Fatma Türk Kuşkaya Kimdir? Hayatı, Eserleri

26 Ekim 1946 yılında Kocaeli’nin Gölcük İlçesinde dünyaya gelen Fatma Türk Kuşkaya, Sekreterlik, muhasebecilik, öğretmenlik, radyo ve televizyon programcılığı yaptı. “Burcu Burcu” adlı şiiri Cengizhan Sönmez tarafından bestelenerek TRT repertuarına girdi.

Haber Merkezi / “Poezie Turca Moderna Antologie” de Romenceye çevrilen şiirleri yer aldı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Aydili Sanat Derneği, Cemal Süreya Kültür ve Sanat Derneği, Türkiye Edebiyatçılar Derneği üyesidir. İlk şiirleri 1963 yılında Gölcük Doğuş Gazetesi’nde yayımlandı.

Şiirleri, öyküleri ve deneme yazıları Akademi Gökyüzü, Akköy, Aydili, Ayrıntı, Çağdaş Yaşam, Çınaraltı, Damar, Düşlük, Gökyüzü, Güzel Yazılar, İnsancıl, Kar, Sanat Yaprağı, Sesleniş, Siyah Beyaz, Şarköy Sanat, Şehir, Tay, Türk Dili, Üvercinka, Yalın Ses vb. gibi dergilerle Posta ve Kocaeli’nde çıkan gazetelerde yayımlandı.

Ödülleri: Kocaeli Şiirleri Yarışması’nda ikincilik, Prestij Haber ve Van 100.Yıl Üniversitesi Şiir Yarışması’nda birincilik, Anadolu Halk Bilimleri Akademisi Yaşar Kemal Öykü Yarışması’nda üçüncülük ödülü kazandı.

Eserleri;

Şiir;

Turnalar Şafağı (1996)
Umut Tohumları (1997)
Zamansız (2000)
Su Sus (2012, Karabük Kültür ve Sanat Derneği, Tay Dergisi Yayınları)

Öykü Kitapları;

Sen Hiç Aşık Oldun mu Leyla? (2017)

Katkıda Bulunduğu Kitaplar;

Hayatı Dokuyanlara- Emekçi Kadınlara Şiirler
Kocaeli Yöresi Güldestesi
Kocaelili Şairler Antolojisi
Kocaeli Edebiyatçıları Derlenimi
Kalpleri Küçük Bir Bahçe Onların- Kayıplar İçin Şiirler
Kraliçe Olbia’dan Sultan Anne’ye Geçmişten Günümüze Gölcük’te Kadın
Tarihte Gölcük & Gölcük’te Tarih
Güngör Gençay’ın Ardından
Bir Portre Afşar Timuçin
Güne Düşen Benekler
Geçmişi Çağırmak

“Ağlama”

Gelişini duyuyordum karanlığın
beklerken ıssızlığı. Bilirim
azgın dalgalar kıyıya vurur gider
kayaları aşındırsa da su

kahin olmaya gerek yok
kendinden kurtulan herkes bilir
karanlığın ne doğuracağını
doğan her neyse
sonsuza dek yaşayamayacağını

tüm evren ağlıyor olsa bile
ezilenlerin türküsü kanlı göğüslerde
açar bilirim
acının bahçelerinde tomurcuklanır
karanlıktan ışığa geçişte
hiç durmadan büyür
sona ermesin diye insanlık.

“Kir kan kir”

Ömrümde hiç üşümediğim kadar
üşüdüm bu yaz
Kahretsin!boşlukta soğudu dünya

bulutları sıyırıp
ardından güneşi çıkarmayı
ne çok isterdim

birikmişler yıkansın!

“Su sus”

I-
Kar suları sızınca en yakıcı duygularıma
Bırakmadım umudun elini
İçime kıvrılan yalnızlığıyla yazın
Geri geldim

Selam sabaha değen Kardinal’ler
Selam Cümbüşşeker’ler
Geceleri uykusuzluk çeken
Kabına sığmaz düşler

2-
Yakınlığın yolunda aşk serpintisi akşamsefaları
Dokunuşumuz içten sevişmemiz bedensiz
Birikmiş iç içeyiz
Kımıltısız dünyama can verdi deniz

3-
Ağustos girmişse kanıma
Bir de Afanoz’ların karası
Hafız Ali günahlar bırakmıyor yakamı

Doymuyorum güneşle öpüşmeye
Dudağımın kıyısında
Işık kırıntıları

4-
Keçi çanları saklandı mı dağın ardına
Ayçiçekleri utanır
Tutku şarap kokulu ürperişlerde
Anılar diri ama uzak
Darmadağın parçalarım

Çekildi iç denizler
Yerine tuz
Sustukça susuzum
Susadıkça sus

5-
Son güller
Güvercin yumurtaları
Devleşen görüntüler
Buruk bir gülümseyiş Eylül

Yalnızlık
Karanlık kuyudaki aç yaratık
Bedenimde törpülüyor tırnaklarını
Kıpırtısız acıyı dinliyorum
Koynuna sokulduğum dinginliği
Geceye armağan yıldızları
Ayın tüm hallerini
Belki birkaç dalga yaratabilirim

Paylaşın

Fatma Özel Arabul Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Mart 1945 yılında Hatice Baise Hanım ile Lütfi İsmail Kayatürk’ün kızı olarak İstanbul’da dünyaya gelen Fatma Özel Arabu, 4 Kasım 2014’te vefat etti ve Kuşadası’na defnedildi. İzmir Lisesi’nden mezun oldu (1963).

