Turgay Fişekçi kimdir? Hayatı, Eserleri

1956 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Turgay Fişekçi, ilk ve orta öğrenimini aynı kentte tamamladı. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1978 yılından bu yana çeşitli yayınevlerinde çalışan şair, 1996-2013 arası çarşamba günleri Cumhuriyet gazetesinin kültür sayfasında Defne Gölgesi başlığı altında köşe yazıları yazdı.

Haber Merkezi / Bu yazılardan 1996-97 yılına ait olanlar Arı Bakış adıyla kitaplaştı. 2000 yılında 103 Avrupa yazarının katıldığı ve 46 gün süren ‘Edebiyat Treni Avrupa 2000’ adlı etkinliğe katıldı. Bu gezideki gözlemlerini de Raylar Üzerinde Avrupa adıyla kitaplaştırdı.

İlk şiiri 1977 yılında yayınlanan şair ilk şiir kitabı Karda Işıltılar ile Akademi Kitabevi Şiir Ödülü’nü kazandı. Şiirlerinde hayata ve doğaya dair konuları yalın bir dil ve derin bir hüzünle işleyen Fişekçi’yi, daha ilk kitabı yayınlandığında, Aziz Nesin “Türk şiirinde uzun yıllardır rastlanmayan hikmet söyleyen bilge şair” olarak tanımlamıştır. Şiirin yanı sıra denemeler, şarkı sözleri yazan, şiir çevirileri yapan, antolojiler hazırlayan Turgay Fişekçi Mart 2006’dan bu yana Sözcükler adlı iki aylık edebiyat dergisini yayınlamaktadır.

Eserleri;

Şiir; Karda Işıltılar, Kuşkuluyum Yaşadığımdan, Yitik Bahar, Dip Sevgi, Sevgi Bağları, Kumral Gökkuşağı, Güzelle Büyü, Ayrılık Sonu

Deneme; Arı Bakış

Roman; Hep Yanımda Kal, Hep Seni Sevdim

Anı – Gezi; Raylar Üzerinde Avrupa-Bir Gezinin Anıları, Unutulmaz Bir Andı Görüp Geçtiğim, Bir Yaz Bir Bahar

Çeviri; Mariedbad Ağıdı (Goethe), Körler Alfabesi (H. M. Ensensberger), Seçilmiş Şiirler (Nezval) Seçilmiş Şiirler (Bertolt Brecht)

Çocuk; Yeşil Tatil

Halk Öyküsü; Leyla ile Mecnun

Derleme; Türk Yazınından Seçilmiş Umut Şiirleri, Atımın Yelesi Bulut Renginde, Cahit Külebi’den Seçme Şiirler, Ne Güzeldi Senin Çılgınlığın, Turgut Uyar’dan Seçme Şiirler, Sevdiğim Yaz Geldi Yine, Gülten Akın’dan Seçme Şiirler, Fotoğraflarla Nazım Hikmet

Ödülleri;  1981 – Akademi Kitabevi Şiir Ödülü (Karda Işıltılar), 1990 – TRT, Pop müzik dalında yılın en başarılı söz yazarı (Vira Vira), 1999 – Behçet Necatigil Şiir Ödülü (Sevgi Bağları), 1999 Halkevleri Şiir Ödülü (Sevgi Bağları), 2001 – Behçet Aysan Şiir Ödülü (Dip Sevgi), 2003 – Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (Kumral Gökkuşağı), 2005 – Inkılap Kitabevi Roman Ödülü (Hep Yanımda Kal),  2006 – Sunullah Arısoy Şiir Ödülü (Babamin Çamları), 2013 – Melih Cevdet Anday Şiir ödülü (Güzelle Büyü)

Paylaşın

Turgay Gönenç kimdir? Hayatı, Eserleri

10 Mart 1939 yılında Tokat’ta dünyaya gelen Turgay Gönenç, 9 Şubat 2019’da vefat etti. Tam adı Mehmet Turgay Gönenç’tir. İlkokulu İzmir’de Misak-ı Milli İlkokulunda (1951), ortaokulu Tilkilik Ortaokulunda tamamladı (1955). Haydarpaşa Lisesinden (1959) sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi (1963).

Haber Merkezi / Kasım 1963’te Başbakanlık Devlet İstatistik Enstitüsü’nde milli gelir gurubunda göreve başladı, 1964’te İzmir’deki bölge müdürlüğünde görev aldı. 1 Ocak 1968’te bu görevinden istifa etti. Bir dönem öğretim üyeliği yaptı; özel dersler verdi.

TRT radyosuna programlarını hazırladı. Yüzün Senin kitabı ile 1984 Natıroğlu Şiir Ödülü’nün yanı sıra 8. TÜYAP Kitap Fuarı 1998 Eleştiri Onur Ödülü’nü kazandı. “Artist’ 98 VIII. İstanbul Sanat Fuarı”nda “Onur Ödülü”ne değer görüldü.

1955’te İzmir’de Gece Postası gazetesinde başladığı haftalık köşe yazılarını 1996’dan itibaren Yeni Yüzyıl gazetesinde sürdürdü. Şiir ve yazılarını Yelken, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Pazar Postası, Türk Dili, Papirüs, Sanat Olayı, Gergedan, Gösteri ve Adam Sanat dergilerinde yayımladı. Bazı şiirleri Arapçaya çevrildi.

Şiirlerini Bozgunda (1962), Ben Severek Büyürüm (1973), Yüzün Senin (1983), Kuşların Göçerken Çizdikleri (1994) ve Benim Çocukluğum Fesleğen Kokar: Barok Esintiler (2003) adlı kitaplarında bir araya getirdi. Şiirlerinde İkinci Yeni deneyini özümlediği ve düşünsel yoğunluğa ulaştığı kabul edildi. İkinci Yeni ile ilgili kuramsal yazılar, günlükler ve deneme yazıları yayımlandı.

Günlüklerini Zamanın Sularında: Tarihsiz Günlükler (1999) adlı kitabında; denemelerini Beni Irmak Boylarına Götür Anne (2000), Taşın İçinde Gizlenen (2000) ve İskelenin Altındaki Deniz (2004) adlı kitaplarında bir araya getirdi. Tercümeleri de bulunan Gönenç, Mehmet H. Doğan’la birlikte İkinci Yeni Antolojisi (1969) adlı bir antolojiye de imza attı. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Turgay Kantürk kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1961 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Turgay Kantürk, Kartal Lisesini (1980) ve Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümünü bitirdi (1991). Daha okul sırasında oyuncu olarak çalışmaya başladı. Dormen Tiyatrosu’nda; “Hangisi Karısı”, “İkinin Biri”, “On Numaralı Ev”, “Papaz Kaçtı” ve “Yolun Yarısı” adlı oyunlarda oynadı. Yeditepe Oyuncuları’nda “Kamp 17”, F. Hakan Tiyatrosu’nda “Zorba” adlı oyunlarda görev aldı.

Haber Merkezi / Oyun yazarlığı ve tiyatro yönetmenliği yaptı. Özel Tiyatro adlı genç bir topluluk kurarak “Tanrı” ve “Açık Denizde” oyunlarının sahneye konmasına ön ayak oldu. İlk oyunu “Pencereler”, 1983’te Yeni Oyuncular tarafından Dostlar Tiyatrosu’nda sahnelendi. 1996-97 sezonunda Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı “Otogargara”yı sahneye koydu. Sahne çalışmalarını Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda oyuncu, yönetmen, yönetim kurulu üyesi, genel sanat yönetmeni yardımcısı olarak sürdürdü.

Eski’Z (2 sayı, 1991-92), Hamlet (1994) ve No (1998) dergilerinin yayın yönetmenliğini ve Sel Yayıncılık’ın şiir dizisi editörlüğünü yürüttü. TRT 2 televizyonunda “Okudukça” programını sundu (1999-2004). “Düş müydü?” şiiri ile 1983 Gösteri Dergisi Şiir Ödülü (ikincilik); İlk Gibi Son kitabı ile 1991 Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazandı. Hâlen İstanbul’da yaşayan Kantürk; Bakırköy Belediye Tiyatrolarında oyuncu ve yönetmen olarak çalışmakta, yönetim Kurulu üyesi ve Genel Sanat Yönetmeni Yardımcığı görevini sürdürmektedir.

Turgay Kantürk’ün ilk şiiri, 1981’de Oluşum dergisinde çıktı. Sanat Olayı, Türk Dili, Yeditepe, Gösteri, Varlık, Yazko Edebiyat, Sombahar, Argos, Milliyet Sanat ve Nar dergilerinde yayımladığı şiir ve yazılarıyla tanındı. Sabahattin Kudret Aksal ile Behçet Necatigil’e yakın bir çizgide kaleme aldığı ilk şiirlerini 1980’li yıllarda dergilerde yayımladıktan sonra ilk kitabına verilen ödülle adını duyurdu.

Turgay Kantürk 80 Kuşağı şairlerindendir. Şair, kendisiyle yapılan bir söyleşide ilk kitabı İlk Gibi Son’dan (1991) hareketle poetik görüşlerini şu cümlelerle belirtmiştir: “İlk kitap olarak İlk Gibi Son benim bugüne kadarki tüm arayışlarımın ve dünyaya bakışımın ipuçlarını ortaya koyuyor. Onun için benimsenmiş bir ilk kitap bu. Hatta yazarak gizlerini açmaya devam ettiğim bir kitap diyebilirim. Bugüne kadarki tüm verimlerimde de bu kitapla hesaplaştığımı söylemiştim birkaç kez. Doğa kentli bir yaşamın izin verdiği ölçüde ve biraz da çocukluğu özleyişle yer alır bu kitapta ve önemli bir yer tutar. Nerdeyse ilk şiirler toplamında poetik olanın yanına yaşantıyı da koyabilen bir şair görüyorum bugün o kitaba baktığımda”.

Kantürk’ün daha çok ölçülü-uyaklı, bazıları sone tarzındaki bu şiirlerinde sağlam bir yapı vardır. Daha sonraki şiirlerinde yeni temalara uzanarak anlatımını daha da zenginleştirdiği, yine kendine özgü sağlam bir kurguyla incelikli bir dil yolculuğunu sürdürdüğü kabul edilmiştir. Turgay Kantürk; Ş. Yorozlu, S. Çekiç, İ. Çiftçioğlu ve Y. Tanyeli gibi ressamlarla gerçekleştirdiği ortak kitaplarla şiir-resim kaynaşmasının özgün örneklerini vermiştir. Kantürk şiir kitaplarının yanı sıra denemelerini Tuzak Kitap: İki Şiirsel Metin (2000) ve Yanlış At Şiir ve Şair ve Başka Şeyler Üstüne (2005) adlı kitaplarında; hikâyelerini Hayat Siyah Ölüm Beyaz: Kısa, Çok Kısa Öyküler (2004) adlı kitabında bir araya getirmiştir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Turgut Uyar kimdir? Hayatı, Eserleri

4 Ağustos 1927 yılında Ankara’da dünyaya gelen Turgut Uyar, 22 Ağustos 1985’te İstanbul’da hayatını kaybetti. İlköğrenimini İstanbul’da, Orta öğrenimini Konya Askeri Okulu ve Bursa Işıklar Askerî Lisesi’nde tamamladı. Yükseköğrenimini Askerî Memurlar Okulu’nda tamamlayarak orduya katıldı.

Haber Merkezi / Posof, Terme, Ankara’da personel subayı olarak çeşitli görevlerde bulundu. 1958’de ordudan ayrıldı. Çeşitli devlet memurluklarında buldu. Türkiye Selüloz ve Kağıt Sanayii’nin Ankara şubesinde çalışmaya başladı. Emekliye ayrılıp İstanbul’a yerleşti. Yaşamını serbest yazar olarak sürdürdü.

İkinci Yeni Şiir akımının önde gelen şairlerindendir. Yedigün dergisinde çıkan hece ölçüsüyle yazılmış şiiriyle yazın dünyasına girdi. Kaynak dergisinin düzenlediği yarışmada ikincilik kazanınca dergilerde daha sık sık görünmeye başladı. Sonraları sürekli olarak Varlık dergisinde yazdı. Şiirlerini Yeditepe, Pazar Postası, Dost, Değişim, Türk Dili, kuruculurı arasına katıldığı Dönem ve Papirüs, Yeni dergi’de yayımladı. Hece ölçüsüyle yazdığı ve toplumsal konuları işlediği ilk iki kitabında yer alan şiirlerinde dile egemen, dize kurmada başarılı göründü.

Genellikle eski kaynakların çevre izlenimlerinde aradığı bu döneminde ilgiyle izlendi. 1955’ten sonra, değişik duyguların yoğunlaştığı kişisel bir anlatım dünyasında yapmacık ve özentili davranışların ötesinde kalmayı başardı. Hem öz hem biçim yönlerinden çeşitli açılımlar gösteren bir şir düzeyine ulaştı. Bir ara yeni dil olanakları içinde divan şiiri geleneğini sürdürmek isteyen şairler arasına katıldı. Sonra öykü-şiir denilebilecek uzun soluklu parçalarında toplumsal temaları başarı ile işledi. Kayayı Delen İncir’de söz konusu dönemde yaşanan sınıfsal mücadelenin yansımalarını görüyoruz.

Eserleri;

Şiir; Arz-ı Hal, Türkiyem, Dünyanın En Güzel Arabistanı, Tütünler Islak, Her Pazartesi, Divan, Toplandılar, Toplu Şiirler, Kayayı Delen İncir, Dün Yok Mu, Büyük Saat

İnceleme; Bir Şiirden

Çeviri; Lukretius – Evrenin Yapısı (Tomris Uyar’la birlikte)

Ödülleri; 1963 Yeditepe Şiir Armağanı / Tütünler Islak ile, 1975 Türk Dil Kurumu Çeviri Ödülü / Lucretius’tan Evrenin Yapısı çevirisi ile (Tomris Uyar’la birlikte), 1981 Behçet Necatigil Şiir Ödülü / Kayayı Delen İncir ile, 1984 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü / Büyük Saat ile

Paylaşın

Turhan R. Oğuzbaş kimdir? Hayatı, Eserleri

14 Mart 1933 yılında Mersin’in Tarsus İlçesi’nde dünyaya gelen Turhan R. Oğuzbaş, 15 Mayıs 1997 İstanbul’da hayatını kaybetti. Turhan R. Oğuzbaş, ilkokulu Mersin İsmetpaşa İlkokulu’nda (1941-1946), ortaokulu Mersin Lisesi orta kısmında (1946-1949) bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Çeşitli reklam şirketlerinde yapımcı olarak çalıştı. 1954-1955’te askerliğini Gelibolu’da yaptı. Nabakov’un Lolita adlı romanını tiyatroya uyarladı (1964). Yeni Vatan, Ekpress, Hey dergilerinin sanat sayfalarını, ABC gazetesinde kendi köşesini yönetti. Yelpaze gazetesinde ünlülerle yaptığı röportajları yayımladı.

1979-1986 yılları arasında İstanbul’da avukat olarak görev yaptı, 1986 yılında emekliye ayrıldı. 1992-1994 yılları arasında Kültür Bakanlığı Müşavirliği görevinde bulundu. “Yaşamak Yalan Belki” adlı şiiriyle 1983 Milliyet Sanat Ödülü’nü kazandı. Evli ve bir çocuk babasıydı.

Turhan Oğuzbaş’ın ilk şiiri henüz on iki yaşında iken Akdeniz gazetesinde yayımlandı. Daha sonra şiirlerini Varlık, Hisar, Yeditepe, Türk Dili, Kaynak, ABC, Yelpaze, Yeni Vatan gibi dergi ve gazetelerde yayımladı.

Bazı şiirleri Avni Anıl, Sadettin Öktenay, Dr. Selahattin İçli, Amir Ateş, İrfan Özbakır, Yavuz Özüstün, Sadi Hoşses gibi bestekârlar tarafından bestelendi. “Yalan Gözler”, “Ali Baba ve Kırk Haramiler” gibi şiirleri plağa okundu. “İspanyol Meyhanesi’nde Seni Aradım” adlı bestelenmiş şiiriyle büyük ün kazandı. Şiirlerinde aşk, ayrılık ve özlem gibi temalara yoğunlaştı.

“Sen Vardın”

Oysa ben
Roman böyle bitsin istemiyordum
Ne rüzgarlar gönlümüzce esti
Ne ben gitme diyebildim sana
Bir it tarafım vardı belki kahreden
Bir karanlık tarafım sevgiden yana…

Eskiden gecelerim kırık döküktü
Sen yoksun diye
Şarkılar hep yarım kalırdı dudaklarımda
Biri çıkıp ismini söylese deli olurdum
Şimdi ayrılık şarkılarını sever olduk
Oysa ben
Roman böyle bitsin istemiyordum.

“İspanyol Meyhanesinde Seni Aradım”

Bu akşam
Bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un
Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde
Sonra akvaryumlu meyhanede balıklara sordum seni
Canım kıyasıya sarhoş olmak istiyordu
Yokluğun bir karanlık gibiydi içimde
Ağır ve dayanılmaz
İspanyol meyhanesinde
Seni içtim toprak kadehlerden yudum yudum
önce bir serinlik sardı kanımı
İliklerime kadar üşüdüm
Sonra bir orman yangınında eridi dudaklarım
Ve bütün sokaklarında İstanbul’un
Gece sabahlara dek seni aradım
Ne yana baksam karanlıktı
Oysa güzel kadınlar vardı masamda
Kendinden emin kadınlar
İnce uzun parmaklı, beyaz kadınlar vardı.
Şarap bir yerde o kadınlar gibiydi
İçtikçe başım dönüyordu
Şimdi bütün meyhanelerde kadehler
Senin için uzanır yıldızlara
Bir gitar alaca karanlıkta ilk seranadı
Senin için yapar Madrid’te
Madrid’te şarap renkli horozlar ötüyordu
Seni görür gibi oluyordum
Boğazıma bir şeyler düğümleniyordu
Üşüyordum, yorgundum üstelik
Soğuktu İspanyol Meyhanesi, loştu.
Ve şimdi bütün meyhanelerinde İstanbul’un
Sevenler sarhoştu.
İstanbul meyhanesinde
Ne şömine vardı, ne beyaz halılar
Ama içtiğim her kadehe kokun sinmişti
Başım dönüyordu
İstanbul’u yıkmak geliyordu içimden
İstanbul meyhanesi şarap şarap kokuyordu

Ben gayesizliğin böyle korkunç olduğunu
Bilmezdim… Meyhaneye düşmeden önce
Bir garson halime bakıp
Anladı yıkılmış olduğumu
Canım yeşil şarap istedi-sordum;
‘Yok’ dediler
Sonra gözlerin aklıma geldi
Oturup ağladım
İspanyol meyhanesinde kadehlerde seni yaşadım
En güzeli seni sevmekmiş meğer
Ölesiye, delice, korkunç
Fırınlarda seni aramakmış ekmek diye
Seni beklemekmiş en iyisi
Ölümü bekleyen hastalara inat
Eski bir meyhane şarkısı vardı
Bir türlü anımsayamadım
Sonra gözlerini düşünüp
Kadehlerde yeşil yeşil yandım
Biliyorum…
Bir gün sen de geleceksin İspanyol Meyhanesi’ne
Bir gün sen de çılgıncasına sarhoş olacaksın
Sevdiğimiz şarkıları söyliyeceksin sabahlara dek
Yeşilköy’de bir güneş doğacak
Şarapsı gecelerimizden
Ama yanımda kadınlar varmış
Ama inceymiş, ama beyazmış, üstelik güzelmiş
Sen yoksun ya, ellerini tutmuyorum ya!
Şarabı aynı kadehten içmiyorum ya!
İspanyol Meyhanesinde seninle ölmek varmış
Vız gelir dünya!
Yorgunum şimdi, bitkinim
Beni unut artık
Söyle garsonlara
Kırılmış bir kadeh gibi bıraksınlar beni
Şimdi ispanyol meyhanesinde bir tahta masada kaldı adım
Yere dökülmüş şaraplara güneş doğuyordu,
Seni unutmadım! …

Paylaşın

Tülin Er kimdir? Hayatı, Eserleri

1974 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Tülin Er, 1999’da Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra Londra’ya gitti ve yaklaşık bir buçuk yıl orada yaşadı. İstanbul’a döndükten sonra bazı yayınevleri için çeviri, redaksiyon, düzelti işleri yaptı; yanı sıra kitap tanıtımları yazdı ve bunlar çeşitli dergilerde yayınlandı.

Haber Merkezi / Varlık dergisinde editor yardımcılığı, Everest Yayınlarında dünya edebiyatı editörlüğü, 2003’te yayın hayatına başlayan Yasakmeyve dergisinde dört sayı boyunca yayın müdürü olarak yer aldı. Ağustos 2003’ten bu yanaysa Everest Yayınlarında editör yardımcılığı yapıyor, çeviri ve editörlük çalışmalarını sürdürüyor.

1996’da Kocaeli Üniversitesi Şiir Okulu’nda, 1997’de Fayton dergisinde, 1998’de Fayton Öykü dergisinde çalıştı. 1996’da Balıkesir Üniversitesi Şiir Yarışması’nda birincilik ödülünü aldı.

Şiirleri; Demlik, Gökyüzü, Fayton, Dize, Öküz ve Varlık dergilerinde yayımlandı. Tülin Er, çeviri alanındaki çalışmalarıyla dikkati çeker. Bu çalışmalarında romandan hikâyeye ve çocuk edebiyatına kadar farklı türlerin çevirisini yaptığı görülür.

Ayrıca Cemil Kavukçu ile yaptığı röportaj da kitap şeklinde yayımlanır. Bu röportajda Cemil Kavukçu’nun hayatını etkileyen olaylar, hikâyelerine model olan insanlar, mezun olduğu jeofizik mühendisliği ile edebiyat arasında kurduğu bağ, hikâyelerinin ve kitaplarının yayınlanma süreci, kahramanları, kurgu teknikleri gibi yazarın hayatına ve sanatına dair pek çok konu yazarın kendisi tarafından anlatılır.

“Lüzumsuz”

lüzumsuz

ben biraz acemiydim
hava kararınca ona giderdim

ah! derdi
güzelim
lüzumsuz üzüyorsun canını

lüzumsuz yere
kendimi kargalara öldürtmek isterdim

bulut zaman mavi ustam
gelir
yağar
dinerdi
sarmaşık bir cezayı
gece boyu tırmanan
ezanla infaz ederdim

kara sabahlar…
kedi leşleri…

ben sefil pinokyoydum
eski bir sel artığı

unutulmuş gece efsunları
bir nehir ki
taşınca ıslanmadan duramayan
kelebek kanatların
sessiz kamikaze uykusuzluğu

yaşadım ki ten acıyarak soğurdu

“Denge”

denge

gergin telinde cambazıydım umudun
unutmak
bir dağdı unutmamaya
denge sopam kızılcıktan taban sızısı
düşsem gerçek kırık ayaklarımda
geçsem ütopya

kral katiliydi sevgilim gladyatör
kavuşmak
bir masaldı kavuşmamaya
tel kesiklerimde gömütü
kendine kıymışların
kelebek mevsiminde
topraklarının kokusu…

kalp köşemde bir falaka anısı
binmiş giderken geçmişin gemisinde
ıssızlık
bir kâbustu -hem düş ortası!-
oltam boyunca özgür
şemsiyemin beyazlığı

Paylaşın

Türkan İldeniz kimdir? Hayatı, Eserleri

7 Ocak 1938 yılında Düzce’de dünyaya gelen Türkan İldeniz, ilk ve ortaokulu Düzce’de okudu. İstanbul Kandilli Kız Lisesini bitirdi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde başladığı yükseköğrenimini bir süre devam ettirdi.

Haber Merkezi / Ancak evliliği ve rahatsızlığı nedeniyle öğrenimini tamamlayamadan (1959) bıraktı. Bir süre memurluk yaptı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünde yirmi yıl çalışarak emekliye (1983) ayrıldı.

Şiirleri 1956’dan itibaren Onüç, Varlık, Seçilmiş Hikâyeler, Dost, Pazar Postası, Yelken, Yeni İnsan, Türk Dili, İnsancıl, Evrensel Kültür, Gerçek Sanat, Güzel Yazılar dergilerinde ve gazetelerin sanat-edebiyat sayfalarında yer aldı. Kadın duyarlılığını önceleyen şiirleriyle, Cumhuriyet dönemi kadın şairleri arasında bir dönem adından söz ettirdi.

Eserleri; Taşra Kızının Deliceleri, Havva Çıkmazı

“Beyaza Dönsün Diye Devran”

Yanlış susuyorsun – gözlerin ağıt –
maviye bak.
Bir bugün mü , başında bunca bela.

Hatırla ,
bulut değildi , umut hiç değil
üstümüze abanan – isli duman.
Biz ki milattan önce , milattan sonra
acı kara yıllar devşirdik sabırla
beyaza dönsün diye devran.
Kimi zaman bir çığlıkla çıktık , çığ altından
bir çığlıkla yıktık surları kimi zaman.
Biz ki nice tuzaklardan , sunaklardan
korlardan , korsanlardan kurtulan
kurban.

Yanlış susuyorsun – gözlerin ağıt –
maviye bak.

Sesin gökyüzüne akan ulu bir çavlan
susma , zamanın durağı yok.
yok tarihin molası.
Bırak sesin gökyüzüne aksın , yıkasın yıldızları.
Kapama şarkını , şarkını kapama
durma öyle kendine uzak.

Yanlış susuyorsun – gözlerin ağıt –
maviye bak.

Değer kıyımlarına en soylu yanıt
şarkıyla
güneşe köprü kurmak.

“Sevgin Bayrak Olursa Evrene”

Dağılıp belkileri aramak öyle
Sonuçta belki şenlik belki yenik
İNSAN olmak sorunu ilk
büyük açılar bileşkesinde.

Hep kurtarmak baş tutku
Duyguları katı çarklardan
Korkusuz yaşamak hançer ucu
Şimdi yoluna ayna tutan.

Kurur savaşlar , haksızlıklar
Altı Kıta yürür el ele
Kurur şüphesiz kötülükler kökünden
Sevgi bayrak olursa evrene.

Yaklaşır arsız ve çabuk
Ölüm fırtınadır her an
Belirgin ve kesin
Tek tek başlarda esecek olan.

Yürek özgür yaşamak ister
Kimselere yüksünmeden , kızmadan
Buyurmaya açılan ağızlara bir tomurcuk
Barış Çocuklarından.

Paylaşın

Türkan Yeşilyurt kimdir? Hayatı, Eserleri

16.05.1967 yılında Samsun’da dünyaya gelen Türkân Yeşilyurt, ilk öğrenimini, bu şehirde, Kâzım Orbay İlkokulunda tamamladı. Liseyi Mithatpaşa Kız Lisesinde okudu. 1984’te başladığı Ankara Üniveristesi Ziraat Fakültesi Süt Teknolojisi Bölümünden 1988 yılında mezun oldu. 1993 yılında ikinci lisans öğrenimi olan Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İktisat Bölümünü bitirdi.

Haber Merkezi / Bir süre Ankara’da; önce Ziraat Mühendisi, sonra Serbest Muhasebeci Mali Müşavir olarak çalıştı. Abdülkadir Budak ile birlikte 2000’de, toplam on iki sayı yayımlanan, Şiir Odası adlı dergiyi çıkardı. 2001 yılında Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Bölümünde lisansüstü eğitimine başladı. “Kadın Şairde Kadın: Şükûfe Nihal’in Şiirleri” adlı teziyle 2005 yılında yüksek lisansını tamamladı. Aynı yıl Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalında başladığı doktorasını “Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Şiirlerindeki Temalar” adlı teziyle tamamlayarak 2010 yılında “doktor” unvanını aldı. Doktora tezi, Dağlarca: “Öyle Aydınlık, Öyle Uzun, Öyle Yepyeni” adıyla 2013 yılında kitap olarak basıldı. 2007-2008 yılları arasında Ankara Üniversitesi Türk Dili Bölümünde, 2008-2010 yılları arasında da Orta Doğu Teknik Üniversitesi Türk Dili Bölümünde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

2011’de Tunceli Üniveristesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yeni Türk Edebiyatı Anabilim Dalına yardımcı doçent olarak atandı. 2015 yılında Sinop Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesine geçti. Anabilim dalı başkanlığı görevinin yanı sıra; Yeni Türk Edebiyatı, Edebiyat ve Sinema, Karşılaştırmalı Edebiyat, Dünya Edebiyatı Metinleri, Roman Sanatı ve Şairce gibi dersler verdi. Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği ve Folklor Araştırma Kurumu üyesi olan Yeşilyurt, burada hem akademik hem de şiirle ilgili çalışmalarını sürdürmektedir.

Türkân Yeşilyurt; kaleme aldığı şiirlerle şair, Türk edebiyatı üzerine yaptığı ilmî inceleme ve araştırma yazılarıyla da akademisyen kimliğine sahip bir şahsiyettir. “En Güzel Aşk Şiirlerini Yazmak İstiyorum” başlıklı ilk şiiri 1990’da Karşı dergisinde yayımlanmıştır. Bu tarihten sonra kaleme aldığı şiir ve yazıları; Şiir Odası, Edebiyat ve Eleştiri, Varlık, Yasakmeyve, Folklor-Edebiyat, Cumhuriyet Kitap ve Hayâl gibi süreli yayınlarda belli aralıklarla yayımlanmıştır. Şiirlerinde; özlem, geçmiş zaman, bireyin yalnızlığı, taşra ve kent yaşamı gibi izlekleri lirik üslûbuyla dizelere işlemiştir. Alpay onun 1993’te yayımlanan ilk şiir kitabı Yoksun için: “Nefis bir çiftanlamlılık, iyi bir şiirsel başlangıç” derken, 2005’te çıkan Dün Kendimin Önünden Geçtim için “Günümüzün yaygın bir duygusu olarak özne sorgulamaları içeren (”içimde ağlayan kim’ vb.), dizisel yinelemeli, bazen uyakçı ve nakaratçı, 5N1K’lı lirikler vardı o kitapta. Bu gelenek çağrışımlı biçimin içinde yer yer, ‘es’lerle parçalara ayrılmanın da etkisiyle metropol duygusu, hatta poplaşma eğilimi oluşuyordu.” demektedir.

