Erdoğan Körfez Yolcusu: Ekonomik Yatırımlar Beklentisi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 17-19 Temmuz tarihleri arasında Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) yapacağı ziyaretlerde ekonomik ilişkilerin ve yatırımların ağırlıklı olacağı bekleniyor.

Ziyaretlerin siyasi açıdan da Türkiye’nin son birkaç yılda bölgeye yönelik izlediği normalleşme politikası ile uyumlu olması bekleniyor. Erdoğan’ın ziyaretleri öncesi Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bölgeye giderek temasların altyapısını hazırlamıştı.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in hükümet kaynaklarından edindiği bilgiye göre ekonomik açıdan yüksek beklentilerle gidilen ziyaretler kapsamında önemli anlaşmalara imza atılması bekleniyor. Bu anlaşmalara ilişkin teknik hazırlıkların tamamlandığı ve sorun olmadığı ifade ediliyor.

Anlaşmalara ilişkin detaylı bilgi vermeyen yetkililer, masada olan sektörler arasında enerji, ilaç, teknoloji ve tarım gibi alanların olduğunu belirtiyor. Aynı zamanda doğrudan yatırımlarla ilgili gelişmelerin de beklendiği ziyaret kapsamında, tarımda Türkiye’nin üretim üssü gibi olacağı, istihdam ağırlıklı projelerin gerçekleşmesi hedefleniyor.

Reuters’ın son bir haberinde Körfez ülkelerinden sağlanması beklenilen toplam yatırım miktarı için 30 milyar dolar rakamı ifade edilirken, 10 milyar dolar değerindeki doğrudan yatırımların ise kısa vadede gelmesinin yetkililer tarafından Türkiye ekonomisi için önemli görüldüğü kaydedilmişti.

Bloomberg’de yer alan haberde de iş birliği yapılacak alanlarda doğrudan yatırımın yanı sıra özelleştirmeler ve şirket alımları formüllerinin de masada olacağı; yetkililerin bu anlaşmalardan ilk etapta en az 25 milyar dolarlık yatırım beklediği yazılmıştı.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da NATO zirvesi dönüşünde uçakta yaptığı açıklamada Cevdet Yılmaz ve Mehmet Şimşek’in ön ziyaretlerinde belli bilgilendirmelerin yapıldığını söyleyerek, ziyaretlere ilişkin şunları kaydetti:

“Yapacağımız ziyarette Türkiye’ye verecekleri destekleri bizzat görme, yaşama imkânımız olacak. Daha önce yaptığım görüşmelerde kendileri söyledi. ‘Türkiye’ye ciddi yatırımlar yapmaya biz hazırız.’ Bunu bu ziyaretle birlikte de inşallah noktalamış olacağız. Bu yatırımlar belki bizde olacak, belki Suudi Arabistan’da, Katar’da, Birleşik Arap Emirlikleri’nde olacak.”

Erdoğan ayrıca Şimşek’in uyguladığı ekonomi politikasına bağlı olduğuna yönelik işaret vererek, “Uluslararası rezerv birikimini artırmak için rasyonel politikaları hayata geçiriyor, uluslararası yatırımları ülkeye çekmek için çalışıyoruz” dedi. Körfez turu uluslararası yatırımları çekme politikasının bir parçası olarak önemli görülüyor.

Bu arada Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK), Körfez turu kapsamında Erdoğan’ın katılımıyla üç ülkede de iş forumları düzenleyecek. Suudi Arabistan-Türkiye İş Forumu 17 Temmuz’da Cidde’de, Katar-Türkiye İş Forumu 18 Temmuz’da Doha’da, BAE-Türkiye İş Forumu da 19 Temmuz’da Abu Dabi’de gerçekleştirilecek.

DEİK üyelerine çağrı yaparak, “İnşaat & Müteahhitlik, Enerji, Sağlık, Gıda, Tarım, Turizm, Yapı Malzemeleri, Bilgi Teknolojileri, Dijital Teknolojiler, Akıllı Şehirler, Gayrimenkul, Lojistik, Finans ve Bankacılık, Danışmanlık, Madencilik, Mimarlık, Mobilya, Uluslararası Teknik Müşavirlik, Tekstil, Kimyevi Ürünler, Demir ve Metal Ürünleri, İlaç, Tıbbi Malzeme, Otomotiv ve Yedek Parçaları” sektörleri başta olmak üzere tüm sektörlerde faaliyet gösteren firmaların katılımını istedi.