Haber Merkezi / Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki öğrenimini üçüncü sınıfta iken bıraktı. Sanat ve Ekinde Sesimiz dergisinde yazı işleri (1975-1976), Yenigün gazetesinde istihbarat (1979) müdürlüğü görevinin yanı sıra TRT’de drama yazarılığını yürüttü (1972- 1988). Radyo oyunları yazan Arabul’un eserleri Ankara, İstanbul ve İzmir radyosunda (TRT) seslendirildi.

Radyoda ve TRT televizyonunda eğitim programlarının hazırlanması sürecinde görev aldı. Ankara Radyosu “Uykudan Önce” programlarının masal saati programını başlattı. Otantik masal derlemeciliğinin yanı sıra özgün masallarıyla TRT-TV de yayınlanan Adile Naşit’in masal programlarını hazırladı.

Cumhuriyet Çocukları ile gençlik programı senaryo yazarlığına başladı ve ardından TRT, TRT-INT kanallarında gösterime giren dört bölümlük Güneşin Battığı Yer adlı dizi tv senaryosu ile ödül aldı. Rüzgârlı Kadın adlı oyunuyla 1987 İnönü Vakfı Tiyatro Ödülü’nü, Gecenin Tadı adlı oyunu ile 1995 yılı Sanat Kurumu Övgüye Değer Yazar Ödülü’nü kazandı.

Rüzgârlı Kadın, Foto Bahar ve Denizin Dibinde Zil Sesi adlı oyunları İngilizceye çevrildi. Ayçiçeği adlı masal kitabı Azeri Türkçesine aktarılarak yayımlandı. Bakü Devlet Tiyatrosu’nda Foto Bahar oyunu sahnelendi. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Edebiyatçılar Derneği üyeliğinde bulunmuştur.

Özel Arabul, daha çok oyun yazarı kimliği ile ön plana çıkan bir yazardır. Sayısı İki yüzü aşan uyarlama ve özgün radyo oyunu kaleme alan Arabul, Türk edebiyatında tiyatro oyunları ve masallarıyla tanındı.

Şiirleri Yazko Edebiyat, Varlık, Soyut ve Türk Dili dergilerinde yayımlandı. Şiirlerini 1974 yılında Yılan Uykusu adlı kitabında bir araya getirdi. Aşk, özlem ve yalnızlık gibi bireysel temalar şiirlerinde hakimdir. Oyunlarında ise şiirlerinden farklı olarak birey-toplum çatışması üzerinde durduğu söylenebilir. Arabul oyunlarında, zaman zaman folklorik malzemeleri kaynak olarak kullanmıştır.

Eserleri;

Şiir: Yılan Kuyusu (1974).

Oyun (Sahne oyunları): Mendilimde Gül Oya (oyn.1986, İzmir Devlet Tiyatrosu), Rüzgârlı Kadın (oyn.1988, İstanbul Devlet Tiyatrosu. bas. 1989), Gecenin Tadı (oyn.1995, Ankara DT. bas. 1997), Foto Bahar (oyn.1997, Ankara DT. bas. 1998).

Çocuk oyunu: Deniz Dibinde Zil Sesi (oyn.1999, müzikli oyun, İzmir DT).

Masal; Ayçiçeği (1976), Güneşe Uçan Kuş (1987), Düş Pazarı.

Paylaşın

Fatma Nur Kimdir? Hayatı, Eserleri

26 Aralık 1958 yılında Trabzon’un Sürmene İlçesinde dünyaya gelen Fatma Nur, ilkokul, ortaokul ve liseyi Sürmene’de okudu. Trabzon Fatih Eğitim Enstitüsünü 1979’da bitirdi ve Isparta’nın Senirkent ilçesine bağlı Uluğbey köyünde öğretmen olarak göreve başladı.

Haber Merkezi / 1982’de aynı şehrin Sütçüler ilçesine bağlı Çandır köyüne atandı. 1984’ten 2003’te emekli olana kadar Ordu’nun Ünye ilçesinde Türkçe öğretmeni olarak görev yaptı. Emekli olduktan sonra yedi yıl Ankara’da özel eğitim kurumlarında çalıştı. 1980’de büyük kızı Filizgül, 1985’te küçük kızı Çağlagül doğdu.

Kadının Sosyal Hayatını Araştırma ve İnceleme Derneği tarafından 2002’de mansiyon ödülünü kazanan yazar, yazın faaliyetlerini sürdürmektedir. Fatma N, 1995’ten itibaren şiir ve yazılarını Akatalpa, Akköy, E, Çağdaş Türk Dili, Göçebe, Lacivert, Son Yeni Biçem, Şiir Odası, Yeni Biçem, Varlık ve Yasakmeyve gibi dergilerde yayımladı.

