Ödem (edema) nedir? Tedavisi

Pek çok nedene bağlı oluşan ve vücudun hemen hemen her yerinde gelişen Ödem (Edema), başta ciltte olmak üzere vücudun farklı dokularında sıvı birikmesi sonucu gelişen şişlik durumuna denir.

Farklı bir tanımla Ödem, deri ve diğer dokularda, hücreler arası mesafede, normalde bulunması gerekenden daha fazla sıvı bulunmasıdır.

Normal insandaki vücut sıvıları çeşitli güçlerin etkisi ile belirli alanlarda bulunurlar. Bu alanların başlıcaları; kan damarları, hücreler, hücreler arası mesafe, beyin omurilik mesafesi, karın boşluğu, akciğer, kalp zarı, eklem içi gibi alanlardır.

Ödem neden olur? 

​​​​Ödem, vücudunuzdaki küçük kan damarlarının (kılcal damarlar) sıvı sızdırması nedeniyle oluşur. Sızan sıvı, damar çevresindeki. dokularda birikir ve şişmeye neden olur. Kalp, karaciğer ve böbrek hastalıklarında ortaya çıkan ödem, vücuttaki fazla sıvıyı tutan tuzun atılamamasından kaynaklanır. Hafif ödem vakaları şunlardan kaynaklanabilir:

  • Çok uzun süre aynı pozisyonda oturmak veya yatmak
  • Çok fazla tuzlu yiyecek yemek
  • Adet öncesi hormonal değişim
  • Hamilelik

Ödem ayrıca bazı ilaçların yan etkisi olarak ortaya çıkabilir. Bu ilaçlardan bazıları:

  • Yüksek tansiyon ilaçları
  • Nonsteroidal antiinflamatuar ilaçlar
  • Steroidler
  • Östrojenler
  • Tiazolidinedionlar adı verilen bir grup diyabet ilacı

Ödeme neden olan hastalıklar;

  • Kalp yetmezliği
  • Böbrek yetmezliği, böbreklerden idrar ile aşırı protein kaçağı (nefrotik sendrom)
  • Karaciğer yetmezliği (siroz gibi)
  • Tiroid bezinin az çalışması (hipotiroidi)
  • İlaçlar (bazı tansiyon, şeker, kemoterapi ilaçları, ağrı kesiciler gibi)
  • Bacak toplar damarlarında pıhtı oluşması (venöz tromboz) veya varis varlığı
  • Lenfödem (enfeksiyon, tümör, cerrahi nedenli)
  • Bacak cildinde enfeksiyon (sellülit gibi)

Ayrıca tuz tüketiminin fazla olması, obezite, uzun süre ayaklar sarkık durumda hareketsiz oturmak (uzun seyahatler, uzun süre hareketsiz ayakta veya oturarak çalışmak gibi), gebelik ve kadınlarda menstruasyon (regl) dönemi öncesi ve sırasında ödem gelişebilmektedir.

Kimlerde görülür, kimler risk altında?

Az hareket eden, obez, diyabetik, tuzlu ve karbohidrattan zengin beslenen, depresif, gergin ruh hali ve mizaca sahip kimselerde ve menopoz dönemine yakın olan kadınlarda gerek dolaşımın yavaşlaması, vücuttaki yağ kitlesinin su tutması ve hormonal değişiklikler ve bilinmeyen diğer mekanizmalar ile ödem gelişme riski daha fazladır.

Ayrıca kalp, böbrek ve karaciğer yetmezliğinde, bacaklarda dolaşım bozukluğu (venöz tromboz, varis, lenfödem gibi), bazı şeker (diabetes mellitus), tansiyon yüksekliği (hipertansiyon) veya antiromatizmal ağrı kesici ilaçları kullanan kimselerde ödem gelişebilmektedir.

Belirtileri;

Ödemin bulunduğu yere göre belirtiler de değişebilmektedir.

  • Akciğer veya kalp zarında sıvı toplanması durumunda nefes darlığı
  • Karın içinde sıvı birikimi olursa karında şişlik, hazımsızlık
  • Ciltte gerilme ve parlaklık artışı
  • Bacak cildinde enfeksiyona bağlı (sellülit gibi) ciltte kızarıklık, ağrı
  • El, yüz ve bacaklarda o bölgede şişme ve hareketlerde zorlanma

Ayrıca üzerine parmakla bastırıldığında basılan yerde geçici süre ile çukur oluşması görülebilir.

Ödem nasıl anlaşılır? 

Ödeme neyin neden olabileceğini anlamak için, doktor öncelikle hastanın şikâyetleri ve tıbbi geçmişi hakkında sorular sorar. Daha sonra fizik muayene yaparak altta yatan nedeni saptamaya çalışır. Genellikle öykü ve fizik muayene tanı için yeterlidir. Bazı durumlarda kesin tanı için röntgen filmi, ultrason muayenesi, manyetik rezonans görüntüleme, kan testleri veya idrar analizi gibi görüntüleme yöntemleri ve kan testleri gerekli olabilir.

​Tedavisi;

Hafif ödem genellikle kendi kendine geçer. Etkilenen uzvun kalp seviyesinden yukarıda tutulması ile süreci hızlandırmak mümkündür. Daha şiddetli ödem varlığında ise diüretik adı verilen ve vücudun idrar yoluyla vücutta biriken aşırı sıvıyı atmasına yardımcı olan ilaçlarla tedavi edilebilir. Fakat bu ilaçlar yan etkilere neden olabileceği için hastanın genel sağlık durumu göz önüne alınarak kullanılır. Bu ilaçlar kısa vadeli çözüm sunar. Kalıcı tedavi için ödeme neden olan faktörün belirlenip ortadan kaldırılması gerekir. Örneğin ilaç kullanımı nedeniyle ödem gelişmişse bunların kesilerek başka ilaçların başlanması gerekebilir.

Ödemenin azalması ve tekrar etmemesi için doktora danışarak evde bazı uygulamalar yapılabilir. Bu uygulamalardan bazıları;

  • Ödemden etkilenen bacak ya da kol kaslarının hareket ettirilmesi ve kullanılması fazla sıvının kalbe doğru geri pompalanmasına yardımcı olabilir
  • Vücudun şişmiş kısmını, günde birkaç kez kalp seviyesinin üzerinde tutmak yardımcı olabilir. Bazı durumlarda etkilenen vücut kısmının uyku sırasında  yükseltilmesi bir seçenek olabilir
  • Etkilenen bölgeye sert fakat ağrılı olmayan bir basınç kullanarak kalbe doğru masaj uygulamak  fazla sıvının hareket etmesine yardımcı olabilir
  • Uzuvlarda gelişen ödemin tedavisinden sonra tekrar sıvı birikimini engellemek için kompresyon çorabı, eldiven ya da kolluk kullanımı fayda sağlayabilir
  • Tuz sıvı tutulumunu artırarak ödemi şiddetlendirebilir. Bu sebeple tuz alımının azaltılması ödemi. kontrol altına almada etkili olabilir

Ödem önlenebilir mi? Öneri…

Tuz ve karbonhidrat tüketimi azaltmak, düzenli egzersiz yapmak, aynı pozisyonda uzun süre hareketsiz kalmamak, ofiste veya uzun seyahatlerde 1-2 saatte bir 35-40 saniye dar alanda yürüyüş veya kol ve bacakları hareket ettirmek, şişmiş alanları ek basınç, yaralanma ve aşırı sıcaklardan korumak önemli.

 

 

Paylaşın

E. Coli (Koli Basili) nedir, nasıl bulaşır? Tedavisi

Tıbbi adı Escherichia Coli olan Koli Basili olarak da bilinen E. Coli genel olarak insan ve hayvanların bağırsaklarında bulunan bir bakteridir. E. Coli, bulaştığı zaman ciddi şekilde hastalanmanıza neden olabilir.

E. Coli çevremizde ve yiyeceklerde de bulunur. E. Coli normalde bağırsaklarınızın içinde yaşamasına karşın bazı tipleri bağırsaklardan kana karışabilir. Bu durum ciddi hastalıklarla sonuçlanabilir. Bakteri genellikle yaz aylarında sık rastlanan E. Coli enfeksiyonuna sebep olabilir. Normal şartlarda insan sağlığı için tehdit oluşturmayan bu bakterinin EHEC (Enterohemorajik E. Coli) grubuna dahil E. Coli 0157:H7 türü hayati tehlikeye sebep olabilir.

E. Coli nasıl bulaşır?

  • Gıdalar ile bulaşma; E. Coli bakterisi sığır ve koyun eti de dahil olmak üzere çeşitli etlerde bulunabilir. Bakteri, kesim sırasında hayvanların mide ve bağırsaklarından etlere bulaşabilir. Hayvan çiftliklerinden gelen mikroplu su, tarlalara erişirse mikrop, tarım ürünlerine de bulaşabilir. Yeşil yapraklı sebzeler özellikle E. Coli riski taşır.
  • Sudan bulaşma; E. Coli bakterisi doğru bir şekilde arıtılmamış suların içilmesiyle kolayca bulaşabilir.
  • Bakteriyi taşıyan kişiyle temas; E. Coli kişisel hijyenin ve ev hijyeninin yeterli olmadığı durumlarda, özellikle de tuvaletlerde kişiden kişiye geçebilir.

Belirtileri; İnsanlar genellikle koli basili mikrobunu aldıktan 3-4 gün sonra hastalanırlar.

  • Şiddetli mide krampları
  • İshal
  • Kanlı ishal
  • Kusma
  • Ateş

Hastalık genellikle 5-7 gün sürer. Ancak Enterohemorajik Escherichia coli (EHEC), Shiga toksin üretir ve şiddetli karın ağrısı, ishal ve kanlı ishale sebep olabilir. Bu ayrıca Hemolitik üremik sendrom (HÜS) denilen bir böbrek yetmezliği durumuna da yol açabilmektedir. Hayati tehlike arz eder. Hemen bir sağlık kurumuna başvurulmalıdır.

En yaygın sebepleri;

  • Kirli gıdalar
  • Kirli su
  • Temizlik koşullarına uyulmaması
  • Uygun olmayan şartlarda yiyecek saklamak ve pişirmek

Kimler için risklidir;

  • Bağışıklık sistemi zayıf kişiler
  • Yenidoğan bebekler
  • Küçük çocuklar, bebekler ve yaşlılar

Tedavisi;

Sık görülen bir sağlık problemi olmasına rağmen E. Coli enfeksiyonunun günümüzde bir tedavisi yoktur. E. Coli tedavisi sırasında yapılması gereken, hastanın dinlenmesi, vücudun susuz kalmasını ve bitkin düşmesini önlemek için bol bol sıvı tüketmesidir. İshal ilacı alınması önerilmez çünkü bu, vücudun toksinleri atmasını yavaşlatır.

Önlemleri;

  • El yıkamak
  • Yemek hazırlarken temizlik kurallarına dikkat etmek
  • İyi pişmiş et, pastörize süt ve süt ürünleri, iyi yıkanmış sebze tercih etmek
  • Temiz su içmek
  • Havuza girmeden önce ve sonra duş almak, havuzda çocukların su yutmamasını sağlamak
  • Bu bakteri gıdaların 70°C ve üzerinde sıcaklıkta pişirilmesiyle yok edilebilir
  • Tuvaletlerin temiz olması ve giriş çıkışta sabunla el yıkamak önemlidir
Paylaşın

Egzema nedir? Nedenleri, Belirtileri, Tedavisi

Çok yaygın olarak görülen ve sebebi bilinmeyen Egzema, dışarıdan gelen veya içten kaynaklanan bazı faktörlerin tetiklemesine bağlı deride oluşan ödem, kaşıntı, sulantı, kızarıklık, kepeklenme ve kümelenmiş papüloveziküllerle karakterize bir hastalıktır.

Yaygınlığına rağmen egzamanın sebepleri ve kesin tedavisi ile ilgili tıp dünyasının halen net bir uzlaşma yoktur. Egzamanın daha çok kalıtsal olduğu düşünülmektedir ve hastaların çoğunda ortak belirtiler gözlenir. Bu nedenle hastalığın belirtilerinin iyi bilinmesi erken teşhis ve tedavi başarısı için önemlidir. Kesin tedavisi bulunmamasına rağmen hekimin önerdiği uyarı ve önlemlere uyulması sorunun çözümü için önemlidir.

Bulaşıcı mıdır?

Egzama bulaşıcı bir hastalık değildir daha çok alerjik bir reaksiyondur fakat çeşitli sebeplerle vücudun farklı bölgelerine hızla yayılabilir veya iyileşmiş hastalık yeniden tekrarlayabilir.

Kendiliğinden geçer mi?

Atopik egzama en çok küçük çocuklarda ve bebeklerde görülür; ama çocuk büyüdükçe genellikle kendiliğinden geçer. Çok nadir olarak yetişkinlikte de devam eder. Diğer egzama türleri ise doğru tedavi  uygulandığında çoğunlukla iyileşir.

Nedenleri;

  • Tahriş edici maddeler; Bunlar arasında sabunlar, deterjanlar, şampuanlar, dezenfektanlar, taze meyve, et veya sebze suları bulunur
  • Alerjenler; Toz akarları, evcil hayvanlar, polenler, küf ve kepek egzamaya yol açabilir
  • Mikroplar; Bunlar arasında stafilokok aureus gibi bazı bakteriler, virüsler ve bazı mantarlar bulunur
  • Sıcak ve soğuk hava; Çok sıcak veya soğuk hava, yüksek ve düşük nem ya da egzersiz sonucu aşırı terleme egzamaya neden olabilir
  • Gıdalar; Süt ürünleri, yumurta, kabuklu yemişler ve tohumlar, soya ürünleri ve buğday egzamayı tetikleyebilir.
  • Stres; Bu, egzamanın doğrudan bir nedeni değildir, ancak semptomları daha da kötüleştirebilir
  • Hormonlar; Kadınlar, hormon düzeylerinin değiştiği zamanlarda, örneğin gebelik sırasında ve adet döngüsünün belirli noktalarında, artan egzama belirtileri yaşayabilirler

Belirtileri;

  • Ciltte kızarıklık, şişlik, minik su toplayan kabarcıklar ve sulanma
  • Ciltte şiddetli kaşıntı, kepeklenme ve yanma
  • Bazı hastalarda sadece kaşıntı ve yanma yakınması olabilir
  • Başlangıçta deride kepeklenme ve kabuklanma olurken sonra kuruma ve kalınlaşma
  • Deride renk değişikliği ve çatlama

Çeşitleri;

Atopik dermatit; Atopik dermatit en sık görülen egzama türüdür. “Atopik” terimi, egzama, astım ve / veya saman nezlesi geliştirme konusunda kişisel ve ailevi bir eğilimi ifade eder. Genellikle çocukluk döneminde başlar ve azalarak yetişkinlikte biter.

Atopik dermatit cildinizin doğal bariyeri zayıfladığında oluşur ve cildiniz sizi yıpratıcı dış etkenler ve alerjenlere karşı korumakta zorlanır. Çocuklarda dirsek ve diz kıvrımlarında, bebeklerde kafa derisi ve yanaklarda oluşan döküntülerle kendini gösterir.

Kontakt dermatit; Kontakt dermatitte dokunduğunuz bazı maddelerin (deterjan, çamaşır suyu, takılar, lateks, nikel, boya, bazı bitkiler…) oluşturduğu reaksiyona bağlı cildinizde kızarma ve tahriş oluşur. İki tip kontakt dermatit vardır:

  • Alerjik kontakt dermatit, lateks veya metal gibi maddelerin vücudumda alerjik tepki oluşturması durumudur ve bağışıklık sistemi ile ilgilidir.
  • İrritan (Alerjik olmayan) kontakt dermatit, cilt bariyeriniz kimyasal veya diğer maddelere karşı sizi koruyamadığında ortaya çıkar.

Dishidrotik egzama; Dishidrotik egzama, ellerinizde ve ayaklarınızda küçük kabarcıkların oluşmasına neden olur. Kadınlarda erkeklerden daha yaygındır. Ayak ve el parmaklarında, avuç ve ayak tabanlarında kabarcıklar oluşur. Cilt pul pul dökülebilir. Bazı maddelere karşı oluşan alerji, el ve ayakların uzun süre nemli kalması ve stres dishidrotik egzamaya neden olabilir.

El egzaması; Sadece ellerinizi etkileyen bir egzama türüdür. Eğer cildinizi tahriş edebilecek kimyasallara düzenli olarak maruz kalıyorsanız, örneğin, kuaför veya temizlik çalışanı iseniz el egzaması yaşama riskiniz daha yüksektir. Elleriniz kızarır, kaşınır ve kurur. Ayrıca ellerinizde çatlaklar ve kabarcıklar oluşabilir.

Nörodermatit; Nörodermatit atopik dermatite çok benzer. Genellikle farklı tiplerde egzama veya sedef hastalığı olan kişilerde görülür. Kollar, bacaklar, boyun, kafa derisi, ayağın alt kısımları veya cinsel organlarda kalın, pullu lekeler oluşur. Bu lekeler kaşıntılıdır ve enfekte olabilir. Nörodermatite neyin sebep olduğu tam olarak bilinmemektedir ama stres tetikleyici olabilir.

Numuler egzama; Bu tip egzama cildinizde oluşan yuvarlak, bozuk para şeklinde lekelere neden olur.  Nummular egzema diğer egzama türlerinden çok farklı görünür ve çok kaşınabilir. Numuler egzema bir böcek ısırığı veya alerjik bir reaksiyona tepki olarak tetiklenebilir. Cilt kuruluğu da bu hastalığa sebep olabilir. Atopik dermatit gibi başka tür bir egzama sorununuz varsa numuler egzama olma riskiniz daha da yüksektir.

Staz dermatiti (varis dermatiti); Staz dermatiti, kanın zayıflamış damarlardan cildinize sızmasıyla olur. Staz dermatiti, bacakların alt kısmında kan dolaşımı problemleri olan kişilerde olur. Kuvvetli kan akışı basınç oluşturur ve kanın bir kısmı damarlardan dışarı sızar. Bu durumda bacaklar şişebilir ve varisli damarlar oluşabilir. Bacaklarda ağrı, ciltte kuruma, kaşıntı ya da yara oluşumu en tipik belirtileridir.

Stres egzaması; Stres nedeniyle oluşan deri hastalıkları içinde en sık görüleni ‘stres egzaması’ diye bilinen ‘liken simpleks kronikus’ dur. Bu hastalık başlangıçta görünür herhangi bir bulgu olmaksızın kişinin kaşıntı duyması ve sürekli kaşıntı ve sürtünme sonucu ortaya çıkan belirtilerle karakterizedir.

Kaşınan bölgelerde zamanla kızarıklık kepeklenme ve deride kösele benzeri kalınlaşma ile birlikte pul pul deri dökülmeleri ve kabuklu yaralar ortaya çıkar. Vücudun herhangi bir yerinde görülebilmekle birlikte en sık saçlı deri ense sınırında, sırtta kürek kemiklerinin üzerindeki deride ve bacaklarda ortaya çıkar. Deride kalınlaşma ve deri renginde koyulaşma bazen yıllarca sürebilir.

Tedavisi;

Egzamanın kesin bir tedavisi yoktur. Bazen kendiliğinden iyileşir, bazense ömür boyu devam edebilir. Tedavi, cildin sorunlu bölgesini iyileştirmeyi ve semptomları azaltmayı amaçlar. Genellikle hastanın yaşına, belirtilerine ve mevcut sağlık durumuna uygun bir tedavi planı oluşturulur.

Egzama evde tedavi;

  • Banyo alışkanlıklarınızı değiştirin: Ilık banyoyu tercih edin. Çok sıcak su cildinizi kurutacaktır. Nemi vücudunuza hapsetmek için 3 dakika içinde hızlıca nemlendirin. Yeşil sabun ya da defne sabunu gibi doğal sabunları tercih edin. Duş jeli kullanmayın. Banyo sonrası cildinizi yumuşak bir havluyla sürtmeden nazikçe kurulayın
  • Pamuklu, yumuşak kıyafetler giyin: Sentetik, sert ya da lifli kumaşlardan kaçının
  • Yarayı kaşımayın: Egzamalı bebeklerin ellerine pamuklu kumaşlardan dikilmiş parmaksız eldivenler takın.
  • Vücudunuzu her gün nemlendirin: Özellikle kuru ve soğuk havalarda nemlendirici kullanın
  • Kullandığınız nemlendiricinin cildinizle uyumlu olmasına dikkat edin. Mümkünse doktorunuza danışın
  • Tırnaklarınızı kısa tutun: Egzamalı insanların kaşınmamaları neredeyse olanaksız olduğundan, tırnaklarını kısa, temiz ve bakımlı tutmaları, zararı biraz da olsa azaltır
  • Uçuk hastalığı olanlardan uzak durun: Egzamalı deri, uçuk virüsü olan herpes simplekse karşı dirençsizdir; virüs alınırsa enfeksiyon yayılabilir
  • Çiçek aşısı olmayın: Normal insanlara hiçbir zarar vermeyen bu aşı, egzamalı bir çocukta, ölümcül olabilen ateşli bir hastalık yapabilir
  • Tahriş edici maddelerden sakının: Egzamalı ya da egzama geçirmiş insanların derileri çok hassastır. Bu nedenle tahriş edici maddelerden sakınmalıdırlar. Bu tür maddelerle çalışmak zorunda kalanlar lastik eldiven ve yüz maskesi gibi basit önlemlerle korunmalı; gençler meslek seçerken yağlar, boya ve şampuan gibi malzemelerle çalışmak zorunda kalacakları meslekleri seçmemelidir
  • Egzamanın nedeni alerjiyse, alerji yapıcı maddeden korunun: Egzamalı bir bebeğe, inek sütü veriliyorsa, inek sütünü kesip ya anne sütü verilmeli ya da keçi sütü (inek sütüne göre daha az alerjiye yol açtığı saptanmıştır) ve özel süttozu gibi bir besinle beslenmelidir

Yumuşatıcı preparatlar;

  • Kremler: Yağ ve su karışımı içerir ve cilde serinlik hissi verir. Bu nedenle egzama olan birçok insan, gündüz kullanımı için kremleri tercih eder. Bütün kremler koruyucu maddeler içerir ve insanlar yaygın olmasa da, bu koruyucu maddelere duyarlı olabilirler.
  • Merhemler: Koruyucu içermezler. Merhemler çok yağlı olabildikleri için bazı insanlar kullanmakta zorlanabilirler. Ancak, cildin nemini korumasında çok etkili olduklarından, çok kuru ve sertleşmiş ciltler için faydalıdırlar. Merhem sulanmış cilt üzerinde kullanılmamalıdır. Böyle bir durumda krem ​​veya losyon tercih edilmelidir.
  • Losyonlar: Kremlerden daha fazla su ve daha az yağ içerirler, ancak cildi nemlendirmede çok etkili değildirler. Bununla birlikte, vücudun tüylü bölgeleri için daha faydalıdırlar ve daha rahat kullanılırlar.

Kortizon preparatları; Bazı egzama vakalarında, yumuşatıcıların düzenli kullanımı, durumu kontrol altında tutmak için yeterli olabilir. Ancak daha şiddetli seyreden durumlarda egzama semptomlarını kontrol altına almak için kortizon preparatı kullanmak gerekebilir. Topikal steroid kremler, ciltte oluşan şiddetli kızarıklık ve kaşıntılar için en yaygın kullanılan tedavidir; kısa süreli kullanılan ilaçlardır ve yumuşatıcılar ile birlikte kullanılmalıdırlar.

Topikal immünomodülatörler; Kaşıntı kontrol altına alındıktan sonra kortizon kremi olmadığı aralar vermek, cilt de yan etkileri önlemek için gereklidir. Immünomodülatörler diye adlandırılan (Elidel ve Protopic) kortizon katkısız egzama kremleri, kortizon kremleri yerine iyi alternatifler olabilir. Bunlar günde 2 kez uygulanır.

Bariyer kremler; Cilt bariyeri kremleri, sağlıklı cilt bariyerlerinde doğal olarak bulunan maddeler olan lipidler ve seramidleri içerir. Kirleri dışarıda tutarken nemi hapsetmek için deri üzerinde koruyucu bir tabaka oluştururlar. Böylece egzamalı cilt daha kolay iyileşir ve yanma, kuruluk ve kaşıntı dahil olmak üzere semptomlara daha dirençli hale gelir. Bariyer kremler reçeteli ve reçetesiz olarak satılır. Ancak bu kremleri mutlaka doktor kontrolünde kullanmanız gerekir.

Diğer egzama ilaçları; 

  • Sistemik kortikosteroidler; Topikal tedavilerin etkili olmaması durumunda sistemik kortikosteroidler reçete edilebilir. Bu ilaçlar damar ya da ağız yoluyla alınır ve sadece kısa süreler için kullanılırlar.
  • Antibiyotikler; Egzama, bakteriyel bir cilt enfeksiyonunun yanında ortaya çıkarsa, bunlar reçete edilir.
  • Antiviral ve antifungal ilaçlar; Bunlar meydana gelen mantar ve viral enfeksiyonları tedavi edebilir.
  • Antihistaminikler; Geceleri aldığınızda, bu ilaçlar kaşıntıyı hafifletir ve uyumanıza yardımcı olabilir.
  • Topikal kalsinörin inhibitörleri; Bu ilaçlar bağışıklık sisteminin aktivitelerini baskılar. Enflamasyonu ve belirtilerin şiddetini azaltır. Atakları önler.

Islak bandaj (wet wrap); Islak bandaj, başka bir kaşıntı önleyici tedavi şeklidir, ve özellikle gece kaşınmaları için uygundur. Cilt iyice yağlanmadan önce bir kat sıcak, ıslak Tubifast bandajıyla, ve üstü kuru bandajla tekrar kapatılması ilkesine dayanır (sadece “Tubifast”- bandajı kullanın çünkü normal pansuman bezleri (doğal lifli) ve bandaj nemi korumaz). Islak bandaj (wet wrap) bir kaşıntı önleyici tedavi şeklidir, ve özellikle gece kaşınmaları için uygundur.

Fototerapi; Ultraviyole (UV) ışın, orta ya da şiddetli egzama tedavisinde yardımcı olabilir. UV ışınları bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermemesine yardımcı olur. Fakat bu tedavi cildinizi yaşlandırabilir ve cilt kanseri riskinizi artırabilir. Bu yüzden doktorlar mümkün olan en düşük dozu kullanır ve bu tedaviyi aldığınızda cildiniz yakından izlenmesi gerekir. İki tip fototerapi vardır:

UV ışık terapisi: Bir dermatoloğun ofisinde, cildiniz UVA ışınlarına, UVB ışınlarına veya her ikisinin bir karışımına maruz kalır. Bazen aynı zamanda cildinizde kömür katranını ovuşturursunuz. Aldığınız tedavinin türüne bağlı olarak haftada iki ila beş kez uygulamak gerekebilir.

PUVA tedavisi: Bu tedavide, cildi UVA ışığına daha duyarlı hale getiren reçeteli bir ilaç olan psoralen alırsınız. Sadece UV terapisinden sonuç alamayan hastalara önerilir.

Paylaşın

Eklampsi nedir? Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Hamilelik zehirlenmesi yaşayan hastanın, nöbet (kriz) geçirmesi durumuna Eklampsi denir. Eklampsi her ne kadar nadir olarak görülse de, genel anlamda tahillerde hastalığın olası belirtilerine dikkat etmeli ve erken tanı ile hasta hemen tedavi altına alınmalıdır.

Eklampsi; hamilelik öncesinde beyin ile ilgili herhangi bir rahatsızlığı olmayan ancak hamilelik döneminde yaşanması muhtemel nöbetlerdir. Eklampsinin komplikasyonu olan Preeklampsi ise gebelikte ciddi bir rahatsızlıktır. Preeklampsi gebeliğe bağlı olarak gelişen yüksek tansiyon, idrarda fazla miktarda protein gelişmesi olarak açıklanır.

Eklampsi genellikle erken teşhis edildiğinde tedavi edilebilen bir rahatsızlıktır. Ancak hastalık belirtileri normal şartlarda fark edilmez ve sinsi bir ilerleme olursa, tedavi de bu aşamada zorlaşır. Hastalıkla birlikte yaşanacak nöbetler koma aşamasına kadar gidebilir. Hastalarda kalıcı beyin hasarı, hatta bazı ileri durumlarda anne karnında bebek kayıplarına kadar durum ilerleyebilir.

Eklampsi ne zaman görülür?

Eklampsi krizlerinin yaklaşık %80’i, doğumun yapılması esnasında ve doğumun tamamlanmasının ardından ilk 2 gün içerisinde görülür. Hamilelik dönemi içerisinde ki 20. Haftanın ardından da görülmektedir. Hamileliğin 20. haftasından önce görülmesi çok fazla karşılaşılan bir durum değildir. Ancak gene de çok az da olsa, doğumun gerçekleşmesinin ardından geçen uzunca bir müddetin ardından da ( yaklaşık 2 veya 3 hafta sonra) görülen vakalar, dataların arasında yer almaktadır.

Belirtileri;

  • Sara nöbetine benzer şekilde titreme nöbeti, zangırdamak
  • Baş ağrısı
  • Bilinç kaybı
  • Görme sorunları, eklampsinin en yaygın belirtilerinden

Ancak eklampsinin bazı belirtileri preeklampsi ile benzer de olabilir. Bunlar arasında;

  • El, ayak ve yüzde şişkinlik
  • Mide bulantısı
  • Kilo almada artış
  • İşeme güçlüğü gibi durumlar var

Teşhisi;

Eklampsi tanısını yaptıran nöbet geçirmenin görülmesidir. Nöbet gerçekleşmeden, hiçbir suret ile eklampsi tanımlaması yapılamaz. Nöbet haricinde ne gibi bulgular olur diye soracak olursanız; Karaciğer enzimlerinde yükselme, platelet (trombosit) sayısında düşme, tansiyon yükselmesi, idrarda aşırı protein atılımı (proteinüri), idrar miktarında azalma (olüguri), hiç idrar çıkarmama (anüri) rastlanan diğer bulgular arasında yer almaktadır.

Tedavisi;

Preeklampsi gebeliğin 37. haftasından önceki dönemde teşhis edilirse, eklampsi belirtilerine bağlı olarak hamileye yatak istirahatı, ilaç tedavisi ya da  hastanede tedavi olması önerilir. Hastalıktan kaynaklanacak olan nöbetlerin önüne geçmek için ise antikonvülsif ilaç türevleri kullanılır. Bunun yanı sıra antihipertansif ilaçlar ile kan basıncı, yani tansiyon düşürülür.

Bozulmuş olan karaciğer – trombosit fonksiyonlarını düzeltmek için de kortikosteroid türevleri  verilebilir. Bu dönemde önemli olan hastalık ile ilgili belirtiler oluştuğunda atlanmadan incelenmesi ve de hastalık süresinde hastanın yakın takip edilmesidir. Şiddetli preeklampsi veya eklampsi için acil bir durum meydana gelirse, sezaryen ile doğum önerilebilir. Hamilelik sırasında ortaya çıkan preeklampsi ve eklampsi için tek kesin tedavi, bebeğin doğumu olacaktır. Bu nedenle normal doğum için zorlanılmamalıdır.

Doğum sırasında yaşanabilen eklampsi için doktorun teşhis koyması zor olabilir. Çünkü belirtiler felç ile çok benzer şekilde ilerleyebilir. Yüz kasları, kol kasları veya yüzünüzde hissizlik olursa, ilk önce felçten şüphe edilir. Bilgisayarlı beyin tomografisi çekilerek kesin neden tespit edebilir. Tansiyon 180/120 mmHg’dan yüksekse, ilk etapta doktor kasılma riskini azaltmaya ve kan basıncını düşürmeye çalışacaktır. Bu şekilde hasta kontrol altında tutulmaya çalışılır ve gözlem altına alınır.

Eklampsi bebeği nasıl etkiler?

Eklampsi, direkt olarak plasentayı etkiler. Damarlardaki kan akışını yavaşlattığı için bebeğin sağlıklı bir şekilde anne karnında kalmasını sağlayan plasentanın beslenmesi engellenir ve çalışma prensibini bozar. Bu gibi durumlarda bebek düşük doğum ağırlığıyla ya da başka ciddi sağlık sorunlarıyla doğabilir. Bu nedenle uzmanlar eklampsi geçiren anne adaylarının hemen doğuma alınmasını sağlarlar.

Eklampsi nasıl önlenir?

Yüksek tansiyonunuz veya preeklampsi – eklampsi için risk oluşturan mevcut bir hastalığınız varsa, hamile kaldığınız zaman ve hamilelik süresinde kendinize çok iyi bakmanız ve bazı durumlardan kaçınmanız gerekecektir. Genellikle normal bir hayata devam edin denilen hamilelik dönemi maalesef eklampsi belirlendiğinde olmayacaktır. Dinlenme ve sağlıklı düzgün beslenme gerekir. Hastalığı tetikleyici dış etkenler engellenmelidir. Hamilelik öncesinden itibaren başlayan tetkik ve tahlillerinizde bu hastalığın belirtilerine özellikle dikkat edilmelidir.

Paylaşın

Eğri Boyun (Torticollis) nedir? Tedavisi

Kelime anlamı olarak eğri boyun anlamına gelen Tortikollis, boynun eğik veya dönük olması durumudur. Boyunun bir tarafındaki kasın diğer taraftan kısa olmasından dolayı kaynaklanır. Tanısı kolaylıkla konulur.

Tortikolisin nedeni tam olarak bilinmese de bu rahatsızlığın yaşanmasında ailesel faktörler ve yatkınlıklar çok önemlidir. Bunun yanında kalça çıkığı, doğuştan çarpık ayak ve boyun omurlarının çıkığı gibi birçok rahatsızlıkla birlikte görülebilir.

Neden oluşur?

Kas kaynaklı doğumsal boyun eğriliği, ilk kez 1893 yılında Cheselden tarafından tariflenmiştir. Geçmişte kas içinde kitle de görüldüğünden kas içine olan kanamaya bağlı hematomun bağ dokusuna dönüşmesi (fibrozis) ile oluştuğu ve özellikle makat gelişi gibi bebeğin ters geldiği durumlarda doğum eylemi travması ile tetiklendiği düşünülmüştür. Özellikle kalça çıkığı, yumru ayak ve bazı kas iskelet sistemi doğumsal deformiteler ile sık görüldüğünden genetik kökenler üzerinde durulmuştur. Ancak günümüzde nasıl oluştuğu anlaşılmakla birlikte neden oluştuğu konusu halen bilinmemektedir.

Nasıl anlaşılır?

Tortikolis doğum sonrasındaki 2 – 4. haftalarda ortaya çıkmaya başlar. Bebek başını bir tarafa doğru eğik tutar. Boyunda el ile hissedilen bir şişlik bulunur ve bebek diğer yöndeki boyun hareketlerini yapmakta zorlanır. Şiddetli görülen vakalarda bebeğin yüz asimetrisinde de kayma olabilir.

Tedavisi;

Öncelikle ameliyatsız tedavi denenir. Boyun egzersizleri (alıştırmaları), yüzün her iki omuz hizasına kadar döndürülmesi ile yaptırılan pasif egzersizden oluşmaktadır. Her gün ve yoğun olarak yapılması gereken bu egzersizlerin ideali bir fizyoterapist eşliğinde, aile tarafından yapılmasıdır.

Aile egzersizlerin önemi konusunda uyarılmalı ve eksiksiz yapılması sağlanmalıdır. Hasta önceleri 1 daha sonraları 2 aylık aralarla kontrol edilir. Uygun tedaviden sonra tam düzelme sağlanır. Cerrahi tedaviye nadiren gerek olur.

Cerrahi tedavi; uygun yapılmayan konservatif tedavi sonucu kısa kas ve ilerleyici yüz asimetrisi gelişen ve bir yaşını geçmiş hastalarda 12-15 aylıkken yapılır. Hiç tedavi yapılmamış ve bir yaşın üstünde ilk kez hekime başvuran hastalarda da cerrahi tedavi daha uygundur.

Tedavi edilmezse ne olur?

İnsanoğlu ayakta iken gözler arası çizilen hattın yerle paralel olması gerekir. Boyun eğri ise yüzde ikincil değişikler gelişir. Yüzde gözleri belirgin gösteren bir asimetri gelişir. 7 yaşın üzerindeki çocuklarda ameliyat ile gevşetme yapılsa bile bu asimetri geriye dönmez ve kalıcı olur. Ayrıca omurganın diğer kısımlarında da dengeleyici eğrilikler gelişir. Bu nedenle boyun eğriliği olan bebeğiniz var ve ileride böylesi sıkıntılar yaşamak istemiyorsanız ve ameliyatlara gerek kalmaması için hemen bir doktora başvurarak egzersiz programına başlamanızı öneririz.

 

 

Paylaşın

Ebola nedir? Belirtileri, Teşhisi, Tedavisi

Ebola; yarasa, maymun, şempanze, antilop gibi hayvanlardan insanlara bulaşmış, daha sonra insandan-insana bulaşması ile yayılmıştır. Ebola, yüksek ateşe yol açabilen, iç ve dış kanamalarla seyreden ve hayatı tehdit eden bir viral enfeksiyondur.

Ebola ilk olarak 1976 yılında Sudan’ın Nzara ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin Yambuku kentlerinde eş zamanlı 2 salgına yol açmıştır. Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde görülen salgın Ebola Nehri yakınında bir köyde meydana geldiğinden hastalığa bu isim verilmiştir. O zamandan bu yana, virüs zaman zaman insanları enfekte etmekte ve birkaç Afrika ülkesinde salgınlara yol açmaktadır.

Nasıl bulaşır?

Ebola virüsünün doğal konakçısı tam olarak bilinmemekle birlikte mevcut bilimsel bulgular doğrultusunda meyve yarasalarının doğal konakçı olduğu düşünülmektedir.

Hastalık insanlara Ebola virüs ile enfekte olmuş hayvanlarla temas yoluyla (genellikle kesme, pişirme, yeme sonrası) veya enfekte olmuş kişinin vücut sıvılarıyla temasla bulaşır. İnsandan insana bulaşma çoğunlukla, enfekte kişilerin kan veya diğer vücut sıvılarının veya sekresyonlarının (dışkı, idrar, tükürük, semen) sağlıklı kişilerin hasarlanmış cildi veya mukoz membranına bulaşması ile olur.

Ayrıca enfeksiyonu taşıyan kişilerin vücut sıvıları ile kontamine materyaller (kirli giysiler, nevresimler, eldivenler, koruyucu ekipman ve kullanılmış enjektörler gibi tıbbi atıklar) veya ortamlar ile temas ile de bulaşma olabilir. Ayrıca EVH’nın cinsel yolla bulaşma yönünden de riski bulunmaktadır. Erkeklerden kadınlara cinsel yolla bulaşması daha güçlü bir olasılıktır.

Belirtileri;

Virüsün bulaşması ile belirtilerin ortaya çıkmasına kadar geçen süre 2 ile 21 gün arasında değişiklik gösterir. Görülebilen önemli belirtilerden bazıları baş ağrısı, vücutta yaygın ağrılar, yüksek ateş, gözlerde konjunktivit, kanamalar, bulantı ve cilt döküntüleridir. Bunlara ek olarak böbrek ve karaciğer fonksiyon bozuklukları da görülebilmektedir. Kan sayımında beyaz kan hücreleri ve trombosit sayısında azalma vardır. Hastalığın başlamasından birkaç gün sonra bile, özellikle mukoza zarlarından kaynaklanan ciddi iç ve dış kanamalar meydana gelebilir.

Görülebilen tüm bu belirtiler ebola hastalığına özgün olmayıp diğer başka ciddi enfeksiyonlarda da ateş, kanama ve organ hasarı meydana gelir. Bu da doktorların başlangıçta doğru bir teşhis koymasını güçleştirir.

Ebola’nın seyrinde, çeşitli sıklıkla çeşitli organlarda yetmezlikler gelişir. Ek olarak beyin iltihabı oluşabilir ve bu prognozu daha da kötüleştirir. Ciddi vakalar septik şoka benzer ve ölüm oranı yüksektir. Hastalıkta ölüm sebebi genellikle kalp yetmezliğidir.

Tanısı;

Özellikle hastalığın erken evresinde, ebola ile sarı humma, lassa humması, dang humması veya sıtma gibi diğer bazı hastalıklar arasındaki ayrım zordur. Bu nedenle şüpheli vakalarda hastalar erken dönemde karantinaya alınmalıdır.

Patojen her şeyden önce kanda ve aynı zamanda deride de tespit edilebilir. Ebola virüsü için incelemek üzere numuneler alınır. Virüse karşı antikor oluşumu genellikle sadece hastalığın ileri evrelerinde oluşur. Ebola virüsü ile çalışmak ve ebola enfeksiyonu olduğundan şüphelenilen hastalardan örnekleri incelemek için sadece çok yüksek güvenlik düzeyine sahip özel laboratuvarlara izin verilir.

Ebola’dan şüphelenilirse, hastanın kan değerleri de yakından izlenir. Ek olarak, kanama veya bozulmuş organ fonksiyonu için yakın takip gereklidir.

Tedavisi;

Şimdiye kadar, ebola için etkili bir tedavi yöntemi bulunamamıştır, bu yüzden ölüm oranı hâlâ çok yüksektir. Aynı şekilde, standart tedavi önerileri de yoktur. Antiviral bir ilaçla tedavi düşünülebilir, ancak benzer viral hastalıkların aksine başarılı olma ihtimali düşüktür.

Bir ebola enfeksiyonu için önemli olan, hastaların yoğun bakım altına alınmasıdır. Başarılı bir tedavi için elektrolit ve sıvı desteği önemlidir. Böbrek yetmezliği için diyaliz gibi hızlı bir organ değiştirme prosedürü başlatılmalıdır. Ancak, ne yazık ki ebolanın ortaya çıktığı ülkelerde (Orta Afrika), bu tür tıbbi müdahaleler çoğu zaman mümkün olmamaktadır.

Alınabilecek önlemler;

Ölümcül bir virüs olmasına rağmen, yakın temasla da bulaşabildiği için, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi (CDC), ellerin sabunla yıkanması, hastalarla temasta eldiven kullanılması, kişiler arası enfeksiyonu engellemek için tek seferlik iğne kullanılması gibi koruyucu önlemler başta olmak üzere, Viral Hemorajik Enfeksiyon Kontrolü başlığı altında, pratik kurallar geliştirmiştir.

Bu kurallar:

  • Aktif vakaların tespit edilip, izole edilmesi
  •  Enfeksiyon şüpheli kişileri 21 günlük kuluçka dönemi boyunca iyice izlenmesi
  • Ölenlerin güvenli hijyen şartlarında defnedilmesi
  • Mevcut vakaların ve geriye dönük olarak tüm vakaların araştırılıp dokümante edilmesi
  • Günlük raporlanmanın yapılması
  • Sağlık çalışanlarının ve hasta yakınlarının kişisel koruyucu ekipmanlarını titizlikle kullanması
  • Güvenli enfeksiyon kontrolü konusunda, halka ve sağlık çalışanlarına eğitimlerin verilmesi

 

Paylaşın

Düşük nedir? Belirtileri, Nedenleri

Bazı hamilelikler çeşitli nedenlerden kaynaklı olarak düşükle sonuçlanabilmektedir. Düşük, hamileliğin 24 haftadan önce bitmesine ve bebeğin kaybedilmesine denir. Başka bir tanımla, fetusun, gebeliğin 28. haftasından önce ölümü, ve rahmin dışa atılmasıdır.

Bilinen gebeliklerin yaklaşık yüzde 10 ila 20’si düşükle sonuçlanmaktadır. Ancak gerçek sayı muhtemelen daha yüksektir, çünkü birçok düşük hamilelikte çok erken gerçekleşir ve kadın hamile olduğunu bile fark etmez.

Düşük eğer ilk üç ayda olursa buna erken düşük denir ve oldukça sık görülen bir durumdur. Hamileliklerin %10-20′si erken düşükle sonuçlanır. Erken düşüklerin çoğunluğu bebeğin kromozomlarının anormal olması nedeniyle gerçekleşir. Üç yada daha fazla düşük yaşanmasına ise tekrarlayan düşükler denir.

Her 100 kadından 1′i tekrarlayan düşük yaşayabilir. Geç düşükse 3 aydan sonra yapılan düşüktür. Bazen tekrarlayan ve geç düşüğün nedeni bulunabilir. Diğerlerinde ise herhangi bir neden bulunamaz. Çiftlerin çoğunda gelecekte başarılı bir hamilelik şansı vardır, özellikle testler normal çıkmışsa. Tekrarlayan ve geç düşük nedeni olabilecek birçok faktör vardır.

Nedenleri;

Çoğu düşük, fetüs normal şekilde gelişmediği için ortaya çıkar. Düşüklerin yaklaşık yüzde 50’si ekstra veya eksik kromozomlarla ilişkilidir. Çoğu zaman, kromozom problemleri, embriyo bölünüp büyüdükçe tesadüfen meydana gelen hatalardan kaynaklanır – ebeveynlerden miras alınan problemlerden değil. Yani siz ve eşiniz kromozomal olarak tamamen normal bir yapıya sahip olsanız bile embriyonun bölünmesi sırasındaki hatalar bebekte kromozom anomalisi olmasına neden olabilir.

Kromozomal anormallikler aşağıdakilere yol açabilir:

  • Blighted ovum. Blighted ovum embriyo oluşmadığında ortaya çıkar.
  • Rahim içi fetal ölüm. Bu durumda, bir embriyo oluşur ancak gelişmeyi durdurur ve herhangi bir gebelik kaybı belirtisi ortaya çıkmadan ölür.
  • Molar gebelik ve kısmi molar gebelik. Molar hamilelikte, her iki kromozom seti babadan gelir. Molar gebelik, plasentanın anormal büyümesi ile ilişkilidir; genellikle fetal gelişme yoktur.

     

  • Kısmi bir molar gebelik, annenin kromozomları kaldığında ortaya çıkar, ancak baba iki set kromozom sağlar. Kısmi molar gebelik genellikle plasentanın anormallikleri ve anormal bir fetus ile ilişkilidir.
  • Molar ve kısmi molar gebelikler, geçerli gebelikler değildir. Molar ve kısmi molar gebelikler bazen plasentanın kanserli değişiklikleri ile ilişkili olabilir.

Anne sağlık koşulları; Bazı durumlarda, annenin sağlık durumu düşüklere yol açabilir.

  • Kontrolsüz diyabet
  • Enfeksiyonlar
  • Hormonal problemler
  • Rahim veya serviks problemleri
  • Tiroid hastalığı

Risk faktörleri; Aşağıdakiler de dahil olmak üzere çeşitli faktörler düşük yapma riskini artırır…

  • Yaş; 35 yaşından büyük kadınların düşük yapma riski genç kadınlardan daha yüksektir. 35 yaşında yaklaşık yüzde 20 riskiniz var. 40 yaşında, risk yaklaşık yüzde 40’tır. Ve 45 yaşında, yüzde 80 civarında.
  • Önceki düşükler; Art arda iki veya daha fazla düşük yapmış kadınların düşük yapma riski daha yüksektir.
  • Kronik Durumlar; Kontrolsüz diyabet gibi kronik bir durumu olan kadınların düşük yapma riski daha yüksektir.
  • Rahim veya servikal problemler; Bazı uterus anormallikleri veya zayıf servikal dokular (yetersiz serviks) düşük yapma riskini artırabilir.
  • Sigara, alkol ve yasadışı uyuşturucular; Hamilelik sırasında sigara içen kadınların düşük kullanma riski sigara içmeyenlere göre daha fazladır. Ağır alkol kullanımı ve yasadışı uyuşturucu kullanımı da düşük yapma riskini artırır.
  • Ağırlık; Düşük kilolu veya aşırı kilolu olmak düşük yapma riski ile bağlantılıdır.
  • İnvaziv prenatal testler; Koryonik villus örneklemesi ve amniyosentez gibi bazı invaziv prenatal genetik testler hafif düşük riski taşır.

Belirtileri;

  • Vajinal kanama (kanama şiddeti her kadında farklı seyredebilir. Bazen damla damla veya lekelenme şeklinde bazen yoğun ve parlak renkli olabilir.)
  • Karın ağrısı
  • Kahverengi veya pembemsi akıntı
  • Vajinadan parça gelmesi
  • Sırt ağrısı
  • Kasık bölgesinde oluşan kramplar
  • Bulantı ve kusma
  • Ateş
  • Hâlsizlik bu belirtiler arasında sayılabilir.

Her hamile kadının düşük belirtileri hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Bu bulgular her zaman düşüğe işaret etmeyebilir. Ancak ağrı ve kanama birlikte seyrediyorsa hiç vakit kaybetmeden bir sağlık birimine başvurulmalıdır.

Komplikasyonlar;

Düşük yapan bazı kadınlar, septik düşük olarak da adlandırılan uterus enfeksiyonu geliştirir. Bu enfeksiyonun belirtileri ve semptomları şunları içerir:

  • Ateş
  • Titreme
  • Alt karın hassasiyeti

Düşüğe karşı alınabilecek önlemler; 

Hamilelerin düşükten korunmak için alabileceği birtakım önlemler bulunmaktadır…

  • Gebelik planlıyorsanız hamile kalmadan önce alkol ve sigara kullanımını bırakmalısınız.
  • Sağlıklı bir beslenme rutinine geçmeli, vitamin ve mineralce zengin beslenmelisiniz.
  • Gebelik öncesinden başlayarak folik asit kullanımına başlamalısınız.
  • Aşırı kafein tüketiminden kaçınmalısınız.
  • Kronik hastalıklarınız varsa gebe kalmadan önce sağlık kontrolünden geçmeli ve bu rahatsızlıkları kontrol altına almalısınız.
  • Bilinçsizce ilaç kullanımından sakınmalısınız.
  • Çeşitli enfeksiyonlara karşı kendinizi korumalısınız.
  • Ağır egzersiz hareketlerinden kaçınmalı, hamileliğe uygun bir egzersiz programı tercih etmelisiniz.
  • Zararlı kimyasallara maruz kalmamaya özen göstermelisiniz.

Vajinal kanama ve kasılmalar, gebelikte en çok korkutan durumlardır. Eğer böyle bir belirti yaşıyorsanız hamilelikte düşük olasılığını göz önüne getirerek en yakın sağlık kuruluşuna başvurmalısınız. Unutmayın, her kanama düşük habercisi olmayabilir. Ancak düşük varlığında acil müdahalenin önemi oldukça büyüktür.

 

Paylaşın

Disfaji (yutma güçlüğü) nedir? Tedavisi

Yiyecek ve içeceklerin ağızdan mideye geçmesi sırasında yani yutulmasında yaşanan güçlüğü ifade eden Disfaji (yutma güçlüğü), genellikle boğazınız veya yemek borunuzla ilgili bir sorunun işaretidir. Disfaji, her yaşta ortaya çıkabilen bir sağlık sorunudur.

Boğaz veya yemek borusunun düzgün çalışmasını önleyebilecek birçok farklı sorun vardır. Bunlardan bazıları küçük, diğerleri daha ciddidir. Bir veya iki kez yutmakta zorlanıyorsanız, muhtemelen tıbbi bir sorununuz yoktur. Ancak düzenli olarak yutmada sorun yaşıyorsanız, tedaviye ihtiyaç duyan daha ciddi bir sorununuz olabilir.

Nedenleri;

  • Yutma işleminde görev alan ağız, dil, damak, yutak ve yemek borusundan herhangi birini veya birden fazlasını etkileyen enfeksiyonlar, tümörler, metabolik hastalıklar, nörolojik durumlar ve doğumsal faktöler
  • Sağlıksız dişler, uygun olmayan takma dişler,
  • Reflü
  • Beyin ve sinir sistemi hastalıkları,
  • Soğuk algınlığı sayılabilir.

Yutma güçlüğü birkaç aydan daha uzun süredir devam ediyor giderek şiddetleniyorsa ve bu duruma ağrı, ses kısıklığı ve öksürük eşlik ediyorsa yutak bölgesi, dil ve gırtlak bölgesinin iyi huylu ve kötü huylu tümörlerini işaret edebileceğinden asla ihmal edilmemelidir.

Belirtileri;

  • Yiyecek ve içecekleri yutarken boğazda takılması hissi,
  • Boğaz ve göğüste rahatsızlık hissi,
  • Tükürükte artış
  • Boğazda yabancı cisim hissi
  • Öksürük ve boğulma hissi sayılabilir.

Eğer yutma güçlüğü inatçı ise ve nedeni bilinmiyorsa bir kulak burun boğaz uzmanına başvurulmalıdır. Endoskopla yapılan muayenede dilin arka bölümün, boğaz ve larenks incelenir. Sonrasında yemek borusu, mide ve oniki parmak bağırsağının incelemesini gerektiren bir durum varsa mide ve barsak hastalıkları uzmanı tarafından muayene gerçekleştirilir.

Teşhisi;

Disfaji ile ilişkili belirtiler yaşanması durumunda, nedeni belirlemek için çeşitli testler yapılabilir. Bu testler şunları içerebilir:

  • Sineradyografi; İç vücut yapılarının kamera yardımıyla görüntülendiği bir görüntüleme testi. Test sırasında, hastanın baryum preparatı yutması istenir. Özel bir röntgen cihazı yardımıyla baryumun yemek borusundaki hareketlerine ait video kaydı oluşturulur. Bu test, genellikle konuşma ve yutma uzmanı bir sağlık profesyoneli rehberliğinde gerçekleştirilir.
  • Üst endoskopi; Endoskop adı verilen ve ucunda ışıklı kamera bulunan esnek, dar bir tüp ağız ve boğaz yoluyla yemek borusuna geçirilir. İşlem sırasında boğaz ve yemek borusunun görüntüleri monitöre yansıtılır.
  • Manometri; Bu test, özofagusa ait kasılmaların ve alt uçtaki kapak gevşemesinin zamanlama ve gücünü ölçer.
  • Reflü testi; Tıbbi adı empedans ve pH testi olan bu yöntem, reflüye bağlı asit geri akışının tespiti için yapılır.

Tedavisi;

Disfaji tedavisi, altta yatan nedene ve problemin tipine bağlı olarak değişiklik gösterir. Yutma güçlüğü bazen herhangi bir tedavi yapılmadan da kendi kendine geçebilir. Karmaşık yutma problemlerinin tedavisi ise bir ya da daha fazla uzman doktor tarafından yönetilir.

Oral ya da faringeal disfaji genellikle nörolojik problemlerden kaynaklandığı için, başarılı bir tedavi sağlamak zordur. Bununla birlikte parkinson hastalığı nedeniyle disfajisi olan hastalarda, ilaçlara iyi yanıt alınabilir. Oral ve faringeal yutma güçlüğü tedavisinde şu yöntemler kullanılır:

  • Yutma terapisi; Yutma terapisi, bir konuşma ve dil terapisti rehberliğinde yapılır. Hastaya etkili yutma için yeni yollar öğretilir. Ayrıca fizik tedavi ile zayıf kasların güçlendirilmesi hedeflenir.
  • Diyet; Bazı yiyecek ve sıvıların veya kombinasyonlarının yutulması kolaydır. Yutması en kolay yiyecekler tercih edilir. Bu esnada dengeli bir diyet yapılması önemlidir.
  • Tüpten besleme; Hastada zatürre, yetersiz beslenme veya sıvı – elektrolit dengesizliği riski varsa, bir burun tüpü (nazogastrik tüp) veya PEG (perkütan endoskopik gastrostomi) ile beslenmesi gerekebilir. PEG tüpleri doğrudan mideye cerrahi yolla takılır ve karına açılan küçük bir delikten geçer.

Genel olarak özofageal disfaji için ise cerrahi girişim gerekir. Bu amaçla kullanılan yöntemler şunlardır:

  • Dilatasyon; Yemek borusunda darlık varsa küçük bir balon yardımıyla dilatasyon adı verilen genişletme işlemi uygulanır. Uygulama, balonun yemek borusuna yerleştirilip şişirilmesiyle gerçekleştirilir.
  • Botoks (Botulinum toksini) enjeksiyonları; Yemek borusundaki kaslarda gevşeyememe sorunu varsa (Akalazya) botoks tedavisi kullanılabilir. Botulinum, kasılmış kasları felç ederek daralmayı azaltan güçlü bir toksindir.

Disfaji kanserden kaynaklanıyorsa, hasta tedavi için onkoloğa yönlendirilir. Tedavide tümörün cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir.

Paylaşın

Demans (Bunama) nedir? Teşhisi, Tedavisi

Yaşlılarda sık görülen Demans ya da yaygın adıyla Bunama, kişinin bilişsel işlevlerinde, daha önce edindiği işlev düzeyine göre kötüleşme durumudur. Ayrıca, davranış bozuklukları, sosyal ve mesleki aktivitelerde bozulmalar. Demans, ilerleyici ve ölümcül bir hastalıktır.

Demansın en sık görülen nedeni, tüm demans hastaların en an yarısının muzdarip olduğu Alzheimer hastalığıdır. Bununla birlikte, beyni zayıflattığı için demans hastalığına yol açan 200 farklı hastalık vardır. Alzheimer hastalığının yanı sıra vasküler / kan dolaşımına bağlı demans hastalığı sıklıkla görülürken örneğin Lewy body demans hastalığı, Parkinson’a bağlı demans hastalığı ve frontotemporal demans hastalığı nadir görülür.

Demans riski yaşlılıkla birlikte artar ve bir hastalıktan kaynaklanmaktadır. Demansın yaşlılığın doğal bir sonucu olduğu bir efsanedir. Demans hastalığı belirtileri olan hastalıklardan sadece pek azı tedavi edilebilmektedir. Ancak hastalıklardan bazıları önemli veya daha az derecede tedavi edilebilmektedir. Bu nedenle, demansa hangi hastalığın yol açtığı ve tedavi için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğinin tam olarak açıklanması önemlidir.

Belirtileri;

Demans hastalığı olan insanların çoğu unutkanlık ve hafıza sorunlarından muzdariptir; ancak diğer zihinsel beceriler de etkilenmektedir. Bunlara örnekler:

  • Girişim ve eylem gücü
  • Kelimeleri bulma ve cisimleri adlandırma kabiliyeti
  • Yol bulma kabiliyeti (yön kestirme yeteneği)
  • Hesap yapma kabiliyeti
  • Kavrama ve sorun çözme
  • Kişilerin adını hatırlama kabiliyeti

Demans hastalığında diğer insanlarla karşılıklı etkileşim de değişebilir. Sosyal beceriler ve duygusal yaşam değişebilir ve kişilik etkilenebilir. Bu, demans hastası bir kişinin diğer insanlarla karşılıklı etkileşimi kavramada zorluk çekmesi ve başkalarıyla empati kurma yeteneğini kaybetmesi anlamına gelmektedir. Çoğu kez durum bilinci de azalır. Tüm insanlar zaman zaman hafızalarının çalışmaması veya bir olayı ilk bakışta kavrayamama durumu ile karşı karşıya gelebilirler. Ancak sorunlar, demans hastalığı şüphesi için neden ortaya çıkmadan, günlük yaşamı kendi kendine yürütebilmesi için gerekli becerileri etkileyecektir.

Demansın evrelere göre belirtileri;

Demans hastaları genel olarak erken, orta ve ileri olmak üzere üç evreye ayrılır. Hastalar zaman içerisinde erken evreden ileri evreye ilerlerler.

Erken evre; Demansın erken evresi genellikle göz ardı edilir çünkü çok yavaş ilerler. Yaygın semptomlar aşağıdakiler gibidir:

  • Unutkanlık
  • Zamanı takip edememek,
  • Tanıdık yerlerde kaybolmak

Orta evre; Demans orta aşamaya ilerledikçe, işaretler ve semptomlar daha belirgin ve kısıtlayıcı hale gelir. Bu semptomlar

  • Son olayları ve insanların isimlerini unutmak
  • Evde kaybolmak
  • İletişim konusunda artan zorluklarla karşılaşmak
  • Kişisel bakım konusunda yardıma ihtiyaç duymak
  • Gezinme ve tekrarlayan sorgulama dahil olmak üzere davranış değişikliklerinin yaşanması olarak sıralanabilir

Geç evre; Demansın geç evresi toplam bağımlılığa ve hareketsizliğe yakındır. Hafıza bozuklukları ciddi ve fiziksel belirti ve semptomlar daha belirgin hale gelir. Belirtiler şunları içerir:

  • Zaman ve mekandan habersiz olmak
  • Akrabaları ve arkadaşları tanımakta güçlük çekmek
  • Kişisel bakımda yardımsız yapamamak
  • Yürüme zorluğu
  • Saldırganlığı artırabilen davranış değişikliklerinin yaşanması

Teşhisi;

Demans tanısı, hastanın iyi bir mental ve fiziksel muayenesi ve yakın bir akraba ya da arkadaşından kişinin geçmişi ile ilgili bilgi alınması sonrasında muayene eden doktorun deneyimini ve diğer verileri (MR, BT görüntüleri, nöropsikolojik testler, gerekirse beyin omurilik sıvısının incelenmesi) kullanarak koyduğu klinik bir tanıdır. Demans tanısı konduktan sonra da hangi tip demans olduğunun ayırıcı tanısının yapılması hem hastalığın gidişi hem de tedavisi açısından önem taşımaktadır.

Tedavisi;

Tedavi olanakları, demansa hangi hastalığın neden olduğuna bağlıdır. Hasta ve yakınlarının bilgilendirilmesi ile birlikte pratik destek ve hafifletme tedavinin en önemli unsurlarıdır. Doktorlar 90’lı yılların sonlarından itibaren, diğerlerinin yanı sıra Alzheimer hastalığı semptomlarını da geçici olarak azaltan ilaçları yazabilmektedir. Beyinde kan pıhtılaşmasına neden olabilecek vasküler demans hastalığında tedavi, daha fazla kan pıhtısının oluşmasının önlenmesine yöneliktir.

Önlemleri;

  • Düzenli egzersiz
  • Diğer medikal hastalıkların takibi
  • Yıllık influenza aşısı, 5 yılda bir pnömokok aşısı
  • Ağız ve diş hijyeni
  • Gözlük gereksinimi
  • İşitme problemleriyle başa çıkma
  • Beslenme desteği
  • Su ihtiyacının karşılanması
  • Deri bakımı
Paylaşın

Dehidrasyon nedir? Belirtileri, Tedavisi

Sıvı kaybı olarak da tanımlanan dehidrasyon, son derece önemli, ciddiye alınması gereken ve vücut sağlığını riske atabilecek sonuçlar doğuran bir problemdir. Hafif boyutta seyreden dehidrasyon kolaylıkla telafi edilebilir. Ancak şiddetli boyutlara ulaşan dehidrasyon organ yetmezliği ve bilinç kaybı gibi ciddi sorunlara yol açabilir.

Genel geçer bilgilere baktığımızda, her insanın günde yaklaşık 2,5 – 3 litre su tüketmesinin tavsiye edildiğini görüyoruz. Ancak esasen bu miktar, her insanın vücut ağırlığına ve beden kitle endeksine göre farklılık gösterebilir. Beslenme uzmanları, kişilerin sahip olduğu her bir kilo için 25 – 30 ml su tüketmesini tavsiye eder. Örneğin 80 kilo ağırlığında bir insanın günlük tüketmesi gereken su miktarı ortalama 2,4 litredir.

Dehidrasyon genellikle yaşlılarda ve çocuklarda görülmektedir. Bu kişiler dehidrasyona karşı daha hassastır. Olası bir riski önlemek adına gerekli tedbirler alınmalıdır. Yaz ayları geldiğinde daha sık görülen dehidrasyon, açık hava sporlarında da yaşanabilir. Bu durumu tetikleyen birçok faktör vardır. Pek çok kişi sadece terleme ile su kaybedildiğini düşünse de dehidrasyonu oluşturan çeşitli nedenler vardır.

Gebelikte dehidrasyon oluşması anne adayını endişeye düşürmektedir. Anne için su çok önemli bir maddedir. Bebeğin gelişimi su ile desteklenmektedir. Amniyotik kese için de önem arz eden su, plasentanın gelişmesinde etkilidir. Anne adaylarının stresli günler yaşamaması için günlük su tüketimine önem vermesi tavsiye edilir.

Aşağıdaki durumlarda sıvı kaybı meydana gelir;

  • Urinasyon
  • Kusma veya diyare
  • Terleme
  • Solunum, özellikle hızlı hızlı nefes alıp verme
  • Sıcak veya nemli havalarda aşırı yorulmak
  • Ateş

Belirtileri;

  • Azalan kan hacminden dolayı hızlı kalp atışı yaşanır
  • Deri gözenekleri kapandığından vücut ısısı artar
  • Ciddi şekilde yorgunluk hissedilir
  • Sporcularda kramplar meydana gelir
  • Ağızda oluşan kuruluk ve dilin yapışması
  • Koyu renkli idrar, beraberinde yaşanan kabızlık
  • Şiddetli şekilde hissedilen baş ağrısı
  • Uyku hali, baş dönmesi ve gergin ruh hali
  • Tansiyon düşüklüğü dehidrasyon belirtileri arasındadır

Sıvı kaybı nasıl önlenir?

Bedeninizi sağlık sorunlarından korumak için beslenmenize dikkat etmelisiniz. Hangi doktora giderseniz gidin tüm rahatsızlıkların tedavisi için öncelikle size bol su içmenizi önerecektir. Çünkü su vücudunuzu aktif hale getiren ve enerji veren bir maddedir. Dehidrasyonu önlemek için yola bol su tüketerek çıkabilirsiniz.

  • Eğer hastalık nedeniyle sıvı kaybı yaşıyorsanız, bu günlerde asitli ve şekerli gıdalardan uzak durmalısınız
  • Yürüyüş ve spor öncesinde su tüketmelisiniz. Gideceğiniz ortama uygun kıyafetler seçerek sıvı kaybını önleyebilirsiniz
  • Çanta taşımanız gerekiyorsa, ağırlığı en az seviyeye getirmelisiniz
  • Her öğünde mutlaka sağlıklı sıvılar tüketmelisiniz. Ayran, çorba, taze meyve suyu ve su olabilir
  • Güneşin etkilerinden kendinizi korumayı unutmayın. Çok rüzgarda ve güneşte kalırsanız su kaybı daha yoğun hissedilir
  • Hamilelik döneminde yaşanan bulantılar, sıvı kaybını tetikler. Kusma sonrasında su içmelisiniz. Bu dönemde gün içinde mutlaka süt içmelisiniz. Süt hem bebeğin hem de sizin için önemli bir sıvı olmaktadır

Tedavisi;

Dehidrasyon tedavisine başlayan bir hastada öncelikle kaybedilen sıvı ve elektrolitler karşılanır. Çok şiddetli yaşanan dehidrasyon durumunda vakit kaybetmeden önlem alınır. Bu noktada aile hekiminiz veya dahiliye uzmanı ile görüşebilirsiniz. Kaybedilen sıvı, hastaya damar yoluyla verilir ve bir süre gözlem altında tutulur. Hastanın sıvı değeri normal rakamlara ulaştığında hasta taburcu edilir.

Dehidrasyonun şiddeti yapılan kan ve idrar testinin sonucuna göre belirlenir. Sonuç doğrultusunda doktorun uygun gördüğü tedavi yöntemi uygulanır. Bebek ve çocuklarda yaşanan dehidrasyon için içilebilen sıvı takviyeleri uygulanır. Bu takviyeler eczanelerde de satılmaktadır. Bebeklerde emzirme de etkili sonuç verecektir. Anne sütü ile sıvı kaybı önlenebilir.

 

Paylaşın