Selim Temo kimdir? Hayatı, Eserleri

27 Nisan 1972 yılında Batman’ın Merina köyünde dünyaya gelen Selim Temo, ilkokulu doğduğu köyde, ortaöğrenimini Batman’da tamamladı; Batman 60. Yıl Cumhuriyet Ortaokulu (1986), Batman Lisesi (1991). 2000 yılında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Yüksel Lisansını “Cemal Süreya Şiirinde Bedenin Yazınsallaşması” başlığıyla, Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı (2003). Aynı bölümde doktora yaptı.

Türkçe yazan Kürt kökenli şairlerimizdendir. Ah Tamara adlı ilk şiir yapıtı 1995’te yayımlandı ve kısa sürede üç baskı yaptı. Esmer dergisinde yazıları yayımlanan Temo, son dönemde Multi-Kulti dergisinde yazmakta ve söz konusu derginin Kürtçe eki olan Çavreş’in yayın kurulunda yer aldı. Şiirlerinin yanı sıra Kürtçe’den Türkçe’ye yaptığı şiir çevirileri ve 2 çiltlik ‘Kürt Şiiri Antolojisi’ile edebiyat dünyasında yerini sağlamlaştırdı.

Eserleri; O, Deniz ve İntihar, Ah! Tamara, Kırgın Nehirler Meseli, Çiftlere Cinayet Dersleri, Uğultular, Kürt Şiiri Antolojisi

Çevirileri; Amidabad; Göç, Çocuk ve Irmak (Fawaz Husên – Amîdabada), Solgun Romans (Firat Cewerî), Abdalın Bir Günü (Mehmed Uzun – Rojek ji Rojên Evdalê Zeynikê), Sen (Mehmed Uzun –  Tu), Yaşlı Rindin Ölümü (Mehmed Uzun – Mirina Kalekî Rind), Yitik Bir Aşkın Gölgesinde (Mehmed Uzun – Siya Evînê), Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Mehmed Uzun – Ronî Mîna Evînê, Tarî Mîna Mirinê ), Serê Şevê Çîrokek (Her Geceye Bir Masal)

Ödülleri; Halkevleri Ödülü (roman) (1998), Yaşar Nabi Nayır Ödülü (şiir) (1997)

Paylaşın

Selçuk Yamen kimdir? Hayatı, Eserleri

1966 yılında Kars’ın Susuz İlçesi’nde dünyaya gelen Selçuk Yamen, ilk ve orta öğretimini değişik yer ve okullarda tamamladı. Susuz Öğretmen Lisesi’nin ardından 1988 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Ömer Şişman, Hasan Basri Ünlü ve Sevgi Köse’yle mevsimlik şiir dergisi Ağır Ol Bay Düzyazı’nın son üç sayısını (2003) yayına hazırladı. Avukatlık yapıyor. Gebze, Kocaeli’de yaşıyor.

1998 yılından bu yana, şiirleri, öyküleri ve yazıları bachibouzouck, Güney, İmece, Kuzey Yıldızı, Pencere vb. gibi dergilerde yayımlandı.

“Kırık Bir Gitar”

Ya da Yusuf Eroğlu’nun Yağmurları

1-
Bir el tutar yanaklarını
yağmurlar havalanır
denizle dolar bahçe
ıssız adalara yelken açar sandal
sen geçerken çoğalır taşlar
güneş
gece ardından
ne varsa bulur çiftini
sen bulamazsın.
Çin saraylarında bülbüldün eskiden
hüzünlerinle neşe kaynağı kalabalığın
gülmek yasaklanmıştır bir kez
ayrılığın yasada yeri var
uzak sevmeler kolaçan eder tüylerini
nehirler küser sesine
akşamsefaları kıskanır hüznünü
her iniltinde bir yıldız kayar
ben duyarım
bir şiir bulaşır üstüme
gitmek bilmez,
düştüğün yerler mimlenir
bir şarkı dökülür dudaklarından
bestesi istanbul
güftesi anadolu

2-
Şairim bekçisiyim hüzünlerin
bir ayrılık yaşanır taş devrinde
bütün şaraplarım devrilir
kırık bir gitar inler peşimde
acının elçisi diz çökmez
ben çökerim,
padişahlar bozar oyunu.

