Cahit Ökmen Kimdir? Hayatı, Eserleri

1963 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Cahit Ökmen, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar edebiyat öğretmenliği yaptı.

Haber Merkezi / Şiirleri çeşitli dergi ve seçkilerde yer alan Ökmen, 1990 Varlık Dergisi Gençlik Ödülleri Şiir Başarı Ödülü’ne, 1995 Behçet Aysan Şiir Ödülü’ne ve 1998 Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülü’ne değer görüldü. İlk şiir kitabı Melankolik Masal 1998 yılında yayımlandı. Ankara Radyosu’nda, “Çocuklarla Başbaşa” ve “Tatil Sabahı” adlı programlar için metin yazdı ve seslendirdi.

1999 yılında, TRT-1’de yayınlanan “Güneşi Araladık” adlı televizyon programında şiirle ilgili bölümler hazırladı. Çocuklar için yazdığı şiirlerden oluşan ve Günışığı Kitaplığı tarafından yayımlanan Portakal Yıldızı (2017) şairin ikinci şiir kitabı. ODTÜ Geliştirme Vakfı Okulları’nda Türkçe ve edebiyat dersleri koordinatörü görevini sürdüren Cahit Ökmen, Ankara’da yaşıyor ve bir kızı var.

Yapıtları;

Melankolik Masal
öteki

Ödülleri;

Varlık dergisinin Gençlik Ödülü (1990)
Behçet Aysan Şiir Ödülü (1995)

“O tenha arastada”

(iki)
hayatı hayra yorulan bir rüya
gibi hatırlarken… o tenha arastada…
tütsülenmiş kuşlar satardım… küçük ölüm çığlıkları…
kendi kanını alnına süren parmaklar satardım
uzun bir kış uykusunda doğurduğum ve boğduğum parsı
ki avuçlarımda hâlâ boynunun sıcaklığı
ikindi odalarına aynı rengiyle yağarken kar
içimize kırılan evcil yumurtalar satardım

loş arastanın tenhalarında… yağmur geçti
dolu geçti kar geçti hülyamızı satardım
ne gibiydik ölümün buruşuk kadehinde
sanırlar bir çocuğun ruhundaki su gibiydik
o mahur kadehi… o masum suyu satardım
yaralardan koparılmış kabukların kurutulduğu
“sırf unutmak için. unutmak ey kış!”
büyük yalnızlığın sarı sayfalarını satardım
mavi misketlerin cam odalarında bir kelebeği
sularken ölüm… çocuk kovalarındaki ıslak kuma
gömdüğüm gözlerimi satardım

o tenha arastada
camsız kapısız dükkânda

“Zaman çınlaması”

helvada
ölümün açıkmışlığı
susamışlığına
tuzlu gözyaşı

“siyah pelerin üşütüyor bu çocukları hocam”

bir tohumun canını
koklaya koklaya
izini kaybettirmek
kamaşan sularda

“badem ağızları kilitli dede korkut kadınlarının hocam”

ölünün
beşiği sallanıyor
uzun uzun yağıyor
yağmur kuşları

“şekersiz bir çay molası değil bu hocam”

vinçleri boşalan rüzgar
menekşeler dağıtıyor
bulut çarşısında

“ne sormuştunuz giderken hocam
ki yanıtlanmıyor hiç sınav kağıdında”

kulağınızda
güze batmış
körkütük bir
zaman çınlaması.

Paylaşın

Cahit Külebi Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Aralık 1917 yılında Tokat’ın Zile İlçesine bağlı Çeltek Köyü’nde dünyaya gelen Cahit Külebi, 20 Haziran 1997 yılında Ankara’da hayatını kaybetti. Gerçek adı Mahmut Cahit’tir. Soyadı yasası çıkınca ‘Külebi’ soyadını aldı. İlkokulu Niksar’da, liseyi Sivas’ta bitirdi.

Haber Merkezi / İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Antalya Lisesi’nde, Ankara Devlet Konservatuvarı’nda, Ankara Gazi Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yaptı. Milli Eğitim Müfettişi oldu. İsviçre’ye kültür ataşesi ve öğrenci müfettişi olarak atandı.

Yurda dönünce Milli Eğitim Bakanlığı Başmüfettişliği ve Kültür Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1972’de emekliye ayrıldı. 1983 yılına kadar Türk Dil Kurumu’nda çalıştı. 1976’dan sonraki dönemde Türk Dil Kurumu Genel Yazmanı’ydı, 12 Eylül’de görevinden istifa etti. SODEP kurucuları arasında yer aldı, ancak kurucu üyeliği veto edildi.

İlk şiirini Sivas Erkek Lisesi’nin ‘Toplantı’ adlı dergisinde yayımladı. Daha sonra Varlık Dergisi’nde yayınlanan şiirlerinde de aynı imzayı kullandı. 1950-1954 arasında Sokak, İnsan, Türk Dili, Yaratış, Kültür Dünyası gibi dergilerde çıkan şiirleriyle ünlendi. Bazı şiirlerinde Mahmut Cahit, Nazmi Cahit, Cahit Erencan imzalarını da kullandı.

Kendine özgü bir şiir dili, rahat anlatımı, içtenlik ve duyarlılığıyla dikkat çeken, titiz bir şiir işçisi olarak tanındı. Halk şiirinden, türkülerden yararlanarak çağdaş bir şiir oluşturmuş, konu olarak yurt sevgisini, insan ve doğa sevgisini işlemiştir. Şiirlerinde çocukluğunun ve gençlik yıllarının geçtiği yörelerden izlenimlerini yansıtmıştır. 1940 Edebiyat hareketi içinde etkin bir rol oynadı, hiçbir gruba ve eğilime katilmadı, buna rağmen şiirini kabul ettirdi.

Eserleri;

Şiirleri;

Atatürk Kurtuluş Savaşında (1952)
Yeşeren Otlar (1954), 1955 Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü
Süt (1965)
Şiirler (1969)
Türk Mavisi (1973)
Sıkıntı ve Umut (1977)
Yangın (1980), Yeditepe Şiir Armağanı
Bütün Şiirleri (1982)
Güz Türküleri (1991)
Bütün Şiirleri (1997)
Güzel Yurdum (1996)
Zerdali ağacı
Kamyonlar Kavun Taşır

Anı;

İçi Sevda Dolu Yolculuk (1986)

Düz Yazı;

Şiir Her Zaman (1985)
Ecenin Günlüğü

Ödülleri;

1955 Türk Dil Kurumu Edebiyat Ödülü / Yeşeren Otlar ile
1981 Yeditepe Şiir Armağanı / Yangın ile

Paylaşın

Cahit Koytak Kimdir? Hayatı, Eserleri

29 Ocak 1949 yılında Erzurum’da dünyaya gelen Cahit Koytak, ilk, orta ve lise öğrenimini aynı şehirde gördü. Yüksek öğrenimini İstanbul Teknik Üniversitesi Kimya Fakültesinde tamamladı ve bu fakülteden 1974 yılında kimya yüksek mühendisi olarak mezun oldu.

Haber Merkezi / Kısa bir süre mühendislik, sonra uzun yıllar serbest ticaret yaptı. 1994 yılından itibaren 15 yıl bir özel TV kuruluşunda, sinema yayınını yönetti.

Yazı hayatı, yirmi iki yaşında Sezai Karakoç’un Diriliş Dergisi’nde yayınlanan ilk şiirleriyle başladı. Sonraları şiirlerini Kelime, Yöneliş, Yedi İklim, Kayıtlar, Gergedan, Defter, Kaşgar, Hece, Yansıma, Le Poete Travaille, Kitaplık, Kırklar, Merdiven Şiir, Anlayış, BirNokta, Yeniyazı vb. dergilerde yayınladı.

1 Haziran 2009 gününden bu yana Taraf gazetesinde haftada bir (Pazartesi günleri) “Yoksullar ve Siviller İçin Tezler” başlığı altında şiir yayınlamaktadır.

2009 yılında, Pınar Yayınları’ndan “Gazze Risalesi” isimli şiir kitabı, 2010 yılında, Timaş Yayınları’ndan, 3 cilt halinde, toplam 1100 sayfayı aşan, “Yoksulların ve Şairlerin Kitabı” isimli şiir kitabı, Ocak 2011 de yine Timaş Yayınları’ndan ilk kitabı “İlk Atlas”ın genişletilmiş baskısı çıktı. 2011 yılı içinde yine Timaş Yayınları’nda, şairin, “Yeni Başlayanlar İçin Metafizik”, 2012 yılında “Cazın Irmakları” isimli şiir kitaplarını yayınlanmıştır.

Şairliğinin yanı sıra, Koytak aynı zamanda usta bir çevirmen olarak karşımıza çıkıyor. İngilizce ve Fransızca’dan önemli çevirileri bulunan Koytak, 1988’de Türkiye Yazarlar Birliği tarafından yılın mütercimi seçildi. Frantz Fanon’un Siyah Deri Beyaz Maskesi adlı kitabını Cahit Koytak dilimize çevirmiştir. Fanon çevirisinden daha önemli bir çalışması ise Ahmet Ertürk ile birlikte hazırladığı Muhammed Esed’in The Message Of The Qur’ân’ıdır. On yıla yakın sürmüştür bu kitabın çevirisi.

Cahit Koytak son derece mütevazi bir kişiliğe sahiptir. Hayatı boyunca böbürlenme, ego ve kibir Koytak’ta görülmeyen niteliklerdir. Koytak’ın bu mütevazi kişiliği eserlerine de yansımıştır. Yaşamı boyunca hep şiir yazmasına rağmen, şiirlerini yayınlamak için kimseden ricacı olmamış ve şiirlerini yayınlayacak kaliteli bir yayınevi bulana kadar yazmaktan vazgeçmemiştir.

Eserleri;

İlk Atlas (1990)
Gazze Risalesi (2009)
Yoksulların ve Şairlerin Kitabı (2010)
İlk Atlas (2011)

Çevirileri;

İslâm’ın Yayılış Tarihine Giriş (Ebu’l Fazl İzzeti’den,1980)
Mekke’ye Giden Yol (Muhammed Esed’den, 1981)
Siyah Deri Beyaz Maske (Frantz Fanon’dan, 1988)
Kur’an’a Göre Dört Terim / İlâh, Rab, Din, İbadet (Ebul Âla el-Mevdudî’den, 1995)
Kur’an Mesajı (Muhammed Esed’den, Ahmet Ertürk ile)

Paylaşın

Cahit Irgat Kimdir? Hayatı, Eserleri

21 Mart 1916 yılında Kırklareli’nin Lüleburgaz İlçesinde dünyaya gelen Cahit Irgat, 5 Haziran 1971 yılında İstanbul’da vefat etti. Şairin cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi. Şairin tam adı Cahit Saffet Irgat’tır. Babasının görevi gereği bir süre Anadolu’da kaldıktan sonra, okul çağında geri geldiği Lüleburgaz’da ilkokulu bitirdi. Öğrenimine Vefa Ortaokulu, İstanbul Muallim Mektebi ve mezun olacağı Edirne Öğretmen Okulu’nda devam etti.

Haber Merkezi / Yükseköğrenim için kaydolduğu Ankara Devlet Konservatuarı’ndan ise son sınıfta ayrıldı. Daha öğrencilik yıllarındayken edebiyata yönelen ve okul temsillerinde rol alan Irgat, müfettiş olarak okula gelen Reşat Nuri Güntekin ve öğretmeni heykeltıraş Ratip Âşir’in teşviklerinin de etkisiyle oyunculuğu meslek olarak seçti. Oyunculuğa ilk olarak 1935’te Raşit Rıza Tiyatrosu’nda başladı. Bundan altı ay sonra ise İstanbul Şehir Tiyatrosu’na girdi. Yıllar içinde ödenekli ve özel çeşitli tiyatrolarda çalıştı.

Bir dönem hayat arkadaşlığı yaptığı Cahide Sonku ile kurdukları “Cahitler Tiyatrosu” gibi farklı tiyatroların kuruluşuna öncülük etti. Fransız hükûmetinden aldığı bursla 1948’de Paris’e gitti ve burada bulunduğu zaman zarfında oyunculuğunu geliştirecek çalışmalar yaptı. Kısa süreli bulunduğu Londra’da da meslekî deneyimi için tiyatro faaliyetlerini yakından takip etti. Kendisini esasen şair ve tiyatrocu olarak gören Irgat’ın 1940’tan itibaren sinema oyunculuğu ve dublajları da vardır.

Şair olarak adı ilk “Bu Akşam da” şiiriyle 1 Nisan 1935 tarihli Varlık’ta Cahid Saffet imzasıyla görüldü. Varlık dışında edebî çalışmaları ve yazıları Servet-i Fünun-Uyanış, Çığ, Görüş, Gündüz, Yücel, SES, Ant, Küllük, Yürüyüş, Dost, Yaprak, Yeryüzü, Yelken, Yeni Ufuklar, Yeni Edebiyat, Pınar, Beraber, Gün, Yığın, Yirminci Asır, Yeditepe, Tan, Akşam, Ulus, Milliyet vd. yayın organlarında yer aldı. İlk şiirleri arasından yaptığı seçki, Bu Şehrin Çocukları başlığıyla 1945’te kitaplaştırıldı. Bunu Rüzgârlarım Konuşuyor (1947) ve Ortalık (1952) adlı şiir kitapları takip etti.

Siyasi gerekçelerle şiirlerinden dolayı hakkında dava açılan şair, Rüzgârlarım Konuşuyor’a yönelik davadan mahkûmiyet alsa da cezanın infazından afla kurtuldu; Ortalık’a açılan davadan ise beraat etti. Bütün şiirlerini, yeni şiirlerle birlikte Irgatın Türküsü (1969) adını verdiği kitabında bir araya topladı. Bu kitabın şairin ölümünden sonraki baskısına, kitaplarında daha önceden yer almamış şiirleri de eklendi. Irgat’ın şiir kitapları dışında Geri Dönemezsin (1948) adlı bir romanı vardır. Ayrıca “İnsan Kafesi” (1971) başlıklı bir diğer romanı Milliyet gazetesinde tefrika olarak kalmıştır. Anılarını ise Akşam gazetesinde yayımlamış ve bu anılar, ölümünden sonra Çok Yaşasın Ölüler (2011) adıyla kitaplaştırılmıştır.

Irgat, ilk evliliğini 1949 yılında, İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı hocalarından Mina Urgan ile yaptı. Bu evlilikten Mustafa ve Zeynep adını verdikleri iki çocukları dünyaya geldi. İkinci eşi Neriman Akad’la 1964’te evlendi.

Cahit Irgat’ın edebiyatla uğraşısı asıl olarak şiirle olmuştur. Edebiyat tarihimizde adı, Attilâ İlhan’ın ifadesiyle “gerçeklik savaşının fedailer mangasından” olarak 1940 Kuşağı şairleri arasında anılır. Şair olarak kendisini tanıtan asıl şiirleri onu, toplumcu (sosyalist) gerçekçi olarak adlandırılan bu kuşağa yaklaştırsa da özellikle ilk dönem şiirlerinde, arkadaşlık da kurduğu Cahit Sıtkı’nın, Orhan Veli’nin şiirlerinden esintiler vardır. Şiiri üzerine yapılan pek çok değerlendirmede bu poetik etkiler üzerinde durulmuş; şiirinin “Garipçilerin şiir anlayışı ile toplumcu gerçekçilerin dünya görüşünü birleştirme” doğrultusunda bir poetik yönelim gösterdiği belirtilmiştir.

Nihayetinde Irgat’ın kimi şiirleri Garip şiirinin humor, yaşama sevinci gibi bazı özelliklerini taşısa da genel olarak şiirini bireycilikten öte kavgacı bir toplumculuğa oturtmasıyla onlardan ayrılmaktadır ve şiirine zamanla her türlü etkinin uzağında özgün bir bireşim kazandırabilmiştir. Şiirlerinin hareket noktası ve odağı dış dünya, özellikle de sorunsallaştırdığı toplum ilişkilerdir. Öyle ki toplumdaki çelişkilerden kaynağını alan bir duyarlılık birçok şiirine egemendir. Bu duyarlılık, yalnız içinde yaşanılan toplumu gözeten bir sınırlılıkta değil, daha geniş coğrafyalardaki hayatlara uzanan bir kapsamda açığa vurulmuştur. Ayrıca Irgat’ın şiirleri bir nevi, topluma bakışını kuşatan ideolojisinin içinden seslenir.

