Zuhal Tekkanat (Elif Sorgun) Kimdir? Hayatı, Eserleri

16 Ağustos 1938 yılında Ankara’da dünyaya gelen Zuhal Tekkanat, 27 Ekim 2019 yılında hayatını kaybetti. Halime Melahat Hanım ile Kâzım Tekkanat’ın kızıdır. Dört çocuklu bir ailenin ilk kızı olan şair, Cemal Süreya’nın eşidir. Öykücü ve romancı Mehmet Seyda eniştesidir. Şiirlerinde Cemal Süreya’nın verdiği Elif Sorgun imzasını kullanmıştır.

Haber Merkezi / İstanbul Merdivenköy İlkokulunu, Erenköy Kız Lisesini ve Özel Moda Kız Enstitüsünü bitirdi (1955). Henüz on sekiz yaşındayken geleneksel usullerle askerî bir hakimle evlendi. Yedi yıl süren bu evlilikten bir kızı doğdu. Uzun süre devlet memurluğu yaptı. Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdürlüğü ile aynı kurumun İstanbul ve Ankara şube müdürlüklerinde, SSK Fındıklı İnşaat Müdürlüğünde çalıştıktan sonra 1987 yılında emekli oldu.

1966’da Yelken dergisini yönetti, Yeni İstanbul ve Cumhuriyet gazetelerinde sanat sayfası muhabirliği yaptı. Yelken dergisini yönettiği süreçte Cemal Süreya ile tanışan Zühal Tekkanat, Ağustos 1967’de ünlü şairle evlendi. Bu süreçte şiirleri yayımlanan Tekkanat, devlet memurluğu yaparken aynı zamanda kitaplarından telif ücreti alması kanunen yasak olduğu için Cemal Süreya’nın teklifiyle şiir kitaplarında Elif Sorgun ismini kullanmaya başladı. Cemal Süreya ile evliliğinden Memo Emrah adını verdikleri bir oğulları dünyaya geldi. 9 Ocak 1990’da eşi Cemal Süreya’yı kaybeden Tekkanat, aynı yıl, 12 Ağustos 1990’da oğlu Memo Emrah’ı da kaybetti.

Zühal Tekkanat, 2013 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide yaşamını dört evrede anlatmıştır: “Çocukluğum; aile içinde… Gençliğim; yedişer yıl olmak üzere, iki evlilikten birer çocuk büyütmekle geçti… Orta yaşı bitirirken, birçok acılar yaşarken düşkünlüğüm edebiyat girişimleri oldu… Bugün yayımlanmış on dört kitabım bulunmakta ve hâlâ yazmaktayım”. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, Cumhuriyetçi Kadınlar Derneği ve Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği (kurucu) üyesidir.

Şiirleri ve düzyazıları Kadıköy, Yelken, Papirüs, Türkiye Yazıları, Güzel Yazılar, Türk Dili, Oluşum, Varlık, Sanat Yaprağı, Mavi Ada, Kıyı ve Düşlem gibi dergilerde yayımlandı. Şiir yazamaya çok küçük yaşlarda başlayan Zühal Tekkanat, bu serüvenini şu sözlerle anlatmıştır: “Çocukluğumda okul kütüphanelerinde başkandım. Milli bayramlarda şiirler okuturlardı. İlkokul üçüncü sınıfta “Kar” şiirini yazdım. En büyük hedefim kitap okumak ve giderek yazmak oldu. Annem göçmen torunuydu, güzel türkü söylerdi. Babam askerde yazıcıydı. Ziya Paşa’nın şiirlerini daktilo etmiştir. Salah Birsel’e ezbere şiir okurdu. Ben şiiri genler sayesinde mi kavradım bilemiyorum ama şiirin kendisi bana gelirdi, kedi yavrusu sevilir gibi, şiirle oynamayı seviyorum. Yazdım, yazdım sakladım. Şiir benim gri giysilim, evimin çiçeğidir. Cemal Süreya etkilenmesi hiç olmadı bende. Onun şiiri bana göre değildi. Çoğunlukla aşkla ilgiliydi, benim ısrarım üzerine de sosyal yönü olan şiirlere de yöneldi. Şunu gönül rahatlığıyla söylemek isterim. İkinci Yeni şairleriyle çok oturdum ve onlardan beslendim. Beni en etkileyen şair, düşünceme ve içtenliğime uygun şair salt Edip Cansever’di”.

1965’te ilk şiir kitabı Gibi’nin yayımlanmasının ardından altı şiir ve yedi düzyazı (deneme, anı, anlatı) kitabı yayımlanan Zühal Tekkanat, ürünlerini Bursa’da yayımlanan Mavi Ada’da sürdürmektedir. Yaşamını “şiirsel” olarak nitelemiş, şiirin kendisine bir anahtar uzattığını söylemiştir. Şiirlerinin iç dünyası ile ilişkisini ise şöyle dile getirmiştir: “Şiir yazmak için çok okumak, etkileri yoğunlaştırmak, fazla duygusala kaçmadan günü görmeyi belirlemek benim için. Özleme gönderme yapılabilir. Bu bazen içe dönük, bazen de dışa dönük olabilir. Şiirin su akışına göre yolları büyür. Örneğin biraz uyusam yeni bir şiir bırakır gelir. Kalkıp da yazamam! Şiir aşk öpüşmesi gibidir. Sıcak ve ıslak bırakır kendini!..”.

