Ercan Y. Yılmaz, Kimdir? Hayatı, Eserleri

1982 yılında Batman’da dünyaya gelen Ercan Y. Yılmaz, Kafkas Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde okudu. 

Haber Merkezi / Edebiyatla ilgilenen Yılmaz; Beyazı Kirli öyküsüyle 2009 Gila Kohen Öykü Ödülü, bu öyküyü de içeren On Üç Sıfır Sıfır adlı kitabıyla 2015 Necati Cumalı Öykü Ödülü, yazıp yönettiği Vitrin adlı filmiyle 2011 İstanbul Kısa Filmciler Derneği’nin En İyi Film Ödülü, 2010 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü ve 2012 Arkadaş Z. Özger Şiir Özel Ödülü gibi ödüllere layık görüldü. 2010’da Yaşar Nabi Nayır Öykü Ödülleri’nde dikkate değer bulundu. Uluslararası sergi ve seçkilerde görsel şiir çalışmaları yer aldı. 2016’da Biraz Dolaşacağım adlı Kürtçe öykü seçkisini yayıma hazırladı. Askıda Öykü ve Öykü Gazetesi gibi süreli yayınlar çıkardı.

Ercan Y. Yılmaz’ın şiirleri Yürüyen Siyah (2013) adlı kitapta toplanmıştır. Yazarın ilk romanı Sahir (2016) kurak, sessiz bir Doğu kasabasında geçen olaylara dayanmaktadır. Birbirinden renkli karakterleri, ustaca yazılmış diyalogları ve mizahla yoğurulmuş iç öyküleriyle Sahir, modern bir romandır. O Öyle Olmadı (2014), başkişisi Bünyamin ekseninde özlemin, kavuşamamanın, bekleyişin ve kaybedişin öyküsünün anlatıldığı romandır. Şahin, romanı şu cümlelerle değerlendirmiştir: “O Öyle Olmadı, sağlam kurgusuyla ve tutarlı alt yapısıyla keyifli bir okuma sunan, başlıca işlevi olan estetiği okura hissettirmeyi bilen bir metin. O Öyle Olmadı, ilk sayfalarında büyülü bir diyardan selamlıyor sanki okuru. Bünyamin’in çocukluğu ile başlayan ve Bünyamin’in çocuk algısıyla aktarılan sahneler, alıştığımız gerçekliğin bir kırılması gibi sanki.”

Şafak ise Ercan Y. Yılmaz’ın çocukluğunu ve gençliğini kurguya dâhil ettiği romanın otobiyografik özellikler taşıdığına dikkat çekmiştir. Ercan Y. Yılmaz, 2015 Necati Cumalı Öykü Ödülü’ne değer görülen ilk öykü kitabı On Üç Sıfır Sıfır’da, matruşka bebekler gibi iç içe giren, içine girdikçe dışa açılan hikâyeler anlatmaktadır. Çocukluk, kadınlık, yoksulluk ve yoksunluk hâllerinden nesnelerin dillendiği evrenlere geçen Yılmaz, öykülerinde; ilk kitabını eline alacak olmanın heyecanıyla saniyelerin pençesine düşen genç yazarları, küçük ve kalabalık evlerde yaşayanları, odası yastığından ibaret kocaman yürekli çocukları, gurbetteki babaları ve kayıpları ele almıştır. Ercan Y. Yılmaz’ın kişileri, politik olanla kişisel olanın birlikte raks ettiği o müphem ve can alıcı perdede canlanmaktadır. Yazarın öyküleri ayrıca İtalyanca ve Fransızcaya da çevrilmiştir.

Paylaşın

Eray Canberk Kimdir? Hayatı, Eserleri

14 Kasım 1940 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Eray Canberk’in tam adı Mehmet Eray Canberk. Akay Tekhan, Aydın Ergü, Gülsüm Talay, Güngör Songür, Işık Horasanlı, Mehmet Eray, Mehmet Tuncay adlarını da kullandı.

Haber Merkezi / Haydarpaşa Lisesi (1958), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi (Yüksek Öğretmen Okulu) Fransız Filolojisi (1964) mezunu. 1964-68 arasında serbest çevirmenlik yaptı. Bir süre ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra yayımcılığa başladı.

1968-69 May Yayınlarında yayın yönetmenliği, 1969-75 arasında Safaköy, Sakarya Cevizli ilkokullarında öğretmenlik, 1976-82 arasında yayıncılık, 1982-88 arasında Habora Kitabevi, May Yayınları, Hürriyet gazetesi, Gözlem Yayınları, Yılgör Basın Yayın Dağıtım, Arkadaş Makine Kimya, Grolier, Ar Basın Yayında çevirmen yazarlık, sözlük ve ansiklopedi madde yazarlığı yaptı. Afşar Timuçin’le kurduğu Kavram Yayınevi’ni yönetti. Çeşitli genel kültür ve edebiyat ansiklopedilerinde biyografisi yer aldı. Türkiye Yazarlar Sendikası üyesidir.

Eserleri;

Şiir; Kuytu Sularda (1969, yeni şiirleriyle 1979), Yüreğin Burkulduğu Zaman (1983), Eskimiş Yalnızlığa (toplu şiirleri, 1992), Ebrular (1997), Kuytu Sularda Zaman (seçme şiirler, 2006).

Deneme, eleştiri, antoloji; Şiir ve Şair Üzerine Aykırı Düşünceler (1992).

Derleme; Çağdaş Vietnam Şiiri (1967), Sevda Türküleri (1982), Türk Yazınından Seçilmiş Yergi Şiirleri (1993), Dünya Aşk Şiirleri Antolojisi (1994), Yürek ki Paramparça (C. Süreya’nın çeviri şiirleri, 1995), Çağdaş Çin Şiiri (1996), Çağdaş Türk Edebiyatından 199 Şairden 199 Şiir (M. Celâl ile, 1998), Çağdaş Dünya Şiiri (C. Çapan, E. Alova ile, 1998), Nobelli Şairler Antolojisi (2000).

