Oya Uysal Kimdir? Hayatı, Eserleri

24 Mayıs 1952 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Oya Uysal, 1971’de İstanbul Mecidiyeköy Lisesi’nden mezun oldu. 1972-1992 yılları arasında Yapı Kredi Bankası’nın Şişli Şubesi’nde kambiyo şefi olarak çalıştı, ardından emekli oldu. BİLSAK’ın kurucu üyesi olan Oya Uysal, Türkiye Yazarlar Sendikası, Edebiyatçılar Derneği, Dil Derneği, Uğur Mumcu Vakfı üyesidir.

Haber Merkezi / Oya Uysal; 1972 Çağdaş Genç Şairler ve Şiirleri Antolojisi Yarışması’nda ikinciliğe, 1973’te Sesimiz dergisi şiir yarışması ile 1974 İstanbul Radyosu Moral Reklam Organizasyon 50. Yıl Şiir Yarışması’nda birinciliğe layık görüldü. Ayrıca 1997’de Uçuruma Düşen Nedir adlı kitabı ile Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü’nü, 1999’da Mevsimini Kaybetmiş Rüzgâr adlı şiir kitabı ile Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü, 2013’te Uzak Olan Sendin adlı kitabı ile Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazandı.

Henüz on altı yaşındayken, ilk şiiri Genç İstidatlar dergisinde yayımlanan Uysal’ın şiirleri; Varlık, Yazko, Edebiyat, Gösteri, Yeni Biçem, Düşler, Türk Dili, Adam Sanat, Yaşam İçin Şiir, Ankara Sanat, Hisar gibi dergilerde yayımlanmıştır. Aloğlu, Oya Uysal ile ilgili şunları dile getirir: ”Biraz ilkel bir yaklaşım; ama söylemeden edemeyeceğim, kitaplarının adları güzelleştikçe içindeki şiirleri de güzelleşiyor Oya Uysal Hanım’ın. Diyorum ki ben, gelecek kuşaklar Oya Hanım’dan ‘Geç İkinci Yeni şairi’ diye söz edecekler. Belki de 21. yüzyıla özgü hüznün şairi diyecekler. Ne diyeceklerini şimdiden bilemem; ama mutlaka ondan söz edecekler.”

Ufacık ise Uysal’ın Yürüdüm Yanında Yağmurun adlı şiir kitabıyla ilgili değerlendirmeler yapmıştır: ”Oya Uysal’ın dili sizi hayatın bir köşesinden alıp kendinizi olduğunuz gibi kabul etmeyi, bu hayatı iyisi ve kötüsüyle sevilmesi gerektiğini sadece kendi isteğiyle yaşanması gerektiğini savunur (…) Şiirlerinde aşkı çağırıyor. Bunu sonbahar, yağmur, yalnızlık imgeleri ile okuyucuya aktarıyor. Bu imgeleri hayat ile bütünleştiriyor. Şiirlerinin dili anlaşılır. Bu yüzden okurken zorlanacağınızı düşünmüyorum. Şiirler serbest şekilde yazılmış ve başlangıç sonu aynı cümlelerden oluşuyor. Nakarat etkisini okuyucuya sunarak onları şiirleri ile bütünleştiriyor.”

Eserleri;

İkili Düşünceler (1972)
Büyük Düşlerin Türküsü (1974)
Savaş Çocukları (1976)
Elim Sende Ayışığı (1994)
Yıldız Kokuyordu Gökyüzü (1994)
Uçuruma Düşen Nehir (1997)

Ödülleri;

Ceyhun Atuf Kansu Şiir Ödülü (1977)

“Uçuruma düşen nehir”

Sende bu yükseklik korkusu,
boşluğunun kıyısından geçmişe baktığın gün mü başladı
oturduğun yerden seyrettiğin kuşlar bile ürpertiyor içini.
İçin ki uğultulu bir orman. Ruhunu çizen, kanatan dallar ve rüzgar…
– Ah! kalbin sürgün günlerinden kalma hüzün
diyorsun
yüzünde güzden gölgelerle karşılarken akşamı
kucağında yalnızlığına sürtünen kedin.
Tanımlamak gerekirse bir imgeyle seni
uçuruma düşen nehir… Oysa şehir
aşağıdan seni çağırıyor

“Yıldız kokuyordu gökyüzü”

Bir aşklık yer aradık güvertede iliştik
ayışığına tuttuk yüzümüzü.

Uçuştu
saçlarımıza serpiştirilmiş tek tük ağarmış tel
açık kalmış göğün penceresinden.
Yıldız kokuyordu gökyüzü.

Işıklarını sarkıtmış suya
kımıldıyor şehir
seçilmiş düşler tutturulmuş yakaya
el tersiyle itilmiş sığıntı dün.

İskelede
dantelli bluzumun fırfırıyla oynaşırken rüzgar
çekip gitti ‘kalın sağlıcakla’sız vapurumuz
usuldan içime dönmüştüm bile
çoktan çimdiklenmişti hüzün.

Paylaşın

Osman Zeki Yüksel Serdengeçti Kimdir? Hayatı, Eserleri

15 Mayıs 1917 yılında Antalya’nın Akseki İlçesi’nde dünyaya gelen Osman Zeki Yüksel Serdengeçti, 1974 yılında Parkinson hastalığına yakalanmış ve 10 Kasım 1983’te Ankara’da vefat etmiştir. Hacı Bayram-ı Veli Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Cebeci Asri Mezarlığı’na defnedilmiştir.

Haber Merkezi /  Asıl adı Osman Zeki Yüksel’dir. Akseki Müftüsü Hacı Ahmet Salim Efendi ile Emine Hanım’ın dört oğlundan üçüncüsü olan şair, ilkokulu Akseki’de, ortaokulu yatılı olarak Antalya’da okumuştur. Ankara Atatürk Lisesini bitiren şair 1940’ta Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Bölümüne kaydolmuştur. Sabahattin Ali’yi tokatlaması ve 3 Mayıs 1944 olaylarına katılması hasebiyle dört ay hapis ve 66 TL para cezasına çarptırılmıştır. Bu karar Yargıtay tarafından bozulmuş ve 31 Mart 1945’te beraat etmiştir. Fakültenin son sınıfındayken Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel tarafından okuldan uzaklaştırılmıştır.

Kendi çıkardığı Bağrıyanık adlı mizahi gazetede Hasan Ali Yücel’e yazdığı “Yüksek Vekâletin Alçak Vekiline” dilekçesi yüzünden tutuklanmış ve bir sayı çıkan gazetesi kapatılmıştır. 1947-1962 yılları arasında sık sık tutuklandığı için sadece 33 sayı çıkarabildiği Serdengeçti dergisini yönetmiştir. 1956 yılında halasının kızı İsmet Hanım’la evlenmiştir. 1965 yılında Adalet Partisi’nden milletvekili seçilmiştir. Alparslan Türkeş’in Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ve Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi’ne girmiş ama bu partilerden de istifa etmiştir.

