Ramazan Parladar Kimdir? Hayatı, Eserleri

1973 yılında Kayseri’de dünyaya gelen Ramazan Parladar, Taksim Ticaret Meslek Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı. Ramazan Parladar’ın 2011 yılında Yeniyazı Yayınları’ndan çıkardığı Geleceğe Dair Anektodlar isimli tek bir kitabı vardır.

Haber Merkezi / Bu kitabındaki şiirlerinde şair hem geleneksel hem de modern edebiyattan yararlanarak bir senteze ulaşmaya çalışır. Şiir yazma serüvenini “kendini tanımak” olarak da değerlendiren şair için geleceğe bir not bırakmak da önemlidir. Şair, özellikle Cahit Zarifoğlu ve İlhan Berk gibi Türk Edebiyatı’nın önemli şairlerine yaptığı göndermelerle de kendi şiir anlayışının kaynaklarını göstermek ister.

Şairin şiirlerinin temalarından en dikkat çekeni de yalnızlıktır. Parladar’ın şiir kitabının dışında önemli edebiyat dergilerinde şiirleri ve yazıları yayımlanır. 2009 yılında çıkmaya başlayan yeniyazı adlı derginin yayın kadrosunda yer alan önemli isimlerinden biridir. Dergiye söyleşileri, yazıları ve şiirleri ile katkı sağlar. Bunun haricinde Varlık, Hece, Roman Kahramanları, Amanos, Edebist, Ada gibi dergilerde yazıları çıkar. Kişisel blogunda ise şiire ve sanata dair görüşlerini paylaşır.

“Homunculus”

girdabı alınız
şöyle kıvrımlarından çemberin içine
kanı bağladınız, tamam
dağı aydınlattınız, müthiş
kafamdaki şu boğayı ağlatınız lütfen

sahte bir elipsle, olur
şu dönen dünyayı, şu kamaşan güneşi
boğazlayınız bana hadi

dönüp duran bir de kadın kırmızısı
alı yeşili
alıp irkilten ne gövde imparatorluklarını
çoğalan bir girdap
akrebin örümcek kardeşi
leşiyle kokular salan odalarıma

dönüp duran şu anıyı tutunuz
tutunuz inceltiniz şöyle
acılarımın yanına
insan yapma sanatına durmadan
giderek gelerek
tıkır tıkır işleyen şu kadını
şu homurtulu simyacıyı öldürünüz

Vahdet-i Vücud

açmışlar kollarını gürültüyü bekliyorlar
duvağını açmış gelin gördüğü ilk erkeği
dudağından
sonra bütün erkekleri her yerinden öpüyor
karanlık bekliyor
sırası gelince girecek içeriye
ve boy sırasına göre
her şeyi değiştirecek
her şeyi yıldızları ölümü
şeytanı
her şeyi kokuyu ölümü
allahı
açmışlar kollarını gürültüyü bekliyorlar

karanlık gelecek
ben miyim bu durmadan düşünen maymun
dokunurum ama bu suyu değiştirmeden
durmaz mı kalbimin düşünmesi

Paylaşın

Rahmi Emeç Kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Kasım 1959 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Rahmi Emeç, Eskişehir Ticaret Lisesi’nde okudu. Geçimini gazetecilikle sağlayan Emeç, Hürriyet Haber Ajansı, Milliyet Haber Ajansı, Evrensel gibi ulusal gazetelerin Eskişehir temsilciliklerini yaptı.

Haber Merkezi / Eskişehir’de İstikbal, Sakarya, Eskişehir-2000, İki Eylül ve Sonhaber gibi yerel gazetelerde çalıştı, genel yayın koordinatörlüğünü üstlendi. Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD) Eskişehir Şubesi’nin kuruluşunda yer aldı, 2002-2006 yılları arasında şube başkanlığı görevini yürüttü. Eskişehir Tepebaşı Belediyesi Halkla İlişkiler departmanında görev aldı. Rahmi Emeç evli, Gökçe ve Umut adında iki çocuğu vardır.

Rahmi Emeç, edebiyata öykü ile başladı. İlk öyküsü “Yitirilenler”, Eskişehir’de yayımlanan “Anadolu’da Sanat Dergisi”nde yer aldı. Emeç,1970’li yılların sonunda şiire yöneldi ve 1984 yılında Yeni Türkü Yayınevi’nin düzenlediği “Şiir Gençliktir” seçkisinde on yedi şiiriyle yer aldı ve “övgüye değer” bulundu.

Şiirleri ve öyküleri Edebiyat 81, Varlık, Yarın, Dönemeç, Çağdaş Türk Dili, Kıyı, Damar, Evrensel Kültür, Güzel Yazılar, Şiir Ülkesi, Kurşun Kalem, Yazılıkaya ve Yasakmeyve gibi pek çok dergide yayımlandı. Şiirlerinden bazıları İngilizce, Almanca ve Fransızcaya çevrildi.

Eskişehir’de Haydar Ergülen, Erol Büyükmeriç ve Olcay Özmen’le birlikte “Yazılıkaya Şiir Yaprağı”nı 2006 yılında yayımlamaya başlayan Emeç, “Yazılıkaya Şiir Yaprağı”nı yedi yıl boyunca yayımladı. Emeç, Eskişehir Tepebaşı Belediyesi bünyesinde ilk kez 2011 yılında “Uluslararası Şiir Buluşmaları”nı düzenlemeye başladı. Rahmi Emeç hâlen “Uluslararası Şiir Buluşmaları”nın yürütme kurulunda yer almaktadır. Emeç, Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN üyesidir.

Rahmi Emeç şiirlerinde insana ve topluma dair çeşitli olayları, gündelik telaşları ve özellikle geçim kaygısını konu edinir. “Küçük insanlar” onun şiirinde ve öykülerinde hep başroldedir. Lirizmle sıkı sıkıya bağlı olan şiirlerinde şair, okuyucusuna bireyselden toplumsala geniş bir konu yelpazesi sunar. Şiirlerinde ve öykülerinde özellikle toplumsal olaylara duyarsız kalamaz. Şiirlerinde ve öykülerinde gündelik kelimelere, ağız özelliklerine yer verir, söz sanatlarından yararlanır. Emeç, şiirlerinde serbest nazmı kullanmış, daha sonra ise mensur şiirler de kaleme almıştır. Rahmi Emeç’in öykülerinde de şiirsel bir dil hâkimdir. Daha çok kısa öyküler yazan Emeç, 2016 yılında yayımladığı “Uzak İnsanın İçindedir” adlı kitabında yer alan metinleri “şiirsel düzyazı metinler” olarak adlandırmaktadır.

Ödüllerinden bazıları; Petrol İş Sendikası Şiir 2.lik Ödülü (1990), Petrol İş Sendikası Şiir Jüri Özel Ödülü (1992), Ali Rıza Ertan Şiir Başarı Ödülü (1994), Sabri Altınel Şiir 2. lik Ödülü (1994), Eskişehir Halkevleri Kültür Sanat Ödülü (2012). (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ferhan Şensoy Hayatını Kaybetti

Bir süredir İstanbul Tıp Fakültesi’nde tedavi gören 70 yaşındaki usta sanatçı Ferhan Şensoy’un ciddi kalp damar hastalıkları ve solunum yetersizliği nedeniyle hayatını kaybettiği açıklandı.

Haber Merkezi / Kurucusu olduğu Ortaoyuncular Tiyatrosu’nun resmi sosyal medya hesaplarında yapılan açıklamada, Şensoy’un dün gece saatlerinde yaşamını yitirdiği duyuruldu.

Açıklamada “Tiyatromuzun kurucusu, ustamız Ferhan Şensoy’u, dün gece, bir süredir tedavi gördüğü hastanede, yapılan tüm müdahalelere rağmen kaybetmiş olmanın derin üzüntüsü içerisindeyiz. Tüm sevenlerinin başı sağolsun” dendi.

‘Çok üzgünüz’

Şensoy’un vefatının ardından eski eşi Derya Baykal, “Ustamı, kızlarımın babasını kaybettik. Çok üzgünüz” mesajını yayımladı. Kızı Müjgan Ferhan Şensoy ise kişisel Twitter hesabında yaptığı paylaşımda “Babam uçtu göklere” ifadesini kullandı.

İstanbul Tıp Fakültesi’nden açıklama

İstanbul Tıp Fakültesi’nden yapılan açıklamayla birlikte Şensoy’un ölüm nedeni belli oldu. Açıklamada şunlar kaydedildi:

“Uzun süredir kalp – damar hastalıkları ve metabolik hastalıklarla ilgili farklı hastanelerde tedavi gören; ülkemizde yetişen en önemli tiyatroculardan olan, meddahlık geleneğinin simgesi kavuğu 30 yıla yakın süre taşıma onuruna sahip Ferhan Şensoy dün gece sabaha karşı İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ciddi kalp damar hastalıkları ve solunum yetersizliği nedeniyle vefat etmiştir. Tüm sanatseverlere ve ailesine baş sağlığı ve sabır dileriz.”

Ferhan Şensoy kimdir?

1951’de Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğan Ferhan Şensoy’un annesi Müjgan Şensoy ilkokul öğretmeni, babası Yusuf Cemil Şensoy ise tüccar ve o dönem Çarşamba Belediye Başkanı’ydı.

İlk öykü ve şiirleri Yeni Ufuklar ve Soyut dergilerinde 1969 yılında yayımlanan Şensoy’un, yazdığı skeçler de Devekuşu Kabare’de 1970 yılında oynanmaya başladı. Galatasaray Lisesi’nde de bir süre okuyan Şensoy, 1970 yılında Çarşamba Lisesi’nden mezun oldu.

1971 yılında Grup Oyuncuları çatısında ilk profesyonel oyunculuk deneyimini yaşayan Şensoy, 1972-1975 yılları arasında Fransa ve Kanada’da tiyatro eğitimine ve çalışmalarına Jerome Savary, Andre-Louis Perinetti gibi isimlerle devam ederken Montreal’de Ce Fou De Gogol adlı oyunuyla 1975’te En İyi Yabancı Yazar ödülünü aldı. Yine Montreal’de Theatre De Quatre – Sous’da da, yönetmenliğini yaptığı, Harem Qui Rit isimli müzikalde oynadı. Aynı yıl Türkiye’ye döndü.

Paylaşın

Seyhan Kurt kimdir? Hayatı, Eserleri

16 Aralık 1971 yılında Fransa Grenoble’da dünyaya gelen Seyhan Kurt, Lyon’da Ecole de Jean Jaures’te okudu. 1985’te geldiği Türkiye’de Fransız dili ve edebiyatı ile sosyoloji öğrenimi gördü.

Haber Merkezi / Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümünü “Jean Baudrillard’da Tüketim Kültürü ve Simülasyon Kuramı” tezi ile bitirdi. Çalışmalarını Konya, Mersin ve Antalya’da turizm rehberliği yaparak sürdürdü.

Şiirleri 1997’den itibaren Varlık, Jurnal, Yom Sanat, Çalı, Tohum, Le Poète Travaille ve Türk Dili gibi dergilerde yayımlandı. Karacaoğlan Şiir Festivalinde birincilik ödülü aldı.

Eserleri; Kapa Gözlerini (1993), Destinos (1995), Hüznün Sözyitimleri (1998), El İlanı (2001), Beyaz ve Gölge (2003), Bizden Geçen Sular (2004), Seyyah (2012).

“Adres”

Varolmanın adıyla geçtiğim satırlardan
bilenmiş bıçağıyla döndüm unutuşun
kuşandığım adresler kalplerin örmediği birer kumaş
kalbim bende mucize oldu olalı
varolmanın adıyla
koynum
siyah bir çelenk

ten uyuşmazlığıdır
aşka dair yaratılan her imkan
kalp kalbe düşünce
kinlerden arınan zaman
dedim: bu an bu eşya bu esrar
hangi mısrayla geri verecek bana
unutuşun adresini
yürek denen uçsuz ülkeye inat

“Dua”

U.için

Dilimden kerpetenle sökülen dua
bende sır sana ihtar

Kendisiyle buluşmayı kısa kestiğinden insan
döner dönülmeyecek o en başkasına
bütün odalar bomboş
kapılar sağır acılar tekil
ayrılık iki ucu keskin yadigar
ancak ölümle uyutulur

Hayat seni tasarlanmış bir arıza yapar
sana önceden yürünmüş yollar düştüyse eğer
kaç köprüden geçtiğini bilmeden
aşk susturur
konuşturmaz
sabahın tamirhanesinden geçmez
geceden ödünç aldığın kusursuz serzenişler

Dilinden usulca dökülen dua
bana sır senden ihbar

Yüreğinin atlasında çırpınan kedi
sokaktan kadim yalnızlığının cımbızıyla
topladığın insanlar
kaç dalda yarıştı ömrün diyecekken
seni oyuncağı yapan bu şiir, zaman
kalbine koşan aklının maktulünden başka
ertelenmiş bir intihar mı kalır geriye
vaadedilmiş toprakları mı aynalarının
defnedilen bunca hayal arasında
dirilen tek sultadır: şimdiki zamanın hikâyesi
dilimden düşmez dua.

 

Paylaşın

Seyhan Erözçelik kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Mart 1962 yılında Bartın’da dünyaya gelen Seyhan Erözçelik, 24 Ağustos 2011 İstanbul’da hayatını kaybetti. Tam adı Mustafa Seyhan Erözçelik’tir. İlk öğrenimini Bartın Comhuriyet İlkokulunda tamamladı. İstanbul’daki Kadıköy Maarif Kolejini 1982’de bitirdi. Buradan mezun olduktan sonra girdiği Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Psikoloji Bölümü (1986) ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap ve Fars Dilleri ve Edebiyatları Filolosindeki öğrenimini yarıda bıraktı.