Hakkında dava açılan ve toplatılan ikinci kitabı Rüzgârlarım Konuşuyor’daki şiirler, daha bütüncül ve baskın olarak bunu somutlamaktadır. İnsanoğlunun yaşantısında gözlemlediği mutsuzluğu ve kötülüğü sınıfsal temelde şekillenen toplumsal ilişkilere bağlamıştır. Hatta doğayı olumladığı şiirleri dahi soyut yaşama sevincini duyumsatmadan öte yeryüzündeki her türlü olumsuzluğu toplumsal ilişkilerdeki bozukluğa indirgemek, bu doğrultudaki farkındalığı güçlendirmek içindir. Emeğin övgüsü, ekonomik eşitsizlik, savaş acıları, adalet ve hürriyet yokluğu/mücadelesi gibi toplumcu gerçekçi şiire vergi izlekler Irgat’ın şiirinde önemli bir yer tutar.

İlk kitabı Bu Şehrin Çocukları’ndan son şiirlerine kadar bu izlekler, yoğunluğu değişmekle birlikte, şiirinin taşıyıcı ögelerinden olmuştur. Şiirlerine bütün olarak bakıldığında şairin, insanoğlunun sorunlarının çözümüne ilişkin iyimserlik-kötümserlik gelgiti yaşadığı gözlemlenmektedir. Ancak bu gelgitte geleceğe iyimser bakış ve mutlu gelecek için mücadelenin daha baskın bir yer tuttuğu açıktır. Bu da şiirini “toplumcu” söylemin “ilerici” sanat ilkesine bağlayan bir adımdır. Irgat’ın şairliğinin bir başka öne çıkan yanı şiirini, şehrin sesi olarak kurgulaması; şehri özellikle de çocuklar, emekçiler, yoksullar, ezilenler ile konuşturmasıdır.

Anlatım açısından yalın, doğrudan bir söyleyiş şiirlere egemendir. Yer yer imgesel, sembolik kullanımlarla dolaylı bir anlatıma başvurulan şiirlerde dahi karmaşık imge örgüsüne çok az rastlanır. Dilin uzlaşımsal anlamlarını çok zorlamayan bu şiir diline şair, halk söyleyişlerini de katmıştır. Kısa şiire ilgisi, bir başka dikkat çekici yanıdır. Genellikle bireysel konuları işlediği ilk zamanki şiirleri ölçülü, uyaklı olsa da kendisine asıl şairlik kimliği kazandıracak şiirleri serbest tarzdadır. Düzensiz ses tekrarları dışında sözcük ve mısra tekrarları şiirlerde, ahenk oluşturmaya yönelik sıkça başvurulan bir yol olmuştur.

Yayımlanmış tek romanı olan Geri Dönemezsin (1948) kısmen otobiyografik bir nitelikte olup şiirlerinde işlenen “toplumcu” temalara benzer bir içeriğe sahiptir. Bireysel olanın toplumsallık çıkarımı içinde eritilerek işlendiği romanda kötü aile yapısından başlayarak bozuk düzen, ezilmiş insanlar yazarın odağındaki konular olmuştur. Milliyet gazetesinde tefrika olarak yayımlanmış “İnsan Kafesi” (1971) romanı ise 1945’ler Türkiye’sinin siyasi ve sosyal açıdan sorgulandığı, yazarın hayatından izler de taşıyan bir içeriğe sahiptir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Hüseyin Düz Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Mayıs 1966 yılında Kırklareli’nin Pınarhisar İlçesinde dünyaya gelen Hüseyin Düz, çocukluk ve gençlik yıllarını Kırklareli’nde geçirmiştir. 1983 yılında Pınarhisar Lisesini tamamlamıştır. Ardından 1999 yılında Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olmuştur.

Haber Merkezi / Hüseyin Düz’ün şiir ve denemeleri 1984’ten itibaren Oluşum, Varlık, Çıkın, Öküz, Düşçınarı gibi çeşitli dergi ve mecralarda yayımlanmaya başlamıştır. Hüseyin Düz ile beraber C. Hüseyin Düz imzasını da eserlerinde kullanmıştır.

Şiirlerinin bir bölümünü 2001 yılında Can Yayınları’ndan yayımlanan Issızlığı Ne Tanımlar adlı kitabında bir araya getirmiştir. Düz’ün şiirlerine bakıldığında genel olarak acı bir ironiyle örülmüş eserler olduğu göze çarpar. Şiirlerinde genel olarak sonbahar, Eylül, hüzün gibi konuları işlediği fark edilir. Şair, lirik bir şiir anlayışını benimsemiştir.

C. Hüseyin Düz’ün şiiri, varoluşçuluk eksenli olarak ideal bir şair portresi ve iyi bir şiir formatı çiziyor. Günlük konuşma dilini yücelterek uslubunu kurmaya çalışıyor. Bireysellikten yola çıkarak şiirini toplumsal sorunların göbeğinde inşa ediyor.

C. Hüseyin Düz’ün ‘ıssızlığı ne tanımlar’ı üzeri saydam ve acı bir ironiyle örtülmüş lirik şiirlerden oluşuyor. ‘Sonbahar’ın, yüreğinde ne kadar yer tuttuğunu’ sorgulayan, ‘gözleri hıncahınç eylül’ bir şair. Bir şey daha var: C. Hüseyin Düz, bu ülkenin, ‘yakılan şairlerin küllerine muhtaç’ olduğunu söylüyor ve, ‘burada bütün mısrâlar’ın ‘duvağına doyamadan’ öldüğünü de.

“Orman’daki ışığın balı”

arıların bal sınavı
ozanların bal sınavına
benzer biraz da…

(ölüme ve hüzne
bata çıka
kalbim kamaşıyor…
beni hayattan kovan
Kovan’da)

haydi acıya,
-davulsuz karnavala!

hem madem
küp gibi sağır koşuyorum
Orman’daki ışığın balına,

-unuttum işte
şiiri
ve herşeyi…

çağırın güvercinleri…

‘kurusun konduğum dallar…’

‘yaslandığım duvarlar
yıkılsın…’

güvercinler bağlasın
papatyalar ve gelincikler
şiire pabuç olmuş çenemi

ve künyemi bulutlara
bağırsın üç kere
Köy’ün Gül’ü, -hüseyin
yufka yürekli
şairdi!

ve neden sonra
acıkmayı hiç
unutmamış çocuklar
koşsun kırlara…

sıcak çörek ve helva
dağıtılsın…

ölüm hiç yoktan
ballı lokma şöleni
olsun kuşlara…

Paylaşın

Cengiz Hakkı Zariç Kimdir? Hayatı, Eserleri

5 Ocak 1972 yılında Kars’ın Susuz dünyaya gelen Cengiz Hakkı Zariç, 12 Eylül 1991’de Kars’ta yakalanarak gizli örgüt üyeliğinden 12,5 yıl hapse mahkûm edildi. Cezaevinde, Açık Öğretim Fakültesinin İşletme Önlisans Bölümünü bitirdi.

Haber Merkezi / Selçuk Yamen, Hasan Basri Ünlü, Ümit Şener, Reha Yünlüel ile birlikte Ağır Ol Bay Düzyazı adlı şiir dergisini yayınladılar. Şiirleri birçok dergide yayımlanan Zariç’in şiir ve yazıları Evrensel Kültür, İzlek, Öteki-siz, Kirpi, Erkekçe, Üç Nokta, Bireylikler ve Rüzgâr gibi dergilerde yer almaktadır.

Küçük yaşlardan itibaren şiire ilgi duyan Zariç’in şair olmasında en çok etkiyi halk âşıklarının kasabadaki kahvelere gelip sazlı sözlü atışmaları, radyodaki arkası yarın programları ya da uzun kış gecelerinde dinlediği masallar yaptı. Cengiz Hakkı Zariç, Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN Türkiye üyesidir. BUYAZ 2017 Şiir Onur Ödülüne lâyık görüldü.

Hakkı Zariç, şiirlerinde, özellikle son kitabı Sıfır’da (2014) bireyin; modern bireyin, uygarlığın huzursuz bireyinin dış ve iç çatışmalarını sorun edinen ve sorunu çatışmanın kaynağında görüp, tespit eden sıfır noktasında, “Sıfır” üzerinden tartışır Şairlere Mektuplar’da Cemal Süreya, Edip Cansever ve Turgut Uyar gibi şairleri kendi şair penceresinden anlatır. Ünlü şairlerin şiirleri ile onların yaşamlarındaki olaylar arasında bağlar kurar.

Zariç, Senli (2006) kitabında ise şairin değişik kentlerdeki özgürlük yolculuğunu; bir sonraki kentin, kendisini özgürlüğe bir adım daha yaklaştırdığını, bu kentlerle özdeşleşmiş güzellikleri sadece seyretmenin acısını yaşadığını anlatır.

Zariç, kadının ötekileştirildiği bir dönemde kadına övgü Toz Kadınları (2015) kitabında; Bahar, Rüya, Yaprak, Özlem, Nehir, Sedef, Ayla, Menekşe, İpek, Reyhan, Yağmur ve Hayat Hanım’ın hikâyelerini anlatır. C. Hakkı Zariç’in kurguyu, kurgunun dayandığı aklı ve form yapısını önceleyen yeni şiir kitabı Zona (2017) toplam 23 şiirden oluşmaktadır.

“Gözlerinde rehin kalsın gözlerim”

Bu haklı isyan sürdükçe
Ölenlere ağlamak usandırmaz insanı
Ama her gün aynı tonda
Gül-eme-mek bıktırır

Kalırsan
Muhasebecinin oğlundan çaldığım uçurtmayı
Uçuramadığım gökyüzünün masum rengini
Anlatırım sana

Gidersen
Şulesi mengeneye alınmış
Çoğul düşler diyarında
Kırık dal aryaları kucaklar seni

Şaşırırsın
Müphem bir karanlık cöker içine
Hiçbir (kapalı) mekanın yüzölçümü
Yeterince geniş değildir
(hayvanlar için bile)

Kalırsan ayakkabısının bağcıklarını
Sokakta bağlayarak eyleme koşan gencin
Hapishanede yazdığı şiirleri okurum sana

Gidersen
Yanağındaki elma şekeri sevinçlerin
Talan edilir haramilerce
Tavan arasındaki ilk patiğini bile
Anımsamaya firsatın olmaz

Yalnızlığın sana abanır
Sen halvet mekanlara abanırsın

“Sıfırın güneyi”

Kabustaki çığlıklardan geldim, sessizlikten
Buğulu aynalarda kanıyordu tükürdüğüm yüzüm
Gözlerim jiletin ağzında bir çift parıltıydı
Teşhisim: Arter kesesi

Sıfırın Güneyi

Rakı bu, başka bir şey değil
Onlara; Güney’in güney gülüşlü insanlarına
Kumral bir şelalenin döküldüğü boşluğun köpüğü
Gece; o gidiş gelişlerin seyrindeki sarhoş soluğum
Akdeniz’deyim, portakal kokulu sokakların uykusuzluğunda
Arayışla dalgınlık arası bir adam geziniyor adımlarımda

Oysaki kendi ucumu arıyorum çıldırasıya
Geri çeviriyorum mutlu olmanın kösnül anılarını
Kayaların ömründeki elması merak ediyorum
Dalgalarla sevişen kumsalın yetmezliğini aşka

Kaptırıp gidiyorum silik zamanın loş tünellerinde
Bir kadının aklımdaki adını, acılarını ve imzasını yırtıyorum
Beyazlara bürünmüş yörük kadını
Kilim gibi bakıyor alnıma vuran rüzgâra

Sesi düşünmeli ve iskele verilmeden atlamalıyım
Mükemmel olan hiçbir şey yok bu dünyada
Uzakları çağrıştırıyor nicedir deniz ve evler
Ahşap duvarlara çarpıp darmadağınık oluyorum!..

Paylaşın

Çiğdem Sezer Kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Ağustos 1960 yılında Meliha Hanım ile şoför Tahsin Yurdagüven’in kızı olarak Trabzon’da dünyaya gelen Çiğdem Sezer, 1979’da mezun olduğu Trabzon Sağlık Koleji’nin ardından Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü’nü (1986) bitirdi.

Haber Merkezi / 1979-1986 yılları arasında Yozgat’ta, Trabzon ve Ankara’da hemşirelik; 1986’dan sonra Sakarya’da Sağlık Meslek Lisesi öğretmenliği yaptı. 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Ankara’ya yerleşti.

Evli ve iki çocuk annesi olan Sezer, ilk kitabı Kanadı Atlas Kuşlar’la 1993 Ali Rıza Ertan Şiir Ödülü’nü, ikinci şiir kitabı Çılgın Su ile Dünya Kitap Şiir Ödülü’nü (1993) kazandı. Bir Şehrin Hatıra Fotoğraflarından ile 1998’de Orhan Murat Arıburnu Şiir Ödülü’nü alan Sezer, Dünya Tutulması’yla da 2006’da Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’ne layık görüldü.

Çiğdem Sezer, araya romanlar ve başka çalışmalar girse de 1983’te Kıyı’da yayımlanan şiiri “Yıldız Kaydı”dan günümüze kadar şiire sadık kaldı. Şiiri, hep bir yenileşme, değişme ve gelişme halindedir; hem dil ve söyleyiş açısından hem de tematik açıdan zenginleşen bir seyirdedir. Fahrettin Demir’e göre; Sezer’in yaşama karşı duruşu edilgen değildir; yaşamı tanımaya ve dönüştürmeye dönük eylem önerisini şiirlerine yedirirken şiir poetikasının da ipuçlarını verir (2007, 104).

Kalbimin Kuzey Kapısı Trabzon (2007) ve Taş Beşiğim Hacıkasım (2011) adlı kitapları, doğup büyüdüğü kentle kurduğu ilişkiyi yansıtmaları yanında kent monografisi nitelikleriyle de dikkati çeker. Mavi Çayırın Kadınları (2013) romanı, göçle birlikte değişen kadın yaşantılarına eğilirken Trabzon’un sosyal dokusundaki değişimi de gözler önüne serer; roman, şiirlerinde kadınlık durumlarını da yansıtan Sezer’in eleştirel bakışının ürünüdür, denilebilir.

Halil Polat’la birlikte hazırladığı bir de ders kitabı (Epidemiyoloji) bulunan Çiğdem Sezer, 2011’den bu yana çocuklar ve gençler için de kitaplar yayımlamaktadır.

Paylaşın

Çağdaş Keçeci Kimdir? Hayatı, Eserleri

4 Mayıs 1973 yılında Amasya’da dünyaya gelen Çağdaş Keçeci, Amasya Atatürk Lisesi mezunudur. Çalışmalarını Kayseri’de sürdüren Çağdaş Keçeci, ilk şiirleri 1994’ten itibaren yerel gazetelerde yayımladı.

Haber Merkezi / 2000 yılından itibaren şiir ve denemeleri Varlık, E-2000 Şiir Yıllığı, Milliyet Sanat, Gösteri, Papirüs, Islık, Akatalpa vd. dergilerde yer aldı. Varlık dergisince düzenlenen 2000 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülünde Ok adlı dosyasıyla övgüye değer bulundu. 

2001’de Elma Ağacında Unutulmuş Zaman adlı yayımlanmamış dosyasıyla, Hatay Restaurant’ın Cemal Süreya anısına düzenlediği Hatay Şiir Ödülünü kazandı. 1992 yılından itibaren resim sergilerine katılmaya başladı. Şiirlerinin bir bölümünü Sevda ve Nem (2001) adlı ilk kitabında topladı.

“Acılarımın özel bir adı yok”

Ramis Dara’ya

Acılarımın
Özel bir adı yok.
Şarkılarım hiçbir yola benzemez.
Gidişsiz ve dönüşsüz …
Ne yaman şarkılarım,
Kararı yok.

Sözü ikide bir uzatmanın
Bir mantığı yok.
Güne ayrı bir kapı açmanın,
Gecesiz ve sessiz…
Aşkı kalpta bekletmenin
Uzağı yok.

Ne yaşadın
İşte o, her şey!
Algı ile sınırlı ‘susunuz’un hepsi
Ve gül’ün yanındakilere tarif edemediği:
Ölüyü yaşarken öldürmenin
Yasağı yok.

Acıyan denizlerim
Kimseyi ilgilendirmiyor.
Zaten öldürmekle ve gömmekle meşgul
Benim tanıdıklarım.
Ki, hayatımızda dolaşan tüm kaldırımların ve kapıların,
Hüzün ile yağan gözyaşlarının
Ve insanların,
Burda bir atağı yok.
Sanki hep dağlar suçlu ve sanki ötekilerin,
Bunda bir payı yok.

“Devredilmez bir yangın”

Sen ki korkunu yen, cesaretle atıl suya
Güller gibi adımla sonu gelmez bu yangını

Zor kışlardan ders al, gürültüye aldırma
Arşın arşın geç istersen altedilmez bu yangını

Bir biçimle kendini bul, bağışlan ibretlerden
Ölüm gibi birden durdur sabredilmez bu yangını

Ardarda bir göçü hep resimlerde yaşa
Bir sevecenlikle kaldır sonra affedilmez bu yangını

Sancıları unut ki, çarelere yol al böyle
Sorgusuz verme kimselere devredilmez bu yangını

“Yalnızlığım izin vermiyor”

Yalnızlığım izin vermiyor
Dışarı çıkmama
Dostlarım birikmiş
Bana özlemle
Hayatım çalınmış
Harhangi bir insan
Alıp götürmüş
Bilmem şimdi ben
Kimbilir kimde

Şarkılarım vardı-ezberimde
Şimdi yok
Kağıtlarım vardı
Yalnızlığın biriktiği yerde
Kağıtlarım çalınmış
Herhangi bir zaman
Yırtıp bırakmış
Bilmem o kağıtlar
Şimdi kaç tane

Paylaşın

Dursun Özden Kimdir? Hayatı, Eserleri

1950 yılında Niğde’nin Ulukışla İlçesine bağlı Beyağıl Köyü’nde dünyaya gelen Dursun Özden, ilkokulu köyünde, ortaokulu Ulukışla’da okuyan yazar 1970 yılında Niğde Lisesi’ni bitirdi. İşletme ve Jeodezi eğitimi aldı ve Anadolu Üniversitesi Basın ve Halkla İlişkiler bölümünü bitirdi.

Haber Merkezi / Özden, çeşitli gazete ve dergilerde metin yazarlığı, editörlük ve gezi yazarlığı yaptı ve bazı televizyon kanallarında gezi programı hazırlayıp sundu. Belgesel film danışmanlığı, metin yazarlığı, senaristlik, yönetmenlik ve yapımcılık yaptı.

İstanbul Haber Ajansı, Anadolu Ajansı, Milliyet Haber Ajansı, Doğan Haber Ajansı, Politika, Milliyet, Cumhuriyet Gezi, Azernews, Daily News Travel ve Bizim Gazete’de çalıştı. Özden; Uluslararası Turizm Yazarları ve Gazeteciler Federasyonu (FIJET), Türkiye Yazarlar Sendikası, Dünya PEN Yazarlar Merkezi üyesi, Türk-Arap Bilim, Kültür ve Sanat Derneği (TASCA) kurucu üyesi, Belgesel Sinemacılar Meslek Birliği Denetim Kurulu Başkanlığı yaptı.

BESAM, İLESAM, Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi olan Özden, “Yoleri Yapım” şirketi adına, dış yapımcı ve yönetmen olarak çalıştı. Barış, iklim değişikliği, ekolojik denge ve çevre araştırmaları, Anadolu Su Medeniyeti, Uygur Karızları, Göbeklitepe Su Medeniyeti, Zemzem Mucizesi, Deylem’den Dersim’e, Sibirya Müslümanları, Fidel Castro’nun Atatürk’ü, Afrika’nın Renkleri, Şaman Kültürü, Lavanta Moru, Mübadele Acısı vb. araştırma ve belgesel çalışmaları süren yazar halen milliyetblog.com, sonmedya,com.tr, turizminsesi.com, ekonomidunya.com, dursunozden.com.tr sitelerinde köşe yazarlığı yapmaktadır.

İlk şiiri “Yayla Düşü”, Kurtuluş Dergisi’nde 1 Eylül 1970’te yayımlanan yazar 1976 yılında “Merhaba Komşu” başlıklı denemesiyle Sofya Radyosu Türkçe Yayınlar Servisi’nin özel ödülünü kazandı. “Güle Güle” adlı öyküsü 2000’de Zeki Öktem tarafından beyaz perdeye taşındı. Kanayan Türküler’deki şiirleri Makedoncaya çevrildi.

Yazarın edebi hayatı boyunca aldığı ödüllerden bazıları şunlardır: Kurtuluş Dergisi, Dünya Barış Günü Şiir Ödülü (1970), Sofya Radyosu, Dimitry Blaguev Öykü Ödülü (1977), STFA, Kalifiye Teknik Eleman Başarı Ödülü (1989), Küba Guayasamin Vakfı, Latin Amerika Edebiyat Ödülü (1996), Ortadoğu Yazarlar Birliği, El Cahez Şiir Ödülü (1999), Aykırı Sanat Dergisi, 8. Ulusal Şiir Ödülü (2000), A. Biographical Institüte (ABI), Kültürel Araştırma Ödülü (2000), Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Yerel Basın Ödülü (2001), Arap Haber Ajansları Birliği, Red Şiirleri Ödülü (2002), Tunus Turizm Bakanlığı, Altın Palmiye Ödülü (2003),

Azerbaycan Yazıcılar Birliği, Kılınç & Kalem Ödülü (2004), Suriye Turizm Bakanlığı, İpek Yolu Ödülü (2005), Çin, Uygur-Sinciang Eyaleti, Karız Enstitüsü Ödülü (2005), Mersin / Yenice Belediyesi, Dünya Barış Şiirleri Ödülü (2006), Rusya-Votkinsky Belediyesi, Çaykovisky Hemşehrilik Ödülü (2006), Azerbaycan Yüksek İlimler Akademisi, Türk Dünyası Araştırma Ödülü (2006), Malezya Turizm Bakanlığı, Pasifik Renkleri Ödülü (2007), Sudan-Uluslararası Afrika Kültür ve Araştırma Merkezi (ICAS), Kardeşlik Ödülü (2009),

Çin Halk Cumhuriyeti, Yazarlar Birliği Ödülü (2009), İran-UNESCO/ IHP, Qanat-Karız Araştırma Ödülü, (2012), Kar Dergisi, Gezi Edebiyatı Ödülü (2013), Rusya – Tuva, Dokuz Gök Şamanlar Birliği, Kam Ödülü (2014), Marmaris Kalımerhaba Kültür Merkezi, 1 Eylül Dünya Barış Günü Ödülü (2015), Osmaniye, Anadolu Halk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Belgesel Film Ödülü (2015), Konya Aydınlar Ocağı, Seyyah-ı Şaman Ödülü (2016), Ordu / Ünye Belediyesi, Yunus Emre Ödülü (2017), Ankara Üniversitesi- DTCF, Türk Dünyası Araştırma Ödülü (2018), Bergama Belediyesi Parşomen Ödülü (2018) aldı.

Kendini toplumcu, gerçekçi, sanatın içinde, Anadolu’nun yeni özgün şiir dilini yaratan biri olarak tanımlayan Özden; Çağdaş Evliya Çelebi, Modern Gezgin ve Seyyah-ı Şaman olarak araştırmalar yapmaya devam etmektedir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Doğan Ergül Kimdir? Hayatı, Eserleri

20 Mart 1968 yılında Kars’ın Arpaçay İlçesinde dünyaya gelen Doğan Ergül, 2 Haziran 2007 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Ergül, üniversite öğrenimini Yıldız Teknik Üniversitesi bünyesindeki Mimarlık Fakültesi’nde Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde okuyarak tamamlamıştır.

Haber Merkezi / Doğan Ergül, mezuniyetinden sonraki süreçte ilk kaleme aldığı şiirleri, Şiir Oku Dergisi içerisinde yayımlatmıştır. Ergül’ün kaleme aldığı pek çok şiir vardır ve bu şiirler, kelimelerin enteresan dizimi ile yazılmış kendine has bir üslupla kaleme alınmış şiirlerdir.

Genelde hece ölçüsü kullanmayan şair, son yılların daha çok tercih edilen ölçüsü serbest ölçü ile yazmaktadır. Farklı tarzda şiirler kaleme almış olan Ergül’ün en bilindik şiirlerinin yayımlandığı dergiler arasında şunlar göze çarpmaktadır: İskenderiye Yazıları, Şiir Oku, Üç Nokta, Başka, E, Öteki-siz, Islık, Akatalpa, Şiir Ülkesi, Sonra Edebiyat Dergileri…

Eserleri;

  • Aşkın ve Suların Öğleni, Babil Yayınları, 2005.
  • Uykulu Yağmur, Yitik Ülke Yayınları, Haziran 2007.

“Uyumun elleri”

uysal bir dili vardır zamanın
insan oradan başlar saymaya yangınını

şimdi eksik bir anlatı

bazen yaşarım
bir kağıda bakarak
beyaz bir gölgedir o
aklın oynadığı

yalan olduğumu bilseydim
daha önce unuturdum kendimi

“Dağın kalbi”

sustu
dağın kalbi
bir boşluktan oyduğum

dağlar
gökyüzünde bir boşluğu doldurur
ve su yerle gök arasında bir yerdedir
şekil bundan doğmuştur

güz adını eski bir ağaçla değişti
içinden geçen çocuklar
göğü büyütsün diye

sudan otlara uzanmış
bir çift el
atları büyüten

bundan
nehirler sabah
duttan ve kirazdan

sustu
dağın kalbi
bir boşluktan oyduğum

“Bir şiirin son dizesi”

burada sabah akşam donmuş bir denizi taşlıyoruz
taşladıkça taşıyor deniz
çocuklar oyunda hile yapan arkadaşlarına ceza olarak bir parça bu
denizden
veriyorlar
akasyalar ve barbunlar bir aradalar
ortaçağ anlatıları satıyor uzun yol şoförleri
mola yerlerinde…
durup ay’a bakıyor kediler ve köpekler
dolunay akşamları…
mardinli bir gece istiyor aşıklar haftaiçleri
ve haftasonları italyan rönesansı hakkında konuşuyorlar …
mahalle bakkalı yaşlı adam boyuna bir ağacı yontuyor anlıyoruz ki aşk
soyunan bir şehirdir
susuyor ve balkanlar ve ötelerinde yazılmış
bir şiiri söylüyoruz ege ağzıyla…
kadınlar geçen kıştan,
kardan sözediyor şiirin sonunda
anlıyoruz ki erimek eski bir şiirin son dizesidir
atları içeri çekiyorum ve üstünü onlarla örtüyorum
şimdi daha serin terliyorsun
bu iyi bir mevsim gibi geliyor sana
ben dolu vurmuş bir tarlada üstüm başım ay
bir filmde oynuyorum… tanışmamışız daha!..
kalçalarını istiyorum denizi geçmek için….

Paylaşın