Rusya: Erdoğan-Esad Görüşmesinin Gerçekleşmesi İçin Çalışıyoruz

Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentyev, Rusya’nın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında “bir görüşme ayarlanması ihtimalini her zaman desteklediğini” söyledi.

Suudi Arabistan merkezli El Arabiya TV’ye verdiği demeçte Lavrentyev, “Böylesi bir görüşmenin pozitif ve genel olarak yararlı olacağına inanıyoruz ve bunun gerçekleşmesi için çalışıyoruz” dedi.

Kanalın internet sitesinde yayımlanan açıklamaya göre, Lavrentyev, sorunun “zamanlamadan öte [iki ülkenin] birbirine yaklaşma isteğiyle ilgili olduğunu” söyledi.

Elçi, yakınlaşmaya hazır olduğuna dair Erdoğan’dan “sinyaller” aldığını, ancak iki ülke arasındaki sınır, Suriye içindeki Türk güçlerinin varlığı ve Türkiye’nin muhalif güçlere desteği konusundaki anlaşmazlıkların yakınlaşmaya engel teşkil ettiğini kaydetti.

Lavrentyev, “İki ülke istihbarat servisleri arasında görüşmelerin sürdüğü biliniyor… bu, bölgedeki duruma ilişkin bazı sorunların çözülmesine yardımcı olur” diye konuştu.

Elçi, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, iki ülke arasındaki “irtibat seviyesini yüksek düzeye taşıma vaktinin gelmediği” sözlerini de hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Endonezya’daki G-20 Zirvesi sonrası yaptığı açıklamada, Esad’la görüşme ihtimali ve Türkiye’nin Suriye ve Mısır’la ilişkileri hakkındaki bir soruya, “Siyasette ebedi olarak dargınlık, kırgınlık, küslük olmaz. Vakti, zamanı geldiği anda oturur, değerlendirir, ona göre de bir yenilemeyi yapabilirsiniz” yanıtını vermişti.

Erdoğan önceki hafta da AKP’nin grup toplantısının çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlarken, “Esad ile görüşme olabilir, siyasette küslük, dargınlık olmaz, eninde sonunda adımlarımızı atarız” demişti.

Paylaşın

Beşar Esad İle Görüşme Olacak Mı? İbrahim Kalın Açıkladı

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında bir görüşme olup olmayacağı sorusuna yanıt verdi: 

“Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuyu net ifade etti. ‘Siyasi meselelerde çok uzun kırgınlıklar olmaz.’ Türkiye’nin çıkarları çerçevesinde bir görüşmenin farklı düzeylerde temasın zamanı geldiğinde olur.”

Suriye ile istihbarat düzeyinde temasların hep devam ettiğini belirten Kalın, “İstihbarat örgütlerinin görevidir bu. Hem Mısır’da hem Irak’ta ve diğer alanlarda bu durum zaten kontrol ediliyor. PKK hedeflerinin vurulması, rejim güçlerinin nereye kadar ilerleyeceği gibi konularda istihbarat örgütleri hareket ediyor” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Türkiye’nin kuzey Suriye’ye yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

A Haber canlı yayınına katılan katılan İbrahim Kalın, “Bunların bugün mü yarın mı olacağını açıklamak gibi bir şeyimiz yok tabii ki elbette. Yarın, haftaya veya her an olabilir. Farklı şekilde operasyonlar yapılabilir. Bu operasyonlar her an yapılabilir” dedi.

Operasyonların “bugüne kadar nasıl yapıldıysa bundan sonra da yapılmaya devam edeceğini” söyleyen Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü, ABD ve Rusya’nın olası bir kara harekatına yönelik tavrına da değindi.

Kalın, özetle şöyle konuştu:

“İcazet almak gibi bir durum söz konusu değil”

“Biz sorumluluk sahibi bir devlet olarak müttefiklerimizle ve komşu ülkelerle bu tür operasyonları elbette değerlendiririz, konuşuruz. Kimseye önceden bilgi verip icazet almak gibi bir şey söz konusu değildir.

“ABD ile, Rusya ile, yeri geldiğinde İran ile, başka yerlerde başka ülkelerle, Irak makamlarıyla Irak’a bir operasyon yaptığımızda bunlar her düzeyde konuşulur. Ama öncelikli olarak bazen kamuoyunda şöyle bir şey gündeme geliyor: ‘ABD’liler rahatsız, Rusya şöyle dedi vesaire…’

Onlar rahatsız olabilirler, pozisyonlarını ifade edebilirler, pozisyonları kayda geçirebilirler ama bu bizim atacağımız adımları hiçbir şekilde etkilemez. Biz bunu da açık bir şekilde zaten kendilerine de ifade ediyoruz.

Sahada, şurada ABD askerleri var onlara bir zarar gelmesin, koordine edilsin, dikkat edilsin dendiğinde de biz tabii ki zaten bugüne kadar hiçbir zaman Suriye’de doğrudan ABD askerlerini yahut Rus askerlerini hedef almadık; zaten böyle bir kastımız yok bizim hedefimizin ne olduğu belli.”

“ABD’den ’30 kilometre’ teklifi gelmedi”

ABD askerlerinin 30 kilometrelik sınıra yerleşmesi yönündeki teklifine ilişkin bir soruya da yanıt veren Kalın, özetle şöyle konuştu:

“ABD’den böyle bir teklif gelmedi. Ama 2019 anlaşması zaten bu unsurları 30 kilometre güneye çekilmesi şartına bağlamış idi. Bu şarta uymadıkları zamanlarda da oranlarda da biz mukabelede bulunduk. Veya yaptığımız operasyonları da bu çerçevede yaptık.

Bunu konuştuğumuz zaman da ABD’liler de Ruslar da ‘Doğru haklısınız. Çünkü anlaşmaya uymayan burada PYD/YPG tarafıdır’ diye her seferinde de bizim pozisyonumuzu teyit ettiler. Şu anda da benzer bir durum var. Biz aynı şeyi söylüyoruz. ‘Bakın 30 km sınırın aşağısında durun. Türkiye’ye nüfuz etmeye çalışmayın. Bunları yaptığınız zaman biz derhal buna karşılık veririz.”

Esad ile görüşme olacak mı?

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında görüşme olup olmayacağı sorusuna da yanıt verdi:

“Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuyu net ifade etti. ‘Siyasi meselelerde çok uzun kırgınlıklar olmaz.’ Türkiye’nin çıkarları çerçevesinde bir görüşmenin farklı düzeylerde temasın zamanı geldiğinde olur.”

Suriye ile istihbarat düzeyinde temasların hep devam ettiğini belirten Kalın, “İstihbarat örgütlerinin görevidir bu. Hem Mısır’da hem Irak’ta ve diğer alanlarda bu durum zaten kontrol ediliyor. PKK hedeflerinin vurulması, rejim güçlerinin nereye kadar ilerleyeceği gibi konularda istihbarat örgütleri hareket ediyor” dedi.

Paylaşın

Ankara-Şam Hattı; Erdoğan Esad’a Ne Teklif Etti?

ABD merkezli haber ajansı Associated Press (AP), kısa süre önce Erdoğan’ın Esad’a bir teklif ilettiğini yazdı. Suriye ile yakın ilişkilere sahip Lübnanlı bir politikacıya dayandırılan iddiaya göre Erdoğan’ın mesajı Esad’a İran aracılığıyla iletildi.

Lübnanlı politikacının aktardığı bilgilere göre Erdoğan Esad’a, “Suriye ordusunun şu an Kürtlerin elindeki bölgelere geri dönmesini, Kürt milislerin Suriye doğal gaz ve petrolünü kullanmasına engel olmasını ve Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye geri dönmesini” teklif etti.

Erdoğan’ın mesajında Türk yetkilileri Şam’a göndermeye hazır olduğunu da belirttiği, ancak Esad’ın görüşmelerin üçüncü bir ülkede yapılabileceğine işaretle bu teklifi reddettiği kaydedildi.

Türkiye ile Suriye arasında ilişkilerin normalleştirilmesi için aylardır istihbarat ve alt siyasi düzeyde temaslar sürerken iki ülke liderleri arasında bir görüşme için hazırlıklar yapıldığının işaretleri de yoğunlaşıyor.

Son dönemde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşebileceğinin sinyallerini veren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bugün yaptığı açıklamada da konuyla ilgili bir soruya “Esad ile görüşme olabilir. Siyasette küslük dargınlık olmaz. Eninde sonunda uygun şartlarda adımları atarız” yanıtını verdi.

Konu gündemdeyken iktidara yakınlığıyla bilinen Hürriyet Gazetesi yazarı Abdulkadir Selvi’nin, Erdoğan’ın Esad’la 2023 seçimlerinden önce görüşebileceğini belirtmesi dikkat çekti. Selvi, görüşmenin Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ev sahipliğinde düzenlenebileceğini kaydetti.

Rusya, Suriye’de desteklediği Esad rejimiyle sorunların geride bırakılması ve Esad’ın etki alanını artırması için yıllardır gerek Türkiye gerekse Suriyeli Kürtler nezdinde çaba gösteriyor. 2011’de başlayan iç savaşın ardından kaybettiği toprakların büyük bölümünü son yıllarda geri kazanan Esad rejimi, şu an ülke topraklarının üçte ikilik kısmında kontrolü sağlamış durumda. Rejimin kontrolü dışındaki en önemli iki bölge ise Suriye’nin kuzeyinde Türkiye destekli grupların ve ABD destekli Kürtlerin kontrolündeki bölgeler.

Kürtler, önemli petrol rezervlerinin bulunduğu kuzeydoğu bölgesi dahil olmak üzere ülke topraklarının yaklaşık üçte birlik bölümünü elinde bulunduruyor. Bu bölgede Kürtlere destek veren Amerikan askerlerinin bulunması Şam açısından ayrı bir sorun teşkil ediyor.

“İşgalci” Türkiye, “katil” Esad dönemi bitiyor mu?

Ancak kuzeybatı bölgesindeki Türk askeri varlığı da Şam’ın kırmızı çizgileri arasında. Esad rejimi şimdiye kadar Türkiye’yi “işgalci güç” olarak nitelendirerek olası bir normalleşme için Türkiye’nin Suriye topraklarından çekilmesini şart koşmuştu. Erdoğan’ın da Esad’a yönelik sıkça kullandığı “katil” gibi sert ifadeler hâlâ hatırlarda. Bölgede değişen dengelerin iki taraf açısından da yeni çıkar alanları yarattığı ve normalleşme sürecine bazı ortak çıkar ve kaygıların eşlik ettiği anlaşılıyor.

Londra merkezli Şark’ul Evsat gazetesinin kıdemli diplomasi editörü İbrahim Hamidi’nin aktardığı bilgilere göre, Temmuz ayında Suriye Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Ali Memlük ile Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan Moskova’da bir görüşme gerçekleştirdi. Erdoğan da Ekim ayında yaptığı bir açıklamada alt seviyede görüşmeler gerçekleştiğini, Esad ile görüşmenin henüz gündemde olmadığını, zamanı gelince böyle bir görüşme gerçekleşebileceğini belirtmişti.

Erdoğan’ın Esad’a ilettiği teklif

ABD merkezli haber ajansı Associated Press (AP) ajansı, kısa süre önce Erdoğan’ın Esad’a bir teklif ilettiğini yazdı. Suriye ile yakın ilişkilere sahip Lübnanlı bir politikacıya dayandırılan iddiaya göre Erdoğan’ın mesajı Esad’a İran aracılığıyla iletildi. Lübnanlı politikacının aktardığı bilgilere göre Erdoğan Esad’a, “Suriye ordusunun şu an Kürtlerin elindeki bölgelere geri dönmesini, Kürt milislerin Suriye doğal gaz ve petrolünü kullanmasına engel olmasını ve Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin Suriye’ye geri dönmesini” teklif etti.

Erdoğan’ın mesajında Türk yetkilileri Şam’a göndermeye hazır olduğunu da belirttiği, ancak Esad’ın görüşmelerin üçüncü bir ülkede yapılabileceğine işaretle bu teklifi reddettiği kaydedildi.

AP’nin ulaştığı “üst düzey bir Türk yetkili” ise İran’ın arabuluculuk yaptığı bilgisini yalanlarken mesajın içeriğiyle ilgili yorumda bulunmadı. İran’ın Türkiye’nin Suriye’deki varlığına karşı olduğuna işaret eden Türk yetkili, Rusya’nın arabuluculuk konusunda çabaları olduğunu ancak “hiçbir ilerleme sağlanamadığını” söyledi.

SDG Ankara-Şam hattındaki gelişmelerden rahatsız

Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevinin yöneticisi Rami Abdurrahman, belkemiğini YPG’nin oluşturduğu ve Suriye’de ABD’nin en önemli müttefiki konumundaki Suriye Demokratik Güçlerinin (SDG) Esad ile Erdoğan’ın ortak düşmanı olduğunu belirterek bu bölgede bir işbirliğinin söz konusu olabileceğine işaret ediyor.

Nitekim Şam ile Ankara arasındaki potansiyel yakınlaşma SDG’de rahatsızlık yaratmış durumda. SDG komutanı Mazlum Abdi, konuyu yakından takip ettiklerini ve gerekli önlemleri aldıklarını belirterek “Şam ile Ankara arasında herhangi bir anlaşma halkımızın iradesini hedef alıyor olacak, büyük bir suç teşkil edecek, Suriye’nin bazı bölümlerinin işgaline giden yolu açacaktır” dedi. Mazlum Kobani adıyla da bilinen Abdi, Türkiye’nin olası bir kara harekâtında asıl hedefin, stratejik önemi nedeniyle Kobani olacağını iddia ederek Kobani’nin Türkiye’nin kontrolündeki bölgeleri birbirine bağlama işlevi göreceğini söyledi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Suriye özel danışmanı ve baş müzakerecisi Aleksander Lavrentyev de bugün yaptığı açıklamada Suriyeli Kürtlere “ABD’den uzaklaşın” mesajı verdi. ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda “yıkıcı” bir rota izlediğini belirten Lavrentyev, “Kürt sorununun çözümünün bölgede durumun istikrara kavuşturulmasında önemli bir faktör olacağını kaydetti. Kürtlerin ABD’nin elinde rehine olduğunu ve bu durumun çözümü engellediğini savunan Lavrentyev, “ABD’nin varlığı olmasa Kürt sorunu çok hızlı bir şekilde çözümlenebilirdi. Buna eminim” diye konuştu.

Paylaşın

Erdoğan İle Esad’ın Görüşmesi Hangi Şartlarda Mümkün?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeye yeşil ışık yakan son açıklamalarının ardından Ankara ile Şam yönetiminin ne gibi konu başlıklarını ele aldığı ve uzlaşmaya varıp varamayacağına ilişkin tartışmalar devam ederken, sürecin istihbarat görüşmelerinden çıkacak sonuca göre şekillenmesi bekleniyor.

2011’de Suriye’de başlayan iç savaşta Esad rejimiyle ipleri koparan ve Suriyeli muhalif gruplara güçlü destek veren Türkiye, jeopolitik dengelerin değişmesiyle birlikte başka ülkelerle yaptığı dış politika açılımlarının bir parçası olarak ve iç siyasi gerekçelerin de etkisiyle Şam yönetimi ile ilişkileri bir süreç içinde yeniden onarmak istiyor.

Prag’daki Avrupa Siyasi Topluluğu’nun ilk toplantısının ardından Perşembe günü düzenlenen basın toplantısında Erdoğan, bir gazetecinin “Suriye Devlet Başkanı ile bir görüşmeniz olması mümkün mü?” sorusu üzerine “Şu an itibarıyla böyle bir şey tabii söz konusu değil. Ama mümkün değildir gibi bir ifadeyi kullanmam da… alışılmış bir siyasetçi değilim. Dolayısıyla bir vakti, saati geldiğinde biz Suriye’nin Başkanı ile de görüşme yoluna gidebiliriz” yanıtını verdi.

İstihbarat görüşmelerinin sonucu bekleniyor

Gerek diplomatik gözlemcilere ve gerekse DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in ulaştığı yetkililere göre Suriye ile ilişkilere dair açılım bir süreç ve bugünden yarına tüm sorunların çözülmesini beklemek gerçekçi değil. Bu nedenle Ankara’da Şam ile ilişkilerin düzelmesinin mümkün olup olamayacağı konusunda istihbarat yetkililerinin yapmakta olduğu görüşmelerin sonucunu beklemek gerektiği görüşü hâkim.

MİT Başkanı Hakan Fidan’ın son haftalarda Suriyeli mevkidaşı Ali Memluk ile çok sayıda görüşme gerçekleştirdiği de geçtiğimiz günlerde basına yansımıştı.

Peki Şam yönetimi ile görüşmek Türkiye için neden önemli?

Dış Politika Uzmanı Gülru Gezer, Suriye ile Türkiye’nin 911 km’lik sınırı bulunduğunu anımsatarak, Suriye tarafına artık yerleşmiş olan PYD ve YPG unsurlarının Türkiye’nin istikrarını ciddi anlamda etkilediğini belirtiyor. Bu ilişkileri şu dönemde kritik kılan bir başka etmenin de Suriyeli mülteciler olduğunu söyleyen Gezer, şöyle konuşuyor:

“Dolayısıyla Türkiye’nin aracılarla değil doğrudan esasında Esad rejimiyle görüşmesi önemli. Bu bir tanıma anlamına da gelmez. Şimdi mesela Taliban yönetimiyle görüşülmüyor mu? Şam yönetimi ile de bu görüşmelerin olması bizim çıkarımızadır. Ülkenin istikrarı ve güvenliği açısından son derece önemli.”

Erdoğan Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada da ılımlı bir tonda konuşmuş ve “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok. Devletler arasında siyasi diyalog veya diplomasi kesip atılamaz” demişti. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da Suriye ile Türk istihbarat örgütleri arasında temasların olduğunu, Türkiye’nin Suriye ile diyalog için ön şartları olmadığını söylemişti.

Suriye’nin ön koşulları

Ortadoğu Araştırmalar Merkezi (ORSAM) Levant Çalışmaları Koordinatörü Oytun Orhan, Ankara ile Şam’ın pozisyonları arasında bazı ortak çıkar alanlarına rağmen halen bir karşıtlık durumu bulunduğunu ifade ederek, bunu şöyle açıklıyor:

“Suriye rejimi görüşmelerde sürekli olarak Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını geri çekmesini ve Suriyeli muhaliflere hem siyasi hem de silahlı gruplara olan desteğini sonlandırmasını bir ön koşul olarak öne sürüyor. Türkiye ise bu sorunun siyasi çözüm masasında neticelendirilmesini ama şimdilik terörle mücadeleye yani YPG ile mücadeleye birlikte odaklanılması konusunu ön plana çıkarıyor.”

“Terör grupları ile mücadelenin” Şam rejimi için de bir öncelik olduğunu ama Ankara’nınki gibi en başta gelen öncelik olmadığını belirten Orhan, onların önceliğinin daha çok İdlib ve diğer muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerin statüsü ve buradaki silahlı muhaliflerin silahtan arındırılması meselesi olduğunu kaydediyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad da geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada Suriye krizinin çözümüne ilişkin Astana Platformu kapsamında Türkiye’nin verdiği sözleri tutmasını istediklerini belirterek, “Türk tarafından Astana sürecinde anlaşmaya varılan sözleri yerine getirme konusunda daha fazla ciddiyet bekliyoruz. Şu anda önümüzdeki tek engel bu. Ancak Rus ve İranlı dostlarımızın çabalarının doğru yönde ilerlediğine inanıyoruz” demişti.

Liderler buluşması için henüz erken mi?

Erdoğan’ın bu sözleri bir süredir gündemde olan ve istihbarat yetkilileri arasında teknik düzeyde devam ettiği bilinen Suriye yönetimi ile görüşme sürecini ve belki ileri tarihte Esad ile Erdoğan’ın bir araya gelme ihtimalini yeniden gündeme getirdi. Ancak uzmanlara göre liderler düzeyinde bir görüşme için henüz erken.

Dışişleri Bakanlığı’ndaki görevi sırasında Şam’da da bulunan Gezer, iki ülkenin istihbarat birimlerinin bir süredir görüştüğünün bilindiğini belirterek, görüşmelerin gündemine dair şunları söylüyor:

“Şu noktada liderler düzeyinde bir toplantının yapılması söz konusu olamaz. Çünkü en basitinden belirli parametrelerde anlaşılması lazım. Mesela muhaliflerin sisteme entegre edilmesi, ondan sonra af çıkartılacaksa bunun nasıl olacağı. Göçmenlerin özgür iradeleriyle geri gitmeleri halinde neye maruz kalacakları, nasıl bir tabloyla karşılaşacakları. Bu gibi konuların hepsinin oturulup Esad rejimiyle konuşulması lazım.”

Gezer, şimdiye kadar Suriye’de pek çok kere af çıkartıldığını ancak bunların kapsamının sınırlı kaldığını da hatırlatıyor.

Bu arada Rusya da Ankara-Şam görüşmeleri için önemli bir etken olarak görülüyor.

Orhan, Erdoğan’ın son Esad açıklamalarını biraz da bu açıdan okumak gerektiğini belirterek, şunları söylüyor:

“Erdoğan esasında hem Rusya’ya hem de uluslararası kamuoyuna Türkiye’nin burada sorun yaratan taraf olmadığını da ve sorunun daha çok Şam rejimi kaynaklı olduğunu da gösterme niyetinde. Çünkü Rusya’nın bu konuda bir baskısı var. Türkiye’nin askeri operasyonunu engelleyip Şam ile sorunun çözülmesini istiyor ama Türkiye burada sorunun zaten Şam olduğunu ve görüşmelere daha uzak kaldığını göstermeye çalışıyor.”

Orhan, belki iki ülkenin güvenlik kurumları arasındaki görüşmeler neticesinde bazı güven artırıcı önlemlerin gündeme gelebileceğini ve bunun sonucu oluşan güven ortamıyla daha ileri adımların atılabilmesinin mümkün olabileceğini ifade ederek, Türkiye’nin bölgedeki diğer ülkelerle normalleşmelerine de bakıldığında bu süreçlerin yavaş ilerlediğine işaret ediyor. Orhan, bu nedenle belki olacaksa da ileri aşamalarda ancak dışişleri bakanları düzeyinde bir görüşmeyi daha mümkün görüyor.

Suriyelilerin eve dönüşü nasıl mümkün olacak?

Ankara’nın Şam ile arayı düzeltme gayretlerinin temelinde Rusya ile ilişkilerin rol oynaması kadar seçim öncesi Suriyeli mültecilerle ilgili bir adım atarak, seçmenlerin tepkisini azaltma isteği de yatıyor. Ancak mültecilerle ilgili sorunu çözmenin de hemen mümkün olması beklenmiyor.

Türkiye halen dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapan ülke. Afganistan ve diğer bazı ülkelerden gelen sığınmacıların yanı sıra resmi rakamlara göre şu anda Türkiye’de yaklaşık 3,7 milyon Suriyeli yaşıyor. Ancak kayıt dışı sığınmacılar nedeniyle bu sayının çok daha yüksek olduğu da belirtiliyor.

Son aylarda iç siyasette tansiyonun artmasına da neden olan sığınmacılar meselesi muhalefet tarafından gündeme getirilirken, bu nedenle iktidar da tutum değişikliğine giderek, Suriye’de güvenli bölgelere gönüllü dönüş için proje hazırlamaya başlamıştı. Bu kapsamda İçişleri Bakanlığı güvenli bölgede briket evler yaparak geri dönüşü hızlandırmak istiyor. Erdoğan son açıklamasında 550 bin civarında Suriyeli’nin kendi topraklarına döndüğünü belirtirken, bağımsız gözlemcilere göre bu rakamları teyit etmek bu aşamada çok mümkün değil.

ORSAM’dan Oytun Orhan, Türkiye’deki Suriyelilerin veya İdlib’deki Suriyelilerin evlerine geri dönüşü meselesinin çözümünün son derece zor olduğunu söyleyerek, şu noktaya dikkat çekiyor:

“Çünkü Esad rejiminin bu konuda çok ciddi bir samimiyet testi içerisine gireceğini, zira bu insanların evlerine dönmesinin Esad rejimi tarafından güvenlik riski olarak algılanacağını düşünüyorum. Bu noktada da Türkiye’nin beklentilerine uygun bir tavır alması çok mümkün gözükmüyor Esad rejiminin. Ve orada da bir tıkanma yaşanması çok muhtemel.”

Dış Politika Uzmanı Gülru Gezer de Suriyelilerin insan onuruna yakışır bir şekilde kendi ülkelerinde yaşayabilmeleri için bir mekanizmanın tesis edilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Aslında üzerinde mutabakata varılması gereken çok husus var. Bu kolay bir süreç değil. Ama diyaloğun da bir şekilde başlaması gerekir. Çünkü Suriye’deki iç savaş kemikleşmiş bir probleme dönüşmekte ve bundan da en fazla etkilenen Türkiye” yorumu yapıyor.

Paylaşın

Türkiye Ve Suriye’yi Birbirlerine Kim Ve Ne Yaklaştırıyor?

Suriye parlamentosu Uluslararası Komitesi başkanı Butrus Marjan İzvesitiya’ya Ankara’nın “kuzey Suriye’deki kontrol ettiği bölgelerden geri çekilmesi ve Suriye Arap Cumhuriyeti (SAR) topraklarındaki terörist gruplara destek vermemesi” koşuluyla Suriye’nin Türkiye’yle ilişkileri yeniden kurmaya hazır olduğunu açıkladı.

Önceki günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın işbaşından uzaklaştırılması niyetinde olmadığını belirtmiş, Dışişleri Bakanı da, komşu ülkeyle diyaloğu sürdürme konusunda herhangi bir ön koşulları bulunmadığını belirtmişti.

Rusya Federasyonu Parlamentosu’nun üst kurulu Federasyon Konseyi’nden İzvestiya’ya, Rusya Federasyonu’nun Şam ile Ankara arasındaki yakınlaşmaya olumlu baktığı söylendi. Uzmanlar, iki ülke arasındaki ilişkilerin çözüm yoluna girmesinin Türkiye’de yaklaşan seçimler ve [Ankara’nın] Suriyeli mülteciler sorununu çözme ihtiyacından kaynaklandığı kanısında.

180 derece dönüş

6 Ağustos’ta Soçi’de Vladimir Putin ile görüşmeden dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ve Suriye istihbarat servislerinin “terör örgütleri”yle mücadele konusunda diyalog yürüttüğünü söylemişti.

Genel olarak yeni bir şey içermeyen bu açıklama  -Türkiye ile Suriye arasındaki güvenlik alanında diyalog Suriye’deki 10 yıllık iç savaş boyunca sürdürülmüştü- Şam’la yakınlaşmaya yönelik bir dizi ek adım öncesinde gelmişti.

11 Ağustos’ta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bu rotayı biraz daha net bir şekilde özetledi. Bakan, “Ankara, Suriye muhalefeti ile Esad rejimi arasındaki siyasi uzlaşmayı destekliyor” dedi.

Çavuşoğlu, Ekim 2021’de Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile bir araya geldiğini de belirtti -bu, 2011’de Suriye’de iç savaşın patlak vermesi öncesinden bu yana iki ülke politikacıları arasındaki en üst düzey buluşmaydı.

Daha yakın zamanlarda ifadeler daha da belirginleşti. 19 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, Şam ile “diplomasinin asla kesilmemesi gerektiğini” ve Ankara’nın “Suriye ile [ilişkilerde] daha fazla adım atması gerektiğini”, Türkiye’nin Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ı devirmeyi amaçlamadığını söyledi.

Bakan Çavuşoğlu, Erdoğan’ın sözlerinin ardından, Ankara’nın Şam’la diyaloğun yeniden kurulması için ön koşul belirlemediğini de sözlerine ekledi.

Bu, Türk liderliğinin gidişatında köklü bir değişikliğe işaret ediyor. Ankara, Mart 2012’de Suriye’yle diplomatik ilişkilerini koparmış ve büyükelçiliğini kapatmıştı. Aynı yıl Ağustos’ta Erdoğan, Esad hükümetini “terörist” olarak nitelendirerek, savaşta ölen Suriyelilerin hayatları için “rejimin bir bedel ödeyeceğini” kaydetmişti.

Sıcaklaşan söylem ikliminde medya, Türkiye ve Suriye liderlerinin 15-16 Eylül’de Semerkant’ta yapılacak ŞİÖ zirvesinin oturum aralarında bir araya gelebileceğini ileri sürse de Türkiye Dışişleri Bakanlığı başkanı bu olasılığı yalanladı.

Butrus Marjan: Türkiye işgalci olduğunu ve terörist çeteleri barındırdığını kabul etmeli 

Suriye parlamentosunun uluslararası komitesi başkanı Butrus Marjan, İzvestiya’ya verdiği demeçte, Şam’ın Ankara ile ilişkileri geliştirmeye hazır olduğunu söyledi -ancak bir dizi koşulla.

Marjan “Her şeyden önce Türkiye, yabancı toprakları işgal ettiğini, BM Güvenlik Konseyi kararıyla bu şekilde sınıflandırılan terör çetelerini barındırdığını kabul etmelidir. Ayrıca Türkiye’nin işgal altındaki Suriye topraklarından çekilmeye hazır olması gerekiyor ve o zaman evet, Suriye ilişkileri geliştirmeye hazır olacak” dedi.

Suriyeli siyasetçi ülkeler arasındaki ilişkilerin, her iki devletin ortak çıkarları dikkate alınarak, iyi komşuluk ilişkileri temelinde inşa edilmesi gerektiğini belirtti.

Marjan, “Türkiye önce söylediklerim[i yerine getirmeye] hazırsa, Suriye de Ankara ile ilişkilerini geliştirmeye hazırdır. Ama şimdilik, bahsettiğim engeller hala devam ediyor ve bunlar temel,” diye ekledi. Marjan, Suriye ve Türkiye istihbarat teşkilatlarının başkanlarının görüşmesini doğrulamadı, ancak yalanlamadı da: “Ülkeler arasında güvenlik alanında temaslar var.”

“[Bu ilişkiler], terörle mücadelede kullanılabilir çünkü Türkiye de bundan zarar görüyor. Ve bu temaslar, Türkiye’de barınmakta olan kimi terörist çetelere karşı savaşmakta ortak çıkarımız olduğu anlamında gelebilir” dedi.

Dışişleri İzvestiya’ya yanıt vermedi

Dışişleri Bakanlığı, İzvestiya’nın görüş talebine yanıt vermedi. Ancak daha önce, hükümet yanlısı Türkiye gazetesi, Türkiye’nin Beşar Esad hükümetine, Kürt YPG’nin Suriye topraklarından “tamamen çıkarılması” ve Suriyeli mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşü de dahil olmak üzere beş talepte bulunduğunu bildirmişti.

Gazete’nin iddiasına göre Suriye de buna karşılık “İdlib, Reyhanlı-Cilvegözü ve Kesep kontrol noktaları ile Cilvegözü ve Şam arasındaki ticaret koridorunun, Deyrizor ve Haseke arasındaki M-4 otoyolunun kontrolününün Şam’a devrini” ve “Ankara’nın Suriye’ye yönelik ABD ve AB yaptırımlarının kaldırılmasını desteklemesi”ni istemişti.

Seçim süreci

Federasyon Konseyi Uluslararası İşler Komitesi Birinci Başkan Vekili Vladimir Jabarov, İzvestiya’ya Rusya’nın Türkiye ve Suriye arasındaki yakınlaşmanın iki ülke ilişkileri açısından olumlu bir adım olarak gördüğünü söyledi.

Jabarov, “Türk liderliğinin daha önce Beşar el-Esad’ı Suriye’nin meşru lideri olarak tanımayı reddetmiş olduğu göz önünde tutulursa müzakereler her halü karda olumlu bir adımdır.” dedi. “Müzakerelerin olması bile çok iyi arkasından ne gelir bakalım görelim”

Türkiye Gündemi Telegram kanalı yazarı Yaşar Niyazbayev de Ankara-Şam ilişkilerinde olumlu gelişmeler gerçekleştiği ve bunların hakiki olduğu kanısında.

Yorumcu, İzvestiya’ya verdiği demeçte “Yakınlaşma, Erdoğan’ın Ağustos başlarında Soçi’ye yaptığı ziyaretin ardından uçakta gazetecilere, Vladimir Putin’in kendisine kuzey Suriye’de askeri operasyon yürütmemesi, ve Beşar Esad ile müzakere yürütme tavsiyesinde bulunduğunu söylemesiyle başladı. Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’ndan ve Erdoğan’a yakın sosyalist Vatan Partisi liderliğinden olumlu sinyaller geldi. Hatta ilişkileri 2011’den öncesi düzeye döndürmek üzere çağrılar bile yapıldı” dedi.

Arap ayaklanması ve Suriye’deki iç savaş başlamadan önce Şam ve Ankara arasında çok yakın ilişkiler kurulmuştu. 2010’da iki ülke arasındaki ticaret cirosu 1.8 milyar doları aşmış, Türkiye Suriye’nin en büyük ticaret ortağı olmuştu.

2012’de ilişki en düşük noktasıya geriledi: Türkiye’nin 2010’daki 1.4 milyar dolara olan Suriye’ye ihracatı 501 milyon dolara düştü.

Ancak 2017-2018’de Türkiye’nin Suriye’ye ihracatı savaş öncesi seviyelere döndü: 2017’de neredeyse 1,4 milyar dolara ulaşmıştı.

Yaşar Niyazbayev, Erdoğan’ın şu anda Suriye ile yakınlaşmasının iki ana nedeni olduğunu vurguluyor. Suriyeli mülteciler ve Kürt ayrılıkçılar.

“Erdoğan ve muhalefet mülteciler ve ayrılıkçılar konusunda hemfikir”

“Türkiye’de zaten Suriye’den 3,6 milyon mülteci var, bu iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin itibarını olumsuz etkiliyor. Bu arka plana üzerinde muhalefet, Erdoğan’ı ve göç politikasını aktif bir biçimde eleştiriyor. Açıkça yabancı düşmanı açıklamalar yapan kendi güçlü seçmen kitlesine sahip bir milliyetçi parti bile kuruldu,” diyor

Kürt sorununda, Yaşar Niyazbayev’in açıkça ortaya koyduğu gibi, Erdoğan’ın karşısına koyduğu ana hedef, savaşçıları kuzey Suriye’de barınan, Türkiye’de yasaklı Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Türkiye’nin güney sınırlarını yönelik topçu atışlarından korunmak.

Türkiye’nin Suriye’nin Tel Rıfat kenti bölgesinde gerçekleştirmek istediği askeri operasyonun ilk hedefi, tüm Suriye-Türkiye sınırı boyunca 30 kilometrelik bir “güvenlik kuşağı” oluşturmak, yani Suriye’nin kuzeyinde “Fırat Kalkanı” (2016), “Zeytin Dalı” (2018) ve “Barış Pınarı” (2019) operasyonları sırasında başlayan kontrollü bir “koridor” inşaatını tamamlamaktı.

Yaşar Niyazbayev, “Bu bağlamda, hem Erdoğan hem de muhalefet, güney sınırlarını güvence altına almanın en iyi yolunun askeri işgal değil, Şam ile müzakereler olduğu konusunda hemfikir oldular” diyor.

Şam ve YPG arasındaki temaslar artarken

Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin ısındığına ilişkin haberler, Şam’ın Suriye’nin kuzeydoğusundaki Kürt gruplarla yakınlaşmaya başladığı haberleriyle aynı zamana denk geliyor. Özellikle yaz aylarında Suriye ordusu ve Kürt Halk Savunma Birlikleri’nin (YPG) ortak devriyelerine ilişkin açıklamalar yapıldı. Ancak Kürt hareketi liderlerinin de açıkça dile getirdiği gibi, Şam ve Suriye Arap Cumhuriyeti’ndeki Kürtler’e özerklik tanınması konusundaki müzakerelerde ilerleme yok.

Ankara ve Şam arasındaki yakınlaşma, Suriye ve Türkiye arasında halihazırda yürürlükte olan 1998 Adana anlaşmalarıyla tutarlı. İki ülkenin güvenlik alanında pekiştirdiği işbirliği sonrasında Şam PKK’nın kendi topraklarında faaliyet göstermesine izin vermeyeceğini kabul etti. Ancak Ankara’nın, Suriye muhalefetini ve Suriye’deki Özgür Suriye Ordusunu (ÖSO) açıkça desteklemesine Şam, Suriye’nin kuzeyinde PKK ve diğer Kürt gruplarla temaslar kurarak karşılık verdi.

Ocak 2019’da Rusya Federasyonu ve Türkiye cumhurbaşkanları arasındaki bir toplantıda her iki lider de yeniden Adana anlaşmalarına değindi Vladimir Putin, Ankara ile Şam arasındaki 20 yıllık anlaşmanın hala bağlayıcı olduğunu vurgularken, Recep Tayyip Erdoğan Türkiye’nin bunu gündeminde tutacağını belirtti.

“Çözüm” Erdoğan’ın imajı için 

Siyaset bilimci Kerim Has’a göre, seçimler öncesi imaj açısından Şam ile yakınlaşma Cumhurbaşkanı Erdoğan için gerekli olabilir.

Yorumcu İzvestiya’ya verdiği söyleşide Erdoğan’ın yakın gelecekte -Suriye ile ilişkilerin tamamen yeniden kurulmasına değil- ama Türkiye’deki mülteci sorununu Şam ile ilişkilerin yeniden kurulması yoluyla çözebileceğini göstereceği bir sonuç elde etmek istediğini söyledi.

Siyaset bilimci Has, Türk liderin sözlerini yerine getirmek için zamanı olamayacağı için fazla telaş etmeyeceği görüşünde

Türkiye’deki seçimlerde Suriye kartı ilk kez kullanılmayacak. Mart 2011’de, Suriye’deki çatışma başladığında, o zaman Başbakan olan Erdoğan (Türkiye, Temmuz 2018’deki rejim değişikliğine kadar 95 yıl boyunca parlamenter bir cumhuriyetti) Suriye muhalefetinin eylemlerini açıkça destekledi -bu, Haziran 2018 seçimlerinde Erdoğan’ın iktidarını pekiştirdi. Erdoğan’ın Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) rekor yüzde 49,9 oy alırken, muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi yüzde 29’da kalmıştı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye’den Suriyeli Muhaliflere ‘Ülkeyi Terk Edin’ Çağrısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında görüşme söylentilerinin arttığı dönemde İran basınından dikkat çekici bir iddia geldi.

İran merkezli Tesnim Haber Ajansı’nın haberinde, Türk yetkililerin Türkiye’deki Suriyeli muhaliflerle görüşerek ülkeyi terk etmelerini istediği iddia edildi.

Tesnim’in konuya yakın kaynaklara dayandırdığı habere göre, geçen hafta üst düzey bir Türk yetkilinin Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Salim el-Muslat ile yaptığı görüşmede, Ankara’nın Şam ile ilişkileri yenilemeye tamamen kararlı olduğunu ve Suriye muhalefetinin buna uyum sağlaması gerektiğini söyledi.

İddiaya göre Türk yetkili, Suriyeli muhalif gruplarından (göç için) alternatif bir ülke seçmesini ve Türkiye içindeki tüm siyasal ve medya faaliyetlerini durdurmasını istedi.

Son haftalarda Ankara hükümetine yönelik söylemini değiştiren Suriye muhalefetine bağlı medya, “Türklerin ırkçılığını ve Suriyeli göçmenlere yönelik şiddet eylemlerini” sert bir dille eleştiriyor.

Suriye muhalefetine bağlı medya gruplarının bu davranışı Ankara’nın baskısı sonucu Türkiye’deki yayınlarını durdurmak zorunda kalan Müslüman Kardeşler’in yayın organlarının tutumuna benzediği dikkat çekti.

Bilgi sahibi kaynaklara göre, söz konusu görüşmede Suriyeli muhalif grupları Ankara’nın ülkeyi terk etme emrini kabul etti.

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Salim el-Muslat’ın, Suudi Arabistan’ı önerdiği belirtildi.

Alternatif ülke için Ürdün’ü teklif eden Suriye Geçici Hükümet Başkanı Abdurrahman Mustafa, grubun faaliyetlerinin Ürdün’de de sınırlı olacağını itiraf etti.

Paylaşın

“Şam-Ankara Diyaloguna Suriye’den Çok Türkiye Ve Rusya Muhtaç”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Esad arasında görüşme söylentileri ve Dışişleri Bakanlığı seviyesindeki bazı temaslarla birlikte iktidar, Suriye politikalarının değiştiği sinyalini veriyor.

Peki, gerçekte değişen bir şey var mı? Zira Erdoğan’ın tüm bunlar çerçevesinde hala Suriye’ye saldırı politikası da devam ediyor. Hatta bu operasyon için Astana’dan Soçi’ye “yeşil ışık” aradı. En son Putin “Esad ile çözün” dedi ve Erdoğan da rotasını oraya çevirdi. Peki, rotasını Suriye’ye çeviren Türkiye’nin yakın bir gelecekte veya daha geniş bir tabloda “Kürtlere karşı” bir mutabakat sağlaması mümkün mü? Ya da Erdoğan’ın yeşil ışık yakılmayan temaslarından sonra yine de bir askeri harekata kalkışması olası mı?

İktidarın bu değişen ya da özünde değişmeyen politikalarını HDP Onursal Başkanı, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Onursal Üyesi Ertuğrul Kürkçü, ANF’ye değerlendirdi.

Aktarıyoruz.

Son zamanlarda Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik bir ‘harekat’ için ‘yeşil ışık’ aradığı fakat istediğini bulamadığı bir süreç yaşandı. Ancak Erdoğan hala bu saldırıyı yapacağını söylüyor ve bir yandan Esad ile de ‘normalleşme’ sinyalleri veriyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Erdoğan, Suriye konusunda Astana ve Soçi’de hem İran hem de Rusya tarafından kuvvetle sıkıştırıldı. Erdoğan’a Suriye’ye yönelik bir askeri harekat izni verilmeyeceği açıkça ifade edildi ve bu konudaki görüşler de saklanmadı. Sadece Erdoğan’la da konuşmadılar, kamuoyuna da açıklama yaptılar. Diğer yandan Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avrupa Birliği (AB) ve Birleşmiş Milletler (BM), yani dünyanın bütün büyük güçleri Erdoğan’ı böyle bir hamleden kaçınması için uyardı.

Kuvvet dengesi önceki birkaç yıla oranla değişmişti, Suriye’nin, özellikle Türkiye’den gelecek saldırılar karşısında daha kararlı bir duruş sergileme zorunluluğu ortadaydı. Bütün bunları dikkate almadan Türkiye’nin bir askeri harekat yapması halinde kaotik bir durum doğacağı, bütün kuvvetlerin devreye gireceği ve bir anda Ortadoğu’nun, sonucu öngörülemez bir biçimde karışması ihtimali de gündemdeydi. O yüzden bütün güçler Erdoğan’ı bu konuda caydırmaya çalıştı.

Ancak Erdoğan, hem Putin’in gösterdiği sınırlar dahilinde hareket edeceğine söz vermiş olmasına, hem BM Güvenlik Konseyi’nin Suriye’deki çatışmaları durduran kararına hem de Astana süreçlerinden dolayı hukuken de eli bağlanmış olmasına rağmen “13’üncü Büyükelçiler Konferansı”nda kendini tutamadı ya da tutmadı ve önceden istila edilmiş olan Minbic, El-Bab, Efrîn, Gîre Spî, Serêkaniyê cephelerinin arasında kalan bölgeleri da alıp “bu cepheleri birleştirerek güvenlik kuşağını oluşturacağız” dedi.

Ben açıkçası Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un önceki gün Suriye Dışişleri Bakanı ile Moskova’daki ortak basın toplantısında yaptığı konuşmasından yola çıkarak, Türkiye’nin kuvvetinin Erdoğan’ın dediğini yapmaya yetmediği ve o açıdan bu hamleyi yapamayacağı kanısındayım.

İkincisi; Erdoğan Kürt meselesinin büyüklüğü, tarihsel boyutları, toplumsal kapsamı vesaire dolayısıyla da sözünü ettiği askeri harekatla burada stratejik bir sonuç elde etmeyi değil, bu harekatı, sürüncemede bırakarak bir siyasi fırsata çevirmeyi düşünmüştü. Seçimler öncesinde “oyun kurucu lider”, dünyanın merkezinde duran kahraman, Ukrayna-Rusya arasındaki “barış güvercini” imajına, şimdi de “savaş ustası” imajını eklemeyi umuyordu. Ama askeri olarak anlamsız ve yararsız bir harekatın getireceği politik, diplomatik külfetler, kayıplar ve olası büyük kargaşalıklar dolayısıyla büyük güçler, Erdoğan Türkiye’sinin önünü kesti, o da kendisine tanınmış sınırlı hareket alanıyla yetinmek zorunda kaldı.

Bu tamamen Türkiye’nin önünün kesildiği ve Suriye sahasının onun için değiştiği anlamına mı geliyor?

Suriye’de stratejik kuvvet dengesinin değişimi Türkiye için mümkün bütün taktik hatların değişmesi anlamına gelmiyor. Türkiye bu taktik hatları hep takip etti. Bu uluslararası yayınlarda da yer aldı. Bu yılın başından beri, birçok yorumda Türkiye’nin Suriye’ye büyük ölçekli bir askeri güç yığamayacağı, ancak bu “güvenlik kuşağı” dediği bölgede, “temizlik” gerçekleştirebilmek için SİHA ve topçu saldırılarına başvuracağı iddia edildi.

Öte yandan Türkiye’nin bu taktik konumlanışına Rusya’nın ve ABD’nin bir itirazı yok. Konuyu izleyen bütün uzmanlar Amerika’nın da, Rusya’nın da Ankara’ya SİHA ve obüslerle sürdürülen bu saldırılar için yol verdiğini düşünüyor. Yani Ankara’nın kara harekatı talebinin önünü kesmek, tabir yerindeyse “gazını almak” için bir önlem olarak bu yolun açıldığını düşünüyorlar. Şahsen ben de bunun gerçekçi ve durumu açıklayan bir yorum olduğunu düşünüyorum.

Nitekim geçtiğimiz günlerde PYD (Demokratik Birlik Partisi) yönetiminden Ahmet Hoca da Şarkulavsat’a verdiği demeçte bunları söyledi. Gerçi Hoca, ABD’den ziyade daha çok Rusya’ya yönelik eleştiriler dile getirdi. Bunda da kısmen haklı sayılabilir. Çünkü Fırat’ın doğusunda da batısında da hava sahası Rusya’nın kontrolünde; buna rağmen savaş uçakları Fırat’ın doğusunda hava saldırıları yaptılar ve Rusya bunlara ses çıkarmadı. Gerçi Lavrov’un son çıkışının bununla da ilgili olduğunu düşünebiliriz; çünkü bu saldırıda Suriye birlikleri de kayıp verdi. Öte yandan bu çerçevede bütün tarafların gördüğü gerçeği bizim de anlamamız icap ediyor.

Nedir bu gerçek?

Kuvvet dengesi yeniden elverişli hale gelinceye kadar Erdoğan ne kadar sınırlı imkanlarla yetinmek zorunda olursa olsun, “esip gürleme”lerini yine de ciddiye almak gerekirdi. Tezkereler Meclis’ten geçirildi, sadece Erdoğan’ın emriyle, başka bir meclis kararı gerekmeksizin de Suriye’ye asker sevk etme yetkisi elindeydi. Diyelim ki uluslararası güçlerin uyarıları dolayısıyla TSK güçleri sınırları geçmediler ama yığınak yaptılar sınıra. Hatta devşirme cihat ordusu da ateşkes hatlarının gerisinde epey yığınak yaptı. Fakat sadece saldırı emri gelmedi.

Ama bu kimseyi ferahlatmamalı. SİHA akınları dolayısıyla hem Güney Kürdistan’da hem Batı Kürdistan’da sivil halka yönelik kapsamlı suikastlar ve katliamlar gerçekleşti. Erdoğan’ın bu heyheylenmesinin bedeli hem sivil kayıplara hem de Suriye’de meşru varlığını sürdüren SDG’nin de kayıplarına yol açtı. Şu ana kadar Türkiye, SİHA saldırılarında “büyük ödül” listesine koyduğu insanlardan hiçbirini “tesirsiz hale” getiremedi ama hayatına kastedilenler “asıl hedef” olsun ya da olmasın, katledilen hiçbir insan ne geri gelir ne yeri doldurulur. Bu yüzden Kürt halkına ve mücadele güçlerine verilmiş ciddi bir kayıp var ortada. Yani bu taktik harekatın askeri açıdan kısa vadeli bir karşılığı olmasa da uzun ve orta vadede yıpratıcı bir sürecin parçası olmaya devam ediyor.

Putin’in Erdoğan’a “Esad ile çözün” dediği biliniyor. Zira Erdoğan da rotasını Esad’a çevirdi. Peki, kısa vadede değil ama uzun bir süre zarfında Esad ve Erdoğan’ın Kürtlere karşı bir mutabakat sağlaması olası mı sizce?

Nesnel olarak bütün devletler Kürtlere karşı mutabakat içinde. Kendini “asli millet”, “hakim millet” olarak kabul eden hiçbir devlet bu anlamda sınırlı bir özerkliğe bile hoşgörü ile bakmıyor. İran, Irak, Suriye ve Türkiye birbirleriyle savaşsalar da Kürtlerle savaşlarını sürdürmekten asla vazgeçmiyor. Bu çerçevede ben de “en kötü” zamanda bile Türk ve Suriye istihbaratlarının temasta olduklarını düşünüyorum. Elbette elimde bir kanıt yok ama, öngörüde bulunmak zor değil. Bu manada Türkiye’nin bütün fırsatları değerlendirdiğini anlıyoruz ve zaten Erdoğan da “görüşüyoruz” diyerek bunu teyit etti. Fakat şimdi Suriye güçlendi, ayaklanmayı bastırdı. Türkiye’nin kışkırttığı ve silahlandırıp donattığı “isyancılar”ı İdlib’e sıkıştırdı. Dünya kamuoyunun dikkati ve vicdanı bunu kaldıracak olsun, İdlib’de çok büyük bir sivil nüfusu da ortadan kaldırmaya hazır halde Suriye ordusu.

O yüzden eli güçlenmiş olan Şam, “Türkiye, Suriye topraklarını terk etmeden liderler düzeyinde bir müzakere yapmayacağız” dedi. Fakat bu el altından müzakerelerin olmayacağı anlamına gelmez. Nitekim Lavrov’un son açıklamalarında buna da değiniliyordu. “Bırakın Suriye Kuzey ve Doğu’daki özerk yönetim alanlarında kendisini yeniden kursun. Bu, sorunu sizin için çözer. Niçin kendinizi yoruyorsunuz” demeye getiriyordu Lavrov. Dolayısıyla Türkiye bir şekilde Suriye toprağındaki iddialarından vazgeçmedikçe Esad-Erdoğan seviyesinde bir görüşme olacağını ben düşünmüyorum. Nitekim Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu da “Şanghay İşbirliği zirvesinde görüşme olmayacak, zaten Esad oraya davetli değil” dedi. Yani kısa vadede böyle bir liderler arası mutabakat olmayacak.

Fakat Türkiye, Rusya’nın eline kalmış durumda. O açıdan baktığımızda özellikle seçim koşulları sıkıştırdıkça Rusya’nın ittirmesiyle Suriye’yi tanımaya, Suriye yönetimini pohpohlamaya, Suriye’yle ilişkileri iyileştirmeye yönelik kimi adımlara sürüklenmeye açık olacaktır. Ben böylesi temaslara Suriye’den çok Türkiye’nin ve Rusya’nın muhtaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü Suriye artık sırtını sağlam yere dayamış durumda. Rusya’nın ise Batı’ya karşı, Türkiye’yi yanında göstermeye ihtiyacı var. O yüzden Türkiye’ye yardımcı olmaya mecbur. Türkiye açısından da başına almış olduğu büyük dert dolayısıyla Suriye’de Rusya’nın gösterdiği yoldan ilerlemek dışında önünde çok fazla seçeneği yok.

Paylaşın

Üçlü Zirve İddiası: Erdoğan, Esad Ve Putin Görüşebilir

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın, Özbekistan’da üçlü görüşme gerçekleştirebileceği ileri sürüldü.

Türkiye ile Suriye arasında normalleşme söylentileri gündemde yerini korurken, İran basınından üçlü zirve iddiası geldi.

İran’ın yarı resmi haber ajansı Tasnim, Özbekistan’ın başkenti Semerkand’da gerçekleştirilecek Şangay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) Devlet Başkanları Zirvesi’nde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın üçlü görüşme gerçekleştirebileceğini ileri sürdü.

Cumhuriyet’in aktardığına göre Putin, Erdoğan ve Esad’ı, ŞİÖ Devlet Başkanları Zirvesi’ne davet etti. Tasnim’de yayımlanan haberde, Putin, Erdoğan ve Esad arasında bir görüşmenin de gerçekleştirilebileceğini iddia edildi.

Ankara dış politikada söylem değiştirdi

İktidarın değişim sinyalleri verdiği Suriye politikasına ilişkin konuşan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı 15 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, “Liderler bazında bir görüşme olabilir mi?” sorusuna “Ben hiç olmaz diyecek durumda değilim. Bir yerden başlar, bunun düzeyi yükselebilir, inşallah” yanıtını vermişti.

Ukrayna dönüşü (19 Ağustos) uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlayan Erdoğan ise dış politikadaki ‘normalleşme’ adımlarına ilişkin, “Siyasette dargınlık olmaz. Her an barış içinde olacaksın. Her an görüşebilme imkânı yakalayacaksın” demişti.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile ilgili, “Bizim Esed’i yenmek, yenmemek gibi bir derdimiz yok ki” diyen Erdoğan, Mısır’la ilişkinler hakkında da “Mısır’la da arkadaşlarla alt düzeyde yani bakanlar seviyesinde bu işi sürdürelim ve ardından da temenni ederiz ki üst düzeyde de bu adımı en güzel şekilde atalım” ifadelerini kullanmıştı.

Paylaşın

Erdoğan’ın Riskli ‘Beşar Esad’ Açılımı

AK Parti iktidarının, Beşar Esad ile yıllar sonra “siyasi diyalog” arayışına girmesi, Türkiye ve Suriye’de olduğu kadar, uluslararası alanda da yakından izleniyor. Erdoğan’ın sürpriz adımının, yaklaşan seçimler öncesinde taktik bir hamle mi olduğu, yoksa gerçekten de dış politikada büyük bir değişim anlamına mı geldiği, uzmanlar tarafından tartışılıyor.

2011 yılında başlayan iç savaşın ardından Esad rejimiyle ipleri koparan, Suriyeli muhalif gruplara her türlü desteği veren, geçmişte “kardeşim” dediği Esad’ı “terörist” ilan eden ve devirmeye çalışan Erdoğan’ın diyalog çabalarının başarılı olup olamayacağı, bunun siyasi çözüm çabalarına nasıl yansıyacağı merak ediliyor.

DW Türkçe’den Değer Akal’ın sorularını yanıtlayan Suriyeli dış politika uzmanı Haid Haid, Erdoğan yönetiminin “diyalog açılımına” ihtiyatlı yaklaşılması gerektiğini söyledi.

Londra merkezli düşünce kuruluşu Chatham House’ın araştırmacılarından olan Haid’e göre son adımlar, yeni bir dış politika anlayışından çok, içeride artan kamuoyu baskısının bir sonucu.

‘Öncelikli hedefi seçimi kazanmak’

Türkiye’nin artık seçim sürecine girdiğini, ekonomideki kötü gidişatın Erdoğan üzerindeki baskıyı daha da arttırdığını belirten Haid, AKP liderinin bugün içeride en çok Suriye politikası ve sığınmacılar sorunu nedeniyle tepkiyle karşı karşıya kaldığına işaret etti.

“Erdoğan’ın öncelikli hedefi seçimleri kazanmak” diyen Suriyeli uzman, şöyle devam etti:

“Erdoğan Esad ile diyalog açılımıyla muhalefet partilerinin en büyük kozunu, seçmende karşılık bulan en güçlü söylemini ellerinden almayı hedefliyor. Çünkü muhalefet partileri, Esad ile diyalog kuracaklarını, sığınmacıların geri göndereceklerini söylüyorlardı. İşte şimdi Erdoğan bu söylemi kendisi de üstlenerek bu kozu ellerinden almayı hedefliyor. ‘Diyalogsa bunu Esad ile ben kurarım’ mesajıyla, muhalefetin elini zayıflatmayı, seçmenleri de kendisine oy vermeleri için ikna etmeyi hedefliyor.”

Ankara’da söylem değişikliği

Erdoğan’ın 5 Ağustos’ta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Soçi buluşması sonrası verdiği mesajlar, iktidar cephesinden art arda yapılan açıklamalar, Haid Haid’in bu analizini destekliyor.

AKP yönetimi Esad ile diyalog açılımının ilk sinyallerini Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile Soçi’deki görüşmesi sonrasında verdi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Soçi buluşmasından bir kaç gün sonra, aslında bundan 10 ay önce, Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile Belgrad’daki Bağlantısızlar Toplantısı’nda ayaküstü kısa bir sohbet gerçekleştirdiğini ilk kez açıkladı.

Bu görüşmenin bunca zaman gizli tutulmuş olunması soru işaretlerine yol açmış olsa da kamuoyu, Türkiye ile Esad rejimi arasında, 2011 yılından sonra ilk kez bu düzeyde siyasi bir temasın gerçekleşmiş olduğunu böylece öğrenmiş oldu.

Çavuşoğlu’nun bu açıklamasının ardından MHP lideri Devlet Bahçeli’nin yazılı bir açıklamayla, Esad rejimi ile diyalog çabalarına güçlü destek açıklaması da dikkat çekti. Milliyetçi seçmenlerin Zafer Partisi’ne kaymasından rahatsızlık duyduğu bilinen Bahçeli mesajında, Türkiye’nin Suriye ile görüşme düzeyini “siyasi diyalog mertebesine” çıkarmasını, “ciddiyetle ele alınmaya değer” bir adım olarak nitelendirdi.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hayati Yazıcı da, gündeme damgasını vuran açıklamalarıyla Esad rejimi ile doğrudan diyaloğun “çok doğru bir yaklaşım” olduğunu savundu, ihtilafların çözümünde diyaloğun anahtar öneme sahip olduğunu söyledi. Yazıcı, bir televizyon kanalında, “liderler düzeyinde bir görüşme olabilir mi?” sorusuna da, “Ben hiç olmaz diyecek durumda değilim. Bir yerden başlar, bunun düzeyi yükselebilir, inşallah” karşılığını verdi.

Esad, Erdoğan’a jest yapar mı?

Peki, Ankara-Şam hattında liderler düzeyinde diyalog yoluyla normalleşme sürecinin başlatılması gerçekten mümkün mü?

Suriyeli uzman Haid Haid, kısa vadede normalleşmenin mümkün olmadığı görüşünde.

Ankara’nın şu andaki diyalog sinyallerinin seçim vaadi niteliği taşıdığını, bu vaatlerin de seçimlerden sonra genelde unutulduğunu söyleyen Haid, “Türkiye’deki seçimlere kadar Esad’ın da ‘evet diyaloğu başlatacağız’ demesi olası görünmüyor. Çünkü bunu yaparsa, Erdoğan’ı seçimler öncesinde güçlendirecek muazzam bir jest yapmış olur. Bunu da yapmak istemeyecektir” görüşünü dile getirdi.

Suriyeli muhalifler ikna olur mu?

Türkiye’nin ihtiyatlı adımlarla da olsa, Esad rejimi ile diyalog arayışına girerken, diğer yandan yıllardır her türlü desteği verdiği Suriyeli muhalif grupları da gözardı edemeyeceği belirtiliyor.

Çavuşoğlu’nun geçen hafta “bizim bir şekilde muhalefet ile iktidarı, rejimi anlaştırmamız lazım” ve “muhalif Suriyelilerle rejim arasında bir barışın olması gerekiyor” şeklindeki açıklamaları üzerine Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerde geniş katılımlı protestolar, bunu gözler önüne sermişti.

Haid Haid’e göre bu gösterilerle Suriyeli gruplar Ankara’ya “biz Esad ile uzlaşmayacağız, el sıkışmayacağız” mesajını vermiş oldu. “Kanımca Türk hükümeti, tepkinin bu kadar geniş bir alana yayılmasını ve bu sertlikte olmasını beklemiyordu” diyen Haid, Erdoğan’ın seçmenlerine mesaj verme kaygısıyla adım atarken, bunun Suriye ve Türkiye’deki Suriyelilerde yol açacağı tepkiyi hesaba katmadığı görüşünde.

Haid, “Ancak yaşananlar, Ankara’nın bu tür hamleler yaparken, iki kez düşünmesi gerektiğini gösteriyor” dedi.

Diyalog Türkiye’ye ne kazandıracak?

Türkiye’nin Esad ile diyalog arayışının, Suriye rejiminin politikalarında ne ölçüde değişiklik getirebileceği, Ankara’nın beklentilerine karşılık bulup bulamayacağı, uzmanların en çok yanıt aradığı sorular arasında.

DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Heinrich Böll Vakfı’nın Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölümünün Başkanı Bente Scheller, Erdoğan’ın Esad ile diyalog yoluyla sorunları çözüme kavuşturmasının çok zor olduğu görüşünde.

“Esad rejiminin, PKK ile işbirliği konusunda oldukça kabarık bir sabıka dosyası var” diyen Scheller, Ankara ile Şam arasında normalleşme sağlansa bile Esad rejiminin geçmişte ve günümüzde olduğu gibi gelecekte de, PKK ve onunla irtibatlı yapılarla işbirliğinden vazgeçmeyeceğini söyledi.

Esad rejiminin komşularının içişlerine müdahale ettiğini, bu yolla onları zayıflatmayı amaçladığını, geçmişte de Türkiye’ye karşı PKK’yı bu amaçla araçsallaştırdığını aktaran Scheller, “Türkiye ile ilişkileri normalleşse bile Esad rejimi gelecekte de PKK’yı Türkiye üzerinde baskı aracı olarak kullanabilmek için muhafaza edecektir” görüşünü dile getirdi.

‘Esad, Suriyelileri geri kabul etmez’

Esad ile diyaloğun, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmesini de sağlayamayacağını söyleyen Scheller, son dönemde Suriye ile ilişkileri normalleştirme yönünde adımlar atan Lübnan ve Ürdün’ün karşı karşıya kaldıkları sorunlara dikkat çekti.

“Lübnan hükümeti ve Hizbullah, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri gitmeleri için olağanüstü baskı kurdular. Ama gönüllü olarak geri dönmek isteyenleri bile Esad rejimi geri almadı. Aynı şeyi Türkiye de yaşayacaktır. Çünkü Esad Suriyelileri geri kabul etmeyecektir” diyen Bente Scheller, Esad rejiminin, Suriyelilerin geri dönüşleriyle oluşabilecek ekonomik külfete de katlanmak istemediğini söyledi.

Alman uzman, Ürdün’ün de Esad ile ilişkilerini normalleştirme yoluyla sorunlarını çözüme kavuşturamadığına dikkat çekerken, daha büyük sorunların yaşandığına işaret etti.

Scheller, “Çözüme kavuşturmak bir kenara, Suriye-Ürdün sınırındaki insan, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı sorunu daha da büyüdü. Çünkü Esad rejimi, Ürdün’e uyuşturucu kaçakçılığı faaliyetlerini daha da arttırdı. Özetle, Esad rejimi ile ilişkilerini normalleştirmek, onun yapıcı işbirliği ile karşılık vereceği anlamına gelmiyor. Çünkü Esad, herkesin ona borçlu olunduğuna inanıyor, el uzatanlara da müteşekkir değil. Bütün bunlar Esad ile normalleşme düşünen herkes için teşvik edici olmaktan çok, uyarı niteliği taşıyor” görüşünü dile getirdi.

ABD ve AB’nin geçiş süreci önceliği

Ankara’nın son hamleleri Batılı başkentler tarafından da yakından izleniyor.

Bente Scheller, ABD ve AB’nin Suriye’de iç savaşı sona erdirecek bir “geçiş süreci” başlamadan, Suriye ile bir normalleşmeye karşı olduklarını hatırlattı.

Alman uzman, “Bu barış sürecine de aykırı çünkü Esad ile bir gelecek inşa edilemez, bu nedenle geçiş süreci başlamadan normalleşme çabaları, aslında BM yükümlülüklerine de aykırı” şeklinde konuştu.

Bente Scheller, Türkiye’nin Esad rejimi ile normalleşmeye, diplomatik ilişkiler kurmaya yönelmesi durumunda, bunun hem kendi ulusal çıkarları ve öncelikleri, hem de uluslararası yükümlülükler açısından sıkıntılı bir durum oluşturacağını aktardı.

Türkiye’nin yumuşak gücü

Türkiye’nin Suriye’de kontrolü altında tuttuğu bölgelerde sunulan hizmet ve sağlanan imkanların, Esad’ın kontrolü altındaki pek çok bölgeden daha iyi olduğunu bunun da Esad rejimi üzerinde büyük baskı oluşturduğunu aktaran Scheller, “Bu Türkiye’nin yumuşak gücü. Ve Esad’ın aslında bundan büyük rahatsızlık duyduğu da biliniyor” şeklinde konuştu.

Ancak son günlerdeki açıklamaların, Suriye’nin kuzeyinde Türkiye’nin kontrolündeki bölgelerde tedirginliğe yol açtığını hatırlatan Scheller, “Çünkü onlar Türkiye’ye güvendi, bulundukları bölgelerde kendilerini güvende hissediyorlardı. Şimdi ise hayal kırıklığına uğradılar. Türkiye, Esad ile işbirliği yaparsa onlar kendilerini nasıl güvende hissedecekler? Çünkü Türkiye’nin rejimle işbirliği, onların tehlikede oldukları anlamına gelebilir” görüşünü aktardı.

Erdoğan operasyon için düğmeye basar mı?

Ankara’nın Şam ile temaslarını etkileyen bir diğer önemli faktör, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde PKK’nın uzantısı olarak gördüğü YPG’nin de ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı atmak istediği adımlar.

Erdoğan, yaklaşık üç ay önce Suriye’nin kuzeyine yeni bir operasyon yapılacağını duyurmuştu. Ankara bu yolla, Suriye topraklarında 30 km derinliğinde oluşturmak istediği “güvenli bölgeyi” tamamlamayı hedefliyor.

Erdoğan geçen hafta yaptığı bir konuşmada, “Suriye’de terör örgütünün yuvalandığı son bölgeleri de temizleyerek, bu güvenlik kuşağının halkalarını inşallah yakında birleştireceğiz” demişti.

Ancak başta ABD ve Batılı ülkelerin itiraz ettikleri bu operasyona, Rusya’nın da vetosunu kaldırmaması, Erdoğan’ı zorlu bir tercihe zorluyor.

Operasyon büyük riskler içeriyor

Chattam House uzmanı Haid Haid, son gelişmeleri değerlendirirken, “Türkiye’nin şu anda önündeki tek seçenek Rusya’nın desteğini almaksızın hareket geçmek. Hava gücünü kullanamayacağı için bu daha büyük kayıp ve risk anlamına gelecektir” dedi. Suriyeli uzman şöyle devam etti:

“Erdoğan’ın şu soruya yanıt aradığını düşünüyorum: Böyle bir harekatın kendine sağlayacağı fayda aldığı risklere değecek mi? Faydanın daha ağır bastığını düşündüğü an harekete geçer. Bugün olmasa da yarın ya da üç hafta sonra… Zaten bu diyalog açılımından önceki önceliği bu operasyondu, bu yolla milliyetçi oyları kazanmayı hedefledi. Ama istediği desteği bulamadı.”

Alman uzman Bente Scheller ise, Türkiye’nin sınır bölgesinde daha geniş bir bölgeyi denetim altında tutmasının kolay olmayacağına işaret etti.

Bu tür operasyonların uluslararası hukuka uygun olmadığını, Türkiye’nin diplomatik baskıyla karşı karşıya kalabileceğini söyleyen Scheller, ancak mevcut uluslararası konjonktür nedeniyle kimsenin Ankara’yı engellemek için olağanüstü bir enerji de sarf etmeyeceğine işaret etti.

Scheller, “Dikkatler Ukrayna’ya ve çok tehlikeli ihtilaflara çevrilmiş durumda. Bu nedenle Erdoğan yeniden bir operasyon düzenlemesi halinde bu gayet tabii ki protesto edilir kınanır ama kimse bunu engellemeye çalışmayacaktır” dedi.

Güvenli bölge planı sorunları çözer mi?

Alman uzman, Türkiye’nin güvenli bölge planı için, bu alanı terörden arındırma hedefini öne sürdüğünü, ancak bunun da çok gerçekçi olmadığını söyledi. Scheller, değerlendirmesini şöyle tamamladı:

“Bizler silahlı grupların, terör örgütlerinin nasıl hareket ettiklerini görüyoruz. Kendilerini coğrafya ile sınırlamıyorlar. Zarar vermek isterlerse veriyorlar, bunun silahlı örgütlerin tarihinde görebiliyoruz. Bu nedenle güvenli bir bölgenin Türkiye’nin gerçekten kendisini teröristlerden koruyabileceği anlamına mı gelir bundan çok da emin değilim. Bu nedenle ilan edilen hedef ile elde edilebilecek sonucun pek de örtüştüğü kanaatinde değilim.”

Paylaşın

“Esad’ın Erdoğan’dan Beş Talebi Var” İddiası

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad arasında bir telefon görüşmesi yapılabileceğini öne süren Türkiye gazetesi, Ankara-Şam hattındaki gelişmelere ilişkin iddialarını sürdürüyor.

Gazete, “Türkiye ile 11 yıl sonra komşu olmak isteyen” Şam yönetiminin Türkiye’den beş talebinin olduğunu iddia etti. Ankara’nın ise görüşmelerde önce “PKK ile YPG’nin temizlenmesini” ve Suriyelilerin güvenli dönüşünü talep ettiği belirtildi.

Esad sınırları geri almak istiyor

Gazetede Yılmaz Bilgen imzasıyla yayımlanan haberde, Şam yönetiminin öne sürdüğü iddia edilen şartlar şöyle:

1- İdlib’e Suriye yönetiminin kontrolünün geri dönmesi;

2- Reyhanlı-Cilvegözü Sınır Kapısı ile Kesep Gümrüğü’nün de Şam yönetimine devredilmesi;

3- Cilvegözü-Şam arasında ticari koridor;

4- Suriye’nin doğusundaki Deir el-Zor-Haseke ile Halep-Lazkiye hattında M4 adıyla bilinen stratejik ulaşım koridorunda (M4) Şam’ın tam kontrolü,

5- Avrupa ve ABD’nin Esad yönetimini destekleyen bürokrat, işadamı ve şirketlere dönük yaptırımları konusunda Türkiye’nin destek vermesi.

‘Türkiye PKK ve Suriyeliler için güvenli dönüş istedi’

Haberde, Türkiye’nin bu taleplere karşılık “PKK/YPG bölgelerinin tamamen temizlenmesini” istediği, bunun yanı sıra “muhalefet ile Şam arasında siyasi, askeri entegrasyon süreçlerinin sağlıklı bir biçimde tamamlanması” ile birlikte mültecilerin güvenli dönüşü ve yerleşim sonrası uygulamaları görmek istiyor.

‘Humus, Şam, Halep pilot bölge olsun’

Haberde, Ankara’nın “ilk aşamada Humus, Şam ve Halep’in güvenli ve onurlu dönüşler için pilot bölge olmasını ve daha sonra bu çerçevenin genişletilmesini” talep ettiği belirtildi.

Öte yandan, Suriye yönetiminin “Türkiye’nin terör ve Suriye petrollerinin merkezi yönetime devrine dönük işbirliği teklifine ek olarak baraj, otoyollar, elektrik, eğitim kurumları, su, ziraat gibi alanlarda da desteğin sürmesini” istediği belirtildi.

Paylaşın