Şiir ve yazılarında Fatma Kıroğlu, Fatma N. Kıroğlu, Fatma Nur adlarını kullandı. Ankara’da özel bir dersanede öğretmenlik yaptığı yıllardaki gözlemlerini Dersane Günlüğü (OKS ve ÖSS Öyküleri) adıyla 2006’da Fatma N. Kıroğlu adıyla çıkardı. Zaman zaman öyküler kaleme almış olsa da Fatma N.’nin odağı şiir oldu. Şairin ilk şiir kitabı Heyelan 2006’da yayımlandı.

Heyelan, Geçitte, ve Fakat Geldim adlı kitaplarının üçünde de uzun birer şiir yer almaktadır. Çocukluk ve gençlik yıllarını Sürmene ve Ünye’de geçirmiş olan şairin şiirlerine Karadeniz’in dili, coğrafyası ve iklimi yansımıştır. Kadın olmanın halleri ve zorlukları üzerine düşünen sanatçının eserlerindeki başlıca temayı kadın sorunları oluşturur. Fatma N., az yazmakla birlikte kendine ait bir şiir dili kurmuş bir şairdir.

Paylaşın

Fatma Aras Kimdir? Hayatı, Eserleri

1954 yılında Iğdır’ın Aralık İlçesine bağlı Yukarı Aratan Köyünde dünyaya gelen Fatma Aras, babasının hayatındaki yerini ve önemini “Yürürüm ardında koyduğun ize/ Edepten hazine bıraktın bize/ Bakışın yeterdi gereksiz söze/ Önce Hak, sonra sen takdirdin baba” dizelerinde anlatır.

Haber Merkezi / Aras, ilkokulu doğduğu köyde okur. Daha sonra İzmir’de Endüstri Meslek Lisesi, Kimya bölümünü bitirir. Bir müddet Almanya’da yaşar. Türkiye’ye döndükten sonra kimya teknisyeni olarak çalışır. 1999 yılında İzmir’de Maden Tetkik Arama Müdürlüğünden emekli olur.

Fatma Aras, şiire küçük yaşlarda ilgi duymaya başlar. İlkokul sıralarında mâni yazmaya başlayan Aras, ilk şiirini on dört yaşında iken kaleme alır. Almanya’dan döndükten sonra şiir yazmaya daha da yoğunlaşır, karşılaştığı bazı şairler ve okuduğu kitaplar aracılığıyla kendini geliştirir.

Fatma Aras, geleneksel bir usta çırak ilişkisi içerisinde yetişmemiştir; ancak Veysel Çolak’tan şiirlerinin genel yapısı ve üslubu konusunda yardımlar almıştır. Bunun yanı sıra takdir ettiği, beğendiği halk şairlerini usta olarak kabul etmiş, sanatında bu ustalardan feyz almıştır.

En çok Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal ve Âşık Veysel’den etkilenmiştir. Âşık tarzı şiir geleneğinde rüya ve badenin bir kültür öğesi olarak var olduğunu ancak günümüzde, geçmişteki o büyülü anlamını kaybettiği düşünen Aras, rüya ve badenin şiirlerinde etkili olmadığını, şiirlerine yansıyanları hayatın bütününden aldığını dile getirmiştir.

Fatma Aras, Şerafettin Hansu’nun “Soyadın mahlas olmaya çok uygun” sözleri üzerine soyadını mahlas olarak kullanır. Zaman zaman şiirlerinde adıyla soyadını birlikte kullandığı da olmuştur. Fatma Aras, Mihriban Aras’tan halk hikâyeleri de öğrenmiştir.

Şiirlerini çoğunlukla 11’li hece ölçüsüyle yazar. Sevdikleri, hasreti, kırgınlıkları, tecrübeleri, sitemleri şiirinde yer alır. “Kendini bilmezi lafla yoklamam/ Cemali gül koksa yine koklamam/ Bin yıllık ömrümde bir gün saklamam/ Ben Yunus’um derin sular severim” dizeleri Aras’ın hayat felsefesini göstermektedir.

Aras’ın çeşitli dergi ve gazetelerde şiirleri yayımlanmış, sanatıyla ilgili yazılar yazılmıştır. Aras, ilk olarak Saklıyım (2008) adlı şiir kitabını yayımlar. Bu kitabı daha sonra Göğü Azalan Kuşlar (2012) Turna Ağıtı (2015), Ağrılı Beklemeler (2015), Söz ve Hançer (2017), Dağ Su Korku adlı kitapları izler.

Paylaşın

Fatin Haznedar Kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Mart 1965 yılında Ordu’nun Fatsa İlçesine bağlı Bolaman’da dünyaya gelen Fatin Haznedar’ın çocukluğu babasının manifatura dükkânındaki kumaşların, denizin ve fındık bahçelerinin içinde geçti. İlk orta ve lise öğrenimini Fatsa Bolaman’da tamamladı.

Haber Merkezi / 1987 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi Metalurji Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. Şiirle yakından ilgilenen Hazinedar, 1995 yılı Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü kapsamında Aşk-ı Salacak adlı dosyası ile övgüye değer bulundu. Fatin Hazinedar’ın şiirleri, başta Evrensel olmak üzere Adam Sanat, Milliyet Sanat, Düşlem, Poetik Us, Yeni Biçem, Mozaik ve Yine Hişt gibi dergilerde yayımlanmıştır.

Ayrıca çeşitli dergi ve gazetelerde de denemeleri yer almıştır. Kendi deyimiyle fındıkkabuğu ile yola çıktığı şiir denizinde kendisine Kerempe’den Rıfat Ilgaz feneri yol göstermiştir. Nâzım Hikmet, Orhan Veli ve Cemal Süreya Hazinedar’ı etkileyen diğer şairlerdir. Serbest tarzda yazdığı şiirlerinde aşk, özlem sevgi, umut gibi temaları işlemiştir. Onun şiirlerinde aynı zamanda deniz imgesi yoğundur ki bu durum şairin denizle büyümesinden kaynaklanmaktadır.

Küçük Bir Ada’nın Not Defterinden Bolaman (2017) adlı eserinde doğduğu toprakların öyküsünü kendine has bir üslupla anlatan Fatin Hazinedar, bu kitabı şöyle tarif etmiştir: “Anlattıklarım ve anlatacaklarım, doğduğunda gözünü denize açanların, uyandığında yüzünü deniz suyu ile yıkayanların, yüzdükten sonra ıslak donlarını üzerinde kurutanların, denizde çakıl taşı ayağında top sektirenlerin, topladığı gargalaklarla iki taş arasında tenekede midye pişirenlerin, dere taşlarının altına ellerini sokup balık yakalayanların, ısırgan otunun yangısını yivildin otunun yaprağıyla vurarak söndürenlerin, fındıkkabuğundan kayıklarda hayata yürek çekenlerin, yastığının altında çakıl taşlarıyla uyuyanların, ben diyeyim Sideli, Polemenionlu siz deyin Çukurkışlaklı, Aya Kaleli; ama hepsi de Bolamanlı çocukların ortak hafızasıdır.” Şair, çeşitli dergi ve internet portallarında yazılarını yayımlamayı sürdürmektedir.

“Kandan Adam”

Komutanların şarkı söyledikleri
Ancak içki masalarında görülür
Ama en güzel şarkı
Nöbetinde korkmuş bir askerin
İki dudağı arasından
Dökülür

Anadolu yüzlüdür kızları yurdumun
Yürekleri devlet eli değmemiş
Birer dağ köyleridir
Emrini beklemedenkomutanımın
Aşık oldum ve yaktım gizlice
Bir köyünü Anadolu’nun

Askerliğimiz ilk gününde dinlemiştim
Arkadaşlarımdan
Bir kış akşamı
Nasıl korkupta kurşunladıklarını
Kürt çocuklarının yaptığı
Kardan adamı

“Tahta masa”

Kırık olsa da bacakları
Yine de severdim tahta masamızı
Tıpkı ailem gibi
Sallansa da ara sıra
Sevgiden bir kağıt parçasını sıkıştırırdık
Aksayan bacağının altına

Cam masanın geldiği gün eve
Kurt düştü içine tahta masanın
Hastalığına teşhis koydu marangoz
Güve!

Kırılır diye cam masaya
Oturmuyor hiç kimse
Çatal kaşık sesi yerine
Çatık kaşlar eksik olmuyor
Anladım ki evlerde mutluluğu
Tahtalar masalar sağlıyor

Tavan arasına kaldırıldığı günden beri
Unutamıyorum bir türlü
Her akşam annem ve babamla beraber
Su içtiğimiz bardakların
Tahta masada bıraktığı
Islak çemberi

Paylaşın

Fatih Karataş Kimdir? Hayatı, Eserleri

22 Ekim 1976 yılında Mersin’de dünyaya gelen Fatih Karataş, aslen Adıyamanlıdır. İlk ve Orta öğrenimini Mersin’de tamamladıktan sonra, 2001 yılında Mustafa Kemal Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesinden mezun oldu.

Haber Merkezi / İlk şiiri 2003 yılında Hayal Dergisinde çıktı. 2003 yılından bu yana şiirleri Varlık, Türk Edebiyatı, Dergâh, Yasak Meyve, Patika, Ünlem Sanat, Yedi İklim, Mor Taka, Derkenar, Yolcu, Agora, Mühür, Ada, Hayâl, Yalın Ses, Andız, Yaşayan Yarın, Deyiş, Kuşak Edebiyat dergilerinde yayımlandı. Antoloji Şairleri Seçkisi (Varlık Cep Kitapları) , Yedi Tepe Gece Gündüz İstanbul (Ümraniye Belediyesi) antolojilerinde yer aldı.

Ödülleri: Kocaeli Üniversitesi Gençlik Ödülleri Seçici Kurul Özel Ödülü 2005

“Beni Gözlerimden Asın”

beni gözlerimden asın
önce onlar gördü süheylâ’yı

suallerle yıkıldı saat kulesi
zaman şimdi kör
ne yana gitse çarpıyor uykular
yüzüne su serp karıncaların
sabah oluyor onlar da uyansınlar

yaşlı bir kadın ağlar
her sabah menekşelerin üstüne
açtı ilk çiçekleri
bir çocuk güler ansızın
bir çocuk
düştü tabutun içine

tövbeler olsun
ben öpmedim o kadını
asın beni gözlerimden
gördüm
sonra onlar öldürdü süheylâ’yı