Küçük Bir Ah (2014) ile şairin kendi sesini bulduğu görülmektedir. Yine Alpay şair ve eserini “Şiirin ve lirizmin zincirlerini kırmaya yönelirken, bir yandan da esaslı bir zincir imal ediyor şair: Dizeden dizeye, bölümden bölüme, şiirden şiire halkalanarak çok az istisnayla bütün kitabı kat eden bir söz zinciri kuruyor. Söz konusu olan, eskilerin ‘iade’ dediği söz sanatıdır. Divan şiirinde beyitte olup biten iade sanatı burada bütün kitabı biçimlendiriyor. Metin lastik gibi esnemek, bildiği gibi uzayarak biçim değiştirmek istiyor, ama öncesine bağlı kalmak da istiyor bir ucundan ve bir sözcükle bağlanıyor.” şeklinde değerlendirmektedir.

Yeşilyurt bir yandan şiir kaleme alırken diğer yandan; Nâzım Hikmet ve Yergi “Ayağa Kalkın Efendiler” (2014), Hilmi Yavuz’un Şiirlerinde Geleneğin Yeniden Üretimi: “Güldeki Gömü Neyse” (2014), Halk Şiirinde Osmanlı Toprak Düzeninin İzleri (1994) gibi eserleriyle de Türk şiirindeki şahsiyetler ve halk şiiri üzerine incelemeler yaparak şiir tarihimize katkıda bulunmuştur. Taşra Do adlı son şiir kitabı 2016’da yayımlanmıştır. Eski yazıdan yeni yazıya aktardığı ve tahlil ettiği Ahmet Rasim’in Hanım adlı çalışması 2017’de basılmıştır. 2018 yılında ise on altı romanı incelediği Romandan Bakan Düşkün Kadınlar’ı çıkmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ulaş Başar Gezgin kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Mayıs 1978 yılında İstanbul’un Alibeyköy İlçesi’nde dünyaya gelen Ulaş Başar Gezgin babasını, beş yaşındayken yitirdi. Üsküdar Sokullu Mehmet Paşa İlkokulundan sonra, 1989’da giriş sınavını kazandığı Özel Darüşşafaka Lisesinde parasız yatılı olarak okudu.

Haber Merkezi / Daha sonra Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Bilimlerini bitirdi (2000). Yüksek lisans tezini Boğaziçi Üniversitesinde “Sosyal Psikoloji” alanında verdi (2002). Doktorasını ODTÜ’de Bilişsel Bilimler alanında yaptı (2006).

Eğitim hayatını, üniversite düzeyinde ders verme yetkisi (2009), Avustralya; Darmstadt Teknik Üniversitesi, Şehir Plancılığı (yüksek lisans 2011) ile tamamladı. Türkiye, Vietnam, Tayland ve Malezya’da 22 yıl ders verme deneyimine sahip.

Akademik çalışmalar dışında, çeşitli dergi ve gazetelere köşe yazıları yazmakta; şiir, şarkı sözü, şarkı, deneme, yazınsal inceleme, öykü, film öyküsü, film çözümlemesi, tiyatro oyunu, masal ve roman türlerinde yapıtlar vermekte ve çeşitli ülkelerden şairleri ve şarkıcıları Türkçe’ye kazandırmaktadır.

Ayrıca henüz gün yüzü görmemiş 100’ü aşkın bestesi bulunmaktadır. Çeşitli çalışmaları 12 dile (Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Rusça, Japonca, Vietnamca, Tayca, Gürcüce ve Azerbaycanca) çevrilmiştir. Toplam 109 kitabı bulunmaktadır.

Yit(iril)en, Okyanus Gibi ve Nikah Memurunun Son Nikahı adlı öyküleriyle Gençlik Kitabevi Öykü 2000 Yarışmasında ikinciliğe değer görüldü.

“Ablaya Susamak”

Benim hiç olmadı hayatta ablam,
Hindi yaptım dün ilk kez, ablam olmadı…
Islandım baştanbaşa -kapama o radyoyu-

Tir tir titreyişiyle tüm bedenimin,
Hep soba başındayım, kızarmış burun…
‘Ablam’ diyorum benim, ‘hiç mi hiç olmadı’…

Kucağında taşıyacak biri varsa küçükken,
Her kimse o, unutsam da, ablam değildi…
Hatırlasam yine bir… Ablam olmadı benim…

Masalcı bir ninem vaaar idi belki,
Solmadayken başşehirin yorgun, bitkin trafosu,
Herkesin ablası vardı; yoktu benimse…

Olsundu ya, mühim değil gerisi…
İster aramızda altı yıl olsun,
İster ise altmış güncük olsundu…

Bana seksek öğretecek, tavlayı bana…
Evet, hep beni bakkala gönderecek;
Ama saymayı öğretecek, tüymeyi bana…

Benim ablam olmadı, ablam olmadı…
Camların buğusuna, tüm o yağmurlu günlerde,
Yalnız kendi ismimdi yazdığım, üşüyerek…

Birgün evlenecekti, baştan belliydi,
Bana rehber olacak, yuvadan uçana dek;
Uçsundu; olsundu yeter ki… Ama olmadı…

Ben ablayım evet ama, kime ablayım?..
Ben kardeşim, doğrudur da, kimin kardeşi?..
Hepsi yalan, tüm o haylaz, hayta çocukluğumu,
Yalnız kendimle geçirdim, kendimde geçirdim…

Benim sanki daha önce babam da olmamıştı…

“Diyor Ki Arnavut”

Tek isim bildimse de tüm yaşamım boyunca,
Varlığım da yokluğum da Makedon adlarına…
Silah çatıversem de Makedonlar’a karşı,
Varlığım yokluğum feda Makedon adlarına…

Şehirde görüşürdük gizli gizli, usul usul,
Dokuz dedi mi akşam üzeri, saat kulesi…
Ben O’nun gözlerinde tüm dünyayı görürdüm,
Ben O’nun kollarında, dünyayı kucaklardım…

Birgün duyulmasın mı dağın şahanlarınca,
Emir verdi komutan, bir ay hücre cezası…
O’nu düşündüm yalnız O’nu, top sesleri arasında,
Resimlerini çizdim, ismini kazıdım duvarlarına hücrenin…

Birden kapı açıldı, ‘oh bitti bir ay’ derken,
Girmesin mi içeri Makedon askerleri…
Bırakıp kaçmış beni komutanla erleri…
Yok ama, bu aralar, kimseye kızamıyorum…

Şimdi tutturmuşsun bi’, ‘kurşuna dizeceğim seni’,
Vur kardeşim, sevmedin sen demek hiç,
Çocuğun da yok anladım, çocuğun da yok,
Çare yok, bas kardeşim, bas tetiğe o zaman…

Tek isim bildimse de tüm yaşamım boyunca,
Yokluğum da nasıl olsa Makedon adlarına…

Paylaşın

Ulaş Nikbay kimdir? Hayatı, Eserleri

3 Ocak 1976 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Ulaş Nikbay, Kıbrıs Lefke Üniversitesi Bilgisayar Bilimlerinde öğrenim gördü. 1994-97 yılları arasında Trakya Üniversitesi İşletme Bölümündeki öğreniminin ardından, yatay geçişle İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümünde öğrenimine devam etti ve 1998 yılında mezun oldu.

Haber Merkezi / 1999 yılında Yıldız Teknik Üniversitesi İşletme Yönetimi Bölümünde yüksek lisans çalışmasına başladı. Şiirleri; Edirne’den Esintiler Şiir Kitabı, Dünya Kitap, Kuzeyyıldızı, Anafilya, Bengisu gibi dergilerde yayımlandı. ”Bir Garip Mavi” adlı şiir sitesinin yürütücülüğünü, Kuzey Yıldızı dergisinin (5 sayı) yazı işleri müdürlüğünü yaptı. “Gülüşlerinin Sonbaharında Ağlardım” adlı şiir dosyasıyla 9. Dünya Kitap Şiir Ödülünü (2001) aldı. Şiirleri, aynı adla 2002 yılında kitap olarak yayımlandı.

“Elliüçe Dört Çay!”

-güvercinin kanatları devren satılık çaycı
asma katına çıktım ürpermelerin
ellerimde yapışkan cilvesi kısrağın
kanatlarından yakalamış güvercinin

-her gölge beni gölgeliyor çaycı

asma katta bir adam var bilesin
“savaş kadar acımasız yalan barışların
gölgesinde yakalanmış” diyesin

-şiirimde bir cehennem dolaşıyor çaycı

asma katlar ve sokaklar dardı gerçeğime
beyaz bir güvercindi çığlık kanadında tozu getirdi
yazma tozunu yuttum vardım cehenneme

-asma katlarda sonsuz üşüyorum çaycı

karanlıkta yakalandım ben bu gerçeğe
asma katına çıktım ürpermelerin
ellerimde yapışkan cilvesi kısrağın

elliüçe dört çay! çaycı

“Sarar Uykuma Uyurum Hep Seni”

ey gardiyan düşüm!
ey elleri ayakları prangada uykularım!
ve ey şehir!
biline ki O’na seslenişimdir:

içimin uykusunda
bir suç kadar masumsun
müebbet hapsimde
gardiyan düşümle uyursun

bense bir kan uykusunda
boğulurum her akşam
sokaklara düşerim
kaldırımlar boyu bazen

bazen ağlayışıma
mendil dediğin geceleri
bazen tütüne vurduğum
alkol ikindileri
sarar uykuma vururum düşleri

içimin meyhanesinde kaç sarhoş içer
mührü vurulmuştur kapısına da
söker atar mührünü yine de içer

ah! bu şehrin sensiz felekten geceleri
Kumkapı’dan öte görünmez meyhaneleri
sarar uykuma uyurum hep seni

o meyhanede bir şarkıdır senin sesin
o dalgalar kabartan “merhaba” deyişin

ne çok kuşatılmış
ne çok vurulmuşum
bu buğulu sesinde
ne çok savrulmuşum

bazen borç ölümlerime
yansıttığın faizleri
bazen uykusunda ayıldığım
bulanık bilinçleri

sarar uykuma vururum düşleri
sarar uykuma uyurum hep seni
hep seni…

Paylaşın