Nuri Can Kimdir? Hayatı, Eserleri

1950 yılında Erzincan’da dünyaya gelen Nuri Can, 1960’ta İstanbul’a, 1967’de Hollanda’ya yerleşti. Hollanda’da yaşadığı süre içerisinde müzik, şiir, tiyatro, öykü ve resimle uğraştı. Afiş, resim, öykü ve şiir çalışmalarıyla birçok ödül aldı.

Haber Merkezi / Hollanda başta olmak üzere; Fransa, Belçika, Almanya, Yunanistan ve Türkiye’de birçok karma ve kişisel sergiye katıldı. Türkiye ve Avrupa’da yayımlanan bir çok edebiyat, kültür-sanat dergilerine öykü, şiir ve sanat üzerine yazılar yazdı.

Değişik ülkelerde 150’ye yakın resim çalışması, kitap kapağı ve kartpostal yaptı. Üç yıl Uluslararası Sanatçılar Birliği başkanlığı görevinde bulundu. Uluslararası Af Örgütü ve UNICEF gibi kurumlarda çalıştı. Hollanda ve Türkiye’de özel ve resmi kurumlarda sanat danışmanlığı ve resim öğretmenliği yaptı.

Eserleri;

Sevginin Rengi
Zeytin Gözlü Çocuk
İki Gözüm
Çark
Yaşamanın Yankısı
Kiraz Ana
Umudun Rüyası
Sevgi Perisi 1
Sevgi Perisi 2

“Ah çocuk”

Ah? çocuk
vakitsiz açan
bir çicçek tarlası gibi
yüreğin

beyaz kardelenler
sarı papatyalar
bükmüş boyunlarını
ip ? ince boynundan
güneşe bakıyorlar

her iç çekişte
dünyanın bütün çiçekleri
kanamada
bütün kuşları havalanmada

umudun evi yok
sevincin adresi
ah? neylersin çocuk

ah?. çocuk
vereceksen
rüzgarlara ver sesini
tomurcuklara ver
baharı muştulasın yarınlara

benim yıldızım yitik
yıllarım yorgun
ne yaşadıysam dünyada
ince sızı yoksulluklar örter
ince sızı dostluklar

mümkünü yok artık
gittiğim her yere
soluk yüzünü taşıyacağım
ve seni her düşündüğümde
çağımın utancını yaşayacağım

“Destina”

Aşklara vurur bülbülüm / yuvalanır gönlümün gülüstanına
Gülüşün can sıcaklığımdır üşüdüğümde / soluğun ateş
Yak savur küllerimi çölüme döneyim

Orman fısıltıları kulağımda/ rüzgar ıslıkları
Yağmur tutuşmaları / sevgi buluşmaları
Aşkın düştüğü yer? yangın
Yalnızca nefesin dindirebilir volkanımı
Ve rüzgarın merhem olur yarama süründüğüm

Bilki derin kuyularında hasretimin suyu sensin
Ve nasılsan öylece gel salınışın rüzgarıyla
Irmakların sesiyle ay serenatları dökülsün kulağıma
Dudağıma işlesin meltem meltem seher yağmurları
Gözlerinin içinde sönmüş bir tutam yıldız gibi kalayım

Uçurumlara tutsak bir rüzgarım, yağmurlarla yaralı sesim
Fırtınalarda çırpınan suyum, hıçkıran ışık
Karlı dağlarda uzak bir ses gibi
Solgun bir anıyım şimdi bu uzak kentte
Kuşların göçüp gittiği mevsimlere benziyor yüzüm
Ömrümün bütün dallarını silkeledi hayat
Bütün bahçelerinden kovuldum umudun
Bir acıyı aşmak için, bin acıyı sırtıma vurdum

Uzak düştüm saçlarıma karanfil eken yıldızlardan
Sahipsiz mezarlıklar ülkesinde çıplak dolaşıyorum şimdi
İçinden kırılmış bir gölge
Başka hangi duvara yaslanabilirki aşktan öte
Ve nasıl dayanabilirki
Sevinçler yoksa terkisinde çekilen acıların

Ah Destina yaralı kızım, utangaç yıldızım
Yaslı gelinim, anadolum, sarı sızım, sorma beni
Baktığım her pencerede doğulu ezikliğim
Yurdundan kovulmuş bir coğrafyasızım
Çıktığım her yolculukta türküler tutuşur içimde

Şimdi uzak bir sızıda nar ile közlenip
Çoğalan yalnızlıklarla yeryüzüne dağılıyor kalbim.
Kalbimki, zemherinin ortasında kanatları üşümüş yavru bir kuş
Nereye uçsun, umutlar yoksa kanadında esen yellerin

Bırak bende başlasın bu ateş sende bitsin
Aşktan öte ne varsa kalbimde savur gitsin
Gecelerin uzun kirpiklerine yalnızlığımı iliştirip ağlayayım

Ey göğsümde nar sıcağı, çığlığıma sinen duman
İçime soğurmuş küllerini bırak kızıl bir sabahın
Bırak ki dağılsın ıstırap yüklü bulutlar
Ateş oflayan ormanında bu ahın

Gün ışığıyla işlenmiş bir çiçeği
Koparıp göğsümün üstüne bastırıyorum her akşam
Dindirsin diye yüreğimdeki sızıyı
Tam da usumun ortasına düşerken gülbaharülkem

Ah Destina?m, kara kızım, uzun saçlı hasretim
Kül rengi kirpiklerinde nehirler yürüyenim
Gelirsen sevdiğim çiçekleri getir
Gönlünün güneşli bahçelerinden / nilüferlerin zülüflerinden
Ve derin kuyularından hasretin, su getir

Koca İstanbulu getir bana gelirken
Mis sokağını, karanfil konağı, kitapçı dükkanlarını
Üç beş dergi, diline dolanan bir şarkıyı, bir çınar altını
Mor salkımlı düşlerini getir
İstiklal caddesinde el ele dolaşan yeniyetme sevdalıları