“Dedikodu”

aynaya tükürdü
yüzüne sabun bulaştı

yalnız seni eskitmeli
düşün/üp düşün/üp düşen
ağız dolusu çirkefine
küf böceği üşüşen

kurt düşsün fısıltılara
çiğnenirken ölü etleri
günahkâr olan konuşsun

bir kadın olmalı
saksıda duran bir kadın

“Düşünmek Seni”

suskun salkımlar sallanıyor
camdan şehirler üstüne
hain ıslak düşer tenlerine sabahın
bana güneş açsın toprağından
dağıtılsın uykuları küllerin
serilsin yanık benizli gebe güne

yağmur
özlemişim namahrem yağmalarını
kanatları ıslanıyor kirpiklerinde
arşınlanmış karlı saçları dağların
derin uykulardan uyanır ülkeler
nefeslik bir yudum gagasında kumruların

özlemek en nefsinden
düşünmek seni ırak zamanlarda
nerede arşa açılan ellerim
şimdi duası düşer avuçlarıma
dudakları titrek üşümüş yoncaların

“Kuşluk vakti”

cebinde sonbahar
yüzü yaşlı ağaç hüznü
dökülür adımlar uykulardan
gözleri yumulduğunda
yanar kaldırım mumları
her rüzgarda kutlanıyor yıldönümü
iki damla kan düşer
alkışlar feryat figan

sıkılırım yalnız kahkahalardan
bir elimde toprak olmalı
bir elimde ölüsü zamanların
gömmeliyim koynuna
uyuyorsa tohumları baharın

gitmek gerek
tortusu kalmış kelimelerin ardı sıra
yaralı mendil sallasın çolak ellerim
ceplerimde kesik nehirler
suya iner kumrular avuç dolusu
yudum yudum eriyor karlı saçlar
kuşluk vakti esintiler
ağlamak bugün ne güzel güler

Paylaşın

Faruk Nafız Çamlıbel Kimdir? Hayatı, Eserleri

18 Mayıs 1889 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Faruk Nafız Çamlıbel, 8 Kasım 1973’te Akdeniz’de seyreden Samsun gemisinde hayatını kaybetti. İlk ve orta öğretimini Bakırköy Rüştiyesi’nde tamamladı. Lise öğrenimini Hadika-i Meşveret İdadisi’den mezun oldu.

Haber Merkezi / Tıp Fakültesi’ne kaydoldu ancak tamamlamadan ayrıldı. Bir süre Ati gazetesi yazı işlerinde çalıştı. Kayseri, Ankara ve İstanbul’da, çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptı. DP’de İstanbul Milletvekili olarak parlamentoya girdi (1946).

27 Mayıs 1960 Askeri darbesine kadar kesintisiz milletvekilliği yaptı. Darbede tutuklanarak Yassıada’ya gönderildi. 15 ay tutuklu kaldıktan sonra suçsuz bulundu ve serbest kaldı. sonraki yıllarını Arnavutköyü’ndeki evinde geçirdi.

İlk şiiri “Eserlerimin Ruhu” adıyla Peyâm gazetesinin ekinde nde yayımlandı. Celal Nuri (İleri)’nin çıkardığı Edebiyat-ı Umumiye dergisinde yayımlanan “Şarkın Sultanları” adlı şiiriyle adını duyurdu. Aruz vezniyle yazdığı bu dönem şiirlerini daha sonra İleri, Yeni Mecmua, Ümid, Şair, Edebî Mecmua , Büyük Mecmua, Nedim , Temâşâ , Yarın gibi dergilerde yayımladı. Cenap Şahabettin’den, büyük ölçüde de Yahya Kemal Beyatlı’dan etkilenerek ilk şiirlerini aruz vezniyle yazdı. Sonra hece veznine döndü.

Hecenin 5 şairi olarak anıldı. Milli edebiyat akımına verdiği güçle kendisinden sonra gelen kuşaktaki biçok şairi etkiledi. Yahya Kemal Beyatlı ve Ahmet Haşim şiirinin yanında üçüncü bir kümenin oluşmasına neden oldu. Erkek bencilliğini yücelten aşk şiirleri de yazdı. Anayurt adlı dergiyi 8 sayı çıkardı. “Çamdeviren”, “Deli Ozan” gibi takma isimlerle mizah şiirleri yazdı. Fıkra, manzum oyun, roman türünde yapıtlar verdi.

Eserleri;

Şiir;

Şarkın Sultanları (1919)
Gönülden Gönüle (1919)
Dinle Neyden (1919)
Çoban Çeşmesi (1926)
Suda Halkalar (1928)
Bir Ömür Böyle Geçti (1933)
Elimle Seçtiklerim (1934)
Akarsu (1937)
Tatlı Sert (Mizah Şiirleri, 1938)
Akıncı Türküleri (1938)
Heyecan ve Sükûn (1959)
Zindan Duvarları (1967)
Han Duvarları (Seçme Şiirler, 1969)

Oyun;

Canavar (1925)
Özyurt (1932)
Akın (1932)
Kahraman (1933)
Yayla Kartalı (1945)

Roman;

Yıldız Yağmuru (1936)

(Kaynak: siirakademisi.com)

Paylaşın

Faize Özdemirciler Kimdir? Hayatı, Eserleri

12 Aralık 1964 yılında Salih Bey ile Hatice Hanım’ın kızı olarak Kıbrıs’ın Larnaka Kentinde dünyaya gelen Faize Özdemirciler, belli sürelerle Kıbrıs’ın kuzeyi ve güneyinde yaşadı. İstanbul Üniversitesini kazanınca Kıbrıs ile İstanbul arasında gidip geldi.

