Şemsi Belli kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Mart 1929 yılında Malatya’nın Arapgir İlçesinin Kızıluşağı (Yenisu) Köyü’nde dünyaya gelen (Yenisu Köyü, daha sonra ilçe olan Arguvan’a bağlanmıştır) Şemsi Belli, 11 Ekim 1995 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Asıl adı Orhan Şemsi Belli’dir. Deliçay ve Meftun Deliçay isimlerini de kullandı. İlk ve ortaokulu Malatya’da bitirdi. Liseyi İstanbul Haydarpaşa Lisesi’nde okudu (1948).

Haber Merkezi / Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi (1956). İstanbul Kız Lisesi, Çapa Öğretmen Okulu, Vefa Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. Gazetecilik de yapan Belli, 1969’da milletvekili adayı olduğu Birlik Partisi’nde genel sekreterlik görevinde bulundu (1969). Serbest avukatlık yaptı. Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’la yaptığı söyleşi ve Fikriye Hanım üzerine araştırması büyük ilgi gördü.

Gazeteciliğe 1946’da Vakit gazetesinde başladı. Kervan, Ülke, Son Haber, Demokrat Ankara, Hürses, Medeniyet, Arapgir Postası, Malatya Postası, Yeni Haber, Ankara Ekspres, Memleket, Ulus, Zafer, Milliyet, Cumhuriyet, Dünya, Ankara, Son Posta ve Türkiye Ajansı’nda muhabir, yazı işleri müdürü, başyazar, genel yayın müdürü gibi görevlerde bulundu.

1948 yılında Malatya’da Kervan ve Çadır dergilerini, 1970’te Ankara’da Memleket gazetesini, 1975’te İstanbul’da Son Posta gazetesini yayımladı. Her iki gazete de yayın yaşamını 10 yıl sürdürdü. 1989-1994 yılları arasında Şiir Defteri dergisini çıkardı. “Bir Yangının Külü”, “Gönül Penceresinden Ansızın Bakıp Geçtin”, “Yok Artık Tahammülü Ateşe Bu Gönlümün”, “Gözümde Özleyiş Gönlümde Acı” ve “Emmoğlu” gibi şiirleri Türk sanat müziği formunda bestelendi. Yaşamının büyük çoğunluğunu İstanbul’da geçiren Şemsi Belli, İstanbul’da öldü.

Cumhuriyet devri şairlerinden Şemsi Belli, şiire saz şairleri geleneğine bağlı koşmalarla başlar. İlk şiiri, 1943’te Orhan Seyfi Orhon’un çıkardığı Çınaraltı dergisinde yayımlanır. İlk şiirlerinde hece ölçüsü ve halk şiir tarzını kullanan şair, Garipçiler’in havasında serbest nazma yönelir. Döneminin sevilen şairleri arasında yer alan Belli’nin bu şiirleri Orhan Veli etkisindeki nükte ve yergi şiirleridir. Siyasal taşlama özellikli şiirlerinde toplumcu gerçekçi şiir anlayışına yakın görünür ancak yerel ağız kullanması yönüyle onlardan ayrılır. Doğu Anadolu insanının sorunlarını gerçekçi bir şekilde yansıttığı “Anayasso” (1968) adlı şiiri bunlardan biridir. Kendisine şöhreti getiren bu şiir, Şemsi Belli şiirinin hangi yönde ilerleyeceğini gösterir. “Anayasso” adlı şiiri, Türkçe dışında İngilizce, Fransızca ve Arapça gibi dillere de çevrilmiştir. “Anayasso” şiirinde, Hakkâri’nin Zap Suyu kenarındaki bir köyün ulaşım problemi yerel ağızla mizahi bir tonda anlatılır. Bu şiir, şair tarafından sonradan aynı isimle beş bölümlük oyun hâline getirilmiştir (1970).

Şemsi Belli, Anadolu’nun sorunlarını işlediği şiirlerinde yöresel söyleyişi ustaca kullanır. “Anayasso” ve “Zeyno” şiirleri bu söyleyişin en ilginç örnekleridir. Kendisine has bir lirizmin temsilcisi olan Belli, mizah ve halk söyleyişinin ön planda yer aldığı şiirlerinde aşk, hasret ve gençlik temaları üzerinde yoğunlaşır. Şiirde hemen hemen her türü ve şekli dener, her temada şiir yazar. Şair, daha çok romantik aşk şiirleriyle tanınır. “Unuttum”, “Üç Rengin Hikâyesi” bu şiirlerine örnektir. Dağın, kırın da meselelerinin yer aldığı bu şiirler, ona kendi şartları içerisinde küçümsenmeyecek bir şöhret kazandırır. Belli, ilk şiir kitabı olan Köy Akşamları’nı 1945’te Malatya’da, ikinci şiir kitabı Bahar Şarkısı’nı ise Sivas’ta yayımlar. Şairin yirmiye yakın şiir kitabı bulunmaktadır.

Mizah yazıları değişik takma adlarla Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı Akbaba dergisinde yayımlanan şairin; öykü, araştırma-inceleme, oyun ve anı türlerinde de çalışmaları vardır. Ayrıca mensur şiir tarzını da denemiştir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Şeref Akbaba kimdir? Hayatı, Eserleri

1959 yılında Erzurum’da dünyaya gelen Şeref Akbaba, ilköğretimini Ömertepe Köyünde, Ortaöğretimini Erzurum İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. 1984 yılında Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Adana’da(Hürriyet Orta Okulu) öğretmenliğe başladı.

