Ömer Aygün Kimdir? Hayatı, Eserleri

8 Nisan 1975 yılında New York’ta dünyaya gelen Ömer Aygün, 1994 yılında Galatasaray Lisesini bitirdi. Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünde okudu. Galatasaray Üniversitesinde ve İstanbul Üniversitesinde felsefe ve Fransız dili üzerine iki ayrı yüksek lisans yaptı.

Haber Merkezi / Bugün ABD Pennsylvania’da felsefe eğitimini sürdürüyor. Galatasaray Üniversitesindeki yüksek lisansı sırasında, Ray Cooney’nin Karmakarışık adlı oyunundaki Ronnie karakterini de başarıyla canlandırdı. Felsefe, resim, heykel ve müzik üstüne yazılar yazdı. Fazıl Hüsnü Dağlarca’ya beş yıl kadar yazıcılık, Yapı Kredi Yayınlarında bir süre editörlük yaptı.

Ömer Aygün’ün İlk şiiri 1992 yılında Beyaz dergisinde yayımlandı. Mediterraneans, Kitap-lık ve Defter vb. dergilerde şiirleri yayımlandı. Yves Bonnefoy, Maurice Blanchot ve Henri Michaux gibi yazarların önemli eserlerini Türkçeye çevirdi. Ömer Aygün,’ün Taş Gün (2002) ilk şiir kitabı; 1994-2001 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşur. Bu eserindeki şiirlerinde; Aygün’ün felsefecilere özgü mesafeli bakışını, kavramsal düşünme tarzını ve soğukkanlılığını yansıtır. Aygün’ün şiiri, insanlığın büyük meselelerine değinen bir şiirdir.

Şair; zaman, gelip geçicilik, sadakat, dostluk ve yeryüzünde kendisine bir çıkış yolu, bir ikâmet yeri arayan insanı sade bir dil ile anlatır. Aygün, Türkiye’de yayımlanan ilk derli toplu Profil -Stéphane Mallarmé (2003) kitabını da hazırlamıştır. Kitabında, Fransız ünlü şair Stephane Mallarme’nin hayatını ve dünya edebiyatına kazandırdığı kendine has Mallarme şiir üslubunu anlatır.

Eserleri;

Taş Gün
Rimbaud monografisini (çeviri)
Henri Michaux’nun Yüzleşmeler’i (çeviri)
Stéphane Mallarmé / Profil (çeviri)

“Dalga”

Dalga, bir dalga yabani otların sıcaklığından geçen
Bir dalga, sürüklenen çayırların arkasında kabaran
Ot, kendi kendine çıkan
Odunu ısıran alev
Alıyor alevi el
Mutsuzluktan
Dalga duman, en derin derin
Uğuldayan göz kamaştırıcı
Döne döne sarıyor atardamar gibi
Bütün çalışkan kolları bacakları
Göğüsleri boğazları kanatları koşuları çabaları

Debi,
Sıçrayan köpükler ve sinekler,
Hıçkırıklar, yabani otların sıcaklığından geçen,
Katılan bir gürültüyle
Alçalıyor artık sessizliğin buzdan köprüleri
Yatıştırıyor nabzın basıncını en hararetli kanat çırpmaları
Toprak ağaç

Bazı aylar
Bazı günler
Hareketlenen gerçek bir sürü, ormanda

Paylaşın

Ömer Akşahan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ocak 1953 yılında Aydın İncirliova’da dünyaya gelen Ömer Akşahan, Ortaokuldan sonra Nazilli İlköğretmen Okulunu yatılı olarak 1973 Konya Selçuk Eğitim Enstitüsü’ndeki eğitiminden sonra, Lisansını AÖF Coğrafya bölümünde tamamlamış ve eğitim ordusuna katılmıştır.

Haber Merkezi / İlköğretim ve Öğretmenevi Müdürlüğü görevlerinden sonra M.E. Bakanlığı tarafından Almanya’nın Bavyera eyaletinde beş yıl süreliğine öğretmen olarak atanmıştır. Emekliliği sonrası çalışma hayatına özel bir sektörde devam etmiş, Evliya Çelebi misali Anadolu topraklarını karış karış gezmiştir.

İçindeki edebiyat ruhunu her daim yüreğinde taşıyan Akşahan, görevlerinin yanı sıra Almanya’da Almanca Gemeinsam adlı yayın, 1990’da Ödemiş Efe Dergisini çıkarmıştır. Kıyı, Kurşun Kalem, Beşparmak, Eliz, Akat alpa, Yaratı, İzlek, Pir Sultan Abdal, Varlık, Alaz, Batı söz, Cumhuriyet Kitap, Sunak, Ozan Ağacı dergilerinde de deneme, şiir, öykü ve kitap tanıtım yazıları yayınlanmıştır. Ödemiş yerel basınında “Kırık Tebeşir” adlı köşesinde yerel ve genel konulara ilişkin yazılar yazmış; şimdilerde www.haberhurriyeti.com sitesinde köşe yazarlığını sürdürmektedir.

2012 Nisan ayından bu yana aylık olarak yayınlanan Tmolos Edebiyat dergisinin sahibi ve sorumlu yayın yönetmenliğini yapmaktadır. ÇYDD Ödemiş Şubesi’nde başkanlık görevinin yanı sıra, ÖDEV Ödemiş Eğitim Vakfı’nın genel sekreterliğini de yürütmektedir.

Şiir, öykü, gezi, inceleme, anı ve kitap tanıtım yazıları ile öne çıkan Ömer Akşahan, edebiyat ve özellikle şiire ilişkin görüşlerini içeren yazılarının yanı sıra, hayata dair düşüncelerini ortaya koyduğu denemelerle tanınmıştır.

Eserlerinde; doğaya, insanoğluna olan sevgisi, hayat çarkının içinde dönen çarpık düzenlere olan isyanları, ortak duyarlılıkları işleyen Akşahan, yeni Türk şiirini mevcut Türkçe ve edebiyat kitaplarından öğrenemeyen gençlere yeni Türk şiirinin kapısını aralamaya çalışıyor.

Ömer Akşahan, Soloları’ndan sonra yayımladığı ilk hikâye kitabı Salvador Nerede? (2013) kitabında; içli dünyasında besleyip büyüttüğü esintilerini, bilinen keskin kaleminin mürekkebinden özenle damlatıp yazdığı hikâyeleri, okuyucuda bambaşka bir haz bırakıyor. Akşahan, okuyucuya biraz söyleşi, biraz sitem, biraz da ders niteliğindeki hikâyelerle yepyeni ufuklara yelken açıyor. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

“Şiir Cini”

soyulmuş bir elma kabuğuydum yerlere atılmış
yalnızlığımla kalakaldım taş kaldırımlı sokakta

soylu bir söylence değil miydi bize anlatılanlar
hep kapıyı açık bırakırken ak sakallı amcamlar

yahu dedim kendime çekip gitsen şu evrenden
bir ılık rüzgâr olup savurdu saçlarımda gezinen

şiir yazmak değildi kastım yalnızca kendine gülen
küçük bir sincap nasıl bakarsa merakla sana gelen

git be işine ey ayna sıkılmadın mı şu kara beneklerden
yalvardı yüzüm bırak onunla kalayım gülmesen de sen
neden yazıyorsun bunca zamandır yok mu derdin tasan
koluma girdi gene yalnızlık, aldırma aynaya, bana inan

buğulandı gözlerim sonbahar sisi miydi cama usulca tıklayan
kır tüy kalemini uyandır şu şiir cinini gümüş ibriğinde uykudan

gelme üstüme n’olur ey gece!
sabaha daha çok şey olacak…

“Küçük Mariya için kar senfonisi”

Yol sinyalleri çalarken sabah olmuş hayli zaman
Şu havlayan köpek gözleriyle yarışan asi ruhum
Kar zerrecikleriyle kaybolup gidiyor umutlarım

Beklenen fırtına kopmuş, yüreğim uğuldayan orman
Güneş sancılı, öykünen katilim olurken hain geceme
Salınan gölgesiz yalnız ağaçtır vurgun yemiş bir aşk

Ey çoban kral! Yaksan şu ayazda ateş-i dilberi tez elden
Huysuz bir dilin sınırlarında sürerken savaşım çığlıklarla
Sürünerek girmeliyim Felluce’nin yoksulluk kapılarından

Tezek kokar ellerin, yanık dilinden akıyor hırçın şu Zap
Velad olmuş gözlerinden çakan tutkularıysa yakan bir ok
Acı türküler yakılmış yurdundan Mariya nasıl çağlayacak?

Paylaşın

Ömer Aksay Kimdir? Hayatı, Eserleri

1961 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya gelen Ömer Aksay, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim Eğitimi Bölümünü bitirdi. Aksay, İstanbul’da birçok reklam ajansında grafikerlik yaptı.

Haber Merkezi / Ömer Aksay, andırın’da Mart 1993’ten Ekim 1994’e kadar ‘İkindiyazıları’ dergisinin son altı sayısını yönetti. Yalnızca birinci sayısı çıkan ‘Taşra’nın Dış Duvarı’ dergisini Haziran 2006’da çıkardı.  Haruniye’de resim öğretmenliği yapıyor.

Şiirleri, 1982’den 84’e kadar ‘Bilâl Cerîr’ mahlasıyla değişik edebiyat dergilerinde yayımlandı. Daha sonra kendi adıyla; Gergedan, Yedi İklim, Hece, İkindiyazıları, Derkenar, Kırklar, Le Poète Travaille, Kitap-lık, Yom, Mor Taka, Atlılar, Fayrap, Akatalpa, Karayazı gibi dergilerde yayımlandı ve yayımlanmaktadır.

Eserleri;

Eski Bir Yalnızlık Dilinde (Siyahkalem, 2002, İstanbul)
Bahçe’nin Epik Sürgünü (Hece, 2008, Ankara)

“yuhalanan takımdaki yahuda …”

yuhalanan takımdaki yahuda
için kayda değer mi, bilmediğim notlar

tek şey elde edildi bu meçhul yolculuktan
tek işe yarar şey: pensilvanya transatlantiğinin kayalara dank ettiği!

her şey yinelense bile çok açık değil, zaten
basit, amele için fazla bir ikramiye bu, tayfalar kim, niçin ikram
kimilerine göre )kimileri: cemaatin aşırı taraftarları
oynak havalarda sotaya yatanlar, para sayarken
parmağıyla iki dilinin ucuna dokunanlar( malum
onlar için bir kere her şey çok açık, yahuda’nın göğü gibi
açık denizler gibi yetmiş mil açıkta her şey çok.

burada
ter boşanıp duran bir materyale dönüşür hep bir süre sonra
hatta demir yumuşar -hadid- hamur olur, beyaz undan, ümran görmüş
çarşılar dolar durur, çarşılarda dolar durur, dolar dolar olarak durur
çarşılarda, her yanda durur, amerikan pazarı çarşılar, amerikan futbolu
amerikan bezi satılan çarşılar, amerikan mısırı, amerikan donu
amerikan sineması, çarşılarda amerikan arabaları
bir bereketlilik. pırıl pırıl parlar insanlar, güneşin altında durur
som halde terk edilir liman ve çarşı.

tam da bu esnada
sürekli barış kelimesine vurgu yapan bir dışişleri bakanı kadar
sevimsizdir, çok açık bağrışan kalabalık, kale arkasında, geminin
kıçında saldırgan bir tutuma karşılık beklenmedik teyakkuz
üstüme gelişi bildiklerime benzemeyen sarışın kalabalığın
daha önce bir sarışın kalabalıkla karşılaşmamıştık, ihtiyar
babama benzemeyen, akrabalarıma benzemez barışın
kalabalığın üstümüze gelişi, neticede biraz da biz ölelim yani
kanaryamız da ölsün hadi, tek harfli bir tabanca verin, dann!

tam da bu esnada
barışın tehlikede olduğu gece sularında, hükümet yetkilileri
nasıl olsa bizden yana olacaklardır yani bizi bırakacak
düşmana kafire atacak kadar namert değiller yani biz
otoritelerden izin almadık diye otorite bize kızmaz
kabul edin artık, yorulduk, yeter, barışın! nefret etmeyi bırakın
sonu gelmez barış görüşmelerinden usandık be. en büyük fener
sarışın adam çok sinirli; çok çektik yeter, geminin kıçından çekilin!

boşuna daniel guiza’nın aidiyet sorununa dikkat etmişim
ispanya gol kralı yabancı statüsünde oynayacak bir adam değildi
vuruşundan, bakışından, kalenin önünde duruşundan belliydi
topa vururken yerli bir duruş sergileyen guiza’ya rağmen
fener’in yerli futbolcuları biraz yabancılık çekseydi bari, ne gezer
sonuçta kim yerli kim yabancı birbirine karıştı
ne gariptir ki hiç kimse nereye aitse onu kanıtlayamadı.

işte böylece bahar bizi suça icbar eder, devletin kamusal düzenine karşı
birlikte ve ikinci yenilginin getirdikleriyle suça teşvik
yaşlanınca ne söylediklerini bilemeyen avam şairler var
orta halli bir tüketimden üst seviyede bir performans beklentisi gibi
la poetica commedia şairimiz gibi avam olarak nobele aday
yaşlanınca bir tuhaf oluyorlar, uysal, safdil, uz, mutedil
ılımlı, yalıtkan
fazla edilgen, düşmana fazla yaltaklanan barış görüşmeleri
kendisi de onaylıyor bunu zaten “[…] yeryüzünün bütün
yufka yürekli şairleri gibi ben de” diyerek
âkif gibi gayri muaf olamıyorlar artık, yazık, yazık.

keynesyen ekonomi çökeli otuz beş seneyi geçmiş
bahane, kimse umreye giderken bunu göz önüne almadı
sözgelimi büyük ödülü dikkate alarak yardım konvoyuna katılmadı kimse
korkunç öfkeler içinde arıtım sağlandı, içinde-
kini artırmakla meşgûldü sadece
şiir dışı bir kazanımla.

doygun imp.luklar düşle kıyam arasındaydı
suyla toprak, alefle heves
arafla araf arasında meselâ yahya kemal beyatlı vardı
yunus’la yunan
avamla havas arasında arınmayı uman kirli bir fistan
kadar siftahsız
bir imp.luk düşünden sarsılarak uyanan halk şairleri vardı.

bizim sûretimizle birlikte âlemin sûreti sürekli gaybtedir. bu söz
ibn arabî hazretlerine ait bir sözdür, kaybetmek istemem
yani biz hep aynanın arka yüzünde taranıp duran eşhas
hepimizde kaybedilme korkusu bir anda
zulmete maruz kalma korkusu, zalim olma
ne zaman ortaya çıkacak içimizdeki zalim, deccal, kayıp mehdi
ayna bize dönük değil çünkü
biz hep aynanın arkasında taranıyoruz, aynaya baktığımızı sanarak
üstelik nazenin ve nazan, puf koltuklarda kırıtarak
aynaya bazan bile görüntümüz aksetmiyor, aksedemez aslâ
yüzümüze dönük bir ayna, bir tecelli bile yok ara sıra
niçin aynaya özgü değilse bir bunu anlayan olsa zulmette.

köpükten bir köprü üzerinde, yar yüzünde
buzdan ve dahi karanlık gaybe ait cisimden
rahmete yönelik rahmetle, gergin bir deri şeklinde
uzanır eğrilik ve sapma yoktur onda.

tek harfin uğultusu bende, kelimenin içindeki ikilem benim.

bir vesveseyle beni rejiminde zorunlu kıldı nefes
hükümetin nefesini geminin kıçında duyduk
bu yüzden geminin her yanını bayraklarla donattık ki
biz aslında bu işlerin adamı değildik, gemi de bizi tutardı
ama biz gemiyi tuttuk.

sonuçta prefabrik çocuk parkı projesi üzerinden cihat tasarımları da
yapıldı, ne alâ, kara paraları aklama yöntemlerinden biri olarak
armatörlük, kara parçalarını aklama projesi
yer altı tünellerinde konser verilebilir yahudiler çatlasın diye
islâmî bir arge… insanî bir tutum… çok sesli, çok renkli
çok ideolojili, çok psikolojili, çok demokrasili, çok sosyal
çok barışsever, çok entelektüel, çok bilmem ne, çokçokçok
çok uluslu şirketin başında bir işçi, devlet başkanı bir işçi
diktatörlük yapan bir işçi; gerçekleşti bu, oldu yani ütopya değil bu
arka plandaysa sefil ruhlar aleminde beş vakit amele marx
insanî diyalektik budur işte
ve işte sintinedeki kan boşaltıldı çaktırmadan
köpüklü kan, ithal kan, fazla kan, gemi azıya alan.

“ah o gemide ben de olsaydım/ açık denizlere yol alsaydım”

“Kahinle üleştiğim karamsarlık”

İçgüdülerine boyun eğen filbahriler küskün
kime küsüleceği bile meçhul, susmuş bir ormanlık
hafif soluk alıp verişinde suça eğilimli meltemler gizli
dua yön verecek kalemlerimize, karbon salımının
oranına, buzulların erime biçimine
rüzgârın gözetiminde ellerini açan ağaçlara
dua onlara yanaştığında sessiz bekler, öksüz
güneşte soluk bir yakarışla hicvedilen karamsarlık
artan petrol fiyatlarına, ceset torbalarının rengine
bir markus tullyus çiçero daha sürgünden dönerken
dua karar verecek bütçe açığının nasıl kapatılacağına
roma’nın ne zaman saldıracağına
merak etmeyin diyecek tipik bir cemaat.com
ortaklaşa dua edilecek, veto edilecek
ortalama bir düzeyde anlaşılmadan okunaksız
diplomatik mektûbât irtibatı koparacak
buluşma yerinde asılı kalan salâlarsa
kime verildiği anlaşılmadan sürekli okunup duracak.

Kâhin susar
evet beklemesin kimse, herkese küskünüm
kaldıysa eğer hâlâ bir parça bereketli toprak
uzaktaki çocuğa gönderin lütfen bir oyuncak dua
uzaktaki çocuğa, ağrıdan artakalan tepkilerden
esirgemediğiniz bir dua olsun
kabir azabından artakalan uğultu kabilinden
uysal çocukların sanrısı için düşlenen intikam
son ölgün yolculuğuna çıkmadan habil
ezan okunacak, çan çalacak, sirenler ötecek
siyasî coğrafya üzerinde faik reşit unat’ın ismi hâlâ
dünya atlasının dış kısmına bakan yüzünde
pencereden buraya doğru bir yoksunluk içinde
sefil çocuk ölümleri gibi sarkıyor aynı nedenle
ağaçlar üzgün güpegündüz aynı nedenle
çocuk ölüleri gayr-i safî millî hâsıla halindedir.

Düşkün ölü bedenler kaydettim
eğrik, yampiri, kavisli kemiklerle çatışan harflerden
çocukların harfleri
belirgin bir iyimserlik taşıyan mahreçleri çocukların
hep daha olgun ama her tarafına taşra korkusu sinmiş
tahrif olmuş bir mezar taşı gibi geçersiz
çocuklar hep aynı gecenin mürekkebinden dağılan
şehrin kaypak yüzüne çekilen perdahla mahrem
peçesiz ölü yüzler kaydettim, hepsi genç
belki de bu yüzden üzüntüm.

Sütunlardan ürküyor atım, mermer sütunlar somurtkan
çünkü hep hazreti isa iniyor satır aralarına
daha doğmadığı için çok seyrek harfler
uçsuz bucaksız bir boşluk var
binlerce kilometre yıl ötedeki kentten geliyor
bir haber bekliyorum küçük bir haber
antik güneş, yorgun tapınak. duyarsız bir ot yastık
yastığın içinde belir(-siz-leş)en küf
sürekli işleyen pratik bir yasa beynimde
beklendiğine göre her şey değişiyor
toprağın içinde devinen hep şimdiki zaman
toprağın altındayken gelen umarsızlık
erişkin bir temmuzdur merdivenin ilk çağında debelenen
sürgün masalların kahramanı yaşlı avukat
romalı çiçero, markus tullyus o da benden haber bekliyor
isa’dan önce yüzaltı doğum bir bekleyiş
isa’dan önce kırküç ölüm, yinelenen ölüm bir bekleyiş
masalın içinde çok başka duruyordur kesin
bugüne aitse hiçbir valinin ismi yok
bilâd-ı rum aynı roma beldesi olarak
neden markus tullyus çiçero ve neden sürgün
hangi tarih sinsice geçmişe götürecek yolu açar
sürgün yeri selanik irkilten bir soyuntu kadar
soyut kaldı bu sürgün
sonra klikya eyaleti çıktı yani bereketli topraklar
kendince bir sürü antik masal uyduruyor
rahibelerin çıplak ayaklı masallarından
dinsel törenlerden arta kalanlardan
közler üzerinde dans eden rahibe ayaklarından
yanmayan topuklardan parmaklardan aşıklardan.

Neden gösterideki aslanlar birer masal
kurbanını yerken çıkan canhıraş bağırtıdan
etkilenmiyor rahibeler
en çok onlar ağıta müstahak
nereli oldukları bilinmeyen kendilerini adamış kadınlar
garip bir tılsım tadında ergin bilekler
zeytin ağaçları, hafif bir rüzgar
o zamandan beri gözünü dikmiş bakıyor
o zamanlar zorlukla gergin bir temmuzu taşıyor
keçilerin çanları, incir sütünden yayılan esrik koku
yerfıstığının bereketi, yılanın ıslığı kadar taze
düşmanın verdiği korku, garip bir tılsım
sakin kan etkilenmiyor. bence rahibeler bu yüzden güzel
rahibelerin çıplak beyaz ayaklarında izler
güneş lekeleri, toprağın buseleri
ateşin yaladığı şehvetli ılık rüzgar
ırmağın akan gürültüsü ağır ağır
ama sesi var ırmağın izi yok, rüzgar kurutuyor
rahibenin saçını, kaygan ipekten ıslak serin
kıvamlı bir sözcük elimi okşuyor
keten uçuyor gözkapaklarımdan sırtımdan kefen
sıyrılırken güneş uzlete çekiliyor, güneş kendini devrediyor
zaman kendinden emin, ama zillet içinde zillet
ırmak sancılanıp kalıyor usul usul
kabuğuna, kovuğuna çekiliyor, sıcak.

Paylaşın

Hüseyin Ferhad Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Aralık 1954 yılında 1954 yılında Hatay’ın Hassa İlçesinde dünyaya gelen Hüseyin Ferhad’ın asıl adı Hüseyin Hameş”tir. İlk ve ortaokulu Hassa’da okudu. 1972’de Mersin İlköğretmen Okulu’nu bitirdi. İki yıl Urfa’da sınıf öğretmenliği yaptı. 1979’da Gazi Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümü’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Öğrencilik yıllarında bir yandan da tezgâhtarlık, bir günlük gazetenin taşra muhabirliği gibi işlerde çalıştı. Film Radyo Televizyonla Eğitim Merkezi’nde radyo programcılığı yaptı. Oniki yıl Ankara’da radyo program yazarı olarak çalıştı. 1990’da Adana’ya yerleşti, halen bu kentte yaşıyor ve ticaretle uğraşıyor.

İlk şiirleri 1978’de Sanat Emeği’nde yayımlandı. Sonraki yıllarda Sanat Emeği, Somut, Türk Dili, Varlık, Yarın, Yazko Edebiyat, Broy, Adam Sanat, Yeni Biçem, Edebiyat ve Eleştiri, Kitap-lık, Geceyazısı, Yasakmeyve, Kaşgar, Akatalpa, İle, Sözcükler gibi dergilerde yayımlanan şiirleri, şiir üzerine yazıları izledi. Kendine has bir şiir dili geliştirdi. Deneme, anlatı ve öykü kitapları da var.

Beşir Sevim’in hazırladığı Hüseyin Ferhad Şiirinin Kültür Sözlüğü Mersin Üniversitesi tarafından bitirme tezi olarak kabul edildi (2002). Antalya Kültür Sanat Vakfı’nca ödül alan kitabına ilişkin sempozyum metinleri Hüseyin Ferhad Şiiri (2003) adıyla kitaplaştırıldı. Yom Sanat dergisi “Artık Gelmem Otağınıza” başlıklı bir Hüseyin Ferhad dosyası yayımladı (Mart-Nisan 2004).

Eserleri;

Deniz Çobanları (1982)
Ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinden (1984)
Söyle Gölgen de Gitsin (1993)
Hayal Ülkesinin Keşfi (1995)
Hazer İçin Birkaç Sarı Gül (2000)
Sîmurg (2004)
Beni de Ezberine Al (Kendi Seçtikleri, 2007)
Gizli Âyinler (2007, toplu şiirleri Kılıç İpekte Sınanır’ın içinde).
Kılıç İpekte Sınanır – Toplu Şiirler 1982 – 2007

Deneme – anlatı;

Aşka ve Barbarlara Dair (1995)
Cennet Diye Bir Yer (1997; 2002)

Ödülleri;

1984 Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü / ‘Ve Yürüdük Gecenin Ateşleri İçinden’ ile
1994 Yunus Nadi Siir Ödülü / ‘Söyle Gölgen de Gitsin’ ile
2001 Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü / ‘Hazer İçin Birkaç Sarı Gül’ ile

(Kaynak: siirakademisi.com)

Paylaşın

Polat Onat Kimdir? Hayatı, Eserleri

21 Ekim 1979 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Polat Onat, Bursa, Gümüşhane ve İsparta’da ilk ve ortaokulu bitirdi. Samsun ve İstanbul Selimiye Veteriner Sağlık Meslek Liselerinde parasız yatılı olarak okudu. Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği Bölümünden 2000’de mezun oldu. Elazığ ve Bursa’da sağlık teknisyeni olarak görev yaptı. Hâlen Batman’da sınıf öğretmeni olarak çalışmaktadır.

Haber Merkezi / Polat Onat şiir yazmaya 2000 yılında başladı. Şiir ve yazılarını 2004’e dek Ağır Ol Bay Düzyazı, Akatalpa, Ay, Başka, Budala, Daktilo, E, Heves, Kuzey Yıldızı, Sepya, Şiir Ülkesi ve Varlık gibi birçok dergide yayımladı. 2005’te dergilerde yazmayı bıraktı.

Polat Onat’ın şiir kitapları Son, İhtiyarın Vefatı ve Karanlık Kahvaltı’dıydı. Onat’ın romanları İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü, Kıyamete Son 99 Gün ve Ölümsüz Cümleler, Kurtalan Ekspresi’nde Tuhaf Bir Yolculuk (Dağlarca’yı Görmeye Gitmek) idi. Ayrıca bir de gençlik romanı yazdı: Yatılı Okuldaki Hazine (Sır Kardeşliği Kulübü). Gençler için yazdığı hikâyeleri Yatılı Okulda Mükemmel Bir Gün, çocuklar için yazdığı hikâyeleri Şiir Perisinin Sırları’nda topladı. Çocuklar için yazdığı masallar; Dias’ın Maceraları: Şiir Madalyonunun Gizemi, Matematik Orman Masalları ve Türkçe Denizi Masalları’ydı. Deneme kitapları ise Her Çocuk Harikadır ve Yazarlıkla İlgili En İyi 99 Film’di.

Polat Onat’ın ilk şiir kitabı 2009’da çıkardığı Son’du. Onat, İhtiyarın Vefatı (2011) adlı şiir kitabında “yaşlılık” ve “ölüm” temalarına yoğunlaştı ve biçim çalışmalarına yöneldi. İntihar Etmiş Bir Taşra Berberinin Şiir Kitabı ve Önsözü (2012) adlı romanında deneyselliğin kıyılarında dolaştı. Dias’ın Maceraları: Şiir Madalyonunun Gizemi (2013) adlı masalında çocuklara şair ve şiir sevgisi kazandırmayı hedefledi.

Onat’ın Kıyamete Son 99 Gün (2016) adlı romanında şair ve şiir meseleleri iç içe girdi. Onat, Yatılı Okulda Mükemmel Bir Gün (2017) adlı gençlik öykülerini kendi yatılı okul anılarından esinlenerek kaleme aldı. Polisiye romanı Ölümsüz Cümleler (2017) ise Hollywood esintiliydi. Şiir Perisi’nin Sırları (2017) adlı kitabı çocuk öyküleriydi. Onat, babalığı ve ilkokul öğretmenliğinden kaynaklanan çocuklar ile ilgili tecrübelerini Her Çocuk Harikadır (2017) adlı deneme kitabında ortaya koydu. Kitapta hayata çocukların penceresinden baktı. Onat’ın Yatılı Okuldaki Hazine (Sır Kardeşliği Kulübü) (2017) adlı gençlik romanı ise gizem yüklüydü.

Onat, Yazarlıkla İlgili En İyi 99 Film (2017) adlı denemelerinde sinemaya bakışını gözler önüne serdi. Yazar-şair temalı Türk ve yabancı filmlerin dökümünü yaptı. Kurtalan Ekspresi’nde Tuhaf Bir Yolculuk (Dağlarca’yı Görmeye Gitmek) (2018) adlı otobiyografik romanında şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı görebilmek için Batman’dan Haydarpaşa Garı’na yaptığı otuz iki saatlik yolculuğunu ve onunla birlikte geçirdiği iki günü anlattı. Matematik Orman Masalları (2018) ve Türkçe Denizi Masalları’nda (2018) yine çocuklara masallar söyledi. Karanlık Kahvaltı’da ise şair olarak bir kez daha okur karşısına çıktı. (teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Perihan Mağden Kimdir? Hayatı, Eserleri

24 Ağustos 1960 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Perihan Mağden, 1971’de İstanbul Maçka İlkokulu’undan, 1976’da İngiliz Kız Ortakokulu’ndan, 1979’da Robert Lisesi’nden mezun oldu. Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünü 1983’te tamamladı.

Haber Merkezi / Bir süre Hindistan, Japonya ve Amerika’da yaşadıktan sonra yurda döndü, reklam yazarlığı yaptı. Mağden, TRT 2’de Okudukça programını hazırladı. Bir süre Kanal 6’da çalıştı. 1997’de Radikal gazetesinde köşe yazarlığına başladı ve aralıklarla 2009’a kadar bu gazetede yazdı. 2005-2007 arasında Yeni Aktüel ve Red dergilerinde de yazdı.

2006’da Yeni Aktüel’de yazdığı “Vicdani Red Bir İnsan Hakkıdır’’ başlıklı yazısından dolayı “basın yoluyla halkı askerlikten soğutma” gerekçesiyle üç yıla kadar hapis istemiyle yargılandıktan sonra beraat etti. 2011’de Taraf gazetesinde ve 2015’te Nokta dergisinde yazıları çıktı.

PEN Yazarlar Derneği ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir. 2008’de Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü’ne layık görülmüştür. Halen İstanbul’da yaşayan yazar bir kız çocuğu annesidir.

Eserleri;

1991 Haberci Çocuk Cinayetleri, (kısa roman)
1994 Refakatçi (roman)
1995 Mutfak Kazaları(şiir)
1997 Hiç Bunları Kendine Dert Etmeye Değer mi? (deneme)
1998 Kapı Açık Arkanı Dön ve Çık! (deneme)
1999 Fakat Ne Yazık ki Sokak Boştu (deneme)
2001 Herkes Seni Söylüyor Sahi Mutsuz musun? (deneme)
2001 Dünya İşleri (şiir)
2002 İki Genç Kızın Romanı (roman)
2003 Topladım Dağılan Kalbimin Herrr Köşesini (deneme)
2004 Korkma Bu Akşam Gelip Çalmam Kapını (deneme)
2005 Best of Perihan Mağden (deneme)
2006 Hangimiz Uğramadık Sanki Haksızlıklara? (deneme)
2006 Politik Yazılar (deneme)
2007 Biz Kimden Kaçıyorduk Anne? (roman)
2008 Son Yazılar (deneme)
2010 Ali ile Ramazan (roman)
2011 Yaz Kitabı (deneme)
2011 Kış Kitabı (deneme)
2012 Yıldız Yaralanması(roman)
2014 Tehlikeli Temayüller(deneme)

Paylaşın

Pelin Onay Kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Mayıs 1976 yılında Balıkesir’de dünyaya gelen Pelin Onay, halen İzmir’de yaşamaktadır. Özel bir gemi acentesinde çalışan Pelin Onay’ın şiirleri bir çok dergide yayımlanmıştır. Onay, ayrıca üç ödül kazanmıştır.

Haber Merkezi / Pelin Onay’ın şiir ve yazıları Simurg, Ağır Ol Bay Düzyazı, Aykırı Sanat, Hayal, Frambuaz,Picus, Mor Taka, Arta, Cumhuriyet Kitap, Yasakmeyve, No Edebiyat, Lacivert Sanat, İLe, Mavişehir Plus, BH Sanat ve Varlık dergilerinde yayınlandı.

Ödülleri; 

2002 1. İzmir kadınlar arası şiir yazma yarışması / başarı ödülüne
2003 2. İzmir kadınlar arası şiir yazma yarışması / 3.lük
2004 Aykırı Sanat Şiir Ödülü / Jüri Özel Ödülü

“Aşk beklemektir”

satırların ulaştı sevgilim
yanlışlıkla dudaklarını da eklemişsin,
konuşuyorlardı
iyi olduğunu söylediler bana
güldüğünü
gülümseyen hüznünü
bir tek sorunun varmış,
o da özlem..

sen üzülme sevgilim
yolların paçasını kısaltıyorum
söküklerini dikiyorum
ütüsünü de sürünce üstüne,
tez elden yüreğindeyim

sende biliyorsun ki
aşk sabır
aşk umut
aşk beklemek
beklemeye değdiğini bilerek..

“Anlamak…ve..susmak”

bir boşlukta sallandırıyorsun yüreğimi
kime baksam biraz sensizlik
biraz yalnızlık
biraz korku
sevilmeye muhtaç bir çocuk gibiyim sokak aralarında
adımı kim haykırsa sarılacak gibiyim
acı çekmek ne demek bilir misin özlemler içinde..?
derdini anlatamayan bir dilsiz gibiyim

kırgınlıklarımı emanetçiye bıraktım
geri dönüp alır mıyım../..bilmiyorum
her gece ince uzun bir bardak dolaşıyor parmaklarımda
her gece istek parçalar alıyorum sevdaya dair
her gece biraz daha ölüyorum

bizim buralarda hem sıkı içip hem de şarkılar söylemek,
her yiğidin harcı değil
pardon../..yanlış söyledim
her kadının harcı değil diyecektim

şimdi desem ki gün geceye döndü
susuz bıraktın dudaklarımı köpek öldüren gecelerde
sancılarım sıklaştı../..ebesiz şiirler doğurdum kan ter içinde
çocuklarının yüzünü görmeye gelmedin bile,
kahrolmayacak mısın..?
küçük bir kızın gül kokan dualarında kaybettim umutlarımı
nehirler boyu uzanan yüreğim işgal altında kaldı
kurtulan var mı dersen,
belki bir kaç düş
ve sakat kalan sözler
sevdam ise komada kan kaybediyor,
biliyor musun..?

belki de artık hiçbir şeyi bilmeni istemiyorum
istemek beklemek demek
beklemek ise kanamalı bir isyandır göğsüme yapışan
göğsümün bilinmezlere değil,
sevda RH + düşlere ihtiyacı var

artık rolleri değişiyoruz sevgili
sana şimdi anlamak
bana da susmak düşüyor
yaşattığın için biliyorum,
yüreğin biraz titreyecek
hazır mısın..?

Paylaşın

Rüştü Onur Kimdir? Hayatı, Eserleri

3 Ağustos 1920 yılında Zonguldak’ın Devrek İlçesinde dünyaya gelen Rüştü Onur, 2 Aralık 1942 yılında hayatını kaybetti. Rüştü Onur, ilkokulu Devrek’te bitirdi. Kastamonu’da başladığı ortaöğrenimini Zonguldak’ta tamamladı. Daha sonra yakın arkadaş ve yazgıdaş olacağı Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser ile bu sırada tanıştı.

Haber Merkezi / Hayatını çok erken yaşta kaybetmesine sebep olan verem hastalığına bu sıralarda, 1938 yılında yakalandı. Bu yüzden öğrenimine bir yıl ara vermek zorunda kaldı. 1939’da okula döndü ise de okuldan uzak geçirdiği bir yılda yaşadığı rahatlık onu öğrencilikten soğuttu ve lise öğrenimini bıraktı. Aynı yıl Zonguldak’ta Maliye Varidat (Gelirler) Müdürlüğünde aday memur olarak çalışmaya başladı. Kısa bir süre sonra hastalığı nüksetti.

1941’de üç ay boyunca Zonguldak’ta hastanede yattı. Başvurusuna uzun süre cevap beklediği İstanbul Heybeliada Sanatoryumundan gelen kabul yazısıyla birlikte İstanbul’a gitti. Aralık 1941-Şubat 1942 arasında üç ay tedavi görüp iyileşti; öyle ki, bu sürede yedi kilo aldı. Taburcu olduktan sonra Zonguldak’a döndü. Dönüş yolunda, gemide Mediha Sessiz adlı tifo hastası bir genç kızla tanıştı. Zonguldak’ta, Eti Kömür Şirketinde muhasebeci olarak çalışmaya başladı.

Karabük’te memur olarak görevli Mediha ile mektuplaşmaya başlayan Rüştü Onur, genç kıza âşık oldu. 1942 Nisan’ının ilk günlerinde yeniden hastalandı. Dört ay sanatoryumda yattı ve 14 Temmuz 1942’de taburcu oldu. 5 Ağustos 1942 tarihinde nişanlandılar. Mediha aynı ay İstanbul’a gitti. Rüştü Onur da kısa bir süre sonra İstanbul’a giderek nişanlısının ailesiyle birlikte yaşadığı Beşiktaş Şair Leyla Sokağı’ndaki eve yerleşti. Aynı sokakta sebze satarak geçimini sağladı. 15 Ekim 1942’de evlendi. Bu tarihten yirmi yedi gün sonra Mediha Onur vefat etti. Eşinin ölümü Rüştü Onur’u çok sarstı. Sürekli içmeye başladı. 2 Aralık 1942’nin ilk saatlerinde ciğerlerinden gelen kanla boğularak öldü. Ortaköy Mezarlığında yatan eşinin yanına defnedildi.

Rüştü Onur, 1937 yılında Ankara’da başlayan Garip hareketinin izleyicileri arasında yer almaktadır. Şair, 22 yıllık ömrünün sadece üç yılında (1939-1942) toplam 72 şiir kaleme almıştır. İlk ürünleri, günlük konuşma dilinin söz dağarcığıyla, kısa, kafiyeyi dışlamayan şiirlerdir. Ayrıca bu ilk örneklerin kimisi hece vezniyle kaleme alınmıştır. Dolayısıyla, Rüştü Onur’un ilk şiirlerinde, dönemin başat biçim ögeleriyle yeni başlamış olan Garip şiirinin biçim ögelerini birleştiren bir anlayış hâkimdir.

1940 yılından itibaren hece veznini ve kafiyeyi bırakıp tamamen Garip şiirinin kapsamına katıldı. Gündelik yaşamın küçük duygularını, anlarını, insanlarını bu serbest şiirin temel içerik ögesi olarak işledi. Mediha’ya yazdığı bir mektubundaki “Ne felsefeden ne ruhiyattan anlarım. Yalnız kelimeleri yan yana getirip bir şeyler yaratmakta belki hünerim vardır.” (Mektubun Avcumda, 123) sözleri, onun şiire biçtiği biçim ve içerik yalınlığının sembolü konumundadır. Zonguldak’ta yaşamakla birlikte ismini İstanbul’da da duyurdu. Şiirleri Gündüz, Varlık, Ses, Yeni İnsanlık, Servetifünun gibi dönemin önemli dergilerinde yayımlandı. Şiirlerini sağlığında bir kitapta toplayamadı. Bütün şiirleri ilk kez 1956 yılında Salah Birsel tarafından kitaplaştırıldı. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ruşen Hakkı Özpençe Kimdir? Hayatı, Eserleri

21 Temmuz 1936 yılında Kütahya’nın Servi Mahallesi’nde dünyaya gelen Ruşen Hakkı Özpençe, 11 Nisan 2011 yılında hayatını kaybetti, kabri Kocaeli Kent Mezarlığındadır. İlk tahsilini Kütahya Barbaros İlkokulu’nda yapan Özpençe, 1954 yılında Kütahya Erkek Sanat Enstitüsü Metal İşleri/Demircilik Bölümü’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Hayatının bu yıllarında tuğla işçiliği, yemenicilik, kahveci çıraklığı, marangozculuk, gazete satıcılığı, boyacılık ve demirci çıraklığı yaptı. 51 kiloda Ciklet Hakkı adıyla boksör olarak tanındı. Bir süre vekil öğretmenlik yaptıktan sonra 1958’de Kütahya Tapu Fen Memuru oldu. 1960’da Kütahya’dan ayrılarak Manisa, Sarıgöl ve Turgutlu’da memur olarak görev yaptı. 1964’te Kocaeli’ne atandı. Kocaeli Fen İşleri’nde ve Kocaeli Kadastro’da çalıştı. 1982 yılında emekli oldu.

Ruşen Hakkı, Türkiye Yazarlar Sendikası, İnsan Hakları Derneği, Türkiye Dil Derneği, Edebiyatçılar Derneği ve Basın Konseyi üyesidir. 2006 yılında Yunus Nadi Ödülü’nü kazandı. Sarı Basın Kartı sahibi olan Ruşen Hakkı’nın 1954’ten ölümüne kadar kaleme aldığı şiir, hikâye, günlük ve diğer yazıları Türk Dili, Varlık, Yeditepe, Güney, Dost, Oluşum, Milliyet, Hürriyet Gösteri, Yazko Edebiyat, Cumhuriyet Kitap gibi çok çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlandı. İzmit’te Işık gazetesinde ve Özgür Kocaeli gazetesinde gazetecilik ve köşe yazarlığı yaptı.

Ruşen Hakkı, ilkokul üçüncü sınıfta ninesinden etkilenerek mani biçiminde şiirler yazmıştır. 1952’de on altı yaşında Yeşilay Dergisi’nde ilk şiiri “Yollarda” yayınlanan şairin ilk şiir kitabı “Köprü” 1962’da basılmıştır. Altmışlı yıllardan sonra toplumcu ve sosyal gerçekçi şairler safına katılmış ve ölümüne kadar kendisini Sosyalist Sosyal Demokrat olarak tanımlamıştır. Bağlı bulunduğu şiir geleneğini toplumcu/sosyal gerçekçilik olarak nitelendirmek mümkündür. Ruşen Hakkı’nın güçlü yönlerinden biri de hikayeciliğidir. Hikayelerinde çocuklara yeni bir dünyanın ufuklarını açar.

Çağın sosyal olaylarından kendini sorumlu hisseden Ruşen Hakkı’nın yazı ve mısralarının ana teması özgürlük ve barıştır. Ahmet Say’a göre edebiyatımızda sevecenliğin temsilcisidir. Şiirlerinde estetik örgü hâkimdir. Mısralarında toplum vardır. Etkilendiği isimlerden biri olan Hasan İzzettin Dinamo, şiirlerinin çok rahat ve pürüzsüz bir söyleyişi olduğunu söyler. Endüstri dumanları altında şiirleri uzaktan uzağa ışıldar. “Bir Şafak’tan Bir Şafağa” (1997) adlı eserinde acılarını, kavgalarını, direnmelerini, kuşkularını, yanılgılarını ve yüzlerce isimden oluşan arkadaşlarını anlatır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Ruhi Türkyılmaz Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Mart 1940 yılında Trabzon’un Sürmene İlçesinde dünyaya gelen Ruhi Türkyılmaz, ilkokulu Araklı’nın Pervane köyünde okudu. Ankara Yıldırım Beyazıt Ortaokulu (1955), Gazi Lisesi (1960) mezunudur. 

Haber Merkezi / Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine iki yıl devam eden Ruhi Türkyılmaz, Sürmene Ziraat Bankasında (1965-66) çalıştı. 1966 yılı sonunda Almanya’ya gitti; Goethe Enstitüsünden lisans sertifikası aldı.

1984 yılında Bayer Kimya Fabrikası Kimya Okulunu bitiren Ruhi Türkyılmaz, Almanya’da Bayer Kimya Fabrikasında kimyager olarak çalıştı. Karadeniz Yazarlar Birliği üyesi olan Ruhi Türkyılmaz’ın her yıl adına sanat ödülü verilmektedir.

Şiir yazmaya öğrencilik yıllarında başlayan Türkyılmaz, Lisede Cahit Külebi ile Arif Nihat Asya’nın öğrencisi oldu. Şiirleri önceleri bazı gazetelerin kültür sanat sayfalarında, daha sonra Birlik dergisinde yayımlan Ruhi Türkyılmaz, Yunus dergisinin Almanya temsilciliğini yaptı. Karadeniz Gazetesi’ne Almanya’dan köşe yazıları yazdı.

Eserleri; Şölen (1992), Günahsız Gömülenler (1993), Dalga Boyu (1993), Babacan (Almanca-Türkçe 1993), Ölüler Fuarı (2015).

“Elindeyse”

Elindeyse
resmini çizdiğin yüreğin
ben içindeydim

oysa sen
seven yürek çiziyordun
deliyordun sevmeyeni

ben çizgi beceremem
bir şiir imgeledim
dize dize
yetsin diye ikimize

kavuşunca gülşendin
kuşkonmaz güllerin vardı senin
mevsimdin gülistan

üşürdük ayrılırken
kar erirdi gözlerinde
ve sen
sevda olurdun gizeminle
yar olurdun

elindeyse
olma istersen

“Ren nehrinin kaptanları”

damar damar beslenir ren nehri
alplerin eteklerinde usulca

göl çıkışlı sularında şenlikli
omurga dizilişi
gemilerde şölenler

ışık çağı kaptanları
girmiştir nehrin yatağına
akıntılar yenik düşer

giderken martı bakışlıdır karaya
dönüşleri daha yumuşak ve süzgün
sarışın yüklü küpeşteleri

bir başkadır karada denizlenmek
geceyi günde gizlemek bir başkadır

ay ışığı yolcuları akar karasularında
okyanusken tutkuları

kaç yıldız suya düşecek
sular mı dile gelecek

sel mi basar okyanusu
bıraktım
biriksin anıları…

Paylaşın