Haber Merkezi / 1987 yılında İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Kıbrıs’ta yazar olarak yaşamına devam etmektedir. Faize Özdemirciler, üniversite öğrenimi için İstanbul’a gelince, burada edebiyat dünyası ile tanışmıştır. İstanbul, onun edebî şahsiyetinin oluşumunda en önemli faktördür. 1986 yılında kaleme aldığı şiirleri Genç Kıbrıslı dergisinde yayımlanmıştır.

Yazı hayatına İstanbul’da başlayan sanatçının şiirleri, Kıbrıs’a dönünce buradaki çeşitli gazete ve dergilerin kültür sanat sayfalarında yayımlanmaya devam etmiştir. Ortam ve Yeni Düzen gazeteleri onun şiirlerinin yoğun olarak yayımlandığı süreli yayınlardır. Kıbrıs’a döndükten sonra bir müddet gazetelerde editörlük de yapmıştır. Şiirlerini kitaplaştırmasıyla birlikte bunlar İngilizce ve Rumcaya çevrilmiştir.

“Duvarlar”

Bir ev kedisi kumunu nasıl kazırsa
öyle kazıyorum sokakları, beyaz güllerin
tozunu yalar vaziyette rastlıyorum kendime
sonra ah! kime, nasıl anlatsam, nazara karşı
zeytin yaprağı hâlâ iyi geliyor bana.

ak sakallı adamlar çocuk! çöl olmasın
pankartları asıyorlar şehrin işeme duvarına
dönmüş tarihi surlarına. yaşlı çocuklar
müneccim! vardır elbet mecaz bir anlamı
mendil satmanın da.

sevgilimin çiçek versiyonuymuş gibi
davranıyorum nergislere. çingenelere
hüzünlü ama oynak nihavent longa.

neden onların elinden pahalı geliyor çiçekler,
teneke saksıları seviyor diye neden aşağıladık
sardunyayı, balkon kabul etmedi dedik
mütemadiyen

ah kavaklar! eğri durmasalar da doğruyu
söylüyorlar. çok yaşa demeyi unuttuğum
bir hapşırmaydı aşk, polenlerin marifetiydi
hüzün sandığım nem.

lütfen manolya, dallarının arasından sızan
kırmızı ışığı günlerce göremediğimi
söyleme kavaklara!

ben daldırma usulü yaseminler yetiştirirken
teneke yüreğimde, sen ada evlerinde kurtarıcı
fotoğrafı gibi asılı duruyorsun, üstünü artist

her aşk gibi bizimki de benzeyecekti
doğduğu yerin duvarlarına…

“O yer”

Yabancı haritalara yaranmak için yarım kalan
silah sesleri arasında doğmuş bebeklerine
savaş ismini verenlerin çocuğuydum

Öyle buyurmuştu reis
uzun burunlu kuş anasını uzaklarda arayacak
ağlayacak…ağlayacak…hiç gülmeyecekti
mavilerim acı acı kıvranarak can çekişiyor
adalı kadınlar güneşle tanıştıramıyor göğüs uçlarını
kim kapattı aphrodite’nin bedenini
öpülesi ada/m/ın yüzünde bu sakal neyin nesi?

“Serzeniş”

İkiye bölünmüş bir adacık
tarihi yabancılar tarafından yazılan
savaşları çeviri olan insanlar
şiirin kolay yol olduğunu söyleyenler
o yola hiç sapamayanlar
hep soru soranlar
hiçbir soruyu yanıtlayamayanlar
sizler;
dönecek memleketim olmadığı halde
‘neden memleketine dönmüyorsun’ları
yaratanlar
sizler yalnızlığımdınız
aynı tabaktan kiraz yediklerim
aynı içkiyi içtiklerim
sevişmediklerim, sevdiklerim
sizler başkalarıydınız, ben başkası
görmek istediğimi görürdüm aynalarınızda
loş ışıklarda katlanabilirdik birbirimize
aydınlığa da dayanamazdık
karanlığa da!

Paylaşın

Faika Sarp Kimdir? Hayatı, Eserleri

1950 yılında Çankırı’da dünyaya gelen Faika Sarp, 1970 yılında Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldu. Avukatlık görevini çeşitli devlet kademelerinde yaptı. Çankaya Belediyesi hukuk işleri müdürlüğü, Turizm Bakanlığı hukuk müşavirliği ve bakan müşavirliği görevlerini uzun yıllar sürdürdü.

Haber Merkezi / Hukukçu kişiliğinin yanında şiirler yazmaya başladı. İlkin amatör başlayan bu süreç şiirlerinin Çağrı, Varlık, Edebiyat Güncesi, Berfin Bahar, Şiir Defteri, Dil Dergisi gibi süreli yayınlarda ve çeşitli antolojilerde yer almaya başlamasıyla hızlandı. Faika Özer Sarp en son 2005 yılında çıkardığı şiir kitabıyla yazın hayatına devam etmektedir.