Haber Merkezi / İstanbul, Kadıköy General Ali Rıza Ersin Lisesi ve Kadıköy İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik yaptı. Çeşitli dergi ve gazetelerde çalışmaları yayınlandı. 1983 yılında Erzurum’da bir grup arkadaşıyla Genç Kuşak dergisini yayınladı. 1990’da Adana’da yayınlanan Yeni Sıla dergisi ekibinde yer aldı.

1997’de İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Anabilim dalında II. Meşrutiyet Dönemi Türk Basın Hayatında Beyan’ül-Hak Gazetesi teziyle doktorasını tamamladı. 2002-2007 yılları arasında, kuruluşu itibariyle içinde yer aldığı Özel Birikim Eğitim kurumlarının yönetim kurulu başkanlığını yaptı.

Şeref Akbaba, 2000 yılı Ekim ayı itibariyle Ay Vakti Dergisini yayınlamaya başladı. 2014 yılında Eskader tarafından yılın dergisi seçilen ve bugün 20. yılına giren Ay Vakti Dergisi’nin halen yayın yönetmenidir. Kırklareli Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak görevini sürdürmektedir.

Eserleri; Ay Olun İnsanlar, Kar Mumu, Söz Hali, Ay Vakti’nde Konuşmalar

“Dolunay Zamanı”

Nöbetini devralıp ortancaların
Misk ü anber tutacağım eteğinden
Hicret elifini küheylan kılıp
Bir lokma bir hırka
Gül yakısı vurup sürgünlerime
Patika yollarda gün doğana dek
Adalet diye hep haykıracağım

“Mekselina”

Uyku sultanını çağırmalıyım
Güvercin ve de saf tutan örümcek
Yedi emininde tüm zamanların
Beni tutun diye bağırmalıyım

Mekselina buzul, mekselina har
Yıllar göz açıpta kapamak olsa
İçimde saklasam feveranları
Hüzün mahzenimden fışkırsa bahar

“Ceren”

Nöbetim akşama dek sürecek
Sanma yılgınlığım, tükenmişliğim var
Kaç adım, hangi tepe, kırlangıç yuvaları
Yürüyorum inciçiçeği
Gün batmadan seni kaybetmek yok
Seni tüketmek yok yer mühürlenmeden

Islak mendiline yaz aşklarımı
Gecenin mavisine anlat
Sustur ateşböceklerini susturabilirsen
İndir kepenklerini samanyolunun
Çoban yıldızına türküler söyle
Narı beyzayım
Bülbülü şeydayım de

Bir çocuğun ellerindesin bazen
Harabe duvarında albatrosun
Mavi şablonundasın ay düşlerimin
Kekik otu, yer elması, reyhan dalı
Rüya sedirimin gönül aynası

Nöbetim akşama dek sürecek
Akşam gün dönmeyecek

 

Paylaşın

Şeref Bilsel kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Şubat 1972 yılında Rize’de doğan Şeref Bilsel’in asıl adı Şerafettin Bilsel’dir. Yusuf Erten adını da kullanan sanatçının annesi Hamdiye Hanım, babası işçi emeklisi Ahmet Bilsel’dir. Orta öğrenimini Rize Lisesinde tamamladıktan sonra, bir süre Rize Meslek Yüksekokulunda Botanik ve Toprak Bilgisi okudu.

Haber Merkezi / Ardından Dumlupınar Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden 1999 yılında mezun oldu. Özel bir televizyon kanalında program yapımcılığı ile kültür sanat danışmanlığı yaptı. 1999’dan beri liselerde Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmaktadır. Karayel ve Şiir Ülkesi dergilerini çıkaran şair, Kadir Aydemir ile 2002 Şiir Yıllığı’nı e-kitap, 2005’ten beri Cenk Gündoğdu ile Şiir Defteri adlı yıllığı hazırlamaktadır.

2010 yılında Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Orhan Koçak, Ahmet İnam ile birlikte Altın Portakal Şiir Ödülü seçiciler kurulunda yer aldı. 2014 yılında 18. Altın Portakal Şiir Ödülü’nü, 2016 yılında Yalnız Şiir adlı kitabıyla Melih Cevdet Anday Deneme Ödülü’nü aldı. Diğer taraftan Sonra Edebiyat dergisinin de editörlüğünü yapan Bilsel, Edebiyat Derneği üyesidir. Sosyal yaşamında ise İstanbul’da yaşayan sanatçı, evli ve bir çocuk babasıdır.

İlk şiiri olan “Acının Rengine Dair Duyuşlar” 1992 yılında Kıyı dergisinde yayınlandı. Ancak, Sürgündeki Rüzgar adlı şiir kitabının girişinde ilk şiirinin 1990 yılında yayınlandığını bildirmektedir. Kıyı, Fayton, Kaşgar, Yasakmeyve, Varlık, Edebiyat ve Eleştiri, Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap, Patika, Başka, Mortaka, Akatalpa, Şiir Oku, Özgür Edebiyat, Mesele gibi dergilerde şiir, deneme ve eleştirileri yayınlandı.

