3 Eylül 1959 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Cezmi Ersöz, Kabataş Erkek Lisesi’ni ikincilikle 1977’de bitirdi. Aynı yıl İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı olan Şişli Siyasal Bilimler Yüksek Okulu’nda “Siyaset ve Kamu Yönetimi” bölümünde üniversite eğitimine başladı. Bir taraftan okurken bir taraftan da dayısının İstiklal Caddesi’ndeki muhasebe ve mali müşavirlik bürosunda çalışmaya başladı.
Haber Merkezi / 1981’de üniversiteden mezun oldu. İlk denemesi “57’liler ve Kimlik Bunalımı” Sanat Olayı’nda (1981); ilk şiiri “Sesini Bağışla Bana” ise Varlık’ta yayımlandı (1982). 1982’de askere gitti. Polatlı Topçu ve Füze Okulu’ndaki acemi eğitiminden sonra Kıbrıs Ayvasıl’da Topçu Eğitim Birliği’nde görevlendirildi. 1980 askeri darbesi sonrası ülkenin siyasal koşulları, Kıbrıs’ta Rum Kesimi ve Türk Kesimi arasındaki gerginliklerden dolayı epeyce sıkıntılı günler geçirdi. 1984’te terhis oldu ve evlendi. Evliliği yedi yıl sürdü.
1984’te yazar reklam sektöründe metin yazarı olarak işe başladı. Kendisiyle bir türlü bağdaştıramadığı reklamcılık sektöründe çok başarılı olamadı. İşinden arta kalan zamanlarda bol bol okudu, yazdı. 1990’da yayımlanan Son Yüzler kitabından sonra yazara çeşitli yayın organlarından iş teklifleri gelmeye başladı. Dönemin en modern gazetelerinden biri olan daha sonra iflas eden Güneş’te kadrolu olarak işe başladı. Metin Münir’in yayın yönetmenliğinde söyleşiler ve Yeşilçam, Beyoğlu, sinema salonları vb. üzerine mekân yazıları yayımladı.
Güneş’te ismi tanınmaya başlayan Ersöz daha sonra Özgür Gündem’de çalıştı. 1993-94’te gazetenin muhabiri olarak Güneydoğu’ya gitti. Burada yaptığı röportajlar epeyce ses getirdi. Güneydoğu röportajlarından oluşan kitabı Haritanın Yırtılan Yeri (1994) hakkında dava açıldı ve dava takipsizlikle sonuçlandı. Gazetenin bombalanmasının ardından sekiz ay işsiz kaldı. Akabinde iyi bir ücretle haber dergisi Aktüel’de çalışmaya başladı. İki ay sonra buradan kovuldu ve yazarın gazetecilik hayatı böylelikle sona erdi.
Cezmi Ersöz Güneş’te çalışırken Kemal Kenan Ergen, Gani Müjde, Metin Üstündağ gibi isimler Güneş bünyesinde Limon adlı mizah dergisi çıkardı. 1991’de bu ekip Deli adıyla kendi dergilerini yayımladı. Yazar Özgür Gündem’de çalışırken bir taraftan da Deli’ye yazılar gönderdi. Dergi başarılı olduğu hâlde maddi imkânsızlıklar yüzünden kapandı. Aynı ekip kendi olanaklarıyla Leman dergisini çıkarmaya başladı. Cezmi Ersöz de 1993’ten itibaren Leman’da yazmaya başladı ve geniş bir okur kitlesine sahip oldu.
Yazar, 1993’te Yusuf Kurçenli’nin yönettiği “Çözülmeler” filminin senaryosunu yazdı. Film, 1995 Ankara Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülünü aldı. 1995-98’de Ersöz, Mavi Umut radyolarında “İçimizden Biri” programını hazırladı. 2011’de de Kanal 24’te İskender Pala ve Hilmi Yavuz’la “İncir Çekirdeği” adlı programını sundu.[2] Halen serbest yazar olarak çalışan ve İstanbul’da yaşayan Cezmi Ersöz, Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği ve Sokak Çocukları Derneği üyesidir.
YÖK’ün kurulmasıyla İstanbul İktisadi Ticari İlimler Akademisi Marmara Üniversitesi adını alır. Yüksekokullar fakülteye dönüşür. Ersöz’ün eğitimini gördüğü bina Suadiye’den Bakırköy’e taşınır. İskender Pala’nın ayrılışından sonra programın kadrosuna Beşir Ayvazoğlu katılır.
Cezmi Ersöz, deneme, hikâye, röportaj, şiir, mektup, roman, biyografi, senaryo türlerinde eserler verir. Kitaplarının yanı sıra yazıları Sanat Olayı, Varlık, Aktüel, Deli, Leman, Hürriyet Gösteri, Öküz, Sanat Çevresi, Sombahar, E, Deve, Islık gibi dergilerde; Cumhuriyet, Güneş, Özgür Gündem, Aktüel gibi gazetelerde yayımlanır.
Pek çok edebiyatçı gibi yazarın çocukluk yılları onun yazarlık serüveninde etkili olur. Cezmi Ersöz’ün çocukluğu özellikle annesinin ailesinin maddi olarak çöküşüne denk gelir. Yazar satılan evlere, düşkünleşen aile büyüklerine ve yoksullaşmaya yakından tanık olur. O dönemde İstanbul’un en lüks yerleşim yerlerinden biri olan Suadiye’de Urfalı olmak; Urfa’ya gidince de İstanbullu olmak beraberinde ne oraya ne de buraya ait olamamayı getirir. Ersöz’ün “yöresel kıyafetli”, “tahta bavullu” akrabaları Suadiye’ye gelince oranın insanının garip bakışlarıyla karşılaşır.
Urfa’da ise yazar bir İstanbullu, şehirli olarak alay konusudur. Metaforik bağlamda arada kalma ve yerleşememe durumu yazarın eserlerinde kendini başat izleklerden biri olarak gösterir. Annesi Melek Hanım duyarlı, romantik ve Dostoyevski’den Puşkin’e değin çok okuyan biridir. Subay eşi olmasına rağmen asker eşleriyle görüşmez, orduevlerine gitmez ve yoksul insanlarla arkadaşlık kurar. Babası Alaadin Bey de annesi kadar mütevazıdır.
Yoksul insanların bulunduğu kahvelere gider, toplumsal sınıf ayrımı gözetmeden insanlara eşit davranır. Bunun yanında babası 27 Mayıs darbesi içinde yer aldığından dolayı erken emekli edilen “Emekli İnkılap Subayları”ndandır. Babasının arkadaşlarına kefil olmasından dolayı aileye sürekli gelen hacizlerin yarattığı ortam, varlık içinde yokluk çekmeleri ve daha pek çok istikrarsızlık yazarın hem kişiliğini hem de eserlerinin temalarını etkiler. Bu sebeple Ersöz bakışlarını “arka dünyalar”a, “dışlanmış/kırık hayatlar”a yöneltir.
Yazarın üniversitede okurken dayısının yanında İstiklal Caddesi’nde çalışması ona pek çok deneyim kazandırır; Çiçek Pasajı, Balık Pazarı, Nevizade ve Krapen’de bambaşka dünyaları ve insanları tanımaya başlar. O dönemde sıkça okuduğu Sait Faik’in, Gorki’nin insanlarını bu sokaklarda görür. Yazar Beyoğlu’nda akordeoncu olan Madam Anahit, Muammer Ketencoğlu; bir dönemin en ünlü cazcılarından olan fakat daha sonra huzurevinde ölümü bekleyen Hrant Lusikyan, Beyazıt’ta eski para alıp satan Hüseyin Avni Dede gibi dışlanmış, kıyıda kalmış, unutulmuş, kayıp insanlarla röportajlar yapmaya başlar.
Söyleşi, biyografi ve öykü türünün karıştığı röportajları ilk kez 1985’te Cumhuriyet Pazar’da “Kırk Yıllık Tebessüm” başlığıyla yayımlanır; daha sonra Son Yüzler (1990) adıyla kitaplaşır. Ersöz’ün iş tecrübesi aynı zamanda onun dünya görüşünü de şekillendirir. Emekçi insanlar, patron-işçi ilişkileri vb. onu sosyalizm akımına yöneltir. Fakat eserlerinde ideolojik dogmalar yoktur olaylara hep insani boyuttan yaklaşır.
Kafka Market: Aykırı Yazılar (1991)’dan itibaren yazarın kendine has bir üslûp yarattığı görülür. Son Yüzler, Kafka Market ve Hayat, Bir Emrin Var mı? (1993) adlı ilk dönem denemelerinde yazarın gözlemci yanı ön plandadır. Bu üç eser de kentli insanların başka hayatlarını anlatır. Beyoğlu, gece hayatı, modern zaman ilişkileri ana temalardır. İstanbul her zaman yazarı besleyen atardamarlardan bir olur.
1990 ortalarından sonra yazarın edebi anlayışı değişime uğramaya başlar ve yazar dış gözlemden içe doğru yönelir. İlk dönem yazılarında Memduh Şevket Esendal, Yaşar Kemal vb. etkileri görülürken daha sonraki yıllarda Sait Faik, Ahmet Hamdi Tanpınar, Vüsat O. Bener, Oğuz Atay gibi isimler yazarı besleyen damarlar olur. Bütün çelişkileri, çatışmaları, aşkları, mutluluklarıyla insanı anlatmaya başlar. Düz yazılarında yoğun şiirsellik, kurgusallık ve imgeler ön plana çıkar. Hayallerini Yak Evi Isıt (1998), Yine Seninle Geldi Hayat (2002), Şizofren Aşka Mektup (2001), Beni Asıl Hayat Aldattı (2009) şiir ile düz yazının iç içe geçtiği öykü tadında denemelerdir.
Şiir ve roman türlerinde verdiği eserler de dâhil olmak üzere yazarın ana temlerini insanın yalnızlığı, yabancılaşması, çaresizliği, çelişkileri, hayal kırıklığı, terk edilme korkusu; aşk, ölüm, ayrılık ve cinsellik oluşturur. Bununla birlikte toplumsal sorunlar üzerine de yazar. Örneğin belgesel ve söyleşinin iç içe geçtiği Haritanın Yırtılan Yeri (1994) 1990’lı yıllarda Güneydoğu Anadolu’nun durumu üzerinedir. Bana Türkçe Bir Ekmek Ver (2000) ana dilde eğitimin yasaklanması ekseninde yazarın aile, ordu/askerlik, siyasi partiler vb. üzerine yazılarını içerir. İçime Gir Ama Sigaranı Söndürme (1999) deneme/hikâye formunda şiddete maruz kalan bir kadının yaşadığı şiddeti eleştirir.
Daha ilk eserlerinden itibaren var olan mizah zamanla açıktan olmak ziyade gizli bir konuma çekilip varlığını sürdürür. Yazar Leman başta olmak üzere mizah dergilerinde öykü, biyografi, röportaj ve şiirin iç içe geçtiği yazılar yayımlar. Leman’daki ilk yazılarında ince mizah ve ironi görülürken daha sonra ironi, melankoli ve hüzün ile yoğrulur. Yazarın salt duygusal derinliğe sahip yazıları da bulunur. Derginin okurları zamanla yazarın kendine has tarzına alışırlar.
Cezmi Ersöz’ün Sıddık Akbayır’la birlikte Can Yücel üzerine hazırladığı iki biyografi eseri bulunur: Can’dı Yücel’di Şarabiydi (2013) ve Can Baba: Bir Sevgi Duvarı Hikayesi (2017). Abdocan: Ölümden Başka Her Şey Olacak (2013) ise gezi olaylarında hayatını kaybeden Abdullah Cömert üzerine yazılan şiirlerden oluşur. Açıkla Bana Bu Işığı (2003) ise yazarın kendi üzerine yazığı otobiyografik türde eserdir. 2008 yılından günümüze kadar yazarın çocuk ve genlik edebiyatı üzerine eserler kaleme aldığı görülür. Her zaman kendini seçkinci edebiyatın dışında konumlandıran yazar kendine has bir söylemle muhalif tavrıyla yazın faaliyetlerine devam etmektedir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)