Faika Özer Sarp, çeşitli devlet kurumlarında görevlerde bulunmuş bir hukukçu olmanın yanında meslek hayatının başlarında yazın hayatına girmiş bir şairdir. Eserlerinde romantik bir üslup kullandığı görülen şairin ilk kitabı Sevgiye Çalar 1986 yılında yayımlanmıştır. Daha sonra şiir dünyasına; Vatan Kalbimdir, Fırtınalar Koptuğumda, Ayaz Çiçekleri, Aşk Benim Kimsesizliğim, Üstü Sende Kalsın ve Aşkaısmarladık adlı eserlerini de kazandırmıştır.

Faika Özer’in Seviyorumlar Susayınca (1999) adlı bir de romanı bulunmaktadır Romanında yine aşk teması üzerinden hareket etmiştir. Feyzi Halıcı, şairi şöyle değerlendirmiştir: “Faika Sarp; tek bir sözcükle bir dünya çiziyor şiirin sapsarı altın peteğine, yalınca”. Sanatçının bir kadın gözünden yazdığı şiirler ve romanında yer verdiği kadın karakterler kadın duyarlılığını ve ayrıcalığını yansıtmaktadır. Şiirlerini romantizm etkisinde yazan, kadına ve Anadolu insanına şiirinde yer veren Faika Özer Sarp, edebiyat dünyasında hâlâ varlığını sürdürmektedir.

“Sen İstanbul’dun”

Bu İstanbul sendin sevgilim
Vallahi sendin
Marmara gözlerindi
İki deniz arası yeşilkar
Omuzlarına üşüşmüştü yıldızlar
Bulutlar saçlarındı
Esti dağıttı
Tel tel rüzgar
İstanbul’u bir nefeste
Çektim içime doldurdum
Bu İstanbul sendin bir tanem
İstanbul kadar efsunkar

Martı kanatlarıyla öpüşlenen
Şıpırıtılı sularında
Bin bir istridye gizli
Aheste çekilen küreklerle
Şarkılar söylenen
Yeşilköy’den Sarıyer’e
Uzanıp sevgilenen
İsyanlara, günahlara davetkar
Sendin sevgilim, alabildiğine sen

Dokundum minarelerin ezan sesine
Allahüekber kadar
Büyüktü Allaha yalvarışım
Dilendim sokak çocuklarının arsında
Bir tadım mutluluğu
Çok mu acıktım sana anlayamadım

Ne çok kadın vardı İstanbul’da
Hepsi ben miydim?
Ortaçağdan bu yana
Fesleğen kokulu Üsküdar’da
Süzülürken grup rengi feracemle nigar
Peşime düşen zabit sendin, kürdili hicazkar

Bu İstanbul sendin sevgilim
Hülyalarıyla rüyalarıyla
Takılıp kaldın aklımda
Yoksa ben miydim Fatih’in
Kuşatıp seni aşkımla
Bizans’ı yıkan sultan
Ben miydim söyle bana
Beklediğin fırtına

Bu İstanbul sendin sevgilim
Hoş geldin dedin aşkıma
İ’sinden L’sine kadar sendin
Ayasofya’dan, Sultanahmet’ten, Dolmabahçe’den
Hep sen çıktın karşıma
Küçücük bir taş aldım toprağından
Attım eskimiş aynalara
Aynalar kırıldı
Yine sen çıktın karşıma

Oturdum Kaşanesine İstanbul’un
Sarıldım sana doya doya
Mahmur uykular çöktü üstüme
Lahuti örtülerle
Ansızın uyandım sana
Al atlı şehzadeydin şimdi
Kaçırdın beni Çamlıca’dan saklı
Yeşil bir kutuya

Sen İstanbul’dun sevgilim
Bütün aşkınla hünkar
Sen ey ömrümü şarkılayan
Mağrur bestekar
Sevdalandım sana yeniden
Çocuklar kadar suçlu
Çocuklar kadar günahkar

Paylaşın

Faik Ali Ozansoy Kimdir? Hayatı, Eserleri

1876 yılında Diyarbakır’da Faik Ali Ozansoy, 1 Ekim 1950’de Ankara’da kalp yetmezliğinden vefat etti. Vasiyeti üzerine İstanbul Zincirlikuyu mezarlığında yatan Abdülhak Hamit’in yanına defnedildi. İlköğrenimini Diyarbakır Sıbyan mektebinde, ortaöğrenimini Diyarbakır Rüştiye mektebinde tamamladı.

Haber Merkezi /Lise’ye Diyarbakır askeri idadisinde başlayarak bir yıl sonra İstanbul’da Mülkiye mektebinin idadi kısmında devam etti. Şair, 1897’de Servet-i Fünun mecmuasında şiirlerinin yayınlanmasından dolayı gözaltına alındı. Bir yıl okula gidemeyen şair daha sonra 1901’de Mülkiye mektebinden mezun oldu. Diyarbakır’da doğdu. Faik Ali’nin ilk görevi Bursa vilayeti maiyet memurluğudur. Daha sonra çeşitli yerlerde kaymakam vekilliği, kaymakamlık ve mutasarrıflık görevinde bulundu. Dâhiliye Nezareti Teftiş Heyet’inde başkatiplik yaptı. Mütareke yıllarında güneydoğu illerinin en karışık olduğu zamanlarda kendisinin Diyarbakırlı tanınmış bir ailenin mensubu ve Kürtlere yakın oluşu nedeniyle Diyarbakır valiliğine atandı.