Çeviri; Şeytan ve Yüce Tanrı (1964) – Gizlilik (J. P. Sartre’dan; daha sonra Duvar ve Bir Şefin Çocukluğu adlarıyla, 1967), Şiirler (Mao Çe Tung’dan, 1966), Dört Yüz Darbe (M. Mousey-F. Truffaut’dan, 1967), Yaşlılık (S. de Beauvoir’dan, O. Canberk ve M. A. Kayabel ile, 1970), Pardayanlar (M. Zévaco’dan, 1971), Patrona Bir Paket Kadın (A. Buchwald’dan, 1973), Davulcular (R. Zimnik’ten, 1975), Bizim Sınıf (1978) – Oburiks ve Şirketi (1997) (Goscinny’den), Brahms’ı Sever misiniz? (F. Sagan’dan, 1977), Piç (V. Leduc’ten, H. Demirhan ile, 1977), Küçük Trampetçi (A. Gaydar’den, 1978), Geleceğin Hikâyeleri (J. London’dan, 1981), Yaşlı Adam ve Deniz (E. Hemingway’den, 1981), Seçme Şiirler (A. Machado, A. Özer ve V. Başaran ile, 1994), Büyük Sahtekârlar (1994) – Karşı Ansiklopedi (Cavanna’dan), Seni Öylesine Düşledim-Seçmeler (R. Desnos’dan, 1994), Seçmeler (1995) – Kesintisiz Şiir (1997, P. Eluard’dan), Honoré de Balzac (1996) – Hemingway-Leoparın Ölümü (1996, J. Dufaux’dan), Mozart ve Cazanova (1996) – Gauguin ve Van Gogh (1996, D. Matena’dan), Red’in Çocukluğu (J. Léturgie’den, 1998), Devenin Söylediği (T. B. Jelloun’dan), Japon Efsaneleri (F. Challaye’den).

“Ayrılık türküleri”

doğduğum yerden kopup
doyduğum yere vardım
her şeyimi unutup
yarama tütün sardım

selam benden eşe dosta
karım yorgun oğlum hasta

sızlayarak kapandı
görünürdeki yara
gurbet yeni dert açtı
acı kattı acıma

turna değil yardan haber getiren
heves değil beni sizden ayıran

hemşeriyiz belki de
özlemimiz de yanı
gelmişiz yaban ele
alın teri kolay mı

beyaz mendil sıla gibi koynumda
işsizliğin zalim ipi boynumda

“Ebrular”

107.

Özlem ateşiyle
dağlanan yürekti.
Sağaldığı suda
(can bulduğu)
kavrulmak neyin nesi?

108.

Gelir yer eder, birden,
oysa ne kadar uzaktı,
geçmişte, dip köşede,
-ölümlerden ölüm beğen-

109.

-Güz yakın.
-Evet! Yarın değil, öbür gün!
-Belki daha da yakın!
-Evet… İçimizde!

“İçten içe”

sevdam seni durmadan
can evinde yeşertir
çiçekçe ve çocukça
sıralı sırasız ikide bir

nice yıkım nice ılgar
geçer iz bırakarak
nice geç kalmış bahar
acımıza eklenir

çocukları da alan
ölüm sıra beklemez
yara üstten kapanır
sızı içerden dinmez

ölüm yıkım ve sevda
yaşamakla başa baş
başlangıç belli belirsiz
bitim belirli nokta

Paylaşın

Enver Topaloğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

26 Şubat 1963 yılında Ordu’da dünyaya gelen Enver Topaloğlu, ilkokul, ortaokul ve lise eğitimini Ordu’da tamamladıktan sonra, Marmara Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde başladığı yüksek öğrenimini yarıda bıraktı.

Haber Merkezi / 1993 yılından itibaren Cumhuriyet gazetesinde düzeltmen olarak çalıştı. İlk şiirleri 1993’den itibaren Yarın, Göçebe, Defter, Varlık, Sombahar, vb. dergilerde yayımlandı. Pervaneler Kadar adlı dosyasıyla 2002 Orhon Murat Arıburnu Şiir Ödülünü aldı. İlk epistemolojik kitabı Yakamoz ve Tebessüm’dür.

Bu ilk kitap ve ardından gelen Kristal Kral, Divane ve Aşk Kayıtları adlı kitaplarında şair, kendimiz de dâhil olmak üzere dünyayı algılayış biçimimizin, dünyayı tecrübe etme yöntemlerimiz tarafından belirlendiği düşüncesini ifade etmektedir. Topaloğlu’nun Nazire’si didaktik bir şiirdir ve ifadenin yaşam hakkındaki genel gerçekler olarak “yüz” değerlerinden alınmalarını amaçlamaktadır.

Enver Topaloğlu, kendisi hakkında şu ifadeleri kullanır; Darbeyle başka bir hayat, başka bir dünya isteyen toplum kesimlerinin üstüne kopkoyu bir karanlığın çöktüğü yıllarda dilsiz kalmaya karşı koyuş imkânı olarak başlayan arayış sürecinde şiirle buluştum diyebilirim.

Umutsuzluk değilse de mutsuzluk, tedirginlik, belirsizlik, daha da önemlisi baskı ve yasakların bütün katılığıyla egemen olduğu yıllara rastlıyor bende şiir tohumlarının atıldığı, ilk filizlerin oluştuğu süreç. Her şairde, şiire yöneldiği dönemde oluşan toplumsal ve kültürel etkinin, yazmayı sürdürdüğü sonraki yıllarda da devam etmesinin kaçınılmaz olduğu kanısındayım. Onun için bunları ifade etme gereği duydum.

“Gümüş örtü”

karakışa dipnot koydu kar
hayat küçüldü

umudun tarifi olarak kalmasını beklerken sabahın
acının başkenti ilan edilmesine kim sevinebilir

karakışa dipnot koydu kar
tanığım öldü dün
esrar mezarlığına gömüldü sır
tabutunu almaya
kılıksız birkaç fısıltı
– rüzgarın adamlarıyız dediler
kınsız bir boyaynasının arka yüzü geldi

karakışa dipnot koydu kar
uyardım
tören yapılmadı

kim bilir kimin reddettiği
özlemin boyunbağı flütündeki ülfet
yalnızlığın yırtık eldivenieri
karakışa dipnot koydu kar

bugün yine çok çalıştım
okudum
yazdım
üstÜm başım sözcük tozu

aşkla oldum aşkla varım

beni eve götür sevgilim

“Maça beyi”

