkan, yazı hayatına 1950 yılında başladı. İlk hikâyesi kendisi tarafından çıkarılan Buluş dergisinde yayımlandı. Daha sonra eserleri Türk Sanatı, Yelken, İmece, Varlık, Türk Dili ve Yansıma gibi dergilerde yer aldı.

Orhan Kemal ile olan yakın dostluğu onu, yaşadığı çevreyi yansıtmaya yöneltti. Daha sonra şiir çalışmalarına ve çocuk edebiyatına yöneldi. Yazarın Pilli Bebek ve Yıldızları Çalmışlar adlı kitapları oyunlaştırılarak Bizim Tiyatro’da ve Kartal Sanat İşliği’nde sahnelendi. Eserlerinden bazıları ise İngilizce ve Fransızcaya çevrildi.

Hakkı Özkan, 1975 yılında kardeşinin adıyla katıldığı Hürriyet gazetesi tarafından düzenlenen fıkra yarışmasında üçüncülük ödülünün, Grevden Sonra adlı eseri ile Milliyet gazetesinin açtığı roman yarışmasında mansiyon ödülünün, Her Çocuğun Kanadı Vardır adlı eseriyle 1985’te Sıtkı Dost Çocuk Edebiyatı birincilik ödülünün sahibi oldu.

Daha sonra aynı ödülü 1987’de oyun, 1989’da şiir dalında aldı. 1986’da Yenice Gazetesi Sabri Akay Şiir Ödülüne layık görülen yazar, Milliyet gazetesinin 1986-87 yıllarında Abdi İpekçi Dostluk ve Barış Ödülü Şiir Yarışması’nda üçüncülük ödülünü başka bir şair ile paylaştı.

“Karadut”

diliniz,
dudağınız,
elleriniz,
birazcık leke oldu diye üzeriniz,
güzelim karaduttan
nasıl vazgeçersiniz?

“Gülümse”

güneşi gördün mü
gülümse,
sonra kar yağacağını bilsen bile.

“Endişe”

vallahi basmaya kıyamıyorum
o güzelim kar kirlenir diye korkuyorum…
bir kez karardı mı beyazlık,
kolay kolay aklanmaz, biliyorum..

Paylaşın

Hakkı Engin Giderer Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ağustos 1959 yılında Zeynep Hanım ve İsmail Celalettin Giderer’in oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Hakkı Engin Giderer, Bakırköy Lisesi’ni (1979) ve Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü (1986) bitirdi.

Haber Merkezi / Yüksek lisansını Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde Psikolojik Danışma ve Rehberlik alanında tamamladı (1990). Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Anabilim Dalı’nda “Resmin Sonu Sorunsalı” başlıklı teziyle bilim doktoru oldu (2001).

Ankara’da Onkoloji Hastanesi’nde psikolog olarak çalıştı. Bir süre Çankırı Karatekin Üniversitesi’nde görev aldı. 2010’da plastik sanatlar alanında doçent oldu. 2014’ten beri Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nde öğretim üyesidir (Prof.Dr.). Mitoloji, estetik, sanat kuramları, sanat sosyolojisi, sanat kavramları dersleri vermektedir.

İlk kişisel sergilerini Ankara’da 1992’de TOBAV’da, 1994’te ve 1997’de Devlet Güzel Sanatlar Galerisi’nde açtı. Türkiye’de ve Türkiye dışında karma sergilere katıldı. 2013’te Berlin’de kişisel sergi açtı. 1995’te 5. AÇS Resim Yarışması’nda ikincilik ödülü, 1996’da HABİTAT Resim Yarışması’nda birincilik ödülü, 2001 Kültür Bakanlığı Şefik Bursalı Resim Yarışması Teşvik Ödülü aldı. Çocuk kitapları resimledi. Çocuk kitapları projelerinde yer aldı.

Sanat Eğitimcileri Derneği (SEDER) üyesidir. İlk şiiri “Pencere” 1981’de Yarın’da çıktı. Şiir ve yazılarını İnsan, Kedi, Sombahar, Kitaplık, Littera, Yarın, Adam Sanat, Yeni Biçem, Edebiyat Eleştiri, Artist, Hacettepe Üniversitesi Sanat Yazıları, Anadolu Sanat, Sanat Çevresi, Cumhuriyet, RH+ Sanart, Hürriyet Gösteri, Abece dergilerinde yayımladı.

Sanat üzerine yazılarında kavramsal sanat, modern sanat konularını irdelemiştir. Çağdaş resim sergileri hakkında eleştiriler yazmıştır. 1996’da Ankara Üniversitesi 50. Yıl Şiir Yarışması’nda birinci oldu.

“Ada, sabun baloncukları üflerken burnuma, soruyor”

Beni kim büyüttü?
Başını denize sokup çıkaran yeşil kayaları gösteriyorum
Oralarda emekledin, sektin
Sütünü ben ısıttım
Sırtını titrek zeytin dalları kaşıdı
Suyunu annen getirdi
Seni karettalar, lapanı tanımadığın çiftçiler, kum ve rüzgâr
Bal arıları

Şaşkın, neşeli, zıp zıp  avcı
Gözleriyle kovalıyor
Yüzüme doğru yaklaşırken ömrü doluyor birinin
Yedi renk yağmur oluyor

Ben senden önce mi öleceğim?
Toparlamam zor yanıtımı
Kor ateşten bir cam küre kadar mükemmel olmalı
Minik ellerini yakmayacak kadar da ılık
Benim yıldızların arkadaşı olduğumu unutma hiç
Düşününce üzülmezsin
Ben senim, baba dilin
Eti yapan ot gibi
saçlarını  ışıktan parmaklarımla taradığımı
Seni aşk acısına hazırladığımı

Başkasının ömrü daha uzun, havada yuvarlanıyor
Ama kara lekeleri çoğalıyor gittikçe

Bizimle evlenecekmiş çünkü çok güveniyor
Güvenin bir tek evi var
Burası, belki şu an
Hepimizin resmi içinde
O da uçup gidiyor

Ada’nın ebesi kırmızı balık
Dedesi uzun tüylü kıskanç sarman
Uyku meleği, halası
Soruyor anlatıyorum
Deniz kabukları ağzını neden açar?
Onlar canlı mıdır?

Hayattayken söylüyorum
Gereken hızda
Kontrollü ve kararlı nefesimi
Geçirerek ruhumun içinden
Kulağına üflüyorum.

Paylaşın

Hakan Sürsal Kimdir? Hayatı, Eserleri

12 Temmuz 1963 yılında Ankara’da dünyaya gelen Hakan Sürsal, liseyi Ankara’da tamamladı. Ankara Üniversitesinde bir yıl biyoloji/botanik eğitimi aldıktan sonra İstanbul Üniversitesi Mühendislik Fakültesi-Jeoloji Mühendisliği bölümünden mezun oldu.

Haber Merkezi / Gençlik yıllarında felsefe, dil felsefesi ve sosyoloji üzerinde çalışmalar yaptı. Pek çok dergi, fanzin ve gazetede şiir, deneme ve yazıları yayımlandı. Amatör olarak kolaj ve fotoğraf alanında çalışmalar yaptı. Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS), PEN Yazarlar Derneği, Bilim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (BESAM) ve Türkiye Edebiyatçılar Derneği üyesidir. Hâlen editörlük, grafik tasarım ve yazarlık yapmaktadır. Sürsal, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Şiir ve yazıları; Ada, Akköy, Andız, Aykırı Sanat, Berfin Bahar, Beşparmak, BH Sanat, Bireylikler, Bizim Ece, Çalı, Damar, Edebiyat Atölyesi, Edebiyat Eleştiri, Ekin Sanat, Evrensel Kültür, Gecetreni, Göğebakmadurağı, Güney, Hayâl, Istıranca Rüzgarı, İmbik, İm Sanat, İmgelem, İnsancıl, İspinoz, Kalem, Kar Sanat, Koridor, Kum, Kuzey Yıldızı, Lacivert, Madde, Maki, Mavi Ada, Mavi Dergi, Mavi Liman, Mavi Yeşil, On altı kırk beş, Sanat Derzini, Şair Çıkmazı, Sessiz Edebiyat, Tay, Tan Edebiyat, Tren, Yaba Edebiyat, Yaratım, Yaşayan Yarın, Yeni Patika gibi dergi, fanzin ve bazı gazetelerde görüldü.

“Elimde değil”

fal çizgim soyuluyor
elma gibi ayışığı gibi
yara gibi gezegen gibi
izim siliniyor falcı koş
elimde bir yaşam tahttan düşüyor
elimde küçük adamlar çaresiz
elimde bebeler üşüyor analar kesik
elimde yangınlar karabasanlar
elimde bir soy toprağa dönüşüyor
elimde işgalci kitaplar
elimde göz diş kafatası
elimde yüzüm

fal çizgim soyuluyor
oğul gibi kuzu gibi
orman gibi deniz gibi
ufuk çizgim yitiyor falcı koş
elimde bir çağ inliyor
elimde nesiller habersiz
elimde soylular soysuzlar
elimde fabrikalar tarlalar
elimde salyası vebalı komutlar
elimde dişlediğim hakların kanı
elimde umut ekmek acı
elimde kurşun
elimde mitralyöz

elimde değil…

“Gölge, aşk ve sinekler”

kırık suyun cama tutkusu kadar sarılmadınız gözlere
yerçekimine değil uzaklığın sözlük anlamına yenildiniz
cibinliğinize konan sinekleri yıldız bildiniz
suskun seviştiniz radyo gecelerinde
bu muydu gölge altında aşk

size dokunan gitar teli ve kırmızısıydı şarabın
kaprisliydiniz illa da gri
çıplak bir komünist kadar
şiirlerden uçup geceye yapışan yıldızları sinek bildiniz
vardiyalı bir akşam telaşında seviştiniz
bu muydu gölge altında aşk

göndere çekilen vebaydı umutsuzluk
erdem yağmalandı yığma mağaralarda
erk etekleri öptünüz varoluşa dair
üzerinize konan ütopyaları yorgan bildiniz
zührevi ülkelerde genetik seviştiniz
bu muydu gölge altında aşk

çerçevesine dokunulmuştu zamanın
kimine göre şeffaftı sonsuzluk
kimince bilge bir uzgören
şiirlerden uçup ruhunuza değen sinekleri tanrı bildiniz
postmodern gizinde seviştiniz kara deliklerin
bu muydu gölge altında aşk

ne sevdalar konakladı usunuzda
pek yalnızdınız ağaç ve siz
gölge altında çiçek ve günce
kırık su tutkusuyla elinize bir sis sarıldı
şiirlerden uçup
çadır inceliğinde gizeme dönüştü zevk
mehtabı umursamadan
göz aydınlığında seviştiniz
tutkuyla koşan parmakların hızı kadar cüretsiz
bu muydu gölge altında aşk

zaman ve siz
ten rengi şizofreninize tutsak
ve o kadar şehvetliydi
gölge, aşk ve sinekleriniz…

Paylaşın

Hakan Savlı Kimdir? Hayatı, Eserleri

4 Mayıs 1965 yılında Ankara’da dünyaya gelen Hakan Savlı, İskenderun’da büyüyen şairin çocukluğu Arap ve Doğu Akdeniz kültürü etkisinde geçti. 1989 yılında Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdi ve kanser genetiği doktorası yapmaya başladı.

Haber Merkezi / 1992 ve 1993’te öğrenimini Londra’da sürdürdü. 1994’te Çapa Tıp Fakültesi Organ Nakli Ünitesinde çalıştı ve 1995 yılında Helsinki Üniversitesi Organ Nakli Araştırma ekibine katıldı. Hâlen, Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğretim üyesi (Profesör) olarak görev yapan Hakan Savlı, üniversitede dersler vermekte ve Finlandiya’da lösemi genetiği konusunda postdoktora çalışmalarını sürdürmektedir.

Kendisinin uluslararası indeksli dergilerde “genetik” alanında yayımlanmış çalışmaları bulunmaktadır. İlk şiiri Milliyet Çocuk dergisinde (1973) çıktı. Hakan Savlı’nın şiirleri Adam Sanat dergisinde yayımlandı. Savlı, 1994 yılında Sabri Altınel Şiir Ödülünü, 1995 yılında Cemal Süreya Şiir Ödülünü, Go Dersleri-Sonsuzluğa Yeni Başlayanlar İçin kitabıyla ise 2001 yılında Behçet Necatigil Şiir Ödülünü kazandı.

Unutulmuş Çocukluk Eskizleri (1995) şairin ilk kitabı olması, romantizmle ilgili imgelerin, kavramların işlenmesi bakımından, sonraki kitaplarında romantizm içerisinde yer edinen daha belirgin kavramlar açısından önemlidir.

Sanşo Panza’nın Ölümü (1998) adlı şiir kitabı dilin işlenişi, kurulum şeması bakımından diğer kitapları ile benzer özelliktedir. M. Yaşın, Hakan Savlı’nın Türkçedeki modern şiirin final gösterisinin orta yerine düştüğünü; modernizmi aykırılığıyla değil, uyumluluğuyla yolcu etmeye geldiğini öne sürer ve onunla kavga etmeden, modern şiirin kuşatıcı bilgi ve duyarlılığıyla şiirler yazdığını belirtir.

Eserleri;

Unutulmuş Çocukluk Eskizleri
Köpükler
Sanşo Panza’nın Ölümü
Go Dersleri-Sonsuzluğa Yeni Başlayanlar İçin

Ödülleri;

Sabri Altınel Şiir Ödülü (1994)
Cemal Süreyya Şiir Ödülü (1995)
Behçet Necatigil Şiir Ödülü (2001)

Paylaşın

Hakan Keysan Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Şubat 1970 yılında Denizli’nin Tavas İlçesine bağlı Nikfer Köyünde dünyaya gelen Hakan Keysan, Dumlupınar Üniversitesi Beden Eğitimi Öğretmenliği mezunu. Farklı spor kulüplerinde antrenörlük yaptı.

Haber Merkezi / Nikfer Kayak, Doğa Turizmi Gençlik ve Spor Derneği Kulübü’nü kurarak farklı spor dallarında çocuklara ve gençlere eğitim veriyor. Denizli’de 2002 yılından beri yayın hayatını sürdüren Sunak Dergisi’nin imtiyaz sahipliğini yapıyor. Türkiye Yazarlar Sendikası üyesi. Denizli’de yaşıyor; evli ve iki çocuk babası.

Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Berfin Bahar, Deliler Teknesi, Evrensel Kültür, Karahindiba, Patika, Sunak, Şehir, Yeni E vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı.

Ödülleri: ’Suda Bıçak İzi’ isimli şiir kitabıyla 1999 yılında Cemal Süreyya Hatay Şiir Ödülü’nü, “En” isimli şiiriyle Gıda-İş Sendikası tarafından düzenlenen “Sennur Sezer Emek-Direniş Öykü ve Şiir Yarışması’nda ikincilik ödülünü aldı.

Eserleri;

Şiir;

Suda Bıçak İzi (2005)
Sus Odası (2010, Artshop Yayıncılık, İst.)
Yangın Lekesi (2012, Kanguru Yayınları, Ank.)
Dün Ağrısı (2017, Artshop Yayıncılık, İst.)

Deneme; Sunak Defteri (2014)

“Acı”

Acı gelirse. Çünkü acı sevinçtir gelir
Yaralarımı serinletir ertelenmiş sesin
Bir dost, yüzümü mektubuyla kirletir
Ve hayat ekmeye gider köylüler
Bayat bir ekmeğe gider gibi tedirgin
Belimde heybe. Çünkü kalem umuttur.
Her yüz mürekkep kokar sevişirken
Ayin güneşi çiçeğe döner sırtını
Sair, elini düşürür ilk isinde
Açlık kavgadır. Çünkü aşk açlıktır
Acıtkandır. Kapıda kalmak ödüllendirir belki.
Yasama noktasında kırılırken gül.

“En yorgun yerini yanında taşır yolcu”

Gittiğin yeri bilmektir acıların en büyüğü
Ve ölümün gizli sesidir
Durgunluk
Durulduk çöl bitiminde

Yolcu aldı yollar
Derin vadiler girdi aramıza
Nakışlı bir dizeye aktı su
Döküldü dağlardan gözlerine

Her gün
Denize akıyoruz durgun ayaklarla
Asıl bu öldürüyor bizi

Gitmek
bir meydan okuma değil midir durgunluğa
ve her şey gitmez mi kendi içinde…

Paylaşın