Fakat bu valilik görevinde çeşitli olaylar nedeniyle, gerçekte böyle bir tavrı bulunmadığı hâlde Milli Mücadele karşıtı bir vali olarak görülen Faik Ali, altı ay sonra bu görevinden istifa etti. Devlet görevlerinden ayrılan şair, Fransız Saint Benoit Mektebi’nde Türkçe, Mülkiye Mektebi’nde Fransızca derslerini okuttu. Sonrasında tekrar kısa bir süre müsteşarlık yapan şair 1931’de bu görevden emekliye ayrıldı.

Faik Ali içine doğduğu çevrenin de etkisiyle küçük yaşlarda şiire ilgi duymaya başladı. Şiir hakkındaki ilk bilgilerini Süleyman Nazif’ten edinmişti. Divan şiirine olan ilgisi sonradan başlayarak Fuzuli, Nabî, Nedim gibi şairleri sevmiş fakat onlardan etkilenmemiştir. Gençlik yıllarında Namık Kemal, Recaizade M. Ekrem, Abdülhak Hamit’in eserlerini okuyarak yetişmiştir.

Deneme ve taklit devresinden sonra Servet-i Fünun’da yazdığı şiirlerinde hayal ve duyuş bakımından topluluğun anlayışına uygun bir çizgi izlermiştir. İlk şiirlerini Servet-i Fünun’a götürdüğü zaman, Fikret yanındaki arkadaşlarına “İkinci Hamit doğuyor galiba!” demiştir. Faik Ali’de Hamit etkisi görülmüş, onu taklit etmesi, edebiyatımızda İkinci Hamit olarak anılmasına yol açmıştır. Abdülhak Hamit hayranı olan şair bunun yanı sıra Tevfik Fikret’e de yakınlık duymuştur.

İlk şiirlerini Mülkiye mektebindeyken 1897’de Servet-i Fünun dergisinde yayınlamıştır. Servet-i Fünun dergisinin son dönemlerinde yaşanan siyasi olaylar nedeniyle o da gözaltına alınmıştır. Bu sebeple “Zahir” takma adını kullanarak şiirler yazmıştır.

Servet-i Fünun topluluğunun tüm özelliklerini üzerinde taşıyan şair serbest müstezat, sone gibi yeni şekilleri kullanmıştır. Şiire Arapça ve Farsça pek çok yeni kelime yeni terkipler, tamlamalar katan şairin dili ağır ve kapalıdır. Şiirlerinde daima aruz veznini kullanmıştır. Servet-i Fünun topluluğunun dağılmasının ardından yeni bir topluluk fikriyle toplanan sanatkârlar arasında bulunan şair, Fecr-i Ati topluluğuna katılmış, topluluğun başkanı ve isim babası olmuştur.

Servet-i Fünun, Fecr-i Ati, İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet döneminde eserler veren Faik Ali’nin şiirlerinde tabiat, ferdi aşk, kadın ve ölüm temaları sıklıkla görülür. Şiirlerinde özellikle tabiat manzaralarına sık rastlanır. Şairin bu ferdiyetçi yaklaşımı İkinci Meşrutiyet’in ilanı ile değişime uğramış, Milli Edebiyat ve Cumhuriyet döneminde toplumsal konulara eğilmiş, dil ve üslup açısından da sadeleşme yoluna gitmiştir.

Faik Ali devlet adamlığının yanı sıra edebi faaliyetlerini daima sürdürmüş, emekliliğinin ardından tamamen kendini edebiyata adamıştır. Oğlu Munis Faik Ozansoy’la birlikte 1936’da Marmara adlı dergiyi çıkarmıştır. Faik Ali, “Fani Teselliler” adını verdiği ilk şiir kitabını 1908’de yayınlamıştır. İçerisinde elli sekiz şiir bulunan kitaptaki şiirlerin çoğunu Servet-i Fünun dergisinde çıkan şiirler oluşturmaktadır. 1908’de Mithat Paşa adlı ikinci şiir kitabını yayınlamıştır. Uzun bir manzumeden oluşan eserini aruz vezniyle yazmıştır.

Şiire bireysel konuları işleyerek giren Faik Ali sonradan toplumsal sorunları dile getiren şiirler kaleme almıştır. Bunun en güzel örneğini de 1915’de yayınlanan Elhan-ı Vatan adlı eseri ile göstermiştir. Savaş yıllarında uğradığımız yenilgileri, toplumun durumunu gösteren şiirler yazmayan şairlere karşı o, Elhan-ı Vatan eseriyle bu konulara eğilen Mehmet Akif’in yanında görülmüştür. Kitapları dışında şairin şiirlerine: Çocuk Bahçesi, Musavver Muhit, Demet, Resimli Kitap, Aşiyan, Mehasin, Hüsün ve Şiir, Rübab, Şehbal, Kadın, İçtihat, Hisar, Marmara, Servet-i Fünun, Resimli Şark, Süs, Şair Nedim, Utarid, Umut, gibi çeşitli süreli yayınlarda rastlanmaktadır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın