Bedirhan Toprak Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Temmuz 1958 yılında Malatya’da dünyaya gelen Bedirhan Toprak, ilkokulu Malatya’da, liseyi de Ankara’da tamamladı. 1982 yılında İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi Siyasal Bilimler Fakültesi’ndeki öğrenimini 3. sınıfta bıraktı. 1984- 1990 yıları arasında Yeni Düşün dergisi ve De Yayınevi’nde yayıncılık yaptı.

Haber Merkezi / 1995’e kadar da belgesel sinemacılık, çeşitli ajanslarda reklam yazarlığı ve serbest editörlük yaptı. Onun ilk yazısı 1982 yılında Varlık dergisinde, ilk şiiri ise 1986 yılında Yeni Düşün’de yayımlandı. O daha sonra şiir ve yazılarını Varlık, Yazko- Somut, Adam Sanat, Virgül, Kitap-lık, Yasakmeyve ve Şiiratı dergilerinde yayımlamayı sürdürdü. Sanatçının Dün Gördün Gece Bir Rüya adlı ilk romanı 2004 yılında Selahattin Kaya Roman Ödülü’ne değer görüldü.

Genellikle şiir ve roman alanlarında eser yazan Toprak, şiir ve roman ile ilgili görüşünü şu şekilde açıklar: “Nedenini, nasılını asla bilemeyeceğim bir şekilde asıl derdim şiirle. Şiirin, söylenmez ve imkânsız olanı, söylenebilir ve mümkün kılan büyülü bir dil olduğuna inandım hep, inanıyorum. Şiir, o güne kadar dünyada olmayan bir dili dünyanın kılar. Bu da takdir edersiniz ki fazlasıyla kışkırtıcı, cezbedici bir özellik. Sadece yazmamda değil, yaşamımda da aslî yönelimi, atardamarı oluşturdu bu. Romana gelince anlatma ihtiyacı duyduğum pek çok şey var ve onların tümünü şiire taşımam mümkün de doğru da değil. Romanlarım bu yüzden var, yetişebilirsem var olmaya da devam edecek. Şiir, roman, sinema hep odağımda; birini bırakıp ötekiyle uğraşmak gibi bir objektif ayarı yapmadım hiç. Bu bir tercih de değil, böyle oldu ve ben olanı izledim -ya da boyun eğdim- o kadar”.

Orhan Koçak, “Bedrihan Toprak’ın Şiirlerinde Akma Dürtüsü” adlı yazısında Toprak ile Turgut Uyar şiirleri arasında bir takım tematik benzerlik olduğunu ifade eder. Örneğin: “Su Yazısı’nda Uyara adamış bir şiirida var. İki şairin da dikkatli okurlarıbelirgin tematik ortaklığı herhalde farketmişlerdir… Toprak kendi şiirsel öznesini(demek şiirini,süregiden bir şiir olarak kendini) ancak Uyar’la uğraşmak ve belki günün birinde, şiirin birinde aşmak yoluyla kurabileceğini sezmiş olmalı”.

Başka bir cümle: ” Toprak’ınki güçlü bir şiir, çünkü şiirsel güçle uğraşan, güce yönelen, güçle beslenen bir şiir”. Toprak’ın romana yönelmesini ise Orhan Koçak diğer şaiirlerde olduğu gibi okurun karşısında yenik düşeceğinin güçlü bir işareti olarak değerlendirir.

2004 yılında “Selahattin Kaya İlk Roman Ödülü”nü aldığı Dün Gördüm Gece Bir Rüya’da, bir sabah tam da evinden çıkacağı sıra, nereye gideceğini, işini unutan bir “kaybolmuş”un aşk-acı-yazı ekseninde gelişen 24 saatlik yürüyüşünü romanlaştırırken, “dünyanın ilk günü”ndeki “ilk soru”ya okuruyla birlikte cevap arıyor.

Paylaşın

Cumali Karataş, Kimdir? Hayatı, Eserleri

Rençber bir ailenin çocuğu olarak Adana’da dünyaya gelen Cumali Karataş, Toros İlkokulu, Beşocak Ortaokulu ve Yapı Meslek Lisesi’nde okudu. And. Ünv. A.Ö.F. İşletme bölümü 2. sınıfından ayrılıp, daha sonra Sosyal Bölümler’den ön lisans ve İşletme’den lisans aldı.

Haber Merkezi / Simit, eskimo ve yağlıyavan satıcılığı; kunduracı çıraklığı; pamuk toplama, kazma dövme ve gül işçiliği gibi toprak işlerinde ırgatlık yaparak ilkokuldan liseye kadar okudu. Almanya’da inşaat ustası olarak çalıştı.

Askerliğini Balıkesir-Çayırhisar ve İstanbul-Hasdal’da ordunatım olarak tamamladıktan sonra sebze ve pamuk satıcılığı gibi işlerin yanı sıra; yol yapım kontrollüğünde sürveyanı, duvarcı ustası, duvarcı taşeronu, inşaat kontrolörü, V.Öğretmen, Polis Memuru özel sektörde inşaat kontrolörü, Üretim Müdürü, Gayrımenkul Uzm., İnş. Şantiye Şefi Yrd., Kitap Dağıtım, Haber Koordinatörü, Yayın Koordinatörü, Basın Danışmanı ve Yayın-Tanıtım Danışmanı ve Yayın-Tanıtım Koordinatörü gibi işlerde çalıştı.

Gazete, dergi ve yayın evi olarak sanat danışmanı ve editörlük yaptı.Güvenlik Görevlisi, Memur ve İnşaat Teknisyeni olarak çalışıp, ayrıca Basın Danışmanı (1999-2002) olarak hizmet verdiği Halkbank’tan İnş. Tekn.-Yönt. Yrd. olarak emekli oldu.Evli ve üç çocuk babası olup Adana’da yaşamaktadır.

İlk şiirleri ortaokul dergisi Beşocak’ta yayınlandı. Aynı yıl destan yazıp, bastırıp, satarak halk ozanlığına ilk adımı attı. Daha sonra, Toros, Çukurova gibi gazetelerin şiir köşeleri ile Yeni Adana Gazetesi Sanat Sayfası’nın ardından şiir ve denemeleri Ümit Yaşar Oğuzcan’ın yönettiği Kelebek Gazetesi Şiir Köşesi’nde yayınlandı. Şair Şems Belli’nin önerisiyle TRT ve Çukurova Üniversitesi birlikteliğiyle düzenlenen “Türk Şiirinin Dünü ve Bugünü Sempozyumu”na şiirleri okunması için davet edildi.

(1987) Sonraki yıllarda şiir, öykü, deneme, gezi notu, röportaj ve söyleşilerine ek olarak, kitap incelemelerinin yer aldığı elş.-denemeleri ile spor ve köşe yazılarından oluşan 1.500 kadar yazısı ve yaklaşık 200 kadar şiiri başta Yeni Adana ile G. Ekspres olmak üzere Cumhuriyet Kitap, Dünya Kitap, İnsancıl, Damar, Agora, Çağdaş Türk Dili, Yelken, Çalı, Tay ve Söylem gibi edebiyat dergilerinde yayınlandı.

“Maden ocaklarında”

 Zonguldak’lı kömür işçilerine.

Paydos vakti…
Umutla, bakışlar yola çevrilir.
Bir sevinç muştusu iletir gözler.
Yorgun, tasalı yüreklere;
İşçi kafilesi arasında
Babalar göründüğü zaman.

Ekmek kavgası bu gülüm,
Gönül sevdası değil…
Kazmalar oynaşır,
Yüzlerce metre altında yerin.
Ufak bir sesde,
Uğultuda.
Ecel teriyle ıslanır tenimiz.
Yüreklerimiz korkuyla sevişir.

Kurmuşsun  tuzağını yine
Üstümüze kalleş ölüm.
Kimin yaşamını noktalaacaksın
Sabah kırağı sessizliğinde?

Dün de…
Çifte kurban verdik sana kahpe göçük;
Çifte mezar kazdık yanyana;
Çifte tabut omuzladık.

Dün de…
Hasan’la Nurettin’i kaybettik.
Çifte kilit astık kapılarına…

Gel de hepimizi birden al ölüm.
Bırakma gözlerimizi ani baskınlarda.

“Sevgi köprüsü”

Bakışlarımla köprü kurdum aramızdaki mesafelere.
Bir abide yarattım sarılıp hasretine.
Sabır, sabır dedim; zamana karşı direndim.
İşçiliğim göz nuruydu ellerimin yerine.

“Gel gitme”

Gel gitme gel! ..
Nasıl dayanırım özlemine?
Berduş mu olurum, serseri mi?
Kolay değil çekmek sensizliğin kahrını.

Bakarsın ozanlığım tutar.
Oturup şiirler yazarım sana.
Usumdaki depremlerin
Hoyratlığını dizelere yüklerim…
Yüreğimi mangala benzetirim.
Gözlerini otomobil farlarına.
Saçlarını ormanlara.
Dudaklarını demiryollarına.
Burnunu Toroslar’ın zirvesine.

Gel gitme gel! …
Tutmasın ozanlığım yine.
Herkesi güldürme bana.

Paylaşın

Coşkun Yerli Kimdir? Hayatı, Eserleri

5 Ağustos 1950 yılında Hatice Hanım ile Mehmet Yerli’nin oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Coşkun Yerli, 15 Temmuz 2007 tarihinde kanser tedavisi gördüğü sırada vefat etti. 1966 yılında İstanbul Deniz Astsubay Ortaokulunu tamamladı.

Haber Merkezi / 1973 yılında Ankara Atatürk Lisesini bitirdi. 1978 yılında Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dilbilim Bölümünden mezun oldu. 1967 ve 1982 yılları arasında Deniz Kuvvetleri’nde elektronik astsubayı ve elektronik subayı olarak görev yaptı. 1992 yılından sonra özel sektörde çalıştı.

Yazıları, şiirleri ve çevirileri Yeni Biçem, Dönemeç, Şiir-lik, Kitap-lık, Ludingirra, Varlık, Göçebe ve Gösteri gibi dergilerde yayımlandı. Japon, İrlandalı ve İngiliz şairlerden çevirdiği şiirler Cumhuriyet Kitap’ın “Şiir Atlası” bölümünde yayımlandı. Jerome David Salinger, Matsuo Başo, Eavan Boland, Roger McGough, Henry Reed, Kobayashi Issa, James Lovett, Sidney Wade, Richard McKane gibi yazar ve şairlerden roman, öykü, şiir ve anlatı türlerinde eserler çevirdi. J. D. Salinger’ın çevirmeni olarak tanındı.

İlk şiir kitabı 1998 yılında Yağmurun Direnişi adıyla basıldı. Bu kitap aynı yıl Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’ne layık görüldü. Yerli bu kitabında daha önce dergilerde yayımlanan şiirlerini topladı. Geleneksel bir Japon şiir türü olan, aynı zamanda en kısa şiir diye bilinen haiku ve soneden de faydalandı. Şiirlerinde rahat bir söyleyiş görülmektedir. Yerli son kitabı olan Yokluk adlı anlatı türündeki eserinde şiirle öyküyü, anıyla anlatıyı birbirine karıştırmıştır.

“Meğer”

Gökçe gülümsermiş zaman, sessizliği kuşanırmış
Usanırmış kendisinden, aydınlığa karışırmış

Balkır imiş yıldızlardan, ışır imiş güneş ile
İner işler imiş töze, ısıtırmış yeryüzünü

Boşalırmış bulutlardan, yığılırmış ırmaklara
Çağlar imiş çavlan gibi, kavuşurmuş denizlere

Siner imiş yeşilliğe, gönenirmiş göverdikçe
Yayılırmış yaylalara, yükselirmiş yücelere

Filiz kırarmış bağlarda, kervan kırarmış yollarda
Yarışırmış kısraklarla, yağız aygır suretinde

Şi’r olurmuş gören göze, akan söze dizilirmiş
Döner imiş erenlerle; sırtında sevgi hırkası

Ben olurmuş tutuşurmuş, bu yangının ortasında
Kaynar kan imiş damarda, göyner kor imiş yürekte

Can olurmuş tutulurmuş, gömlekler içinde apak
Çıkar imiş boynu kuğu, meydanda darağacına

Ten olurmuş gömülürmüş, çırpınırmış uçmak için
Deprenemezmiş göç ede, börtü böceğe pay imiş

Tin olurmuş soyunurmuş, yitirirmiş dünü günü
Dağılırmış birikenler, saçılırmış bir iken bir

Gökçe gülümsermiş zaman, acıları yasar imiş
Tüketirmiş varlığını, karanlığa karışırmış.

“Ukde”

Tam köşede şişlenseydim, boşansaydı elim kolum,
donakalıp şaşırsaydım, sustalı sertçe dönünce-
öylece yığılsaydım yere, yayılsaydım yüzüstü.

Saldıran o hayta kimdi, neden kararmıştı dünya,
üşümeyi, bulantıyı, karnımdan sızan kanı
bilebilseydim. Kaldırsalardı beni, taşısalardı,
siren çalsaydı durmadan, sallansaydım iki yana:

Melek gelir, bastırırdı buzdan maskeyi yüzüme.
61 İmpala’mda kızlar olsaydı Çin Pavyon’dan,
bir yaz geçseydi Hayyam’da, Ayhan Işık bıyığımla.
Baksaydım önümdeki parlak parke taşlarına,
dalmadan önce derinliğe. Beyaz firenk gömleğim
delinmeseydi; kurumasaydı ah, üstümde kanım!

Bakkal, manav, yorgancı, şen kasap, cici berber -ah, hepsi-
“Yazık oldu aslan gibi delikanlıya, yoksuldu,”
derlerdi kırkım çıkınca, mevlidim okununca.

Paylaşın

Coşkun Karabulut Kimdir? Hayatı, Eserleri

5 Kasım 1956 yılında Kars’ın Sarıkamış ilçesinde dünyaya gelen Coşkun Karabulut, 1975’te Sarıkamış Lisesini, 1980’de Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü bitirdi. Uzun zaman çeşitli bankaların farklı şehirlerdeki şubelerinde yönetici olarak çalıştı (1981-2002).

Haber Merkezi / Bankacılığı bıraktıktan sonra Fethiye Ölüdeniz Belediyesi’nde Sanatevi Müdürlüğü yaptı (2005-2014). Emekliliğini Fethiye’de geçirmektedir. İlk şiiri Mersin’de çıkan Senfoni dergisinde yayımlanmıştır. Sonraları Şiir Defteri, İlkyaz, Tını, Aykırı Sanat, Edebiyat Güncesi, Yaşam Sanat dergilerinde şiir ve yazıları basılmıştır.

Karabulut şiiri kimi zaman dilin kimi zaman da insan dünyasının potansiyelindeki ironiyi, gülmeceyi ve paradoksu arayıp bulur. Nesnesini kendi mizah söylemine çekerken analoji yapar. Eylem ve durum kontrastları oluşturur. Deyimleri ve atasözlerini kullanır. Argodan yararlanır. Dilin negatif imkânını yoklar ve bu buna bağlı olarak da sözcükleri eğip büker.

Orhan Veli’den, Özdemir Asaf’tan gelen yazınsal damara eklenen Karabulut şiiri, çoğun küçük hacimler içinde sunar kendini. Genellikle moral dünyaya, insan toplumuna eleştirel bir mesafeden baktığı anlaşılır. Bu gibi durumlarda kaynaktan uzaklaşıp yergiye dönüşme eğilimi gösterir. Aşk gibi, ölüm gibi kavramlar karşısında bile espri anlayışını yitirmeyen şiir, özellikle ikincisinde kara mizaha yaklaşır. Çok az şiirde ironinin bulaşmadığı ince bir lirizm görünüp kaybolur.

Karabulut yazılarında; konuşma dilinin yalınlığını, somutluğunu ve saydamlığını kullanır. Elbette böyle bir seçimin uzantısı olarak bunlar bünyesinde; fazlaca deyim, atasözü ve halk söyleyişi barındırır. Aynı sebepten bu tadımlık denemelerde Karabulut’un kalemiyle değil sanki sözlü söylemiyle karşılaşırız. Yazıların sorunsalı ise daha çok sanat, edebiyat, şiir, dil kavramlarıyla edebiyat-yaşam ve merkez-taşra ilişkileridir.

“Rafadan bir yumurta”

halkı uyutanları
yumurta yağmuruna tutuyor
üniversiteli gençler

daha ne yapsın çocuklar
mesaj veriyorlar inceden
bizler de uyanalım diye
yumurta kapıya gelmeden

“Sürüm”

ne kadar da çok insan
geliyor ve geçiyor
bir değer bırakarak ardından
ama az ama çok

aza çoğa baktığı yok aslında
sürümden kazanıyor zaman

“Yalnızlık”

Doğru şeyler düşünüp
yanlış yerlerde durdum hep
çook uzağım kendime ustam
yazlnızlığım bu yüzden

 

Paylaşın

Coşkun Büktel Kimdir? Hayatı, Eserleri

1950 yılında İzmir’de beş çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu olarak dünyaya gelen Coşkun Büktel, 2018 yılında hayatını kaybetti. Babası, İzmir Belediyesinde, yazları seyyar vergi tahsildarı, kışları sinemalarda bilet kontrol görevlisi olarak çalışan ilkokul mezunu bir memurdu. Annesi okuryazar değildi.

Haber Merkezi / Coşkun Büktel, ilkokul 3. sınıftan itibaren, öğrenimini pek çok işe girip çıkarak sürdürdü. Simit satarak başladığı bu yolculuk; kasiyerlik, gazete satıcılığı, İngilizce öğretmenliği, reklam yazarlığı, çevirmenlik hatta oyunculuk da yaparak devam etti. 1981 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümünden mezun oldu. Bu yıllarda başladığı profesyonel yazarlık serüveninde tiyatro başta olmak üzere birçok eser ortaya koydu.

Şiir ve çevirileri ise Oluşum ve Varlık dergilerinde yayımlandı. Şiirin yanında oyunlar da yazan, çeviriler yapan Büktel, çoğunu Evrensel Kültür dergisinde Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları genel başlığıyla yayımladığı, şiddetli bir üslupla yazılmış eleştiriler de yaptı. İlk tiyatro eseri Theope devlet tiyatrolarında oynanarak büyül ilgi topladı. Daha sonra antoloji, çeviri ve araştırmalarıyla yazın hayatına devam etti.

Tiyatronun asi delikanlısı olarak anılan Coşkun Büktel edebî türlerin çoğunda eser vermeye çalışmış bir sanatçıdır. İlkokul yıllarında yapmaya başladığı mesleklerin içinde gazetecilik ve reklam yazarlığı gibi işler girince edebiyat dünyasına adım atmıştır. 1993 yılında kalame aldığı ilk tiyatro Theope edebiyat dünyasında ikiliklere sebep olur.

Öyle ki ölümünden sonra Evrensel gazetesinde şu yorumlara yer verilmiştir: “Theope kimine göre intihal, kimine göre kötü yazılmış bir oyun, kimine göreyse bir başyapıttı. Tartışmalar bu minvalde sürerken Büktel metnini göklere çıkarıyor ve oyunun dili, kurgusu ve şahısların derinliği ve bütünlüğü bağlamında Türkçe yazılmış en kıymetli oyun olduğunu savunarak tartışmaları bertaraf etmeye çalışıyordu.

Prof. Selçuk Erez oyun için ‘Theope, Freud okumuş bir Sophokles’in oyunu olabilirdi.’ diye yazıyordu. Bu tartışmalar devam ederken oyun hem Devlet Tiyatrosunda hem de İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahneleniyor ve Coşkun Büktel bu yorumları beğenmiyor ve oyunun vandalca tarumar edildiğini savunarak sorumlulara karşı atağa geçiyordu.” Böylesine olaylı bir tiyatro eserinin ardından yazarın elinde son yıllarda yazdığı üç senaryo bulunmaktadır.

Büktel, daha sonra İkinci Geliş, Jigolo ve Fiyasko adlarıyla art arda üç senaryoya imzasını atmıştır. Fiyasko, filme çekilmek üzere, Sinan Çetin tarafından Plato Film adına satın alınmıştır. Büktel, bu üç senaryosundan ikisini romana dönüştürmüş aynı zamanda popüler TV dizilerinden Arka Sıradakiler’n ilk bölümden son bölümüne kadar senaryo doktoru olarak çalışmıştır.

Paylaşın

Cihan Oğuz Kimdir? Hayatı, Eserleri

18 Nisan 1963 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Cihan Oğuz, Hacettepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden “Türk Sosyo-Kültür Yapısı İçinde Arabesk” konulu teziyle mezun oldu (1987). Aynı üniversitede Antropoloji dalında “Değişme Sürecindeki Türk Toplumu ve İsmet Özel’de Ulusal Kimlik Arayışı” teziyle yüksek lisans yaptı (1992).

Haber Merkezi / İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Anabilim Dalında “Türk Basını’nda Etik Sorunu ve ‘Tetikçilik’ Kavramı” teziyle doktorasını tamamladı (2007). Anadolu Ajansında muhabir, CNN TÜRK’te , tv8de ve Doğan Haber Ajansı’na (DHA) editörlük yaptı. 1996-2000 yıllarında Akademi İstanbulda gazetecilik dersleri verdi.

2011-2012 öğretim yılında Beykent Üniversitesi / İletişim Fakültesi / Televizyon Haberciliği ve Programcılığı bölümünde Yrd. Doç. Dr. olarak görev yaptı. 2014 yılından itibaren de İstanbul Esenyurt Üniversitesinde çalışıyor. Halen üniversitede Radyo, TV ve Sinema Bölüm Başkanıdır.

İlk şiir kitabı Ay Işığı Karanlığı Yırtarken (1983) henüz 20 yaşındayken yayımlandı Yeni Gündem dergisinde kitap tanıtma yazıları yazdı. Şiir ile eleştiri yazılarını birlikte sürdürdü. 1987-1990 Edebiyat Dostları dergisinin yazı kadrosunda yer aldı. Milliyet Sanat Dergisinin 1987 Abdi İpekçi Öykü/Roman Eleştirisi Yarışmasında Murathan Mungan’ın “Cenk Hikayeleri” kitabıyla ilgili incelemesiyle üçüncülük ödülü kazandı.

Cihan Oğuz, şiirlerinde; kapitalizme, küreselleşmeye, politikacıların basiretsizliğine ve bunların doğal sonucu olarak günden güne yozlaşan/yozlaştırılan toplumlara karşı duruşunu kendine has diliyle işler. Şiir, eleştiri ve deneme yazıları, başta Edebiyat Dostları, Yeni, Varlık, Yazko Somut, Milliyet Sanat, Parantez, Promete, Virgül, Ütopiya, Ludingirra, Sombahar, Pencere, Şiir-lik, Su, Nitelik, Üç Nokta, Şiir Ülkesi, Yeni Biçem, Akatalpa, Rüzgâr, Yom Sanat ve Düzyazı Defteri olmak üzere pek çok dergide yayımlandı.

“Bir çingene ağıdı”

Kınından zor çıkan bir bıçaktır bazen hayat
Dönmez geriye hiçbir yıldızın alın yazısı
Haydi o zaman rakıyı susuz dipleyelim
Çalsın tefler deli edene kadar polis devriyelerini
Dadak Hüseyin klarnetten bir ömre meydan okuyan nidâ çıkarsın
Değil mi ki gece de gündüz de hep aynı öksüzü doğuruyor
Sonra bir köşeye pusulasız notsuz terkediyoruz onu
Salın işte her oyun havasında
Bir bıçağı kınından çeker gibi okşayarak
Önüne bir düello konuldu sen daha bir karışken
Ya ebenin duasıyla dünyalar senin olacak
Ya ebeninkini göreceksin bu dünyada.
Kıpti ile kirmanç bu cümbüşün akortsuz iki teli
Hayatı bir ucundan yakalıyor kırık parmaklar
Sızlaya sızlaya itiraf ediyor nasıl geç kaldığını.
Atları hazırlat Çeribaşı, kilimleri hepten kaldırt
Çıtası eksik kalmasın toplarken çadırları
Şopar aşkı neymiş görsün namussuz coğrafyalar

“Ay tutulması”

Benim bir kalbim vardı
Kusursuz inciler döker yağmur dilenirdi
Sular akar gider, günışığı şaşkın
Her gazete sayfasında bir bulmaca bahanesi
Önce ömrümüz sarsıldı, sonra tek sıra kuyruğa girdik acının önünde
Ardından yapraklarını döktü aşk :
Kimse anlamadı sonbaharın geldiğini…
Hep yıldızları sayıklayan güzel kız
Yengeç bir umut kıskacıdır bilmez misin?
Burçlar bazen zamansız mevsimlere işaret
Onu uğursuz sağanaklara göstermez misin?

Serin bir sonbahar gecesi
Ben, kalbim ve yıldızlar
Hepimiz hayata deli gibi bağlanacak kadar yalnız kaldık
Hepimizde aşkın çınlayan nefesi…

Benim bir kalbim vardı
Gölcük’te yağmur var
Kırık bir gökkuşağı varlığını duyurmaya çalışıyor
Her şey paramparça olacak bir süre
Tanrı’nın sözü bile.
Düşlerimin kış uykusundasın
Hiç bitmeyecek bir mevsimin ortasında
Bu yüzden her dem sürecek anıların tazeliği
Gözlerin toy bir badem olarak kalacak…

Söz bazen zavallı şarkı,
Bazen şiir boşluğa atılan kırık taş.
Benim bir kalbim vardı
Coşkulu işkenceler yaşayan
Her çığlıkta içindeki yarayı kahramanlık nişanı sanan

Artık umursamıyorum mu sanıyorsun susan çığlıkları?
Taş devriydi: Önce anılar gömüldü, önce yazılmamış mektuplar,
[önce şarkılar.
Bu sessizlik haksız bir kıyamet değil de ne?
Benim o kalbim suskunluğu bozan klarnet,
Yivli tüfeğin teptiği omuz,
Bir ömrü sıfırlayan sırat köprüsü…

Söylenmedik ne mi kaldı bu mevsimde?
Bir şeyler kaldı mutlaka : Mahcup bir ıslık,
es geçilen bir demet anı.
Artık hepsini elbirliğiyle saklıyoruz
küçük bir çocuğun maymun resimli çantasında
Yıllar sonra meraklısı çıkıp açarsa
Kendi hüznünü de bulsun diye.

Ömrümüz bir ay tutulmasıydı
Kendine sarıldıkça kayboldu rengi
Aşk için maviydi diyorlar, denizi andırıyor en çok
Gemiler uzaklaştıkça o da eskiyor

Kocamış bir kurdum artık değneksiz köylerde
Çocuklar kuyruğuma teneke bağlayıp hazrolda şiir okuyor

Hayır çıldırmadım, en az deli dumrul kadar yokuşun başındayım
Elimde hangi parçalanmış şarkı varsa dağıtıyorum çocuklara
Gölgesi kırık bir ömre düşen aşk nasılsa ganimet sayılır

Benim bir kalbim vardı
Taşımadı bunları.

Paylaşın

Cezmi Ersöz Kimdir? Hayatı, Eserleri

3 Eylül 1959 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Cezmi Ersöz, Kabataş Erkek Lisesi’ni ikincilikle 1977’de bitirdi. Aynı yıl İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı olan Şişli Siyasal Bilimler Yüksek Okulu’nda “Siyaset ve Kamu Yönetimi” bölümünde üniversite eğitimine başladı. Bir taraftan okurken bir taraftan da dayısının İstiklal Caddesi’ndeki muhasebe ve mali müşavirlik bürosunda çalışmaya başladı.

Haber Merkezi / 1981’de üniversiteden mezun oldu. İlk denemesi “57’liler ve Kimlik Bunalımı” Sanat Olayı’nda (1981); ilk şiiri “Sesini Bağışla Bana” ise Varlık’ta yayımlandı (1982). 1982’de askere gitti. Polatlı Topçu ve Füze Okulu’ndaki acemi eğitiminden sonra Kıbrıs Ayvasıl’da Topçu Eğitim Birliği’nde görevlendirildi. 1980 askeri darbesi sonrası ülkenin siyasal koşulları, Kıbrıs’ta Rum Kesimi ve Türk Kesimi arasındaki gerginliklerden dolayı epeyce sıkıntılı günler geçirdi. 1984’te terhis oldu ve evlendi. Evliliği yedi yıl sürdü.

1984’te yazar reklam sektöründe metin yazarı olarak işe başladı. Kendisiyle bir türlü bağdaştıramadığı reklamcılık sektöründe çok başarılı olamadı. İşinden arta kalan zamanlarda bol bol okudu, yazdı. 1990’da yayımlanan Son Yüzler kitabından sonra yazara çeşitli yayın organlarından iş teklifleri gelmeye başladı. Dönemin en modern gazetelerinden biri olan daha sonra iflas eden Güneş’te kadrolu olarak işe başladı. Metin Münir’in yayın yönetmenliğinde söyleşiler ve Yeşilçam, Beyoğlu, sinema salonları vb. üzerine mekân yazıları yayımladı.

Güneş’te ismi tanınmaya başlayan Ersöz daha sonra Özgür Gündem’de çalıştı. 1993-94’te gazetenin muhabiri olarak Güneydoğu’ya gitti. Burada yaptığı röportajlar epeyce ses getirdi. Güneydoğu röportajlarından oluşan kitabı Haritanın Yırtılan Yeri (1994) hakkında dava açıldı ve dava takipsizlikle sonuçlandı. Gazetenin bombalanmasının ardından sekiz ay işsiz kaldı. Akabinde iyi bir ücretle haber dergisi Aktüel’de çalışmaya başladı. İki ay sonra buradan kovuldu ve yazarın gazetecilik hayatı böylelikle sona erdi.

Cezmi Ersöz Güneş’te çalışırken Kemal Kenan Ergen, Gani Müjde, Metin Üstündağ gibi isimler Güneş bünyesinde Limon adlı mizah dergisi çıkardı. 1991’de bu ekip Deli adıyla kendi dergilerini yayımladı. Yazar Özgür Gündem’de çalışırken bir taraftan da Deli’ye yazılar gönderdi. Dergi başarılı olduğu hâlde maddi imkânsızlıklar yüzünden kapandı. Aynı ekip kendi olanaklarıyla Leman dergisini çıkarmaya başladı. Cezmi Ersöz de 1993’ten itibaren Leman’da yazmaya başladı ve geniş bir okur kitlesine sahip oldu.

Yazar, 1993’te Yusuf Kurçenli’nin yönettiği “Çözülmeler” filminin senaryosunu yazdı. Film, 1995 Ankara Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü aldı. 1995-98’de Ersöz, Mavi Umut radyolarında “İçimizden Biri” programını hazırladı. 2011’de de Kanal 24’te İskender Pala ve Hilmi Yavuz’la “İncir Çekirdeği” adlı programını sundu.[2] Halen serbest yazar olarak çalışan ve İstanbul’da yaşayan Cezmi Ersöz, Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği ve Sokak Çocukları Derneği üyesidir.

YÖK’ün kurulmasıyla İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi Marmara Üniversitesi adını alır. Yüksekokullar fakülteye dönüşür. Ersöz’ün eğitimini gördüğü bina Suadiye’den Bakırköy’e taşınır. İskender Pala’nın ayrılışından sonra programın kadrosuna Beşir Ayvazoğlu katılır.

Cezmi Ersöz, deneme, hikâye, röportaj, şiir, mektup, roman, biyografi, senaryo türlerinde eserler verir. Kitaplarının yanı sıra yazıları Sanat Olayı, Varlık, Aktüel, Deli, Leman, Hürriyet Gösteri, Öküz, Sanat Çevresi, Sombahar, E, Deve, Islık gibi dergilerde; Cumhuriyet, Güneş, Özgür Gündem, Aktüel gibi gazetelerde yayımlanır.

Pek çok edebiyatçı gibi yazarın çocukluk yılları onun yazarlık serüveninde etkili olur. Cezmi Ersöz’ün çocukluğu özellikle annesinin ailesinin maddi olarak çöküşüne denk gelir. Yazar satılan evlere, düşkünleşen aile büyüklerine ve yoksullaşmaya yakından tanık olur. O dönemde İstanbul’un en lüks yerleşim yerlerinden biri olan Suadiye’de Urfalı olmak; Urfa’ya gidince de İstanbullu olmak beraberinde ne oraya ne de buraya ait olamamayı getirir. Ersöz’ün “yöresel kıyafetli”, “tahta bavullu” akrabaları Suadiye’ye gelince oranın insanının garip bakışlarıyla karşılaşır.

Urfa’da ise yazar bir İstanbullu, şehirli olarak alay konusudur. Metaforik bağlamda arada kalma ve yerleşememe durumu yazarın eserlerinde kendini başat izleklerden biri olarak gösterir. Annesi Melek Hanım duyarlı, romantik ve Dostoyevski’den Puşkin’e değin çok okuyan biridir. Subay eşi olmasına rağmen asker eşleriyle görüşmez, orduevlerine gitmez ve yoksul insanlarla arkadaşlık kurar. Babası Alaadin Bey de annesi kadar mütevazıdır.

Yoksul insanların bulunduğu kahvelere gider, toplumsal sınıf ayrımı gözetmeden insanlara eşit davranır. Bunun yanında babası 27 Mayıs darbesi içinde yer aldığından dolayı erken emekli edilen “Emekli İnkılap Subayları”ndandır. Babasının arkadaşlarına kefil olmasından dolayı aileye sürekli gelen hacizlerin yarattığı ortam, varlık içinde yokluk çekmeleri ve daha pek çok istikrarsızlık yazarın hem kişiliğini hem de eserlerinin temalarını etkiler. Bu sebeple Ersöz bakışlarını “arka dünyalar”a, “dışlanmış/kırık hayatlar”a yöneltir.

Yazarın üniversitede okurken dayısının yanında İstiklal Caddesi’nde çalışması ona pek çok deneyim kazandırır; Çiçek Pasajı, Balık Pazarı, Nevizade ve Krapen’de bambaşka dünyaları ve insanları tanımaya başlar. O dönemde sıkça okuduğu Sait Faik’in, Gorki’nin insanlarını bu sokaklarda görür. Yazar Beyoğlu’nda akordeoncu olan Madam Anahit, Muammer Ketencoğlu; bir dönemin en ünlü cazcılarından olan fakat daha sonra huzurevinde ölümü bekleyen Hrant Lusikyan, Beyazıt’ta eski para alıp satan Hüseyin Avni Dede gibi dışlanmış, kıyıda kalmış, unutulmuş, kayıp insanlarla röportajlar yapmaya başlar.

Söyleşi, biyografi ve öykü türünün karıştığı röportajları ilk kez 1985’te Cumhuriyet Pazar’da “Kırk Yıllık Tebessüm” başlığıyla yayımlanır; daha sonra Son Yüzler (1990) adıyla kitaplaşır. Ersöz’ün iş tecrübesi aynı zamanda onun dünya görüşünü de şekillendirir. Emekçi insanlar, patron-işçi ilişkileri vb. onu sosyalizm akımına yöneltir. Fakat eserlerinde ideolojik dogmalar yoktur olaylara hep insani boyuttan yaklaşır.

Kafka Market: Aykırı Yazılar (1991)’dan itibaren yazarın kendine has bir üslûp yarattığı görülür. Son Yüzler, Kafka Market ve Hayat, Bir Emrin Var mı? (1993) adlı ilk dönem denemelerinde yazarın gözlemci yanı ön plandadır. Bu üç eser de kentli insanların başka hayatlarını anlatır. Beyoğlu, gece hayatı, modern zaman ilişkileri ana temalardır. İstanbul her zaman yazarı besleyen atardamarlardan bir olur.

1990 ortalarından sonra yazarın edebi anlayışı değişime uğramaya başlar ve yazar dış gözlemden içe doğru yönelir. İlk dönem yazılarında Memduh Şevket Esendal, Yaşar Kemal vb. etkileri görülürken daha sonraki yıllarda Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Vüsat O. Bener, Oğuz Atay gibi isimler yazarı besleyen damarlar olur. Bütün çelişkileri, çatışmaları, aşkları, mutluluklarıyla insanı anlatmaya başlar. Düz yazılarında yoğun şiirsellik, kurgusallık ve imgeler ön plana çıkar. Hayallerini Yak Evi Isıt (1998), Yine Seninle Geldi Hayat (2002), Şizofren Aşka Mektup (2001), Beni Asıl Hayat Aldattı (2009) şiir ile düz yazının iç içe geçtiği öykü tadında denemelerdir.

Şiir ve roman türlerinde verdiği eserler de dâhil olmak üzere yazarın ana temlerini insanın yalnızlığı, yabancılaşması, çaresizliği, çelişkileri, hayal kırıklığı, terk edilme korkusu; aşk, ölüm, ayrılık ve cinsellik oluşturur. Bununla birlikte toplumsal sorunlar üzerine de yazar. Örneğin belgesel ve söyleşinin iç içe geçtiği Haritanın Yırtılan Yeri (1994) 1990’lı yıllarda Güneydoğu Anadolu’nun durumu üzerinedir. Bana Türkçe Bir Ekmek Ver (2000) ana dilde eğitimin yasaklanması ekseninde yazarın aile, ordu/askerlik, siyasi partiler vb. üzerine yazılarını içerir. İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme (1999) deneme/hikâye formunda şiddete maruz kalan bir kadının yaşadığı şiddeti eleştirir.

Daha ilk eserlerinden itibaren var olan mizah zamanla açıktan olmak ziyade gizli bir konuma çekilip varlığını sürdürür. Yazar Leman başta olmak üzere mizah dergilerinde öykü, biyografi, röportaj ve şiirin iç içe geçtiği yazılar yayımlar. Leman’daki ilk yazılarında ince mizah ve ironi görülürken daha sonra ironi, melankoli ve hüzün ile yoğrulur. Yazarın salt duygusal derinliğe sahip yazıları da bulunur. Derginin okurları zamanla yazarın kendine has tarzına alışırlar.

Cezmi Ersöz’ün Sıddık Akbayır’la birlikte Can Yücel üzerine hazırladığı iki biyografi eseri bulunur: Can’dı Yücel’di Şarabiydi (2013) ve Can Baba: Bir Sevgi Duvarı Hikayesi (2017). Abdocan: Ölümden Başka Her Şey Olacak (2013) ise gezi olaylarında hayatını kaybeden Abdullah Cömert üzerine yazılan şiirlerden oluşur. Açıkla Bana Bu Işığı (2003) ise yazarın kendi üzerine yazığı otobiyografik türde eserdir. 2008 yılından günümüze kadar yazarın çocuk ve genlik edebiyatı üzerine eserler kaleme aldığı görülür. Her zaman kendini seçkinci edebiyatın dışında konumlandıran yazar kendine has bir söylemle muhalif tavrıyla yazın faaliyetlerine devam etmektedir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ceyhun Can Kimdir? Hayatı, Eserleri

1940 yılında Adana’nın Kozan ilçesinde dünyaya gelen Ceyhun Can, 10 Eylül 1979 yılında yazıhanesinde vurularak öldürüldü.1960 Yılında Adana Erkek Lisesini bitirdikten sonra askere gitti.

Haber Merkezi / Dönüşte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yüksek öğrenimini tamamladı. Türkiye İşçi Partisi’ne 1972 sonrası kurucularındandır. Ayrıca Türkiye İşçi Partis’nin (TİP) Adana İl Başkanlığını yaptı. Maraş katliamı davasının müdahil avukatları arasında yer aldı.

Toplumcu gerçekçi şairlerimizdendir. İlk şiirleri Adana’da yayımlanan Şölen ve 18 adlı dergilerde göründü. Sonraları Yelken, Ataç ve Dost dergilerinde yayımlandı. İkinci kitabı, Ceza Yasası’nın 142. maddesine aykırı görülerek toplatıldı ve kovuşturma açıldı.

Eserleri;

Soy Savaşı (1966)
Umut Devrimci Savaşta (1970)

“Umutsuz”

akşamı susuz akşamı köprüsüz
akşamı karanlık geçitlerden geçtim
küçük iskelelere mor sular iniyordu
ışıklar yanıyordu metal kulelerde
içimde ne varsa susuzluğun sesi
ve boşalan ırmağın ağzıydı gece
uzakta olmak yetmez uzanmak yetmez
uçurumda bir kuştur susuzluğu tüketen
kimseler bilmez kimseler uğramaz aynaya
her günün yeni bir serserisidir kelebek
nerede şimdi gözyaşlarının koruduğu sular
nerede o yorgun sandallar o mor saksılar
-sıcacık bir geceydi bu sımsıcak bir ten
-en ağır bir tutkuydu karanlıkta biten
artık yeniden olacak portakal rengi dudaklar
işte etekleri yaprak dolu bir sonbahar
bunca kutsal acı kanatsız bir kelebek başımda
koparıp kokladığım çiçeklerde hıncım
bir güz rengi çöktü içime
ki solan her şeyde yaşıyorum

“Kurşun”

Kurşun düşüyor beynime şimdi
İri bir çiçek açıyor başımda kanım
Kör bir kurşun işliyor kanımı şimdi
Acı bir topum iş

Paylaşın

Ceyhun Atuf Kansu Kimdir? Hayatı, Eserleri

1919 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ceyhun Atuf Kansu, 17 Mart 1978 yılında Ankara’da hayatını kaybetti. Babası, eğitimci ve politikacı Nafi Atuf Kansu’dur. Küçük yaşta annesini kaybetti. Babasıyla birlikte 1921’de Ankara’ya gitti.

Haber Merkezi / Ankara Gazi Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Ankara Numune Hastanesi’nde çocuk hastalıkları uzmanı oldu. Turhal Şeker Fabrikası, Ankara Şeker Fabrikası ve Etimesgut Şeker Fabrikası’nda hekimlik yaptı.

Yazın yaşamı lise yıllarında okul dergisinde yayımlanan şiirleriyle başladı. Sonraki yıllarda yazı ve şiirleri İnkılapçı Gençlik, Ülkü, Yücel, Millet, İstanbul gibi dergilerde yayımlandı. İlk şiirini hece ölçüsü ve halk şiiri geleneği ile yazdı, sonradan serbest ölçüyü benimsedi.Halk dilinden, halk söyleyişlerinden geniş biçimde yararlandı.

Toplumsal sorunlara ağırlık verdi, halkın özlemlerini, sevinçlerini, acılarını ve yaşama savaşımını coşkulu bir söyleyişle dile getirdi. Şiirlerinin kaynağını hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğa oluşturdu. Öyküleri ve masalları, Vakit ve Ulus gazeteleri ile Varlık, Seçilmiş Hikayeler ve Çocuk dergilerinde yayımlandı. Anısını yaşatmak için, ilki 1986’da düzenlenen şiir ödülü kondu.

Yapıtları;

Şiir;

Çocuk Bahçesinde (1941)
Bağbozumu Sofrası (1944)
Çocuklar Gemisi (1946)
Yanık Hava (1951)
Haziran Defteri (1955)
Yurdumdan (1960)
Bağımsızlık Gülü (1965)
Sakarya Meydan Savaşı (1970)
Buğday, Kadın, Gül ve Gökyüzü (1970)
Tüm Şiirleri (iki cilt ölümünden sonra, 1978)
Arılar
Bekleyen Kadının Günü
Çocukluk Aşkı
Dünyanın Bütün Çiçekleri
Kar Türküsü
Kızamuk Ağıdı
Lirik Şarkı
Lumumba
Uyuyan Güzel Anneye
Uzun Hava

Makale ve denemeler;

Devrimcinin Takvimi (1962)
Ya Bağımsızlık Ya Ölüm (1964)
Köy Öğretmenine Mektuplar (1964)
Atatürkçü Olmak (1966)
Atatürk ve Kurtuluş Savaşı (1969)
Balım Kız Dalım Oğul (1971)
Halk Önderi Atatürk (1972)
Cumhuriyet Ağacı (1973)
Sevgi Elması 1972

Ödülleri;

1965 Türk Dil Kurumu Deneme Ödülü / Köy Öğretmenine Mektuplar ile.
1966 Yeditepe Şiir Armağanı
1970 Behçet Kemal Çağlar Ödülü / Sakarya Meydan Savaşı ile.

Paylaşın

Cevdet Kudret Kimdir? Hayatı, Eserleri

7 Şubat 1907 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Cevdet Kudret, 10 Temmuz 1992 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Cevdet Kudret’in tam adı Cevdet Kudret Solok’tur. Numune-i İrfan İlkokulu’nu ve Davut Paşa Ortaokulu’nu bitirdi. İstanbul Erkek Lisesi’nde devam ettiği öğrenimine hastalığı dolayısıyla ara verdi. Daha sonra İstiklal Lisesi’nden mezun oldu (1930).

Haber Merkezi / Darülfünûn Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra (1933), Kayseri Lisesi’nde edebiyat öğretmenliğiyle meslek hayatına atıldı (1934). İhsan Nisari Hanım’la evlendi (1937) ve Ayşe adında bir kızları oldu. İhsan Hanım’ın İhsan Benimle Çalışır mısın? adlı anı kitabında çiftin tanışmaları ve hayatlarının çeşitli dönemleri ve karşılaştıkları zorluklar hakkında önemli bilgiler yer almaktadır.

Bir avukat olan Cevdet Kudret, avukatlıktan çok öğretmenlik gibi başka işlerde çalıştı. Kayseri’deki edebiyat öğretmenliğinin ardından Ankara Konservatuvarı Edebiyat ve Diksiyon Öğretmenliği görevine atandı (1938-1939). Ardından Ankara Erkek Lisesi’nde öğretmenlik ve Türk Ansiklopedisi’nde edebiyat sekreterliği yaptı. Demokrat Parti’nin iktidar olmasıyla birlikte (1950), Bitlis Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak atanınca görevinden istifa etti. Bu süre içinde bir süre avukatlık yaptı ama bu işten para kazanamadı.

Türk Dil Kurumunda redaktör olarak kısa bir süre çalıştı; ancak burada da kadro dışı bırakıldı (1963-1965). Bu sırada yazdığı dört ciltlik lise edebiyat ders kitapları İhsan Hanım’ın amca oğlu Abdurrahman Nisari’nin adıyla yayımlandı ve Kudret ailesi geçimini bir süre bu şekilde sürdürdü. Bilgi Yayınevi danışmanlığı (1967-1970) ve Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda öğretim görevlisi olarak çalıştı ve buradan emekli oldu.

Emekli olduktan sonra İhsan Hanım’la birlikte Bodrum’a yerleştiler. Başta Sabahattin Eyuboğlu olmak üzere Mavi Anadolucularla birlikte Anadolu medeniyetini keşfe de çıkan İhsan Hanım buralara hayran kalsa da Cevdet Bey, bir süre sonra arkadaş çevresine özlem duydu ve İstanbul’a taşındılar. Hastalığı sebebiyle bir süre tedavi gördüğü Cerrahpaşa Hastanesinde 10 Temmuz 1992’de vefat etti ve cenazesi Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığı’na defnedildi.

Cevdet Kudret, çok yönlü ve çalışkan kişiliğiyle Türk edebiyatına önemli hizmetlerde bulunmuştur. Aziz Nesin, onun çoklu kişiliğine değinerek farklı yönlerini şöyle sıralar: “Çoğu insan bir tek kişidir. Kimi insanlar birkaç kişidir. Yine kimi insanlar da pek çok kişidir. Cevdet Kudret dünyada ve hele Türkiye’de sayıları pek az olan o pek çok kişili insanlardan biridir. Bir kişi olarak gördüğümüz Cevdet Kudret pek çok kişi olarak yaşamış ve yaşamaktadır”.

Şair Cevdet Kudret’in ilk şiiri 1926’da İçtihâd’ın 215’inci sayısında yayımlanan “Okun İzleri”dir. Daha sonra Servet-i Fünûn ve Muhit gibi dönemin önemli dergilerinde şiirleri yayımlanmaya başlar. Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı Meşale dergisinde yazan genç şairlerin arasına katılır ve “Yedi Meşale” topluluğunun bir üyesi olur. Sabri Esat Siyavuşgil, Ziya Osman Saba, Yaşar Nabi Nayır, Muammer Lütfi Bahşi, Vasfi Mahir Kocatürk, Kenan Hulusi Koray ve kendisinden oluşan topluluk, 1928’in Nisan ayında ortak kitapları Yedi Meşale’yi yayımlar.

Aynı yıl Meşale dergisinin kapanmasıyla topluluk dağılır. Ziya Osman Saba’dan sonra şiirde en çok direnen Cevdet Kudret olur. 1929’da ilk ve tek müstakil şiir kitabı Birinci Perde’yi yayımlar. Kitapta Yedi Meşale kitabı; İçtihad, Servet-i Fünûn, Meşale ve Muhit gibi dergilerde çıkan şiirleri bir araya getirmiştir. Cevdet Kudret’in Ahmet Haşim’i çok sevdiği ve ondan etkilendiği kitaptaki şiirlerden de anlaşılır.

Şairin kelime dünyası bunun en basit kanıtıdır. Zira Birinci Perde’de sıklıkla kullanılan kırmızı, kızıl, güneş, akşam, ölüm, kuşlar, kuğular, kanat, merdiven gibi kelimeler, Ahmet Haşim’in de şiirlerinde sık sık kullandığı kelimeler olarak bilinir. Şiirlerinin sembollerle dolu olması da şairin, Ahmet Haşim’in hayal dünyasından beslendiğinin bir göstergesidir. Etkilendiği bir diğer şair de Yahya Kemal’dir. Şiirinde aşk, ölüm, yalnızlık gibi bireysel temaları ele almış, Birinci Perde’den sonra yazdığı şiirlerle toplumsal konulara yönelmiştir.

Süleyman’ın Dünyası üst başlıklı Sınıf Arkadaşları, Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız adlarını taşıyan roman üçlemesinde Türkiye’nin Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki otuz yıllık dönemini, o yıllarda yaşananların toplumsal bir kesitini yansıtır. Ayrıca romanlarında kendi yaşamından da izlerin olduğu görülür.

Yazarın süreli yayınlarda bulunan hikâyelerini de alarak yayımladığı tek öykü kitabı Sokak’tır. Kitaba alınmayan öyküleri de bulunmaktadır. Yabancı dillere çevrilmiş öyküleri vardır. Rusya, Bulgaristan ve Amerika’da yayımlanan antolojilerde Türk hikâyelerini temsil için onun öyküleri seçilmiştir. Roman ve hikâyelerinde sosyal adaletsizlik, savaş ve yoksulluk gibi toplumsal sıkıntıları ele almıştır.

Oyunlar yazmıştır. Dil, eğitim, şiir, edebiyat, tiyatro gibi konularla ilgili denemeler yazmış ve bunlar kitap hâline getirilmiştir. Edebiyat tarihçiliği alanında önemli çalışmaları bulunur. Soyadı yasasından sonra kullanmaya başladığı Cevdet Kudret Solok imzasının ardından 1952’den başlayarak önce Nevzat Yesirgil, Suat Hızarcı, Abdurrahman Nisari, Nermi Ocaklı, Cevdet Baykara, Cevkud takma adlarını kullanarak Türk edebiyatının önemli kişileri ve yapıtları üzerine araştırma, inceleme, eleştiri yazıları, tanıtım ve el kitapları yazdı.

Tanzimat’tan bu yana Türk edebiyatının gelişimini inceleyen üç ciltlik Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman adlı kitabıyla önemli bir boşluğu doldurur. Karagöz’le Ortaoyunu’nu inceleyen kitaplarında 35 Karagöz oyununu derledi. Abdurrahman Nisari adıyla lise ders kitabı ve yardımcı kitaplar yazdı.

Paylaşın