Şiirlerinde yaşantısının ve tecrübelerinin yoğun izleri görülen Zühal Tekkanat’ın şiir dünyası üzerine değerlendirme yapan Hasan Akarsu; “Elif Sorgun, gezdiklerinden, gördüklerinden yaşadıklarından üretiyor şiirlerini. Kolay yazıyormuş gibi bir izlenim veriyor. Kayışdağı’nı, duru bir dereyi, el dikmesi ürünleri, Pamukova’yı, çalışan insanları can alıcı özellikleriyle şiire taşıyor. Her ozanın şiiri en çok kendi yaşantısıyla ilgilidir. Oğlu Memo Emrah’a yazdığı şiirinde bunu daha iyi görüyoruz. Sisli bir günde doğumevine gidişini anımsar, doğacak çocuğun adının bir yıl öncesinden konulduğunu, gözlerini babasının kucağında açtığını belirtir. ‘Memo Emrah büyüdü, önce babası öldü, sonra kendisi. Anneye kaldı tüm acılar’. Şimdi şiir kurşun kalem kokluyor…” demiştir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Elif Sofya Kimdir? Hayatı, Eserleri

1965 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Elif Sofya, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi. Yine İstanbul Üniversitesi Görsel Sanatlar Fakültesinde master eğitimi gördü. Bir müddet resimle uğraşan şair, yazılı basında editörlük de yapmıştır.

Haber Merkezi / Elif Sofya; Sanat, Varlık, Kitap-lık, Yasakmeyve, Edebiyat ve Eleştiri, Cin Ayşe, Natama, Duvar gibi dergilerde şiirler yazarak edebiyat dünyasına girmiştir. Tarih ve toplumun yarattığı düzenin şiire düşman olduğu görüşünden hareket eden sanatçıya göre şiirin savaşımı dille olduğu kadar, o dilin ete kemiğe büründüğü, Ece Ayhan’ın deyişiyle, “kötülük topluluğu”yladır da. Bu anlamda şiir aslında “kötülük topluluğu”na karşı bir iyilik aşısıdır.

Bu düşünceler onun şiir anlayışının temelini teşkil etmektedir. Şair şiirlerinde doğrudan söylemek yerine sezdirmeyi tercih etmiştir. İlk şiir kitabı olan Ters Düşünce 2005 yılında yayınlanmış ve şiirleri böylece toplu bir biçimde okuyucuyla buluşmuştur.

Ters Düşünce’deki şiirlerinde mitoloji ve efsanelerin olanaklarından faydalanarak balıkçıl, yılan, kaplumbağa gibi bazı hayvanlar ekseninde varoluşun temellerini sorgulamıştır. Ters Düşünce’yi Düzensiz (2010), Dik Âlâ (2014) ve Hayhuy (2019) adlı şiir kitapları izlemiştir. Elif Sofya, Germany Edenkoben Künstlerhaus ve Mainz Üniversitesi tarafından hazırlanan The Poetry of Neighbours – Poets Translated by Poets projesinde de yer almıştır.

“İnat”

Daha kara bir sesi olmalı halimin
Kapıları açsam alnımda taşlarınız
Sicimlerin karışıklığına karışsam
Bitecek elbet fırtınamın şiddeti
Çok katmanlı parçamı bırakacağım
Yer, yüzünü açacak ellerime
Yolcular ait olmadıkları yolları
Eskiterek ezerek…
Yer, yüzünü dağıtacak ellerime
Daha kara bir sesin
bulunma vakti
Ay karanlık taş olacak
Alnımdaki taşlarınıza inat

“Kargalar”

Mağaranın dudağında tutuşan yarasa
Geceyi çizdi çığlığıyla
Kırıldı karanlığın korkulukları
Uçtu sudaki ayna

Kargaların kararlı bölgeler düşürdüğü bir evham
Sessizliğin göğsüne yürüdü

Git buradan
Yüzümde yarasını soğutan çocuk
Git buradan
Şimdi, zamandan zehir damıtarak uzaklaş
seni örten bir kalp ara
Kargaların şarkılarında

“Kırılma”

Bir kaç derece sonra kuzey
Eğreltilerin eğimlerin uzağı
Yol yarı aydınlık
Yarı kapalı yağmurun ağzı
Ondan mı
Sarsıla sarsıla değişiyor gÖğün derisi
YÜrüyor yüzÜmÜze suyun ağır aksanı

İrkilmek, geçici ruh hali halimizde
Yolun boyu bazan boyumuza denk
Hem yerin gölgesiyiz
Hem gölgemiz ıssızlık
Bir korku arıyoruz burada
Duraksıyoruz içimizden, dışımızı atıyoruz.
Derken,
Vazgeçtin

Aramızda bir dalı kırdı karanlık.

“Serzeniş”

Geliyordu uzaklardan eteklerini döve döve
bir kuş sürüsü

Yani ruh
ve ruhman sayılan kavmin
en derin rahiyası Hiç.
Hiç gidilebilir değil yollar bulundu
Gaybın adı bulundu
Susmak başladı ağızda
Sıralandı kuşlar, sürü düzgünlüğü gördü
Sonra tarhlar ve temiz gök üzerine
sarkan tarlalar görüldü.

Gör bak nasıl ince bu serzeniş
Engebesiz bir diklenme yaklaşan
Sonsuz sus payı elimize konacak
Dil, yutulmaya yatkın
Sınırları ite kaka yürü git

Paylaşın

Egemen Berköz Kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Nisan 1941 yılında Zonguladak’ın Ereğli (Karadeniz Ereğlisi) İlçesinde dünyaya gelen Egemen Berköz, hr ikisi de öğretmen olan Lütfiye Hanım ile Mehmet Akif Berköz’ün oğludur. Tam adı Yaşar Egemen Berköz’dür. Zonguldak’ta Namık Kemal İlkokulu ve Mehmet Çelikel Lisesinin orta kısmında okudu. Bolu Lisesinden mezun oldu (1959).

