Salah Birsel kimdir? Hayatı, Eserleri

14 Kasım 1919 yılında Balıkesir’in Bandırma İlçesi’nde dünyaya gelen Salah Birsel, 10 Mart 1999 yılında İstanbul’da yaşamını yitirdi. Ortaöğrenimini İzmir’de Saint Joseph Fransız Okulu ve İzmir Erkek Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. 2 yıl sonra aynı üniversitenin Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne geçti, 1948’de mezun oldu.

Haber Merkezi / 1943-1949 arasında İstanbul Nişantaşı Ortaokulu’nda Fransızca öğretmenliği, 1953-1956 arasında iş müfettişliği, 1956-1960 arasında Edebiyat Fakültesi Kütüphane Müdürlüğü, 1960-1973 arasında Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığı yaptı.

İlk şiirleri 1937’de “Gündüz” dergisinde yayınlandı. 1940-1950 arasında “İnkılapçı Gençlik”, “Sokak”, “İnsan”, “Seçilmiş Hikayeler” gibi dergiler şiirlerine yer verdi. “Yenilik”, “İnsan”, “Sokak” ve “Nokta” dergilerinin yayını çalışmalarına katıldı. Şiirleri öncelikle zekaya, ince alaya dayanan yergi ağırlıklı şiirler. Garip ve İkinci Yeni akımlarını kendine göre yorumlayarak uzaktan izledi.

Şiirlerinde halk şiirine yaklaşan bir söyleyiş yöntemine ulaştı. Yalın üslubu, hoşgörülü konu seçimleri ve ince alaylı yaklaşımıyla, kendine özgü farklı bir yerde bulundu.

Asıl ününü 1970’lerde peş peşe yayınlanan “denemelerle” kazandı. Günlük konuşma dilinde pek az bilinen sözcük ve deyimlerden başka, kendi yarattığı ilginç deyişleri de sıkça kullandığı ve anlatımına egemen kıldığı alaycı tavrıyla bu denemelerde özgün bir üslup yarattı.

“Salâh Bey Tarihi”ni oluşturan “Kahveler Kitabı”, “Ah Beyoğlu, Vah Beyoğlu”, “Boğaziçi Şıngır Mıngır”, “Sergüzeşt-i Nono Bey”, “Elmas Boğaziçi” ve “İstanbul-Paris” kitaplarında, geçmişin İstanbul kahvelerini, Beyoğlu ve Boğaziçi’nin sanat çevrelerini anlattı.

1990’larda büyük bir coşkuyla tekrar şiire döndü. İroni ve humor özellikleri taşıyan şiirleriyle modern şiirimizi tema ve dil bakımından demokratlaştırdı, geliştirdi.

Eserleri;

Şiir; Dünya İşleri, Hacivatın Karısı, Ases, Kikirikhane, Haydar Haydar, Köçekçeler, Bütün Şiirleri, Varduman, Sevdim Seni Ey İnsan, Baş Ve Ayak, Seçme Şiirler, Rumba Da Rumba

Roman; Dört Köşeli Üçgen

İnceleme / Araştırma; Şiirin İlkeleri, Rüştü Onur, Sen Beni Sev, Fransız Resminde İzlenimcilik, Goethe, Seyirci Sahneye Çıkıyor

Deneme; Kendimle Konuşmalar, Seyirci Sahneye Çıkıyor, Kurutulmuş Felsefe Bahçesi, Paf ve Puf, Halley Kimi Kurtarır, Amerikalı Tolstoy, Bir Zavallı Sarı At, Yapıştırma Bıyık, Şişedeki Zenci, Asansör, Kediler, Hafiyeler Önde Gider, Nezleli Karga, Yalnızlığın Fırınlanmış Kokusu, Tarih / Salâh Bey Tarihi: Kahveler Kitabı, Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu, Boğaziçi Şıngır Mıngır, Sergüzeşt-i Nono Bey, İstanbul – Paris, Günlük, Kuşlar Örtünmek, Hacivat Günlüğü, Yaşlılık Günlüğü, Aynalar Günlüğü, Bay Sessizlik, Gece Yarısı Mektupları

Çeviri; Birsel’in J. Janet (Hizmetçiler), M. Jacob (Genç Bir Şaire Öğütler), M. Duras (Bütün Gün Ağaçlarda)

Ödülleri; 1970 TRT Deneme Başarı Ödülü /”Keçi Çobanı Kuzu Çobanı” ile, 1976 Türk Dil Kurumu Deneme-Eleştiri-Gezi Ödülü / “Şiir ve Cinayet” ile, 1982 İş Bankası-Deneme-Eleştiri Büyük Ödülü / “Paf ve Puf ” ile, 1986 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü / “Yaşlılık Günlüğü” ile, 1994 Behçet Necatigil Şiir Ödülü / “Varduman” ile

Paylaşın

Sait Maden kimdir? Hayatı, Eserleri

3 Mayıs 1931 yılında Çorum’da dünyaya gelen Sait Maden, 19 Haziran 2013’te hayatını kaybetti. İlk ve ortaöğrenimini Çorum’da tamamladı. On üç yaşındayken şiir yazmaya başlayan Maden, on sekiz yaşında Fransızcadan çeviriler yaptı. Şiire ve resme olan tutkusundan dolayı İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (şimdiki adıyla Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) Resim Bölümünde yüksek öğrenimine devam ederek Bedri Rahmi Atölyesinden mezun oldu (1949-1954).