Öte yandan bu ziyaretlerin ana ekseni ekonomi, ticaret ve yatırım çekme amaçlı olmasının yanı sıra Türkiye’nin bir dönem sorunlar yaşadığı Suudi Arabistan ve BAE de dahil Körfez’e açılımının devamı olarak da yorumlanıyor.

Suudi Arabistan ile yeni ortaklığa doğru

Erdoğan’ın Körfez duraklarından birisi ilişkilerin inişli çıkışlı seyrettiği Suudi Arabistan olacak.

Arap Baharı döneminde zıt kutuplara savrulan Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri, gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın 2 Ekim 2018’de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğunda öldürülmesiyle gerilimli bir döneme girmişti.

Karşılıklı olarak sert açıklamalar yapılırken, ABD Başkanı Donald Trump’ın görevden ayrılması ve ABD’nin bölgeye dönük politikalarının da değişmesinin etkisiyle gerek Türkiye gerekse Suudi Arabistan ilişkileri yeniden rayına oturtmaya karar vermişti.

Ekonomik açıdan darboğazda olan Türkiye ile uluslararası toplumdaki imajını yeniden toparlamak isteyen Suudi Arabistan arasında temaslar yeniden kurulmuş ve karşılıklı ziyaretlerle ilişkiler restore edilmişti. Türkiye bu amaçla Kaşıkçı cinayeti dosyasını da Suudi Arabistan’a devretmişti.

Kaşıkçı cinayeti ile sorumlu tutulan Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 22 Haziran 2022’de Ankara’ya resmi bir ziyaret yaparken, bu ziyaret sırasında yapılan ortak açıklamada “iki ülke arasındaki ikili ilişkilerde yeni bir iş birliği döneminin başlamasına yönelik ortak kararlılık” vurgulanmıştı.

Katar ile stratejik ortaklığa devam

Erdoğan’ın duraklarından bir diğeri de iktidarın en yakın ilişki kurduğu ülkelerin başında gelen Katar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamid Al Sani’nin yakın ilişkileri kapsamında iki ülke ilişkileri “stratejik ortaklık” olarak nitelendiriliyor.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından Erdoğan’ı arayarak destek veren ilk ülkelerden birisi de Katar olmuştu.

2014’de kurulan Yüksek Stratejik Komite şimdiye kadar toplam 8 kez bir araya gelirken, farklı alanlarda toplam 95 anlaşma ve çeşitli belgeye imza atıldı. Katarlıların Türkiye’de önemli şirketlerin yanı sıra Boğazlarda aldıkları arsa ve mülkler zaman zaman basına yansıyan konular arasında.

Türkiye-Katar ilişkileri sadece ekonomi ve yatırımlarla sınırlı değil. Savunma sanayi ve askeri eğitim gibi alanlarda da ilerleme sağlanmış durumda. Halen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) bir üssü Katar topraklarında bulunuyor.

BAE ile düzelen ilişkiler

Uzun bir dönem gerilimli ilişkiler yaşanan Birleşik Arap Emirlikleri de diğer önemli durak.

Türkiye’nin Arap Baharı sırasında Müslüman Kardeşler kuşağına olan yakınlığı, o dönemde Suudi Arabistan, BAE ve Mısır’ın başını çektiği eksenle bir çeşit “soğuk savaş” yaşamasına neden olmuştu. Ancak geçen yıllar içinde bölgedeki dengelerin değişmesiyle Türkiye ve Körfez ülkeleri farklı pozisyonlar almaya başlamıştı.

Bu kapsamda BAE ve Suudi Arabistan’ın Türkiye’nin en önemli bölgesel müttefiklerinden olan Katar’a 2017’de uygulamaya başladıkları ambargoyu 2021’de bitirmesi de Ankara için önemli bir etken olmuştu.

Geçmiş dönemde Türkiye’den bazı üst düzey yetkililer, BAE’yi Gülen yapılanmasına destekle ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi nedeniyle suçlamıştı. Suç örgütü lideri Sedat Peker’in BAE’den yayımladığı videolar da bir dönem ilişkileri etkileyen bir unsur olarak gündemde önemli yer tutarken, Peker bir süre sonra BAE yetkilileri tarafından uyarıldığını belirterek yayınlarını durdurmuştu.

Erdoğan bundan önce en son Şubat 2022’de Abu Dabi’ye giderken, BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayid Al Nahyan ise son olarak 10 Haziran’da Türkiye’ye resmi ziyarette bulundu.

Paylaşın

Reuters: Türkiye, Suudi Arabistan Ve BAE’den Yatırım bekliyor

14 ve 28 Mayıs seçimleri sonrası ekonomi politikalarında u dönüşü yaşanırken Birleşik Krallık merkezli haber ajansı Reuters, Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan’dan savunma ve enerji sektörlerine yatırım beklediğini yazdı.

Reuters’a bilgi veren iki kaynaktan biri “Önümüzdeki süreçte para akışı bekliyoruz, özellikle de Körfez bölgesinden. Türkiye’yle üst düzey bazı temaslar kurdular. Suudi Arabistan ve BAE’den bazı doğrudan yatırımlar gelecek” ifadelerini kullandı.

Ajansa konuşan BlueBay Varlık Yönetimi’nden Tim Ash, “Türkiye’de Körfez ülkelerinin yatırım yapmaya bayılacağı bazı varlıklar var. Fakat bunlar akla uygun yatırımlar olmalı. Bu yüzden Körfez ülkelerinin önce Türkiye’nin ortodoks ekonomi politikalarına dönmesini bekleyeceğini düşünüyorum” dedi.

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek dün gece Birleşik Arap Emirlikleri’ne gitmişti.

Merkez Bankası 27 ay sonra faiz artırdı

Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB), 27 ay sonra faiz artırdı. Hafize Gaye Erkan başkanlığındaki ilk Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizi yüzde 8,5’tan yüzde 15’e yükseltildi.

PPK toplantısının karar metninde, “Kurul, dezenflasyonun en kısa sürede tesisi, enflasyon beklentilerinin çıpalanması, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kontrol altına alınması için parasal sıkılaştırma sürecinin başlamasına karar vermiştir” ifadeleriyle faiz artışının süreceği sinyali verildi.

Merkez Bankası’nın politika faizini 15’e çıkartılması TL’nin değersizleşmesine yol açtı. Karar öncesi 23,54 seviyesinde işlem gören dolar/TL, karardan sonra 24,18’e kadar yükseldi.

25,91 seyisindeki Euro/TL ise karardan sonra 26,60 seviyesini gördü. 1460 TL seviyesindeki gram altın ise 30 liradan fazla değer kazanarak 1492 TL’ye çıktı.

Merkez Bankası başkanlığına Mart 2021’de Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Naci Ağbal’ın yerine Şahap Kavcıoğlu atanmıştı. Kavcıoğlu, düşük faiz politikasıyla liradaki değer kaybı karşısında “liralaşma” adı verilen bir stratejiyi takip etmişti.

Türk Lirası son 10 yılda dolar karşısında yüzde 90’a yakın değer kaybetti. Enflasyon ise Kasım 2022’de resmi verilere göre yüzde 85’i geçerek 1998’den bu yana görülen en yüksek seviyeye çıkmıştı.

Merkez Bankası Başkanlığına atanan Hafize Gaye Erkan, 9 Haziran’da görevi Şahap Kavcıoğlu’ndan devralmıştı. Erkan son 4 yıl içinde Merkez Bankası’nın başına getirilen 5. isim oldu.

Merkez Bankası bundan önceki en yüksek politika faizi artışını Mayıs 2018’de 850 baz puanla yapmıştı. Mart 2021’de yüzde 19 seviyesinde olan politika faizi 2021 ve 2022’de dörder kez indirildi, Şubat ayındaki toplantıda yüzde 8,50’ye çekildi.

Paylaşın

Dubai’de Görülmesi Gereken Beş Yer

Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) en kalabalık ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin 7 emirliğinden en kalabalık olan Dubai Emirliği’nin başkenti olan Dubai, 18. yüzyılda küçük bir balıkçı köyü olarak kuruldu.

Haber Merkezi / Dubai, 21. yüzyılın başlarında turizme ve lükse odaklanarak hızla büyüdü.

Dubai, aynı zamanda yolcu ve kargo için önemli bir küresel ulaşım merkezidir. Petrol, zaten önemli bir ticaret merkezi olan şehrin gelişiminin hızlanmasına yardımcı oldu.

20. yüzyılın başlarından beri bölgesel ve uluslararası ticaretin merkezlerinden biri olan Dubai’nin ekonomisi ticaret, turizm, havacılık, emlak ve finansal hizmetlerden elde edilen gelirlere dayanmaktadır.

İşte Dubai ziyaretinizde mutlaka görülmesi gereken beş yer:

Dubai Frame (Dubai Çerçevesi)

Altın renkli dikdörtgen Dubai Çerçevesi, şehrin eksiksiz bir görünümünü verir. Bir yanda Eski Dubai, diğer yanda Yeni Dubai.

Safari Parkı

119 hektarlık bir alana yayılan Dubai Safari Parkı, yaklaşık 3.000 hayvana ev sahipliği yapmakta. Safari parkında ayrıca, Afrika, Asya ve Arap kültürünü yansıtan birer köy bulunmakta.

Gölet Parkları

Dubai’deki en iyi gölet parkları, Al Barsha, Al Nahda, Al Qusais 3, Al Khaws ve Al Khawaneej’dir. Gölet parkları, ailesi ile vakit geçirmek isteyenler için oldukça huzurlu ve güzel yerler.

Umm Suqeem Plajı

Umm Suqeem Plajı, yüzme ve çeşitli su sporları olanakları, uzun yürüyüş yolları, farklı ülke lezzetlerinin bulunduğu restoranları ve çok daha fazlası ile Dubai’nin en çekici plajlarından birisidir. 

Bu plajın bir diğer özelliği de burada bir halk kütüphanesinin bulunması.

Mushrif Parkı

Mushrif Park, uzun zamandır Dubai’yi ziyaret eden doğa tutkunlarının gözdesi. 2021’de Dubai Belediyesi 50 kilometrelik bisiklet parkurunu halka açtı.

Bu bisiklet yolları, profesyonel bisikletçiler, hobiciler ve benzer şekilde turistleri çeken Mushrif Parkı’nın bir özelliğidir. 

Dubai hükümeti, gelecekte buraya daha fazla turist çekmek için gerekli düzenlemeleri çoktan başlattı.

Paylaşın

Ortadoğu Kendi ‘NATO’sunu Mu Kuracak?

Ortadoğu’da yeni bir askeri ittifak kurulacağı iddiaları ortaya atılıyor. Olası bir “Arap NATO”sunun içinde İsrail’in de yer alması muhtemel. Geçen hafta Ortadoğu’da NATO benzeri bir askeri ittifak kurulursa bunu destekleyeceğini söyleyen Ürdün Kralı’nın yaptığı bu açıklama manşetlerdeydi.

Ürdün Kralı 2’nci Abdullah, ABD yayın organı CNBC’ye yaptığı açıklamada, “Ortadoğu NATO’sunu destekleyecek ilk insanlardan biri ben olurum” dedi.

“Hepimiz bir araya gelip ‘Birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz?’ diyoruz. Ki bence bu, bu bölge için çok sıra dışı” diye ekledi.

“Arap NATO’su” kurulmasına yönelik ifadeler başka çevrelerden de geldi.

Ürdün Kralı’ndan önce İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz da İsrail’in, ABD öncülüğünde kurulan “Ortadoğu Hava Savunma İttifakı” adlı bir oluşuma katıldığını açıkladı.

Gantz, bu oluşumda başka hangi ülkelerin olduğuna dair bilgi vermedi.

Reuters ve Associated Press dâhil uluslararası medya organları, İsrail’in duyurduğu bu oluşumu ya da ismini teyit edemedi.

Bu haftanın başındaysa Wall Street Journal gazetesi; İsrail, Suudi Arabistan, Katar, Ürdün, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’den askeri yetkililerin savunma alanında işbirliğini ele almak üzere Mısır’da gizli görüşmeler gerçekleştirdiğini bildirdi.

Zamanlama

Arap NATO’sunun kurulması için bazı iyi sebepler var. Kahire’deki El Ahram Siyasi ve Politik Çalışmalar Merkezi’nden uzman Ahmed el Said Ahmed, Ortadoğu’da güvenliğin ana garantörü olarak hareket eden ABD’nin son yıllarda yavaş yavaş bölgeden çekildiğini belirtiyor.

DW Türkçe’ye konuşan Ahmed, “Araplar, geçmişte başta ABD olmak üzere Batılı güçler üzerine yaptıkları bahislerin tutmadığının farkına giderek daha fazla varıyor” diyor ve ekliyor: “Özellikle de Ukrayna savaşının neden olduğu istikrarsızlık ve pandemiden sonra, istikrar sağlanabilmesi ve ekonominin düzeltilebilmesi amacıyla artık bölgesel sorunlar ele alınırken farklı bir yaklaşım var.”

İsrail’in dahli de mühim. Olası bir İran kaynaklı hava saldırısından çekinen Arap devletleri, İsrail’in gelişmiş hava savunma sistemlerinden faydalanmak isteyebilir.

“Amaç, İsrail’i Ortadoğu’daki bir askeri ittifaka entegre etmek olabilir” diyen Ahmed, bunun İsrail ile Arap komşuları arasında 2020 yılında İbrahim Anlaşması’yla başlayan temasların devamı olarak nitelendirilebileceğini söyledi. Söz konusu anlaşma, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin “normalleşmesini” sağlamıştı.

“Arap Nato’sunda kimler olabilir?

Uzmanlar, olası bir savunma ittifakının, İsrail’le diplomatik ilişkisi olan devletleri kapsamasının muhtemel olduğunu belirtiyor.

Bu gruba, İbrahim Anlaşması’nı imzalayan BAE, Bahreyn, Sudan ve Fas’ın yanı sıra İsrail’le zaten diplomatik ilişkisi bulunan Ürdün ve Mısır giriyor.

Suudi Arabistan, Umman, Katar ve Kuveyt de ittifakta rol oynayabilir. Olası bir ittifak anlaşmasının arabulucusu olacağı tahmin edilen ABD de elbette oluşumdaki yerini alacaktır.

Ancak gözlemciler, tüm bu varsayımlara karşın Ortadoğu’dan yakın gelecekte NATO tarzı bir ittifakın çıkmasının zor olduğu görüşünde.

Washington merkezli düşünce kuruluşu “Yeni bir Amerikan Güvenliği Merkezi”nden (CNAS) Becca Wasser, “Şu an daha geniş bölgesel işbirliği için büyük bir çaba var… Ancak Arap NATO’su fikrinin hâlen erişilmesi güç bir hedef olduğunu düşünüyorum” diyor.

El Ahram’dan Ahmed de “Arap NATO’su fikri daha önce de birçok kez ortaya atıldı… Ancak şu ana kadar hiçbir zaman belirginleşmedi. Ve sanırım kısa vadede de gerçekleşmeyecek” öngörüsünde bulunuyor.

Birçok girişim birçok başarısızlık

Ortadoğu’da, özellikle de petrol üreticisi Körfez ülkeleri açısından baş güvenlik garantörü konumundaki ABD, böyle bir savunma işbirliğine gidilmesi için uzun yıllardır çabalıyor.

Örneğin 1950’li yıllarda bölgedeki olası Sovyet yayılmasına karşı “Bağdat Paktı” adıyla kurulan ve daha sonra “Merkezi Antlaşma Teşkilatı” (CENTO) ismini alan oluşum vardı. Ancak hiçbir zaman çok etkili olmadı ve 1979’da dağıldı.

En son olarak Trump yönetimi “Ortadoğu Stratejik İttifakı” (MESA) fikrini ortaya atmıştı. Obama yönetimi döneminde de benzer bir ittifakın farklı versiyonları gündeme gelmişti. ABD Başkanı Joe Biden’ın da Suudi Arabistan ve İsrail’e yapacağı ziyaretlerde bu konuyu ele alması bekleniyor.

Sorunlar değişmiyor

Geçmişteki Arap NATO’su planlarının hiçbiri başarıya ulaşmadı. Aslında başarıya ulaşmalarına engel olan şartların birçoğu hâlen de geçerli.

Lojistik açısından birlikte çalışabilirlik sorunları söz konusu. Zira ülkelerin kullandığı silah sistemleri ve savaş uçakları farklılıklar gösteriyor. Mısır ya da Suudi Arabistan gibi daha büyük ve daha gelişmiş silahlara sahip ülkelerin olası bir ittifaka tahakküm etmesinden korkuluyor. Ayrıca tüm Arap ülkeleri İran’ı en büyük düşmanı olarak görmüyor. Mısır dâhil bazı ülkelerin farklı siyasi öncelikleri var.

Konu İsrail’le işbirliği olunca, İsrail-Filistin sorunu da hâlâ Arap ülkeleri için büyük bir engel olarak duruyor. Örneğin Suudi Arabistan bu yüzden İsrail’le yakın ilişki kurmayı reddetti.

Berlin merkezli düşünce kuruluşu Avrupa Dış İlişkiler Konseyi’nden (ECFR) Cinzia Bianco, DW’ye yaptığı değerlendirmede, olası bir ittifaka girmesi muhtemelen ülkelerin “hâlen birbirine güvenmediğini”, aralarındaki siyasi ilişkilerin de “inişli çıkışlı ve belirsiz” olduğunu belirtiyor.

Körfez ülkeleri ve güvenlik konuları üzerine çalışmalar yürüten Bianco, “Suudi Arabistan-İsrail normalleşmesi olmadan ilerlemek de bir hayli zor olur” diye ekliyor.

Konu sadece İsrail’den ibaret de değil. CNAS’ten Wasser, “Ortadoğu’daki devletlerin birçoğunun arasında da Körfez ülkelerinin kendi içinde de hâlen sorunlar ve çekişmeler var” diyor.

NATO gibi bir savunma ittifakının fazlasıyla istihbarat ve bilgi paylaşımı gerektireceğinin altını çizen Wasser, “Bu, bahsi geçen devletlerin çoğu için inanılmaz hassas bir konu. Bunu kendi egemenliklerine yönelik tecavüz olarak görüyorlar” ifadesini kullandı.

Öncelik hava savunma işbirliği

Tam bir “Arap NATO’su” kurulması şu an için zor görünse de önümüzdeki dönemin bölgede askeri işbirliğinin artırılması yönünde atılacak yeni adımlara gebe olduğu aşikâr.

“Tüm bu devletleri kapsayacak şekilde entegre edilmiş olan daha büyük bir füze savunma işbirliği gibi şeyler göreceğimizi düşünüyorum” diyen Wasser, bununsa ABD üzerinden yürüyen bir mekanizmayla hayata geçirilmesinin mümkün olabileceğini söyledi.

Örneğin edinilen istihbaratın önce ABD’ye gönderildiği ve ABD tarafından diğerlerine iletildiği bir yapıyla karşılaşabileceğimizi ifade eden Wasser, “çok taraflı bir bağlam içinde ABD’yle ikili işbirliğini zorunlu kılan, bir nevi bir dağıtım merkezinin olduğu bir sistemi görmemiz daha muhtemel” dedi.

ECFR’den Bianca da bu görüşe katıldı: “Şu ana kadarki tartışmalarda da radarların senkronize edilmesi ve olası bir tehdit karşısında erken uyarı paylaşımını sağlayacak bir iletişim sistemi geliştirmek gibi hava savunmasıyla ilgili teknik işbirliği konusuna yoğunlaşıldı.”

Bianca, bu konunun, üzerinde fazla anlaşmazlık ve görüş ayrılığı yaşanmayan bir konu olduğunu belirtti.

Paylaşın

Taliban, Havaalanlarının İşletmesi İçin BAE İle Anlaştı

Afganistan’da iktidarı elinde bulunduran Taliban, havaalanlarının işletmesi için Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile anlaşmaya vardığı bildirildi. Taliban, havaalanlarının işletilmesi ve güvenlik iş birliği konusunda BAE, Türkiye ve Katar ile aylardır görüşmeler yürütülüyordu. 

Reuters haber ajansına göre ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı Molla Abdulgani Baradar Kabil’de düzenlediği basın toplantısında “ülkedeki havaalanlarının işletilmesinde sorumluluğun paylaşılması”na yönelik BAE ile bir anlaşma imzalanacağını açıkladı.

Baradar, BAE ile yer hizmetlerine yönelik anlaşmanın yenileneceğini kaydetti, ancak bu anlaşmanın mevcut anlaşmaların ötesine geçip geçmeyeceği ya da güvenlik hizmetlerini içerip içermeyeceğine açıklık getirmedi.

Taliban’ın resmi Bahtar Haber Ajansının başkanı Abdul Vahid Rayan ise Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “dört havaalanının işletme ve yönetimini içeren anlaşmanın Molla Abdulgani Baradar ile BAE merkezli GAK şirketi arasında imzalandığını” bildirdi.

BBC İzleme Servisinden gazeteci Macid Nusrat da Katar-Türkiye konsorsiyumuyla dört ay süren görüşmelerden net bir sonuç alınamadığını belirterek Taliban’a muhalif Afgan siyasilerin geçen hafta Türkiye’de gerçekleştirdiği toplantıya işaret etti. Nusrat, “Bölgesel rekabet/kapışma son hız” değerlendirmesinde bulundu. Taliban’ın iktidarı ele geçirmesi sonrasında ülkeyi terk eden eski siyasiler ve toprak ağaları Ankara’da bir toplantı düzenleyerek Taliban’a karşı “Ulusal Yüksek Direniş Konseyi” adı altında bir oluşum başlattıklarını ilan etmişti.

Taliban, havaalanlarının işletilmesi ve güvenlik iş birliği konusunda BAE, Türkiye ve Katar ile aylardır görüşmeler yürütülüyordu. Havaalanlarının güvenliği, görüşmelerdeki en pürüzlü konulardan biriydi.

Türkiye ile görüşmeler tıkanmıştı

Taliban, yabancı güçlerin ülkeden çekilmesiyle geçen yıl 15 Ağustos’ta iktidarı ele geçirmiş, bu dönemde çıkan karışıklıkta Türkiye ve Katar, Kabil Havaalanının işletmesi ve güvenliğine destek amacıyla geçici teknik ekipler göndermişti. Türkiye ayrıca Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havalimanının işletmesine talip olmuştu.

Türkiye-Katar konsorsiyumunun Kabil Havaalanı dahil ülkedeki beş havaalanının işletmesi için Taliban ile yürüttüğü görüşmeler Nisan ayı sonunda, Taliban’ın havaalanlarında güvenliği kendi savaşçılarının sağlaması konusundaki ısrarı nedeniyle tıkanmıştı.

AFP haber ajansı, Kandahar, Herat, Mezarı Şerif ve Host kentlerindeki havaalanlarının yenilenmesini de içeren anlaşmanın çıkmaza girdiğini bildirerek ismini açıklamadığı bir Taliban yetkilisinin, “Katar-Türkiye konsorsiyumu ile Kabil Havaalanına dair yapılacak anlaşma sadece teknik desteği içeriyor. Havaalanını bizim adamlarımız koruyacak. Topraklarımızda yabancı asker ya da güvenlik uzmanlarını kabul etmeyiz” dediğini aktarmıştı.

Paylaşın

AK Parti’de Birleşik Arap Emirlikleri Çatlağı

AK Parti’de Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilgili dikkati çeken bir gelişme yaşandı. AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan, “Birleşik Arap Emirlikleri baktı ki Türkiye’ye diz çöktüremiyor, o zaman teslim oldu” derken Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise, “Cahit Özkan’ın Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri ilişkilerine dair beyanları partimizin görüşlerini yansıtmamaktadır” açıklamasını yaptı.

AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan, Armağan Çağlayan’ın YouTube’da yayınlanan Zor Ama Yine De Sor programına katıldı. Program sırasında Armağan Çağlayan tarafından Özkan’a “Yakın zamanda Birleşik Arap Emirlikleri ile yeniden ilişkiler kuruldu, imzalar atıldı. Ama hükümete yakın çevreler BAE’yi 15 Temmuz’un sponsoru ilan etmişti. Arada ne değişti?” sorusu soruldu.

Özkan, soruya, “Benim şöyle bakmam lazım, belki de Birleşik Arap Emirlikleri baktı ki Türkiye’ye diz çöktüremiyor, baktı ki Türkiye’nin istiklalini engelleyemiyor, baktı ki Türkiye’ye dayanmadan, Türkiye ile birlikte yürümeden bölgesel ve küresel anlamda kendi menfaatlerinin aleyhine bazı şeyler ortaya çıkıyor, o zaman Birleşik Arap Emirlikleri -ben böyle okuyorum çünkü- teslim oldu. İşte güvenli enerji arzının Türkiye olmadan olamayacağını uluslararası toplum kabul etti” yanıtını verdi.

AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Cahit Özkan’ın açıklamalarına ilişkin açıklamalarda bulundu. Twitter’dan açıklama yapan Çelik, “Grup Başkanvekilimiz Sn Cahit Özkan’ın Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri ilişkilerine dair beyanları partimizin görüşlerini yansıtmamaktadır” dedi.

Ömer Çelik, “Türkiye-BAE ilişkileri Cumhurbaşkanımız Sn @RTErdogan ve BAE Devlet Başkanı Muhammed bin Zayed El Nahyan’ın ortak iradesiyle karşılıklı güven ve saygıya dayalı olarak ilerlemektedir” ifadelerini kullandı.

Paylaşın