Haber Merkezi / DTCF İtalyan Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi (1963). Askerlik dönüşü çevirmen olarak Cumhuriyet Ansiklopedisi’nin kadrosunda yer aldı (1967- 70). R. Durbaş, M. Öneş ve H. Aker’le birlikte Alan 67 (4 sayı, 1965) dergisini çıkardı. Uzun süre reklam sektöründe metin yazarı olarak çalıştı (1970- 97). 1998’den itibaren Cumhuriyet gazetesinde “Salı Kitapları” (Dünya Klasikleri Dizisi) editörlüğünü yaptı. Cumhuriyet Gazetesi Kültür Sanat sayfasını yönett. PEN Yazarlar Derneği ve Türkiye Yazarlar Sendikası üyesidir. Evli ve iki çocuk babası olan Egemen Berköz İstanbul’da yaşamaktadır.

Şair kimliğiyle öne çıkan Egemen Berköz’ün “Akşam” adlı ilk şiiri 1959’da Yeditepe dergisinde yayımlanmıştır. Çeşitli etkilere açık görünen ilk dönem şiirleri Dost, Ataç, Yelken, Evrim, Alan, Dönem, Yordam, Devinim ve Şiir Sanatı gibi pek çok dergide yer almıştır. Bu ilk çalışmalarından sonra edebî kişiliğini daha açık ortaya koyduğu şiirleri; Papirüs, Soyut ve Yeni Dergi’de yayımlanmıştır.

Çevirileri ise Varlık Cep, Yazı, Yeni Dergi ve Yeni Ufuklar’da yer almıştır. “Biçim sorununa önemle bağlı, deyişlerini kendine özgü bir biçimde yaratarak, (…) günlük yaşamı ve iç coşkusunu (acısını) usun imbiğinden geçirerek verme yolunda yürüyen” (H. Aker) bir şair olarak değerlendirilmiştir. Enis Batur ise şair için “Egemen Berköz’ün şiirinin ağırlık noktası onu taşıyan duyarlıktır. Hüzünlü, kırgın, kimi zaman da öfkeye bulanan bir duygu toplamı göze çarpar bütün şiirlerinde.” değerlendirmesini yapmıştır.

Egemen Berköz’ün ilk şiir kitabı Çin Askeri Ah Devam 1966’da, ikinci kitabı Yalnızlıklar! Yalnızlıklar! 1977’de, üçüncü kitabı Bu Kitapta Sen Nerdesin? 1981’de yayımlanmıştır. Unutma!: Toplu Şiirler (1960-1979), dengeli, duru, inceliklere yönelen şiiriyle 1960 kuşağının özgün adlarından biri olarak kabul edilen Berköz’ün üç kitabını ihtiva etmektedir. İlk kitabı Çin Askeri Ah Devran (1966)’da yer alan şiirleri uzak bir diyarda, karlar içindeki bir dağ (Doğu) köyündeki yalnızlık şiirleri olarak değerlendirilmiştir.

Bu şiirlerinde İkinci Yeni’nin insana hep gizli bir alay havası taşır gibi gelen bulanık imge dünyası içinde belirsizleşen lirizmi de söz konusudur. İkinci kitabı Yalnızlıklar! Yalnızlıklar! (1977)’da mekân, şairin askerliğinin bitimiyle birlikte çetin doğa ortamından kente doğru kayar; artık kent bir zorunluluk ve gerekliliktir. Ancak zaman zaman çekip gitme, savaş alanını terk etme gibi duygular da yaşanacaktır. Üçüncü şiir kitabı Bu Kitapta Sen Neredesin? (1981)’in (1981) en belirgin teması, Yalnızlıklar Yalnızlıklar’ın da ana izlediği olan “ölüm”dür.

Kâhyaoğlu, Berköz’ün şiirini genel olarak şöyle değerlendirmiştir: “1959’la yayınlamaya başladığı ilk dönem şiirlerinde imge ne denli belirleyici olsa da, görece daha yalın ve değişik bir lirizmi içinde barındıran bir şiirle dikkat çekmeye başlamıştı. Evinden, içinden, iç doğasından vazgeçmeyen; yaşanan kırılgan hayatları bir gözlemci olarak kendi ben’iyle dönüştürüp farklı bir şiirsel zemine sıçratan bir şiirle karşılaşılmıştı. Kendi ‘yalnızlıkları’ her şeyin önündeydi. ‘Çocukluğunun ezik türküsü’nü kendi odasında yeniden dillendiriyordu. Doğanın yalınlığı, müziği; Doğu’da yaşanan hayatın acımasızlığı onun şehir merkezli bireyselleşmesiyle çarpıştığı noktada beliren büyülü dizeler olacaktı.”.

Şiir kitaplarının yanı sıra İtalyancadan on kadar kitap ile pek çok şiir ve öykü çevirmiştir. Başlıca çevirileri şöyle sıralanabilir: Kızıl Çöl (Antonioni’dan, 1967), Kim (R. Kipling’den, 1974), Pinokyo (C. Collodi’den, 1975), Amarcord (F. Fellini-T. Guerra’dan, 1976), Senin Köylerin (C. Pavese’den, 1982), Gün Gün Üstüne (S. Quasimodo’dan 1991), Bütün Şiirlerinden Seçmeler (S. Quasimodo’dan, 1995), Sıradan Bir Gün ve Diğer On İki Komedi (D. Fo’dan 1998), Tepelerdeki Şeytan (C. Pavese’den, 2000), Üç Kısa Oyun (L. Pirandello’dan, 2000), Xenia (E. Montale’den, 2000). (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Efe Duyan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1981 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Efe Duyan, İstanbul Alman Lisesini bitirdikten sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (OTDÜ) Mimarlık ve Felsefe bölümlerinde lisans düzeyinde eğitim almıştır.

Haber Merkezi / Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Mimarlık Tarihi ana bilim dalında tamamladığı yüksek lisansının ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Tarihi anabilimdalında doktora eğitimi almıştır. Halen MSGSÜ’de Mimarlık Tarihi Anabilim Dalında öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır.

Şair aynı zamanda “Nikbinlik” ve “Sanat Cephesi” dergilerinde editör olarak çalışmıştır. Bugün hâlâ “Çevrimdışı İstanbul” dergisinin yayın kurulunda görev yapmaktadır.

Adını 2002’den bu yana çeşitli dergilerde çıkan şiirleri ve yazıları ile duyuran Efe Duyan, şiirlerini Tek Şiirlik Aşklar ve Sıkça Sorulan Sorular adlı kitaplarında bir araya getirmiştir. Şairin şiirlerinin yer aldığı Takas kitabı ise şair Kemal Özer ile yapılmış ortak bir çalışmadır.

Efe Duyan’ın bazı şiirleri Almanca, Bosnaca, Danca, Bulgarca, Çekçe, Çince, Fransızca, Romence gibi birçok dile çevrilmiştir. Kemal Özer, Duyan’ın şiirini yaşamı söylemek isteyen bir başkaldırı olarak görür. Nitekim Duyan’ın şiirlerinde şiir cümlelerinden oluşan bütüncül imgeye ve dize içi uyuma karşı durulmuştur.

Şair, Tek Şiirlik Aşklar ve Sıkça Sorulan Sorular kitaplarında anlam kapalılığına dayalı şiirsel söylemden uzak kalmıştır. Bu kitaplarda Duyan dilsel dizgenin dışına çıkmadan yer yer idolojik ve siyasi göndermeleri olan kendine özgü bir şiir dili yaratmıştır.

“Şiire yabancı kavramları şiire sokmayı seviyorum” diyen şair alışılagelmiş şiir dilinden farklı olarak şiirinde mimari, teknik, bilimsel kelimelerden de faydalanmıştır. Şiirde kullanılan dil ve içerikten hareketle onun şiirlerini birer arayış şiiri olarak görmek mümkündür.

Paylaşın

Edip Cansever Kimdir? Hayatı, Eserleri

8 Ağustos 1928 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Edip Cansever, 28 Mayıs 1986 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Kumkapı Ortaokulunda başladığı ortaöğrenimini, 1946’da İstanbul Erkek Lisesi’nde tamamladı. Girdiği Yüksek Ticaret Okulu’nu bitirmeden ayrıldı. 1950’de Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı. 1976′ dan sonra ise yalnızca şiirle uğraştı.

Haber Merkezi / İlk şiiri 1 Mart 1944’te “İstanbul” dergisinde yayımlandı. “İstanbul”, “Yücel”, “Fikirler, “Edebiyat Dünyası” dergilerinde yayımlanan gençlik şiirlerini İkindi Üstü (1947) adlı bir kitapta topladı. Arkadaşlarıyla birlikte, sekiz sayı çıkardıkları “Nokta” dergisi (15 Ocak 1951 -15 Kasım 1951), şiirinin yeni bir evreye giriş dönemine rastlar. İlk kitabından yedi yıl sonra yayımladığı Dirlik Düzenlik’ te (1954) kendisine özgü bir şiir evreni kurduğu görüldü. Sürekli yazan, yayımlayan bir şair olarak otuz yıla yakın bir süre ilgileri hep üstünde tuttu, şiirlerinin yanı sıra şiir üzerine yazdıkları, söyledikleriyle de tartışmalara neden oldu.

1957’de yayımlanan Yerçekimli Karanfil adlı kitabıyla 1958 Yeditepe Şiir Armağını’nı; 1976′ da yayımlanan Ben Ruhi Bey Nasılım adlı kitabıyla 1977 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, 1981′ de bütün şiirlerini bir araya getiren Yeniden adlı kitabıyla da 1982 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı.,

Şiirlerinde bireyin arayışlarını, umutsuzluklarını, uyumsuzluğa varan yaşam ilişkilerini yansıtmaya çalıştı. Çevresindeki insanların yaşayışlarını etkileyecek, dünyaya bakışlarını değiştirecek bir şiirin aranışı içinde, kapalı bir imge anlayışına yaslanan, bu yüzden yadırganan, “anlamsız” diye nitelenen yapıtlar verdi.

Gerçi şiirselliği düşüncenin alaca bölgelerinde ararken kapalı söyleyişlerin sınırında dolaşıyordu, ama kesinlikle anlamsızlıktan yana değildi. Tersine şiirlerinde anlatmaya, hatta öykülemeye büyük yer veriyor, düzyazı olanaklarından, oyunlardan, konuşmalardan bol bol yararlanıyordu. Çağdaş şiir akımlarındaki gelişmelerle birlikte, yazdıklarının büyük oranda aydınlığa çıktığı görülerek bir düşünce şairi olarak nitelendi.

Eserleri;

İkindi Üstü (1947)
Dirlik- Düzenlik (1954)
Yerçekimli Karanfil (1957)
Umutsuzlar Parkı (1958)
Petrol (1959)
Nerde Antigone (1961)
Tragedyalar (1964)
Çağrılmayan Yakup (1966)
Kirli Ağustos (1970)
Sonrası Kalır (1974)
Ben Ruhi Bey Nasılım? (1976)
Sevda ile Sevgi (1977)
Şairin Seyir Defteri (1980)
Yeniden (1981,toplu şiirler)
Bezik Oynayan Kadınlar (1982)
İlkyaz Şikâyetçileri (1984)
Oteller Kenti (1985)
Gül Dönüyor Avucumda (1987,ölümünden sonra)

Ödülleri:

1958 Yeditepe Şiir Armağanı
1977 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü
1982 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü

Paylaşın

Ece Ayhan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1931 yılında Muğla’nın Datça İlçesinde dünyaya gelen Ece Ayhan, 13 Temmuz 2002 günü İzmir Büyükşehir Belediyesi Gürçeşme Huzurevi`nde hayata veda etti. Tam adı Ece Ayhan Çağlar’dır. Ailesinin asıl memleketi ise Çanakkale’nin Eceabat ilçesine bağlı Yalova Köyü’dür.

Haber Merkezi / 1940 yılında Çanakkale’den ailesiyle beraber İstanbul’a göç eden Ayhan Hırkaişerif İlkokulu, Zeyrek Ortaokulu ve İstanbul Atatürk Lisesi’nde okudu. Yükseköğrenimini Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde tamamladı. Gürün, Alaca, Çardak kaymakamlığında bulundu. Mesleğinden ayrılarak İstanbul’a geldi.

Meydan Larousse Ansiklopedisi’nde çevirmenlik yaptı, çeşitli yayInevlerinde redaktörlük ve editörlükle ugraştı, Türk Sinematek Derneği’nde çalıştı. İsviçre’ye giden şair, burada beyin ameliyati geçirdi ve üç yil tedavi gördü ve dönüşünde Çanakkale’ye yerleşti.

İlk şiiri Türk Dili dergisinde yayımlandı. Türk Dili, Varlık, Yenilik dergilerinde çıkan birkaç şiirinden sonra, Seçilmiş Hikâyeler, Pazar Postası, A, Yeditepe dergilerinde yazdı. Günümüz Türk şiirinin “modern ustalarından biri” olarak adlandırılan şair, ilk şiirlerinden itibaren oluşturduğu kendine özgü dille dikkati çekti “İkinci Yeni” tanımı yerine “Sivil Şiir”i önerdi ve kullandı.

Ece Ayhan’ın, Cemal Süreya, Sezai Karakoç, Turgut Uyar, Edip Cansever, bir önceki kuşaktan İlhan Berk, o dönemler Garip’in gündelik ve ironik anlayışını terk edip sürrealizme ve daha yoğun bir anlayışa yönelen O. Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte rolü büyüktür. Böylece İkinci Yeni adını alan akım ortaya çıkmıştır. Ece Ayhan’ın ilk yapıtının çağrıştırdığı başka bir yazar da Sait Faik Abasıyanık’tır.

Yaşanılan zamanla geçmiş arasında, düşle gerçek arasında sıkışıp kalmaktan yorgun düşmüş ömrü boyunca bu ikili yaşamdan ötürü gerçekten birtakım belâları yüklenmiş gibi, topluma, doğaya, evrene bakarken iyilik, güzellik, açıklık, yaratıcılık, iyimserlik, umut gibi insanın bir yönünde varolduğu yadsınamayan kavramlarla bir ilinti kurmadı.

1980’den sonraki kitaplarında, yeni açılımlar deneyerek topluma, insanlara bakarken, kendi halinden başkalarının haline yönelişlerinde kurmaya çalıştığı dille şiirin daha önceki evrelerinden “esasta” ayrılarak bu evreleri sert eleştirilerle karşılayanları biraz da haklı çıkaran eğilimler taşıdı.

Ece Ayhan ilk şiirleriyle birlikte eleştirmenlerin ve genel olarak şiir okurlarının ilgisini çekmiş, İkinci Yeni akımının en çok tartışma yaratan şairlerinden biri olmuştur. 1960’lı yılların başından itibaren yenilikçi ve genç şair kuşaklarını, özellikle Devlet ve Tabiat adlı kitabıyla, derin bir biçimde etkilemiştir.

Eserleri;

Kınar Hanımın Denizleri (1959)
Bakışsız Bir Kedi Kara (1965)
Ortodoksluklar (1968)
Devlet ve Tabiat (1973)
Yort Savul (Tüm Şiirleri, 1977)
Zambaklı Padişah (1981)
Çok Eski Adıyladır (1982)
Defterler (Anılar, 1981)
Yalnız Kardeşçe (Söyleşi, 1984)
Kolsuz Bir Hattat (1987)
Sivil Şiirler (Yazı, Söyleşi, Hikâye, Şiir, 1993)
Son Şiirler (1993)
Bütün Yort Savullar (Toplu Şiirler, 1994)
Aynalı Denemeler (Deneme, 1995)
Dipyazılar (Deneme, 1996)
Mor Ötesi Requiem (Anlatı, 1997)
Başıbozuk Günceler (1997)
Sivil Denemeler (1998)

Paylaşın

Ebubekir Eroğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Ocak 1950 yılında Malatya dünyaya gelen Ebubekir Eroğlu, Yeşilyurt Merkez İlkokulunda ve Yeşilyurt Ortaokulunda (1956-64) okudu. Malatya Lisesini bitirdi (1968). İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (1975) mezunu. 1977’den itibaren İstanbul’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında iş müfettişi olarak görev yaptı.

Haber Merkezi / Ankara Üniversitesinde Avrupa Topluluğu eğitimine katıldı, eğitim döneminin sonunda “Topluluk Hukuku ve ‘Doğrudan Uygulanabilirlik’ Kavramı” adlı çalışmasını bitirdi (1988-89). Başmüfettiş oldu (1991). 2004’te Başbakanlık danışmanlığına getirildi.

1965’te Yeni Adım dergisinde ilk şiirinin çıkışından sonra, Diriliş dergisinde yayımladığı şiirlerle edebiyat dünyasına girdi (1969). Şiir, deneme, inceleme ve eleştiri yazıları Diriliş (1969-79), Edebiyat (1972-73), Yeni Devir (1977-78), Yönelişler (1981-85 ve 1990), Yeni Şafak (1996), Zaman (1986-87, 1992-2001), Gergedan (1987-88), Yedi İklim, Kitap-lık gazete ve dergilerinde yer aldı. İki arkadaşıyla birlikte Nisan 1981’de Yönelişler dergisini kurdu ve bu derginin (1981-85 ve 1990) yayın yönetmenliğini yaptı. Kayıpların Şarkısı adlı kitabıyla şiir dalında Türkiye Yazarlar Birliği Ödülünü (1984), Modern Türk Şiirinin Doğası kitabı ile aynı kuruluşun deneme dalındaki ödülünü (1993) aldı. Şiirlerinden kimi örnekler İngilizceye ve Fransızcaya çevrildi.

 İlk kitabı olan Kuşluk Saatleri’nde çağımıza özgü bir tedirginliğin yansıdığı, romantik ve kapalı bir şiirin örneğini verirken, Yirmidört Şiir ve Şahitsiz Vakitler’de ustalık dönemi şiirlerini yayımladı. Bu verimleriyle çağdaş Türk şiirinde imgeye dayalı şiir geleneğinin yenilenerek sürdürülmesine katkı sağlayan isimlerden biri oldu. Tasavvuftan ve modern öncesi kültürlerden beslendi. Ülkü Tamer’in “kendi mitologyasını yaratmış şair” diye nitelediği Eroğlu’nun şiirinin modern yanı, Muhsin Macit’e göre, “Klasik şiirimizle çağını yansıtan şiiri kurgulama”sındandır. Muhsin Macit Berzah’taki şiirlerin üç kaynaktan beslendiğini ifade eder: 1. Kısakürek, Karakoç, Zarifoğlu çizgisi. 2. Yeats, Pound, Eliot gibi Anglo-Sakson kökenli şairlerin çizgisi ile mistik Türk şiirinin buluştuğu nokta. 3. Yunus, Nesimî, Fuzulî, Şeyh Galib çizgisi.

Eroğlu, denemelerinde değerlerin ifadesine dayanan teorik yaklaşımını, edebi bilgiyle derinleştirdi. Modern Türk Şiirinin Doğası adlı kitabında, modern şiir dilinin niteliği ve Türk şiirinin modern dönemi hakkında özgün değerlendirmeler yaptıktan başka, modern öncesi şiirin bu dönemdeki yerine ilişkin belirlemelerde bulundu.

Düşünce yazılarında toplumsal değişimleri medeniyet bağlamında açıklamaya girişen Eroğlu, yalnızca görünümleri çözümlemekle yetinmeyip oluşum süreçlerine dikkat çeken bir üslubu benimsedi. Kimlik, kültürel yenilenme, eski kültürlerle barışık bir demokratik toplum, bireyin yaşadığı metafizik gerilim, değerlerin temsilcisi olarak günlük hayat vb. temel kaygılar olarak bu yazıların genel çerçevesini verir. Yenileme Bilinci, bu alanda ilk önemli kitabıdır.

“Berzah beni yaraladı, çünkü birden büyük bir yalnızlıkla dolu buldum kendimi. Sanki bir başka dille konuşuyormuşuz gibi geldi. Bir adadaydı sanki, bir başına yaşıyordu. Bu yalnızlık dayanılır şey değildi. Oysa şimdiye değin İslâmcı diye bildiğim şairlerde böyle bir yabancılık duymamıştım. Ne Arif Ay, ne Nuri Pakdil’in dünyası, ne de Türkçesinin bunca yabancılığına karşın Ali Günvar, biraz da bizim Bayrıl batmadı bana. Okurken böyle bir yalnızlıkla çarpıldım.”

“Yirmidört şiir, Eroğlu’nun metafizik içinde akınlar yaptığı son birkaç yılda yazılmış yirmi dört şiirin bir toplamıdır. Şiirler, doğanın gizemlerini, insan ruhunun muammasını ve kaderin garipliklerini keşfe çıkıyor. Tarzı, Eroğlu’nun şiirsel persona’sının temel belirleyicilerinden biri olan neo-romantik biçimde kalmak yönünde. Onun lirik biçimlemelerinde antik bir kutsal metnin ihtişamı var. Büyüye yeni bir pâye veriyor. Kendisinin günahı ve masumluk hakkındaki mütalaalarında olduğu gibi, doğa içinde insanı, kendi içindeki ve dışındaki daha yüce ve bir güce olan iştiyakı içinde ruhu yüceltmektedir. Her ne kadar fiilen, Tanrı’ya gönderme yapmasa da kişi, her şiirde ilâhi fısıltılar işitiyor.”

Eserleri;

Şiir; Kuşluk Saatleri (1974), Kayıpların Şarkısı (1984), Yirmidört Şiir (1991), Şahitsiz Vakitler (1998), Berzah (2001), Sınır Taşı (2006).

Deneme – İnceleme: Sezai Karakoç’un Şiiri (1981), Yenileme Bilinci (1988), Sevap Defteri (1992), Modern Türk Şiirinin Doğası (1993), Necip Fazıl Kısakürek-Seçmeler (1993), Sabit ve Değişken (1995), Muğlak Ölçekli Harita (1997), Kelimeler Çınladıkça (1997), Hayat Mükemmel Değil (2000), Salınımlar (2005).

Sadeleştirme: Genel Çizgileriyle İslâm (Babanzade Ahmed Naim’den, 1975), Allah’ı İnkâr Etmek Mümkün mü? (Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi’den, 1977).

(Kaynak: biyografya.com)

Paylaşın

Fuzuli Kimdir? Hayatı, Eserleri

Kesin olmamakla birlikte 1480’de Irak sınırları içinde olan Kerbela’da dünyaya gelen Fuzuli, yoksullık içinde yaşamış ve 1556 veba salgınında hayatını kaybetmiştir. Azeri asıllı Türk divan şairi olan Fuzuli’nin asıl adı Mehmet oğlu Süleyman’dır.

Haber Merkezi / Öğrenimi ve gençlik yılları hakkında fazla bilgi yoktur. Yapıtlarına bakıldığında iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır. Dil, İslami konular ve tıp alanında oldukça bilgili olduğu anlaşılmaktadır.

Irak Safavi’lere bağlı iken Hz. Ali’nin Necef’’teki mezarına hizmet ettiği ve  Safevi hükümdarlarına şiirler sunduğu karşılığında aylık bağlandığı, Bağdat’ın Kanuni tarafından alınmasından sonnra ise Kanuniye kasideler sunduğu ve aylık bağlandığı söylenmektedir. Fuzuli, Şikayet namesinde bu aylıkları almadığından yakınır.

İyi şiirin bilgiyle yazılacağına inanan Fuzûlî, divan şiirinin özelliği olan söz sanatlarını çok ustaca kullanmış, anlam zenginliği olan, süslü ve zengin bir şiir dili oluşturmuştur. Dili, döneminin şairlerine göre daha  sade, anlaşılır bir Türkçe’dir.

Onun için İran şiirinden Hafız, Türk şiirinden ise Nesimi ve Nevai çizgisinin kemale ermiş hali denmektedir. Kendisinden sonra gelen Divan şairleri üzerinde etkisi büyüktür. Sadece Anadolu Türkçe’si ile yazan şairleri değil, Azeri ve Çağatay lehçeleriyle yazan şairleri de etkilemiştir.

Yazın dili olarak Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça’yı da kullanan Fuzuli, Türkçe divanındaki şiirlerini Azeri lehçesi ile yazılmıştır. Din dışı konuları, genellikle de aşk konusunu ele almıştır. Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır. Leyla ve Mecnun mesnevisi aynı konuda, değişik dillerde yazılmış da dahil, en iyi mesnevilerden biridir.

Eserleri;

Hadikatü’s-Süeda (1837, Kerbela olayını anlatan düzyazı)
Türkçe Divan (1838, 1958)
Sıhhat u Maraz (1940, tıp bilgileri)
Enis’ül-Kalb (1944)
Fuzûlî’nin Mektupları (1948)
Terceme-i Hadis-i Erbain (1951)
Leyla vü Mecnun (3 bin 96 beyitlik mesnevi)
Rind ü Zahid (1956)
Beng ü Bade (1956, 444 beyitlik Türkçe mesnevi)
Arapça Divan (1958)
Matlau’l İtikad (1962)
Heft Cam (tasavvuf içerikli, 327 beyitlik Farsça mesnevi)
Saki name(tasavvuf içerikli mesnevisidir)
Şikayetnãme(nesir türündedir)

Paylaşın

Fitnat Hanım Kimdir? Hayatı, Eserleri

1842 yılında Trabzon’da dünyaya gelen Fitnat Hanım, 1909 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetti. Ordu kazasının Aybastı nahiyesinden olan Canikli Hazînedâr-zâde Süleymân Paşa sülalesindendir. Trabzon valisi Ordulu Hazînedâr-zâde vezir Abdullah Paşa’nın kızıdır. Hazînedâr-zâde sanıyla tanındı. Abdullah Paşa aslen Ordulu olduğu için Ordulular Fıtnat Hanım’ı hep kendi hemşehrileri saymışlardır.

Haber Merkezi / Ordulu Ozanlar adlı esere göre “Fıtnat Hanım’ın annesi ünlü bir Çerkez beyinin kızı olan Sapcan Hanım’dır. Ahmed Paşa ile evlendikten sonra adı Emine olarak değiştirilmiş, aile arasında hep Çerkez Hanım diye anılmıştır”. Ahmed Paşa ölünce Fıtnat Hanım’ın annesi yine Trabzon valisi olan kayınbiraderi Osman Paşa ile evlendirilmiştir. Fıtnat Hanım’ı büyütüp yetiştiren Osman Paşa’dır. Yani Osman Paşa Fıtnat Hanım’ın üvey babasıdır, öz babası ise Abdullah Paşa’dır. Osmanlı Müellifleri’nde “Uzun müddet Trabzon valiliğinde bulunmuş olan Hazînedâr-zâde Osman Paşa’nın kethudası Ahmed Paşa’nın kızıdır” şeklinde farklı bir bilgi verilmiştir ki bu bilgi yanlıştır.

Meşâhîrü’n-Nisâ’da da babasının adı Ahmed Paşa olarak verilmektedir. Henüz üç yaşlarındayken 1261/1845 senesinde babası ile İstanbul’a geldi. Şâir Hanımlarımız adlı eserde de babasının adının Ahmed Paşa olduğu ve beş yaşındayken İstanbul’a gittiği belirtiliyor. Fıtnat Hanım’ın eğitimine itina gösterildi. Mekteb-i Rüşdî hocalarından Fındık Hâfız Efendi’den Kur’ân-ı Kerîm, Hoca Latif Efendi’den Arapça ve Farsça, esbak Mısır Mollası Hoca Şâkir Efendi’den Dîvân-ı Hâfız okudu. Erzurumlu Osman Efendi’den hatt-ı sülüs meşkederek icazet aldı. Ketebeden Ali Şâkir Efendi’den de hatt-ı rik’a meşketti, ayrıca inşa konusunda da ondan ders aldı. Edhem Pertev Paşa da, Fıtnat Hanım’ın babası Abdullah Paşa’nın kâtiplik hizmetinde bulunduğu sırada Fıtnat Hanım’a şiir ve inşa dersleri vermişti.

Üç yaşlarındayken İstanbul’a geldiği bilinen Fıtnat Hanım’ın tahsili konusunda da Osmanlı Müellifleri’nde farklı bir bilgi vardır. Şöyle deniliyor: “İlk bilgilerini Trabzon’da almış, tahsilini İstanbul’da tamamlamıştır”. Henüz çok küçük yaşta iken evlendirildi. Eğitim ve öğrenimine devam etmesini çok arzulayan annesi sayesinde evlendikten sonra da tahsiline devam etti. Eşi ile uyuşamadığından ve onun kıskançlıklarından dolayı bir süre sonra ayrıldı. Çok zeki olduğu kadar müstesna bir güzelliğe de sahip olan Fıtnat Hanım’ın Süleyman Nazîf’e bu konuda şunları söylediğini İbnü’l-Emin naklediyor: “İlk eşim beni o kadar kıskanırdı ki güzel giyinmekten, şiir yazıp okumaktan beni menetmişti. Hatta “Kirpiklerinin uzunluğu gözlerine pek çok letâfet veriyor” diye kirpiklerimi keserdi. Onun yasaklamalarıyla şiirde eski kuvvetim kalmadı. Beni şiir söylemekten, edebiyatla ilgilenmekten, kitap okumaktan menettiği için doğuştan gelen şiir yeteneğimi boğa boğa öldürdü”.

Fıtnat Hanım, edebiyattan menedilince yaratılışındaki sanat ihtiyacını mükemmel bir şekilde öğrendiği hattatlıkla tatmin etmeye çalışmış ve çok nefis bir de Kur’ân-ı Kerîm yazmış, bunu da Süleyman Nazîf bizzat görmüş ve “cidden bir sanat eseri” hükmünü vermişti. Daha sonra Bahriye Nezâreti mektupçusu ve Dâmad Ferid Paşa’nın amcası olan Mehmed Ali Efendi ile evlendirildi. Süleyman Nazîf’e göre Fıtnat Hanım, ömrünün son günlerinde altmış yaşlarındayken Bursa’ya gelmişti ve Süleyman Nazîf onunla defalarca görüşmüştü.

Fıtnat Hanım’ın henüz on sekiz yaşında iken yazdığı gazeller edebiyat çevrelerinde beğenildi. Kaynaklar onun üslubunun yüksekliğinden, nesirde başarılı olduğundan, özellikle gazel, tahmis, tesdis, na’t ve mersiye yazmayı tercih ettiğinden bahsederler. Yine kaynaklarda müretteb bir Dîvân’ı olduğundan söz edilirse de günümüze ancak birkaç parça şiiri gelebilmiştir. Yazdığı söylenen nesir türündeki örneklere de rastlanamamıştır. Fıtnat Hanım, divan edebiyatı tarzında şiir yazan kadın şairlerin önde gelenlerinden biriydi.

İşlek bir zekânın, ince bir duygunun sahibi idi. Meşâhirü’n-Nisâ’da Fıtnat Hanım’ın edebî yönü hakkında şunlar söyleniyor: “Manzum ve mensur birçok edebî eseri olduğu malum olup fevkalade ferâset ve fetânetleri gereğince felsefi ve fikrî meseleler hakkında kılı kırk yararcasına yaptığı muhakemeleri bu işten anlayanları ve genel olarak diğer insanları hayrete düşürecek derecededir. Fıtnat Hanım’ın Râgıb Paşa ve kendisinden önce yaşamış olan meşhur Fıtnat Hanım ile diğer şair ve ediplerin eserlerini tahmis ve tesdis yolunda birçok şiiri, na’t ve mersiye tarzında başka eserleri varsa da onlara ulaşılamamıştır”. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Filiz Özdem Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Temmuz 1965 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Filiz Özdem, İtalyan Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünü bitirdi. Aynı bölümde yüksek lisans programına devam etti.

Haber Merkezi / Çeşitli dergi ve gazetelerde şiir ve yazılarının yanı sıra yorumlayıcı sanat metinleri ve çevirileri yayımlandı. Türkiye’deki bazı şehirler üzerine kapsamlı monografiler yazdı. Pek çok İtalyan yazarın çeşitli kitaplarını çevirerek edebiyatımıza kazandırdı. Yapı Kredi Yayınları editörlüğü görevinden emekli olduktan sonra Bodrum’a yerleşti.

Filiz Özdem, okurlarının karşısına ilk olarak Maltepe Sanat Galerisi Yayınlarından çıkan Saydam ve Seyirci (1999) adlı şiir kitabıyla çıktı. Ardından sırasıyla çıkardığı Korku Benim Sahibim (2007), Düş Hırkası (2009), Yalan Sureleri (2010), Rüya Bekleyen Adam (2013) ve Aşk Meçhule Yürür (2015) adlı romanları yayımlandı. Çocuk ve ilk gençlik edebiyatı sahalarında kaleme aldığı eserleriyle de çocuk okurlarla buluştu.

Özdem’in Kitap Kurtları İçin serisinden Hayvanlar Âlemi Doğadaki Dostlarımız (2010), Kuşlar Bize Neler Söyler (2010) ve Tavşan Dağa Küserse, Kaplumbağa Koşarsa (2011), Pirenin Yorganı, Karıncanın Rüyası (2011), Eşek Dersem Çık, Keçi Dersem Kaç (2012) ve Kedinin Kanadı Olsa (2013) adlı eserleri ile hayvanlar âlemi hakkında ilgi çekici detayları ele aldı. Bu eserler hayvan adlarını içeren atasözü ve deyimlerin ortaya çıkış hikâyelerine, efsanelere yer veren; geleneksel ansiklopedicilik anlayışından uzak bir inceleme serisidir.

Özdem, çocuk edebiyatının bir ders kitabı niteliğinde olmaması gerektiği konusundaki vurgusuyla dikkat çeker. Dış dünyanın kitaplarda çizildiği gibi ideal bir dünya olmadığına değinen yazara göre çocuğun dünyayı tanıması, onun kitaplarda da iyiye olduğu kadar kötüye de rastlamasıyla başlar. Özdem, romanlarında aidiyet, kimlik, yalnızlık, ölüm gibi konuları ele alırken de zengin bir dil tercih eder.

Paylaşın