Düşsüzüm düşlerine al beni / soluksuz sevişmelerine sakla
Dudaklarınla kapat dudaklarımı / soluduğumda
Uyuduğumda / alnımdan öperek uyandır beni
Ki, denizlerin sevgiyle köpürdüğü saatlerde
Şiirin yedirenk çakılları vursun kıyılarıma
Aşk bir yanımı alıp götürsün / özlem bir yanımı
Bir ömür sevgi yağmurunla ıslanayım

Şimdi ayışığıyla süslenmiş penceremde
Sen gecegözlü güvercinimsin, özlem yüklü şiir?im
Bırak güllere vursun gülüşün / harelensin denizlerin yüreğine
Yanaklarında aşkın solmayan rengi
Saklayıp gecelere gizini / yıldızlara uzansın mavi düşlerin

Bense çevire çevire dört duvarımı / bir ömür aşkınla böyle yanar kalayım

Paylaşın

Nurduran Duman Kimdir? Hayatı, Eserleri

23 Kasım 1974 yılında Çanakkale’nin Çan İlçesi’nde dünyaya gelen Nurduran Duman, İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesinden Gemi İnşaatı ve Deniz Mühendisi olarak mezun oldu, 2004 yılına kadar mühendislik mesleğini sürdürdü. Bu tarihten sonra şiir ve çeviri üzerine yoğunlaştı.

Haber Merkezi / Tiyatro Yönetmenliği öğrenimi de gören Duman, 1992-2006 yılları arasında İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü Tiyatro Topluluğunda sahne arkası ve önünde pek çok görev aldı. Radyo için “Yazın Küresi” adlı kültür-sanat; Bilge Çocuk TV için “Kitap Hazinesi” adlı çocuk edebiyatı programını hazırlayıp sundu. Türkiye Yazarlar Sendikası ve PEN üyesi olan Duman, İngilizce, Almanca ve İtalyanca bilmektedir.

Duman’ın ilk şiiri 2000 yılında Papirüs Dergisi’nde yayımlanır. Yenilgi Oyunu ve Mi Bemol isimli iki şiir kitabı bulunan Duman’ın şiirleri İngilizce, Fransızca, Almanca, Fince, Sıpça, Bulgarca, Slovakça, Rumence, Oksitanca gibi dillere çevrilir. Andrew Wessels’ın çevirdiği seçme şiirleri ABD’de Goodmorning Menagerie Yayınevi tarafından Semi Circle adıyla 2016 yılında kitap olarak basılır.

Şiirleri, çevirileri ve yazıları Cumhuriyet Kitap, Radikal Kitap, Milliyet Kitap, Akşam Kitap gibi gazete eklerinde; Papirüs, Budala, Varlık, Yasakmeyve, Eşik Cini, Edebiyat ve Eleştiri, Öteki-siz, İz Dergisi, Sabir Fikir, Tiyatro Dergisi, İyi Kitap Çocuk ve Gençlik Dergisi, Şiiri Özlüyorum vb. gibi dergilerde yayımlanır. Pek çok şair ve yazarın eserlerinden çeviriler yapar, kitap eleştirileri yazar ve röportajlar gerçekleştirir (TCF). Ulusal ve uluslararası çok sayıda etkinliğe katılır.

Sanat anlayışında İkinci Yeni şairlerinden etkilendiğini dile getiren Duman’ın hayatının yörüngesinde deniz bulunmaktadır ve denizin bulunmadığı şiirlerinde bile denizle yoğrulmuş bir dilin egemenliği görülür. Şair için deniz bir tutkudur ve poetikasında su ve denize ait unsurlar ön plandadır.

“Bir Kentin Adımları” şiirinde, “bir boğazdan vazgeçip öyle, geldim kendime bilerek, boğazına takılı kaldığım bu kente” diyen şair, Çanakkale’den İstanbul’a uzanan serüvenini bu dizelerle özetler. Duman’ın içindeki deniz edebiyatı da “Deniz Dili ve Edebiyatı” başlığını taşıyan üç farklı şiirinde ortaya çıkar.

Paylaşın

Nuran Hariri Kimdir? Hayatı, Eserleri

25 Aralık 1931 yılında İzmir’de dünyaya gelen Nuran Hariri, Dumlupınar İlkokulu ve İzmir Kız Lisesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni bitirdi. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Kürsüsü’nde asistan oldu.

Haber Merkezi / Almanya’da Heidelberg Üniversitesi’nde uzmanlık eğitimi aldı. Yurda dönüşte Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uzman asistan oldu. 1964’te doçent, 1971’de profesör oldu. Amerika, Yugoslavya, İtalya, İspanya, Macaristan, Almanya, Hollanda, Yunanistan, Fransa, Japonya, Kanada, İsrail gibi birçok ülkede bilimsel araştırma-inceleme yaptı.

Türkiye Beyin Araştırmaları ve Sinir Bilimleri Derneği Kurucu üyesi ve başkanı. 1978’den sonra Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Ana Bilim Dalı Başkanlığı’ndan emekliye ayrıldı. İlk şiiri Türk Dili Dergisi’nde 1977’de yayımlandı. Yoğun iş yaşamı boyunca şiirden uzak kalmadı.

Eserleri;

Damla ve Yalaz (1978)
Bin Can İle (1983)
Öte Sular (1992)

“Aşk her yanım”

Üç basamaktan toprak avluya
Açılır bir yanım, çiçeğe durur
Süs biberlerine çelebisarıları.

Bir yanım yemeğe kalır
Yirmi beş mumluk aydınlıkta
Domates salatasına bulgur pilavına

Gün batımında
Yıldız yelinde bayrak vakti
Denize uzanır bir yanım upuzun, bekler…

Bir bir gelir yıldızlar
Sonra yüz bin yıldız gelir konar
Gök kubbeye, dallara.

Türkülere karışır gider bir yanım, zeybeklere
“Burası da asfalt değil Halilim, Bitez Yalısı
Yüreğimde hançer değil aman kurşun yarası”

Sağ yanım serenler sol yanım zeytin dalları
Evren barış
Aşk her yanlarım, her yanlarım aşk.

“Delidizgin”

Ben esrik
Adını yinelemelerde
Yüzbinlerde kayar tespih ellerimden
Alacakaranlıkla yazıp içime
Gözlerini
Delidizgin düşerim yola.

Tükenmezdir sokaklar, geceden geçer
Sayıya sığmaz yıldızı
Pencerenden geçer
Tıklım tıklım ışık, odalarından.
Bir ordu martı vurur kıyılarıma.
Aşk düşüne kuş değil, aç diye martılar.

Bir yoksul çocuğun çıplak ayağını
Basar da canacıma
Yürürüm tükenmez sokaklarımı
Yıkarım içimi ahşap evlerin
Sokağa dökülen sabunlu sularında
Arınmaz can ağularım bir türlü

Ellerindir sevdiğim
Esinlenmelere
Ozansı eller
Can damarlarımdadır öldüresiye
Ellerin
Dokunulmaz.

“Küçük hikaye”

Günahların bağbozumuydu şiir
Denizin ırmak olup aktığını görmüştü gözlerim.
Günah kemale ererdi yatağında bunu bilirdim
İhanetim yasak sevim cinnetim.

Saçlarında ilk rüzgar kokusu
Sulara karışır su olurdu, susuzlukta tuz, denizin
bedenini tatmış bedenin
Gözlerin alıcı kuş bakışlı.
İlk rüzgar, koku, deniz, güneş, tuz…
Gel
Seninle yüreğim okyanusa uyanıyor.

Paylaşın

Nur Saka Kimdir? Hayatı, Eserleri

1 Ağustos 1956 yılında İstanbul’da dünyaaya gelen Nur Saka, lise öğrenimini Gebze Lisesi’nde tamamladı. Kocaeli Üniversitesi Sevk İdare Yüksek Okulu’ndan mezun olan Nur Saka, özel bir şirkette muhasebe uzmanı olarak çalıştı.

Haber Merkezi / Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve Edebiyatçılar Derneği üyesi olan Nur Saka, halen İstanbul’da yaşıyor ve evli, iki çocuk annesidir.

Nur Saka’nın ilk şiirleri 1978 yılında yayımlandı. Sonraki yıllarda şiirleri ve yazıları Şiir Defteri, Varlık, Şiirlik, Edebiyat ve Eleştiri, Pencere, Şiir Ülkesi, Yasak Meyve dergilerinde yayımlandı. ”Zararı Yok” adlı şiiri H. Cihat Örter tarafından bestelendi. İkinci şiir kitabı yayıma hazırdır.

Eserleri;

Şiir: Yıl 1900 Sevgili, İst. Varlık/ Cep, 1998

“Tanrı yok oğullarım yok aşk yok”

senden sonra mı
ağardı işte
bir gecede saçlarım
bir dostumdan öğrenir gibi
telefonda ölüm haberini
senin mi
annemin mi
oğullarımdan birinin miydi yoksa
şimdi unuttum…

senden
sonra mı
bir ceza evindeymişim de
aşksızlık tipi
seviştikten sonra kovulan sözcükler misali
yetmiyormuş gibi uğradığım
bunca hakaret
yeni doğmuş kedi yavrularına yalattılar
rahmimin duvarlarını
yeryüzünün herhangi bir yerinde
herhangi bir kadın olarak
bir iç savaş sonrası…

sol elimde enfes bir uyuşma
sağ kolum tutmuyor zaten
bacaklarım yok
Tanrı yok
oğullarım yok
bahçenin girişindeki o çam ağaçları yok
o basket potası yok
uzanıp ayakuçlarımda
topladığım o çamaşırlar o ipler o incirler yok
o tango yaparcasına…

Muhammet yok İsa yok
yok bütün peygamberler annem yok

deli bir devlet deli bir halk deli bir ordu
kokusu havada
düşmüyor arzunun çıplak ayaklarına gece
Tanrı yok oğullarım yok aşk yok…

senden
sonra mı
nereye uğrarsa uğrasın
üç şeyi kazandırdığını öğrendim
insanlığa faşizmin
bir; zamanında kalkmasını trenlerin
iki; savaşmayı sineklerle
ve nasıl tecavüz edileceğini
zarif bir şekilde
o güzel kız çocuklarına
buluğa yeni ermiş…

varsın düşmesin artık arzunun
çıplak ayaklarına gece
varsın sabahlamasın ağzımda ağzın
ağzında memelerim
ve nerelerim kaldıysa sana en mahrem
en masum en şirret
işte oralarım
varsın karışsın şimdi birbirine sözcükler
sayılar karışsın
ağrısın durmadan başım, durmadan ağrısın
şaşırsın istediği kadar akıl
sokaklar şaşırsın…

yüzümü bile bulamıyorum inan ki
yüzümü bile bulamıyorum
bir alzimer hastası gibi
değil
hatırlamak
seni…

“Sözcük mesafesi sıfır”

kalbim
acının altında
eksi iki derece

yoğun kar yağışı gibi
bir şeyiz
ikimiz de

durmadan devam eden
tipi şeklinde
aralıksız

kalbim acının altında
eksi iki derece
şehrin göğsüne kadar ulaştı
kar kalınlığı
sözcük mesafesi sıfır !

kapanan
köy yolları gibiyiz
sonunda işte

kim bilir kaç çocuğu öldürdük
biz
bu soğuktan,
kaç karanfili
kaç serçeyi
kaç evsizi…

bu beyaz
bu saf afet yüzünden
kardan!

kalbim acının altında eksi iki
derece
karda sevişmek gibi bir şeyiz
ikimiz de
soluklarımızın bile çatlayarak
soğuktan
incecik kanadığı

bu aşk burada donar diyorum
donar buzlanma nedeniyle
anıların

ben kayıp düşerim teninden
düşerim yalnızlıklar içinden
bir yalnızlığa daha
senın
bütün öpüşlerine kardeş…

Paylaşın

Nur İçözü Kimdir? Hayatı, Eserleri

12 Şubat 1948 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Nur İçözü, ilk, orta ve lise eğitiminin ardından Hayat Yayınları yazı işlerinde çalışmaya başladı. 1971 yılında Doğan Kardeş dergisini yönetmeye başladı.

Haber Merkezi / Nur İçözü, daha sonra Tay Yayınları’nda Walt Disney Yayın Grubu yayın yönetmenliği, Tercüman Çocuk dergisi ve Milliyet Kardeş dergisi yazı işleri müdürlüğü yaptı. Bulvar gazetesine kadın ve sağlık konulu sayfalar hazırladı. Milliyet ve Radikal gazetelerinde sanat yazıları yazdı, Fenomen ve Burç 2000 dergilerinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. Çeşitli dergilerde sanat sayfaları hazırladı, yayın danışmanlığı yaptı. Radikal Gazetesi Kitap Eki’nde çocuk ve gençlik kitapları eleştirileri yaptı.

Nur İçözü, 1997 yılında iki kitaptan oluşan Kar Masalları ile gençlik ve çocuk yazın dünyasına kendi kitaplarıyla katılmış oldu. Çocuk Edebiyatı Mizah Öyküleri 2000 yarışmasında Bu Gün Ne Cadılık Yaptım isimli kitabı ile ikincilik ödülünü aldı.

Eserleri;

Roman;

Yüreğimin Kıyısında (2006)
Reyhan (1997), Dönemeç (2003)

Çocuk;

Yıldız Yağmuru (1996), Kar Tanesindeki Çocuk (1997), Kibritçi Dede (1997), Canı Sıkılan Deniz Feneri (1997), Siz Olsaydınız Ne Yapardınız? (1999), Dişlek ile Çıtır Hanım (1999), Küçük Taş Parçası (1999), Tatile Gidiyoruz (2000), Dönemeç (2000), Şarkıcı Kurbağalar (2000), Bugün Ne Cadılık Yaptım? (2001), Sevginin Mırnavcası (2001), Tosbik Kaplumbağa (2002), En Güzel Çiçek Yarışması (2002), Cadılık Parayla Mı?, Laylaylom, Güneşe Tırmanan Çocuk, Şiirli Hayvan Öyküleri (6 Kitap), Altın Doğa Öyküleri (2 Kitap), En Güzel Kimin İşi? (2 Kitap), Artık Okuyorum Dizisi 10 Kitap Takım (2003), Amigo Papağan (2003), Cemo’Nun Köpeği (2003), En Güzel Çiçek Yarışması (2003), Kırmızı Balonla Mavi Top (2003), Kuyruğunu Arayan Tavşan (2003), Masal Kutusu (2003), Meraklı Martı (2003), Yaygaracı Kurbağalar (2003), Badem Çocuk Diş Doktorunda (2003), Bizim Aile 1 (2003), Bizim Aile 2 (2003), Zamanda Yolculuk Mağara Devleri (2003), Zamanda Yolculuk Gölün Dibindeki Canavar (2003), Kitap Bahçesi Korku Tüneli (2003), Kitap Bahçesi Ahşap Evin Çocukları (2003), Yalancı Yıldız (3. bas., 2004), Sihirli Düşler Kesesi (2005), Hoşgeldin Badem Bebek (3. Bas., 2005), Badem Çocuk Hastanede (2005), Badem Çocuk Okulda (2005), Badem Çocuk Kaza Geliyorum Demez (2005), Sihirli Yosunlar 2. ve 3. Sınıf (2005), Bahar Perisi’nin Gezisi 2. ve 3. Sınıf (2005), Badem Çocuk Dengeli Besleniyor, Zamanda Yolculuk Korsanların Peşinde, Zamanda Yolculuk Periler Ülkesinde, Zamanda Yolculuk Altın Post Avcıları, Zamanda Yolculuk Alev Dili Canavar, Zamanda Yolculuk Gözünü Güneşe Diken Devler, Zamanda Yolculuk Kaçın, Amazonlar Geliyor!, Zamanda Yolculuk Uzayda Buluşalım, Zamanda Yolculuk Şeytan Bunun Neresinde?, Kitap Bahçesi Gökten İnen Üç Yıldız. (Kaynak: biyografya.com)

Paylaşın

Nuh Ömer Çetinay Kimdir? Hayatı, Eserleri

1960 yılında Kahramanmaraş’ta dünyaya gelen Nuh Ömer Çetinay, Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesini bitirdi. Yüreği Kurşun Edem (Maraş Destanı) adlı dosyasıyla 1988 Akademi Kitabevi Şiir Mansiyon Ödülü’nü aldı.

Haber Merkezi / Yüreği Kurşun Edem şiiri Varlık Dergisi’nde yayınlandı. Şiirleri, Adam Sanat, Çağdaş Türk Dili, Karşı, Varlık, Yazıt, Milliyet Sanat, Aykırı, Atika, İnsancıl, Dilizi, Damar, Yazılı Günler dergilerinde yayınlandı. İlk şiir kitabı Kanrevanmaraş 1990 yılında Belge Yayınları’ndan çıktı.

Eserleri;

Kanrevanmaraş (1990)
Silintiharita (1994)
Ahşk (1996)
Antikan (1999)
Çağdaş Türk Şiirinde Erotizm -antoloji- (1999)

“Aşkımız bizi çoktan aştı”

Aşkımız bizi çoktan aştı Öleceksek ölelim
Geride kaldık Taşlanmamız yakın

biz parçalandık biz unufak salkım
saçak biz bir daha toplanamayız
biz dağıldık biz gecelere biz yıldız
kaydı çarpınca birbirimize

Bedenimiz bile fazla artık yürümeye

Aşkımızı kaç gecedir keskinliyoruz Öleceksek
evet ölelim Bu bende kalmış gözlerini
al, bakışlarını bırak ! Ağzımı geri ver,
öpüşüm kalsın!..Bir ışık olsun açık
kalsın yaşadık demeye,,,biz demeye
Sonra git ki
Aşk olsun

Uçurumdan düşmedikse şaşırma:

Çünkü bizdik uçuruuuuuuuuuuuu
m!

“Engerekler”

Kovuktan çıkmanın zamanını
en iyi yılanlar bilir

yeni bir yüz
yeni bir deri gereklidir

En iyi yılanlar bilir

“Tarhana”

Biz bir çuval buğday idik
ezildik büzüldük
poyrazla salınan
bir başağın ardından
nerelere dizildik

çıktık değirmen taşların
girdik kaynar suların
ekşimiş yoğurtların
arasından
akşamından
karasından
yorulduk yoğrulduk
çiğlerin öfkesine serildik

Biz bir çuval buğday idik
kuşları beklerken
acıyı firikledik

“Karışık”

…günler geceler boyu ben bu anı dişimi sıkıp kendimi erteleye erteleye
yağlı bir kırbacı ilk kendimde deneyip
uçurumdan yankıma baktığım o karanlık geceden sonra
için için parlamaya hazır bir parazit gibi ömrümü çürüten
dinamitin belalı duruşunda
en çok o anda…
Bırak yüzünü söndürme, açık kalsın Çırılçıplak dursun tokatıma
Utancı unut Kirin bulaşır

Ah benim upuzun akşamlı sevgilim
Bıçağı kendim bilip, bıçağı keskinledim

Kalk ve kırbacı hatırlat bana
Bak Acıkmış bekliyor öfkemin sunağı gülden kirli kalçana
Bir daha otur ve bir daha bak o bembeyaz duvara
yapışan çığlık rengindeki ıslak sarsıntı lar la
Acıyı unut Yatağa kanın sızıyor
Kanında boğul diye bakıyorum sana
Bir daha kalk ve bir daha dol o sonsuz karanlığa
Bak gırtlağına uzanmış bir bıçak gibi yatıyorum yanında

Ey benim yalan yanlış sevgilim

Kalk ve kendini hatırlat bana

Paylaşın

Niyazi Akıncıoğlu Kimdir? Hayatı, Eserleri

1919 yılında Kırklareli’nin Kurudere Köyü’nde dünyaya gelen Niyazi Akıncıoğlu, 1979’da Ankara’da vefat etmiştir. Liseyi Edirne ve Bursa’da (1938) okuyan Akıncıoğlu, İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. “Eflatun Cüneyt”, Muharrem Niyazi Akıncıoğlu’nun 1943’lerde kullandığı takma adıdır.

Haber Merkezi / Şair, “4 Nisan 1953’te tutuklanır. Köy enstitüsü çıkışlı 22 öğretmenle birlikte ‘gizli cemiyet kurmak’la suçlanır. 20 ay hapis yatar. Yapılan yargılama sonunda, 11 Aralık 1954’te aklanır”. Cezaevinden çıktıktan sonra sakin bir hayatı tercih eder. “1970’lere uzanan bu sessizlik döneminden sonra, 1971 yılında yeniden yayımladığı Yağmur Duası, Hasbihal, Hürriyet Kasidesi; 1972’de yayımlanan Uzaktan Sevgilerle ve 1977’de görülen Mev’ut Gün, Mutluca Gün başlıklı şiirleriyle uzun bir süre susmuş olsa bile, ’24 saat şair’ olduğunu kanıtlar”. M. Niyazi Akıncıoğlu 1979’da Ankara’da vefat etmiştir.

“M. Niyazi Akıncıoğlu, 1935 yılında, on altı yaşında iken başlamış şiir yazmaya. 1938 yılında da bu ilk ürünlerini Bursa’da Haykırışlar adıyla kitaplaştırmış”. “’Haykırışlar’ başlığını taşıyan yedi şiir ile ‘Atsız Gibi’ gibi ürünlerde sığ bir Türkçülük/Turancılık eğilimi, daha doğrusu özentisi yer alır. Yurdunun, ulusunun gerçeklerine sırt çeviren ve etkisinde kaldığı öğretmenlerden Nihal Atsız ile Orhan Şaik’e öykünen şair, Kızıl Elma (Turan)’ın ateşiyle yanmakta, bu ham hayale ulaşmak için her şeyi yapmaya hazır görünmektedir”.

Akıncıoğlu’nun şiirlerine genel olarak bakıldığında iki dönem görülmektedir. “İlki; 1939’lara kadar, on altı-yirmi yaşları arasında, dönemin hâkim ideolojisine uygun olarak yazdığı; Faruk Nafiz, O. Şaik Gökyay, Nihal Atsız, N. Sami Banarlı, Namdar Rahmi Karatay’ın etkisinde kaldığı şiirlerdir (ki bu şairlerden kimilerinin öğrencisi olmuştur)”. Hocası Orhan Şaik Gökyay’ın, kendisi üzerinde büyük bir etkisi olduğunu söyleyen şair, en çok Nâzım Hikmet’in tesiri altında olduğunu ifade eder.

Şairin şiirlerindeki dönemlerin “ikincisi; 1937-1938 yılında Bursa Lisesi’ni bitirip, 1939 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne başladığı, bilinçlendiği ve İkinci Dünya Savaşı’nın da etkisiyle toplumcu düşünceye yöneldiği dönemdir. İlk dönem şiirlerinin havasından sıyrılan şair, 1940’lı yılların kültür etkinliğinden de yararlanarak, insancıl şiirler üretir”. Bu dönem onun bireysel konulardan toplumsal konulara yöneldiği bir dönemdir.

Şairin bu dönemde kaleme aldığı şiirler her ne kadar basılmasa da çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. “Edirne, Bursa vb. üzerine şiirlerinde yerel renkleri yöresel görünümleri vurgulama, belirtme özellikleriyle tanındı. Şiirleri çoğunlukla 1940-1950 yıllarının belli başlı dergilerindedir: Servet-i Fünun, Yücel, Yedigün, Yürüyüş, İnsan, Yeni Ses vb”. Milliyet Sanat, Meydan, Gün, Pazar Postası, Yeryüzü, Türkiye Yazıları ve Yeni İnsanlık dergilerinde de Akıncıoğlu’nun şiirleri yayımlanmıştır. “Akıncıoğlu’nun 1941’den ölümüne değin yazıp dergilerde yayımladığı bütün bu şiirler, kişiliğini bulduğu ve gittikçe geliştirdiği dönemin ilginç ürünleridir. Onu asıl temsil edenler de, daha öncekiler değil, bunlardır”.

M. Niyazi Akıncıoğlu, çok beğendiği Nâzım Hikmet gibi, şiirlerinde, divan şiiri ve halk şiiri motiflerini sıkça kullanmış ve bunları ustaca işlemiştir. “Örneğin, 1941’de yazılan ‘Dasitan-ı Cibal’ halk şiiri geleneğinden -en çok da Köroğlu’ndan- esinlenmiştir”.

“Akıncıoğlu’nu 40 Kuşağı toplumcu-gerçekçi şairleri içinde belirginleştiren özelliklerinden biri de, divan şiirinin söyleyiş güzelliğini tespitidir. Üstelik Abdülbaki Gölpınarlı’nın “Divan Edebiyatı Beyanındadır” adlı yapıtının o dönemde yayımlanması ve bu kitabıyla divan şiirini yerden yere vurması, Niyazi Akıncıoğlu’nu etkilemez”. “Edirne” ve “Vatan ve Gurbet Üstüne” gibi şiirlerinde bu durum görülmektedir.

M. Niyazi Akıncıoğlu’nun, İnsan dergisinin 1943’te yayımlanan 22. sayısında yer alan “Müteferrik” adındaki şiiri poetik niteliktedir. Akıncıoğlu bu şiirde geçen, “Helva demesini de biliriz, halva demesini de/Mingayri haddin biz de şairiz.” dizeleriyle şiirlerinde, hem halk şiirinin hem de divan şiirinin unsurlarını birlikte ve ustaca kullanmasının özetini yapmış gibidir. Yukarıdaki dizelere bakıldığında şairin, döneminde, hak ettiği değeri görememesinden kaynaklanan bir şikâyet söz konusudur. Ancak şair, resminin hiçbir yerde çıkmaması veya adının anılmamasına rağmen yine de şair olduğunu dillendirmektedir.

M. Niyazi Akıncıoğlu her ne kadar edebiyat tarihlerinde ve antolojilerde yeterince adından bahsedilmemiş olsa da “1940 kuşağı içinde imge yaratışı, sözcükleri kullanışı, dize kuruşu ve şiiri bütünde yakalayışı ile” kendine özel yer edinmiş bir şairdir. “Özellikle 1940-1950 döneminde, içeride CHP iktidarının ve dışarıda faşizmin özgürlükleri çiğnediği yıllarda savaşa, baskıya, saldırıya, ölüme karşı barışı, demokrasiyi, kardeşliği, adaleti, yaşamayı savunabilmek ve bunu halk kültürüne yaslanan kendine özgü, başarılı bir şiir yapısı içinde sunabilmek az şey değildir”.

Paylaşın

Nilgün Marmara Kimdir? Hayatı, Eserleri

13 Şubat 1958 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Nilgün Marmara, 13 Ekim 1987 tarihinde, 29 yaşındayken ‘bekleme salonu’ olarak gördüğü yeryüzünü terk etmeye karar verdi ve evinin balkonundan atlayarak kendi isteği ile yaşamını sonlandırdı.

Haber Merkezi / Nilgün Marmara, ortaokul ve liseyi Kadıköy Maarif Koleji ve Lisesi’nde bitirdi. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümüne girmeye hak kazandı. “Syliva Plath”in Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi” adlı lisans teziyle mezun oldu. 1981 yılında Kağan Önal ile tanıştı ve evlendi. Farklı işlerde de çalışan Marmara ilk önce Marmaris’te bir tatil köyünde çalıştı, sonra Ulusoy’da yönetici sekreterliği yaptı.

Kısa süren yönetici sekreterliği döneminin ardından bir reklam şirketine metin yazarı olarak girdi, fakat ilk gününde ondan bir cenaze ilanı yazması istenince aynı günün akşamı işten ayrıldı. Daha sonra Bebek’teki Mısır Konsolosluğu’nda çalışmaya başlayan Marmara, ilk haftasının ardından buradan da ayrıldı. Metinlerinden ve günlüklerinden anlaşıldığı üzere, bir süre çok sevdiği Ingeborg Bachmann’ın memleketi Avusturya’da da kaldı.

Nilgün Marmara’nın şiirleri bir içe dönüş. Ben’i yakalamaya çalışan şiir kişisinin hedefi bilinçli bir Ben’den öte, benliğin özünü, bilinçaltının katmanlarını tutabilmekte. Dolayısıyla Marmara’nın mısraları şiir kişisinin içine sokulan bir el gibi en derine konanı çekip çıkartmayı hedefler. Bu da bir içe kapanışı beraberinde getirir.

Marmara’nın dünyayı dışarıda bırakarak dillendirdiği iç dünyasında bu kapanış bir hiçliğe varır. Mısralarında, doğum ölümün başlangıcıdır, varlıksa yokluğa gebedir. Yazmış olduğu şiirleriyle kendine özgün bir çizgi oluşturan Nilgün Marmara, Amerikan Edebiyatında tanıdığımız Sylvia Plath’inde ülkemizdeki bir yansımasıydı bir yerde.

Eserleri;

Şiir;

Daktiloya Çekilmiş Şiirler (1980)
Metinler (1990)

Günlük;

Kırmızı Kahverengi Defter (Gülseli İnal tarafından hazırlandı, 1993)

Diğer;

Sylvia Plath’ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi (2006)

Paylaşın

Nilay Özer Kimdir? Hayatı, Eserleri

6 Mart 1976 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Nilay Özer’in tam adı Nilay Özer Pelvanoğlu olan şair, 1993’te İstanbul Kandilli Kız Lisesini bitirdi. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesinde, Sınıf Öğretmenliği ve Biyoloji Öğretmenliği Bölümlerinde okudu.

Haber Merkezi / Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Edebiyatı Bölümünde başladığı yüksek lisans öğrenimini “Turgut Uyar’ın Divan’ında Bir Araç Olarak Biçim” adlı teziyle 2005’te, yine aynı yerde başladığı doktorasını ise “Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’nda İmajlar: Toplum, Tarih ve Sinema” adlı teziyle 2013’te tamamladı ve Yeni Türk Edebiyatı alanında “doktor” unvanını aldı. Nilay Özer, 1997-2000 yılları arasında Varlık Yayınlarında redaktör çalıştı. İstanbul Paşabahçe Soğuksu İlköğretim Okulunda sınıf öğretmenliği (2000-2002) yaptı. Bilkent, Işık, Bahçeşehir, Yeditepe üniversitelerinde Türk Dili ve yeni edebiyat konulu dersler verdi. Hâlen Beykoz Üniversitesi’nde çalışmaktadır. 2005-2006 yılları arasında TC Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları Redaksiyon Kurulunda görev aldı.

Tarih ve Kültür Vakfı (2007-2008) ile Sarıyer Belediyesinde (2013) yaratıcı yazarlık dersleri verdi. Çok sayıda belediye ve üniversitenin şiir, edebiyat ve bahar festivalleri kapsamında seminer ve atölyeler düzenledi. Özer, şiirle yakından ilgilendi ve çeşitli ödüllere layık görüldü. 1997’de Kocaeli Üniversitesi Şiir Okulu ödülünü aldı. Zamana Dağılan Nar (1999) adlı şiir kitabıyla 2000 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödüllerinde “dikkate değer” bulundu. Ol! adlı dosyası ile yayımlanmamış dosya dalında Cemal Süreya Derneği tarafından verilen Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne (2004) ve Terakki Lisesi 14. Şiir Festivali Onur Ödülü’ne layık görüldü. Evli ve bir çocuk annesi olan Nilay Özer, hâlen İstanbul’da yaşamakta ve çalışmalarını burada sürdürmektedir

Şair kimliğiyle öne çıkan Nilay Özer, edebiyat dünyasında 2000’li yıllardaki etkinliği ile adını duyurmuştur. Metinleri; kitap-lık, Yasakmeyve, Varlık, E, Edebiyat ve Eleştiri, Adam Sanat, Poetik’us, Bahçe, Öküz, Kül, Anadili, Düşlem, Yine Hişt, Ada, Uç ve Hayvan gibi süreli yayınlarda yer almıştır. Çocuk edebiyatı yazarları içerisinde de değerlendirebileceğimiz Özer; Meşe Palamudu Macanda, Uçan Kaçan Bir Pijama Öyküsü, Unutkanlık Boruları Dalgınlık Kanalları, Üç Ejder Masalı ve Yara Bandı Fabrikası adlı çocuk kitaplarını kaleme almıştır. Karabıyıkoğlu ve Cenkci’ye göre Nilay Özer, 2000’li yılların şiirini kendine has imge dünyasıyla örerken, günün dinamizmini arayışta olduğu dilin peşine düşerek yakalamaya çalışan bir şairdir.

İlk şiir kitabı Zamana Dağılan Nar (1999) ile, genel olarak 90’lı yıllardan sonra olumsuz eleştirilere maruz kalan Türkçe şiir literatüründe sesinin farklılığı ile tüm bu eleştiri yığınını delebilecek bir poetikanın temellerini atacağının sinyalini vermiştir. Özer, kendine özgü bir şiir ve imge dünyası oluşturmakla birlikte bu dünyanın mekezinde bir dil inşa etmiştir. Kelimeler ve imgeler vasıtasıyla oluşturduğu bu diliyle de dikkat çekmiştir. küçük İskender, Özer’in on kelimesini tahlil ettiği etraflı yazısında onu şu cümlelerle değerlendirmiştir: “Kimi şairler kehanetlerini iyi dilek, olağanlıklarını da tevazu ölçüsünde tutarak hayatlarına takılmaya çalışılan rütbeleri sökerler. Halkın arasına karışarak kalabalık hislerde, kalabalık düşüncelerde kaybolmayı seçerler -amaç, kendisi adına istediklerini ancak herkese verilirse almaktır. Kendisi için istedikleri insanlık için istediği haklar, özgürlükler, mutluluklardır çünkü. Nilay Özer benim gözümde böyle bir şair. Ona yakışan en güzel ödül bağımsızlıktır.”

Daha ilk şiir kitabı ile kişiliğini ortaya koyan ve kendine has bir şiir dili oluşturan Nilay Özer şiirinin en belirgin özelliği imge yoğunluğudur. Şair, dış dünyayı erişilmez bir duyarga olarak görür ve oradaki her türlü nesneyi, insanı, hayvanı, olayı soyutlaştırarak kendi imgelerini inşa eder. Korkuluklara Giysi Yardımı’ndaki şiirler onun dış dünyaya karşı duyarlılığın güzel örnekleridir. Zamana Dağılan Nar’dan Korkuluklara Giysi Yardımı’na doğru kronolojik bir okuma yapıldığında imgelerin gittikçe örtükleştiği, kapalı ve zorlayıcı yapılara büründüğü görülmektedir. Gül başta olmak üzere göz, su, bahçe ve balkon gibi imgeleri şiirinin gövdesine yerleştiren Özer, ağırlıklı olarak yoksulluk ve aşk temalarını dizelere işlemiştir. Özer, yoksulluğu “şiire çok yakın duran ve imgeler yaratan bir şey” olarak algılar: “Yoksul bir mahallede büyüdüm. Kendi adıma çok zorluklar çektim mi? Hayır. Ama öyle şeyler gördüm ve tanık oldum ki insan olmaktan utandım. İnsan denen varlığın bir aklı varsa neden bu adaletsizlik var aklım almadı çocukluktan beri.” Yoksul mekânlar Özer’in şiirinde başlı başına birer imgeye dönüşmüştür.

Nilay Özer, sürekli yeni ve farklı teknikleri deneyen bir şair olmuştur. Biçim ve içeriği kaynaştırmada başarılı olan şair, ilk dönem şiirlerinde anlatımcı tekniği benimsemesine rağmen şiirini kuru bir tahkiyeye teslim etmemiştir. Turgut, ilk kitabı yayımlandığında Özer’in iyi bir şair kumaşı olduğunu belirtmiş ve “Nilay Özer’in bu şiir kitabında aşk görgüsü var öyle âşikâr değil, sanki sadece kendi zekâsına sürgün bir büyücünün kimseyi üzmeyen zarafetini taşıyor, sanki bir bâlerinin gövdesinden bal damlıyor gibi yazıyor şiirlerini!..” değerlendirmesini yapmıştır.

Zamana Dağılan Nar’daki vahiy, İsa, Meryem, ilmihâl, günah gibi kelimelerle yapılan göndermeler; Ol!..’da dua, çan, manastır, tespih, pir, ayet, fetva, sünnet, cüz, ahret, sûre, dört kitap, kıyam, semah gibi kelimelerle daha da netleşir. İlk kitabında bu kelimeleri kullanışının bilinçli olmadığını vurgulayan Özer, kutsal kitapları önemli bir kaynak olarak görmüş, bu kitapların dil ve anlatım özelliklerinden daima etkilenmiştir. Ona göre “Ol!” sözcüğünün kitapta iki açılımı vardır: İlki Allah’ın tüm varlıkları bir tek sözle yaratmış olması göndermesini de içine alan “olmak” mastarının buyruk kipi; ikincisi ise gösterme sıfatı “O”dur.

Geçmişinden gelen birikimle ortaya çıkan, görülmüş, yaşanmış, belleğine atılmış ve demlenmiş konuların peşine düşen Özer, şiirlerini çok çeşitli yollarla kaleme alır. Günbaş’a göre Özer’in şiirlerıne kuşbakışı bakıldığında, kadını sorunsalı içinde ele alan modern bireyin sancıları göze çarpmaktadır. Şair, Korkuluklara Giysi Yardımı (2015) adlı üçüncü şiir kitabında umut, yalnızlık, gelecek, ölüm ve doğa temalarını işlemiştir.

Özer, eserin içeriğini şu cümlelerle dile getirmiştir: “Korkuluklara Giysi Yardımı’nın ikinci bölümündeki şiirler de katliamların yazılamayacağının bilinciyle yazıldılar aslında. Şiirlerin altında bir yer ve tarih var. Auschwitz 1940-1945, Ruanda 1994, Halepçe 1988 gibi. “Şiir orada, o tarihte yazılmıştır” etkisi vermek istedim. Tabii bu işin sahte tarafı. İma ettiği gerçek ise “Olay orada, o tarihte yaşanmıştır” cümlesinde. Şiirlerin bir kısmında işaret edilen katliama doğrudan göndermeler yok, bir kısmında az da olsa var”. Özer, şiiri bir eğitim aracı olarak kullanmaktan çok şiir eğitimi konusunda neler yapılabileceği sorusunu da önemsemiş ve bu konular üzerinde de çalışmalar yapmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın

Nihat Ziyalan Kimdir? Hayatı, Eserleri

1936 yılında Adana’da dünyaya gelen Nihat Ziyalan, Ortaokulu Tebebağ’da tamamladıktan sonra İzmir Hava Astsubay Okulu bünyesinde bir süre eğitim aldı. İstanbul’a gittiğinde sinemayla ilgilenmeye başladı ve yüz elliye yakın sinema filminde rol aldı.

Haber Merkezi / Devlet tiyatrolarında da rol almaya başladı. Adana Belediye Tiyatrosu’na oyuncu olarak girdi; orası kapanınca, önce Ankara Sanat Tiyatrosu’na, sonra da Yeşilçam’a geçti. İrili ufaklı birçok filmde, daha çok kötü adam rollerinde oynayarak ekmeğini kazandı. Yazın hayatına Adana yerel gazetesi Bugün’de yazdığı şiirlerle başladı. Daha sonra birçok tanınmış dergide şiirleri yayımlandı. Şiirlerinin yanından iki öyküye ve bir romana da imza attı. 2009 yılında 1. Çukurova Ödülünü alan ve edebiyat dergilerinde yazmayı sürdüren yazar tüm zamanını edebiyatla geçirdiği Sidney’de yaşamaktadır.

Nihat Ziyalan edebiyat dünyasına Adana’da çıkan Bugün dergisinin sanat sayfasında başlamıştır. Daha sonra Yeditepe, Dost, Pazar Postası, Papirüs dergilerinde yayımlanan kısa öykülere de imza atmıştır. Şiirlerinin ikinci yeni etkisinde olduğu kendisi ve şiir çevresince sık sık dile getirilmiştir. İkinci Yeni şiirinden geçerek anlatımcı bir şiire varan Ziyalan’ın, Asık Yüzlünün Biri (1963), Güvercin Uçuşu (1980), Avustralya’dan Şiirler (1985), Sevgili Şiir (2007), Tomurcuk Sevda (2009) adlı şiir kitapları, Güneşle Damgalı (2000) ve Menekşeli Konak (2004) adlı romanları, Kısa Pantolonlu Sevda (2001) ve Severim Pazartesileri (2005) adlı öykü kitapları da bulunmaktadır.

Yazarın Severim Pazartesileri adlı eseri için “Nihat yazdıklarını Sait Faik, Oktay Akbal gibi ekollerin üzerine kurmuş. onları geliştirip kenine katmış, yoğurmuş. Ortaya klasik temeller üzerine atılı bir yapıt çıkarmış. Abartısız, son derece dengeli.” yorumu yapılmıştır. (Kaynak: teis.yesevi.edu.tr)

Paylaşın