Haber Merkezi / 1986’da arkadaşlarıyla Şiir Atı Yayıncılık’ı kurdu ve Şiir Atı dergisinin yönetimine katıldı (Yalçın 2010: 408). 80’li yılarda şiire yakından ilgi uymaya başladı. Çeşitli reklam ajanslarında metin yazarı olarak çalıştı. 1996’da yaratıcı yönetmenlik yapmaya başladı. Türkiye Yazarlar Sendikası, Reklam Yaratıcıları Derneği, Kadıköy Maarif Koleji ve Anadolu Lisesi Mezunlar Derneği ve Uluslararası PEN Yazarlar Derneği üyesi olan sanatçı; yurt içinde ve yurt dışında şiirle ilgili çeşitli toplantılara, seminerlere katıldı. Princeton, Yale, Duke, Stevens Institute ve Buffalo State Üniversitelerinde Türk şiiri üzerine yapılan sempozyumlara davet edildi. Hayal Kumpanyası (1990) adlı şiir kitabı ile 1990 Yunus Nadi Şiir Mansiyon Ödülü (Özel sebeplerle ödülü kabul etmedi.), Toplu Şiirler (1980-2003) ile 2004 Behçet Necatigil Ödülü ve 2005 Dionysos Şiir Ödülü gibi ödüllerin sahibi oldu. Evli ve bir çocuk babası olan Erözçelik, 24 Ağustos 2011 tarihinde beyin kanaması sebebiyle İstanbul’da hayata veda etti. Vefat eden şairin cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.

1980’li yıllarda şiire daha fazla ilgi duyan sanatçının Düşünbul başlıklı ilk şiiri 1982’de Yazko Edebiyat’ta yayımlanmış ve edebiyat dünyasında adını duyurmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra kaleminden çıkan şiir ve düz yazılarını; Varlık, Sombahar, Şiir Atı, Gösteri, Argos, Defter, Gergedan, Adam Sanat, kitap-lık, heves ve Mahfil gibi süreli yayınlarda belli aralıklarla yayımlamayı sürdürmüştür. İkinci Yeni şiirinin kimi imgesel özelliklerinden ara sıra ilk şiirlerinde faydalansa da şiirde kendini nesnelleştirmesiyle kuşağındaki şairlerden ayrılmıştır. Dönemin imge temelli şiir yazan şairleri arasında dili farklı kullanışıyla dikkat çeker. Ece Ayhan şiirinden yola çıkarak kendine özgü bir dil geliştirme çabasına girer. Onun imgeciliği yer yer dilin sunduğu imkânlara yaslanan bir imgeciliktir. Mehmet H. Doğan da onun az yazan ortalarda görünmeyen birisi olduğunun altını çizmektedir. Erözçelik’te şiirsel öz, genellikle şair özneyle eş değildir. Sanatçının bu anlayışla kaleme aldığı şiirlerden oluşan Yeis ile Tabanca adını verdiği ilk şiir kitabı 1986 yılında yayımlanmıştır.

Erözçelik’e göre şiir bir anlamda “nesneleştirme işi”dir. Şiirlerinde; alışılmış sözdizimini paramparça etmesi, terennümden uzak durması ve dizelerde üçüncü tekil şahsa geçiş yapmasıyla kendini bireyselleştirmiş bir isim olarak ön plana çıkmış ve bu sayede 1980 kuşağı içerisinde adından söz ettirebilmiştir. Kelimeyi sadece anlamıyla değil, ses özellikleriyle de ele alması, kelimeleri büküp kırarak onlara birden fazla anlam yüklemesi, şiirlerindeki kırık dize yapıları, teatral dil kullanımı, yazım konusundaki çeşitlilik (italik, bold, standart yazımlar), Erözçelik’in şiirlerini biçim yönünden renkli bir hâle getirmiştir. İnsan-nesne ilişkisi, kötülük ve eşyanın tükenişi gibi temalar onun şiirlerinde ön plana çıkar. Geçmiş, anımsama, bellek kavramlarının şairin bütün bir şiir atlasına tesir eden kavramlardır. İlk şiir kitabı Yeis ile Tabanca (1986)’dan son kitabı Pentimento (2011)’ya kadar bahsedilen kavram ve tamalar onun şiirlerinde varlığını sürdürmüş ve Erözçelik şiir kitaplarını ilkinden sonuna belli kavramlar ve sorunsallar etrafında şekillendirdiğini belirtmiştir. Şiirleri Kitaplar Toplu Şiirler (1980-2003) adıyla yayımlanır ve Lale Müldür bunun üzerine kaleme aldığı yazısında şiirlerinin başlangıçta “çocukluk hastalıklarından çıktığını” sonraları olgunluğa ulaştığını, olgunluk şiirlerinin yer aldığı Yeis ile Tabanca’nın Erözçelik’in en iyi şiir kitabı olduğunu söyler.

Erözçelik şiirlerinde dile karşı hassasiyet gözterir. Onun şiir dili başlı başına ele alınması gereken bir meseledir. Çünkü Erözçelik eski Türk şiiri ve Türk lehçelerini merak eder dilin köklerine kadar inerek araştırır. Deneysel şiir olarak nitelendirebileceğimiz bazı şiirlerinde Bartın ağzına ve diğer Türk lehçelerinden sözcüklere yer vermiştir. Ergülen onun dile karşı özenli ve meraklı tavrını “Çıkışından itibaren ‘özgün’dü, şiirin bir ‘dilişi’ ve ‘diliçi’ sorun olduğunu erken kavrayan nadir şairlerdendi. Dille oynardı, bu kelimelerle oynamak gibi bir reklamcı işinden çok, mesleğini ‘dil’ haline getirmiş bir insanın işiydi. Ona artık şair mi denir sansar mı denir Seyhan mı denir, hiç önemi yok. O eski ve yeni Türkçelerin dili olmuş bir büyük şairdi. Küçük kardeşimdi”. şeklinde dile getirmektedir. Çoğu şair gibi Erözçelik’te bir yandan kendine özgü çizgisinde şiir yazarken diğer yandan poetik düşüncelerini ortya koymaktan geri kalmaz. Koçak da onun poetik duruşunu “Varlıktan yokluğa oradan tekrar varoluşa giden bir yol izler. Modernizmden kalkmış Kara şiire hareket etmiştir. Bu zaptetme girişiminde dışarıda tuttuklarıyla birlikte serüven renkli bir matematik dersine bürünür.” cümleleriyle ifade etmiştir. Şiirin yanı sıra çeviriyle de ilgilenen Erözçelik bu sayede hem dünya şiirinden beslenmiş hem de dünyasına yakın hissettiği şairler Kavafis ve Mandelştam’dan çeviriler yapmıştır. Yirminci yüzyılın en önemli Rus şairlerinden Osip Mandelştam’ın Vedalaşmaların İlmini Yaptım Ben (1992 adlı eserini dilimize kazandırdırmıştır. Asaf Hâlet Çelebi’nin şiirleri üzerine de bir şerh denemesi hazırlayan Erözçelik’in Gül ve Telve (1997) kitabı, Rosestrikes and Coffee Grinds adıyla 2010’da Talisman House tarafından yayımlanmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Sevil Avşar kimdir? Hayatı, Eserleri

7 Eylül 1957’de Mersin’de dünyaya gelen Sevil Avşar, aslen Karadeniz kökenlidir. İlk, orta, lise öğrenimini Mersin’de tamamlayan Sevil Avşar, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / T. İş Bankası’ndan emekli olan Sevil Avşar, İstanbul’da yaşıyor ve bir kız çocuğu annesidir. Sevil Avşar’ın şiir, öykü ve denemeleri; Varlık, Yaba, Şiir Ülkesi, Şair Çıkmazı, Karşı, Çağdaş Türk Dili, İnsancıl, Pencere, Ütopiya, Ardıçkuşu, Söylem, Şizofrengi, Tay dergilerinde yayımlandı.

Eserleri; Yaşama Dokunmak İçin, Amatör Tamircisi Kalbinin

“Nasılsa”

Harika metod defterlerine çizdiğim
Umutta saklıydı yarın
Gözü pek gezginin matarasındaki
Son damla suda
Küçük harflerle yazdım adımı her
Savrulmada yenik ve yorgun
Sıra sıra düşen barikatların gerisinde
İflâh olmayan çocuğum hâlâ
Anne beni üşüme
Çerçevesinde anlamı solan inceliğimi
Ben yine gezdiririm iyimserliğimi
Çarşılarda nasılsa
Kolayına kaçmadan gurbetin ama
Kurtarılmış bölgeler aramadan aşka

“Masaldaki Yerim Ne”

“Sokak sıçrar eteğine, uzak dur” derdi babam
Durdum
Ev yapıştı etime
Soğuktu, karanlıktı, inadına tüterdi soba
Anadan doğma koşardım sözcüklere
Giyinir kuşanırdım deniz kokan harfleri
Bilmek isterdim ben kimim, masaldaki yerim ne

Hiçlik uğultuları bırakarak ardında
Hurdaya çıktı platonik aşklarım
Horlardım teni
Ben; karasevdalı ‘Sefil’
Her aşkta ezberimi bozuyordum biraz da

İçim sıkılıyordu ütülü rüyalarınızdan
Kalabalık; o bin başlı ejderha
Çocukluğuma dikmişti gözlerini
Çocukluğumu bırakamazdım
Tuttum elinden sımsıkı
Kabahat işler gibi yazdım şiirlerimi

Kazıdım yılların isini sesimin üzerinden
Çıkaramadım anne
Bundandır gülerken ağzım yara izi
Bu yüzden kambur duruyor her sevinç bende

“Düşe Kalka”

Durmadan eksilen gölgeni bağışla
Kıblesi karanlıklar yüceltsin bırak ölümü
Sıcak bir gülüştü o solgun fotoğraftan
Hiçbir yere çağıran akşamla gitti

Mutfaklarda sayıklama sokağı
Ateşböceklerini hatırla biraz
Sığdıramazdın odalara kendini

Sayfalar arasında düşe kalka büyüdün
Yollarda kalmış heveslerin ne kadar da yabancı
Aydınlanır genişlerdi cıvıltılarıyla zaman
Sen yine serçelere ağla diz boyu karda
Dağınık sarışınlığı yakındır dolunayın
Sen yine yalnızlığa başla

Paylaşın

Sevecen Tunç kimdir? Hayatı, Eserleri

1984’te Samsun’da dünyaya gelen Sevecen Tunç, Sinop Anadolu Lisesi mezunudur. Lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi’nde yapan Sevecen Tunç, Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nde yüksek lisans eğitimi aldı; halen doktora çalışmasına devam ediyor.

Haber Merkezi / Babadan miras, şiir ve futbol tutkunu olan Sevecen Tunç’un İlk şiirleri 1995 yılında Varoş dergisinin 7-8. sayılarında yayımlandı. Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Kül, Roman Kahramanları, Socrates, Toplum ve Bilim, Trabzonspor vb. gibi dergi, fanzin, gazete ve eklerinde yayımlandı.

Eserleri;

Deneme, İnceleme, Eleştiri Kitapları; Trabzon’da Futbolun Toplumsal Tarihi – Mektepliler, Münevverler, Meraklılar

Söyleşi Kitapları; İşim Gücüm Yaşamak – Mustafa Alabora Kitabı

Ödülleri; Rıfat Ilgaz Şiir Ödülü’nü aldı. Kocaeli Üniversitesi Şiir Yarışması birincisi.

“Sendrom”

hey çocuk! deli dolu serüvenci
elveda, diyemiyorum
yaş on yedi!

ten ve temas. çıplak bedenim
yalan söyleyin, ey aynalar
çocuksun hâlâ, deyin!

toplayalım evcilikleri
bir serenat son defa
gülüver, gülü ver, sonra al
misketlerimi…

bisikletim on sekiz vites
güzeldir korna sesi
gezemiyorum eskisi gibi,
kitaplardaki…

hey çocuk! çıkar cebinden mumları
elveda, de okusan da Gulliver’i
yaş on yedi!

Paylaşın

Seval Esaslı kimdir? Hayatı, Eserleri

8 Ağustos 1958 yılında Trabzon’da dünyaya gelen Seval Esaslı, 11 yaşında çocuk felci geçirdi ve yürüyemedi. Fiziki nedenlerle örgün eğitim alamayan Seval Esaslı 1967 yılından sonra İstanbul’da ikamet etmeye başladı.

Haber Merkezi / Şiir ve yazı yazmaya sekiz yaşında başlayan Seval Esaslı’nın ilk şiirleri 1969’dan sonra Doğan Kardeş, İstanbul Radyosu Çocuk Saati, Kıyı, Zeytin Ülkesinde, Sanat, Amatör Sanat, Yarın, Gökyüzü gibi birçok dergide yayımlandı.

Seval Esaslı, şiirlerinde lirik bir üslup kullandı. Sevgi, yalnızlık ve aşk gibi temalarda yazdı.1984’te Sekizinci Renk adlı dosyasıyla Rıfat Ilgaz Cide Edebiyat ödülüne; 1990’da Su Gölgeleri adlı eseriyle Yunus Nadi ödülüne layık görüldü.

Eserleri; Sekizinci Renk (1984), Yarına Kaç Var (1985), Su Gölgeleri (1990), Kışkırtıcı Çekirdek (1997)

Aşk Akışı

Aşklar vardır, adak ağacına çatılmış beşik
Aşklar vardır, iki ıslak çakıl taşı deniz süzdürür
Aşklar vardır, uzak sanılan bir ülkede çiçekler korkudan ölür
İncinerek geçer beyaz bir perdeden rüzgâr

Aşklar vardır, soru burçları bayraksız, göz akları dalgın duvarlar
Aşklar vardır, mavi gözlü bir şiir mezarı başındaki çınarı düşünür
Aşklar vardır, uyku tutmamış bir masal bir çocuğu kaçarken vurur
İki mumya oturur orta sıralarda sinemaların

Aşklar vardır, sütsüz memeler gibi ağu akıtır kendi içine
Aşklar vardır, ot bürümüş bahçelerde sokulgan öpüşler çürür
Aşklar vardır, güneş batar ve yüzler usul usul çözülür
İner dağlardan bir su, bir su çıkar dağlara

Sonra bir dalgıç bulur en bulunmazı
Sonra bir avcı vurur en vurulmazı
Bir inci utanır yalnızlığından
Bir ceylan öder aldanışını
Olup durur bütün bunlar çünkü aşk
Akıp durur
Akıp durur çünkü bir gül benzemez hiçbir güle

Paylaşın

Serkan Türk kimdir? Hayatı, Eserleri

1977 yılında Trabzon’da dünyaya gelen Serkan Türk, yükseköğrenimini işletme dalında tamamladı. 1993 yılından itibaren çeşitli radyo kanallarında yöneticilik ve yayıncılık yapan Serkan Türk’ün şiir ve öyküleri Almanca, Azerice, Bulgarca, Felemenkçe ve İngilizceye çevrilip yayımlandı.

Haber Merkezi / Değişik edebiyat dergilerinde deneme ve öyküleri yayımlan Serkan Türk, arkadaşları Arzu Alkan ve Ercan Yılmaz ile birlikte Trabzon’da Ada dergisini çıkaranlar arasında yer aldı. Berlin merkezli Freitext adlı dergi ile iki yıl boyunca ortak çalışmalar yaptı. Uzak Yaz , Rüzgârlı Camlar, Tanrı’nın Yalnız Kırları, Bak Önümüzde Yeni Bir Mevsim ve Uyurgezer Bir Gölge, Serkan Türk”ün okura ulaşan öykü kitapları oldu. Yazarın, Her şeyin Güzel Olma Nedenleri, İçimiz Çölse Biri Geçmiştir ve Uzun Ruhlu Bir Cüce adlı üç de şiir kitabı bulunmaktadır.

Ausgang adlı bir romanı da bulunan yazarın doğduğu ve yaşadığı şehri anlattığı Güneşli Bayır’ın yanı sıra, Türk sinemasının 100. yılına denk gelen Yüzyıllık Perde adını verdiği 53 yazarın kişisel hikâyeleriyle bir filmi anlattığı proje kitabını hazırlamıştır. Radyo programcılığı, iletişim ve yaratıcı yazarlık dersleri veriyor. sadece Şiir dergisinin editörlüğünü yapıyor. Edebiyatburada adlı internet sitesini yönetiyor ve YouTube üzerinden edebiyat odaklı programlar hazırlayıp sunuyor.

“Çöl ve Kir”

bıraktığım, sustuğum, sırt döndüğüm
ne varsa benimle geliyor

içeriye açılan kapılar vardır
orada dururum birinin önünde
bakarım dönecek anahtarlara
kilitlere,
açılacak olana

tuhaf bir belirsizlik çöker akşamla
bir salyangoz yürür yeniden
aynı serin yaprakların arasında

hem ağrısısın içimin
hem istediği şenlik,

döndüm dersin
yakasını düzeltirken gömleğimin
kiriyle karşılaşmış kalbim sevinir
söz edersin tozundan kumundan ayaklarından

içimiz çölse biri geçmiştir

“Geçen Kış”

babamı bahçeye gömdük geçen kış
en güzel yerlere bakıyor şimdi dedim
tepeleri göstererek arkadaşlarına

öyle birden bire uçtu
kuşlarımdı, yolunmuştu göğüm
alçaktı, tavandı ve yalnızlıktı sonra
gökkuşağı yağmurundu
açılmış bir zarftı sözün saflığı: ölüm

iki kirazda güzelleştirebilirdi
yetinmekti kurtaran bizi yalnızlıktan
çok ağlama diyordum kendime
sen de çok ağlama boşalttığın odalarda

o gün içimi nereye bıraktım
yıkasınlar götürsünler bütün gölgelikleri
her yerde aynı zamansızlık
dökülür perdeler akşamlara

babamı bahçeye gömdük geçen kış
en güzel yerlere bakıyor şimdi dedim
ağlayan soran arkadaşlarına

“Son Yürüyüş”

ben kendimle nereye taşınsam
orası gecenin köründe sana gelir
geçmiyordum, geçemiyordum senden,
kararlı bir gül gibi batmıştım dikenlerine
sanki kocaman kulağıydım evrenin

her ayrılıkta bütün sesler bende birikti

çok alıştım ulumasına içimdeki köpeklerin
hepsinin bağı çözüldü yalnızlıktan
kimi karıştı ilerideki çalılığına bahçenin
kimi ayın peşinden gitti sızlanarak benim yerime
orada başladı çöl ve uğultusu rüzgârın
gülün sesine bülbülün kokusuna karışarak
ateş böcekleri söndürürdü karınlarındaki fenerleri
her gece acılarımı ehilleştirdim tenimde

yüzüne baktım yıldızlarını dinledim
göğsünün alçalıp yükselmesi bir deniz
ikimiz aynı okula gitmişiz çocukken
o yüzden benziyoruz birbirimize
yolunu uzatıyoruz evlerin

allah biliyor gönlümüz bazen şen
bulduğumuza şükrediyorum birbirimizi
ama bazen dünyam küçük dar oda
zehir zıkkım kara bulutlar yağıyor üzerime

sen beton evlerin arasında yittin
kentin batısına doğru son yürüyüşümüz oldu bu
ben kendimle nereye taşınsam
orası gecenin köründe senden gelir

Paylaşın

Serkan Özer kimdir? Hayatı, Eserleri

1981 yılında Malatya’nın Hekimhan İlçesi’nde dünyaya gelen Serkan Özer, ilk ve orta öğrenimimi Hatay’ın Samandağ İlçesi’nde tamamladı. Lisan eğitimini Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’nde Sınıf Öğretmenliği okuyarak tamamladı.

Haber Merkezi / Yüksek Lisansını Eğitim Yönetimi ve Denetimi Alanında yapan Serkan Özer, bir süre sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra İstanbul Başakşehir’de bir devlet okulunda halen yöneticilik görevi yapmaktadır.

Üniversite yıllarında arkadaşlarıyla çıkardığı Çekçeko adlı fanzinde şiirleri yayımlandıktan sonra ilk şiirini 2003 yılında Nikbinlik dergisinde yayımlanmıştır. Daha sonralarında Varlık, Akatalpa , Yarabandı, Budala, Eliz Edebiyat, Çini Kitap,Şiirden, Islık, Kaçak Yayın, İspinoz, İmlasız, Bireylikler, Mühür, Taflan, İmgelem Çocukları, Lacivert, Üvercinka,  gibi dergilerde şiirleri yayımlanan Özer’in şiirleri şiir yıllıklarında da yer almıştır.

2003-2004 yıllarında Yarabandı adında arkadaşlarla kısa süreli de olsa bir dergi çıkarma deneyimi olan Serkan Özer’in 2020 yılında Koş Kişot adlı kitabı yayımlanmıştır.

“Koş Kişot”

kusursuz bir sürgüne yollamıştım seni yaralanma diye.
o zamanlarda en sevdiğim renk maviydi. şimdilerde koyusu.
tekrar acılarla çıkaramadım yokuşlarda yükümü, ağırdım.
içine Çanakkale dolan her sokak benim olmuştu ayazlarda.

umutsuz olma demişlerdi kuraklıklarda! olmadım sandım!
yürümedim ki bileyim tadını ayak parmak uçlarımın sancısını.
kaçırdılar gözlerimi bir odada birden çok kayıplarım mevcutken.
benim için dağılan yollardan birleşen yarınlardan umarsızdım.

gözlerimin kızardığını gören çocuklar deniz yüzlü olanlardı.
onlar da benim gibi hazır değillerdi geniş omuzlu korkulara.
eyvallah demeyi öğrendiğim günlerin hepsinde kanım sessiz.
ağır da olamadım sağır da, hep yalınayak bastım karmaşaya.

iyi bilirdim yalnızlıktan gülmemeyi, kesik kesik düşler ardında.
söyleyemediğim acıyı da söylenmiş gibi yaptım, keyifliydi.
sonunu bitiremediğim laflarda aynı şiirden bedenimin sızısı.
yüzümü astığımdan beri koş kişot!

“Ebemkuşağında At Gezintisi”

İhsan Üren’e

benim bir atım var İhsan Amca!
tek kişilik
olacağı bu
ben buyuruyorum açılıyor
saçlarının tokası

ebemkuşağı dolanıyor başımda
unuttum amca
yağmur yağmıştı az evvel
onu da yazacaktım sana
yoksa çıkmaz ebemkuşağı
öyle olur ya hep
(ben dolaşamam kuşaksız)

benim bir akordeonum var İhsan amca
ama Madam Anahit’inkinden değil!
kendimden bir parça

bir anı şarkısından nakarat
son durakta inemeyen çocuğun şapkası hüznünden
evimin penceresinden kaçmış
mor kelebekler cinsinden

demiştim ya kuşaktan evvel
benim bir atım var diye
ama ne yılkısı var
ne de gemi
tek kişilik üstüne üstelik

ben buyuruyorum açılıyor
saçlarının tokası.

“Keyfe Keder Darbuka Dümbelek”

I

yarı açık uyandın! yalnızlık favorin çay yoktu.
aşk içinde parmak oynatmadan şahını aldılar.

aslı varken hayaline giden, yola bakan, kül yutan,
her taşın altında dünü arayan, geçilmez kale, mühürlü kapıydın.

düşünde balık görür yüce sıfır ile köşe başını tutar,
üstü körlenmiş şansını yel ile kovalardın! zaman bekçindi.

vurdular iskeleni, vapur, gemi, bin bir deniz.
darbukalarla dalga , güneyden dönerken astalavista bebek!

körebelerin kuşattığı şiirsiz okuma bayramlarında,
fiillerin de olmalıydı! onlar hiç olmadılar.

II

yüzü kapalı toprağa çöktün. kim sana uğradı kim öğündü?
isteyen görebilirdi seni, sana göre karaydı aşk.

davullar çalıyordu cep pasajında.
çektin çeşni yabancıları, düşsün dediklerin yaşadı.

illa ki büyüdün! aşk içinden çıkarken.
büyüdün illa ki, yalandan kalp krizi de geçirdin.

uyumsuzluk mu? o sözlükte yoktu! olamazdı da.
sorsalar cevaplayamazdın dilin ağrısını.

su çizgisinden başka çizgisi olamayanlardan,
keyfe keder darbuka dümbelek nikahsız düğündün.

Paylaşın