Suriye İle Normalleşme: Erdoğan’dan Putin’e Esad Çağrısı

BRICS Zirvesi dönüşü uçakta gazetecilere değerlendirmelerde bulunan Erdoğan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme konusuyla ilgili açıklama yaptı. Erdoğan “Suriye yönetiminin Türkiye ile samimi ve gerçekçi bir normalleşmenin kendilerine sağlayacağı faydaları anlayarak adımlarını ona göre atması temel beklentimizdir.  Umarım önümüzdeki dönemde bu konuda yapıcı bir adım görür ve Türkiye-Suriye normalleşmesini inşa ederiz” dedi.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Türkiye’nin durduğu noktayı ve beklentilerini konuştuğunu söyleyen Erdoğan, “Sayın Putin’e, Beşar Esad’ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması çağrımız oldu. Sayın Putin, Esad’a bu adımı atması için herhangi bir çağrıda bulunur mu? Onu da zamana bırakıyoruz” diye konuştu.

Erdoğan, TUSAŞ’ın Kahramankazan’daki yerleşkesine yapılan ve 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırıya ilişkin “Bu terör saldırısının Suriye’den bir sızma hareketi şeklinde gelişmiş olduğunu özellikle öğrenmiş bulunuyoruz. Buna yönelik de tüm gece boyunca 40 ayrı noktaya operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlarla da teröristlere çok çok ağır bedeller ödetildiği de ortada” dedi.

Erdoğan “Terörle mücadeleden kesinlikle taviz vermemiz mümkün değil. Bu, kararlılıkla devam edecek ve terörü kaynağında yok etme politikamızı yine aynen sürdüreceğiz. Bundan da taviz söz konusu değil. Teröre sebep olan siyasi ve toplumsal nedenlerden finansal kaynaklara, dış desteklere kadar geniş bir yelpazede mücadele stratejisi belirledik. Bu stratejiyi çok boyutlu ve daha kapsamlı bir şekilde devam ettireceğiz” diye konuştu.

“Terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD/YPG özellikle terk edilmeye, yalnız bırakılmaya mahkumdur. Amerika bu terör örgütünü bir süre kucağında taşır, ama o süre dolunca da bunları kendi başına bırakmak zorunda. Suriye’deki istikrarsızlıktan faydalanan terör örgütünün, bazı Batılı ülkelerin himayelerine girmek için gösterdikleri gayret boşunadır. Bu ilanihaye devam etmez” diyen Erdoğan, “Suriye’den veya farklı yerlerden bize herhangi bir sızma hareketi olabileceğini her an düşünmek durumundayız. Onun için de bütün güvenliğimizi ona göre almak durumundayız” ifadelerini kullandı.

Tataristan Kazan kentinde düzenlenen 16. BRICS Zirvesi’ne katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dönüş uçağında gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan’ın gündeme yönelik açıklamaları ve sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

“Öncelikle dün TUSAŞ’ın Kahramankazan’daki yerleşkesine yapılan hain terör saldırısında şehit olan 5 kardeşimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Türkiye’nin huzuru, güvenliği, savunması için çalışan TUSAŞ ailesine ve aziz milletimize “geçmiş olsun” diyorum. Alçak saldırıyı gerçekleştiren, biri kadın 2 terörist ölü olarak ele geçirilmiştir. Dün geceden itibaren saldırının cevabı kat kat fazlasıyla verilmeye başlanmıştır. Saldırıya yönelik adli soruşturmanın yanı sıra, istihbarat ve güvenlik birimlerimiz de kapsamlı çalışma yürütmektedir.

Terörle mücadelemizi uhdemizde bulunan tüm imkanları kullanarak, çok boyutlu bir şekilde sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Terörün karanlık ve kanlı gölgesinin ülkemizin üzerinden tamamen çekildiği, aydınlık, huzurlu, güvenli bir Türkiye’yi inşa etme hedefimize mutlaka ulaşacağız. Savunma sanayiimiz inşallah bunun amiral gemisi olacaktır. Hainlere inat daha fazla çalışacağız, daha fazla üreteceğiz. Büyüyen, güçlenen, haksızlık ve hukuksuzluklara cesaretle itiraz eden Türkiye’den rahatsızlık duyanları, başarılarımızla daha fazla rahatsız edeceğiz.

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin’in davetine icabetle BRICS Zirvesi’ne katılmak üzere gerçekleştirdiğimiz Kazan ziyaretimizi tamamladık. Bu sabah yapılan genişletilmiş liderler oturumunda Ortadoğu’daki İsrail saldırganlığı başta olmak üzere, küresel, siyasi ve iktisadi meselelere dair tutumumuzu anlattım. Ayrıca ev sahibi Sayın Putin başta olmak üzere, zirveye katılan liderlerle ikili görüşmeler yapma fırsatım oldu.

Bu çerçevede Venezuela Devlet Başkanı Sayın Maduro, Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Mirziyoyev, Vietnam Başbakanı Sayın Pham Minh Chinh, Kongo Cumhurbaşkanı Sayın Sassou Nguesso ile bir araya geldik. Diğer liderlerle de ayrıca birebir görüşmelerim oldu. Bu temaslarımda İsrail’in bir an önce durdurulması için Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, farklı platformlarda yürüttüğümüz çabalara destek istedim. Karşılıklı saygı ve kazan-kazan formülüyle BRICS’le ilişkilerimizi geliştirme noktasında neler yapılabileceğini ele aldık.

Önemli kısmı bizim gibi G20 üyesi olan BRICS ülkeleri dünya yüzölçümünün yaklaşık yüzde 30’unu, nüfusunun yüzde 45’ini kapsıyor. Küresel petrol üretiminin yüzde 40’ı, mal ihracatının yüzde 25’i, ticaretin 5’te 2’si de yine BRICS ülkeleri tarafından gerçekleştiriliyor. Sadece bu veriler bile BRICS platformunun ekonomik açıdan önemini göstermektedir. Türkiye de kendi menfaatleri ekseninde BRICS ile iş birliğini önümüzdeki dönemde de ilerletme arzusundadır. Bu düşüncelerle ziyaretimizin ve temaslarımızın hayırlara vesile olmasını diliyor, şimdi de sizleri dinlemek istiyorum.”

TUSAŞ’a yönelik hain saldırı ile ilgili son bilgileri merak ediyoruz. Zamanlaması açısından bakıldığında ne dersiniz? İlk açıklama ve bilgilere göre saldırı terör örgütü PKK tarafından yapılmış görünüyor. Dolayısıyla TUSAŞ’ın seçilme amacı sizce nedir? BRICS toplantısı ve üyelik başvurusu nedeniyle dış bağlantılı olma ihtimali konusunda bir istihbarat var mı? İsrail’ in bu saldırının arkasında olduğuna ilişkin iddialar da gündeme geldi, bir bulgu var mı?

Bu terör saldırısında TUSAŞ gibi güzide bir kuruluşumuzun seçilmiş olması manidardır. Teröristler sadece bir kuruluşu değil, Türkiye’nin huzur ve güvenliğini hedef almışlardır. Kahramanlarımız canları pahasına TUSAŞ’ımızı, yani Türkiye’nin aydınlık geleceğini savunmuşlardır. Maalesef hain saldırıda şehitler verdik, 5 şehidimiz, bunun yanında çok sayıda yaralımız bulunuyor. Başımız sağ olsun. Yaralılarımıza Allah’tan acil şifalar diliyorum. Hem bu gözünü kan bürümüş canilerle mücadele edeceğiz, bu konuda durmak yok, hem ülkemizi müreffeh geleceğe taşıma azmimizden asla taviz vermeden yolumuza devam edeceğiz. Nitekim Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız İbrahim Kalın dün akşam bu saldırının sonrasında hemen Ankara’ya döndü ve bütün gelişmeleri yerinde bizzat takip etti.

Bizler de Tataristan’dan bu gelişmeleri takibe devam ettik. İstanbul’da bulunan Milli Savunma Bakanımız Yaşar Güler, hemen İstanbul’dan Ankara’ya geçti. Ankara’daki Cumhurbaşkanı Yardımcım Cevdet Yılmaz, İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya anında hadiseye müdahil oldular. Bütün güvenlik güçlerimiz anında teröristlere müdahale ederek, çok kısa zamanda saldırıyı gerçekleştiren kadın teröristi etkisiz hale getirdiler. Terörist kendi kendini bildiğiniz gibi öldürmüş oldu. Bu terör saldırısının Suriye’den bir sızma hareketi şeklinde gelişmiş olduğunu özellikle öğrenmiş bulunuyoruz. Buna yönelik de tüm gece boyunca 40 ayrı noktaya operasyonlar yapıldı. Bu operasyonlarla da teröristlere çok çok ağır bedeller ödetildiği de ortada.

Türkiye, terörle mücadelesinde büyük mesafe aldı. Bundan sonra terörle mücadele nasıl devam edecek? “Terörsüz bir Türkiye inşa edelim” demiştiniz, bu nasıl olacak?

Terörle mücadeleden kesinlikle taviz vermemiz mümkün değil. Bu, kararlılıkla devam edecek ve terörü kaynağında yok etme politikamızı yine aynen sürdüreceğiz. Bundan da taviz söz konusu değil. Teröre sebep olan siyasi ve toplumsal nedenlerden finansal kaynaklara, dış desteklere kadar geniş bir yelpazede mücadele stratejisi belirledik. Bu stratejiyi çok boyutlu ve daha kapsamlı bir şekilde devam ettireceğiz. Şunun bilinmesini isterim, teröristler kukladır, bunlar taşerondur. Bizim hedefimiz terörsüz bir Türkiye’dir. Bundan taviz vermeyeceğiz, veremeyiz. Hedefimiz tam bağımsız, bir, bütün ve müreffeh Türkiye’dir.

Kesinlikle şu andaki hükümetimizin “laf ola beri gele” şeklinde bir anlayışı söz konusu değildir. Biz terörü tamamen kaynağında kurutmak üzere çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun kaynağı Suriye mi, Suriye… O zaman oradaki kaynak neyse biz orada gereğini, dün akşam yaptığımız gibi yaparız. Bundan sonraki süreçte de aynen bu şekilde bu kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz. Birliğimize saçılan nifak tohumlarını temizlemek, bu ayrık otlarını ayıklamak ve hepimizin olan bu vatanı aydınlık yarınlara hep birlikte taşımak zorundayız ve taşıyacağız. Bundan da taviz söz konusu değil. Bölgemizdeki gelişmeler bu gerçeği bir kez daha önümüze koymuştur. Ayrışan değil, kucaklaşan Türkiye idealine doğru kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz.

PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG ile mücadele ne durumdadır? Bununla birlikte Amerika’nın bölgeden çekilmesine yönelik tartışmalar uzunca bir süredir devam ediyor. Eğer böyle bir şey olursa PKK Suriye’de himayesiz kalır ve tasfiye edilir, böyle bir değerlendirmeniz var mı?

Terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD/YPG özellikle terk edilmeye, yalnız bırakılmaya mahkumdur. Amerika bu terör örgütünü bir süre kucağında taşır, ama o süre dolunca da bunları kendi başına bırakmak zorunda. Suriye’deki istikrarsızlıktan faydalanan terör örgütünün, bazı Batılı ülkelerin himayelerine girmek için gösterdikleri gayret boşunadır. Bu ilanihaye devam etmez. Amerika’nın bölgeden çekileceği yönündeki tartışmalar, hatırlayın uzun zamandır sürüyor. Çekilmenin taktiksel olacağı, stratejik bir çekilme olmayacağı da tartışmaların uzamasıyla zaten ortaya çıktı.

Amerika’nın bölgedeki terör örgütlerini kendi çıkarları ve İsrail’in güvenliği için kullandığı artık bilinen bir gerçek. Amerika bölgede İsrail’e her türlü araç, gereç, mühimmat tüm destekleri veriyor mu, veriyor. Para veriyor mu, veriyor. Bizim gözümüz de, kulağımız da topraklarımızın yanı başında yaşanan bütün gelişmelere açıktır ve bunlardan da taviz veremeyiz. Biz kendi topraklarımızın korumacısı, onların hamisi olacağız. Suriye’den veya farklı yerlerden bize herhangi bir sızma hareketi olabileceğini her an düşünmek durumundayız. Onun için de bütün güvenliğimizi ona göre almak durumundayız. Biz bölgedeki tüm terör örgütleriyle mücadelemizi kendi milli çıkarlarımız, sınırlarımızın güvenliği için sürdürüyoruz. Buna devam edeceğiz.

BRICS Zirvesi’ne katılarak önemli temaslarda bulundunuz. Şunu sormak istiyorum, Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusu kamuoyunda duyulduktan sonra başlayan bir yön değişimi tartışması, soru işareti vardı. Siz de önceki açıklamalarınızda “BRICS’e katılma isteği NATO’ya alternatif değil” vurgusu yapmıştınız. Kazan Zirvesi sonrasında gelinen noktayı sormak istiyorum, Türkiye’nin durduğu yeri nasıl değerlendirirsiniz? Bir de Türkiye Kazan Zirvesi’nden ne tür sonuçlarla ayrılıyor?

BRICS yükselen ekonomilerin özellikle bir arada olduğu büyük bir platform. Bu gerçeği görmek durumundayız. Türkiye olarak BRICS ile ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz. BRICS üyesi ülkelerle ikili olarak zaten uzun yıllara dayalı ilişkilerimiz, birlikteliğimiz söz konusu. BRICS de diğer platformlar ve uluslararası oluşumlar da bizi ekonomik açıdan güçlendiren unsurlardır. Bunları da biz görmezden gelemeyiz. Hem Doğu hem Batı ülkesi olduğumuzu sürekli anlattık.

Türkiye’nin BRICS ile iş birliğini ilerletmesi, ekonomik ortaklıklarımızın sayısını artırmayı karşılıklı saygı çerçevesinde bu dayanışmayı sürdürmemiz, “kazan-kazan” esasına göre hem BRICS ülkelerinin hem de ülkemizin çıkarınadır. Nitekim başta dönem başkanı olarak Sayın Putin olmak üzere yaptığımız ikili görüşmeler, bunları çok açık net ortaya koyuyor. Bu anlayıştan birilerinin bize yapmış olduğu telkinlerle vazgeçemeyiz. Kendi kararımızı kendimiz vermek suretiyle yolumuza devam edeceğiz.

BRICS Zirvesi’nde “alternatif finans sistemi” dillendirildi. Sizin bu konudaki görüşlerinizi evvelden beri biliyoruz zaten. ABD Başkan adaylarından Donald Trump geçtiğimiz günlerde “Doları rezerv para birimi olmaktan çıkaran ülkelerin mallarına yüzde 100 vergi getirilebileceği” tehdidinde bulundu. Bu durumda mevcut finans sistemine alternatif bir finans sistemi hayata geçirilebilir mi?

Burada amacımız mevcutları birbiriyle yarıştırmak değil. Bizim yerli ve milli paralarımızla yolumuza devam etmemiz lazım. Sayın Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin başında bulundu. Bu tür bir görüşü olabilir. O zaman da biz kendileriyle finans sektörüyle ilgili tüm konuları görüştük. Bunları kendileriyle paylaştık. O zaman ne için buna müdahale etmediler? Yerli ve milli paralarla hangi ülke ile bu adımı atabiliyorsak atarız. Burada amacımız ‘kazan-kazan’ esasına dayalı olarak finansal sektörü ayağa kaldırmaktır.

Bu konuda Amerika olsun, Batı ülkeleri olsun herkes adımını buna göre atacak olursa biz de kazanırız, onlar da kazanır, Amerika da kazanır. Biz yıllardır milli paralarla ticaret politikasını savunuyoruz. Bu, ikili ticaretin döviz baskısından kurtarılmasını sağlar. Ülkelerin ticari faaliyetlerine başka ülkelerin müdahil olmasının önüne geçer. Milli paralarla ticaret aynı zamanda özgür ticarettir. Aynı şekilde ödeme sistemlerinde çeşitliliğin olmaması da finans piyasalarının şoklara karşı kırılganlığını artırıyor. Dolayısıyla alternatif bir finans ve ödeme sistemi hem uluslararası ticareti kolaylaştırır hem de çeşitlendirir.

İtalya, İspanya gibi bazı ülkeleri dışarıda tutarsak Batı’nın İsrail’in Gazze’deki uyguladığı soykırıma ve Lübnan’da yaptığı katliama sessiz kaldığını görüyoruz. Sizin BRICS Zirvesi’nde yaptığınız ikili görüşmelerde diğer ülkelerin yaklaşımı nasıldı? Bu konuda ne düşünüyorlar ve Batı’dan hangi noktada ayrışıyorlar?

Bu zikrettiğiniz ülkeler bu konuda gerçekten kararlı. Onlar Filistin’e destekten taviz vermiyor. Biz bundan sonraki süreçte de gerek İspanya gerek İrlanda gerekse Norveç ve Slovenya gibi ülkelerle bu dayanışmamızı sürdürme kararlılığındayız. Birlikte adım atarsak güç kazanabiliriz. Batı maalesef kendini İsrail’e karşı borçlu hissediyor. Mesela Almanya Nazi döneminde yaşananlar nedeniyle kendilerini İsrail’e karşı sorumlu görüyor. Bazı Batılı ülkelerin de tutumu aynı şekilde.

O dönemde Avrupa Yahudilerine karşı Nazi yönetiminin yaptıklarına sessiz kaldıkları için bir borç ödeme yöntemi olarak İsrail’in soykırımına sessiz ve tepkisiz kalıyorlar. Yani Batı, bir anlamda borcu borçla kapatmaya çalışıyor. Fakat şimdi de Filistinlilere karşı borçlanıyorlar, bu dönemin Nazileri haline gelen İsrail’e kol kanat gererek torunlarına utanç verici bir geçmiş bırakıyorlar. BRICS üyelerinin de Filistin’in haklı davasına ve İsrail’in hedefindeki Lübnan’a daha fazla destek vermelerini, İsrail saldırganlığına yüksek sesle “dur” demelerini bekliyoruz.

Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail’e silah satışını durdurmasına yönelik bir girişim başlatmıştınız. Ardından İtalya Başbakanı Giorgia Meloni’yle de bu durumu görüştüğünüzü biliyoruz. İspanya, İrlanda ve Fransa’dan da buna yönelik bir açıklama gelmişti. Yine BRICS üyelerine de bu girişimi desteklemeleri çağrısında bulundunuz. Bu konuda bir ittifak politikası uygulamak ve benzer ülkeleri bir araya getirerek, ülkeleri İstanbul’da toplamak noktasında bir gelişme olur mu?

İsrail’i durdurmak, onların bebekleri, çocukları, anne ve babaları öldürmesinin önüne geçmek için silaha erişimin önünü kesmemiz şart. Şu an itibariyle Amerika ve Almanya başta olmak üzere birçok ülke maalesef verdikleri silahlarla İsrail’in katliamını sürdürmesine destek oluyor. Biz de Birleşmiş Milletler çatısı altında bu soruna bir çözüm olması, İsrail’e kapsamlı bir silah ambargosu konulması için girişim başlattık. Bu çağrımıza destek verenlerin sayısı da her geçen gün artıyor. Umarız ‘İnsanlık İttifakı’ olarak bu girişimimizi başarıya ulaştırır ve kalıcı barış için bir kapı aralarız.

Ateşe benzin dökenlere inat bu yangını söndürmek için elimizden geleni yapıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. İsrail’e karşı silah ambargosu çağrımızın İtalya, İspanya, İrlanda ve Fransa gibi ülkeler tarafından da yapılmış olması, konunun giderek daha fazla gündeme geldiğini gösteriyor. Demek ki sadece biz değil, pek çok ülke İsrail’in pervasızca, orantısız güç kullanımından rahatsız. Ama gelinen aşamada Türkiye’nin başını çekeceği ülkelerin, insan hakları ve uluslararası hukuk konularında daha güçlü bir ses çıkartması gerekiyor. Diplomatik zeminin güçlendirilmesi, alternatif bakış açıları geliştirilmesi ve uluslararası baskının artırılması için ne gerekiyorsa yapılmalı ve insanlığa kasteden bu terör devleti durdurulmalıdır.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşme, temas bir süredir konuşulan bir başlık. Acaba Sayın Putin’le bu görüşmeniz sonrasında yeni bir gelişme, yeni bir durum beklenebilir mi?

Biz, sürecin en başından bu yana hep Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasından ve komşumuzda kalıcı, adil, kapsayıcı bir barış ve huzurun tesisinden yana olduğumuzu vurguluyoruz. Terör örgütleriyle ayrımsız mücadele anlayışımızda sınırlarımızı korumanın yanında bu tutumumuzun da payı vardır. Bölgemiz bir ateş çemberine dönmüş durumda ve her geçen gün maalesef bu çember daralıyor. Suriye yönetiminin Türkiye ile samimi ve gerçekçi bir normalleşmenin kendilerine sağlayacağı faydaları anlayarak adımlarını ona göre atması temel beklentimizdir.

Umarım önümüzdeki dönemde bu konuda yapıcı bir adım görür ve Türkiye-Suriye normalleşmesini inşa ederiz. Çünkü o bölgedeki istikrarsızlık bir bataklığın sinekleri topladığı gibi terör örgütlerini, kirli emelleri olanları oraya biriktirdi. Onları dağıtmanın yegane yolu o bataklığı kurutup orayı gül bahçesine çevirmekten geçer. Rusya’nın Suriye yönetimi üzerindeki etkisi herkesin malumu. Sayın Putin ile tüm bu konuları, bizim durduğumuz noktayı, beklentimizi konuştuk. Sayın Putin’e, Beşar Esad’ın bizim çağrımıza vereceği cevabın temini noktasında bir adım atması çağrımız oldu. Sayın Putin, Esad’a bu adımı atması için herhangi bir çağrıda bulunur mu? Onu da zamana bırakıyoruz.

Almanya Şansölyesi Olaf Scholz misafirinizdi. Türkiye’ye yönelik silah ambargosunun kaldırılmasına ilişkin beklentiler vardı. Basın toplantısında onların kaldırılmasına dönük çok net konuşmadı. Sadece Deniz Kuvvetlerine yönelik bir satış mevzusu konuşuldu ama o hep vardı. Onun dışına taşacak mı? Eurofighter’a izin verilecek mi? Bunları çok açık söylemedi. Siz kendisinden daha açık garantiler aldınız mı, izleniminiz nedir?

Kendisiyle yaptığımız ikili görüşmede Eurofighter konusunda olumlu adımlar atılabileceğini, gerek İngiltere gerekse Almanya’nın bu işe sıcak baktığını gördük. Şu an itibariyle de ilgili bakan arkadaşlarımız karşılıklı olarak görüşmelerini sürdürecek. Olay sadece Eurofighter ile sınırlı değil. Bunun dışında Deniz Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri ve Hava Kuvvetleriyle ilgili birçok alanda parça, makine alımları da buna dahil. İkili görüşmede olumlu yaklaşımları kendisinden aldık. Biz savunma sanayii konusunda ihtiyaçlarımızı attığımız adımlar sayesinde büyük oranda kendimiz karşılıyoruz. Ancak bazı kalemlerde zamana ihtiyacımız bulunuyor. Bu kalemleri de öncelikle müttefiklerimizden karşılama yoluna gidiyoruz. Bu süreç ne zaman tamamlanır uçakların temini aşamasına ne zaman geliriz onu zaman gösterecek. Umarız çok uzun sürmez.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rusya heyetiyle yaptığınız görüşmeye dair biraz daha detaylı bilgi vermeniz mümkün mü? Ukrayna Savaşı’nda ateşkes arayışları ve Türkiye’nin arabuluculuk misyonuna dair yeni bir konu gündeme geldi mi? Bir de Putin de bu savaşı bitirmeye dönük yeni bir irade gözlemlediniz mi?

Amerika’da Türkevi’nde Ukrayna Devlet Başkanı Sayın Zelenski ile yaptığım görüşmede olduğu gibi, Sayın Putin’in de daimi ateşkesin sağlanması noktasında bir arayışının olduğunu gördük. Bunu zaten Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan Bey ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov İstanbul’da yaptıkları görüşmelerle teyit ettiler. Karadeniz Tahıl Koridoru’nun canlandırılması, mayınların temizlenmesi konularının yanı sıra, dün akşam Sayın Putin ve heyetiyle yaptığımız görüşmede de esir takaslarıyla alakalı beklentilerin olduğunu gördük.

Şu anda bu esir takaslarına yönelik adımları da yakın takibe almış bulunuyoruz. Biz sorunların diplomasi yoluyla çözülmesi konusunda elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Arzumuz bir an önce iki ülke arasında barış için müzakereleri başlatmak, hayırlı neticeye ulaşacak yolu açmaktır. Buna muvaffak olmak için yorulmadan çalışmaya devam edeceğiz. Savaşın kazananı, barışın ise kaybedeni olmayacağını vurgulamaya devam ediyoruz. Bu savaş elbet bitecektir, bizim gayretimiz daha fazla kan ve gözyaşı akmadan tamamlanması içindir.

Son dönemde Türkiye’de özellikle savunma sanayii destekleme fonunun artırılması noktasında birtakım tartışmalar yaşandı. Hava savunma sistemleri konusu bu kapsamda tartışıldı. Dün Putin ile görüşmenizde S-400’ün yeni fazı ve özellikle Türkiye’nin kurmaya başladığı Çelik Kubbe Hava Savunma Sistemleri ile ilgili ortak hareket edilmesi gibi bir durum söz konusu oldu mu?

Demir Kubbe ile bizim Çelik Kubbe projemizi birbirine karıştırmamız gerekiyor. S-400 konusuna gelince o zaten farklı bir adım. S-400’ün diğer fazıyla alakalı ‘acaba birileri ne der?’ diye bizim bir düşüncemiz yok. Onun kararını Türkiye Cumhuriyeti hükümeti olarak biz veririz. Bu konuda hükümetimiz oturur, değerlendirmelerini yapar, kararını verir. Ama dediğimiz gibi Çelik Kubbe adını biz koyduk. Çelik Kubbe adını biz koyduğumuza göre bunun takvimini de biz belirleyeceğiz. Adımını da vakti saati geldiğinde savunma sanayii ile atarız.

Bu konuda Türkiye’nin muhalefet partisi veya muhalifleri acaba ne diyor? Bütçe meselesinde muhalefet çılgına döndü. ‘Niye şuradan para alıyorsunuz? Niye buradan para alıyorsunuz?’ dediler. Biz kaynaklarımızı kendimiz temin ederiz ve bu kaynakları temin ettiğimiz zamanda da adımlarımızı atarız. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kaynak temini noktasında herhangi bir sıkıntının içinde değildir. Vakti saati geldiğinde adımını atar, kaynaklarını üretir ve Çelik Kubbe’sini de yapar. Burada önceliğimiz kendi ihtiyaçlarımızın eksiksiz karşılanmasıdır. Savunma sanayiinde geldiğimiz noktaya nasıl aşama aşama ulaştıysak, daha ileri hedeflerimize de sağlam adımlarla ilerlemeye devam edeceğiz.

Bir taraftan Çin’den gelen milyar dolarlık yatırımların haberlerini yapıyoruz, bir taraftan “Çin Dünya Ticaret Örgütü’ne Türkiye’yi şikayet etti” şeklinde haberler geliyor. Ankara-Pekin ilişkileriyle ilgili vizyon nedir? Ben Nisan’da gittiğimde Çinli yetkililer “biz Sayın Cumhurbaşkanını ülkemize bekliyoruz” demişlerdi. Nereye doğru evrilecek Çin’le ilişkimiz?

Çin ile geçmişten bugüne uzanan bağlarımız bulunuyor. Birbirlerini etkileyerek gelişmiş iki büyük uygarlığın mirasçılarıyız. İlişkilerimizi bu bağlar üzerine inşa ediyor, köklü yeni bağlar oluşturmak için çalışıyoruz. Çin dünya siyasetinde de ticaretinde de son derece etkin bir ülke. Stratejik ortaklık düzeyindeki ilişkilerimizi geliştirmek için yeni adımlar atabiliriz. Çinli dostlarımızla ikili ticaret hacminin artırılmasından, yatırım potansiyellerine kadar birçok başlığı zaman zaman ele alıyoruz. Biz Çin’den yakın zamanda bir ziyaret bekliyoruz. Ondan sonra da biz iade-i ziyareti yaparız. Sanıyorum bu çok uzun bir zaman almayacak. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping bize bir ziyaret gerçekleştirecek, ardından da biz kendilerine bir ziyaret yapacağız.

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Esad, “Egemenlik” Şartını Yineledi

Suriye Halk Meclisi’nde konuşan Devlet Başkanı Beşar Esad, “Egemenlik ve uluslararası hukuk, ilişkilerin onarılması konusunda ciddi olan tüm tarafların ilkeleriyle tutarlıdır ve terörle mücadele her iki tarafın da ortak çıkarıdır” dedi ve ekledi:

“Komşu ülkenin topraklarını oradan çekilmek için işgal etmedik, teröre desteğimizi durdurmak için de destek vermedik … Çözüm açık sözlü olmak ve kibri değil hatayı tespit etmektir… Gerçek nedenlerini göremediğimiz bir sorunu nasıl çözebiliriz? İlişkiyi yeniden tesis etmek için öncelikle bu ilişkinin bozulmasına neden olan sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir ve biz hiçbir hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz.”

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Halk Meclisi’nde yaptığı konuşmada Türkiye ile ilişkiler konusunda açıklamalarda bulundu. Türkiye ile ilişkileri düzeltme çabalarının ‘şimdiye kadar somut bir sonuç getirmediğini’ dile getiren Esad, başta Rusya olmak üzere arabulucu rolünü üstlenen İran ve Irak’ın uzlaşı çabalarına değindi.

“Girişimler, arabulucuların ciddiyetine ve isteğine rağmen, bahsetmeye değer hiçbir sonuç vermedi” ifadelerini kullanan Esad, şöyle devam etti: “Bir ilişkiyi yeniden tesis etmek, önce onun yıkımına yol açan nedenleri ortadan kaldırmayı gerektirir.”

‘Egemenlik’ şartını bir kez daha yineleyen Esad, Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığını sona erdirmesi gerektiğini belirtti. SANA’nın aktardığına göre Esad, “Egemenlik ve uluslararası hukuk, ilişkilerin onarılması konusunda ciddi olan tüm tarafların ilkeleriyle tutarlıdır ve terörle mücadele her iki tarafın da ortak çıkarıdır” dedi ve şu ifadeleri ekledi:

“Çözüm açık sözlü olmak ve kibri değil hatayı tespit etmektir. Gerçek nedenlerini göremediğimiz bir sorunu nasıl çözebiliriz? İlişkiyi yeniden tesis etmek için öncelikle bu ilişkinin bozulmasına neden olan sebeplerin ortadan kaldırılması gerekir ve biz hiçbir hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz. Herhangi bir müzakere sürecinin başarılı olması için güvenilecek bir referansa ihtiyacı vardır. Daha önceki toplantılarda sonuç alamamanın nedenlerinden biri de referans eksikliğidir. Suriye, Türkiye’nin işgal ettiği topraklardan çekilmesi ve teröre verdiği desteği durdurması gerektiğini sürekli vurguluyor.”

Suriye Devlet Başkanı, son olarak “Türk yetkililerin açıklamaları asılsızdır, kriterimiz egemenliktir” dedi.

Geçtiğimiz ay Ankara-Şam ilişkilerindeki ‘normalleşme’ sürecine yönelik konuşan Erdoğan, Esad ile olası bir görüşme için ‘her an’ davette bulunabileceklerini söylemişti. Erdoğan, Beşar Esad’ın Türkiye ile ilişkileri düzeltmek adına bir adım attığı anda ‘karşılık vereceklerini’ söylemiş ve şu ifadeleri kullanmıştı:

“Şimdi öyle bir noktaya geldik ki Beşar Esad şu anda Türkiye ile ilişkileri düzeltme noktasında bir adım attığı anda biz de ona karşı o yaklaşımı gösteririz. Çünkü biz dün Suriye ile düşman değildik ki biz Esad ile ailece görüşüyorduk”.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Olası Erdoğan – Esad Görüşmesine İlişkin Açıklama

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, olası Erdoğan – Esad görüşmesine ilişkin, “Biz, Türkiye ve Suriye arasındaki resmi ilişkilerin iki ülkenin toprak bütünlüğünün, birliğinin ve egemenliğinin karşılıklı olarak tanınması temelinde normalleşmesinden yanayız” dedi.

Bogdanov, Erdoğan ile Esad arasındaki olası görüşmenin organizasyonu için ciddi hazırlık yapılması gerektiğini ve Moskova’nın bu tür müzakerelere ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, gazetecilerle bir araya geldiği toplantıda, Türkiye – Suriye ilişkilerine değindi.

Bogdanov, konuya ilişkin, “Liderler buluşsaydı çok iyi olurdu, ancak böyle bir görüşme için ciddi hazırlığa ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Moskova’da bu tür görüşmeleri, üçlü görüşmeleri, yani doğrudan ilgili tarafların, Şam ve Ankara’nın resmi temsilcilerinin yer aldığı görüşmeleri gerçekleştirmeye her zaman hazırız” dedi.

Rusya’nın Şam ve Ankara arasındaki ilişkilerin normalleşmesi konusunda İran ve Irak’la da temas halinde olduğunu anlatan Bogdanov, zira bu ülkelerin de Suriye’deki ve Suriye çevresindeki genel duruma olumlu yansıyacak bu normalleşmenin gerçekleşmesine ilgi duyduklarını aktardı.

Bogdanov, Rusya’nın olası Erdoğan – Esad görüşmesi için ev sahipliği önerisinde bulunup bulunmadığının sorulması üzerine de, bu konuda bilgisi olmadığını söyleyerek “Biz, Türkiye ve Suriye arasındaki resmi ilişkilerin iki ülkenin toprak bütünlüğünün, birliğinin ve egemenliğinin karşılıklı olarak tanınması temelinde normalleşmesinden yanayız” diye ekledi.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Kremlin, “Erdoğan Ve Esad Moskova’da Görüşecek” İddiasını Yalanlamadı

Kremlin, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Ağustos ayında Rusya’nın başkenti Moskova’da görüşecek iddialarını yalanlamadı.

Haber Merkezi / Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Sabah gazetesinde çıkan bu haberle ilgili soru üzerine “Çeşitli düzeylerdeki Türk ve Suriyeli temsilciler arasında belli temaslar kurulmasının kolaylaştırılması konusu gerçekten gündemde” yanıtını verdi.

Dimitri Peskov, “Elbette bölgede önemli rol oynayan bir ülke olan Rusya dâhil birçok ülke iki ülkenin ilişki kurmasına yardımcı olmak istiyor. Bu tüm bölge için önemli” diye ekledi.

Daily Sabah’ta yer alan Dilara Aslan’ın haberinde, görüşmelere Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in arabuluculuk yapmasının planlandığı, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin de görüşmeye davet edilebileceği iddia edildi. İran’ın ise yüksek ihtimalle davet edilmeyeceği öne sürülmüştü.

Öte yandan Erdoğan’ın Esad ile Moskova’da bir araya geleceği yönündeki haberler yalanlanmıştı. Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili konuya ilişkin, “Sayın Cumhurbaşkanımızın, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’la Moskova’da bir görüşme yapacağı yönündeki haberler gerçeği yansıtmamaktadır” ifadelerini kullanmıştı.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Erdoğan İle Esad Nerede Ve Ne Zaman Görüşecek?

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Ağustos ayında Rusya’nın başkenti Moskova’da görüşebileceği öne sürüldü.

Daily Sabah’ta yer alan Dilara Aslan’ın haberinde, görüşmelere Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in arabuluculuk yapmasının planlandığı, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin de görüşmeye davet edilebileceği iddia edildi. İran’ın ise yüksek ihtimalle davet edilmeyeceği öne sürüldü.

Öte yandan Erdoğan’ın Esad ile Moskova’da bir araya geleceği yönündeki haberler yalanlandı. Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili konuya ilişkin, “Sayın Cumhurbaşkanımızın, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’la Moskova’da bir görüşme yapacağı yönündeki haberler gerçeği yansıtmamaktadır” ifadelerini kullandı.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Suriye’de Parlamento Seçimlerini İktidardaki Baas Partisi Kazandı

Suriye’de parlamento seçimlerinde iktidardaki Baas Partisi, beklenen çoğunluğu elde etti. 2011 yılında başlayan iç savaş sonrası yapılan dördüncü seçimde katılım oranı yüzde 40’ın altında kaldı.

Haber Merkezi / Ülkenin kuzeyinde Türkiye’nin desteklediği muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde, Kürtlerin kontrolündeki kuzeydoğuda ve kuzeybatıda ve cihatçıların kontrolündeki İdlib de yaşayanlar seçimlerde oy kullanmadı.

Milletvekilleri ilk oturumda bir başkan ve hükümet seçecek, Devlet Başkanı Beşar Esad’ın kabineyi kurmakla görevli yeni bir başbakan atayana kadar geçici rol üstlenecek.

Beşar Esad’ın Baas Partisi ve müttefik partiler parlamentoda 185 sandalyenin sahibi oldu. 250 sandalyeli Halk Meclisi (Suriye parlamentosu) için yapılan seçim, Şam yönetiminin kontrolündeki 15 bölgede kurulan toplam 8.151 sandıkta gerçekleşti.

Suriye Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Cihad Murad, ilk seçim sonuçlarına göre Baas Partisi ve müttefiklerinin 185 sandalye kazandığını duyurdu. Murad, 19,3 milyon kayıtlı seçmenin bulunduğu ülkede seçimlere katılımın yüzde 38 oranında gerçekleştiğini söyledi.

Seçim yetkililerinin usulsüzlükler olduğunu açıkladığı Halep, Lazkiye, Hama ve Dera şehirlerinde seçimler tekrarlandı. Ülkede yapılan seçimlerde, Baas Partisi ön seçimlerini geçerek nihai listeye girmeye hak kazanan isimler genellikle parlamentoya girmeyi başarıyor.

2011 yılında başlayan iç savaşın ardından Suriye’de 2012, 2016 ve 2020 yıllarında 3 kez genel seçim yapıldı. 2020 yılında yapılan parlamento seçimlerinde Beşar Esad başında olduğu Baas Partisi 166 sandalye kazanmıştı. Baas müttefiki partiler 17 sandalyenin sahibi olmuş, 67 bağımsız aday da parlamentoya girmişti.

Beşar Esad’ın önümüzdeki dönemde 2028 yılında başkanlığını sona erdirecek dönem sınırlamasına karşı görev süresini uzatmak için anayasa değişikliğini parlamentodan geçirmesi bekleniyor.

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Erdoğan’dan Esad’a Çağrı

Kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” dedi ve ekledi:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Kabine, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Beştepe’de toplandı. Yaklaşık 1 saat 15 dakika süren toplantının ardından Erdoğan, açıklamalarda bulundu. Erdoğan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Aşure günü: Bugün idrak ettiğimiz Aşure Günü’nü canı gönülden tebrik ediyorum. Tutulan oruçların, yapılan ibadetlerin Hak katında kabul olmasını gönülden niyaz ediyorum. Bu ay Kerbela hadisesi sebebiyle bizim için hüzün ve keder ayıdır. Hz. Hüseyin ehl-i beyitten 72 müminle birlikte bugün şehit edilmiştir. Kerbela faciasının 1385. yıldönümünde şehitlerin sultanı Hz. Hüseyin efendimizi ve yârenlerini bir kez daha yâd ediyoruz.

Bu akşam külliyemizde sevgili canları külliyemizde misafir edeceğiz. Kerbela katliamı üzerinden bizi bölmek, aramıza nifak ve fitne tohumları serpmek isteyenlere fırsat vermeyeceğiz. İslam alemini ilgilendiren her meselede olduğu gibi Kerbela olayında olduğu gibi birleştirici tutumumuzu devam edeceğiz. Alevi-Bektaşi kardeşlerimizle yakın istişare halinde olmayı sürdüreceğiz. Aşure gününün bütün milletimiz için barışa, kardeşliğe ve muhabbete vesile olmasını diliyorum.

Gazze Şeridi, NATO, Suriye: Dış siyasette oldukça yoğun görüşme ve ziyaret trafiğimiz oldu. Önce Şangay işbirliği teşkilatının 24. zirvesine şeref konuğu olarak Kazakistan’ın başkenti Astana’ya gittik. Orada çok hayırlı neticeler doğuracak kritik temaslar gerçekleştirdik. Rusya ve Çin’le olan işbirliğimizi ticaret, turizm, ulaştırmadan yatırıma kadar her alanda ilişkilerimi geliştirme azmindeyiz. Bu tür yatırım ortaklarıyla ikili ticaretimizi daha dengeli ve sürdürülebilir seviyeye getirmeyi hedefliyoruz. Ülkemiz ekonomisine katma değer sağlayacak her türlü yatırıma kapımız ardına kadar açıktır. Yeter ki yatırım meselesi siyasi manivela olarak kullanılmasın.

Astana’nın ardından Şuşa’daki Türk devletleri teşkilatı gayriresmi ziyaretine katılmaktı. Ancak millilerimizi yalnız bırakmamak için planımızda ufak bir değişiklik yaptık. Biz de Bizim Çocuklara destek vermek üzere Berlin’e geçtik. UEFA’nın Merih Demiral’la ilgili kararı kendilerine zarar vermiştir. Buradan bizlere büyük gurur yaşatan A milli takımımızı yürekten tebrik ediyorum. Gurbetçi kardeşlerimize ayrıca teşekkür ediyorum. İngiltere’yi yenerek Avrupa Şampiyonu olan İspanya’yı kutluyorum. Paris Olimpiyatlarında yarışacak sporcularımıza şimdiden başarılar diliyorum.

NATO liderler zirvesi Türkiye’nin NATO içindeki vazgeçilmez rolünü tekrar teyid etmiştir. Bu tarihi zirvede savunma sanayi ve terörle mücadele başta olmak üzere müttefiklerimizden beklentilerimizi ifade ettik. Halen arzu ettiğimiz işbirliğinin çok uzağındayız. Müttefiklerimiz tarafından ülkemize binbir nazla verilen silahlar terör örgütünden çıkıyor. İttifak dayanışma ve müttefiklik ruhuyla bunların bağdaşmadığı açıktır.

7 Ekim’den bu yana Gazze’deki kardeşlerimizin maruz bırakıldığı katliamları gündeme getirdik. Türkiye olarak mevcut İsrail yönetimi ateşkese zorlamak amacıyla tüm imkanları seferber etmiş durumdayız. Uluslararası Adalet Divanı’nda İsrail aleyhine açılan soykırım davasına müdahil olma kararımız bir diğeriydi. Filistin’de kalıcı barış tesis edilene kadar İsrail’le NATO nezdinde işbirliği yapılması yönündeki girişimlere onay vermeyeceğiz.

Bu konudaki kararlı duruşumuzu zirvede açık açık vurguladık. İsrail’in soykırım politikası devam ettikçe tutumumuzu değiştirmeyiz. 7 Ekim’den bu yana her türlü zulmü, barbarlığı ve vahşeti sergilemesine rağmen Filistin halkının direniş azmini kıramadı. 40 bine yakın şehide ve üzerlerine yağan bombalara karşı tüm dünyaya vatanperverlik dersi veren Filistinli kardeşlerimizi hürmetle selamlıyorum. Kandan, gözyaşından ve işgalden beslenen zalimler rahatsız olsa da Filistin’in yanında dimdik duruyoruz ve duracağız.

Türkiye coğrafi, beşeri, ekonomik ve tarihi bağları itibariyle tek bir bloğa sıkıştırılamayacak bir ülkedir. Bizim için batı dünyası ile ilişkilerimizi ilerletmek ne kadar önemli ise Asya, Afrika ve Latin Amerika’ya kadar işbirliğimizi güçlendirmemiz aynı derecede önemlidir. Bizi kimsenin dar kalıplarına hapsedilmesine izin vermeyiz. Ne batı için doğuya sırtımızı döneriz ne de doğu için batıyı ihmal ederiz. Son 22 yılda Türkiye’nin nüfuz alanını genişletmek için tarihi adımlar attık.

Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık. Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.

Bölgesel işbirliğinin ve dayanışmayı ne kadar artırırsak giderek büyüyen tehditler karşısında o derece mukavemet kazanırız. Küresel siyasetin istikrara kavuşamaması küresel ekonominin çözüm yollarını tıkamaktadır. Büyüme, istihdam ve enflasyonla ilgili kötümser hava hala ortadan kalkmadı. Hafta sonu sayın Trump’a düzenlenen menfur suikast dünyadaki mevcut kırılganlıkları gözler önüne sermiştir. Suikast girişimini bir kez daha lanetliyor, Trump’a ve ailesine bir kez daha geçmiş olsun diyorum.

TÜRKSAT 6A: Küresel sistemde yeni denge arayışları artarak devam ediyor. Bu olumsuz iklime rağmen hedeflerimizden kopmuyoruz Evlatlarımıza bırakacağımız miras olan Türkiye Yüzyılı inşası için yoğun çabanın içindeyiz. Geçen hafta TÜRKSAT 6A’nın uzay yolculuğu fiilen başladı. 3 ay sonra operasyona alacağız. TÜRKSAT 6A ile haberleşme uydusu üreten ilk 11 ülke arasına girdik. Yeni uydumuz dışa bağımlılığın azaltılması yönünde önemli kilometre taşı olacak.

Kahramanmaraş merkezli depremler: 6 Şubat depremlerinde yıkılan şehirlerimizin yeniden imarı gündemimizin en tepesindeki yerini korumaktadır. Şimdiye kadar 76 binden fazla afet konutunu hak sahiplerine teslim ettik. Hedefimiz yıl sonuna kadar 200 bin konutun teslimatını gerçekleştirmektir. 2025 senesi bitmeden önce evine girmeyen hiçbir depremzede kardeşimizi bırakmayacağız. Afetzede kardeşlerim şunu çok iyi bilsin; şahsımızın ve hükümetin bir eli daima deprem bölgesinin üzerindedir.

Karşılaşılan sıkıntıları, yapılan işleri an be an takip ediyoruz. Deprem bölgesinde yaşayan insanlarımızla aramıza kimseyi sokmamakla kararlıyız. Biz milletle seçim meydanlarında yaptığı sözleşmesine sadık bir iktidarız. Meydanlarda atıp tutanların halktan yetki alınca nasıl çark ettiklerini hep beraber görüyoruz. Orada burada gün aşırı miting yaparak kendi beceriksizliklerinin üstünü örtmeye çalışıyorlar.

Beşiktaş’ta rızkının peşinde koşan 29 emekçi kardeşimiz ihmallerin kurbanı oldu. Antalya’da teleferik faciası yaşandı. İstanbul’da bir çocuk parkında 5 yaşındaki bir evladımız boğularak can verdi. Geçtiğimiz günlerde aynı beceriksizliğin faturasını bu sefer İzmir Konak’ta ödedik. 2 vatandaşımız yürek yaka şekilde vefat etti. Bu facialarda vebalı olanlar çıkıp milletten bir kez olsun milletten özür dilemedi.

Acılarını bir nebze olsun dindirecek açıklama yapmadılar. Hiçbir şey olmamış gibi yollarına devam ettiler. Bunun mazur görülebilir hiçbir yanı yoktur. Ne siyaseten ne vicdanen anlaşılabilir tarafı yoktur. İnsan hayatına malolan iş bilmezliklere bir dur verilmesi gerekiyor. Bu skandallarda payı olanların hukuk önünde hesap vermesi için gereken neyse yapıyoruz ve yapacağız. Konak’taki hadisede hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, acılı ailelerine sabır niyaz ediyorum.

Ekonomik gelişmeler: Sokağa, çarşıya, pazara kulak tıkayan hükümet olmadık bugün de olmadık. Bazı kesimlerin hayat pahalılığı sebebiyle yaşadığı zorlukların bilincindeyiz. Amacımız ekonomimizi, enflasyonu tekrar körükleyecek kısır döngüye sokmadan vatandaşlarımızın refahını kalıcı olarak yükseltmektir. Türkiye’ye geçmişte ağır faturalar ödetmiş popülizm batağına düşmemek için politikalar yürütüyoruz.

Geçen aydan itibaren enflasyonun ateşi düşmeye başladı.İnşallah önümüzdeki aylarda bu süreç daha da ivmelenecek. Sene sonu enflasyonda hedeflediğimiz seviyelere indireceğiz. Belli başlı sektörlerde filan balonu yavaş yavaş sönüyor. Orta vadeli programın etkileri görüldükçe ekonomi kurmaylarımıza yıpratma kampanyaları yoğunlaşmaktadır. Sabır ve kararlılıkla yol haritamızı uygulamaya devam edeceğiz. İstihdam konusunda işgücü verilerimiz gayet güzel geliyor.

İşsizlik oranı bir önceki yıla göre 1,1 puan azalarak yüzde 8,4 seviyesine geriledi. İhracat tarafında yakaladığımız ivmeyi sürdürüyoruz. Cari açıkta iyileşme aynı şekilde devam etmektedir. Merkez Bankası brüt rezervi tüm zamanların rekorunu kırdı. Ekonomiye dair birçok düzenlemeyi içeren kanun teklifi Meclisimizin takdirine sunuldu.”

Paylaşın

Esad, Erdoğan’la Görüşme Şartını Açıkladı: Türk Askerinin Suriye’den Çekilmesi…

Şam yönetiminin sosyal medyada paylaştığı bir videoda gazetecilerin sorularını cevaplayan Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Recep Tayyip Erdoğan’la görüşebileceğini ama gündemde Türk askerinin Suriye’den çekilmesi olması gerektiğini söyledi.

Beşar Esad, ayrıca görüşmenin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin “içeriğine” bağlı olduğunu belirtti.

Türkiye, Esad’ı iktidardan uzaklaştırmaya çalışan silahlı muhalif savaşçıların yıllardır başlıca destekçilerinden biriydi ve 2016’dan bu yana kuzey Suriye’de üç büyük askeri operasyon gerçekleştirdi. Kuzey Suriye’nin bazı kısımları Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kontrolü altında.

Rusya ve İran tarafından desteklenen Esad, son birkaç yılda müttefiklerinin yardımıyla bölgenin çoğunu geri almayı ve savaşın gidişatını kendi lehine çevirmeyi başardı. Türkiye destekli muhalif güçler artık sadece Suriye’nin İdlib bölgesini yönetiyor.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

Paylaşın

Irak’tan “Erdoğan – Esad” Açıklaması: Görüşmeye Ev Sahipliği Yapabiliriz

ABD’nin başkenti Washington’da gazetecilere açıklama yapan Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Irak hükûmetinin Recep Tayyip Erdoğan ve Beşar Esad arasında on yılı aşkın bir süreden sonra yapılacak ilk görüşmeye ev sahipliği yapmayı hedeflediğini doğruladı. 

Haber Merkezi / Fuad Hüseyin, teklifin Bağdat’ın hem Ankara hem de Şam’dan “yakınlaşmaya” açık olduğuna dair sinyaller almasının ardından geldiğini söyledi.

Rusya’nın arabuluculuk yapmaktan bahsetmeye başladığını söyleyen Hüseyin, “İki tarafı da Bağdat’a davet edeceğimize dair bir his var içimde ve geri döndüğümde meslektaşım Suriye Dışişleri Bakanı’na ulaşacağım, böylece bir tarih belirleyebileceğiz” dedi. Irak Dışişleri Bakanı, “her iki tarafın da prensip olarak masaya oturmaya hazır olduğunu” söyledi.

Irak Başbakanı Muhammed Şia es-Sudani’nin siyasi danışmanı Fadi el-Şammari, Irak hükümetinin Şam ile Ankara arasında yapılacak görüşmelerin hazırlıkları üzerinde çalıştığını söylemişti.

Erbil merkezli haber sitesi Rudaw’a konuşan Şammari, iki ülke arasındaki ihtilafın sona erdirilmesinde ülkesinin “önemli” bir rol oynadığına dikkat çekmişti. Şammari, Suriye ile Türkiye arasındaki yakınlaşmanın Irak’ın “doğrudan” çıkarına olduğunu da sözlerine eklemişti.

El-Şammari, Irak hükümetinin gündeminde “sınır güvenliği, ekonomik iş birliği, bölgedeki silahlı grupların etkisinin azaltılması, Suriyeli mültecilerin geri dönüşünün kolaylaştırılması ve terör örgütleriyle mücadelede iş birliği” gibi konuların yer aldığını söylemişti.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son olarak Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını veren Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a “Esad” Sorusu: Ne Görüşeceksin?

Erdoğan’ın Beşşar Esad’a görüşme daveti yapmasını değerlendiren Babacan, “Görüşülecek de ne görüşecek? Türkiye Cumhuriyeti’nin önceliği sınır güvenliği, sığınmacı sorumluluğu ve ülke savunmasıdır. Diyalog kanalları açık tutulmalı, bölge ülkeleri de sürece katılmalıdır” dedi.

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, KararTV’ye gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. TÜİK yönetimi derhal değiştirilmesi gerektiğini söyleyen Babacan, şu şekilde konuştu:

“Bu yönetimle TÜİK güven sağlayamaz. Aynı zamanda TÜİK mutlaka şeffaf bir kurum olmalıdır. Daha düne kadar açıklanan rakamları TÜİK birdenbire karar alıyor. Ben artık açıklamıyorum diyor. Böyle bir keyfilik olmaz, kabul edilemez. Şeffaflıkla ancak güven sağlanır. Güven olmayınca da ekonomi olmaz. Güven olmayınca ekonomi de başarılı sağlanmaz. Çünkü doğru hesaptan kaçmaz. Eğer doğruysan hesap vermekten şeffaftan kaçmamalısın.

Yine bir başka önemli konu, TÜİK’in mutlaka bir dış denetim sürecine tabi olmasıdır. Güven sağlamak istiyorsanız, TÜİK’e herkes güvensin istiyorsanız, bu dış denetim süreci de mutlaka çalıştırılmalıdır. Aksi halde olanları görüyoruz.”

Şeffaflık sorunun TÜİK ile bitmediğini söyleyen Babacan, “Merkez Bankası’nın rezervi arttı diyorlar değil mi? Peki bu rezerv artışı için Merkez Bankası ne zaman, ne kadarlık döviz aldı bunu açıklıyorlar mı? Doğru hesaptan kaçmaz. Döviz alıyorsan, döviz satıyorsan bunu daha önceki yıllarca nasıl yapıldıysa yine şeffaf yap, açık yap.” dedi.

“Şeffaflık olmadan güven olmaz. Güven olmadan da ekonomi düzelmez”

Babacan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Merkez Bankası’nın döviz rezervinin altını söyleyenler niçin hala dövizi arka kapıdan alıyor? Arka kapıdan yoğun döviz sattılar. Şimdi arka kapıdan döviz alıyorlar. Niye arka kapıdan alıyorsunuz? Sakladığınız bir şey mi var? Bu milletin parasını bu milletten niye gizliyorsunuz? Şeffaflık, şeffaflık, şeffaflık. Şeffaflık olmadan güven olmaz. Güven olmadan da asla ekonomi düzelmez.”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “İmkanı olmayan yurt dışına gidemez” sözlerini de eleştiren Babacan, “Yurt dışına çıkıp çıkmamayı bir lüks tüketim olarak gören zihniyet, Türkiye’nin sorularından sıhhatli yaklaşmıyor demektir. Onun için milletimizin hakkıdır. Vergiyi doğru yerden doğru zamanda almak lazımdır.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a görüşme daveti yapmasını da değerlendiren Babacan, “Görüşülecek de ne görüşecek? Türkiye Cumhuriyeti’nin önceliği sınır güvenliği, sığınmacı sorumluluğu ve ülke savunmasıdır. Diyalog kanalları açık tutulmalı, bölge ülkeleri de sürece katılmalıdır.” dedi.

Paylaşın