2000’ler şiirinin öncülerinden olan Şeref Bilsel, ilk şiir kitabı olan Dar Zaman Rivayetleri’nde özgün bir üsluba ulaştığı görülür. Halk şiirinin ses özelliklerinden faydalanır ve lirik şiirin örneklerini verir. Yalın bir dili olan Şeref Bilsel’in imgelerinin kaynağı insan ve hayat gerçekliğidir. İnsan, hayat ve tabiatı şiirine kaynak olarak alır ve insan her açıdan şiirlerinde anlatılır. Yoksul Anadolu insanı, çocuk ve kadının trajedisini, toprak, dağlar ve denizler şiirlerinin ana izleği olarak metinlerde yer alır.

Diğer taraftan “gece” unsuru şiirinde kullandığı temel zaman unsurudur. Magmada Kış Mevsimi kitabında temel izlek “su/yağmur”dur. Mecnun Dalı kitabı hayatın içerisindeki, yaşanmışlıklar, anılar, tayinler gibi unsurları gerçeklik içerisinde okuyucuya sunar. Sürgündeki Rüzgâr’ın dikkat çekici yönü ise “özgün buluşlarıdır. Şairin son kitabı olan Dünyanın Külü, hayata sıkı bir şekilde bağlı insanı ele alır. “Ev” ve “sevgili” kelimeleri hayatın canlılığını ifade eden temel göstergelerdir. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Şerif Erginbay kimdir? Hayatı, Eserleri

1957 yılında Antalya’da dünyaya gelen Şerif Erginbay’ın asıl adı Mehmet Bozkurt’tur. Şerif Erginbay, ilkokulu köyünde, ortaokulu Karaman’da parasız yatılı, liseyi Manavgat’ta okudu. Gençlik yıllarında kuşağının birçok insanı gibi tutuklandı, cezaevlerine girdi-çıktı.

Haber Merkezi / 1980 – 83 arası Samsun 19 Mayıs Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde okudu. 1983 yılında yeniden tutuklandı, okulla ilişiği kesildi. 1987 yılında keşfettiği (Murtiçi – Ahmetler Kanyonu) eski bir su değirmenine yerleşti. Kamp yeri ve balık lokantasına dönüştürdüğü değirmende 13 yıl kaldı.

Şimdi bir yanı Toroslar’da, bir yanı Akdeniz’de. Metin yazarlığı, edebiyat dergiciliği, grafik-tasarım ve masaüstü yayıncılıkla uğraşıyor. Uzun yıllardır “acı serüven” düşe kalka sürdürdüğü şiir çalışmalarını, 1988 yılından başlayarak Son Yeni Biçem, Kıyı, Yaşasın Edebiyat, Bahçe, İnsan Şiir Defteri, Morca, S’imge dergilerinde yayımladı. Şairin ilk kitabı Dar Köprü 2000 yılında Hera Şiir Kitaplığı’ndan çıktı.

“Ağır Gecede Büyüyen Adın”

Ağır gece;
ay büyür, gölge büyür
silinirsin akşamdan
söz büyür.

Düşünürüm hep aynı uzaklıkta seni.
Yorgunum; tek başınalık uzak yengi.
Düşten kaçırılmış uyku öğütür dünü;
ince unu yarınların.
Öpülen yerlerin oluyor
ağır gecede büyüyen adın.

Dağılır ay çevreni,
değişir bulut
ve yineler kendini.
Düş kanar durur geçmişin eksik tarihini.

İki ağır taş
ömrümü çözüp çözüp bağladığım.
Öpülen yerlerin oluyor
ağır gecede büyüyen adın.

“Boyun Eğdirilmiş Düş”

Bizi devindiren sarkacı
gece koparır alır
gündüzün uysal elinden.

Düşün bozguna uğrayışı
başlangıcı olur artık
şafağı geciktiren acının.

Açılır gidebilmenin kolay çağı.
İsteğin tozlu yolu
yaldızlı dilek taşına dek uzar.

Kösnül bir güz başlar,
upuzun ve unutulmalara açık.
O göksel imge: özgürlük
usul usul içimizi oyar.

Paylaşın

Şerif Temurtaş kimdir? Hayatı, Eserleri

1965 yılında Manisa’nın Salihli İlçesine bağlı Delibaşlı Köyü’nde dünyaya gelen Şerif Temurtaş, ilkokulu köyünde ortaokulu Adala beldesinde okudu. Salihli Endüstri Meslek Lisesi elektrik bölümünden mezun. Kastamonu Eğitim Fakültesinde sınıf öğretmenliği bölümünde bir süre öğrencilik yaptı.

Haber Merkezi / İlk şiirlerinden ötürü tutuklandı Ankara dgm 141-142 den yargılandı. Halen kamuda memur olarak çalışıyor. Şiirleri 1986 yılından beri cumhuriyet dergi, imece, yarın, görülmüştür kitabı (yarın yayınları, cezaevinden mektuplar), mühür, ekin sanat, iz, varlık, berfin bahar, gediz, emeğin sanatı, çağdaş yaşam, hayal bilgisi, kasaba sanat, deliler teknesi, sanat cephesi, tay, sunak, kurşun kalem, akatalpa, eliz, har, şiiri özlüyorum, bezuvar, tmolos, hayal, afrodisyas sanat, akköy, kum, patika, kıyı, edebiyat papirüs, lacivert, kasabadan esinti, çini kitap gibi dergilerde yayınlandı, yayınlanmaya devam ediyor… Şairin ilk kitabı Zemheriden Sonra Bahar, Mühür Kitaplığı’ndan 2013 yılında yayınlanmıştır. Yaşamını Salihlide sürdürmektedir.

“Bozkır İsyanı”

bozkırda gezdim
kartallara imrendim
güz sarısı otlak
yanık anız kokusu
geleceği insanlığın

acının kokusu nedir
upuzun sessizliği
kara gecelerden
akıp giden asya’ya

steplerde at sürdüm
rengine baktım
toynak seslerinin
sahi
rengi nedir hayatın

gökte kasırga var
algısı kararmış geleceğin
sessizce çekip gitsem
sürgün kuşlar dönse

yaşanan
sahi nedir anlamı
gözlerim kara sulak
karışır derelerin akışına

“Doruklara Sevdalanan”

bir deli masalcı idim
sesine sevdalanan
bir deli aşk idim
yalnızlığında ölen

kendi kalabalığında unutulmuş
elma ağacıyım
dallarında umut açan

uğur böceğiyim şimdi
yurdumun yapraklarına konan

döndüm çocukluğuma
şarap mahzeninde demlenmiş
yalnızlıktır aşk

dağlar denize doğru dik
hasret yüklü yamaçlar
kavuşmasıdır derenin denize belki
gurbet sılaya

imkansıza gitmektir aşk
kavurur yüreğini ağustos güneşi

gelsen yeşillenir
gitsen kurur yapraklarım

ses olsan sesime
yıkılır yalnızlığın kahpe duvarı

“İsyan Edin”
nihat behram için

susan da suçlu konuşan da
tarih hırçın
düşman kalleş
korkakların yurdu yok
türküler suskun
kirlendi asi duyguları insanlığın
açlığın çığırtkan sesleri
karardı aydınlığın geleceği
dil suskun
bilekler kelepçeli

cesaretin sezgisi bitkin
kavgalar namert şimdi

söz bitti… asi tutsak
kirli eller sırıtkan

ey kirli tarih
sen sus
dağ karanfilleri konuşsun

 

Paylaşın

Şevket Yücel kimdir? Hayatı, Eserleri

1930 yılında Kahramanmaraş’ın Süleymanlı Bucağı’nda dünyaya gelen Şevket Yücel, 3 Şubat 2001’de Adana’da vefat etti. 1951’de Dicle Köy Enstitüsü’nü bitirdi. Dokuz yıla yakın köyünün ilkokulunda öğretmenlik yaptı.

Haber Merkezi / 1961’de Ankara Gazi Enstitüsü’nden mezun olduktan sonra çeşitli devlet okulları ile özel dershanelerde öğretmenliğe devam etti. 1981’de emekli oldu. Sanat ve edebiyat alanındaki yazın çalışmalarına, 1964’te Varlık dergisinde başladı.

Daha sonra Türk Dili, Hisar, Edebiyat Dergisi, Ilgaz, İmece, Güney, Meltem, Edebiyat Cephesi, Hâkimiyet Sanat, Ozanca, Oluşum, Sesimiz, Yeditepe, Yaba, Ekim, Kıyı, Şiir-Öykü, Damar, Çağdaş Türk Dili, Yansıma, İnsancıl, Söylem, Kiraz, Karşı, Şiir Ülkesi, Abece, Öğretmen Dünyası, İnsan Saati, Martı, Dolunay, Sentez, Altın Külah gibi dergilerde yazılarını yayımladı. 1970’te TRT başarı ödülüne layık görüldü. 1983’te Zonguldak 100. Yıl Vakfı’nın açtığı yarışmada öykü, şiir dallarında mansiyon aldı.

Şiir, öykü ve deneme türlerinde verdiği eserlerinde çoğunlukla Anadolu insanına ve yaşam mücadelesine yer vermiştir. Halkı eğitmeyi önemseyen yazar, sade ve anlaşılır bir dil kullanmıştır. Ölümünden sonra Şiirle Gelen Aşk başlıklı romanı Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır.

“Acılar”

Ben onlardan öğrendim sağ olsunlar
Dikenler ucunda sevmeyi
Taş olurdu yüreğim çekmeseydim
Bilmezdim yaraları nasıl sızlar
Geçer hepsi geçer bir tren gibi
Bakarsın ak olmuş kara dumanlar
Acılar silkinir kuş olur uçar,
Acılar acılar dost acılar
Acıların içinde sümbüller açar …

“Bendeki sen”

Sözcüklerin var ya senin sözcüklerin
Biraz yeşil, biraz mavi, biraz pembe
Alıp götürüyorlar beni
Çocukluğumda gezdiğim bahçelere

Senin sesin
Sanki kavun, sanki gülen menekşe
Sesin, gökkuşağı renginde

Ellerin senin
Ellerinde ip atlıyor çocuklar
Bakışlarında gömlek değiştiriyor dünya

Bir de gülüşlerin var ya hani
Beni sana götüren
Sanki temmuzlu bir gün
Çubuğundan sarkan üzüm
Dalında kızaran şeftali

Hani bir de
Çağdaşlığın var ya senin
Dostluklara, güzellere akan
Gözlerinin göğünde
Sevdalara uçuyor ak kanatlı kuşlar.

“Yalnızlıkta Bir Gece”

Gecemin tam ortası
Balkondayım yalnızlığımla
Yıldızlara bakıyorum
Yıldızlar uzak, sessiz

Sonra dönüyorum kendime
Ah diyorum
Bir sevgilim olsaydı bu saatlerde
Benim gibi yıldızlara bakan

Gece, usuldan bir esinti
Ey benim deli gönlüm
Bir türlü sığmıyor kendine

Gece ve ben, gökyüzünde yıldızlar

Paylaşın

Şeyh Galip kimdir? Hayatı, Eserleri

1757 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Şeyh Galip, 3 Ocak 1799’da İstanbul’da Galata Mevlevihanesi Şeyhi iken hayatını kaybetti; türbesi bu mevlevihanenin bahçesindedir. Şeyh Galip’in asıl adı Mehmed’tir. ilköğrenimini babasından aldı, dsonraları dönemin ünlü şairlerinden dersler aldı.

Haber Merkezi / Şair olan babasının etkisiyle Mevlâna Dergâhı’nda (Konya) çileye girdi, İstanbul’da Yenikapı Mevlevihanesi’nde çilesini tamamladı. Çok genç yaşta güçlü bir şair ve geniş kültürlü bir aydın olarak tanındı. Esed ve Galip mahlasını kullanan Galip yirmili yaşların başında divanını oluşturdu. 26 yaşında mesnevi türünün en başarılı örneklerinden sayılan “Hüsnü Aşk” adlı yapıtını tamamladı.

Divan şiiri geleneğinin Nedim’den sonraki dönemin en önemli şairlerindendir. Divan şiirinde sembolizme benzer bir tarzın öncülüğünü yaptı ve divan edebiyatının gelişmesinde büyük bir rol oynadı. Gelenekten kopmayan Şeyh Galip’in şiirleri sembolizm ve betimleme özelliği ile Batıda fazlasıyla beğeni topladı. Yapıtları tasavvufi temellere sahiptir ve tasavvuf edebiyatının önemli bir isimdir.

Eserleri; Divan, Hüsn ü Aşk

“Gazel”

Gencinen olsam vîrân edersin
Âyînen olsam hayrân edersin

Tîr-i nigehden dâğ-ı derûna
Baksan ne işler seyrân edersin

Sâkî kerâmet sende ya bende
Bahri habâba mihmân edersin

Nezzâre-i germ etdikçe ey çeşm
Âteşle âbı yek-sân edersin

Ey huşk zâhid dem urma meyden
Dest-i duâyı mercân edersin

Zâhid o meh-veş bir nûrdur kim
Büttür demezsin îmân edersin

Mâdâm uçarsın gözlerde ammâ
Rûyun perî-veş pinhân edersin

Tabl-ı tehîden gümdür suhanler
Bî-hûde Gaalib efgaan edersin

Etvâr-ı çerhe uy mevlevî ol
Seyrân edersin devrân edersin

“Şarkı”

Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devr eyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni

Bend-i peyvend-i dilim ebrû-yı gaddârındadır
Rişte-i cem’iyyetim zülf-i siyeh-kârındadır
Hastayım ümmîd-i sıhhat çeşm-i bîmârındadır
Bir devâsız derde oldum mübtelâ sevdim seni

Ey hilâl-ebrû dilin meyli sanadır doğrusu
Sûy-i mihrâba nigâhım kec-edâdır doğrusu
Râ kaşından inhirâf etsem riyâdır doğrusu
Yâ savâb olmuş veya olmuş hatâ sevdim seni

Bî-gubârım hasret-i hattınla hâk olsam yine
Sıhhatim rûh-i lebindendir helâk olsam yine
Tîğ-i gamzenden kesilmem çâk çâk olsam yine
Hâsılı beyhûde cevr etme bana sevdim seni

Gâlib-i dîvâneyim Ferhâd u Mecnûn’a salâ
Yüz çevirmem olsa dünya bir yana ben bir yana
Şem’ine pervâneyim pervâ ne lâzımdır bana
Anlasın bîgâne bilsin âşinâ sevdim seni

“Sen”

Ey dil ey dil niye bu rütbede pür gâmsın sen
Gerçi vîrâne isen genc-i mutalsamsın sen
Secde-fermâ-yi melek zât-ı mükerremsin sen
Bildiğin gibi değil cümleden akvâmsın sen
Rûhsun nefha-i Cibril ile tev’emsin sen
Sırr-ı Hak’sın mesel-i İsi-i Meryem’sin sen

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Merteben ayn-ı müsemmâdadır esmâ sanma
Merciin Hâlik-i eşyâdadır eşyâ sanma
Gördüğün emr-i muhakkakları rü’yâ sanma
Başkasın kendini sûretle heyûla sanma
Keşf ile sâbit olan mâ’niyi dâ’vâ sanma
Hakkına söylenen evsâfı müdârâ sanma