“Son Martı”

Gül’e

Bir öğle sonrası, güneşli
vitrin…ardında resim sergisi
içeri girsem benim baldırı çıplaklığım
içeride lordlar kamarası, kalırım dışarıda…
her gün bir üniversite kurulur beynimde,
her gün yerle bir olur kitaplar.
bir resme diksem gözlerimi
bunu anlatırım kendime, camekan dağılır.
yayılan içki kokusudur şimdi
sergiden kalsa kalsa bu kalır geriye
diye düşünürken
günlerden cumartesi hızla çıkar karşıma
dövülen kadınlar…eksilen güvercinler…

işe gitmediğim bir cumartesi tuhaf duruyor.
böyledir yaşamak, soluklanıp üç şiir okumanın
altı gün çalıştırılmaktır cezası.
saf şey kalmış mıdır dünyada,
pazarlanırken ay ışığı, gece ve yıldızlar…
gökyüzünün altında demire keser insan sevgisi.
Taşı fırlatan çocuğun düşlerindeki
martılarla dans eden kızdan kalan
kum taneleri dağılır.
Yitmez bu fırtınada o ağıt yeniden yakılır.
Denizinden en son martılar kovulur.

“Yüzünün Yanlışlığında”

başkası yok
Sokaklar nehirlere açılıyor bu gün
kırmızının maviye dökülüşü geçiyor önümden
bir renk kirlenmesidir diyorum yeni renk
kırmızının acısı mavinin dinginliğine
melez duygular ekliyor bir kez daha

bütün sabahları gece okuluna göndermişler
hava aydınlanmıyor öğleden önce
bozuk türkçesiyle korkuyor cengaver
-çıkmışta gelmiş ulaşılmaz zamanlardan-
suyun aydınlığında bir kurbağa
yüzünün yanlışlığını anlıyor
yüzünün öpücüklerle doğrulanmasını diliyor içinden.
“ne yaptım peygamberlere
bütün kitaplar
çirkin imgelerimle donatılmış,
bana bir peygamber yarat
benden bir peygamber donat tanrım”
yakarırken tanrıya-o yalancı tanrıya-
ağlıyor sahip olamadığı şeylere
ağlıyor sahip olamadıklarının ne olduğunu bilmeden
içinden geçiyor zaman,
üstünden zemin kaygan
her suya düşüşünde biraz daha ihtiyarlıyor
“yaptığım şeylerden aldığım sevinç ne saçma
ölüm yaklaşıyor
bana bir peygamber gerek” diyor doğrulduğunda
suya düştükçe unutuyor
bir ayak sesi yaklaşıyor kulaklarında
“unutma” diyor cengaver
“unutmak hatırlayamamaktır
unutmak kurbağa kalmaktır”
susuyor kurbağa
susuyor ve düşüyor suyun dayanılmaz maviliğine
unutuyor
susuyor ve ağlıyor çıktığında
“bütün kurbağalar sağırdır
bütün kelebekler…”
ses kesiliyor, rüzgarda susuyor
yağmurun da sesi diniyor
başkası yok
oluyor suya düşerken.

Paylaşın

Selami Karabulut kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Şubat 1970 yılında Tokat’ın Artova İlçesi Aktaş Köyü’nde dünyaya gelen Selami Karabulut, İlkokulu, Aktaş Ortaokulu, Gölcük (Kocaeli) Endüstri Meslek Lisesi, Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunudur.

Haber Merkezi / 1993’ten itibaren Adalet Bakanlığında, Ankara Adliyesinde ve Adli Sicil Genel Müdürlüğünde memur olarak çalıştı.

İlk şiiri Yaba Edebiyat dergisinde yayımlandı. Daha sonra şiirlerini Hürriyet Gösteri, Damar, Dize, Akatalpa, Kül, E, Kum, Çıkın, Kavram Karmaşa, Akköy, Yaratım, Değirmen, Turnalar, Sonsuzluk ve Bir Gün ve Varlık dergilerinde yayımladı. Deneme ve günceler yazdı. Bazı edebiyatçılarla yaptığı söyleşiler Cumhuriyet Kitap, Hürriyet Gösteri, ve Damar dergilerinde yayımlandı.

Eserleri; İz ve Kaçak, Kendine Kırgın, Yarım Kalan

Ödülleri; 2000 yılında Muzaffer Tayyip Uslu Şiir Ödülü, 2001 yılında Hatay ( Cemal Süreya anısına ) Şiir Ödülü, 2002 yılında Hasan Bayri Şiir Ödülü, 2002 yılında SES 5.Kültür Sanat Şiir Ödülü, 2006 yılında Uluslar arası Altınsafran Şiir Ödülü, 2009 Behçet Aysan Şiir Ödülü “Yarım Kalan” ile

“Endişe”

geç mi oldu bu saçaklardan sarkan gölgeler de ne?
anımsadığını kendi sanan, geçmişini unutan bellek
kalkıp gitsem diyorum… ansızın omzumda bir el
gençliğim, eskimiş yanım! hissedebiliyorum endişeni
orada, heceleyerek adımı boşluğa seslenen de kim?

ömrün upuzun bir karanlığından süzüyor anılar
şaşıyorum kendime, o günlerden daha daönce
bir rastlantı mıydı gökyüzüne bakıp hayıflanmam?
benden sırrını esirgeyen zaman: dünden ne kaldı
hiç kimseydim belki de uyumsuz taşralı sesimle

unutmak nedir ki acımasız bir hevesten başka?
kalbim savunmasız kalem… kim bilmek ister sonunu
bakıp da alnındaki hatların elevereceği esrara
bilmeden yaşamak; tutunup geçmişin yalancı ipine
git gidebilirsen, kayıpların da yaşadıkların değil mi?

“Gölge”

şaşkınlığımı saymazsam benim geçmişim olmadı.
tuhaf… ilandaki kayıba ne çok da benziyor yüzüm.
görmesem çıldırırdım, sildim izlerini; kırgınlığa yenik
düşlerimin. günün telaşıyla geçiştirdiğim zaman, nasıl
anlatsam ki; akrebin ufku kuyruğundaki zehirmiş.

bakıp da düne bir tutarı yokmuş diyorum ömrümün.
yalan hepsi… küçücük bir sır belki de bu cehenneme
katlanmama sebep. delili yok biliyorum, kimseler
inanmayacak sayıklamalarıma. biraz da umarsızım
yine de; yalnızlığın kıskacında kıvranırken tenim.

gövdeme zehirli bir korkuyla kazıdım öfkemi.
vebalı bir gölgeyim, geçidim yok kendimden öte.
neye dokundumsa ince bir hastalıktı ellerime
bulaşan. suç ve itiraf: ansızın tetiğe uzanan
parmak; başka bir kıyı yok diyorlar bana.

ah! ömrüm, ölüm kadar hükmün geçmiyor zamana.
giderayak çözdüm yokmuş kılavuzumun sırrı.
buradayım işte; durmadan yırtılan göğün altında
daha ne olsun ki bu dehşete düşmernek için.
yaşadıklarımın diyeti bile olmayacaksa intiharım.

pes doğrusu… ne çabuk da alışmıştım arsızlığa.
bir tebessüm bile yetermiş demek, kalbimi talana
açmaya. ayıplıyım, üsteli bir o kadar da hırçın.
vay ki tanrım! kırılsın belleğimin sahte fanusu.
bildim özrümü de geçemedim acısından aşkın.

Paylaşın

Selahattin Yolgiden kimdir? Hayatı, Eserleri

7 Mart 1977 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Selahattin Yolgiden, mütevazı bir ailede büyüdü. Liseyi İstanbul’da bitiren Selahattin Yolgiden, üniversite eğitimini tamamlamadı. Bir zincir kitabevinin müzik direktörlüğünü yapan Yolgiden, hiç evlenmedi.

Haber Merkezi / İstanbul’da yaşayan Selahattin Yolgiden’in ilk şiiri “Gölge” 2000 yılında E dergisinde yayımladı. Daha sonra şiirlerini Öteki-siz, Uç, Üç Nokta, Eski, Kitap-lık, Sözcükler, Özgür Edebiyat gibi dergilerde ve internette yayımladı. Bir süre Adam Sanat dergisinde yazdı.

Adam yayınlarından çıkardığı Su Kıyısında Kimse Yoktu adlı kitabı edebiyat dünyasında ilgi gördü. Bu eserle 2004’te Cemal Süreyya Şiir Ödülünü kazandı. 2007’de Gün Geceye Küstüğünde adlı ikinci kitabı ile de KEGEV’in organize ettiği M. Sunullah Arısoy Şiir Ödülüne layık görüldü.

“Annem İncecikti”

annem incecikti, ne zaman bana seslense
kaybolur giderdi rüzgarda sesi.
akşamüstleri, tatilcilerin terk ettiği sayfiyelerde
elimdeki el işi kağıdından yıldızların
göğün neresine yakışacağını düşünürdüm.

denizden esen rüzgara aldırmadan çıplak ayak…
akşamları ağır bir yorgan altında öksürürdüm
annemin elleri gelip bulduğunda saçlarımı
durmadan düşünürdüm: bu denizden başka deniz
var mı, bu denizin ötesinde farklı ülkelerde aynı anneler
böyle üşüten oğullarının saçlarını sıvazlar mı?

ilkbahar kucağında çiçeklerle geldiğinde saygı
duruşuna geçilirdi evlerimizde
her hıdrellez bir dal erik çiçeği takardı annem kapıya
baharın geldiğini bilsinler diye.
akşamları ateşten yanmış ayaklarımıza sürülen
merhemlerin serinliğine sığınırdık odalarımızda.

saatler işliyor durmadan, bırakıyor yerini anılara.

annem incecikti, bir şey söylemeye çalışsa
sesinden önce kendi giderdi uzaklara

“Doğu”

dilimin altında kasnı ve kenevir…
hep aynı lezzet: zorun ülfeti!
bildiği yoldan şaşmayan topal,
her geçene yarasını gösteren mesih
ve golgotha ve ikon: eziyet, eziyet…
” kirie eleison! ”
şimdi ıssız yollarda eğri kasnağın ardından uçan çocukluğum,
ipek yolunda kendini kalender sanan gölge;
” ah sustuğum, sustuğum… ”
kıldan çadırlarda göçebe düşler,
harabe temellere yeni kaprisler gömen umut
ve filistin
ve ibrahim
ve ince bir saç teli sıcak kumlarda bulduğum.
” ah sustuğum, sustuğum… ”
ey gamlı derviş,
gözyaşlarını her zaman kumla paylaşma,
kendi ipimle asmışlardı beni eşiğime,
unutma, unutma…
ah düşümün yarısını paylaşmak için yalvaran doğu;
her sabah güneşi ilk kucaklayan toprak;
nasıldı aşkların senin bir masal gibi yaşanan
ve hafız
ve sadi
ve hayyam…
kemiğin kuma olan aşkının abideleri şimdi!
çalışmayan saat,gülistan, süryani
ve güvercin
ve mardin
ve ince bir saç teli
sıcak kumlarda bulduğum.
” ah sustuğum, sustuğum… ”

“Yaz Sonu”

balıkçılar yengeç sunuyorlar giden yaza
başlarında,
hanımların ördüğü takke, işte yaz da el sallıyor
bak, kumulların ardından… konuşmaktan usanmış
hatipler birer birer eğiyorlar başlarını, her zamanki
yılgınlıkları gözlerinde. yıkıntıların önünde
kediler

üzgün, süzgün şekiller dolanıyor ardı sıra
sokaklarda,

gölgelerin saltanatı bitti önümüzdeki yıla kadar.
senin evlerinin önünde ey necatigil, başlarını
örgüden kaldırıp kafa sallıyor çok bilmiş yaşlı
kadınlar: yaz gidiyor! yaz gitsin şair, bir sensin
gelecek hazanı hevesle bekleyen. ellerinden ilk
dizeleri çıkmışken buruk bir şiirin hazan seni
selamlıyor şimdi bir gün önceden

Paylaşın

Sefa Kaplan kimdir? Hayatı, Eserleri

1956 yılında Çorum’da dünyaya gelen Sefa Kaplan, nüfus kaydını İstanbul’a getirerek hayli geç sayılabilecek bir yaşta İstanbullu oldu. İlk ve orta öğrenimini Samsun, Urfa, Konya ve Ankara’da tamamladı. Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirdi.

Haber Merkezi / Ahmet Hamdi Tanpınar’ın hocalık yaptığı kürsüde asistan olabilmek amacıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne girdi. Arkasından hem Edebiyat Fakültesi’ni hem öğretmenliği bırakarak gazeteciliğe başladı.

Aktüel dergisinde yazdığı bir yazı dolayısıyla mahkûm olduğu için 1995-2000 yılları arasında Londra’da yaşadı. Şiirler ve hikâyeler yazdı, araştırmalar yaptı. İlk şiirleri Türk Edebiyatı dergisinde (1978) çıkmıştı. İnsan Bir Yalnızlıktır adlı eseriyle 1990 Behçet Necatigil Şiir Ödülünü kazandı.

Eserleri;

Şiir; Sürgün Sevdaları, İnsan Bir Yalnızlıktır, Seferberlik Şiirleri, “Disconnectus Erectus” (2+1) (ilk iki kitap birarada bir şiir eklenmiş olarak), Londra Şiirleri

Deneme-İnceleme; Tarih Tereddütten İbarettir, Terörün Soldurduğu, Kemal Derviş – Bir Kurtarıcı Öyküsü, Derviş’in Siyaseti Siyasetin Dervişi, 1915’te Ne Oldu?

Öykü; Öyküler Seni Söyler

Derleme; Yahya Kemâl Beyatlı-Seçmeler (şiir ve nesirlerinden seçmeler)

“Ankebut”

kafdağı’nı aşan bulut anan baban sağ mıdır
beynindeki görklü tırpan bir uluca dağ mıdır

cinnet mülkü devşiren kan kayseri ankebut
rahimde bir şehzade gönüllerde yağ mıdır

gülü üç kez görmeden öpmeye kıyamazdım
çakır mızrak dikeni ektikleri bağ mıdır

bizi böyle ölümlü bir dünyaya ram eden
sen söyle kalbim şimdi devran mıdır çağ mıdır

sefa’mız ne olmakta deyüben gelir bir gün
can dostum kan kardaşım yunus emre sağ mıdır

“Cinnetten Cennete”

cesetlerinden cinnetler devşirdiğim bu kent
-ben ölürüm ah gülüm- cennete döner bir gün

ömrümün hikayesi buğulu bir intihar
bu titrek aydınlığım apansız söner bir gün

dünya değirmeninde kavrulmuş bir türküyüm
yarı açık perdeler yüzüme iner bir gün

canlı geldi bedenim cesur bir cinayete
tabutum toparlanır acılar diner bir gün

koy kıblene kalbini secde vur tabut üzre
ömrümüz musallada bu hüznü yener bir gün

zaten neyimiz kaldı bu yorgun bedenimiz
körpecik omuzlara usulca biner bir gün

babam kimin katili ben kimin maktulutüm
şol böcek aşireti belki de siner bir gün

eziyyeti banadır gözü kanlı gecenin
ben ölürüm bu dünya cennete döner bir gün
‘İnsan Bir Yalnızlıktır’

Paylaşın

Sedat Umran kimdir? Hayatı, Eserleri

1925 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Sedat Umran, 7 Ağustos 2013’te, Kayışdağı Huzurevi’nde hayatını kaybetti. İlkokulu Erenköy 38. İlkokulu’nda; ortaokulu Kadıköy 1. Ortaokulu’nda; liseyiyse Haydarpaşa Lisesi’nde 1942’de tamamladı. Ardından İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden 1948’de mezun oldu.

Haber Merkezi / 1951-56 yılları arasında Merkez Bankası İstanbul Şubesi’nde ve Maliye Enstitüsü’nde memurluk yaptı. 1956’da İzmir’e taşındı ve çeşitli şirket ve fabrikalarda çevirmen olarak çalıştı. 1974’te emekli oldu. İlk şiiri 1943’te Yedigün dergisinde yayımlanan Umran, ilk şiir kitabı Meşaleler’i 1949’da kendisi yayımladı. Wilhelm Weischedel’in düşünce kitabı Felsefenin Arka Penceresi çevirisiyle, 1993 Türkiye Yazarlar Birliği Tercüme Ödülü’nü aldı. 1970’te yayımlanan Leke isimli ikinci şiir kitabı, üzerine en çok konuşulup yazılan eseri oldu. On iki şiir kitabı, on altı çeviri, dört antoloji ve bir deneme kitabı yayımladı.

Henüz 17 yaşındayken Yedigün dergisinde çıkan ilk şiiriyle edebiyat çevrelerine giren Sedat Umran, 1970’te yayımlanan Leke isimli şiir kitabında bir tür eşya sembolizmi geliştirmiş, metafizik unsurlarla modern içerikleri bir araya getirerek farklı bir şiir dili oluşturmuştur. Hasan Akay, Umran’ın şiir dilini şöyle betimler: “Umran, dili yaratıcı biçimde kullanmayı tecrübe ediyor, daha önce denenmemiş, yoğrulmamış, ham bir dil kullanıyor, adeta umrânî bir dil.”. Şiirinde Ahmet Haşim ve Necip Fazıl etkisi görülür; öyle ki kendisi bu durumu, Şiirde Metafizik Gerçek adlı deneme kitabında “Necip Fazıl olmasaydı, ben de olmazdım.” diyerek belirtmiştir. Edebiyat çevrelerinde “Yedigün Şairleri” arasında anılmasının yanı sıra “Leke’nin şairi” ya da “eşyanın şairi” olarak da tanındı.

Kendisiyle beraber Şaheserler Antolojisi’ni hazırladığı Hasan Akay, onu “son modern şair” olarak tanımlarken Mustafa Nuri Şirin’e göre Umran, sembolist şiirin belki de son örneğiydi. Osman Serhat Erkekli, Necip Fazıl’la Ahmet Haşim’in bir bileşkesi olarak tanımladığı Sedat Umran şiirlerinin “(…) onların el atmadığı konulara el atarak Türk şiirini birkaç adım ileriye götür[düğünü]” belirtmiştir. Her ne kadar Ahmet Haşim ve Necip Fazıl etkisinde olduğu bilinse de Umran, kendine has şiir diliyle bütün edebiyat çevrelerince değeri bilinmiş bir şairdir.

Örneğin İlhan Berk, Leke için şunları söylemiştir: “Yeni bir duyarlığı deniyor Leke, bu da yetmeli. Ham bir dili kullanıyor Sedat Umran, bu dil şiirin yapısına da uzanıyor, şiire karşı bir şiir deneyine giriyor bile denebilir. Başkalarını bilmem, bu beni korkunç ilgilendiriyor.” (1970). 87 yaşında vefat eden şair, Türk şiirine ve düşünce dünyasına sayısız katkıları dolayısıyla pek çok makalenin ve yazının konusu olmuştur. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Sami Baydar kimdir? Hayatı, Eserleri

26 Eylül 1962 yılında Amasya’nın Merzifon İlçesi’nde dünyaya gelen Sami Baydar, ilkokulu, ortaokulu ve Merzifon Lisesini bitirdikten sonra, 1979’da İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümüne, 1981’de Neset Günal atölyesine girdi. 1983 yılında Devrim Erbil Atölyesine geçen Baydar, üç yıl sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nin Devrim Erbil Atölyesini bitirdi.

Haber Merkezi / Yüksek lisansını da aynı bölümde tamamladı.1984’te Gösteri Dergisi Resim Yarışması’nda Başarı Ödülünü kazandı. İlk kişisel resim sergisini Garanti Bankası Yonca Sanat Galerisi’nde açtı. Sami Baydar, resim çalışmalarını ve çeşitli dergilerdeki yazı etkinliğini memleketi Mrzifon’da sürdürmekte iken, 29 Ekim 2012 tarihinde, genç sayılabilecek yaşta Merzifon’da vefat etti.

Sami Baydar’ın şiir ve hikâyeleri; Beyaz, Hürriyet Gösteri, Deter, Sombahar, Ludingirra, Kaşgar, eskiZ, Göçebe, Kitap-şık, Geceyazısı gibi dergilerde yayımlandı. Şiirde kendine has bir üslup oluşturan Sami Bayar, serbest ölçüyle yazdığı şiirleriyle okuyanlarına kendine yeterli ve kendini tamamlamış bir imajlar dünyası sunar. İlk şiir kitabı Dünya Efendileri’dir. 1990 yılında ise, ilk hikâye kitabı Dünyadan Çıkış Yolları yayımladı.

Ertesi yıl ikinci şiir kitabı Yeşil Alev (1991) ve ikinci hikâye kitabı Dünya’da Anılara Bakıyorum 1991 yılında yayımlandı. Çiçek Dünyalar adlı şiir kitabında; daha derinlikli ve oylumlu bakışlar, irdelemeler dikkati çeker. Dünya İnancı-Toplu Şiirler (2012) adlı kitabında; Yeşil Alev, Dünya Bana Aynısını Anlatacak, Çiçek Dünyalar, Varla Yok Arasında, Nicholas’ın Portresi kitaplarının yanı sıra yeni kitabı Vücut Her Zaman Savaşır ile Sami Baydar’ın otuz yılı bulan şiir serüveni gözler önüne serilir.

Paylaşın

Salih Mercanoğlu kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Ocak 1959 Ankara’da dünyaya gelen Salih Mercanoğlu, ilk ve ortaöğrenimini Kırıkkale’de yaptı. Kırşehir Eğitim Enstitüsündeki öğrenimini yarıda bıraktı. 1982 yılından sonra Akdeniz Kitabevi ve Yayınevinin sanat danışmanığını yaptı. Bir müddet İnsan degisinin yayın kurulu üyeliğinde bulundu.

Haber Merkezi / Şiirle yakından ilgilendi ve Yağmurun Elleri (1994) adlı kitabı ile 1995 yılında Ordu Sanat Evi (ORSEV) Vedat Güler Şiir Ödülü’nü aldı. Evli ve iki çocuk babasıdır.

Şair olarak bilinen Salih Mercanoğlu’nun “Sevgi ve Semah” adlı ilk şiiri Yarın dergisinde yayımlanmıştır. Şiir ve yazıları Yarın, Varlık, İnsan, Kırkmerdiven Portakal, Sanat Edebiyat 81 ve Yeni Biçem gibi dergilerde yer almıştır. Şiirlerini; Sevgi ile Semah (1991), Yağmurun Elleri (1994), Ara İstasyon (2004) ve Bahçeye Çıkmak (2006) adlı kitaplarda toplamıştır. Şiirleri ayrıca Adam şiir Yıllıkları’nda (1992-1996) da yer almıştır.

Can Çocuk Dizisi’nde yayımlanan Güzel Günler Kitabı (2007) “Çocuklar kendileri için bir gün seçecek olsalardı, Nato Günü, Meteoroloji Günü, Avrupa Günü, Birleşmiş Milletler Günü gibi günleri seçerler miydi?” sorusundan hareketle yazılmıştır. Güzel Günler Kitabı, belirli gün ve haftalar adı altında yayımlanmış kitaplara ve ders kitaplarına henüz girmemiş çocuk günlerinin kitabıdır. Yaşamı çocukların bakışı ve değerleriyle zenginleştirmeye davet eden, bu yönde düşündüren bir eserdir. Mercanoğlu’nun Asuman (1994) adlı bir hikâye kitabı da bulunmaktadır.

“Sardunya”

üç
derler ya
karşılığı varmış dünyada çocuk işte
üç saksı koydu zemin kata.

ikisi sardunya
aylar sonra çiçeklendi
üçüncüsü nergis
ne bir sap ne tomurcuk
sadece
üç beş yaprak kederlendi.

çocuk işte
sardunyalardan sakız alanını
kendine seçti
az çiçeklisini kardeşine
nergis mi?
o benmişim -öyle söyledi-

üç
derler ya
beni boşver!
çocuk belki, hayat kesindi.

“Kısa Mesafe”

zor
hayata dahil olmak taşrada
eve dahil oldum ben de

yok
ne odayım ne mutfak
sadece uzun bir antre

kim
o bile diyemem kapı çalsa
bana değil dışarıda bekleyen bahçe

belki
kollarımı kesmeden önce
yıllar önce, hani sokaktayken ateş
hani aşık paşa’da
parmakları sigortasız mustafa
horozlu cep aynasından
henüz çıkarmamışken yüzünü
hani kar yağarken kırlaşan şehre

yok
ne gencim ne ihtiyar
sadece kısa bir mesafe

Paylaşın

Salih Bolat kimdir? Hayatı, Eserleri

3 Temmuz 1956 yılında Adana’da dünyaya gelen Salih Bolat, ilk ve orta öğrenimini Adana’da tamamladı. Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Sosyal Politika Bölümü’nden mezun oldu. Hacetepe Üniversitesi Eğitim Bilimleri Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora yaptı. Halen Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinde öğretim üyeliği yapmaktadır.

Haber Merkezi / İlk şiir kitabı Yaşanan’ı 1983’te yayınladı. Bu kitapla 1984 Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü’nü kazandı. Şiirlerini, yazı ve çevirileri; Petek, Oluşum, Türkiye Yazıları, Süreç, Hürriyet Gösteri, Yeni Düşün, Adam Sanat, Adam Öykü,Varlık, E, Edebiyat ve Eleştiri, Kum , Günümüzde Kitaplar, Cumhuriyet, Demokrat, Siyah Beyaz gibi dergi ve gazetelerde yayımladı. Arkadaşlarıyla birlikte Koza Dergisini yayımladı. Yapıt ve Yarın dergilerinin yayın kurullarında bulundu. Radyo C ve Radyo Altı Nokta’da programlar yaptı.

Eserleri; Yaşanan, Bir Afişin Önünde, Sınır ve Sonsuz, Karşılaşma, Uzak ve Eski, Gece Tanıklığı, Deniz Feneri Behçet Aysan Kitabı (Eren Aysan ile birlikte), Öykü Yazma Teknikleri Yaratıcı Yazma Dersleri, Açılmış Kanat, Duygusal Düşünceler

Ödülleri; Akademi Kitabevi Şiir Başarı Ödülü (1984), Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü (1986), Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (1992)

“Gülün İlkesi”

Dağa çizilmiş resimdir
Bir çocuğun babası olmak
Yakından balınca anlaşılmaz
Uzaktan belli eder kendini.

Taşrada yalnız yaşamaktır
Bir çocuğun babası olmak
Atlarla çarşıya girince köylüler
Upuzun bir turna katarı
Sonbaharın altını çizer.

Radyoda uygun bir istasyon aramak
Aynanın önünde yılların tortusunu taramak
Hep aynı dalda açmaktan yorulmak
Başka nedir, bir çocugun babası olmak?

Gülün ilkesidir vaktinde solmak.

“Gravür”

bu dağlar o çok öldüğüm dağlar değil
eğri büğrü gülen bu çocuk
bu yamyassı rüzgar
kapının önünde uluyan bu gece
ufukta uyanan bu masmavi kadın cesedi deniz
bu yeni doğmuş tayın ıssız adımları
sığ sularda boğulan bu balık
o değil

bu umutsuzluğun gravürü
umutsuzluk: tabutuma çakılacak son çivi

Paylaşın

Salih Aydemir kimdir? Hayatı, Eserleri

10 Ocak 1967 yılında Amasya’da dünyaya gelen Salih Aydemir, Perihan Hanım ve öğretmen Sefer Aydemir’in oğlu olan şair; İlk, orta ve liseyi Ulukışla’da okudu. Dokuz Eylül Üniversitesi Muğla İşletme Fakültesinden mezun oldu.

Haber Merkezi / 1997’den itibaren İstanbul’da öğretmenlik yaptı. 2002’de Öteki-siz Yayınlarını kurdu, Öteki-siz dergisi ve yayınlarını yönetti. Edebiyatçılar Derneği üyesidir, evlidir ve hâlen İstanbul’da yaşamaktadır.

İlk olarak 1991 yılında Demokrat Dergisi’nde bir röportajı yayımlandı. Daha sonra şiir ve denemeleri; Öteki-siz, Üç Nokta, Kuzey Yıldızı, Islık, Kül, Ağır Ol Bay Düzyazı, Sanatta Yaratım dergilerinde yer aldı. İlk hikâyesi “Gündelik Hayatın Gözleri Şaşıdır” Mozaik Şiir-Sanatı İnadı dergisinde 1997 yılında yayımlandı. Fayton, Sevi, Mum, İskenderiye, Kütüphanesi, Budala dergilerinde yer aldı.

Şiirlerini yedi ayrı kitapta toplayan Aydemir’in şiirlerinde ilk dikkat çeken bütünlük arayışı olmuştur. Meriç Hanım’daki şiirleri; şiir-yaşam, şiir-geçmiş, şiir-şimdi bağlamlarında okunabilecek bir nitelikte okur karşısına çıkar.

“Saklı Şiir”

aklın en orta yerinde büyüdüm
yol kesen her dil içinde
huy ve gurur taşıdı beden
suya bakan göz çekti gözünü
el çekti virgül noktasından

kaçtım suların ses ve yüzünden
oruç tuttum sözcüklere ve yas
günah üstüne günah yattım
sustum meşhur uykulara
saklı rakılara sahte müziklere
suça ve yasa ve geceye kaldım

hala büyüyor bir harfin hecede susması
bari sözcükler üşümeseydi şairlerin dizelerinde
oysa dili susan kadınlar
şehir üstüne şehir düşürselerdi pazarları

aklı başında kalan şair nokta olur hayata
soylu dikenlerin intiharından habersiz
uzun ve geçmiş bir dile akar gözyaşı
akşamın gözü kalır camlarda

ıslak kentler içinde toz bir masa
korku sabahların ustası olur büyür kir
aklın en uzak yerine kasılır rüzgâr

gül olur da buz kesmez mi dil

“Çocuksun Çünkü”

murat önder’e

içimde yaşıyorsun, sen beni öldüremezsin
mumlar üç kez yandı
üç kez söndü sabaha kadar dilimde
sen akıyordun içime doğru; saatler durdu
bir intihar olasılığı içinde tekrarlanıyor hayat
bir çift gözyaşı akıyor gecenin damarlarından
sus, ağlatma sabahları bu aşk için
mumlar çocuklar için yanar sonra kendine

gözlerini üzen yollarda bıraktım devrim tarihimi
önce öpüştük kokladık saçlarımızı
sonra bir daha koştuk ayrılıklarımıza
toz kıvılcım içinde demir yığını bir kalp bıraktın
ağlama, üzüldüğün gibi değil aslında aşk
aslında öyle, bu uzaklık hiçbir kayıta geçmedi
ateşi yak son sigarımız bu, son başlangıcımızdı bizim

yokluk kazanılmış bir zaferin hatırası
tenindeki kırgınlık doğduğumuz yer
yanıldık işte bu sevişmede, yanıldım ilk gecemde
sana hayatı anlatamam çocuk, anlatamam yangınları
anlatamam ayrılışları, sana sessiz gelişlerimi
sustukça eksilen korkularımı hiç ama hiç anlatamam

aşk yenilir her yalnızlıkta; öfkenin kazandığı yerde biz aşktık
takvimi aç ve yırt beş mayıs günceni
sen sıfırdan başladın içimdeki sıfıra
asyalı bir sabırla işgal ettin arzuyu; beyazdın
yüzüne vuran ışık kadar sarıydın pazarları
kanlı pazarlar için yağıyordu kar
git ya da kal ama ölme; bu aynada iki ayrı boşluğuz

sen işlenmiş bir günahın provasında çocuktun
çünkü sesimi duyurmadım dudaklarındaki iklime
her soğukta içime sarhoş bir yağmur yağıyordu
aklımdaydın

kimi zaman iğfal ediyorum gözlerimdeki korkuyu
acının aynalarda kırıldığını unutuyorum çocuktun çünkü

Paylaşın