Depresyon İlaçları Beyne Zarar Verebilir Mi?

Doktorlar, depresyon sorunu olanlara genellikle benzodiazepin adı verilen ilaçlar tavsiye ederler. Bu ilaçlar kısa vadede oldukça etkili olsa da, uzun süre kullanıldıklarında farklı sorunlara neden olabilirler.

Haber Merkezi / Yakın zamana kadar, benzodiazepinlerin neden olduğu sorunlar iyi anlaşılamamıştı. Ancak, Münih Ludwig Maximilian Üniversitesi’nden araştırmacılar, soruna ışık tutan önemli bir keşifte bulundular.

Araştırmacılar, anksiyete ve uyku bozukluklarını tedavi etmek için kullanılan benzodiazepinlerin uzun süreli kullanımının sinaps kaybına yol açabileceğini keşfettiler. Beyin, sinir hücreleri arasında karmaşık bir bağlantı ağı gibi çalışır ve bu bağlantılara sinaps denir.

Benzodiazepin uzun süre alındığında, mikroglia adı verilen ve beyin hücrelerinde bulunan bir proteine ​​bağlanır. Bu proteine ​​translokatör protein veya TSPO denir. İlaç TSPO’ya bağlandığında, mikrogliayı aktive eder.

Mikroglia, bir kez aktive edildiğinde, sinapsları parçalamaya ve temizlemeye başlar, bu da sinir hücreleri arasındaki bağlantı sayısını azaltır. Sinaps kaybı özellikle yaşlı yetişkinlerde, hafıza sorunlarına yol açabilir ve bunama gibi rahatsızlıkların riskini artırabilir.

Araştırmacılar, enzodiazepinlerin beyni nasıl etkilediğini daha iyi anlamak için fareler üzerinde bir deney gerçekleştirdiler. Farelere birkaç hafta boyunca diazepam (genellikle valium olarak bilinir) adı verilen bir benzodiazepin ilacını verdiler. Araştırmacılar, bu süre zarfında farelerin beyinlerindeki değişiklikleri izlediler.

Araştırmacılar, farelerin sinapslarını kaybetmeye başladıkça hafıza sorunları belirtileri göstermeye başladıklarını fark ettiler. Araştırmacılar ayrıca, ilacı bırakmanın bu etkilerden bazılarını tersine çevirmeye yardımcı olabileceğini buldular.

Araştırma ne anlama geliyor?

Araştırma, benzodiazepinlerin uzun süreli kullanımının, özellikle yaşlı yetişkinler için neden zararlı olabileceğine dair daha net bir açıklama sağlaması bakımından önemlidir. Ancak bu, benzodiazepinler kötü olduğu anlamına gelmez. Benzodiazepinler, doğru ve kısa süreli kullanıldığında anksiyete ve uyku bozuklukları gibi depresyon sorunlarının tedavisinde oldukça etkilidir.

Paylaşın

Koşullar Beyninizi Nasıl Değiştirir?

Yaşlandıkça vücudunuz fark edilir şekilde değişikliğe uğrar. Saçlarınız grileşir, cildiniz kırışır ve elastikiyetini kaybeder. Daha az belirgin olan ise beyninizde meydana gelen değişikliklerdir.

Haber Merkezi / Normal yaşlanma süreci bilişsel yeteneklerde ince değişikliklere neden olurken, travmatik bir şey yaşadığınızda, beyniniz “kaç ya da savaş” tepkisini tetikler. Çoğu durumda beyin travma ile başa çıkar, ama bazı durumlarda travmaya bağlı bilişsel bozukluklar yaşanabilir.

Depresyon: Depresyon sadece ruh halinizi etkilemez, bozukluk beyninizi de değiştirebilir. Uzmanlar, depresyonun beyinin bazı bölgelerindeki aktiviteyi azalttığını söylüyor.

Bir araştırma, on yıldan uzun süre depresyonda olan kişilerin yaklaşık yüzde 30 daha fazla beyin iltihabına sahip olduğunu ortaya koydu. Bu durum, beyin hücresi kaybına yol açabilir, bu da hafıza sorunları ve bunama olasılığını artırabilir.

Felç: Felç, beyninizin bir kısmına giden kan akışı durduğunda meydana gelir. Bu durum, kalıcı beyin hasarına neden olur ve ölüme ve sakatlığa yol açabilir.

Alkol bozukluğu: Alkol, bulanık görüşe, peltek konuşmaya ve hafıza kaybına neden olabilir. Bunun nedeni alkolün beyin hücrelerini öldürmesidir. Araştırmalar, alkol tüketiminin beynin belirli kısımlarını da küçültebileceğini ortaya koyuyor.

Şizofreni: Şizofreni hastalarının beyinleri, bu bozukluğu olmayanlardan farklıdır. Taramalar, beyni oluşturan yağlı madde olan gri ve beyaz maddeyi kaybettiklerini göstermektedir. Beyaz madde, bilginin taşındığı beynin derinliklerinde yer alır. Gri madde onu çevreler ve beynin bilgiyi işlemesine yardımcı olur.

Alzheimer: Beyinde nöron adı verilen hücreler bulunur. Bunlar kimyasal ve elektriksel sinyaller aracılığıyla birbirleriyle “konuşur” ve vücudunuzun geri kalanına mesajlar gönderir. Alzheimer, bu iletişimi bozar. Bozulmanın iki proteinin, amiloid ve taunun birikmesinden kaynaklandığı düşünülmektedir.

Migren: Migreni olan kişilerin beyinlerindeki bazı sinirler stres veya parlak ışık gibi tetikleyicilere aşırı tepki verir. Bu, kimyasalların beyindeki kan damarlarını daraltmasına neden olan bir aktivite dalgası başlatır. Bu da baş ağrısına ve diğer semptomlara neden olur. Zamanla, kronik migren, beyindeki gri ve beyaz madde kaybına neden olabilir.

Beyin Anevrizması: Beyin anevrizması, bir kan damarındaki zayıf noktadır. Bu nokta veya noktalar şişer veya dışarı doğru çıkıntı yapar. Zamanla yırtılır ve kan sızdırır. Bu, beyinde veya beyin ile astarı arasındaki bölgede kanamaya neden olur. Bunlar hemorajik inmelerdir. Bu durum, baş ağrısına, mide bulantısına, nöbetlere ve hatta ölüme yol açabilir.

Beyin sarsıntısı: Birçok talihsizlik beyin sarsıntısına neden olabilir. Beyin sarsıntıları beyindeki kimyasalların dengesini bozarak sinir hücresi işlevine zarar verir ve iltihaplanmaya neden olur.

Multipl skleroz: Multipl skleroz durumunda, bağışıklık sistemi beyindeki ve omurilikteki sinirlere saldırır. Vücut, sinirlerin etrafındaki yalıtım tabakası olan miyeline zarar vermek için beyaz kan hücreleri gönderir. Bu, sinir hasarına neden olur ve beyne giden ve beyinden gelen bilgi akışını bozar.

Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu: Uzmanlar, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi DEHB semptomlarının beyin farklılıklarından kaynaklandığını düşünüyor. Araştırmalar, DEHB’li kişilerde daha az gri ve beyaz madde olduğunu gösteriyor.

Paylaşın

Beyin, Hayatın Ritmine Uyum Sağlamak İçin Zamanı Büküyor

Yaşamın ritmi, doğası gereği öngörülemez; yaşam hızla geçip gidiyormuş gibi görünen anlar ile ağır adımlarla ilerleyen anlar arasında gidip geliyor. Beyin, zamanı ihtiyaçlara göre uyarlar.

Haber Merkezi / İnsanlar, ister bir konuşmanın ritmini ister yoğun bir kalabalığın temposunu yakalamak olsun, bu zamansal değişimlere uyum sağlama konusunda dikkate değer bir yetenek ortaya koyuyor.

Beynin bu ayarlamaları nasıl düzenlediği gizemi ise bilim insanlarını çok uzun süredir şaşırtıyor.

Cold Spring Harbor Laboratuvarı’ndan Profesör Arkarup Banerjee ve ekibi, konuya ilişkin dikkat çeken bir araştırmaya imza attı.

Araştırmada, beynin zamanı nasıl işlediğini anlama konusunda ilerleme kaydeden bilim insanları, sinirsel esneklik ve bilişsel işlevler hakkındaki anlatıyı yeniden yazdı.

Arkarup Banerjee ve ekibi, araştırmada, Kosta Rika’ya özgü ve insan tarafından algılanabilen seslendirmeleriyle bilinen, Alston’ın şarkı söyleyen faresi adlı özel bir türü inceledi.

Bu fareler, uzunluğu ve temposu değişen şarkılar aracılığıyla iletişim kuruyor; bu da onları zamanın esnekliğini nasıl yönetebileceğini araştırmak için ideal canlılar haline getiriyor.

Banerjee ve ekibi, bu farelerdeki orofasiyal motor kortekste (OMC) meydana gelen aktiviteleri analiz ederek, “zamansal ölçeklendirme” adını verdikleri bir olguyu gözlemlediler.

OMC nöronları, mutlak zamanı ölçen bir saatin aksine, zamanı kodluyor gibi görünüyor. 

“Nöronlar, aslında zaman aralığını yavaşlatıyorlar veya hızlandırıyorlar” diyen Arkarup Banerjee, “Aynı eylemi farklı hızlarda yapmamız gereken birçok durum var. Asıl soru, beynin bunu nasıl yaptığıdır?” ifadelerini kullandı.

Araştırma, beynin değişen koşullara uyum sağlamak için zaman algısını nasıl bükebildiğine dair ilginç bilgiler sunuyor.

Araştırma, Nature Neuroscience dergisinde yayınlandı.

Paylaşın

Hakarete Uğramanın Beyinde ‘Tokat Etkisi Yarattığı’ Keşfedildi

Yapılan yeni bir araştırma, hakarete uğramanın yarattığı şokun güzel gözler karşısında duyulan mutluluktan neden daha etkili olduğunu açıklığa kavuşturdu. Buna göre hakaret içerikli sözlere maruz kalmak beyinde daha fazla aktiviteye neden oluyor.

Hollandalı dil araştırmacısı Marijn Struiksma ve meslektaşlarının yürüttüğü çalışmada beynin hakaretlere, iltifatlara veya nötr sözlere nasıl tepki verdiğine odaklanıldı.

İlk olarak, araştırmaya kaydolan 79 kadın gönüllünün kafa derisine elektrotlar yerleştirildi. Sonra katılımcılar, hayali bir erkek tarafından hakaretlere maruz bırakıldı.

Hakaret içerikli sözlerin katılımcıların zihinleri üzerindeki etkisi, beyindeki elektriksel aktivitenin ölçülmesiyle değerlendirildi.

Benzer şekilde, katılımcıların iltifatlar karşısındaki beyin aktivitesi de elektrotlar aracılığıyla ölçüldü.

Bilimsel dergi Frontiers in Communication’da yayımlanan bulgular, hakaretlerin beyin aktivitesinde iltifatlardan daha büyük bir hareketlilik yarattığını ortaya koydu.

Hakaret karşısında beyin aktiviteleri son derece hızlı ortaya çıktığından, araştırmacılar ağır sözlerin beyinde “tokat etkisi yarattığını” ifade etti.

Dahası hakaretin kime yöneltildiği de dinleyicilerin beyninin ön kısmında meydana gelen bu aktivitede değişikliğe neden olmadı.

Ayrıca saldırgan ifadeler, ne sıklıkla duyulduklarına bakılmaksızın, deney boyunca beynin dikkatini çekmeye devam etti.

Araştırma ekibi, beynin iltifatlara da en azından elektriksel düzeyde istikrarlı bir tepki verdiğini tespit etti.

Deneyde olumlu ifadeler, daha küçük beyin dalgalarını aktifleştirdi. Ancak araştırmacıların beklediğinin aksine bunlar zamanla azalmadı ve bir çeşit doygunluğa ulaştı.

Bulgular, beynin olumsuz olaylara, olumlu deneyimlerden daha fazla odaklanmasının en önemli nedenlerinden birini gözler önüne seriyor.

Öte yandan araştırma ekibi, deneyin çok küçük bir kitle üzerinde yapıldığını ve katılımcıların tamamının kadınlardan oluştuğunu vurguladı. Bu da elde edilen sonuçların ileri araştırmalarla desteklenmesi gerektiği anlamına geliyor.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Beynin Elektrikle Uyarılması Hafızayı Güçlendiriyor

Yeni bir araştırmaya göre, beynin dört gün boyunca günde 20 dakika süreyle zayıf elektrik akımı ile uyarılması, yaşlanmayla birlikte gelen hafızadaki çalışma ve uzun süreli düşüşü tersine çeviriyor.

Diğer bir elektrikli beyin stimülasyonu, hafızayı geliştiriyor.

Nature Neuroscience dergisinde yayınlanan araştırma, beyne normal sinirsel aktiviteyi taklit eden zayıf elektrik akımı verilmesinin ileri yaşlı, sağlıklı yetişkinlerde kısa vadede hafızayı güçlendirebileceğini ortaya koyuyor.

Araştırma kapsamında ileri yaşlı 150 kişiye, dört gün boyunca peş peşe boneye benzer şapka bir giydirildi ve beyinlerinin bazı bölümlerinin düşük dozda elektrik darbeleriyle uyarılması sağlandı.

Deneklere, yapılan 20 dakikalık seanslar (nöromodülasyon) sırasında, her biri 20 kelimeden oluşan beşer liste verildi ve bunları hatırlamaları istendi.

Bazılarında titreşimler, beynin kısa süreli hafızayla ilgili olduğu bilinen ve yeni öğrenilen bir telefon numarasının depolandığı bir bölgeye yönlendirildi.

Bu kişiler, yakın zamanda kendilerine söylenen kelimelerden kaç tanesini hatırladıklarını görmek için test edildi.

Diğerlerinde ise titreşim daha ileriye, anıların daha uzun süreli depolandığı bilinen bölgeye yönlendirildi.

Onlar açısından da test, bilmeseler de, eski kelimelerden kaçını hatırladıklarını görmekti.

Tedaviden sonra, katılımcıların neredeyse tamamı hafıza testlerinden ve daha önce yapılan kontrollerden daha iyi performans sergiledi.

Başlangıçta daha kötü puan alan denekler ise seansların sonunda en fazla iyileşmeyi gösteren kişiler oldu.

Etki bir ay sonra da görüldü

Boston Üniversitesi öncülüğünde yürütülen araştırmaya göre, beyni zayıf akımlı elektrik darbeleriyle uyarmanın hafızaya faydaları, testlerin bitmesinden bir ay sonra da devam etti.

Bulgular ve araştırma sonuçları her ne kadar henüz başlangıç aşamada olsa da, söz konusu teknolojinin uzun vadeli etkilerinin oldukça büyük olduğu belirtiliyor.

Araştırmacı psikolog Robert Reinhart, “Beynin hassas bölgelerine birbirinden farklı frekanslarda alternatif akım uygulayarak hafızayı kısa ya da uzun süreli olarak ayrı ayrı geliştirebildik.” ifadesini kullandı.

Bilim çevrelerine göre bulgular, transkraniyal alternatif akım stimülasyonu ya da tACS olarak adlandırılan ve yaşlandıkça bozulma eğilimi gösteren zihinsel işlevlerin artırılması için potansiyel bir araç olarak en güçlü destek yöntemlerinden bazılarını sağlıyor.

Ancak tACS’nin potansiyel bir terapi haline gelebilmesi için hala birçok engelin bulunduğu belirtiliyor.

Analistlere göre güvenli olduğunu kanıtlamak, etkilerin ne kadar kalıcı olduğunu anlamak ve deneyde kullanılan yapay kelime hatırlama görevinin gerçek dünyada faydaya dönüşüp dönüşmediğini görmek için uzun süreli çalışmalar gerekecek.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Yoğun Zihinsel Faaliyetler Neden Yorgunluğu Tetikliyor?

Yoğun çalışmayla geçen bir haftanın ardından keyifli zaman geçirip, sosyalleşmek için bile haliniz kalmıyorsa,  ne giyeceğinizi, cüzdanınızı nereye koyduğunuzu, anahtarları alıp almadığınızı düşünmekten bitap düşüyosanız ve bütün planlarınızdan vazgeçip sadece koltuğa serilmek size daha cazip geliyorsa, bunun sebebi zihinsel faaliyetlerin yoğunluğuna bağlı olabilir.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre, bilim insanları sürekli yoğun zihinsel faaliyette bulunmanın, tıpkı yoğun fiziksel faaliyet gibi yorabildiğini ve beyinde zehirli sinir taşıyıcıların birikimine neden olabildiğini ortaya koydu.

Paris’teki Beyin ve Omurilik Enstitüsü tarafından yapılan bir çalışmaya göre, sıkı çalışmak ve gün boyunca vazgeçme hissine rağmen çalışmaya devam etmek beyni aşırı yorabiliyor. Tıpkı fiziksel egzersiz sonucu kaslarda laktik asit birikimi ile oluşan ağrı ve yorgunluk hissi gibi, beyin de benzer bir durumla acı çekebiliyor.

Beyin zehirli birikimi önlemek için yavaşlıyor

Current Biology dergisinde yayımlanan çalışmada sürekli zihinsel faaliyetlerin, beynin ön korteksinde potansiyel olarak zehirli sinir taşıyıcıların birikimine neden olabildiği anlaşıldı.

Ön korteks karar verme ve bilişsel (kognitif) kontrolü yöneten bölge olarak görev yapıyor. Bu faaliyetler beynin bir dürtüyü bastırma ya da cazip gelen bir şeye karşı direnme halinde devreye giriyor. Araştırmacılara göre beyin bu birikimi yönetebilmek için yavaşlamaya başlıyor. Bu da kendimizi neden yorgun hissettiğimizi açıklıyor.

“Kaşınmak bile beynin bilişsel (kognitif) kontrolü gayrete geçirmesini gerektiriyor” diyen araştırmacılar bilişsel kontrol işlevi üzerinde tekrar eden taleplerin yorgunluğa sebep olduğunu belirtiyor.

Araştırmada zor görevler daha fazla glutumat birikimine neden oldu

40 katılımcının beyin kimyasının incelendiği araştırmada katılımcılardan bilgisayarda tekrar eden görevleri yerine getirmesi istendi. İki gruba ayrılan katılımcılardan biri zor, diğer daha kolay görevleri altı saat boyunca yapması istendi.

Görevlerde beynin sürekli olarak daha az zahmetli işlere karşı direnmesini gerektiren düşünme faaliyetlerine yer verildi. Bu sırada ön korteksteki sinir taşıyıcı sayısını ölçen bilim insanları, daha zorlu görevler verilen katılımcılarda  daha fazla glutamat birikimi olduğunu tespit etti.

Bilim insanları bilişsel kontrolün daha fazla glutamat birikimine neden olduğu ve sinir hücrelerini fazla heyecanlandırdığı için zararlı düzeye erişebildiği sonucuna ulaştı. Araştırmacılar, beynin buna karşı bir temizleme mekanizması olarak faaliyetlerini yavaşlattığını düşünüyor.

Öte yandan yorgunluk hissinin hem zorlu hem de kolay görev üstlenen gruplarda da aşağı yukarı aynı olduğunu belirten araştırmacılar, bunu yorgunluk ve zorluk hissinin öznel algılanmasına ve diğer kişilere verilen görevlerin daha zor ya da kolay olduğunu bilmemelerine bağlıyor.

Çalışmanın yalnızca bir sinir taşıyıcısı ile sınırlı olduğuna dikkat çeken uzmanlar, bu çalışmanın daha kapsamlı başka çalışmalara öncü olabileceğini dile getiriyor.

Paylaşın

Beyindeki Bağımlılık Ağı Haritalandı: Yeni Tür Tedaviler Yolda

Bilim insanları beyin lezyonları geçirdikten sonra aniden sigarayı bırakan uzun süreli içicileri inceleyerek beyindeki bağımlılıkla bağlantılı ağı haritaladıklarını açıkladı. Araştırmanın, madde bağımlılığı ile mücadelenin geleceğindeki tedavilerde yeni imkanlar ve yöntemler sağlayacağı umuluyor. 

Bağımlılığın beyinde nerede olduğunu bulmak için araştırmacılar, beyin lezyonları olduğu döneme kadar her gün sigara içen 129 hasta üzerinde çalıştı.

Nature Medicine dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, yarıdan fazlası lezyon oluştuktan sonra normal şekilde sigara içmeye devam ederken, dörtte biri herhangi bir sorun yaşamadan hemen sigarayı bıraktı. Hata bu kişiler “canlarının sigara çekmediğini” de bildirdi.

Sigarayı bırakanların lezyonları beynin belirli bir bölgesinde bulunmazken, olanlar da bir dizi alanda haritalandılar. Buna “bağımlılık remisyon ağı” denildi.

Birinin bağımlılıktan vazgeçmesine neden olacak lezyonun, muhtemelen beynin dorsal singulat, lateral prefrontal korteks ve insula gibi kısımlarını etkileyeceğini ancak medial prefrontal korteksi etkilemeyeceğini buldular.

Önceki araştırmalar, insulayı etkileyen lezyonların bağımlılığı azalttığını göstermişti. Bulgularını doğrulamak için araştırmacılar, alkol risk değerlendirmesini tamamlayan toplanmda 186 lezyon hastasını inceledi.

Çalışma, hastaların bağımlılık remisyon ağındaki lezyonların alkolizm riskini de azalttığını ve bunun maddeler arasında ortak bir bağımlılık ağına işaret ettiğini gösterdi.

Finlandiya Turku Üniversitesi’nde nörolog ve çalışmanın yazarı olan Juho Joutsa, AFP’ye verdiği demeçte “tanımlanan ağ, tedavi çabaları için bizlere test edilebilir bir hedef sağlıyor” dedi.

Ameliyat gerektirmeyen yöntemleri güçlendirebilir

Bulgulara göre bu bağımlılık ağının bazı merkezleri, ameliyat gerektirmeyen nöromodülasyon (bir dizi rahatsızlığı tedavi etmek için sinirleri uyarma) teknikleriyle bile hedeflenebilecek kortekste bulunuyor.

Böyle bir teknik, geçen ay ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) tarafından obsesif-kompulsif bozukluk için transkraniyal manyetik stimülasyonun (TMS) onaylanması ile kullanılmıştı.

Araştırmalar devam etmeli

Joutsa, araştırmasının bağımlılığı hedefleyen bir TMS tedavisine katkıda bulunacağını umduğunu söyledi ve ekledi:

“Ancak, bu ağı modüle etmenin en iyi yolunun ne olduğunu bulmamız ve ağı hedeflemenin klinik olarak faydalı olup olmadığını test etmek için dikkatlice tasarlanmış, rastgeler, kontrollü denemeler yürütmemiz gerekiyor.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Hangi Tür Müziğin Beyin Performansını Geliştirdiği Bulundu

Japonya’daki Tsukuba Üniversitesi’nden bilim insanlarının yürüttüğü bir araştırmada “groove” müziğin beynin performansını artırdığı keşfedildi. Zaman zaman “groovy” diye de anılan bu müzik tarzı genellikle dans müziğiyle eşleştirilse de aslında ritmik şarkıların çoğunu kapsıyor.

1960 ve 1970’li yıllarda ABD’li genç dinleyicilerin ortaya attığı, “harika” anlamına gelen bu niteleme dinleyicinin farkında olmadan ritim tuttuğu tüm hareketli şarkılar için kullanılabiliyor.

Hakemli bilimsel dergi Scientific Reports’ta yayımlanan yeni araştırmada ABBA’dan Be Gees’e kadar birçok ünlü müzisyenin parçalarını içeren bu müzik türünün, dinleyicinin “yürütücü işlevini” geliştirdiği ortaya kondu.

Beyinde yürütücü işlev, insanların günlük görevlerini başarıyla tamamlaması için planlama, odaklanma ve çoklu görevleri yerine getirme gibi bilişsel süreçlerin kontrolünden sorumlu.

Araştırmada beynin yürütücü işlevden sorumlu bölgesi “sol dorsolateral prefrontal korteks”teki aktivite ve müziğin bu bölge üzerindeki etkisi incelendi.

Araştırma ekibi, Apple’ın müzik üretme uygulaması Garage Band’i kullanarak groove diye nitelenebilecek, 120 BPM’lik (saniyede iki vuruş) ritme sahip, tempolu bir parça oluşturdu.

Söz konusu parçanın dinletildiği 58 katılımcının beyni fonksiyonel yakın kızılötesi spektroskopisi (fNIRS) adı verilen bir beyin görüntüleme tekniğiyle incelendi.

Bunun yanı sıra, katılımcıların müziğe yönelik bireysel tepkileri de ölçüldü ve öznel müzik dinleme deneyimlerine yönelik anketler yapıldı.

Bu anketlerin amacı, katılımcıların “ritimle senkronize olmakta güçlük çekip çekmediğini” belirlemek ve söz konusu parçadan ne kadar etkilendiklerini tespit etmekti.

Parçayı dinledikten sonra olumlu görüş bildiren ve parçadaki hissi alabildiğini söyleyen katılımcıların beynindeki yürütücü işlev aktivitesinin arttığı saptandı.

Bu da aslında bireylerin groove müziğin faydalarını deneyimleyebilmesi için o müzik türüne yatkın olması gerektiği anlamına geliyor.

Ekibe liderlik eden Profesör Hideaki Soya, “Sonuçlar şaşırtıcıydı” diye konuştu:

Katılımcılarda groove ritmin, sol dorsolateral prefrontal korteksteki yürütücü işlevi ve faaliyeti geliştirdiğini gördük. Diğer yandan groove ritmin insan bilişsel performansı üzerindeki etkileri, yatkınlıktan da etkilenebilir.

Araştırmacılara göre bulgular, sayısız insana fayda sağlama potansiyeline sahip.

Örneğin, zihinsel açıdan zinde kalmak veya bunama hastalığından kurtulmak isteyen yaşlıların bilişsel performanslarını iyileştirmeyi umut eden çalışmalara önayak olabilir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Beyinde Farklı Bir İletişim Tekniği Keşfedildi

İnsan beynindeki sinir hücreleri arasındaki elektriksel ve kimyasal iletişim bilinirken, mekanik iletişim olduğu bulundu. Bunun beyinde önemli bir öğrenme mekanizması olduğu tespit edildi.

Beynin çalışma sistemi konusunda literatürü değiştiren araştırma Nature dergisinde yayımlandı.

Japonya Tokyo Üniversitesi Uluslararası Zeka Araştırma Merkezi’nden Prof. Haruo Kasai ve Dr. Hasan Uçar’ın olduğu ekip, beyinde sinir hücreleri arasındaki iletişimde yeni bir mekanizma olduğunu gösterdi.

Beyinde sinir hücreleri sinaps denilen özel yapılar sayesinde birbirine bağlanır ve bilgi iletişimini gerçekleştirir.

Bu yapılar çoğunlukla bilgiyi veren sinirin kolu üzerindeki buton ile bilgiyi alan sinirin üzerindeki tomurcuk arasında oluşur.

Günlük hayatta yapılan yeme, içme, yürüme, konuşma, üzülme ve sevinme gibi fonksiyonları gerçekleşirken beynin farklı bölgelerini birbirine bağlayan sinir devrelerindeki bu bağlantılar sürekli aktif olarak çalışır.

Öğrenme sürecinde ise, beyinde temel olarak iki değişiklik olur. İlki sinir hücreleri arasında yeni bağlantılar sayesinde yeni sinir devreleri oluşur.

İkinci yöntemde ise, mevcut bağlantılar kuvvetlenir ve bu durumda tomurcuklarda büyüme gerçekleşir.

Bugüne kadar ki çalışmalar tomurcuk ve butondaki değişimleri ayrı ayrı ele almış ve aynı anda gözlemlemeyi başaramamışlardı.

Hasan Uçar yaptığı çalışmada, tomurcuk büyümesi sonucu oluşan fiziksel basınç etkisi ile butondaki keseciklerin etkilendiği ve buton fonksiyonunda 2 kat artış olduğunu gözlemledi.

Nasıl dünyada ilk kez yapıldı?

Dünyada ilk kez yapılmasının nedenini ise Prof. Haruo Kasai, şöyle açıkladı:

Çok kompleks bir deney sistemimiz var, bu sistemde ileri seviye bir lazer mikroskobu, zaman endeksli foton sayma sistemi, elektriksel ve optogenetik sistemleri eş zamanlı kullanıyoruz. Çok uzun saatler süren bir deney setimiz var. Bunun için en yüksek kalitede doku kültürü ve optimum viral ekspresyon sistemleri oluşturmamız sayesinde akla gelmeyen bir sorunun peşinden gitmeyi başardık. Bu sayede tomurcuk ve buton arasındaki iletişimi inceleyerek, mekanik bir iletişim olduğunu keşfettik.

“Mikroskop altında bir tek tomurcukta etkin büyüme sağlamamız için çok önemli bir metodu 2004 yılında geliştirdik” diyen Kasai, “Buton içerisini ölçmeyi sağlayan tekniği ise, bizim grubumuz 2015 yılında buldu. Bu iki yöntemin etkin kullanımı ile ilgili tecrübe ve birikim sadece bizde vardı” dedi.

Dr. Hasan Uçar bu araştırmada iki sinir hücresinin birleşerek iletişim sağladığı sinaps bölümünde bulunan tomurcuk ve butonu eş zamanlı olarak görüntüledi.

Tomurcukların büyüdüğü zaman butonda bir kavis oluşturduğunu ve butonun aktivitesini 2 kat artırdığını buldu.

Bir sonraki aşamada Uçar, buton bölümünü bir pipet yardımı ile mekanik olarak uyardı.

Butonun, bu fiziksel uyarıya tomurcuk büyümesine verdiği tepkiyle aynı boyutta bir tepki vererek mekanik etkiyi tespit edebilen bir özelliğe sahip olduğunu gözlemledi.

Tomurcuk büyümesi ile oluşan kuvvetin ise, bir düz kas hücresinin kasılma kuvvetine eşdeğer bir kuvvet olduğu ifade edildi.

Öğrenme fiziksel olarak beyinde değişiklikler yapabiliyor

Öğrenmenin olduğunda sinir hücrelerindeki değişimi Dr. Hasan Uçar, şöyle anlattı:

Öğrenme sürecinde sinir hücrelerindeki tomurcukların büyüdüğü, unutmada ise küçüldüğü bilim dünyasında genel kabul gören bir yaklaşım. Öğrenme gerçekleştiği zaman tomurcuklardaki büyümenin aslında fiziksel olarak bilgiyi veren sinir hücresini itelemesi ile buton aktivitesini artırdığını gördük.

Bu sayede, buton üzerindeki bazı proteinlerin mekanik etkiyi tespit edip buton icerisinde PREST adını verdiğimiz bir moleküler mekanizmayı çalıştırdığını ortaya çıkarmış olduk.

PREST proteinleri henüz bilinmiyor ve bunların çalışılması sayesinde beyinde şizofreni, epilepsi ve diğer nörolojik hastalıklara karşı önemli çalışmaların yapılmasının kapıları aralanabilecek.

Tomurcukların öğrenme ve hafıza konusundaki öneminin dünya çapında büyük kabul gördüğünü kaydeden Uçar, “Beyindeki öğrenmenin yaklaşık yüzde 70’inde mekanik iletimin kullanıldığını söyleyebiliriz” dedi.

Mekanik iletimin avantajı ne?

Elektro-kimyasal iletim modelinde öğrenme gerçekleştiği zaman sinapsta yeni proteinlerin yerleştirilmesi gerekiyor.

Bunun yaklaşık olarak 20 dakika sürdüğünü söyleyen Uçar, “Bu ise, hızlı öğrenme ve işleyen bellek olarak gözlemlediğimiz fenomene çok uyumlu değil. Çünkü çok yavaş bir süreç. Mekanik iletim ise, henüz tam ölçemiyoruz ancak, saniyeler belki de milisaniyeler içerisinde gerçekleşiyor. Bu da beynin öğrenme mekanizmalarında zamansal olarak bir avantaj sağlıyor olabilir. Dezavantaj olarak ise, beynin çeşitli darbelere hassasiyetinin temel unsurlarından birisi olabilir” diye anlattı.

Bazı beyin hastalıkları araştırılırken bilim insanları, beyindeki iletişim yöntemlerine bakıyor. Bu çalışmadan sonra mekanik etkiyi algılayan bazı proteinlerin olduğu ortaya çıktı. Sonraki süreçte yeni tedavi seçeneklerinde bu proteinlere yönelik de yeni araştırmalar yapılabilecek.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Egzersiz Ve Beyin Sağlığı

Fiziksel aktivite, sağlıklı bir yaşam sürdürmek için gereklidir ve birçok hastalığın olasılığını azaltmakla ilişkilidir. Kanıtlar, egzersizin beyin yapısı ve işlevi üzerindeki faydalarına işaret ediyor ve hatta egzersiz, alzheimer ve felç dahil olmak üzere birçok nörolojik durumun başlamasını geciktirebilir veya önleyebilir.

Haber Merkezi / Düzenli aerobik egzersiz ve/veya orta düzeyde fiziksel aktivite (hızlı yürüyüş gibi), hareketsiz bir yaşam tarzına sahip olanlara kıyasla daha iyi sağlık ile ilişkilidir. Sağlıklı ve dengeli bir beslenmeyle birlikte egzersiz, kardiyovasküler, metabolik ve bağışıklığı geliştirir, kardiyovasküler hastalıklar ve diyabet gibi metabolik hastalıkların gelişme olasılığı azalır.

Beyin, kardiyovasküler sistemle karmaşık bağlantıları olan, metabolik olarak oldukça aktif bir organ olduğundan, sistemik hastalıklara karşı herhangi bir duyarlılık, beyin üzerinde olumsuz bir etkiye sahiptir. Bu nedenle, egzersizle desteklenmiş sağlıklı bir yaşam, nörovasküler, nöroimmün ve nörometabolik işlevi güçlendirerek beyin sağlığı üzerinde de faydalı bir etkiye sahiptir.

Bilişsel İşlev

Birçok çalışma, düzenli olarak egzersiz veya bir tür fiziksel aktivite (yürüme, bahçe işleri, yüzme vb.) yapan yetişkinlerin (özellikle 65 yaş üstü) bilişsel testlerde daha iyi performans gösterme eğiliminde olduğunu ve bu nedenle bilişsel risklerin daha düşük olduğunu bulmuştur. Bunamanın erken evrelerinde egzersiz yapmak, hasarın bir kısmını yavaşlatabilir ve hatta tersine çevirebilir.

Felç (inme)

İnmenin ciddiyetine ve yerine bağlı olarak, günlük yaşam aktivitelerinde bozulmalar dahil olmak üzere farklı zorluklar ortaya çıkabilir. Beynin bölgeleri hasar gördüğünden, daha iyi bir prognoz için geri dönüşümlü hasarın bir kısmını mümkün olan en kısa sürede rehabilite etmek ve onarmak önemlidir.

Aerobik egzersizin, kısa vadede nörojenezi artırmanın yanı sıra lezyon boyutunu (hacmini) azalttığı ve çevredeki perilezyonel dokuyu oksidatif hasar ve inflamasyondan koruduğu gösterilmiştir. Bu, inmeden sonraki 48 saat içinde haftada 5-7 kez yaklaşık 10 dakikalık orta derecede zorlamalı egzersizle başarılabilir.

Özetle, egzersizin beyin üzerinde derin bir nöro-koruyucu etkisi vardır ve düzenli egzersiz (özellikle aerobik) sadece beyin işlevini ve bilişsel işlevi ve ruh halini iyileştirmekle kalmaz, aynı zamanda felç ve bunama gibi nörolojik bozuklukların başlamasını geciktirir, iyileştirir veya önler. Ek olarak, hastalığın erken evrelerinde düzenli egzersiz yapmanın da patolojik ve klinik sonuçları iyileştirdiği gösterilmiştir.

Paylaşın