Haber Merkezi / Resim sanatının yanı sıra 1950’li yıllardan grafik sanatıyla yakından ilgilendi. 1955-1960 arasında tiyatro dekorları ve sinema afişleri tasarladı ve çizdi. 1960’tan sonra ilgisini tamamen grafik sanatına yoğunlaştırdı. Sekiz bin kitap ve dergi kapağı çizerek bu alanda bir rekora imza attı. Kitaplarda kullandığı fontların bir kısmı kendi tasarımıdır. 500 kadar da logo, broşür, ambalaj ve etiket tasarımı yapan Maden, siyasi partiler için seçim afişleri de tasarlamıştır. 1958-1963 arasında gazetelerde ressamlık yaparak geçimini sağladı. 1964’te kendi grafik atölyesini kurdu ve profesyonel grafiker olarak çalışmalarını sürdürdü. 1968’de faaliyete geçen “Grafik Sanatçıları Derneği”nin kurucularından biri olan Sait Maden, bir süre derneğin başkanlığını da üstlendi.

1979’da başladığı ve Türkiye adına bir ilk olan “Başlangıcından Bugüne Türk Grafik Sanatı” adlı kapsamlı projesini zaman ayıramadığı ve sponsor bulamadığı için tamamlayamadı. Ancak kitabın birinci bölümünü Çevre dergisinde yayımlatmayı başardı. Projenin 1830 sonrasına ait bölümünü ise özet olarak kaleme aldı ve Grafik Sanatı dergisinde yayımlandı. Sait Maden, logo tasarımlarını 1990’da Simgeler adını verdiği kitapta topladı. Şiir ve çeviri kitaplarını yayınlayabilmek için 1996’da Çekirdek Yayınları’nı kurdu. Eşi Ayten Maden de çocuk kitapları yazar ve çizeridir. Maden, Varlık Dergisi 1950 Çeviri Şiir Yarışması Birincilik Ödülü (Baudelaire’den “Moesta et Errabunda” ile) ve Türk Dil Kurumu 1976 Çeviri Ödülü’nü (Aragon’dan “Elsa’ya Şiirler” ile) almıştır.

Edebiyatla ilgisi on üç yaşından itibaren yazmaya başladığı ve on sekiz yaşında da çeviri yoluyla ilgilendiği şiir sahasında geçekleşir. Küçük yaşlardan itibaren Anadolu’nun bütün sesleriyle kulağının dolduğunu, on iki yaşına kadar ninniler, ilahiler dinlediğini dile getiren şair, on üç yaşında divan şiirini okumaya başladığını ve Leyla ile Mecnun’u ezberlediğini söyler. Aynı yıllarda “bir oturuşta yüz dize aruzla şiir yazdığının” altını çizer ve Dıranas’ın Baudelaire çevirisini okuduktan sonra dikkatini çeviri işine yönelttiğini belirtir.

Maden, akademi yıllarında ilk olarak Eminönü Halkevi’nin sanat etkinliklerine katılmaya başlar ve ilk yazılarını Beş Sanat adlıyla Halkevi’nin çıkardığı dergide yayımlar. Bu süreçte edebiyatla ilişkisini, “Beş altı şair arkadaşımla birlikte bir şiir sergisi açtım orada; kaligrafim çok iyiydi, şiirleri kendi elimle yazdım. Dergiye bir kapak çizdim. İlk profesyonel işim buydu” şeklinde dile getirir. Bundan sonra şiirleri, şiir yazıları ve çevirileri İstanbul, Yeditepe, Türkçe, Yansıma, Türk Dili, Yazko Edebiyat, Somut, Gösteri ve özellikle sürekli biçimde Soyut dergisinde yayımlanır. Dilin yenileşme olanaklarını sonuna kadar kullanarak kendine özgü bir şiir dili kurmaya çalışır.

Şiire aktif olarak başladığı süreçte Türk şiirinde kullanılmayan veya çok az kullanılan ölçüler dener. Sözgelimi dokuz heceli şiire yeni duraklar bulur, on altı hecenin ötesine pek geçmeyen dizeleri yirmi dört heceye kadar yükselten örnekler kaleme alır. Değişik duraklardaki biçimleri kullanarak zengin sesler elde etme yoluna gider. Şiirin geçmişe özgü temel değerlerinin yok olduğu düşüncesiyle ahenk unsurlarını ve ölçüyü önemseyen Maden’e göre, “Nasıl anatomi ve fizyoloji bilmeyen bir hekim, statik bilmeyen bir mühendis, armoni (ses matematiği) bilmeyen bir müzikçi, desen (çizgi matematiği) bilmeyen bir ressam düşünülemezse, şiirin anatomisiyle fizyolojisi, statiği, armonisi, deseni demek olan ölçü, uyak gibi halk ve divan şiirinden gelme sıkı düzenleri, bu sözel matematiklerin uzun deneyimini sindire sindire yaşamamış bir ozan, dolayısıyla bir çevirmen de düşünülemez”. Sait Maden’in bütün şiirlerinde gelenekle bağını koparmadan yeni biçimsel denemeler yaptığını söylemek mümkündür.

Maden’in sanatçı kimliği birbirini tamamlayan iki ana damardan ilerler: Grafik ve edebiyat. Onun yazın yaşamını şekillendiren grafik ve edebiyat ilişkisini kendisi şu sözlerle dile getirir: “Benim grafiğimi biçimlendiren, alttan alta etkileyen ve destekleyen, besleyen tek kaynak benim şiir tarafımdır. Edebiyatım, benim resmimi çok besledi”. Şiirini görsel sanatıyla bir araya getiren Maden, resimle şiir birlikteliğini oldukça önemsemiştir. “Bende şiirle resim birbirini törpüleyerek gelişti; bir alandan ötekine sürekli bilgi, görgü, deneyim aktardım. Bu yüzden şiirim genelde imge ağırlığına dayalı bir nitelik kazandı. Söylediğim her şeyin yalnız zihinsel değil, görsel olarak da algılanmasına çalıştım”.

Bir yandan şiir yazan Maden, diğer yandan şiir çevirileri yapmaya devam eder. Çeviri onun sanatçı kimliğinin önemli bir bileşeni olarak küçük yaşlarda başlayıp ömrü boyunca sürdürdüğü, kendisine ödüller kazandıran en önemli alan olur. İspanyol Lorca’nın şiirlerini Türkçeye çevirebilmek için İspanyolca öğrenir. Dünyanın ünlü şairlerinden başta Baudelaire olmak üzere Mayakovski, Aragon, Lorca, Neruda, Paz, Eluard ve Perse ile pek çok yabancı şairin şiirlerini Türkçeye çevirerek Türkiye’de tanınmalarını sağlar. Çeviri konusunda dünyanın en büyük gezginlerinden biri olduğunu düşünen Maden, “Dünyanın bütün dillerini dolaştım.

Çeviri yapmadığım ülke, ulus, toplum çağ kalmadı.” söylemini ve kendisini çeviriye iten sebepleri de Feridun Andaç ile yaptığı söyleşide şu sözlerle dile getirir: “Yalnızca bir merak değildi bu. Kendi şiirimin kaynaklarını arıyordum. Türk şiiri besin olarak yetmiyordu. Dünyanın en aç insanıyım ben. Bir yandan Lorca’yı Fransızcadan çevirmeye başladım, diğer yandan da İspanyolca öğrendim. Hem yanlışlardan kaçmak, hem de ürünün doğuşunu anlamak için bu çabaya girdim. Aynı şey Mayakovski’de oldu”. Sait Maden bir dönem Hayyam gibi birtakım İranlı şairleri çevirmek için Farsça da öğrenmeye çalışır.

Sait Maden’in Türk edebiyatında özellikle 1950’de Varlık Yayınevi tarafından düzenlenen çeviri yarışmasında aldığı birincilik ödülünden sonra tanınırlığı artmıştır. Şiirde biçim-içerik ilişkisine son derece önem vermiş, şiir dünyasını resim ve grafik alanlarındaki yetkinliğiyle harmanlayarak oluşturmuştur. Şiirlerinde belli bir anlayış, akım ya da şairin etkisinde kalmak istemediğini ifade eden Maden, “etkilenmeyeyim diye bütün şairleri okudum” diyerek özgünlüğünü korumak istediğinin altını çizer. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Sait Faik Abasıyanık kimdir? Hayatı, Eserleri

1906 yılında Adapazarı’nda dünyaya gelen Sait Faik Abasıyanık, 1954 yılında hayatını kaybetmiştir. Asıl adı Mehmet Sait’tir. İlk öğrenimini Adapazarı’nda, orta öğrenimini İstanbul Erkek Lisesi ve Bursa Lisesinde yapmıştır.

Haber Merkezi /İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okurken, ekonomi öğrenimi için İsviçre’ye gitmiş, oradan da Fransa’ya geçmiştir. Burada üç yıl kalarak sanatçı kişiliğini geliştirmiştir.

Yurda döndükten sonra bir süre öğretmenlik ve gazetecilik yapmıştır. Daha sonra babasının ölümü üzerine yalnızca yazarlıkla ilgilenmiştir. Burgaz Adası’na yerleşerek başıboş bir yaşama düzenine girmiştir. Sait Faik, yazı hayatına şiirle başlamıştır. Aynı zamanda kendine has bir anlatımı vardır. Çocukluk, gençlik izlenimlerini ve günlük hayatını şiirli bir dille anlatır.

Ancak konuya fazla önem vermez. Genellikle öykülerinde yoksullar, balıkçılar, avareler, serseriler, tanıdığı selamlaştığı ve gördüğü insanlar yer almıştır. Ayrıca öykülerini kolayca anlaşılan, oldukça sade bir dille yazmıştır. Sait Faik, şiir, röportaj, öykü ve roman türlerinde eserler vermiştir. Toplam on üç kitapta yayınlanan 171 öyküsü vardır. İlk öyküsü İpek Mendil’dir ve 1926 yılında yazmıştır.

Eserleri:

Öykü; Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Kumpanya, Havuz Başı, Son Kuşlar, Alemdağ’da Var Bir Yılan, Az Şekerli (ölümünden sonra), Tüneldeki Çocuk

Roman; Medar-ı Maişet Motoru, Havada Bulut, Kayıp Aranıyor

Şiir; Şimdi Sevişme Vakti

Çeviri; Yaşamak Hırsı, Georges Simenon

Röportaj; Mahkeme Kapısı (Adliye röportajları)

Diğer; Balıkçının Ölümü-Yaşasın Edebiyat (derleyen Muzaffer Uyguner), Açık Hava Oteli (Konuşmalar-mektuplar derleyen Muzaffer Uyguner), Müthiş Bir Tren (derleyen Muzaffer Uyguner)

Paylaşın

Saffet Soyöz kimdir? Hayatı, Eserleri

1957 yılında Kırklareli’nde dünyaya gelen Saffet Soyöz, 13 Ocak 2004’te hayata gözlerini yumdu. Lise öğrenimini Bursa’da 1974’te tamamladı. 1976’da Ankara Yüksek Öğretmen Okulu’ndan ayrıldı. 1977’de teknik ressam olarak çalışmaya başladı.

Haber Merkezi / Emekliye ayrıldıktan sonra kendisini tümüyle edebiyata ve özellikle şiire verdi. Yazı ve şiirleri Cumhuriyet Dergi, Milliyet Sanat, Edebiyat 81, Yarın, Gökyüzü, Türkiye Yazıları, Yazko Edebiyat, Sanat Olayı, Sanat Rehberi, Yaba, Ekin, Somut, Dönem, Gerçek Sanat, Temmuz, Zeytin Ülkesinde Sanat, Yeni Biçem, Akatalpa ve E dergilerinde yayımlandı. Çeşitli ödüller kazandı. Şiirlerini Yangın Bela Kül (1995) kitabında topladı.

“Üşürdük, Cehennemlerde”

hiçbir öykümüz yoktu, unutmuştuk ölümü ve şiirleri de
doğa gibi de değildik oysa, uysal ve cömert
aşktı, bilirdik, fakat sevinçten çok tanımıştık matemi
hayat kendi tavafındaydı, bir kara melanet

aşktı, bilirdik
hasır, kirazlı şapkasıydı çocukluğumuzun
kırmızı penalı mandolindi, kırık ezgilerde
bin kez aldatılsa da masallarda
yine de hemen uçmaya hazır
o saf,
çocuk yüzümüzdü…

hayat, kendi tarafındaydı
aşk, kendi tarafında
(sırlı, harlı tarafında)

kesiştiğinde yolları, çılgınlık derlerdi bu nedenle hep

gözlerimiz
oysa
zakkum kuyusuydu
bir derin
yalnızlık
yeşil zebercet

aşktı bilirdik, unutmuştuk ölümü, öyküleri ve şiirleri de
aşktı, bilirdik, üşürdük oysa hep cehennemlerde…

“Yokoluş Vadisi”

yokoluş vadisindeyim
dağlardan, nehirlerden, kentlerden öte

kıyılarımda oynaşan çocuklar vardı bir zaman
yangınlar çıkardılar ormanlarımda
yanarak geçtim onları, gümüş renkli
bir im / bir telek vardı ellerimde

ve çerçevelerinden taşan her şey

çocuktular, savaşıp yeldeğirmenleriyle
sevdiler masal ülkelerini
kadırgalarda köle avlarına çıktılar

dağlar yakılmıştı yüreğimde, denizler kurutulmuştu
nasıl anlatsaydım
hep yabancı olmaktan çıkmışlardı gözleri, elleri
gizleri yüreklerimde / dervişler yıkılmıştı

yıllar geçtim aç, susuz
yollar geçtim uykusuz
eyerlemedim atımı yine de hiçbir sebilde
şimşekler çaktı ve fırtına ve tufan da çıktı
inanmadım hiçbir Nuh’a ve yaktım gemileri

yokoluş vadisindeyim
renklerden, seslerden, şekillerden öte

Paylaşın

Sefa Fersal kimdir? Hayatı, Eserleri

1960 yılında Elazığ’da dünyaya gelen Sefa Fersal, Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirmiştir. Çeşitli il ve ilçelerde Türkçe öğretmenliği yapmıştır. İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümündeki öğrenimini yarıda bırakmış,gazete ve dergilerde çalışmıştır.

Haber Merkezi / Şiirleri 1988’den itibaren çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Sunay Akın ile beraber Şiir Cumhuriyet’i dergisini çıkarmışlardır.

Murat Üstünbal Ücra dergisine yer alan ”Fersal’ın Şiirinde Varlığın Sınanışı” yazısında ,Safa Fersal’ın eserlerini ve üslubunu özellikle Sevgili Düş Saati adlı eserinden yola çıkarak,şiirlerini değerlendirdiğinde iyiliğin ve kötülüğün sıkça birbirine dönüştüğünü belirtmektedir. Safa Fersal edebiyatımıza şiirleriyle katkıda bulunmuş bir yazardır.

“Kaç Gün Aç Yattım”

nasıl bir savaştı komutansız, açbilaç
akajuların kovuklarında konaklamıştım

güzün kırağısını emmişti dudakların
ne kadar istesek tutamıyorduk baharı
ödünç vermiştik mutluluğumuzu kışa

günlerce karda kaldım güney cephende
alnımdan vurdu soğuğun askerleri gül vakti
bir dolu kısrağa yem oldum arpalıklarda
kırıldı toynakları hayallerimin

orandaki yanardağı sevdim, yoruldum
ateşinde ormanlar ve yabani büzülmeler
gözlerini kapayarak hercai kelimelerle
kelebekler doğurduk seviştikçe, iniltiler
aç kurtların mehtaba gölge olan dişleriyle

yorgun bir kedere özeniyorum, avcumda düş.

“Durmadan”

artık ben uzak şiirlerin simli dokucusuyum uzun boynunun yanında
-di!li geçmiş zamanların döküntülü hali…çiçeği buran elleri
çiy rivayetlerinin. kadranı 9-45 sevişmesiz saat
ondalıksız hesap uzaklık emrinde uzaklık eriminde
su dibi kerterizlerin.
aynalara bırakmak hayatın dingin görevini
ne varsa öylece
her yenilgiye basmak siyanürün o kırçıl mürekkebini
muzaffer gühanın seccadelerini yakmak aşk yollarında
eskimek seni, eksilmek, çoğalmak, üşenmek
terlemek ikindi vakitleri bir ölü gibi kokarak kusarak küfürleri

artık ben öte şiirlerin denli sorusuyum uzun boynunun yanında
plazaların modern rüküş odalarında safirlerle kaybolan
o çalan kimdi? neyi uda bir tütsüyle bulaştıran
sahi hava ne kadar sıcaksa o kadar yoksulduk, yoksulluğumuz
en uçarı dostumuzdu sanki yeşermemiş gibiydi aramızda aşk

artık ben ölü şairlerin dostuydum kısa kızıl saçlarının
alkolün sarnıcında uykusuzluk sancısı
bunun için kimseye ölüyüm diyemiyorum kimseye diriyim
ama ya aşk varsa hani günahlarımın şölen armağanı
bir karınca ne kadar kazırsa toprağı volkanın dibine doğru
o kadar magma o kadar ironi kaplanın yarasalı mağaralarında

melun can ağalarının suni soluk boruları, bir geçimlik laf
ne kadar burda olsam o kadar kendinde eden şiirlerimi
düşlerin toprağını tırmalayan gaf seni benden uzaklayan
yoksayan beklediklerimi gelmeyecekleri çektiğim fiillerde

kimseye ölüyüm diyemiyorum
durmadan bir safa yaratıyorlar bedenimden

“Dokunaklı Bir Günahtır Aşk”

mavinin topacıyım eğri kasnağın burcunda
hani hayat, hani alkol, hani sen
hani gökyüzünün bulut taşıyan hamalları
dünyanın inşa ettiği iki üç laf
çığlığın desenlediği o tatlı yenilgi

hani kaçamağı o kutlu sarsıntının
yalandan arafın döl fışkırmış sınırında
tamam
dokunaklı bir günahtır aşk
güneşin gölgelediği gölge

Paylaşın

Sadık Yaşar kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Aralık 1959 yılında Mersin’in Silifke İlçesi’nde dünyaya gelen Sadık Yaşar, İçel Eğitim Enstitüsü’nden mezun olan Sadık Yaşar, yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptı. İlk ürünü Damar dergisinde yayımlandı.

Haber Merkezi / Sadık Yaşar, şiirlerini Islık, Akatalpa, Dize, Varlık, E Edebiyat, Kum, Yom, Heves adlı dergilerde yayımladı. Maki (1996) ve Islık (1998) adlı dergilerin doğuşu ve gelişmesinde katkısı oldu. Güller Hattındayız adlı şiir dosyasıyla 2000 Arkadaş Z. Özger Şiir Ödülünü aldı.

Eserleri; Güller Hattındayız, Tarçın At, Ceylan Girmez Sokağı, Fotoğraf Arabası, Boyalı Çalgı, Aşk Her Şeyi Fetheder, Yola Bakan Pencere, İstanbul Hoyu

“Sen Misin Çektiğim”

iştah düşünceyi fırlatır
tesadüf harcını döker

balığı düşünüyorum uzatırım yemi
alır götürür öyle sessiz becerikli
dokunur oynar vazgeçilmez bir anlam
bulmak için uğraşan vahşi hayvan gibi

bazen yakalanıyorum ben de bir cümleye
hokka halinde dökülmez batırmaz önce
bir yanmaya başlar dilim girmesin
kızgın yağ gizli ah sen misin çektiğim
yüklenmiş götürüyorum ortasından
ekvator geçen sözlüğü

ya cevap için başımı sudan çıkaracağım
ya su alarak susup batacağım

yakalandım sayılacak ikisinde de

“Ölecek Oluyor Adam”

görmeye çalıştırıyor bir gözünü
meğer dilinin ucunda bir kıl
adamın ömrüne de
böyle yapışmış bu kadın

kuş uçuşlarından leke yapsam
sürsem yarama diyecek oluyor
ölünmeyecek bir günün içinde
ölecek gibi duruyor bu adam

fotoğrafı saklanacak bir rengi
yok bu babanın beyaz yok
doğruyla aramda gidip gelen
yalanları çağırsam diyecek oluyor
plastik hortumu damar sanan kan
halindeki babanın gülebildiği kadar kız

genişletiyor adamı karnından yeşilsu
uyku oynuyor ranzada kadın
demez olaydım keşke diyecek
otuz yedi horoz çırpınmada
kılcalımda kafası koparılmış
organlar eskidikçe
ölüm ikna ediyor iradeyi
diyecek oluyor iştah kenarda
otopsi yapıyor cüzdanına doktoru

durmadan sinekleri temizliyor havadan
adamın ağzındaki şah
lokmaya mat düşecek oluyor kırlangıç

“O Soğuk Soru”

doğmadan dudaklarına zakkum bir ölüm
sürülür bebeklerin uyanırsa ölecek gibi

birbirlerinin ellerine sığınır
sesini yutanlar ilk defa ıkınıp
beş defa gök avuçlayıp dökülür
orada yeşil bir nefes çıkarır korkutur

o soğuk soru

bildiklerin çıplak bırakır seni
ezberlenir odaların sahibi
yerinden kimsenin oynatamadığı zorluk

değil adalet değil ateşe dönüşen su
mezarlık toprağını bize paylaştıran kim
sıkıştırılmış zamanın patlaması bu

eski uğultu
bu uğultu aynı tohumdan

su alır kafalarda boş odalar
yalanını bıçak gibi kullanır hemen
unutacak kadar gelişmiş gerçek

kimi yandırsam o soğuk soru

her yerde ölüler birbirine benzer
bir çocuğu azarlayan bütün kelimeler gibi

Paylaşın

Sabri Esat Siyavuşgil kimdir? Hayatı, Eserleri

1907 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Sabri Esat Siyavuşgil, 1968 yılında İstanbul’da hayatını kaybeti. İstanbul Darülfünun’u (İstanbul Üniversitesi) Hukuk Fakültesi’nde başladığı eğitimini Fransa’da Dijon ve Lyon üniversitelerinde felsefe bölümünde tamamladı.

Haber Merkezi / 1932’de Türkiye’ye dönüşünde Gazi Terbiye Enstitüsü’nde felsefe dersleri verdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde 1933’te Genel Psikoloji-Pedagoji doçenti, 1942’de profesör oldu. Öğretim üyeliği görevini yaşamının sonuna dek sürdürdü.

İlk şiirleri 1927’de “Güneş” ve “Hayat” dergilerinde yayınlandı. 1928’de altı şair arkadaşıyla birlikte “Yedi Meşaleciler” topluluğunu kurdu ve “Meşale” adlı dergiyi çıkardı. Bu dergi kapandıktan sonra şiirleri “Muhit” ve “Varlık” dergilerinde yayınlandı. Dışavurumcu bir ressam tutumuyla yeni ve canlı şiirler yazdı.

Ulus, Yeni Sabah, Haber gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Fransız şairlerin şiirlerini Türkçe’ye çevirdi. Edmond Rostand’ın ünlü oyunu “Cyrano de Bergerac”ın Türkçe çevirisiyle büyük ün yaptı.

Psikoloji, eğitim, folklor ve edebiyatla ilgili yazıları birçok dergi ve gazetede yer aldı. Ayrıca Sait Faik Abasıyanık’tan öyküleri Fransızca’ya çevirdi. Bu öyküler “Un Point Sur la Carte” (Haritada Bir Nokta) adıyla Hollanda’da yayınlandı.

Yedi Meşalecilerin önde gelen sanatçılarından olan Sabri Esat, şiirleriyle sanat yaşamına başlamış ancak yazarlığının şairliğinin önüne geçtiğini düşünerek şiir yazmayı bırakmıştır.

Canlılık, yenilik ilkelerini benimseyen Siyavuşgil, inceleme çalışmaları ve Fransız edebiyatından yaptığı çevirilerle ün kazanmıştır. Psikoloji, eğitim, folklor ve edebiyatla ilgili birçok yazısı yayımlanan Sabri Esat’ın yaptığı çevirilerin en çok ses getireni Cyrano de Bergerac’ın çevirisidir.

Hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerinde günlük yaşamdaki her şeyi dışavurumcu bir kimlikle ve yer yer alaycı bir üslupla anlatan sanatçı, empresyonist ve ekspresyonist özellikler gösteren şiirlerinde fotoğraf gözlemciliği ile etrafındaki olayları şiire yansıtmaya gayret göstermiştir.

Eserleri;

Şiir; Odalar ve Sofalar

İnceleme; İstanbul’da Karagöz ve Karagözde İstanbul, Psikoloji ve Terbiye Bahisleri, Karagöz, Folklor ve Milli Hayat, Roman ve Okuyucu

Paylaşın

Sabri Altınel kimdir? Hayatı, Eserleri

16 Nisan 1925 yılında Balıkesir’in Susurluk İlçesi’nde dünyaya gelen Sabri Altınel, 19 Ekim 1985 yılında akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Ortaokul ve liseyi Balıkesir’de okudu. 1949 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Kısa bir süre gazetecilik yapan şair, 1959’da Fransa’ya gidip orada bir müddet kaldı.

Haber Merkezi / Yurda döndükten sonra Saint Joseph ve Saint Benoit liselerinde edebiyat öğretmenliği yapan Altınel, 1983’te emekli oldu. Şairin şiirleri; Yeditepe, Yelken, Yeni Ufuklar, Yücel, Ataç, Soyut, Somut, Kaynak, Sanat ve Edebiyat, Genç Nesil, Yeryüzü gibi süreli yayınlarda yayımlanmıştır.

Şiirleri, İnsanın Değeri, Kıraçlar, Zamanın Yüreği, Şiirler, Kentin Küçük Sokağı, Issız Çığlık adlı kitaplarda toplanan Altınel’in kendine has bir şiire vücut verdiği söylenebilir. İnsana değer veren şair, yaşama sıkı sıkıya bağlıdır. Hayatta ne yaşarsa yaşasın yaşama sevincini ve umudunu yitirmeyen Altınel’in şiirlerinde emek, çaba, alın teri kavramları ön plana çıkar. Bütün bu kavramları ve izlekleri şiirlerinde harmanlarken hayatın zıtlıklarından ve çelişkilerinden yararlanır. “Kıraçlar” ve “Yaban Yazıları” adını verdiği şiirlerinde ise düzyazı-mensur şiirin imkânlarını yoklar. Yaşadığı dönemin insanına ve toplumuna duyarsız kalmadığı görülen şair, şiirlerinde toplumdaki umutsuzluğa, sessizliğe âdeta bir çığlık atar.

İnsanın Değeri kitabının girişinde yer alan “Şiir Deneyi” adlı yazısında şiirle ilgili görüşlerini açıklayan şair, bir şiirin hikâyesinin şairin hikâyesi olduğunu, şiirin bir hayat deneyini ve yaşama anlayışını belirttiğini ifade eder. Çağdaş Eleştiri dergisinin 1983’te çıkan Mart ayı sayısındaki “Şiirsel Eylem” adlı yazısında Altınel şiirin, insanın kendini ve doğayı aşabilmesi için ona yetkinlik kazandıran, insanı olgunlaştıran ve insan için gerekli bir eylem olduğuna dikkat çeker. Altınel için iyiyi, güzeli, erdemli olanı, emeği, onuru, dostluğu, kardeşliği ve sevginin önemini şiirlerinde kullandığı zengin imgelerle anlatmaya çalışan, toplumsal olguları ve insanımıza ait duyarlılıkları, erdemleri, kendine ait şiir dünyasında vermesini bilen bir şair tanımlaması yapılabilir.

Paylaşın

Sabit İnce kimdir? Hayatı, Eserleri

1954 yılında Nevşehir­’in Kozaklı İlçesine bağlı G­erce Köyü’nde dünyaya gelen Sabit İnce, ilkokulu köyünde, orta­okulu Kozaklı’da, lis­eyi Kayseri Ticaret L­isesinde okumuştur. 1976 ­yılında Marmara Üniversitesi İkti­sadi ve Ticari Bilimler Fakültesi İşletme-Ekonomi Bölümü’nden mezun­ olmuştur.

Haber Merkezi / Şair, bestekâr ve yazar olarak bilinmektedir. Evli ve üç çocuk babasıdır (İnce 2001: 49). Özel sektörde çeşitli­ görevlerde bulunan şair, Toprak Reformu Kayseri Bölge Müdürlüğünde, T­oprak Mahsulleri Ofis­i Kayseri Bölge Müdür­lüğü ve Urfa Bölge Mü­dürlüğünde uzman olar­ak çalışmış ve 1999’da emekli olmuştur. Emekli olduktan sonra gazetecilik yapmaya devam etmiştir. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesidir. Kayseri’de yaşamaktadır.

Önceleri Garip mahlası ile şiirler yazan, sonra ustası Zavallı Baba tarafından Âşık İnce mahlası verilen şair, sosyal mesajlar içeren akıcı şiirleriyle bilinmektedir. İlk şiiri ilkokul birinci sınıftayken yazdığı “Gülüm Seni Çok Özledim”dir. Annesi yaktığı ağıtlarıyla tanınır. İnce, rüya görmemiş, bade içmemiştir. Ustası Âşık Zavallı Baba’dan ders ve muhabbet almış, onunla televizyon ve radyo programlarına katılmıştır. Ayrıca Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dadaloğlu, Emrah, Ruhsatî, Ferrahî, Sefil Selimî, Âşık Reyhanî, Mahzunî de ustası olarak gördüğü âşıklar arasındadır .

Orta Anadolu ve Nevşehir yöresi tarzında ve kendisine özgü bir üslupla saz ve bağlama çalmaktadır. Bazı şiirleri Ozan Tekfurî (Beytullah Arabacı) tarafından bestelenmiştir. İrticalen şiir söyleyebilen İnce âşık meclislerine de katılmaktadır. Şiirlerini pek çok internet sitesinde de yayınlamaktadır. İnce’nin eserlerinde, sevgi, toplum, adalet, din ve tasavvuf gibi temalar öne çıkmaktadır. Şiirlerinden yola çıkarak anlatımının akıcı olduğu ve sözcüklerini titizlikle seçtiği söylenebilir. Serzenişini ve sitemini dile getirirken ayrı bir ustalık gösterdiği görülmektedir.

Bizim Anadolu, Tercüm­an, Hergün ve Türkiye­ gazetelerinde yazar,­ muhabir ve istihbarat ­şefi olarak çalışmıştır. ­Töre ve Devlet dergil­erinde yazılar yazmıştır.­ Ka­yseri’de yayımlanan Y­eni Kayseri, Kayseri ­Olay, Kayseri Anadolu­ Haber, Star Haber, K­ayseri Gündem ve Kays­eri Hâkimiyet Gazetes­i’nde “İnce Zımbalar” köşesinde; ayrıca Gü­lpınar, Yesevi, Ozan,­ Bizim Kuşak, Kayseri­ Çağdaş, Sevgi Yolu, ­Ana, Erciyes, Çemen, ­Simav Anadolu, Kumru,­ Yalaka gibi dergiler­de yazı ve şiirleri­ yayımlanmaktadır. Kayseri’de yayımlana­n Kayseri Şairler An­tolojisi ve Adana’da yayımlanan Ozanla­r Güldeste Şairler A­ntolojisi’nde yer almıştır.

Yine Kayseri’de yayın yapa­n Erciyes, Elif, Başa­k televizyonlarında, ­mahalli radyolarda şi­ir ve edebiyatla ilgili programlar düzenleyip söyleşiler yapmıştır. Bu kanallarda âşıklık konusunda “Bizim Âşıklarımız” ad­lı bir program yap­mıştır. Ozan ve Bi­zim Kuşak Dergisi’nden­ mansiyon ödülleri, makale dal­ında da üçüncülük ödülle­ri vardır. Sözlerini yaz­ıp bestelediği 40’tan­ fazla türküsü bulunmaktadır­.

Ayrıca Kayseri’de bulunan Anadolu İlim ve­ Edebiyat Eseri Sahip­leri Birliğini­ kurmuş ve genel başka­nlığını yapmıştır. T­BMM’de Fikir ve Sanat­ Eserleri Kanunu’nda m­eclis alt komisyonund­a ve Devlet Planlama ­Teşkilatınca hazırlan­an Fikri v­e Sınai Haklar Komisyonu’nda ü­ye olarak görev almıştır. Anasam Bülteni adlı­ bir yayın organı kurmuş ve bu çatı altında 80­ kitabın editörlüğünü­ yürütmüştür. Şairin Aşkın Ateşi, Ve Aynı Rüzgarla Savrulduk, Sırlı Söz Suskun Satırlar, Anadolu Hececileri 1-6, Anasam Şiir Antolojisi 1-2 ve Kapadokya Şiir Antolojisi adlı eserleri bulunmaktadır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Sabih Şendil kimdir? Hayatı, Eserleri

9 Şubat 1926 yılında Tekirdağ’da dünyaya gelen Sabih Şendil, 15 Şubat 2002 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetti. Tam adı Mehmet Sabih Şendil’dir. İstanbul Erkek Lisesi’ni 1945’te bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ndeki öğrenimini yarıda bıraktı ve çalışma hayatına atıldı.

Haber Merkezi / Bir müddet İmar Bankası’nda görev yaptı. Yapı Kredi Bankası Beyoğlu Şubesi Umumi Muhasebe Bölümü’nde idareci olarak çalıştı. Şiirle yakından ilgilendi. 1952 yılında Yeryüzü dergisinde yayımlanan “Değil” adlı şiirinden dolayı Ceza Kanunu’nun 142. Maddesine aykırılık gerekçesiyle yargılandı ve daha sonra beraat etti.

Sabih Şendil’in ilk şiirleri İstanbul ve Kaynak dergilerinde yayımlanmıştır. 1944-1964 yılları arasında; Varlık, Fikirler, Doğan Kardeş, Yeryüzü, Dost, Yeditepe, Çağdaş, Güney ve Hisar gibi dergilerde şiirlerini yayımlamayı sürdürmüştür. İlk şiir kitabı Bizim İskele adıyla 1948 yılında basılmış ve bunu Gelin Dünya (1951) ile Yaşamak Herkesin Hakkı (1953) takip etmiştir.

Bülent Ecevit, onun için “Yıllardır bizim şairlerimiz, içtimaî konularda manzum röportaj muharrirliği yapıyorlar. Şahsen tanımadığım Sabih Şendil’den özür dilerim. İçimi dökeceğim bir anda karşıma onun kitabı çıktı. Yoksa burada söylediklerimle yalnız Sabih Şendil’i değil, bazısı yakın dostlarım olan birçok şairlerimizi tenkid etmiş oluyorum. Aslında Gelin Dünya’yı değerli bir kitap bulmasaydım, böyle umumî bir tenkide vesile edinmezdim. Ve eğer Sabih Şendil’in iyi şair olduğuna aklım yatmasaydı onun da bu moda yola sapmasına üzülmezdim. Konu gene moda konulardan olsa bile, şiirlerini, manzum röportajcılıktan ayrı bir teknikle, bir sanatçı görüş ve zevkiyle işlediği zamanlar, Sabih Şendil’in kuvveti, sanatkârlığı iyice belli oluyor. Meselâ ‘Kıskançlık’, meselâ ‘Tohum’, meselâ ‘Soru’ şiirlerinde…” değerlendirmesini yapmıştır. Şendil, daha çok ülkenin gelecek güzel günlerine inanan, karamsarlıktan ve kederden uzak, umutlu ve bereket dolu yarınların özlemini duyan şiirleri ile tanınmıştır.

Çocuk masalları da kaleme alan Sabih Şendil; Köylü Prenses (1958), Altın Sakallı Dev (1958), Tanrı Misafiri (1961), Üç Kız Kardeş (1961), Bir Çatı Altında (1961), Beyaz At (1961), Saadet Anahtarı (1964), Şehzadenin Kısmeti (1964), Dilek ve İpek (1966) gibi masal türündeki çocuk kitaplarına imza atmıştır.

Paylaşın