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

İnleyip sırrını fâşeyleme ağyâra sakın
Düşme bilmezlik ile varta-i inkâra sakın
Değmesin âhların kâkül-i dildâra sakın
Sonra Mansûr gibi çıkman olur dâra sakın
Arz-ı acz etmeyesin yâreden ol yâra sakın
Bulduğun cevher-i âlîleri bîçâre sakın

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Sendedir mahzen-i esrâr-ı mahabbet sende
Sendedir mâ’den-i envâr-ı fütüvvet sende
Gizli gizli dahi vardır nice hâlet sende
Ma’rifet sende hüner sende hakiykât sende
Nazar etsen yer ü gök duzâh u cennet sende
Arş u kürsiyy ü melek sendedir sende

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Hayftır şâh iken âlemde gedâ olmayasın
Keder-âlûde-i ümmîd ü recâ olmayasın
Vâdî-i ye’se düşüp hiç ü hebâ olmayasın
Yanılıp rehrev-i sahrâ-yı belâ olmayasın
Âdeme muttasıl ol tâ ki cüdâ olmayasın
Secdeler eyle ki merdûd-i Hüdâ olmayasın

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

Merk-i hâtif gibi bu kayd-ı sivâdan güzer et
Erişen hâr u hasa âteş-i aşkı siper et
Dâmenin tutmaya âsâr-ı alâyık hazer et
Şems veş hâhiş-i Munlâ ile azm-i sefer et
Sâf kıl âyineni kâbil-i aks-i suver et
Hele bir cem’-i havâs eyle de Gâlib nazar et

Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen

“Sendendir”

Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir
Miyân-ı âşıkaanda iştiharım varsa sendendir

Benim f eyz-i hayâtun hâsılı rûh-i revânımsın
Eğer sermâye-i ömrümde kârım varsa sendendir

Veren bu sûret-i mevhuma revnak reng-i hüsnündür
Gül-istân-ı hayâlim nev-bahârım varsa sendendir

Felekden zerre mikdâr olmadım devrinde rencide
Ger ey mihr-i münevver âh u zârım varsa sendendir

Senin pervâne-i hicrânınım sen şem’-i vuslatsın
Beher şeb hâhiş-i bûs ü kinârım varsa sendendir

Şehîd-i aşkın oldum lâle-zâr-ı dağdır sinem
Çerâğ-ı türbetim şem’-i mezarım varsa sendendir

Gören ser-geştelikde gird-bâd-ı dest zanneyler
Fenâ-ender-fenayim her ne varım varsa sendendir

Niçin âvâre kıldın gevher-i galtanın olmuşken
Gönül âyînesinde bir gubârım varsa sendendir

Şafak-tâb eyledin peymânemi hûn-âb ile sâkî
Sabâh-ı sohbet-i meyde humarım varsa sendendir

Sanadır ilticası Gaalib’in yâ Hazret-i Monlâ
Başımda bir külâh-ı iftiharım varsa sendendir

Paylaşın

Şeyhmus Dağtekin kimdir? Hayatı, Eserleri

1964 yılında Adıyaman’a bağlı Harun Köyü’nde dünyaya gelen Şeyhmus Dağtekin, ilk ve orta öğrenimini Adıyaman’da tamamladı. Daha sonra yükseköğrenim için Ankara’ya gitti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin Basın Yayın Yüksek Okulundan 1986’da mezun oldu.

Haber Merkezi / 1987 yılında Fransa’ya gitti, Paris’te yaşamaya başladı. 1992’de Türkçe yazdığı ilk ve tek şiir kitabı olan Aşkın Yalın Hali’ni yayımladı. 2004’te A la source, la nuit isimli romanıyla Fransızcanın 5 Kıtası Özel Ödülü’nü aldı. Daha sonra bu roman Varlığın Öteki Yüzü ismiyle Türkiye’de yayımlandı. 2007 yılında, Juste un pont sans feu isimli şiir kitabıyla Fransa’nın en önemli şiir ödülü olan Mallarme Ödülü’nü kazandı. 2008’de aynı kitapla Fransız Akademisi Theophile Gautier Şiir Ödülü’ne layık görüldü. 2015’te Elegies pour ma mere isimli kitabıyla Uluslararası Benjamin Fondane Şiir Ödülü’nü aldı.

Şiiri, “kendimi ve olanı anlama çabası” şeklinde tarif eden Şeyhmus Dağtekin, şiirlerinin merkezinde “insan”a yer verdi. Şiiri üzerinde ciddi uğraş isteyen bir sanat olarak gördü. Şiirin kendine özgü bir dili olması gerektiğini savundu. Şairane üslubu Varlığın Öteki Yüzü romanına da yansıdı. Otobiyografik özellikler gösteren bu romanda çocukluğunun geçtiği köyü anlattı. Masal ve efsanelere yer verdiği bu eserinde felsefi sorgulamalara yöneldi. Hayatın gerçeklerini görmezden gelmeyen ve “çevresinde olan bitenle ilgili” olan bir edebiyat anlayışını benimsedi.

Şeyhmus Dağtekin, Fransa’da aldığı ödüller hakkında düşüncelerini şöyle açıklamıştı: “Hayat uzun bir yolculuğa benzer. Bu yolculuğun bir kısmını trenle yaparsın. Bir kısmını uçakta yaparsın. Bir kısmını at sırtında, bir kısmını gemide yaparsın. Benim de böyle kısım kısım araçlarım oldu işte. İlk Kürtçe’de doğdum, Türkçe’de büyüdüm, Fransızca’da yazmaya başladım ve yazı yazmayı geliştirdim. Yeni bir dile alışacak kadar artık genç değilim tabii.

Ben kendimi bir köyle, bir ülkeyle, bir coğrafyayla sınırlı görmemeye çalışıyorum. İnsanlığı ve dünyayı kendi bahçem gibi görmeye çalışıyorum. Bu bahçede orada burada dolaşırız. Önemli değil nerede olduğun. Önemli olan, bahçedeki güzellikleri görebilmek. Önemli olan tabii ödül değil, ödülün kendisi değil. Önemli olan, insanın, yazıya, yaptığı şeye nasıl yaklaştığı. Ben yaptığım şeye, yazdığım yazıya hakkını vererek yaklaşmaya çalışıyorum. Önemli olan, bunu zaman içerisinde devam ettirebilmek. Gerisi tabii, Fransız Akademisi gibi Fransız kültüründe çok büyük bir yeri olan bir kurumun ödülünü almak, onun kendine göre ayrı bir değeri var.”

Paylaşın

Şinasi Özdenoğlu kimdir? Hayatı, Eserleri

1922 yılında Gümüşhane’de dünyaya gelen Şinasi Özdenoğlu, 12 Ocak 2019 yılında hayatını kaybetmiştir. Özdenoğlu, ilkokul ve ortaokulu Gümüşhane’de, lise eğitimini ise 1940’ta Trabzon Lisesi’nde tamamladı. Ardından 1944’te Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. Bundan 9 yıl sonra ise aynı üniversitesinin hukuk fakültesinden mezun oldu.

Haber Merkezi / Trabzon’un Sürmene, Yozgat’ın Sorgun ve Kırklareli’nin Lüleburgaz gibi ilçelerinde kaymakamlık yaptı. Bir müddet bürokrasiden uzaklaşarak 1954’te Ankara Barosu’nda avukatlık yapmaya başladı. 1960’ta ise Kurucu Meclis Üyeliğine seçildi. Türk Macar Derneği kurucularındandır. Ardından 1969’da CHP’den Ankara milletvekili seçilerek 1973’e kadar bu görevini sürdürdü. Bu tarihten sonra avukatlığa yeniden dönen şair, evli ve iki çocuk babasıdır.

1940 kuşağı şiirinin önemli bir halkası olan Özdenoğlu, ilk şiirini ortaokul yıllarında kaleme alır. “30 Ağustos” adlı bu şiir, 1935’te Gümüşeli gazetesinde yayımlanır. Daha sonra edebiyat hayatına Ülkü, İstanbul, Hisar ve Varlık gibi çeşitli gazete ve dergilerde devam eder.

Özdenoğlu, Anadolu insanını yakından tanıma fırsatı bulduğundan onların acılarını eserlerinde konu edinir. Şiirlerinde dönemin siyasi olaylarına olan hassasiyeti de oldukça dikkat çekicidir. Bunların yanı sıra vatan ve millet sevgisine şiirlerinde oldukça yer verir. Şairin şiirlerinde hassasiyet gösterdiği bir başka konu ise Atatürk sevgisidir.

Özdenoğlu, kendi sanatı ve denediği şiirsel düzyazı türü hakkında Varlık dergisinde Ağustos 1977’de Behzat Ay’la yaptığı söyleşide Ay’ın “Acısıyla Yanmak Türkiye’nin” adlı yapıtında şiirsel düzyazı türünü denemesindeki amacı sorması üzerine şunları söyler:

“İlkin bir zorunluluk duyduğum için denedim. Sosyal ve siyasal öğeler katacaktım yapıtıma. Öylesine, bu kez şiir türünün dışına çıkmalıydım. Toplumsal, güncel insancıl öğeler katarak “şiirsel düzyazı” türü sunmak istedim Türk yazınına. Bu tür Ahmet Haşim’den, Ruşen Eşref’ten, Yakup Kadri’den bu yana denenmemişti hiç. Kaldı ki onların yazdıkları tam anlamıyla “şiirsel düzyazı” sayılır mı? Üstelik bu yapıtım, eleştirmen geçinenlerin kasıtlı susuşlarına karşın, umduğumdan çok ilgi gördü.”

Özdenoğlu, 1942’de Yeni Adam dergisinin fikir yarışmasında birincilik ödülünü, 1945’te Türk Hukuk Kurumu Özendirme Ödülünü, 1956’da “Macar Rapsodisi” adlı şiiriyle Hür Macarlar Örgütü’nün onur madalyası ve beratını, 1981’de 100.Yıl Atatürk Marşı güftesiyle Kültür Bakanlığı Ödülü ile Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkent Onur Ödülünü alır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Şükran Kurdakul kimdir? Hayatı, Eserleri

23 Mart 1927 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Şükran Kurdakul, 15 Aralık 2004 yılında hayatını kaybetmiştir. Türk Edebiyatçılar Birliği’nin iki dönem genel sekreterliğini yaptı. Türkiye Yazarlar Sendikası’nın yönetim kuruluna girdi. getirildi. 12 Eylül’de TYS davasında yargılandı, aklandı. PEN Yazarlar Derneği’nin kurucular kurulunda yer aldı, başkanlığını yaptı.

Haber Merkezi / Bir yaşındayken babasını kaybetti. Onu en iyi anlatanlardan biri olan Asım Bezirci, “O çok erken işe koyuldu: 1942’de, henüz on beş yaşındayken, Yedigün ve Yarımay dergilerinde ilk şiirlerini yayımladı. Bir yıl sonra da bunları bir kitapta topladı: Tomurcuk…” diyerek Şükran Kurdakul’un hayata erken başladığını söyler.

1946’da Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi’nin Denizli şubesini kurmaya girişti. Ancak kısa süre sonra parti kapatıldı, Şükran Kurdakul da tutuklandı. Bu arada İzmir Karşıyaka Lisesi’nde öğrenciydi. Türk Ceza Yasası’nın 142. maddesine aykırı eylemde bulunduğu gerekçesiyle dört buçuk ay tutuklu kaldı. 1947’de beraat etti. Askerliğini 1948-1950’ yılları arasında Maraş sürgün alayında yaptı. 1947-1950 arasında Fikirler, Genç Nesil, Kaynak gibi dergilerde toplumcu şiirler yazdı.

Hapisten çıktıktan sonra askerliğe kadar İzmir Belediyesi Encümen Kaleminde daktilo olarak çalıştı. 15 Ekim 1951-15 Mart 1952 arasında arkadaşlarıyla on beş günlük Yeryüzü dergisini çıkardı. 1951-1953 yılları arasında İstanbul Ziraat Bankası Bahçekapı Şubesinde depo memuru olarak görev yaptı. 1953’te Türkiye Komünist Partisi’ne üye oldu. 26 Eylül 1953’te tutuklandı. Birkaç ayı hücre olmak üzere yine sosyalist fikirleri gerekçesiyle iki yıl tutuklu kaldı.

Çıktıktan sonra 1956’da hapiste yazdığı şiirlerden oluşan Giderayak’ı çıkardı. Ancak kitap toplatıldı. Kurdakul; Varlık Yayınevi, Tan ve Yeni Gazete’de düzeltmenlik yaptı. 1958’de Ataç Yayınevini açtı ve yine 1958-1962 yıllarında Yelken’i yönetti. 17 Ekim 1960’ta Selma Koray’la evlendi. 1964-1966 yıllarında ise Eylem dergisini çıkardı. 1964’te Türkiye Edebiyatçılar Birliğinin genel sekreterliğini yaptı.

İdeolojik fikirlerini savunup, siyasi mücadelenin içerisine atılmak amacıyla 1963’te Türkiye İşçi Partisine girdi. Kurdakul, partisinin Balıkesir il başkanlığının yanı sıra Türkiye Yazarlar Sendikası ikinci başkanlığı ve PEN Yazarlar Derneği başkanlığı görevlerini üstlendi.

Şükran Kurdakul, çıraklık ürünleri olarak nitelendirdiği hece ölçüsünde uyaklı şiirlerini Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim ve Faruk Nafiz Çamlıbel etkisiyle 1941-1942 yıllarında Yarımay ve Yedigün dergilerinde yayımlamıştır. Fakat Fikirler, İstanbul, Servet-i Fünûn-Uyanış ve Yürüyüş dergilerini okumaya başladıktan sonra Nâzım Hikmet, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı ve Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi isimlerden etkilenmeye başlamıştır. İç dünyasını yansıttığı Zevklerin ve Hülyaların Şiirleri adlı şiir kitabını yayımladıktan sonra şiirlerinde toplumcu gerçekçi bir anlayışa dönmüştür. Şükran Kurdakul, artık eserlerinde özgürlüğü, emek mücadelesini, yaşamdaki siyasi olayları sosyalist bir düşünceyle kaleme almaya başlar.

“Ölçülü ve kafiyeli ilk şiirleri 1943’ten 1953’e kadar sürdü. 1953’ten itibaren toplumcu sanat anlayışına yönelir ve bu doğrultuda şiirler yazar.” Şairin 1956’da çıkan Giderayak adlı şiir kitabı 1953’te yaşadığı iki yıllık tutuklanmasının uzun bir hesaplaşması niteliğindedir. On iki yıllık bu süre zarfında çıkardığı yüzü aşkın şiirine hiçbir şiir kitabında yer vermemiştir. Şükran Kurdakul, 1970’te öyküye yönelmesini şu şekilde açıklar: “Şiirlerin kaldıramayacağını sandığım düşünce yükünden arınma amacı ile öyküye yöneldim.” 1976’da ilk iki cildi, 1987’de ise sonraki iki cildiyle birlikte toplam dört ciltlik Çağdaş Türk Edebiyatı adlı araştırma çalışmasını gerçekleştirir. Şükran Kurdakul, Bir Yürekten Bir Yaşamdan ile 1982’de Nevzat Üstün Şiir Ödülünü alır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın