Celal Soycan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1948 yılında ‘in Oğuzeli İlçesinde dünyaya gelen Celal Soycan, ilk okulu Gaziantep Şehit Kamil İlkokulu’nda okudu, ortaokulu ve liseyi Gaziantep Lisesinde bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesine girdi ve bu okuldan mezun oldu.

Haber Merkezi / Mezuniyet sonrasında çeşitli illerde orman mühendisliği yaptı, işletme müdürlüğü gibi değişik üst düzey görevlerde bulundu, 1980 darbesiyle bakanlıktaki görevine son verildi, Mersin’de anakent belediye başkan yardımcılığı görevini üstlendi.

Üniversite yıllarında mesleki eğitimi yanında edebiyata ve sanata ilgi duydu ve özellikle edebiyat ve resimle ilgilenmeye başladı. Orman Bakanlığında çalışırken şiirleri Varlık’ta ve değişik dergilerde yayımlandı. Mersin’de belediye başkan yardımcılığı yaparken yayımlamaya başladığı Islık şiir dergisini on yıl süreyle yayımladı (2000-2010). 2010’dan bu yana Metin Cengiz, Yavuz Özdem ve Müesser Yeniay ile yayımlamaya başladığı Şiirden Dergisi’nin editörlüğünü yürütmektedir.

Celâl Soycan şiiri varlık sorunları üzerinde derinleşti, hayatı yeryüzü serüveni olarak gören bir anlayışla işledi. Şiirlerinde resim eleştirisinden kazandığı resim bilgisinden de yararlandı. Halen resim üzerine teorik yazılar yazmakta ve reim değerlendirmeleri yapmaktadır.

Şiirde ise peotik bilincin önemini vurguladı ve şiirin bir dil içi meselesi olduğu bilinciyle yazdı, çağrışıma, göndermeye önem veren çok katmanlı bir şiir yazdı. Şiir üzerine yazdığı yazılarla şiir poetikasını açmaya ve geliştirmeye çalıştı. Yazılarıyla da bu arayışın kuramsal dayanaklarını açığa çıkarmaya çalıştı. Günümüzün şiir üzerine düşünen ve yazan az sayıda şair ve yazarlarından biridir.

Üniversite yıllarından bu yana sürdürdüğü resim ilgisi onu resim üzerine düşünmeye, eleştirel bakmaya ve yazmaya da yönlendirdi. Günümüzün önemli ressamlarının eserleri üzerine yoğunlaşırken resim sanatı üzerine değerli eleştirel metinler yazdı. Ressamları tanıtan ve resimleri üzerine eleştirel düşüncelerini dile getirdiği birçok katalog çalışmalara katıldı.

Şiir ve yazıları Almancaya, Fransızcaya, İngilizceye, İspanyolcaya, İtalyancaya, Japoncaya, Litvancaya ve İbraniceye çevrildi ve Almanya, İtalya, Fransa, ABD, Japonya, Litvanya, İspanya ve İsrail’de yayınlandı.

Şiirden Dergisi editörlerinden olan Celâl Soycan Türkiye’nin en önemli birçok dergisinde halen yazmaya devam ediyor. Mersin’de Islık dergisinin yayımlanmasına editör olarak katkıda bulundu. Mersin’de yaşayan Celâl Soycan on yılı aşkın bir şekilde verilen ve günümüzün en önemli edebiyat ödülü olan Mersin Kenti Edebiyat Ödülü’nün de sekreteridir.

Eserleri;

Şiir;

Öyle Kal (2000)
Cemresiz Günlerde (2001)
Saptım Burçlar Bilgisinden (2002)
Adın Olsam (2006)
Ölüler İçin Oda Müziği (2007)
Azade (2009)
Kün (2011)
Kırım Günlerinde Aşk (2014)
Hünsa (2016)
Kötülüğü Gördüm (2017)
Beyhude (2018)

Eleştiri, deneme, inceleme;

Şiir İçin Notlar (2005)
Şiirin Zamanı/ Zamanın Şiiri (2006)
Mevsimsiz Bir Şair-Özdemir İnce (2005)
Şiir Pençe/ Poetik Okumalar (2016)
Sokak yazıları (2019, Metin cengiz ile birlikte)

Resim eleştirisi;

Tuvalde Oda Müziği (2015)
Anlatmaktan Anlamaya (2006)
Sonsuza Kıvrılmak (2020)
Varlığımın Garip Şarkısı (2020)

Paylaşın

Celal Sılay Kimdir? Hayatı, Eserleri

1914 yılında Bursa’da dünyaya gelen Celal Sılay’ın tam adı Mehmet Celal Sılay’dır. Babası öğretmen Ahmet Hamdi Bey, annesi Fahriye Hanım’dır. Şairin çocukluk hayatı Bursa’nın Namazgâh Mahallesi’nde geçmiştir. Bu mahalle, şairin doya doya yaşadığı çocukluk hayatında önemli bir yere sahiptir. Almış olduğu dinî terbiyede bu mahallenin etkisi çok büyüktür.

Haber Merkezi / On bir yaşına kadar Bursa’da Hoca İlyas İptidai Mektebi’nde okumuş, daha sonra Işıklar Lisesi’nde ilk ve orta öğrenimine devam etmiştir. Fakat disiplinsiz ve psikolojik rahatsızlığı olduğu gerekçesiyle okuldan uzaklaştırılarak Kuleli Askeri Lisesi’ne nakledilmiştir. Aynı sorunlar, Kuleli Askeri Lisesi’nde de devam ettiği için oradan da ayrılan Sılay, lise eğitimini 1934 yılında İstanbul Hayriye ve İstiklâl liselerinde tamamlamıştır.

Lise yıllarında arkadaşları ona “Atlı Napolyon” lakabını takmıştır. Liseden sonra bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne dışarıdan devam etmiş; fakat eğitimi tamamlamamıştır. 1935 yılında İstanbul’a gelen Sılay, hayatı boyunca devlet memurluğu yapmamış, kendisine gazeteciliği ve dergiciliği meslek olarak seçmiştir. Celal Sılay, gazeteciliğe 1940 yılında Vatan gazetesinde başlamıştır.

1944 yılında Tasvir-i Efkar’da yazarken aynı zamanda İşte adında bir dergi çıkarmaya başlamıştır. Bu dergi sadece 4 sayı devam edebilmiştir. 1951 yılında Ticaret Postası adlı gazetede çalışmıştır. 1952 yılından 1956 yılına kadar Yeni Memleket gazetesinde hem yazı işleri müdürlüğü hem de Ahmet Selami Sel takma adıyla fıkra yazarlığı yapmıştır. 1957-1958 yılları arasında Yeni Gazete’de fıkra yazarlığı yapmıştır. 1959-1960 yılları arasında yine Ahmet Selami Sel takma adıyla Her Gün gazetesinde günlük konularla ilgili yazılar yazmıştır.

Dergilerde de yazan Sılay’ın şiirleri, 1939-1940 yılları arasında Yücel dergisinde, 1941 yılında İnkılâpçı Gençlik dergisinde, 1943 yılında Demet dergisinde yayımlanmıştır. 1949-1950 yılları arasında Her Hafta dergisinde Paris hayatıyla ilgili yazılar yazmıştır. 1950’de Büyük Doğu dergisinde şiirleri ve yazıları yayımlanmıştır. 1954’ten sonra 1966’ya kadar aralıklarla 28 sayı yayımlanan Doğu-Batı dergisini çıkarmıştır. 1956 yılında Esi dergisinde şiirleri yayımlanmıştır. 1963’ten 1971’e kadar 105 sayı Yeni İnsan dergisini çıkarmıştır. Mesleğinden hiçbir zaman düzenli bir geliri olmadığı için ekonomik olarak zor bir hayat geçirmiştir. 7 Eylül 1974 tarihinde kalp krizi sonucu vefat etmiş, İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Celal Sılay kısa boylu, güler yüzlü, kilolu ve hareketli biridir. Fiziksel özelliğinden ziyade karakteriyle dikkat çekmiştir. “Atlı Napolyon”dan sonraki ikinci lakabı “deli”dir. Deli dolu bir karaktere sahiptir. Bakıldığında neşeli, hayat dolu, hayatı umursamayan biri olarak görünürken özünde alıngan ve kırılgan bir yapıya sahiptir. 1961 yılında edebiyat öğretmeni Nermin Duru ile evlenmiştir.

Celal Sılay, şair kimliğinin yanı sıra edebiyat, sanat gibi birçok alanda görüşlerini ortaya koyan bir düşünce adamıdır. Sılay için hayat, sanatla anlam kazanır. Onun şiir sanatı üzerine yazdığı yazılarda verdiği bilgilerden poetikasını çıkarmak mümkündür. Ona göre şiirde duygu ve fikir bir arada olmalı, şiir hem kalbe hem de zekâya hitap etmelidir. Kelimelerin basit bir ahenkle bir araya getirilmesinin şiir olamayacağını, şiirin söyleyecek sözü olanlar için bir araç olduğunu savunur.

Ona göre şiirdeki ahenk ve musikinin yarattığı güzellik tek başına yeterli değildir, şiiri sadece musikiden ibaret görmek büyük bir hatadır. Çünkü kalbe işleyen musiki değil, şiirdeki anlamdır. Sılay, şiirin geleneğe bağlı olarak gelişmesi gerektiğine inanır. Gelenekle bağı olmayan şiirin temelsiz olduğu görüşündedir. Sılay’a göre şiir, gelenek unsurlarını içinde barındırarak gelişmeli ve yenilenmelidir.

Şiirde kullanılan kelimelerin özenle seçilmesi ve bir anlam ifade etmesi, ruhu karartan kelimelerin tercih edilmemesi gerektiğini düşünür. Ona göre kelimeler mutluluğu, sevgiyi, iyimserliği çağrıştırmalıdır. Bu bağlamda şiirde şeklin önemli olduğunu düşünür. Şiiri bir kelime sanatı olarak gören Sılay, her kelimede bir kuyumcu titizliği gösterilmesi gerektiğini savunur. Çünkü kelimeler şiirin dış yapısını oluşturur ve bu yapı ne kadar mükemmel olursa sanatkârlık da o kadar kuvvetli olur.

Sılay’ın şiirlerini çeşitli şekillerde yazdığı görülür. Birçok şiirini hece ölçüsü ve belli bir kafiye düzeniyle yazdığı gibi bazı şiirlerini serbest tarzda, bazılarını da rubai tarzında kaleme almıştır. Şiirde ve bütün sanat eserlerinde kullanılan dilin basit, berrak ve açık olması gerektiğini savunur ve hikâyelerinde, fıkralarında, denemelerinde ve şiirlerinde basit, akıcı ve berrak bir Türkçe kullanır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Celal İnal Kimdir? Hayatı, Eserleri

1964 yılında Adana’nın Yüreğir İlçesinde dünyaya gelen Celal İnal, ilk, orta ve lise öğrenimini Adana’da tamamladı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Hungaroloji (Macar Dili ve Edebiyatı) bölümünü bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nde yüksek lisans yaptı.

Haber Merkezi / Değişik yayınevlerinde editörlük yapan İnal, Promete adlı aylık edebiyat dergisinin sorumlu yazı işleri müdürlüğünün yanı sıra Ankara’daki yerel radyolarda (Çağdaş Radyo, Radyo Mozaik, Radyo İmaj, Ekin Radyo, Radyo Özgür) kültür, sanat ve politika ile ilgili programlar hazırladı ve sundu.

Kitap-lık, Düşler Öyküler, Üçüncü Öyküler, Damar, Çağdaş Türk Dili, abece, Amida, Bahçe, Çağla ve Ekin Sanat adlı edebiyat dergilerinde şiir, şiir kuramı ve öykü üzerine yazılar yazdı. Günlük bir gazetede düzeltmenlik yaptı.

1997’de “Dili Zaman Şiirleri” , 2001 yılında ise “Antik Kahveden Sarıya Dönüşürken”, “Şüpheli ve Sakıncalı”, “Geniş Zamanlar İçin” ve “Edip Cansever’e Güzelleme” isimli eserleri yayımlandı. Demokrasi bilincinin yaygınlaştırılması amacıyla Ankara’da Radyo Özgür’de siyaset, kültür, sanat ve edebiyat programları yapıyor. “Yeni Zamanlar İçin”, 1999-2004 tarihleri arasında yazılmış şiirlerden oluşmaktadır.

Eserleri;

Dili Zaman Şiirleri
Geniş Zaman Şiirleri
Edip Cansever Güzelleme
Şüpheli ve Sakıncalı
Antika Kahveden Sarıya Dönüşürken
Yeni Zamanlar İçin
Demokrasi Diye Diye
Demokrasi Kuşağı Radyo Yazıları -II

“Sessiz deniz dipleri”

yeni karlar yağar eski karlar üstüne
yüreği okyanustan da geniş
bir kadın severim
geldiğim yollar kadar uzun
sessiz deniz dipleri kadar derin
güneşin sahipsiz bir turunç gibi
denize düştüğü saatlerde ve
mora çalan gecelerde büyürken yıldızlar
yüreği okyanustan da geniş
bir kadın sever beni
bilirim

“Çocukluktan”

I.
rüzgâr
kolalı bir örtü gibi acıtıyorken yüzümü
“dudakları çatlamış, ateşli,
hasta bir istasyonda
dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp”
çocukluğumun uzun yolculuklarını andım

içinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı
bir havuzun yanında buldum kendimi
güzel bir yaz ikindisinde
adres sordu birileri

anlattım..

II.
denizi ilk gören bir çocuk
birdenbire yaşlandı
çiçekleri çok biçimli tuttuğumu söyledi biri
sanki koca bir gökyüzünün altında
sadece ikimiz duruyorduk.
öyle bir gök işte, orada öylece duruyorduk
ve nedense hep sana gelirken
yere gül renginde batığım geliyor aklıma
insanın olmadığı bir anının da olamayacağı…

III.
karşıdan karşıya çamaşırların asıldığı
dar bir sokağa girip
eski bir kapının önünde duruyorum
tunçtan bir tokmağı avuçlarken
anahtarı kilide sokuyor
ve haz alıyorum küçük tıkırtılardan.
“kadın dendi mi sanki ben
vişneli bir dondurmayı durmaksızın yalıyorum.”

“Yollar”

Bilirim
Bütün yollar portakalların çiçeklenişine
Işıltılı bir denize götürür bizi
Beyaz, mermer bir heykel gibi
Durur gecede zaman
Her şey ağırlaşır orada
Işıklar bile
Ateşe eğilen yüzün görünür ardından

Gizlenir el, gizlenir parmaklar
İşlemeli bir yelpaze
Usul usul sallanır
Susar su
Doğrusu, uzak denizlerdir
Bizi şefkatli iki elin beklediği
Eski limanlar

Gümüş taslardan
Ve hırçın kazlardan kaçtım
İlk uzun gölgemden…

Ovada çırılçıplakken
Güneşli bir yoldan
Denize gidiyordum….

güneş yutmuş gibi sarıydım
yıldızlar doluyordu içime
yıldızla kaplanıyordu tenim
mavi bir yalana dönüyordu gökyüzü

yerinde kullanılmış
her sözcük
gülümsetiyordu beni

su bulurdu yolunu
nehirler yatağını bilirdi
“sadece bir çocuğun
ya da bir kadının
önünde eğilirim” derdi
eski bir romanın kahramanı.

Şiir ruhumu sağaltan son sığınak olurdu.

Paylaşın

Celal Fedai Kimdir? Hayatı, Eserleri

9 Eylül 1972 yılında Kayseri’de dünyaya gelen Celal Fedai, ilk, orta ve lise öğrenimini burada tamamladı. 1995’te Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. Aynı üniversiteye bağlı Sosyal Bilimler Enstitüsünde lisansüstü öğrenimine devam etti.

Haber Merkezi / 1998’de “İsmet Özel’in Hayatı, Edebî Şahsiyeti ve Şiirleri Üzerinde bir İnceleme” adlı teziyle yüksek lisansını, 2015’te “Ahmet Oktay’ın Hayatı ve Edebî Eserleri Üzerine Bir İnceleme” adlı teziyle de doktorasını tamamladı ve “doktor” unvanını aldı. Ali Ural ile birlikte Merdiven Şiir dergisinin editörlüğünü yaptı.

1996 yılından beri öğretmenlik yapmakla birlikte yazı çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve bir çocuk babası olan sanatçı şiirle yakından ilgilendi. Celâl Fedai, Parmak İle Boyanmış adlı şiir kitabıyla 2005 Türkiye Yazarlar Birliği Şiir Ödülü ve Şair Dağın Doruğunda Meydana Getirmenin Estetiği (2016) adlı deneme kitabıyla ESKADER 2016 Kültür Sanat Ödülü (deneme dalında) gibi ödüllerin sahibi oldu.

Celâl Fedai, 2000’li yıllarda yazı hayatına başlayarak günümüze kadar şiir, deneme, inceleme-eleştiri türlerinde kalem oynatan ve bu türlerde birçok eser vermiş bir şairdir. Kalem ürünleri; Hece, Merdiven Şiir, Kitaphaber, kitap-lık ve Dergâh gibi süreli yayınlarda belli aralıklarla yayımlanmıştır.

Sanatçı erken yaşlarda şiirde karar kılmış ve bunu “Ben bir bozkır köyünde doğdum. Başımı kaldırınca Erciyes’i, yana çevirince Kızılırmak’ı görebiliyordum. Bin yıldır Müslüman Türklerin yaşadığı bir köy… Bilge ihtiyarların gözünde biz çocuklar çok değerli idik. Bizi bir mucize gibi görür, şakalaşırlardı. Muhteşem güzellikte bir Türkçe konuşuluyordu. Çalışmak ibadetti. Her yanda tabiatın müziği insanlar içinde yaşatılıyordu. Annemin saflığı, babamın hakikate adanmış duruşunun beni şiire, müziğe yöneltmesi, bugün bakıyorum da, bu köyün şartları içinde hiç de zor değildi. Lise yıllarında bunun üzerine çok düşündüm. Bu düşünceler beni sorumluluklarıma götürdü. Sonrasını yazgı tamamlıyor. Hâsılı dünya hayatının neliğini bana şiir fark ettirdi. Bu yüzden şiir…” cümleleriyle dile getirmiştir.

Şeytanın Günlüksüz Irgadı (2001) adlı ilk şiir kitabından itibaren bu türdeki istikrarını korumuş ve kitap yayımlamayı sürdürmüştür. Bir söyleşisinde “Ben şiirin davasını güttükçe o dava da beni çekip çevirdi. Bana lütuflar verdi. Ben de onları insanlara poetik, politik yanları olan armağanlar olarak verdim. Armağanlar vereni bağlar. Ben her armağanımı en güzel şekliyle, bazısını yalınca çatarak, bazısını süsleyerek verdim. Şiirin tüm hünerlerini göstermek istedim. Beyit de yazdım dörtlük de, bir kitap dolusu bir tek şiir de yazdım iki dizecik de. Şiirle dil oyunları da yaptım; naif bir edayı takındığım da oldu politik olanı da: ‘Amacım bir savaşçı olarak savaş sanatının tüm inceliklerini göstermekti’ demeyeceğim. Ben yalnızca, şiirin davası için savaştım ve büyük harfle yazılması için dua ettiğim bir şiir yazdım. Şiir üzerimde hükmünü yürüttü.” (2004) sözleriyle hem şiire ilişkin düşüncelerini hem de şiirinin biçim ve içerik özelliklerini dile getirmiştir.

Deneme türünde de üretken olan sanatçı denemelerinde sıklıkla şiir ve şaire ilişkin düşüncelerini ele almakla birlikte İslami tefekküre ve günlük sosyal meselelere de eğilmiştir. “Şiir benim için, dünyada bulunuyor oluşumun anlamını fark ettirdiği sürece bir değer taşıyor.” cümleleri onun şiir anlayışını teşkil etmektedir. Şiirimize, poetik yaklaşımlar ve bu yaklaşımların sonuçları üzerine kafa yoran şairlerimizden olan Celal Fedai, eleştiri ve inceleme kitaplarında ise poetik fikirlerini ortaya koymuştur., Şiirle hem şair oluşuyla hem de bir edebiyatçı olarak ilgilenmiş ve bu uğraşlarını da kitap hâlinde okurlarına ulaştırmıştır.

Paylaşın

Canan Al Kimdir? Hayatı, Eserleri

9 Haziran 1982 yılında Şanlıurfa’nın Siverek İlçesinde dünyaya gelen Canan Al’ın çocukluğu Manisa’da geçti. Ortaokul ve lise öğrenimini İzmir’de tamamladı. Süleyman Demirel Üniversitesi Burdur Eğitim Fakültesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği Bölümü’den mezun oldu.

Haber Merkezi / İzmir’de yaşayan Canan Al, MEB’nda öğretmen olarak görev yapıyor. Yazı ve şiirlerinde Nehir Amara adını da kullanan Canan Al’ın ürünleri Berfin Bahar, Koridor, İzdiham Sanat, Deliler Teknesi, Dar Sokak, E Hali gibi dergilerde yayımlandı.

2007’de ‘Kendi Dilinde Ağlamak’ adlı ilk kitabı yayımlananan Al, 2010 Cemal Süreya Şiir Yarışması’nda ‘Biraz Daha Işık’ adlı dosyası ile başarı ödülü kazandı.

Eserleri; Kendi Dilinde Ağlamak (Roman, 2007)

Ödülleri; 2010 Cemal Süreya Şiir Yarışması Başarı Ödülü, ‘Biraz Daha Işık’ adlı dosyası ile.

“Amara II”

Sıradan bir hayat dalgalarıma çarpıyor, Amara
Gün doğumunda külçe ağırlığında sarı
Renginde iyimser
Geniş zamanlarda vazgeçiyor yaşamaktan

Paydos ziline beş kala hayatı bir dişli makinesine takılıyor yaş(am)ın
Ölümcül olan o ses, karın doyurmaya buyururken işçileri

Amara, ünsüz insanlarız biz
Bu yüzden alfabede eksik yüzümüz

Midye kabuklarında seğirtir rakı bardakları
O kıyıda karşılıklı oturmalarda
Midyeci limon sıkar midyeye; biz hayatı sıkarız
Belimizdeki kemeri sıkmaktan beri, midemiz sırtımızla tanışık

Amara, güneşten mi aforoz edildin
Böyle yanık tenin; tenin böyle sarıesmer

İçimde kilometrelerce çöl uzanmış
Binlerce çocuk boğuşuyor çöplükte
İşp(ortacı) çocuklarım
Çoğu sokak kütüğüne kayıtlı; hayattan muaf

Bizim kaydımız Amara, iki defa tutulur
Biri düşünce ananın sancısından
Diğeri ölüme yolculukta
İki kütük arasında kaybolan renkleriz biz

Amara, hiçbir özrüm yok bu yaşama
Daha da çok alacaklısıyım

Korkma; rüzgarını yitiren kıyılarını yitirir;
Biz çok şükür ikisinden de muafız,  Amara!

“Eski bir aşklı”

Kara tahtada yazdığım ilklerin
en yılgınıyım ben
Çünkü hep adınla başlıyorum şarkılara..

ölüm bilmezdi utanmayı
arada bir gelir ve yoklardı
yaşamak dersen tufan’i
hepimize şad olsun
eski bir aşklı
unutulmuştu ayaküstü
rahminde debelenirdi ecelinin
sancılı bir gebe
yorgun bir yüzü eskitirdi böylece

yaşamak hainliktir
ölmek daha bir hainlik
çarpıp çarpıp geri dönen
ağır sancım
eski bir aşklı
seni öğrendiğinden beri kayıp

Sonra,
kelimelerin darlığı kalır aşklıya
kanı çekilmiş olur her daim
bir aşklı dilini yatıştırmayı bilmeden
girer şair kavgasıyla..

“Kentin ölüler”

Bugünden ağlar kentin ölüleri
Yaşamak ölüme yaslanmaktır, dizeleri yapışır cümlemize

Dağ havası farksız mıdır oyun havasından
Bilmem,
Dağ, yaslanmasını bilmez mi dağa

Dinmeyen kavgasını yutarsın
İçin yosun tutar
Kırmızı kusar
Gıcırdayan acının ellerinde
Yaşamak, diş ağrı kadar; çetin

Kentin ölüleri dünden ağlar
Kurtlanır içleri insanların
Geceleri düşmesiyle ölümün
Yaşamak dediğinin, avurtlarında çöker yüzün

“Yüzünün benimle ilişkisinde”

Yüzünün benimle ilişkisinde
Yerle bir edilmiş bir coğrafya
Mutluluğu kaçırılmış bir çocuk
Söyleyeni ve söyleneni belirsiz birkaç kelime
Belki de bütün her şeye aykırı bir yaşam

Yüzünün benle ilişkisinde
Vakti dışarı taşmış bir gece
Koşumu adımlık
Sıcağı kutuplara terk edilmiş bir güneş

Adını düşürdüğüm hüzün
Giderken bende unuttuğun
Ölmek her gün ki huyum
Yüzünün benimle ilişkisinde

Paylaşın

Can Yücel Kimdir? Hayatı, Eserleri

1926 yılında İstanbul`da dünyaya gelen Can Yücel, 12 Ağustos 1999 yılında hayatını kaybetti. Türkiye’nin ilk Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğlu olan Can Yücel, orta öğrenimini Ankara Erkek Lisesi’nde tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü’nde okudu.

Haber Merkezi / İngiltere’de Cambridge Üniversitesi`nde eğitimini sürdüren Yücel, bir süre Londra’da BBC Radyosu’nda çalıştı. Türkiye’ye dönüşünde Bodrum’da turist rehberliği yapan Yücel, daha sonra İstanbul’a yerleşti ve bağımsız çevirici olarak yaşamını sürdürdü. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e hakaretten yargılanan Yücel, 18 Nisan seçimlerinde ÖDP`nin İzmir 1. sıra milletvekili adayı oldu.

Can Yücel, 1945-1965 yılları arasında Yenilikler, Beraber, Seçilmiş Hikayeler, Dost, Sosyal Adalet, Şiir Sanatı, Dönem, Yöne, Ant, İmece, Papirus adlı dergilerde yazdı. Yeni Dergi, Birikim, Sanat Emeği, Yazko Edebiyat ve Yeni Düşün dergilerinde yayımladığı şiir, yazı ve çeviri şiirleri ile tanınan Yücel, 1965″ten sonra siyasal konularda da ürün verdi.

İlk şiirlerini 1950 yılında “Yazma” adlı kitapta toplayan Can Yücel, “toplumsal sorunların yarattığı izlenimlerin ağırlığından kurtulmak istermiş gibi” kimi taşlama, kimi bıçak ile işleyen duyarlılığın ağır bastığı şiirlerinde, yalın dili ve buluşları ile dikkati çekti.

Eserleri;

Şiir;

Yazma (1950)
Sevgi Duvarı (1973)
Bir Siyasinin Şiirleri (1974)
Ölüm ve Oğlum (1976)
Şiir Alayı” (1981)
Rengarenk (1982)
Gökyokuş (1984)
Canfeda” (1987)
Çok bi Çocuk (1988)
Kısadevre (1990)
Kuzgunun Yavrusu” (1990)

Çeviri;

Her Boydan (1959)

“Kibrit çakıyorsun karanlıkta”

Kibrit çakıyorsun karanlıkta
badem çiçeklerini görmek için
Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift
sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza
yangın mı olur artık, bahar mı?

“Tarihli bağbozumu”

Ayaklarıyla ezip fıçıya mı bastılar seni
Nefti kasnaklı bir fıçıya,
Aldırma, kara üzüm !
Sen, o Kırmızı Şarabına doğru
İçten içe
Harıl harıl
Çalışmana bak, iki gözüm !

“Bi sen eksiktin ayışığı”

Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman’dan sonra
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
Başımızda pirensip sahibi bir başçavuş.
Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz…

Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!

“Sardunyaya ağıt”

İkindiyin saat beşte
Başgardiyan Rıza başta
Karalar bastı koğuşa
Ikindiyin saat beşte

Seyre durduk tantanayı
Tutuklayıp sardunyayı
Attılar dipkapalıya
İkindiyin saat beşte

Yataklık etmiş zaar
Suçu tevatür ve esrar
Elbet bir kızıllığı var
Ikindiyin saat beşte

Dirlik düzenlik kurtulur,
Müdür koltuğa kurulur
Çiçek demire vurulur
İkindiyin saat beşte

Canların gözü yaşta,
Aklı idamlık yoldaşta,
Yeşil ölümle dalaşta
İkindiyin saat beşte

“Okuyana rahmet”

Mitral gözüyle karşı tepelerden
Biçtikçe siyah başaklarını gecenin
Horull uykularımıza kasteden
O tez ayaklı eşkıya
Suyolcu Memet Pehlivan
Vadesi doldukta
Güneş müfrezelerinin yaylım ateşiyle
Vuruldu şafakta
Yatıyor şimdi
Rahmet okusak da okumasak da
Kanlar içinde upuzun
Dere boyunda

Eski dölyatağına dönüyor sanki
YAĞMUR

Paylaşın

Can Sinanoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Kasım 1970 yılında İzmir’de dünyaya gelen Can Sinanoğlu, ilk ve ortaöğrenimini babasının memuriyeti sebebiyle Erzurum, Uşak ve Bursa’da tamamladı. 1986’da Bursa Erkek Lisesini bitiren Sinanoğlu, 1992’de Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Psikoloji Bölümünden mezun oldu.

Haber Merkezi / 1992-1994 yıllarında yerel bir radyoda programcı ve sunucu; 1994-1995’te ise yine yerel bir televizyonda haberci ve programcı olarak çalıştı. Bir sigorta şirketinin Denizli temsilciliğini yaptı (1995-96). 1996’dan sonra Denizli Ticaret Odasında Basın ve Halkla İlişkiler şefi olarak görev yaptı. Hâlen Manisa T Tipi Ceza ve İnfaz Kurumunda psikolog olarak görevini sürdürmektedir. Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

Şiirleri Varlık, Milliyet Sanat, Edebiyat ve Eleştiri, Evrensel Kültür, Papirüs, Kül, Kum, Berfin Bahar, Yom Sanat, Patika, Öteki-siz, Eski, Ağır Ol Bay Düzyazı, Şiir Ülkesi, Kaçak Yayın, Budala, Nikbinlik, S’imge, Ayrıntı, Sunak, Kitap-lık, Şiiri Özlüyorum, Akropol ve Kentli gibi dergilerde yayımlandı.

Ayrıca Dünya Kitap Eki’nin düzenlediği şiir yarışmalarında beş kez finalist oldu. Fahrettin Koyuncu, Can Sinanoğlu’nun şiirlerinde iki noktanın dikkat çektiğini tespit etmiştir. “Birincisi şairin, şiirlerinin duygu dünyasını, çocukluğunun okyanusundan devşirip ördüğü ve bu malzemeyi şiir biçimine dönüştürebilmesidir. İkincisi ise günlük dilden aldığı söyleyişleri, şiirin ağartıcı suyuyla yıkayıp şiir katına çıkarmasıdır”.

2018’de yayımlanan tek romanı Değersizler’de ise Sinanoğlu, geçirdiği çocukluk nedeniyle ağır ruhsal sorunlar yaşayan romanın başkişisi Fikret’in ve yakın çevresindeki benzer yapıdaki insanların sancılı öyküsünü anlatmaya çalışmıştır. Can Sinanoğlu’nun metinleri pek çok ödüle layık görülmüştür.

“Karabasan söylencesi”

kendi imgesiyle vurulmuş bir baykuş hayaleti
gibi girmelisin kayıp kentin kanlı meydanına
sence hangi yılan zehirinden haberdardır

sicili gülümsemekten bozuk
birer çiğ damlası olmalı dudakların
ben toprağa dikine gömülü ölü bir minare
ya da ay çarpmasından cinnet geçirmiş
krater gölü
hangi haini idam etsem: ben
hangi müridi derviş etsem: sen

tüm ilkel genlerini bezden bebeklerine
şırıngalayan karabasan çocukları
mezun oldular mı ki okullarından
ya da şöyle sormalıyım belki
doğmadan önce kaç kez vuruldum
delikız fişeğiyle
habil’le kabil’in kan davasında

modern zamanların bütün totemlerine
dolunay tozundan sancılar yapıp
coğrafya kitaplarının arasına savurduğumuzu
söyleyeceğim
henüz görülmemiş kabusların
sonunu anlatmaktan zevk alan
yaramaz bir çocuğum çünkü

“Siz”

belli ki ölümü birkaç kez yaşamışsınız
ellerinizde lirik bir çift dudak
tabanca kabzasını andıran yürek başınızla
fırsat buldukça vurmuşsunuz kendinizi
bekar evi bir çatı katında

kör şeytanlardan dul kalmış gelin gibi
küntleşmiş duyguları sevdaya döndüren simyaymış
çingene pembesi gül teniniz
ve restore edilen aşklara dayalı iskeleymiş
bedeniniz

belli ki siz hep ölmüşsünüz
hep yaşamışsınız
hayal kırıklıklarından heykelcikler yontmuşsunuz hep
size ve intihara benzer

hüthüt kuşu ya da dulavratotu gibi bir şeymiş adınız
her yaşamdan tek celsede boşanmış
her ölümle yıldırım nikahı kıymışsınız

Paylaşın

Can Bahadır Yüce Kimdir? Hayatı, Eserleri

1981 yılında Erzurum’da dünyaya gelen Can Bahadır Yüce, Kuleli Askeri Lisesi’ni bitirdi. Yeditepe Üniversitesi’nde felsefe okudu. İstanbul’da yaşıyor. İlk şiirleri Varlık dergisinde çıktı. Daha sonra çeşitli dergilerde şiirleri yayınlandı.

Haber Merkezi / Henüz 18 yaşındayken, 1999 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü’nü ve 5. Nüzhet Erman Şiir Yarışması ödülünü aldı. Ataol Behramoğlu’na göre, “Bir yanı Attila İlhan bir yanı Baudelaire, Necip Fazıl ve Ahmet Muhip Dranas şiirinde” genç ve romantik şairlerimizden. Son günlerin “genç ” bir şairin ismi var: Can Bahadır Yüce.

Can Bahadır Yüce yaş ortalamasının bir hayli yüksek olduğu edebiyat dünyamızda gerçekten genç bir şair; çünkü 19 yaşında! Can Bahadır Yüce’nin ilk şiir kitabı olan”Yaslı Mızıka” dır. Can Bahadır’ın kendisini çırağı olarak gördüğü Hilmi Yavuz kitabın arkasına yazdığı yazıda ondan ” ‘dil’in pusulasını elinde tutan bir şair” olarak bahsediyor.

Genç şairin şiirlerinde iki ana tema göze çarpıyor: deniz ve şehir. Şiirlerde, kaybedilen çocukluğa duyulan özlem, ilk gençlik heyecanları ve büyük ölçüde şairin Kuleli Askeri Lisesi’nde okuduğu yıllarda yaşadığı yatılı okul günlerinin etkileri görülüyor. ” Ve nazlı gözlerinizle geceye yürümektedir arkası maviye dönük, sırtında deniz; şu deniz eşkiyası sizi ne çok seriştir bilemezsiniz! ” derken ondaki hüznü ve yumuşaklığı hissederken, şu dizelerde de o şairlere özgü cesareti görebilirsiniz: ” koptu fırtına. kopsun, bir çiçeğin teninde aramızdan bin gülün sessizliği geçerken.”

Can Bahadır Yüce kendisine Asaf Halet, Hilmi Yavuz vb. gibi pek çok değerli kalemi örnek aldığını söylese bile bir çok edebiyatçının ortak görüşü onun genç şairlerin en büyük kusuru olan taklitten sıyrılarak şiirine kendi sesini buldurduğu yönünde. Şiirlerinden bir örnek “limanlarda hep, giden kadınlar olur seslerinde yavaşça buzlanan bir nehir her ayrılık kendisine bir liman bulur kırık dökük adamlar usulca terk edilir! ”

Eserleri;

Şiir; Yaslı Mızıka (2000), Uzakta Beyaz (2002).

Söyleşi; Şiirim Gibi Yaşadım (Hilmi Yavuz ile söyleşiler, 2006).

“Korsanın günlüğü”

aşklara bak şimdi deniz görünür
ayrılmak bir limanı yazmaktır belki
silik bir mevsimde eskimiş mühür
gibidir ağzımda o yarım türkü

gelir bir limanda duru sonbahar
kendi hüznüyle ağarır çünkü
bir bir sulara gömülür aşklar
ah, ölüm hafiftir, kalır halbuki

“Liman ve kadın”

limanlarda hep, giden kadınlar olur
durmadan ve gürültüyle giderle
yorgun bakışlarında tıkabasa yağmur
toz kalkar saçlarından gemilerle beraber

limanlarda hep, giden kadınlar olur
üzgün yanaklarında titreyen birer mühür
uykular darmadağın düşlerde unutulur
lacivert yalnızlıklara geri dönülür

limanlarda hep, giden kadınlar olur
seslerinde yavaşça buzlanan nehir
her ayrılık kendisine bir liman bulur
kırık dökük adamlar usulca terk edilir

“Yaz dökümü”

Okul günlerinde güze çalıştım
o yol çoktan bitti, çınarlar
mevsimler durdu yoksanız,
dolu odaların yüküyle
gençken iyice incelmiş duvar

karşı ki yıl arı tutan karanlık
kitaplar da gittikçe acı-
başka evlerde sessız, çocuksuz
saat hâlâ işler de
durdu Necatigil’in sarkacı

artık anlamı değişti uzaklığın
yakın da uğraş-sayfalar, ekler
el yazıma yavaşça gömülüyorum
geride yaz gibi kalsın çocuklar

“Yaza bakmak”

ölüm bile geçti, dağıldı mevsimler
durma! artık ne kalıysa götür o yazdan
ah, o solgun yüzünü tuhaf bir hüzün bekler
bulutlar gözlerinde yol alırlar birazdan

deniz gibi midir ilk yazların bir yeri,
ki içlerinde hâlâ tenhâbir şey var;
aşklar durur ve yüzüme götürür şekilleri
seninle aramıza sıkışan erguvanlar

susmak gibisin şimdi, çocukluğu geçerken
yaz kırıldı, git burdan; tenlerse çok soğuk,
kar yağsaydı, kimbilir, geçmezdik bahçelerden
belki biz de başka çocuklar olurduk!

Paylaşın

Cahit Zarifoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Temmuz 1940 yılında Ankara’da dünyaya gelen Cahit Zarifoğlu, 7 Haziran 1987 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Cahit Zarifoğlu’nun kabri Beylerbeyi’nde, Küplüce Mezarlığındadır. Cahit Zarifoğlu, aslen Kahramanmaraşlıdır.

Haber Merkezi / Babasının memuriyeti nedeniyle çocukluğu değişik il ve ilçelerde geçti. ilk ve orta öğrenimini Siverek, Ankara, Kızılcahamam ve Kahramanmaraş’ta tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi.

Öğrencilik yıllarında ilkokullarda vekil öğretmenlik, gazete ve haftalık dergilerde düzeltmenlik ve teknik sekreterlik, bazı şirketlerde çevirmenlik, muhasebecilik yaptı. Dil kurslarına katılmak için Almanya’ya gitti, birçok Avrupa ülkesini gezdi. Türkiye’ye dönüşünde özel bir lisede öğretmenlik, Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu ve TRT’de çevirmenlik, TRT İstanbul Radyosu’nda denetçilik yaptı.

İlk şiir ve öyküleri K. Maraş’ta mahalli gazetelerde yayımladı. Şiir öykü ve yazıları Diriliş ve Edebiyat Papirüs, Türk Dili, Yeni Dergi, Mavera, İslam, Kadın ve Aile, Gülçocuk, Milli Gazete, Zaman gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Kendine özgü şiir dili ve farklı imge yapısı ile çizgi dışı zor anlaşılır ama son derece orjinal şiirler yazdı. Şiirden başka, öykü, roman, günlük, oyun ve çocuk edebiyatı alanlarında ürünler verdi.

Çocuklar için yazdığı ‘Yürekdede Ve Padişah’ adlı yapıtıyla 1984’te Türkiye Yazarlar Birliği’nce çocuk edebiyatı dalında yılın yazarı seçildi. Yazılarında Ahmet Sağlam, Vedat Can, Abdurrahman Cem imzalarını da kullandı. Maraş’ta ” Açı” adında bir dergi çıkardı. Mavera dergisi ve Akabe Yayınlarının kurucuları arasında yeraldı. Ailesi tarafından adına “Cahit Zarifoğlu Şiir Yarışması” düzenleniyor.

Eserleri;

Şiir;

İşaret Çocukları (1967)
Yedi Güzel Adam (1973)
Menziller (1977)
Korku ve Yakarış (1986)
Gülücük (1989)
Ağaç Okul (1990)

Öykü;

İns (1974)
Serçekuş (1983)

Günlük;

Yaşamak (1980)

Masal;

Ağaçkakanlar (1983)
Katıraslan (1983)
Yürek Dede ile Padişah (1984)
Motorlu Kuş (1987)

Roman; Savaş Ritimleri (1985)

Deneme; Bir Değirmendir Bu Dünya (ler, 1987)

Tiyatro; Sütçü İmam (1987)

Ödülleri; 1984 Türkiye Yazarlar Birliği Çocuk Edebiyatı Ödülü / Yürek Dede ile Padişah ile

(Kaynak: siirakademisi.com)

Paylaşın

Cahit Sıtkı Tarancı Kimdir? Hayatı, Eserleri

4 Ekim 1910 tarihinde Diyarbakır’da dünyaya gelen Cahit Sıtkı Tarancı, 1956 tarihinde tedavi için gittiği Viyana (Avusturya)’da öldü. Asıl adı Hüseyin Cahit’tir. İlkokulu Diyarbakır’da tamamladı.

Haber Merkezi / İstanbul’a Saint Joseph Lisesi’nin orta kısmını bitirdi ve lise öğrenimini Galatasaray Lisesi’nde tamamladı. İstanbul’da Mülkiye Mektebi’nde ve Yüksek Ticaret Okulu’nda okudu. Öğrenimini tamamlamak için Paris’te gitti. Paris Radyosu’nda Türkçe yayınlar spikerliği yaptı. 2. Paylaşım Savaşı sırasında yurda döndü. Anadolu Ajansı, Toprak Mahsulleri Ofisi ve Çalışma Bakanlığı’nda çevirmen olarak çalıştı. 1954 yılında felç geçirdi.

Fransız şairlerinden, özellikle Baudelaire ve Verlaine’den etkilenmiştir. Şiirlerinde ‘Sanat için sanat’ ilkesine bağlı kaldı. Vezin ve kafiyeden kopmadı, açık ve sade bir üslubu vardır. Hece ölçüsünün olanaklarını genişletti. Çoğu gerçeğe bağlı olan mecazları, derin, karışık ve şaşırtıcı değildir.

Uzak çağrışımlara ve hayal oyunlarına pek itibar etmemiştir. Zaman zaman bazı imaj ve sembollere başvurmuştur. İçtenlik, yalınlık ve akıcı bir söyleyişin egemen olduğu; aşk, doğa sevgisi, geçmiş, ölüm, özlem, yalnızlık, yaşama sevinci gibi izleklerin işlendiği şiirlerinde şairanelikten ve şiirsellikten vazgeçmedi.

Eserleri;

Ömrümde Sükût (1933)
Otuz Beş Yaş (1946)
Düşten Güzel (1952)
Sonrası (1957, ölümünden sonra)
Bütün Şiirleri (1983) Otuz Beş Yaş Şiirleri, 1983, Hazırlayan Asım Bezirci, “Bütün Şiirleri” adıyla önce Varlık Yayınlarından daha sonra Can Yayınlarından çıkarken adı “Otuz Beş Yaş Bütün Şiirleri” diye değiştirilmiştir.
Peyami Safa Hayatı ve Eserleri (1940)
Ziya’ya Mektuplar (1957, ölümünden sonra)

Düzyazı;

Ziya’ya Mektuplar (1957 – Z.O. Saba’ya yazdığı mektuplar).
Sairin gazetelerde kalmış 22 öyküsünü Selahattin Öner toplamıştır: C.S. Tarancı’nın Hikâyeciliği ve Hikâyeleri (1976).

Ödülleri;

1946 Cumhuriyet Halk Partisi Şiir Yarışması

“Memleket isterim”

Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

“Esmer güzeli yarim”

Bu meltemli geceler,
Su sesi, ayışığı,
Uzayan türküleri
Cırcır böceklerinin,
Bu cümbüş, bu muhabbet
Bu tatlı uykusuzluk,
Hep senin şerefine,
Esmer güzeli yarim…

“Dalgın ölü”

Dün güzel bir kadın geçti
Kabrimin yakınından.
Doya doya seyrettim
Gün hazinesi bacaklarını,
Gecemi altüst eden.
Söylesem inanmazsınız,
Kalkıp verecek oldum
Düşürünce mendilini;
Öldüğümü unutmuşum.

Paylaşın