I / AÇIK SÖZ AÇIK SIZI
yok yapacağı bir şey meleklerin bile
söyleyeceğim
söylemesem
şüpheliler arasında soluyan her şey
yabancı gider
yalnızlık buruşur
renkler üşür
değil ortancalar
kuşlar bile iftiraya uğrar
yağmur diner fakat
akıp giden ömür alaycıdır
bana de ki bulvarları ansızın bastıran tipilerle harcanan sendin
yoktun çokuluslu dillerin üşüdüğü nice akşamüstüydü yokluğun
bana de ki ceketimin omzunda bıraktığı izleri soluktun
bir lekeyi gösteren parmağın heyecanlanmaması ne demek
bilmeyecektim belki de
hiç ne demek
kösnül sırların avuçlarımda yağmura dönüşmesi değil
işte gerçek diye ittiğin uçuruma dökülenin sesiydim
karıncalandı uzattığın el
yüzümde yuvarlanan nar paramparça
şimdi direnen
dövüşen sözlerin barikatlarını
kanatlarımı istiyorlar
aynayı silince gerçek
ölümüdür gerçeğin
sönmüş yıldızların yasını
kalabalık sokakların sessizliğini istiyorlar
rüzgâr köşe bucak iskeletini sürüklüyor tanrının
bu uğultu bu gürültü ondan
bana de ki yanılıyorsun
de ki akıp giden ölüm alaycı olamaz
şüpheliler arasında değil hiç kimse

Paylaşın

Enver Gökçe Kimdir? Hayatı, Eserleri

1920 yılında Erzincan’ın Kemaliye İlçesine bağlı Çit Köyünde dünyaya gelen Enver Gökçe, 19 Kasım 1981’de vefat etmiştir. Şairin, Yaşar Kemal’in bir konuşma yaptığı cenazesi, Hacıbayram Veli Camii’nde kılınan namazın ardından Ankara Karşıyaka Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Haber Merkezi / Annesinin adı Hanife, babasınınki Mehmet’tir. Bir kardeşi olan şairin ablasının adı ise Hatice’dir. “Enver Gökçe çok küçük yaşta babasını kaybetmiştir. Ağır bir hastalığa yakalanan baba, Mehmet, tedavi için gittiği İstanbul’dan bir daha dönemez. Beş ya da altı yaşlarındayken, bir çelik çomak oyunu esnasında Enver’in bir gözü zedelenir. O günün koşullarında göz tedavi edilemez, altı ay boyunca akar. Sonuçta Enver, bu gözünü kaybeder.

Göz çukuru 1929 yılında Ankara’ya göçüldüğünde yerine yapay bir cam göz takılana dek boş kalacaktır.” (Türk 2016: 1) Şairin çocukluğu doğduğu köyde geçmiştir. Ankara’da yetim büyümüş halasının oğlu Halit, Enver’in ablası Hatice’yle evlenmek için aileyi yanlarına çağırmıştır. Kâzım Karabekir’in şoförü olan Halit, bu yakın akrabalarına kol kanat gererek onları yanına almak istemiştir. Okul kayıtlarının geçmesi nedeniyle Gökçe, ilk olarak Ankara-Samanpazarı’nda özel bir okul olan Hüseyin Avni (Çubukgil) Bey’in “Hususi Bizim Mektep”ine devam etmiş, yabancı dili burada öğrenmiştir. 1935-1936’da Cebeci Ortaokulu’na devam eden Gökçe, Gazi Lisesi’ne kaydolarak burayı da 1939’da tamamlamıştır.

Enver Gökçe, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne yazılmış, burada okumaya başladıktan sonra siyasal girişimlere yönelmiştir. Ülkü dergisinde düzeltmen olarak çalışmaya başlamış, ilk şiiri “Köylülerime”yi yayımlamıştır. Enver Gökçe, DTCF’de özellikle halk bilimi ile ilgili önemli çalışmalar yapmıştır.

Gökçe, 1948’de Türkiye Gençler Derneği’nin kurucuları arasında yer almıştır. Bu dernek, II. Dünya Savaşı sürecinde ülkede güçlenen milliyetçilik akımına karşı kurulmuştur. Ankara’da yaşanan kargaşa ortamına bu derneğin de dâhil olmasıyla dernek yöneticileriyle Enver Gökçe, Ankara Kapalı Merkez Cezaevi’nde, 1 Ağustos-3 Kasım 1948 tarihleri arasında tutuklu kalmıştır. Şair, 7 Şubat 1949 tarihinde beraat etmiştir.

Fakülteden hocası Tahsin Banguoğlu’nun Millî Eğitim Bakanlığı görevi sırasında öğretmenlik için kendisine başvuruda bulunmuş ancak uzun bir bekleyişten sonra ancak İstanbul’da Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı Kadırga Öğrenci Yurdu’nda işe başlamıştır. 1951’de komünizm propagandasıyla yeniden tutuklanmış, ilk olarak İstanbul Harbiye Cezaevi’ne, sonra Yıldız’daki Güvercinlik’e ve ardından Adana Cezaevi’ne gönderilmiştir. Bu sırada “Yusuf ile Balaban”ı yazan Gökçe, yedi yıl Adana’da kalmış, burada Fransızcasını geliştirmiştir.

Cezasını çektikten sonra sürgün yeri olan Çorum’un Sungurlu ilçesine gönderilmiştir. İşsiz olduğundan maddi sıkıntılar çeken Gökçe müracaatta bulunmuş ve sürgün yeri olarak Ankara’ya gönderilmiştir. Ankara’da sürgündeyken sıkıyönetim komutanlığınca yeniden tutuklanmış, sıkıyönetim dışında herhangi bir yere gitmesi istenmiş, o da doğduğu köy olan Çit’i tercih etmiştir. Burada kendisine ait kötü bir evde, zor koşullarda yaşamıştır. Hapishanedeyken tutulduğu rahatsızlıklardan dolayı çalışamayan Gökçe’ye, akraba ve komşuları herkesten gizli olarak ellerinden geldiğince bakmaya çalışmıştır. Bir gün kaymakam ve jandarmalar tarafından aranan evinde birkaç kitaptan başka bir şey bulunamamıştır. 27 Mayıs’a kadar süren ikinci sürgün, Adnan Menderes’in tutuklanmasıyla sona ermiştir.

Enver Gökçe İstanbul’a giderek gazetelerde küçük işler yapmaya başlamıştır. Bu arada tutukluluk hâllerinden kalan hastalıkları nükseden Gökçe, Menekşe’de bir ev tutmuştur. Yapmaya çalıştığı çeviri faaliyetleri, düzeltmenlik ve diğer küçük işlerle geçimini sağlayamadığı için memleketine geri dönen şair, yazları İstanbul ve Ankara’da, kışları ise Çit köyünde yaşamaya devam etmiştir. Çünkü büyük şehirlerde çalışmasına müsaade edilmediği, bütün kapılar yüzüne kapatıldığı için maddi sıkıntılar gün geçtikçe dozunu arttırmıştır. Bu dönemlerde Aziz Nesin ve Yaşar Kemal gibi arkadaşları, küçük çaplı yardımları ile onu ayakta tutmaya çalışmıştır.

Hiç evlenmemiş olan şair, hastalığı ilerleyince Ankara’ya gelmiş ve yakın arkadaşları tarafından Emekli Sandığı’na ait Küçükesat sırtlarında bir huzurevine yerleştirilmiştir. Huzurevinde pek çok edebiyat meraklısı ve arkadaşları onu zaman zaman ziyaret etmiştir. Bu ziyaretlerden birinde dostları İbram Erdem ve Celil Denktaş, kendisiyle uzun bir röportaj yaparak ses kaydını almışlardır. Yine arkadaşları tarafından tedavi için gönderildiği Bulgaristan’dan tedavisi başlasa da tamamlanmadan geri dönmüştür. Yalnızlık, parasızlık, bakımsızlık ve dil bilmemesi kendisini rahatsız etmiştir.

Türk edebiyatı eğitimini Pertev Naili Boratav gibi alanın en bilinen hocalarından alan Enver Gökçe, Türk şiiriyle ilgili görüş ve düşüncelerini yazılarında dile getirmiştir. Gökçe’nin şiirine yön veren en önemli unsurun, halk yaşantısının sonucunda ortaya çıkan halk müziği olduğunu söylemek yerinde olur. Şiirlerini 1940’larda yayımlamaya başlasa da bunlar süreli yayınlarda kalmış, kitaplaşması ancak 1973’te olmuştur. Nâzım Hikmet’in Türk şiirine getirdiği anlayışın önemli temsilcilerinden biridir. Onun takipçileri ise sonraki dönem toplumcu şairler ve kendi döneminde yaşayan Ahmet Arif’tir.

Enver Gökçe’nin şiir varlığı, sayısal olarak pek çok şaire göre sınırlıdır. Dost Dost İlle Kavga ve Panzerler Üstümüze Kalkar adlı iki kitabında toplam 22 şiiri vardır. Bunların dışında şairin ölümünden sonra düzenlenen kitaplarına eklenen “Dergilerde Kalanlar”da 26 şiiri, “Yarım Kalanlar”da ise 10 şiiri vardır. Böylece şairin toplam 58 şiiri olduğu görülür. Bunların dışında süreli yayınlarda bulunamayan şiirlerinin olması ihtimali de bulunmaktadır. Enver Gökçe’nin şiirlerinde, iyimserlik önemli bir yer tutar. Şair, sevgiyi ön plana çıkarmış insan, toplum, doğa ve ülkeye olumlu bakışı, asıl bakış açısı olarak belirlemiştir. Gökçe, şiirlerinde yerel yaşantıyı gizlememiş hatta bunu sanatı için bir değer hâline getirmiştir. Bu durum onu özgü bir söyleyişin sahibi kılmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Enver Ercan Kimdir? Hayatı, Eserleri

21 Ocak 1958 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Enver Ercan, 22 Ocak 2018 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Tam adı Ali Enver Ercan’dır. Gümrükte memur olarak çalışan bir babanın ve ev hanımı bir annenin üç kızdan sonra dünyaya gelen ilk ve tek erkek çocuğuydu.

Haber Merkezi / Edebiyata meraklı olan babası ve öğretmen ablaları Enver Ercan’ın alana aşina olarak büyümesinde etkili oldu. İki defa evlendi. Küçük yaşta tanıdığı gençlik aşkı, ilk eşi ile on yıl evli kaldı ve Özge Ercan isimli bir kızı oldu. Ömrü boyunca kızına çok düşkündü.

İlk şiiri “Eksik Yaşam” 1977 yılında neşredildi. Ardından Eksik Yaşam, Sürçüyor Zaman, Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman ve Türkçenin Dudaklarısın Sen isimli şiir kitapları yayımladı. Şiirde hep yenilik peşinde olan Enver Ercan akıcı ve duru bir Türkçe kullanmaya özen gösterdi.

Yaşadığı dönemi şiirlerinde anlatırken aynı zamanda hayat birikimlerine ve okuduklarına da yer verdi. Yazdıklarını önce kızı Özge Ercan’a okutup onun görüşleri doğrultusunda çeşitli değişiklikler yaptı. Yazdıkları Türk edebiyatı sınırları içinde kalmadı. Pek çok dile çevrilen şiirleri İspanyol, Fransız ve İtalyan edebiyatı antolojilerinde yer aldı. Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman ve Seçme Şiirler’i çeşitli ülkelerde yayımlandı.

Mükemmel şiirin peşinde olan Enver Ercan hayat koşulları dolayısıyla çok şiir yazamadı, daha ziyade yayıncılıkla ilgilendi. Onun için en kıymetli süreli yayınlardan biri 1990’da editörlüğünü üstlendiği Varlık dergisiydi. Pek çok yenilik getirerek dönemin çok konuşulan dergilerinden biri olmasını sağladı. Sayfa sayısını arttırdı, yazar kadrosunu genişletti. Çeşitli dosyalar yaptı. Ayrıca bu çatı altında gençlere de yer vererek onları yetiştirdi.

Yasakmeyve de Enver Ercan için çok önemliydi. Bir şiir dergisi olan Yasakmeyve 2003 yılında çıkmaya başladı ve 15 yıl boyunca yayın hayatına devam etti. Ayrıca altı sayı yayımlanan Siyahi, bir öykü dergisi olan Eşik Cini ve edebiyat dergisi Sıcak Nal da Enver Ercan’ın çıkardığı süreli yayınlardandır.

Kurucuları arasında bulunduğu Sombahar dergisi ile Korsan Yayın da onun için önemli bir yere sahipti. Yeni Düşün dergisi, De Yayınevi (1985-86) ve Güneş gazetesinde (1987) editör; Dönemli Yayıncılık (1988) ve Simavi Yayınları’nda yayın sorumlusu olarak çalıştı.

Yeni Düşün, Varlık, Milliyet Sanat, Gösteri, Sombahar, Yasakmeyve, Güneş, Yeni Yüzyıl, Cumhuriyet ve Radikal gibi süreli yayınlarda şiir, yazı ve söyleşileri yayımlandı. Bununla beraber televizyon için “Şiir Köşesi” ve “İki Nokta Üst Üste” gibi edebiyat programları hazırladı.

Yayıncılığı ve şairliği dolayısıyla çeşitli ödüllerin sahibi oldu. 1996 yılında Cemal Süreya Şiir Ödülü, 1997’de Yunus Nadi Şiir Ödülü, 2006’da Mehmet Fuat Yayıncılık Ödülü, 2013’te Trakya Folklor Araştırmaları Derneği Kültür-Sanat Ödülü, 2014’te Necatigil Şiir Ödülü aldı. Varlık dergisi Enver Ercan tarafından yönetildiği 2008 ve 2010 yıllarında Kabataş Lisesi tarafından “Yılın En İyi Edebiyat Dergisi” seçildi.

Paylaşın

Enis Behiç Koryürek Kimdir? Hayatı, Eserleri

27 Mart 1893 yılında İstanbul Aksaray’da dünyaya gelen Enis Behiç Koryürek, 18 Ekim 1949 yılında Ankara’da hayatını kaybetti.  Babasının mesleği dolayısıyla çocukluğu Makedonya’da geçer. İlköğrenimini evde özel öğretmenlerden ve babasından alır. Ortaöğrenimini Selanik, Üsküp ve İstanbul’da tamamlar. İstanbul Sultanisi’nden 1910’da birincilikle mezun olur. Birincilikle girdiği Mülkiye Mektebini ise 1913’te yine birincilikle bitirir.

Haber Merkezi / İlk devlet hizmeti olan Hâriciye Nezâreti Umûr-ı Ticâriye (Dış Ticâret İşleri) Şubesi 3. Kâtipliğine 1914’te tayin olunur. 1915’te Bükreş Konsolosluğu Kâtipliğinde, 1916’da Budapeşte Konsolosluğu Kâtipliğinde görev yapar. Budapeşte’de şair Ahmet Hikmet Müftüoğlu ile tanışır ve ondan etkilenir. 1919’da yurda döner. 1921’de Müdâfaa-i Milliye (M.M.) Teşkilatına üye olur. Bu sırada Vefâ İdadisi’nde Fransızca ve Kabataş Sultanisi’nde edebiyat öğretmenliği de yapmaktadır. 1922’de Edirne Vilâyeti Hukuk İşleri Müdürlüğüne getirilir. 3 yıl boyunca Edirne’de kalan Enis Behiç, Edirne Lisesi’nde de edebiyat ve Fransızca öğretmenliği yapar.

1925’te Ankara Ticâret Vekâleti’ne tâyin olunur. 1926’da yeni kurulan Ticâret Anlaşmaları Dâiresi Başkan Yardımcılığı’na getirilir. 1930’da Sovyet Rusya Hükümeti ile ticari görüşmelerde bulunan heyetle Moskova’ya giderek 3 ay süreyle resmi görevini yürütür. 1930-1936 yılları arasında Başbakanlık Yüksek İktisat Meclisi Umumî Kâtipliği, 1936’da İktisat Vekâleti İş Dairesi Başkanlığı görevlerinde bulunur. 1942’de Çalışma Bakanlığı Müsteşarlığına tayin edilir. 1944’te bu görevinden istifa ettirilir, 1946’da emekliye sevk edilir. Aynı yıl Demokrat Parti’den Zonguldak milletvekili adayı olur, fakat seçilemez. Ölümüne kadar başka bir resmi görev verilmeyen şairin son yılları sıkıntı içinde geçer.

Enis Behiç, ilk evliliğini 1919’da Viyana’da Fransız uyruklu Gabrielle Guillemet (Gabi) ile yapar. 1922’de eşinden boşanan şairin 1923’te bu evlilikten oğlu Hasan Argon Koryürek dünyaya gelir. İkinci evliliğini Edirne’deyken, 1924’te Fahri Paşa’nın kızı Müfide Hanım ile yapar. Ölümüne kadar devam eden bu evliliğinden çocuğu olmaz.

Enis Behiç, İstanbul İdadisini bitirdiği ve Mülkiye Mektebi’ni kazandığı yıl olan 1910’da şiir ile ilgilenir, 1912-1913 yıllarında tanınmaya başlar. İlk şiirlerini dönemin önemli dergilerinden biri olan Şehbâl’de yayımlar. Bu dergide yayımlanan ilk şiiri 1912 tarihli “Vatan Mersiyesi”dir, Bu şiirini, vatan şairi Nâmık Kemal’in ruhuna ithaf etmiştir. Şehbâl’de yayımlanmış şiirlerinin tamamı aruz vezniyle yazılmıştır. Bu şiirlerinde aruz veznini musiki usullerine uygulayarak yeni vezinler üretmeye çalıştığı görülür. Bu yıllarda dil ve teknik bakımından Abdülhak Hâmid, Tevfik Fikret, Cenab Şahâbettin ve Celâl Sâhir’in etkisindedir.

Şair, Ziya Gökalp ile tanıştıktan sonra hece veznini benimseyerek dil yönünden onun etkisinde kalır. İlk hece vezni denemesi “Hodbin” şiiridir. Hece vezniyle yazdığı şiirlerinin bir kısmını Donanma dergisinde yayımlamıştır. Şairin şiirlerini yayımladığı dergiler şunlardır: Şehbâl (1913-1914), Donanma (1914-1915), Halka Doğru (1913), Hürriyet-i Fikriye (1914), Talebe Defteri (1914), İçtihad (1914), Türk Yurdu (1915-1917), Şair (1918), Yeni Mecmua (1918). Şehbal’de yayımlanan tüm şiirler aruz vezniyle yazılmış olup diğer dergilerdeki şiirleri hece vezniyle kaleme almıştır. Esas başarısı Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âtȋ şairlerinin aruzla yaptığı serbest müstezat biçimini hece vezni ile denemesidir.

“Beş Hececiler”, “Hecenin Beş Şairi” olarak anılan şairler arasında yer alan şair, I. Dünya Savaşı ve Mütareke yıllarında milliyetçi duygu ve düşünceleri dile getiren şiirler yazar. “Millȋ Neşȋde”, “Süvariler”, “Ordunun Duası”, “Çanakkale Şehitliğinde”, “Gemiciler” şiirleri vatanseverlik, milli kahramanlık duygularını işleyen şiirlerindendir.

1927 yılında ilk şiir kitabı Miras’ı yayımlanır. “Miras”, “Duygular, Düşünceler”, “Maymunlar”, “Fanteziler”, “Sevgili Yurdum İçin”, “Akdeniz Rüzgârları”, “Gönülden Birkaç Yaprak”, “Birkaç Hikâye” ve “‘Miras’ımın Son Parçası” başlıklarını taşıyan 9 ana bölümden oluşmaktadır. Miras’ta şairin aruzla yazdığı şiirlerden bir kısmını, heceye yönelişini ve hecedeki yenilik arayışını görmek mümkündür.

Şairin sonraki yıllarda yazdığı şiirlerini ölümünden sonra 1951 yılında Fethi Tevetoğlu Miras ve Güneşin Ölümü adıyla yayımlar. Güneşin Ölümü’nde şairin 1921-1939 yılları arasında yazdığı şiirler yer almaktadır. Bu yıllarda Enis Behiç çeviri faaliyetleriyle de uğraşır. Erkek Çocuk Doğumları Üzerinde Harbin ve Sair Felâketli Hadiselerin Tesiri (1934), Bugünkü Harplerin Başlıca Demografik Etkileri (1935), Toptan Göçler, Harbin Demografik Kanunları (1935), Nüfus Meselesi ve Irkın Korunması (1936), Kanuni Sultan Süleyman (1950) adlı eserleri Türkçe’ye çevirir.

Şairin katıldığı bir ispirtizma seansı hayatının son yıllarında büyük bir değişime neden olur. Bu seansta, 17. yüzyılda yaşamış Süleyman Çelebi isimli Mevlevî bir şairin ruhu ile temasa geçtiğini söyleyen şair, onun verdiği ilhamlardan oluşan şiirleri 1949 yılında Vâridât-ı Süleyman: Çedikçi Süleyman Çelebi adıyla bastırır. Tasavvufi mahiyette şiirlerden oluşan bu kitap edebiyat camiasını şaşırtır. Bu şiirlerle yeniden aruz veznine dönen şair, Osmanlı Türkçesi ile yazdığı bu kitap ile hece vezni ve arı dil uğruna verdiği mücadeleye ters düşer.

Enis Behiç’in ölümünden sonra Kadın Gazetesi (1950)’nde yayımlanmış olan “Bir Hikâye” adlı tek hikâye denemesi, 1933 yılında yazdığı ancak hayattayken yayımlamadığı otobiyografik bir metin özelliği taşır. Yazarın dört yaşından kırk yaşına kadar (1897-1933) hatırladığı ve şahidi olduğu olayların, kronolojik sistem takip edilerek verildiği görülmektedir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Enis Batur Kimdir? Hayatı, Eserleri

28 Haziran 1952 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Enis Batur, çocukluğu Eskişehir ve Napoli’de, ilkgençlik yılları İstanbul ve Ankara’da geçti. Orta öğrenimini İstanbul ve Ankara’da tamamladı, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / 1973’de gittiği Paris’te dört yılı aşkın bir süre yaşadıktan sonra Ankara’ya döndü. Askerliğini Çankırı’da yaptı. 1983’de İstanbul’a yerleşti. Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Dairesi Başkanlığı, Milliyet Gazetesi’nin kültür servisi ve yan yayınlar yöneticiliğini, Milliyet Büyük Ansiklopedi’nin ve Dönemli Yayıncılık’ın genel yayın yönetmenliğini yaptı.

1988’den 2004’e kadar Yapı Kredi Yayınları’nda çalıştı. Yazı, Oluşum, MEB, Tan, Gergedan, Şehir, Sanat Dünyamız, Kitap-lık, Cogito, Arredemento Dekorasyon, Fol gibi dergilerin hazırlanışında sorumluluklar üstlendi. Remzi Kitabevi’nin, TRT’deki “Okudukça” programının yayın danışmanlığını yaptı. 1998-1999 akademik yılından 2002-2003 eğitim ve öğretim yılına dek Galatasaray Üniversitesi’nde ders verdi.

İlk yazısı 1970’de, ilk kitapları 1973’te yayımlan Batur Şiirleriyle Cemal Süreya, Altın Portakal, Sibilla Aleramo, Necatigil ödüllerini, denemeleriyle TDK ödülünü kazandı.

Eserleri;

Eros ve Hgades (1973)
Bir Ortaçağ Yalnızlığı (1973)
Nil (1975)
Ara Kitab (1976)
İblise Göre İncil (1979)
Kandil (1981)
Meseller Kitabı (1981)
Sarnıç (1985)
Tuğralar (1985)
Yazılar ve Tuğralar (toplu şiirler, 1987)
Gri Divan (1990)
Koma Provaları (1990)
Perişey (1992)
Ondört + X=14 (1994)
Taşrada Ölüm ve Dirim Hazırlıkları (1995)
Darb ve Mesel (1995)
Opera 1-4004 (1996)
Doğu-Batı Dîvanı (1997)
Sütte Ne Çok Kan (1998)
Kanat Hareketleri (2000)
Papirüs, Mürekkep, Tüy:Seçme Şiirler (2002)
Ağırlaştırıcı Sebepler Dîvanı (2003)
Abdal Düşü: Düzyazı Şiirler (2003)
Neyin Nesisin Sen

Ödülleri:

1993 Cemal Süreya Şiir Ödülü
1997 Altın Portakal Şiir Ödülü
Sibilla Aleramo
TDK ödülünü
2008 Necatigil ödüllerini

“Gülten Akın sonesi”

Bir an bütün sesleri ayırıyor, siliyorum;
karşımda yumuşak hırçın bir şiir okuyor,
heceden heceye kırılgan davudi ezgisi
yayılıyor imbikten geçmiş kelimelerin

ah sizi tanıyorum: ludingirra’ydınız,
o vakitler ilk karşılaşmıştık, bir seferinde
Neşideler Neşidesi’ydi, yazdınız, yüksek
oktav tınılar kaplamıştı beynimi, ruhumu,

sonra Louise Labe, Mistral, büyük suskun
sonelerin şairi Marguerite, bir gece yarısıydı
anımsayacaksınız, yoluma bulut,

karanlığıma rehber çıktıydınız: Siyah
saçlarınız o günler bugün öyle uzamış ki,
halınıza deymiş ayaklarım, uçuyorum

“Amazon”

Gecemden uykuyu söküp aldılar,
yüzümden gamzeyi: Aynalara
durdum günden güne,
boy aynalarına serdim poşumu,
vitrinden vitrine bir cinnet,
gezdim: Mevsim sonu gelirken
mankenler bile çıplak, tamamdı.

Geceme uyku verdiler sonra,
göğsümdem söküp aldılar kem
yengeci: Gidip geliyordum ki
eksik
sisli aynaların içinde, duydum
Yengeç’in kırbaçsı sesini:

Paylaşın

Enis Akın Kimdir? Hayatı, Eserleri

9 Eylül 1964 yılında İstanbul Lâleli’de dünyaya gelen Enis Akın, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra başladığı İngiliz Erkek Lisesini 1983’te bitirdi. İstanbul Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümünden mezun oldu. 1980’lerin son yıllarında “Edebiyat Dostları” Aylık Kültür Sanat Dergisine katıldı, 1990’ların başında “beyazmanto” adlı fanzini yayımladı, 2000’lerde çeşitli şiir simalarıyla söyleşiler düzenledi.

Haber Merkezi / Avusturya’da bulunan Swinburne Institute of Technology’de trafik ışık kontrol simülasyonu eğitimi gören Akın, 1996’da buradan mezun oldu. Çeşitli kuruluşlarda metin yazarı, çeviren ve veri tabanı danışmanı olarak çalıştı. 2013 yılından beri Natama dergisini çıkaranlar arasında yer alan Akın, hâlen Natama Yayınları’nın editörlüğünü yürütmektedir. Uluslararası PEN üyesi olan Enis Akın, İstanbul’da yaşamakta ve çalışmalarını burada sürdürmektedir.

Şiirle yazı hayatına başlayan Enis Akın 1988’den itibaren şiir, yazı ve çevirilerini; Edebiyat Dostları, Öteki-Siz, Öküz, Defter, kitap-lık, Varlık, Kavram Karmaşa, Hece, Atlılar, Ağır Ol Bay Düzyazı, Virgül, İmece, Açık Radyo, Politiken, Mizan ve Yasakmeyve gibi dergilerde yayımlamayı sürdürmüştür. İlk şiir kitabı Hiç Ama Birini (1989)’de şairin, ilk sayısı Mayıs 1987’de çıkan ve otuz üç sayı yayımlanan Edebiyat Dostları dergisinde yer alan şiirleri bir araya getirilmiştir.

Soycan, şairin 2002’de yayımlanan Puşt Ahali’ye kadar olan şiirleri ekseninde Enis Akın’ın Türk şiirindeki yerini şöyle tespit etmektedir: “Şiirimizin çokça görülen kötü örneklerinde temel estetik boyut yok sayıldığından toplumsal hayatın kırılma hattında söz alan şair, politik bir söylemin orta malı imgelerini, okunduğu anda tüketilen düz dilin kodlarıyla kırarak şıiri yabancı bir soylem içinde tökezletmiştir. Enis Akın’ın Türk şiirindeki yerini konuşmaya buradan başlamak gerekiyor. Yoğunlaştırılmış insanı faaliyet alanı olarak politik, olgun süreçleri ve sonuçlarıyla bütün bir toplumsal hayatın okunduğu levhadır. Enis Akın Puşt Ahali adlı uzun şiirini yayımladığı son kitabı bu levhanın bulanık işaretlerini onararak kendine yol kurmaya çalışıyor. Dilin basit bir iletişim aracı olmanın ötesinde, anlam kuruluşu boyutuyla nesne ve olguya müdahale ettiği bir tasavvur dünyasından konuşuyor. (…) Enis Akın, sosyalizmi ideolojik bir toplamdan ibaret kılan kabulleri ve buradan kalkarak bütün yakın tarihi yeniden hatırlatıyor. Bu farklı zamanların ve durumların tanımlanmış sözcük dağarı, imleri ve anlamları içinde yenibir bellek inşasıdır”.

Hiç Ama Birini (1989), Öyleyse Ayrılalım (1996) ve Puşt Ahali (2002); Taş (ilk şiirler) adıyla 2012’de toplu hâlde yayımlanmıştır. Topaloğlu Akın’ın şiirini şu cümlelerle değerlendirmiştir: “Enis Akın’ın şiirinin bir özelliği ‘tavır’dır. Onun şiir deneyimi ve birikimi daha çok bir ‘tavrının olması’, bir ‘tavır almasıyla’ dikkat çeker. Dilinin eleştirel, ironik ve hırçın oluşu da ‘tavrıyla’ alakalıdır. Samimiyet ve hakikate dayalı şiir anlayışıyla açığa çıkan ‘tavır’ da diyebiliriz buna. (…) Enis Akın dili kekelemenin yanında sesleri, heceleri, sözcükleri eko oluşturacak biçimde de kullanmasıyla bilinir. Bu tarz, derdini anlatamamanın dilsel temsili gibidir. (…) Hem şiirin hem de dilin yerleşik düzenini bozmak, duvarlarını yıkmak, sınırlarını aşmak, sözcük dağarcığını, imge kadrosunu ve yapısını değiştirmek, söze ve söyleme alışık olunmayan ve beklenmedik, aykırı denilecek boyutlar kazandıracak biçim vermek hakikatin dile getirilmesi için girişilmiş her çaba gibi üretken bir çabadır. Enis Akın’ın şiirleri de buna örnek gösterilebilir. Onun şiirlerinde de görüyoruz ki girişilmiş değişik biçimsel deneylerde hakikatin bir yere gittiği yok, yerli yerinde durmakta”.

Enis Akın 1980’lerin ikinci yarısında küçük İskender’den sonra “aşırı bir şair” olarak çıkmış, bazı eleştirmenler tarafından “kabına sığmayan şair” olarak değerlendirilmiş ve günümüze kadar aynı çizgide metinler yazmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Engin Turgut Kimdir? Hayatı, Eserleri

9 Eylül 1957 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Engin Turgut, çocukluğundan itibaren Kadıköy’de yaşadı. Osman Gazi İlkokulu (1969), Kemal Atatürk Ortaokulu (1972), Haydarpaşa Lisesi ve Üsküdar Akşam Lisesi’nde öğrenim gördü.

Haber Merkezi / On altı yaşından itibaren Kadıköy’de bir kitapçıda tezgâhtar olarak başladığı meslek hayatında gümrük komisyonculuğu, , dergicilik gibi çok çeşitli işler yaptı. Sanatçı asıl mesleğini ise şairlik olarak görür.

Memur bir ailenin çocuğu olan Turgut, babasının şair olmasını çok istememesine rağmen kendisini Yahya Kemal ve Nazım Hikmet’le de tanıştıran kişi olduğunu dile getirir.

İlk şiir denemelerine de henüz 16-17 yaşlarında iken başlar. Şiirleri 1980’lerden sonra Varlık, E, Cumhuriyet Kitap gibi süreli yayınlarda okuyucu ile buluşur. İlk şiir kitabı Kışkırtıcı Erguvan 1987’de yayımlandıktan sonra edebiyat çevrelerinde daha tanınır bir hâle gelir.

Turgut, kendisini şiir yazmaya iten gücün, kimsenin kimseye kulluk etmemesi gerektiğine olan inancı olarak belirler. Bu bakımdan şiirleri içerik olarak toplumcu gerçekçi şiirin sınırlarını zorlar.

Sürekli bir arayış içinde olan şairin şiirleri, dil içi kelime oyunları, günlük dile yaklaşma vb. açılardan ise yüzey yapıda Garip şiirinden izler taşır. Derin bir melankoli ve hüznün hâkim olduğu şiirlerde, yalnızlık ve aşk temaları öne çıkar.

Toplumcu yanı ağır basan şiirlerde ise bireyin etrafını çevreleyen ama kendisiyle uyuşmayan toplumsal zihniyet içindeki varoluş mücadelesine odaklanıldığı görülür. Aynı zamanda ressam olup çeşitli sergilere imza atan Turgut, Küs kitabıyla 1994’te Orhon Murat Arıburnu şiir ödülüne layık görülmüştür.

“Tango ve gerilla”

Topuğumuzdaki sabah rengi kadar aydınlık şu hasret yüzümüz
Yeni bir aşk bulduk kendimize, kalbimizi asil ve diri tutmak için
Hermann Hesse okuduk dibine kadar, tadını çıkardık saflığın
Dalgın bir hayal bizimkisi, neremizden akıyor bu paramparça güz

Boynu bükük ve kaybolan kırgın hayatlarımızı kime anlatsam
Dünyayı kucaklayamıyorum, can çekişiyor kabuğumuzdaki lanet sızı
Sanki her yanımıza yalan masal üflemişler, dilimizde hep o vehim korku
Kekremsi bir yalnızlığın toprağına düştük, çölden şehre sıçrayamam

Her aşk kendine yeni bir veda bulacak kadar canlıdır ve sıcak
Çünkü gönlümüzdeki kuşlar denizle sevişecek kadar yasemin kokar
Şaraba bandığımız sahici ruhumuz asi, eros ve Thedorakis tadında
Düşlerimizin, kalbimizin yamacındaki uçurum muyuz, korkunç ve uzak

Bizdeki şu yarım telaş, köpüğümüzdeki kımıldayan siyah bakışlarımız
Gövdemizde yaşayan tıpır tıpır sevinç ve yakamoz hep derindir, gecedir
Egzotik evlat İstanbul, damağımızın sokaklarında üzgün ve şaşkındır
Köprülerin altından aksak da, kuğuların boynuna sarılarak yaşasak da

Bak hayat bize nasıl fısıldıyorsa onun ritmine uy ve bana öyle gel
Bata çıka, istersen derimi yırt, istersen bir gerilla gibi yaşat beni…

Paylaşın

Engin Korelli Kimdir? Hayatı, Eserleri

8 Nisan 1963 yılında Nevşehir’in Hacıbektaş İlçesine bağlı Köşektaş Köyünde dünyaya gelen Engin Korelli, lise yıllarında 12 Eylül faşist darbesine yakalandı ve tutuklandı. Serbest kalınca sahte kimlikle Fransa’ya kaçtı.

Haber Merkezi / Paris’te, Fransız Edebiyatı öğrenimi gördü. 1991 yılında Fransa’dan Almanya’ya göçtü. İktisat diploması aldı. Edebiyat ve politikaya olan ilgisi onu yıllar sonra J.W. von Goethe Üniversitesinde, Türkoloji ve Politoloji eğitimi almaya yöneltti.

Yazın dünyasına şiirle giriş yapan Korelli’nin Şiir ve öyküleri, Varlık, Edebiyat ve Eleştiri, Öteki-Siz dergilerinde yayımlandı. Ömer Seyfettin Öykü Özel Ödülü’nü aldı. www.ayrinti.net’in editörlüğünü yapıyor. Fransızca, İngilizce, Almanca ve İtalyanca’dan çevirileri var.

Ben hangi şehre gömülsem”

ben hangi şehre gömülsem
bir yangın çıkar içinde
söndüremem

ben hangi şehre gömülsem
kuşlar nümayişe dururlar
gökte süzülerek
nedense gülemem

ben hangi şehre gömülsem
yollarda yolcusuz kalır tramvaylar
taşırlar kendi yalnızlıklarını
ehliyetim bile yok
süremem

ben hangi şehre gömülsem
korkarım bir daha sevemem

“Sırça sandıklar”

Kötü zaman ölülerini topluyorum
Sokak dolusu keşfedilmemiş korkularını
Sırça sandıklar kuruyorum kemiklerine
Her ölüyü ve geçmişini
İçine koyup gömüyorum.

Kimse utanmasın yalnızlığından

Takılar ve giysileri kalan varlıklarından
Çalgılar, çığlıklar yalnızlıklarından
Uzun uzun soluklar, solup unutulmuş anılar
Yaşanmış bir gövdenin konulduğu
Koca, sırça sandıklar.

“Aşk neylesin”

Hiç aşk batar mı yüreğime
Akıtır mı kanımı kendi sunağında
Sarıp sarmalar mı yatağımda beni hiç
Aşk neylesin yerinde duran bir ozanı?

Hiç aşk çıkar mı üstüme başıma
Salar mı okunu göğsüme batırırcasına
Vurur mu Wilhelm Tell gibi elmasını
Aşk neylesin avından dönen bir ozanı?

Hiç aşk yakar mı son gülünü
Yürür mü üstüne sevgi selinin hiç
Kaç kişiyi kurtarmış tarihte bir yıkımdan
Aşk neylesin yerinde sayan bir ozanı?

“Yalnış kapılar”

Yanlış kapılarda geçmiş yolculuğum
Uzun gecelerde dokumuşum gözlerini
Al almışım, turna tutmuşum bakışlarında
Sonsuz bozkırında sarı taprak
Uzanmışım yüzü koyun düşlerine

Yanlış şarkılarda okunmuş yalnızlığım
Kırık kırık ezgiler dökülmüş üstümüze
İçli çalgılar, ten mor örmüş saçlarını
Bilmezmiş gözlerin, nasıl utanırmış ellerim
Ruj ararken dudaklarına dokunmaya

Yanlış limanlarmış arandığım
Sığ denizlerde
Pusulam kaybolalı ceplerimde

Paylaşın