İslami gelenekten yetişen şair; Mevlana, Yunus Emre ve Mehmet Akif’ten çok etkilenmiştir. Mevlana ve Mehmet Akif biyografileri vardır. Çıkardığı Serdengeçti dergisi ve Bağrıyanık gazetesi iktidar aleyhine yazdığı yazılar nedeniyle kapatılmıştır. Mabetsiz Şehir ve Gülünç Hakikatler adlı düzyazıları yüzünden kovuşturmaya uğramıştır. Müslüman Türk Çocuğunun Şiir Kitabı adlı antolojisi bulunan şairin Buhran ve Kara Kitap adlı dönemin Ankara’sını anlatan basılmamış iki romanı vardır. Hem Türkçülüğü hem de İslam’ı savunan şair “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslümanız!” diyerek fikrini ortaya sermiştir. Nükteli yanını şiirlerine de yansıtan şair için Ayasofya, içinde kanayan bir yaradır.

Bütün şiirlerini Türklüğün Perişan Hali adlı kitabında toplayan sanatçının Akdeniz Hilalindir ve Bu Duygular Benim Değil Bizimdir adlı iki şiir kitabı daha vardır. Bu Millet Neden Ağlar adlı kitabı Türklüğün Perişan Hali adlı kitabının yeni baskısıdır. Cumhuriyet Ankara’sını anlattığı Bir Nesli Nasıl Mahvettiler adlı romanı forma halinde basılan ilk romanımızdır. Bir dava adamı olarak ömrü boyunca yazıları yüzünden hapis yatan ama duruşunu hiçbir zaman bozmayan sanatçı eserleriyle özellikle Milli Şef dönemi CHP yönetimini eleştirmiştir.

Eserleri;

Mabetsiz Şehir
Bir Nesli Nasil Mahvettiler
Bu Millet Neden Aglar
Gülünç Hakikatlar
Ayasofya Davasi
Türklügün Perişan Hali
Mevlana ve Mehmet Akif
Kara Kitap
Radyo Konuşmalari
Müslüman Çocugun Şiir Kitabi

“Bu kervan böyle gitmez”

İster beni hoş görün, ister vurun öldürün,
İster bir cani gibi zindanda süründürün,
Yeter artık illallah! Şu yangını söndürün,

Amerikan dolan bu yangına kâr etmez.
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!

‘l love you America’ yazılı durur duvarda,
Donanmalar taşıdı yığın yığın hovarda,
Kızlarımız dansetti, salep içtiler barda,

Kimse görmez bunları, haya etmez, ar etmez.
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez

Bankalar mâbed oldu, daktilo sesi dua,
Adet oldu hırsızlık, dalkavukluk ve riya,
Yapmayanlar düz yolda kalıverirler yaya,

Vallahi bilmem amma bu millet iflah etmez,
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez! ..

Her yerde yükselirken âvaze-i sefalet.
Yurdu cennet gösterir radyo denen kör alet,
İlâhi bu ne halet, Ya Rab bu ne dalâlet?

Zorbalık, cebr-ü şiddet kimseye gık dedirtmez
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez! ,

Haykırırım hakkı her sözüm ağır olsa da,
Şaklasa kamçı, sırtım onmaz yağır olsa da,
Duyulmaz mı bu feryat insan sağır olsa da,

Bu derde çâre lâzım, nutuklarla iş bitmez,
Ey meclis-i mebusan bu kervan böyle gitmez!

“Gelsen de bir gelmesen de”

Artık olan oldu bize
Gelsen de bir gelmesen de
Gelemeyiz biz yüz yüze
Gelsen de bir gelmesen de

Hep kendini çektin naza
Yok bahara yahut yaza
Bıktım gayrı yaza yaza
Gelsen de bir gelmesen de

Bir candır bu bir andır bu
Giden gelmez bir handır bu
Dağ taş değil insandır bu
Gelsen de bir gelmesen de

Göreceğim bir boş kafes
Ceset kalmış çıkmış nefes
Nerde o can nerde o ses
Gelsen de bir gelmesen de

“Yangın var!”

Yangın var, bağrım yanık, herkes şaka sanıyor,
Yanıyor avuçlarım bir kor gibi yanıyor.
Ya… Rabbim neydi bu hal, başa gelenler neydi?
Ya ben Cehennem’deyim, ya Cehennem bendeydi,
Denizlere atılsam deniz kurtarmaz beni,
Ufuklara uzansam ufuk da sarmaz beni.

Paylaşın

Osman Türkay Kimdir? Hayatı, Eserleri

1927 yılında Girne`nin Ozanköy’ünde dünyaya gelen Osman Türkay, 24 Ocak 2001 tarihinde yaşlılığa bağlı sağlık sorunları nedeniyle tedavi gördüğü Girne Akçiçek Hastanesi’nde hayatını kaybetti. 

Haber Merkezi / Özel bir İngiliz okulunda okudu. Londra’ya giderek gazetecilik ve felsefe öğrenimi gördü. Şiir yazmaya ortaokul sıralarında başlayan Osman Türkay, şiirlerini “Varlık” ve “Beşparmak” dergilerinde yayınladı. Londra’ya yerleşti ve ingilizce şiirler de yazdı. Birçok Türkçe şiiri İngilizce’ye çevrildi.

Osman Türkay şiirlerinde insanın kainattaki yerini göstermeye çalışır ve işler. 7 Telli, Uyurgezer, Beethoven`la Aydınlığa Ulaşmak, Evrenin Düşünde Gezgin, Kıyamet Günü Gözlemcileri, Variation , Seçme Şiirler, Gaipten Gelen Sesin Haritası belli başlı şiir kitaplarıdır. Şiirleriyle, sayısız edebiyat ödülü kazandı. Albert Einstein Özel Barış Ödülü ve iki Edebiyat Doktorluğu gibi onur ödüllerine de sahip olan şair iki kez de Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterildi. Kitapları dünyanın dört bir yanında çeşitli dillere çevrildi.

“Evrende Rastgele Bir Gezinti” adlı kitabıyla, Amerikan Başarılar Enstitüsü’nün “Yılın Adamı” ve “Bin Yılın Şöhretler Sarayı” ödüllerini, Amerikan Biyografi Enstitüsü’nün “Altın Plak” ödülünü, “Başkanlık Onur Mühürü”nü, Avustralya’da “Uçan Altın Kumru” ödülünü kazandı. Osman Türkay’ın son yıllarda aldığı ödül sayısı 50’yi aştı.

Osman Türkay ayrıca, dünyada en çok mektup alan Türk edebiyatçısı. Hayranları arasında Tayland Prensesi Vemulchadra, Türkoloji Profesörü Anna Masala, Hindistan eski başbakanının eşi Sheila Gürjal ve çok sayıda aristokrat bulunuyor.

Eserleri;

7 Telli, Uyurgezer
Beethoven de Aydınlığa Ulaşmak
Evrenin Düşünde Gezgin
Kıyamet Günü Gözlemcileri
Variation (Variasyon)
Seçme Şiirler
Gaipten Gelen Sesin Haritası

“Beşparmak melodileri”

Bir yaz gününün bu eşref saatinde
Yeşil çamlar
Yalçın kayalar
Başdöndürücü uçurumlar

Kaleler
Şatolar
Saraylar
Kıvrımlı asfalt yollar
Ağaçlar
Pınarlar
Serin sular
Akıp gitmede rüyalarımdan

Şarkılarını dinliyorum cüce beşparmak!
Şarkılarını dinliyorum binlerce kilometre uzakta
Taymis`in süt mavi sisleri ortasında
Evrensel sevgi, ümit ve gerçekten
Beş bin müzik yılı sonra gelecekten
Koparıp zevkimize armağan ettiklerin:
Defne kokan, laden kokan bestelerin
Öyle renkli, öyle candan, öyle derin
Ezgilerin, sezgilerin, çizgilerin
Senin.

“Şair çocuğun sabah duası”

Tanrım ne olur böyle her gün
Gökyüzü masmavi
Hava sımsıcak olsun
Beşparmak dağlarının ötesinden
Güneş evimize annem gibi doğsun
Arınmış sevinçlerle dudaklarımız
Öpsün ışıkta titreşen çiçekleri
Yün iğirsin nineler
Emzirsin nur topu bebekleri anneler
Kırlangıçlar sallasın beşikleri

Tanrım ne olur aklımız
Sokakta serseri köpek taşlamasın
Su gibi bilelim derslerimizi
Öğretmen bir gün de
Derse tokatla başlamasın

Tanrım ne olur Ay yıldızın gölgesinde özgür
Yaşayalım bir ömür boyunca mutlu
Toroslardan esen yelde olsun ana sütümüz
Tanrım ne olur resmi olsun gülsün bugün
Bize sert bakmasın Atatürk`ümüz

Tanrım ne olur bir ömür boyu
Gönül yanığı türküler söylesin çobanlarımız
Unutulsun tarla tarla yeşeren sızılarımız
Hora tepsin halay çeksin oğlaklar
Kaval çalsın kuzularımız

Tanrım ne olur ulu aydınlıklarla
Uçur bizi iri çiçeklerin gönlüne mutlu
Dağdan dağa savrulsun kelebek tozlarımız
Anaç tavuklar açsın kapımızı
Çalar saat gibi vaktinde ötsün
Uyku sersemi horozlarımız

Ku ku diye kuğusun güvercinler
Uçadursun uçaklarında yusufçuklar
Güzel türküler söylesin saksağan
Ve bizi korkutmasın
Tünelden tren çıkarcasına
Yuvasından önümüze davetsiz çıkan
Serseri kara yılan

Paylaşın

Osman Serhat Erkekli Kimdir? Hayatı, Eserleri

19 Haziran 1955 yılında Ankara’da dünyaya gelen Osman Serhat Erkekl, kimi eserlerinde Turgut Başınayayla imzasını kullandığı da görülür. Emekli askeri hakim Güngör Erkekli ve ressam Nebahat Erkekli’nin oğludur.

Haber Merkezi / Şair Mehmed Said Fenni ve şair Nurullah Can ile aynı ailedendir. 1966 yılında Gazi Süleyman Paşa İlkokulu’nu bitirdi. İlkokulu bitirdikten sonra Galatasaray Lisesi’nde bir süre okudu, 10. Sınıfta ayrıldı. Kendi deyişiyle ozanlığını yaşamaya başladı. Lisedeyken arkadaşlarıyla Karabatak dergisini (tek sayı, 1972) çıkardı. Gülgûn ile Nergis adlı eseriyle 1978 yılında Lions Edebiyat Ödülü’nü aldı.

Atatürk Sonsuzlaması adlı kitabıyla da Spor Toto teşkilatının 1981 yılında düzenlediği Atatürk Şiirleri Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. 1976 yılında Fahişe ve Genelev Şiirleri kitabı halkın edep ve nezahetine aykırı görülerek toplatıldı. Türkiye Yazarlar Sendikası ve Edebiyatçılar Derneği üyesidir.

İlk şiiri Düşünceler, Galatasaray Lisesi dergisinin Mayıs 1970 sayısında, diğer şiir ve yazıları Yeni Ortam (1973-75), Vatan (1975), Soyut (1973-77), Yeni Dergi (1975), Yeni Ufuklar (1975-76), Varlık (1975-81), Türk Dili (1976-81), Saçak (1976-80), Türkiye Yazıları (1977-83), Yeditepe (1979), Yusufcuk (1979-80), Gösteri (1995), Milliyet Sanat (1997), Bahçe (1999), Yaşasın Edebiyat (1999) gazete ve dergilerinde yayımlandı. Şiirlerinde sohbet biçemine yaklaşan şair, sade bir dili benimsemiştir.

“Bir nisan gecesi rüyası”

Birazdan yağmur bastıracak, ıslanacak oda
Bu yağmurlar birer pamuk kadar hafiftir
Ama paslanmış ruhlara kurtuluş getirir,sellere kapılmak da

Ne oldu ne oldu, diyecekler, desinler
Bir bulut boşaldı, kayboldu, eridi ışıldayan demir
Erkeklerin ne mezarıydı gökyüzü ne yurdu

Erkekler ki öksüz çadırıdır kainâtın, bilinir
Sen, her şeyim, biricik dünyam
Anne-toprak gibi katla koy koynuna, bu göçebe bulutu

Nisan, odamdayız, ben ve rüyam
Belki içerde olmak çok güç bu gece
Çünkü her şey, her şeyimiz yıldızlarını özler bize ait karanlığın

İnsanlar, şiirsiz, aşksız, korunaklı
Birer tanrı gibi ıslanmayarak…
Bil ki her bulut bir dünya gözler

Bu yağmurlar birer pamuk kadar hafiftir
Sevgilim utanma tut şimşeği ucundan
Yıldırım seninle var çünkü bana bu gecenin kutsal aydınlığını getir

“Çiçek toprağı sevmedi”

Kim ayırıyor dünyayı “hayvan” ile “insan” diye
Ben şiir yazan bir kuşum belki de
Ve Dünya da bir şiir değil mi : Gökyüzünde uçarak

Bir deli diyor ki : Dünya olsa olsa
Tanrının mısraıdır ancak
Ve kimse yarın daha çok sevmeyecek
Devrimlerin insan ruhunu değiştirdiğine inanmıyorum

En önemli sözü günün karımdan geliyor, diyor ki
Benim için hiç şiir yazmadın
Bahçeye çıkıyorum ağaca bakıyor ve dönüyorum
Diyorum ki : Sözcüklerdir bağlayan beni geçmişe ve geleceğe
Öleceğim ve “geçmiş-gelecek” ben olacağım
Ben “ağaçlar” olacağım

Ey Tanrı, Güneşin yerini değiştirebilir
Dante’yi geri getirebilir misin
Söyle : Tanrı ne zaman işe yarar?

Deli diyor ki . Hiç hiç hiç
Her kule dökülüyor her Babil sakil
Hiçbir kibrit alevi sonsuz değildir

Şuna inanıyorum : Tanrı
Ölmüş şairlerin birbirine yapışan ruhudur ancak
Ama gönenmek istiyorum yaşarken yeniden doğarken
Hiçbir anka benzemez diyorum bir ötekine. Çünkü
Kimse ben değilim

Deli soruyor : Şair niye erken öldü
Ve yanıtlıyor kendisi :
Çünkü çiçek toprağını sevmedi

Ben de deli değil miydim yaşarken

“Eren köyünde bir anne”

Erenköyünde bir anne, maskesiz, sade…
Şiirin okşadığı kalem misali bir çocuk
Boyuna annesini, annesinin çantasını karıştırıyor
Anne uzatıp veriyor kendini, her şeyini
Gülümsüyor sade
“Gök kubbenin umursamazlığı şaşılacak şey”
Görmüyor bu insan, anneyi
Çocuk boyna karıştırıyor
İşte o olmaz, demiyor anne
Belki bir dudak boyası, çıksa, çıkmıyor.
An-ne diyor çocuk
kadın gülümsüyor sade.

Paylaşın

Osman Olmuş Kimdir? Hayatı, Eserleri

5 Haziran 1966 yılında Ankara’da dünyaya gelen Osman Olmuş, ilk ve orta öğrenimini Çubuk’ta bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Elektrik ve Elektronik Mühendisliği Bölümünü kazandı. 1989 yılında buradan mezun oldu.

Haber Merkezi / Aynı üniversitenin hem Elektrik ve Elektronik Bölümünde hem de Felsefe Bölümünde yüksek lisans öğrenimi gördü. Çeşitli şirketlerde pazarlamacılık yaptı. Evli ve bir çocuk babası olan sanatçı, İstanbul’da yaşamaktadır. 1987 yılında ilk şiiri Fırt dergisinde yayımlanmıştır. Fırt’ta çıkan bu ilk şiirini; Varlık, Gösteri, Yeni Şiir, Adam Sanat, Şiir-lik dergilerinde çıkan şiirleri takip etmiştir. Sanatçı erotik ve argo üslubuyla dikkatleri üzerine toplamıştır. Şiirlerini ilk olarak, Vişneçürüğü Aşklar adı ile 1996’da kitaplaştırmıştır. İkinci şiir kitabı Pan Flüt Çetesi 1998 yılında yayımlanmıştır.

Pan Flüt Çetesi adlı şiir kitabı çıktığında Varlık dergisinde bir yazı kaleme alan Metin Celâl: “Bir korku filmi seyrediyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. İzleyen bölümlerde ailesine bakışının da aşka yaklaşımının da aynı olduğunu fark edip ürperiyor ve kapaktaki deniz fenerinin neleri anlattığını daha iyi fark ediyorsunuz. Osman Olmuş’un şiirleri, o deniz fenerinin aydınlatma, uyarma işlevlerinin yanında fallus’u anıştıma görevi olduğunu da düşündürüyor” diyerek onun şiirleri ve üslubu hakkında değerlendirmede bulunmuştur. Kuduruk Kalper Malikanesi (2008) ve Tekhne’nin Harfitarifleri (2014) adlı iki şiir kitabı daha bulunmaktadır.

“Kestane kabuğunda aşk”

buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yalnızlığın cılkını çıkaran kaldırımlar
fısıldaşıyor/gevezelik: laf ezmesi
ve ben seni üşüyorum
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
bilirsin ben hiç kendimi üşüyemem
kestane kabuğunda bir aşk ısıtır ikimizi
inan buz gibi ateş: eylül nezlesi
kaybettikçe kazandığım bir oyun bu
okumayı bıktığım insanların frijit sonu
bir başkasında davetkâr bir başlangıç
hiç geçmediğim sokak başlarında bir kırlangıç
seni ötüyor bana -duyuyorum-
ama dizelerim sağır
adımlarım kaldırımlarda/yürüyorum ağır ağır
ardımda mehdi: teneke trampet çalıyor
suskunluk geceye çoğalıyor
ve ben: tüm adreslere seni soruyorum
kimseler yok -dikkat köpek var-
sokak kapıları ardına kadar açık
bu şehre ağustos’undan tutsak olmuşum
sanki sokaklara kelepçeli bir kaçık
parke insanları maskelerini bırakıp kaçmış
dram oynuyorlar bulvarlara dökülen suratlarla
çürük domateslere bulanıyorlar
(yaşam: perdesiz bir zina)
ÇIKAMIYORLAR; girdikçe derinleşen bir vagina
ben; deniz diyorum parola deniz
uzak/çok uzak ve unut diyorlar
ölüm diyorum parola ölüm
yakın/çok yakın ve umut diyorlar
gülüyorum; dünyaya tutsaklık başka –şair–
yaşama tutsaklık aşka dair
acıyorum tanrılara
bana tutsaklık tırışka vesair…
demem; mefistofeles bile üşüdü bu ateşten
inan buz gibiydi ateş: eylül nezlesi
yürüyorum/adımlarım sararmış yaprak izi
dev bir kestane kabuğu saklar ikimizi
biliyorum soracaksın ama söylemem
kestane kabuğu aşkımız da bu ateşin gizi

“Menapoza inat bir aybaşı”

önceleri aşklarım beyazdı beyaz; bembeyaz
arada bir-iki satır mektup yazar karalardım
sonra n’oldu birden kararıverdiler: karatahta
ben durur muyum hiç; başladım tebeşir atmaya
tüm papatya tarlalarını satın almışım – yine nafile –
siyah kuğuların koynunda en çingene jigoloyum
daha ilk papatya kanamadan kırmızı bir damla
tüm aşklarımı sattı erkekliğime
-menapoza inat bir aybaşı yağmuru bu-

gel de inan: papatyalar kırkından sonra kudurdu

“Saksafon temayülleri”

dokuma halılara dürülünce masum cesetler
dokunur bir el omzuna birden irkilirsin: zombi
gözleri aslında içi su dolu bir sürahidir
boşalır usulca fil adamın hortumuyla
küçük fahişelere saksafon çaldıran bir pezo
kapı ağzında bağırır: hadi geç! hadi geç!
istediğin pozisyonu seç
seçemezsin; bildiğin tek pozisyon misyoner
o da misyonunu unutmuş ezberci bir ekâbir
bırak dokuma halılar bildiğini dokusun
dokununca dudaklar: sen artık paradokssun
küçük fahişe ağızlarında büyüdükçe kayboluyorsun
bir var bir yoksun; benim en olmadık temâyülüm
saksafon kuşu’m
yine uçuyorsun alto saksafonda-adın: charlie parker
parke taşlarına basarak çıkacaksın yüksek kaldırıma
serilince dokuma halılar dokunur bir el omzuna
bakmadan bilirsin zombidir gözleri aslında
içi su dolu bir sürahidir kırılır usulca

13.ten’90/lausanné

Paylaşın

Osman Namdar Kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Haziran 1965 yılında Mersin’in Anamur İlçesi’nde dünyaya gelen Ossman Namdar, Mersin Bozyazı’da bulunan Karaisalı İlkokulunu bitirdi. Antalya Aksu Öğretmen Okulunda parasız-yatılı olarak okuyarak 1979 yılında mezun oldu.

Haber Merkezi / Liseyi 1981 yılında Antalya Çağlayan Lisesinde tamamladı. 1986 yılında mezun olduğu Ankara Üniversitesi Veterinelik Fakültesinde üniversite öğrenimini tamamladı. Tarım ve Köyişleri Bakanlığında veteriner hekim olarak görevlendirildi. Bakanlık bünyesinde Mardin ve Ankara İl Tarım Müdürlüklerinde görev yaptı. Mesleğinin yanı sıra şairlikle uğraştı. Ankara’da yaşayan Namdar, çalışmalarını burada sürdürmektedir.

Osman Namdar yazdığı ilk şiirler; Pencere, Dize, Kül, Düşlem, Damar, Patika, İmece ve Karşı dergilerinde yayımlamıştır. Birgün ve Cumhuriyet gazetelerinde ise şiirlerinin yanında denemeler yayımlamıştır. 1997’de şirlerini, Sukuşu Beklemeleri adıyla kitaplaştırarak yayımlamaya başlamıştır. Namdar’ın bu ilk şiir kitabını 2002’de yayımlanan Suya Eğilimli Kuş Sesleri adlı şiir kitabı izlemiştir. Veda Kuşları adlı üçüncü şiir kitabı 2008’de yayımlanmıştır.

Celâl İnal bu kitaptaki şiirler hakkkında: “Namdar, yerel bir dağarcıkla ve ait olduğu coğrafyaya bir selam yollayan sözcüklerle kuruyor şiirini. Risk alıyor…” diyerek Namdar’ın şiirinin dil özellikleri hakkında ipucu vermektedir. Bu şiir kitaplarını; Sokağa Çıkma Yüzü (2008) adlı deneme kitabıyla Göçerin Yitiği (2011), Sessizlikte: Öyşi (2013) ve Avlulara Bakan Pencere (2015) adlı şiir kitapları izlemiştir. Yayımladığı şiir kitapları dikkate alndığında Namdar’ın şiirde daha üretken olduğu görülmektedir. Namdar hâlen, çeşitli süreli yayınlarda şiir ve denemelerini yayımlamayı sürdürmektedir.

Paylaşın

A. Osman Hakan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1959 yılında Giresun’da dünyaya gelen A. Osman Hakan’ın tam adı Osman Hakan Arslan’dır. İlk öğrenimini Antalya’da orta eğitimini ise Uşak Lisesinde tamamladı. Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünden mezun oldu.

Haber Merkezi / Bir süre Uşak’ta inşaat mühendisi olarak çalıştı. Daha sonra Uşak’tan ayrılarak İstanbul’a yerleşti. 1986 yılında bir grup arkadaşı ile birlikte Şiir Atı Yayıncılık’ı kurdu ve Şiir Atı dergisini çıkarmaya başladı. Aynı yıl şiir kitapları yayımlamaya başladı. Osman Hakan A. yaşamın halen İstanbul’da sürdürmektedir. Evli ve biri kız biri oğlan, iki çocuk babasıdır.

Osman Hakan A.’nın şiirleri, şiir üzerine yazı, eleştiri ve söyleşileri 1985’ten başlayarak Poetika, Şiir Atı, Gösteri, Bürde, Düşer, Sombahar ve Varlık dergileri ile Cumhuriyet Kitap ekinde yer aldı. Dil ve biçim kaygısının ağır bastığı şiirlerinde divan edebiyatının özelliklerinden yararlandığı, ince bir işçilik ile Behçet Necatigil ve Hilmi Yavuz şiirinin izini sürdüğü belirtildi.

Osman Hakan Gül Odası adlı şiiri ile 1984’de Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nün sahibi oldu. Osman Hakan A., şiir üzerine kaleme aldığı ikinci kitabı Dil Şairin Ne’si Olur‘da şairlerin ana dile nasıl sahip olduğu bir biçimde şiir, dil, anlam ve gösterge sorunlarını da ele alarak Yahya Kemal Beyatlı şiiri üzerine durmuş, şairin şiir evrenini açıklamaya çalışmıştır.

“Çocuk ve ölüm”

Tüy

Rü’yâ bu. Yoksa başka bir âlem midir ölüm?

Tozlu sözler bahçesi, rüzgâr sözler!
Örterdi çocukluğu, kar gülü
Gecenin asasını düşürürdü, yıldızlar
Gümüş yılanlardı sözlerin
Çıkış yolunu tutan gülümseyiş
Söylenirdi…

Korku dökülüp yayılırdı geceye
Bakır tütsülerle solardı sanki
Ayın hançeri dolaşırdı yüzünde
Yıldız ölüleriyle süslenirdi düşlerim
Ürpertirdi yamaçların keskin dişleri
Dalgalar beyaz şövalyelerdi görürdüm
Gözlerinizle…

“Hat”

Bakış çiçeği, zamansız gece
Rüzgâr sözler! Gömülerin yatağı
Gecenin örtüsünü açar ay
Kuşkuyla yanar yüzünün yolları
Gözlerinden düşer şelaleler
Söylensin…

Ey beklenmedik basamak, serilmiş tüyler
Tozlarla örtülü aynanın adı sözdü
Anda bakıp şair kırardı kendini
Ey tutun aklın göçkuşlarını!…
Şüphe çığlıkları uzak hem kıyı
Düşerdi… bir dağ başka bir dağa
Ne kadar yakınsa o kadar
Yükleseniz gözlerimi bitmez
Gözlerinizle

Ey bu şiirin şairi!… Zaman neresi?
Kimdir Osman Hakan?
Durağı kalbim olan kimdi?…
Hangi Zaman içindeydim?
Hangi hayâl uğraktı bana?…
Perde içindeydi Gülyabani, herşey…
Perdeyi kaldır da görün!
Çöz düğümü! Ölüm sözleri
Hiçlik uğultuları saçsın
Sorulsun?…

Paylaşın

Osman Erkan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Mart 1949 yılında Şanlıurfa’da dünyaya gelen Osman Erkan, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladı. Şanlıurfa Ticaret Lisesi’nin ilk mezunlarından oldu. 1976’da Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü’nden mezun oldu.

Haber Merkezi / Kamuda görev yaptıktan sonra emekli oldu. Evli ve dört çocuk babası olan şair, Adana’da yaşamakta ve yazı çalışmalarını da burada sürdürmektedir. Osman Erkan, lise yıllarındayken Ankara’da Yeni Tanin Gazetesi‘nde yayımlanan şiiri ile edebiyat hayatına adım atmıştır. Kaleme aldığı şiirler; Edebiyat ve Eleştiri, Kül, Çalı, Simurg, Düşlük, Islık, Yom Sanat, Şiiroku, Heves, Hıst, Yaratım, Bahçe, Evrensel Kültür, Fayton, Ünlem, Edebiyat Gündemi, Hayat ve Sanat, Hisar, Güvercin Postası, Akatalpa, Defne ve Türk Dili gibi birçok süreli yayında belli aralıklarla yayımlanmıştır.

Beni Nereye Sakladın adını verdiği ilk şiir kitabı 1995 yılında yayımlanmıştır. Bu ilk şiir kitabını; Bende Hüzün Şeker Nasıl Öyle (2004), Diltozu (2007) ve Anlayan Anladı adlı şiir kitapları izlemiştir. Şiirlerinde insan duygularını zorlayan insan hassasiyetini yüreklendiren ve onu doğuran kelimelerle buluştururken hayalden ziyade yaşanmışları ibret anlamında belgeliyor. Şair bu ne sınır tanır ne zorluk.

Denizde dalga dalga açılır, dağlarda tipi boran demez göğüsler, kurtuluş mücadelesinde yuvarlanır yüreği dağdan düze. Osman Erkan’ın tam olarak kendi sesini bulması Diltozu kitabıyla olmuştur. Erkan’ın şiiri; buluşları, kelimeleri sıraya dizişindeki yetkinlik ve şiirinin genel havasına yayılan bir toplumsal duyarlılıkla beraber, şiirde nitelik emaresi olarak anılmaya değer bir şiir olarak nitelendirilmektedir.

Diltozu ile Anlayan Anladı birbirinin tamamlayıcısıdır ancak Diltozu’na kıyasla Anlayan Anladı’da düzyazıya dayanan şiirler yer almakla birlikte deneyesel şiirler de ağırlıklıdır. Anlayan Anladı bu anlamda Erkan’ın şiirsel evreninden ziyade şiirsel uğraşını ve şiirini kurarken geçirdiği başkalaşımları, özetle şiirinin atelyesini göstermesi bakımından da önemli bir eserdir. Hâlen Karayazı ve Karangu dergilerinde ara sıra şiirlerini yayımlayan şairin son şiir kitabı Eğri Oturan adıyla 2017’de yayımlanmıştır.

Paylaşın

Osman Bolulu Kimdir? Hayatı, Eserleri

Ağustos 1929 yılında Amasya’nın Taşova ilçesine bağlı Tekke (Akınoğlu) köyünde dünyaya gelen Osman Bolulu, 88 yaşında 2 Ağustos 2017 yılı Çarşamba günü Ankara’da vefat etti. 3 Ağustos Perşembe günü Ankara’da kılınan cenaze namazının ardından Ankara Karşıyaka Mezarlığı’na defnedildi.

Haber Merkezi / Babası İsmail Bey, yazarın kendi ifadesi ile 16 yıl medrese öğrenimi görmüş, muska yazmadığı, Cumhuriyet’e karşı olmadığı için adı “gâvur imama” çıkmış biridir. Annesi ise “İşten alçak, itten alçak” diyen Hatice Hanım’dır. Osman Bolulu bu çiftin dördüncü oğludur.

Köyündeki ilkokulu (1942), Samsun-Lâdik Akpınar Köy Enstitüsü’nü (1947), Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü (1954), Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü’nü (1964) bitirdi (Bolulu 1992: 1).

Beş yıl boyunca ilkokul öğretmenliği, orta dereceli okullarda öğretmenlik, yöneticilik yaptı. Millî Eğitim Bakanlığı Müşavir Müfettişiyken, 12 Eylül Darbesi nedeniyle Mayıs 1981’de emekli oldu. Yaşamı boyunca bulunduğu yerlerdeki öğretmen derneklerinde, TÖDMF, TÖS, TÖYKO gibi meslek örgütlerinde üyelik, yöneticilik yaptı. Ayrıca ölümüne kadar Türk Dil Kurumu, Türk Sanat Kurumu, Edebiyatçılar Derneği, Çağdaş Dil Derneği, İnsan Hakları Derneği üyeliklerinde bulunmuştur.

Osman Bolulu, daha ilkokula başlamadan okuma yazmayı öğrenmiştir. Aile kitaplığında bulunan Gong Vurdu adlı romanı, ilkokuldayken okuduğu ilk kitaplar arasındadır. Bolulu, kendi not defterlerinde 1945’te 375 kitap okuduğunu not etmiştir. Okul yıllarında tek başına duvar gazetesi çıkarmış (Bolulu 1995: 38) ve “Ümit Dünyası” adlı ilk şiirini 1951’de Nilüfer dergisinde yayımlamıştır (Bolulu 1951: 72). 1951-1991 arasında; Bizim Dağarcık, Varlık, Ataç, Yelken, Zeren, Kaynak, Türk Sanatı, Dernek, Çağdaş, Çağrı, Çağ, Kitaplar Âlemi, Ilgaz, Defne, Devrim, Yeni Kale, Türk Düşüncesi, İstanbul, Türk Dili, Gurbet, Özgörü, Başkent Ankara, Otağı, Duyuş, Yeşerti, Galeri, Umut. Duruluk, İlke, Sanatlar, Yeni Erciyes, Türk Folklor Araştırmaları, Beşkaza, Salkım, Demet, Sanat Yolu, Merhaba, Birlik, İmbat, Yelpaze, Hamle, Kök, Çalı, Özgür, Oluşum, Çele gibi dergilerde şiir ve yazıları yayımlandı. 1991’den itibaren Türk Dili, Çağdaş Türk Dili, Kıyı, İnsancıl, Karşı, Damar, Gerçek Sanat, Öyküşiir, Biçem, Aydınlığın Ezgisi, Öğretmen Dünyası, Abece dergilerinde ve Cumhuriyet gazetesinde yazmıştır. Reşadiye’de Duruluk (1955-56), Amasya’da İlke dergilerini çıkarmış; Ankara’da Öğretmen Dünyası ve Abece dergilerinin sorumlu yönetmenliğini yapmıştır.

Bolulu, Dalların Ucundaki isimli şiir kitabını 1955’te, yine şiirlerini topladığı Bileşim Çizgisi kitabını 1963’te yayımlamıştır. 1978’de Devlet Kuşu ismiyle masal kitabı çıkarmıştır. Şiir türünde eserlerini yayımlamaya, 1992’de Yurtboyu Sevişmek, Taşın İyisi; 1994’te ise Uzun Koşu adlı eserleriyle devam etmiştir. Aynı yıl, deneme türünde Antilaikliğin Önlenemeyen Yükselişi ve 1995’te Belleksiz Toplum eserlerini yayımlamıştır. 1997’de Güle Yolculuk adında eseriyle şiir türüne devam ederken, bir yıl sonra Korkacaksan Kitapsızlardan Kork ve İnsan İnsana Eklene Eklene isminde deneme türündeki eserleri çıkmıştır. 1998 yılında Yağmur Sonrası adlı eserini öykü türünde yazmıştır. Anı türünde ise 2000 yılında İnsanlığın Solmaz Gülleri, biyografi türünde 2004’te Ahmet Miskioğlu Kitabı’nı yayımlamıştır.

Osman Bolulu, Türk Dil Kurumu üyesi olduktan sonra dile özel bir önem vermiş ve sade bir üslup kullanmıştır. Bu duruşunun neticesinde 2004’te yazım konusunu ele aldığı Sözün Işığı adlı eserini yayımlamıştır. Zamanla deneme türüne daha çok eğilim gösteren yazar, yine bir deneme türünde eseri olan Haritasız Yüzler’i 2007 yılında oluşturmuştur. Bolulu: “Düz yazı, mantık sağlamlığıyla, anadili bilinciyle yazılabilir. Düzyazılarım, hep bir olgudan izlenimden yola çıkar. Somutlayarak vermek ister düşünceleri. Kendimi, ülkenin, insanlığın sorunlarından sıyıramam düzyazılarımda. Kendimden başlayarak her şeyi sorgulamaya alırım. Belki kiminde, öğretmenliğimden gelen bilecenliğe düşüyorum. Çok düşünürüm de az yazarım.” diyerek düz yazı hakkındaki düşüncelerini dile getirmiştir.

Bolulu, dil üzerine de eserler üretmeyi sürdürmüştür. 2008’de Dilden Düşünüşe Atatürk Yolu adlı eseri bunlardan biridir. 2010’da deneme türünde kaleme aldığı Bir Gülün Aydınlığında ile Dil, Düşünüş Evirtimi, aynı yıl anı türündeki Köy Enstitülülerden Biri isimli eserleri yayımlanmıştır (http://osmanbolulu.com.tr/pg_16_yayinlanmis-yapitlari.html; erişim 13.09.2018). Bolulu, şiir hakkında şunları söylemektedir: “Yazdıklarımın sadece kendimi gönendirme, benim gibilerden kabul görme aracı olmasını istemem. Ama şiirde, sav’ımın sırıtmasından korkarım. Şiirin, salt şiir olduğunu bilirim. Yine de söylediklerimde bir anlam bulunsun; dipten geçen damarlarda, benim dünya görüşümün suyu dolaşsın; algıladıklarım, gönendirici biçimde başkalarına yansısın; kötülükleri göz ardı etmemekle birlikte, umudun filizleri hep yeşersin isterim. Şiirlerimin ortak noktası, ‘ben’ demeyi sevmeyen ben, halkım, ulusum, tüm insanlık ve geleceğe ışık kapılar açması çabası… Çünkü umudun ışığı, hep yanık durmalıdır. Ufuk açmadır, bir yerde şiir.”

Bunların dışında; 1964 ve 1965 yıllarında Türkçe Bilgiler, Türkiye’de Mahalli İdarelerin Eğitim Öğretim Kurumlarıyla İlgisi, 1968’de Atatürk ve 10 Kasım, Ortaokul Bitirecekler İçin Sınava Hazırlık, 1971’de Dilbilgisi Özeti ve Cümle Çözümleme Anahtarı, 1981’de İlk Dersimiz Atatürk, 1983’te Şemalarla Dilbilgisi adlı kitapları yayımlanmıştır. Bolulu, fen liselerine hazırlık konusunda iki, üniversiteye hazırlık konusunda dört kitabın yazımına da katılmıştır.

1992’de “Yurtboyu Sevişmek” adlı şiiriyle, Vedat Güler Şiir Yarışması’nda birincilik, Nabi Üçüncüoğlu Şiir Yarışması’nda birincilik, ayrıca Petrol-İş Şiir Yarışması’nda mansiyon ödülü kazanmıştır. 1998’de Osman Bolulu’nun İnsan İnsana Eklene Eklene yapıtı, Cumhuriyet’in Kuruluşunun 75. yılı nedeniyle T.C. Kültür Bakanlığı’nca düzenlenen eser yarışmasında deneme dalında büyük ödül kazanmıştır. 2005’te yayımlanan Sözün Işığı-Uygulamalı Noktalama Bilgileri adlı yapıtı dolayısıyla Osman Bolulu’ya “Dil Derneği Beşir Göğüş Ödülü” verilmiştir. Yaşamının kısa bir döneminde şiir yayımlayamadığı için Cemal Süreya tarafından “gizli şair” olarak adlandırılmıştır.

Paylaşın

Oruç Aruoba Kimdir? Hayatı, Eserleri

14 Temmuz 1948 yılında Kocaeli’nin Karamürsel İlçesi’nde dünyaya gelen Oruç Aruoba, 31 Mayıs 2020 yılında hayatını kaybetmiştir. Ailesi Ankara’ya taşındıktan sonra ortaöğrenimini TED Ankara Kolejinde, lisans eğitimini ise Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümünde tamamlamıştır.

Haber Merkezi / David Hume’un İnsanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma konulu çalışmasıyla Yüksek Lisans derecesi kazanan Aruoba, bu bölümde öğretim üyesi olarak çalışmaya başlamıştır. Bu sırada aynı üniversitenin felsefe bölümünde de Hume, Kant ve Wittgenstein üzerine yazdığı tezi ile doktora eğitimini tamamladıktan sonra 1976 yılında bir yıl süre ile Almanya’daki Tübingen Üniversitesi’nde felsefe semineri üyeliği yapmış, Bruno Baron von Freytag-Loringhoff ve Ernest Bloch gibi önemli isimlerden de dersler almıştır. Almanya’da bulunduğu sırada Tübingen Üniversitesi’nin yanında Goethe Enstitüsü’nde de çalışan Aruoba, Heidegger’i de ziyaret etmek istemiş; ancak Heidegger tam bu sırada vefat edince söz konusu buluşma gerçekleşememiştir. Almanya’dan sonra 1981 yılında Yeni Zelanda’daya da gitmiş, konuk öğretim üyesi olarak bulunduğu Victoria Üniversitesi’nde akademik çalışmalarını yürütmüştür.

Oruç Aruoba’nın üniversitedeki görevi 1983 yılına dek sürmüş, bu tarihte siyasi gelişmelerin de etkisiyle Yüksek Öğretim Kurulu’nu protesto ederek üniversiteden ayrılmış, İstanbul’a yerleşmiştir (Komisyon, 2010a: 125). Burada kariyerine yazar ve çevirmen olarak devam eden Aruoba, Hume, Nietzsche, Kant, Wittgenstein, Rilke, Von Hentig, Celan ve Basho’dan çeviriler kaleme almıştır. Ayrıca Oluşum, Arayış, Mor Köpük, Defter, Varlık, Gösteri gibi dergilerde ve bazı gazetelerde yazıları yayımlanmış; kimi yayın kuruluşlarında yayın yönetmenliği, yayın kurulu üyeliği ve yayın danışmanlığı yapmış; bir süre de Açık Radyo’da ‘Filozof Dedikoduları’ isimli bir program sunmuştur. Bu süreçte kaleme aldığı metaforlara ve aforizmalara dayalı felsefi içerikli metinlerle dikkat çeken Oruç Aruoba, “Türkiye’nin Nietzcshe’si” olarak tanınmış ve 2012’de Kristal Lale Ödülüne de layık bulunmuştur. Yoğun yazı ve çeviri temposundan sonra İstanbul’u terk edip, İzmir’e yerleşen Aruoba, çeşit çeşit bitkiyle süslediği balkon bahçesinde doğa ile iç içe bir yaşam sürmektedir.

İlk yazma çabası ortaokul yıllarına dayanan, hocası İoanna Kuçuradi ve Nietzsche aracılığıyla felsefeyle tanıştıktıktan sonra akademik yazarlığa başlayan Oruç Oruoba, 1973’ten itibaren de yazar olma yolunda ilk adımları atmıştır. Epistemoloji ve etik alanında pek çok akademik çalışması olan, mesleki kariyeri sırasında ve sonrasında Nietzsche, Kant, Kierkegaard, Marx, Heidegger, David Hume, Rainer Maria Rilke, Von Hentig, Paul Celan ve Matsuo Basho gibi yazar, şair ve düşünürlerin eserlerini Türkçeye aktaran Oruç Aruoba, Ludwig Wittgenstein eserlerini de Türkçeye çeviren ilk isim olmuştur .

Akademik kariyerini sonlandırdıktan sonra tüm sanatlardan ayrı, yalnız felsefeyle özdeş, felsefe için ayrıcalıklı bir sanat olarak gördüğü şiire yönelmiştir. Felsefe ile harmanladığı şiirleri ve metinleriyle 1990 sonrası Türk edebiyatında kendine özgü bir çizgi yakalamıştır. 1990’da yayımlanan ilk kitabı tümceler okurunu bülbüller, ağustos böcekleri, lodos, boğaz manzarası eşliğinde doğanın eşsiz güzellikleriyle selamlamıştır. Ayrıca Cemal Süreya, Edip Cansever ve Haldun Taner gibi isimlere adanmış tümceler de mevcuttur. Noktalama işaretlerinin yoğun kullanımıyla da dikkat çeken eserde, tümceler de uzunlu kısalı, değişik vurgular içerecek şekilde yer değiştirmektedir. Daha sonra yayımlanan de ki işte ve yürüme adlı kitapları tümceler’le beraber anılan Yürüme Üçlüsü olarak kabul edilmiştir. Ortak bir duyarlılığın eseri olan, dipnotlarında Sokrates, Platon, Wittgenstein, Hegel, Kant ve Nietzsche gibi filozoflara göndermelerde bulunan bu üçlemede, Aruoba’nın felsefeden şiire akan geçirgen yolculuğu da satırlara taşınmıştır.

Yürüme Üçlüsü’nden sonra 1993’te yayımlanan hani, yalnızlık, aşk, ilişkilerden dem vurarak insanın var oluş kavgasını odağına taşıyan felsefi bir sorgulamadır. Bu süreçte felsefe-şiir metinleri yanında ol/an, kesik esintiler, Geç Gelen Ağıtlar, sayıklamalar ve Ne ki hiç adlı şiir kitapları da yayımlanmıştır. 1995’de yayımlanan uzak ve 1999’da yayımlanan yakın ile felsefe ekseninde şiirden düzyazıya doğru meyleden Aruoba, gözlemleriyle bağlantılandırdığı metoforlara dayanan evrensel bir dil ve anlama ulaşmıştır. Soyut kavramları metaforlar yoluyla anlamlandırma çabasının ürünü olan uzak ve yakın’da metaforları oluşturan kavramlar da Heraklitos, Epiktetos, Nietzche, Heidegger, Spinoza, Wittgenstein ve Kuçuradi gibi felsefecilerden alıntılar yapılarak açıklanmıştır. Metaforlar, gözlemler ve felsefe arasındaki bu ilişkiler ağı, birleştirme-ayrıştırma ve anlamı geliştirme gibi yöntemlerle kurulmuştur.

1999’da okurla buluşan ‘Önce’, İlişki Defteri’ ve ‘Sonra’ başlıklı üç bölümden oluşan ile, yine felsefenin rehberliğinde aşk ve ilişkileri sorgulayan, bu sorgulama esnasında okuyucuya da doldurması beklenen boşluklar bırakan bir eserdir. Aynı tarihte yayımlanan Ne- Otuz Altı Tanzaku ve Ne ki hiç adlı kitaplarıyla şiir biçimini haiku türüyle yenilemiş; “dünyadaki en kısa şiir biçimi” olarak kabul edilen bu türü Türk edebiyatında uygulayan birkaç isimden biri olmuştur. Kısa ve derin yazmaya çok elverişli bir dil olduğuna inandığı Türkçeyi haikuya elverişli bulan, ayrıca doğaya duyarlılığı sebebiyle insanla doğayı buluşturan bu türe yakın duran Oruç Aruoba, haiku kitapları kaleme almış, haiku şiirinin en büyük şairi olan Matsuo Basho’nun şiirlerini de Türkçeye aktarmıştır.

2001 yılında yayımlanan nisandan kasıma Beylerbeyi Çakarı’nın peşinde okuyucusunu boğaz ve İstanbul manzaralarıyla buluşturan Çengelköy Defteri, peşi sıra yayımlanan Doğançay’ın Çınarları ve Meşe Fısıltıları ile doğa hassasiyeti gelişerek devam etmiş, felsefi duyarlılıktan sonra doğa farkındalığı da Aruoba şiirinin ayırıcı özelliklerinden biri haline gelmiştir. 2005’te yayımlanan benlik, ‘sahicilik’ ve ‘sahtecilik’ kavramları üzerinden zamana ve mekâna bağlı olarak değişen benlik ile benliğin dışavurum sürecini sorgularken, 2010’da yayımlanan bir veda mektubu ya da bir ömrün muhasebesi olarak da algılanabilecek, Zilif, babanın henüz büyümemiş kızına gelecekte okuması için kaleme aldığı bir mektuptur. Akademisyenliği, ilklere imza atan çevrileri ve fesefe-şiir derinliğinin ürünü olan eserleriyle Oruç Aruoba, hem okurunu hem de kendisinden sonra gelen isimleri etkileyerek yeni ufuklara taşırken Türk edebiyatında da hem biçim hem de içerik olarak kendine özgü bir yol açmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın